Star
T
imur Selçuk, “ halkın diline dolansın diye müziğimden taviz vermem” diyor.. Ama şu sözleri daha da ilginç.. “ Şarkılarımın konser salonlarında ya da iyi bir müzik aygıtından bir dostla sohbet edercesine ve özenle dinlenmesini dinlerim. Yoksa hamamda ya da aşka gelinip ‘ haydi şerefe’ denilerek değil”yıl
1 İ | oğduktan beş yıl
i
sonra piyanonun ■ r başına oturdu.. Ve o günden bu yana notalar arasında inanılmaz turlar attı.. Aslında babası Münir Nurettin Selçuk’un “ rahle-i tadrisinden” geçmedi ama ondan büyük güç aldı..o
’nu yıllarca “dostla rın arasında, güneşin sofrasında” din
ledik.. Bazen de bir
“İspanyol meyhane
sin d e bir kadım anarken.. Sisteme kızıp isyan etmek istediğimizde, onun “bu düzen
böyle mi gidecek” çığlığı aklı
mıza geldi.. Bir başka zaman,
İzmir sokaklarında dolaşırken,
o hüzünlü ama bir o kadar da derin bir biçimde seslendirdiği
“Karantinalı Despina”sım ara
dık hep... Zaman zaman da ya nımızdaki dosta dönüp “Başın öne eğilmesin, aldırma gönül
aldırma” diye öğütlerde bulun
duk onun adına..
Evet, Timur Selçuk’u yıllar dır dinliyor, duyuyor ve biliyo ruz.. Müziğimizin bu özgün ve emektar ustasının parmakları 44 yıldır piyano tuşlarında tur atıp duruyor..
Düşünün ki, babası Münir Nurettin Selçuk, “Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok
geç” derken, Timur, sokaklarda
yaşıtlarıyla top oynamayı değil, notalarla konuşmayı tercih edi yordu.. Münir Bey, “Bir tatlı huzur almaya Kalamış’a git
mek” istediğinde ise Timur Sel
çuk, yine Mektep-i Sultani’de
yani Galatasaray Lisesi’nde ar kadaşlarına 23 Nisan konserleri veriyordu..
Bu arada anne Şehime Er- ton da eski adıyla Dar-ül Bedai
yenisiyle Şehir Tiyatrolarında
Musahipzade Celal’in Aynaroz
Kadısı ve daha bir çok temsilde
önemli roller alarak seyircileri selamlıyordu..
Baba Selçuk, yüzü aşkın
bestesini tamamlayıp, genç öğ rencilerine ders verdiği ve bir efsane haline geldiği sırada da, oğul Selçuk, Paris’te “Ecole
Normale de Musique”de orkes
tra şefliği, piyano ve bestecilik eğitimi görüyordu..
Münir Bey, yaşlanıp hasta
lanınca ve evine kapanıp anıla rıyla başbaşa kaldığında ise Ti
mur, sokaklarda yüzbinlerce in
san tarafından söylenen şarkı lar besteliyordu artık...
Münir Nurettin Usta, 1981’-
de yaşamını kaybettiğinde, Ti
mur Selçuk Usta da yüzlerce
öğrenci yetiştiriyor ve uluslara rası festivallerde Türkiye’yi
temsil edecek bestelere imza at maya başlıyordu..
İşte, o yıllarda, bu kez aile nin üçüncü kuşağı Hazal Sel çuk müziğe adım atıyor ve piya nonun tuşlarına dokunarak Mo zart, Beethoıven, Chopin’leri
öğrenmeye başlıyordu..
Timur Selçuk, seçkin ve ti
tiz konserlerine, film ve tiyatro müziklerine devam ederken de, bu defa Hazal ustalaşmaya baş lıyor ve babayla birlikte konser lere çıkıyordu..
Peki, şimdi, yani bugünler de ne oluyor?
Şimdi, Münir Nurettin Sel
çuk, Aşiyan mezarlığında “hu
zur” içinde yatıyor, oğlu Timur
Selçuk, yüz metre ötedeki
Ru-Timur Selçuk, Münir Nurettin'in oğlu olarak ustalaştı, Hazal da Timur Selçuk'un kızı olarak ustalaşmaya doğru gidiyor. Şimdi Viyana Devlet Konservatuarının başarılı öğrencileri arasında olan Hazal, zaman zaman babasıyla birlikte konserler veriyor..
Yüze yakın film ve tiyatro müziği, opera ve bale besteleri, şarkılar, orkestra şefliği ve eğitim verdiği binlerce öğrenci.. Timur Selçuk, müzikte her dönem adından söz ettirdi..
m eli H isarı K onserleri’nde
onun ve kendisinin bestelerini seslendiriyor, Hazal Selçuk da, 6 yaşında başladığı müzik eğiti mine 21 yaşma gelmesine rağ men devam ediyor.. Dünyanın dört bir yanından gelen yete nekli öğrencilerle birlikte bu yıl iyi dereceyle sınavını kazandığı
Viyana Devlet Konservatua-
rı’nda şan eğitimi görüyor..
★ ★ ★
Timur S elçu k ’la Tem-
muz’da sözleştik “Eylül’de soh
bet edeceğiz” diye.. Üç ay önce
görüştüğümüzde “Bugünlerde arka arkaya konser var, daha keyifli ve uzun konuşuruz, Ey-
Iül’de buluşalım” demişti.
Ve “gecikmiş randevu” için
annesi Şehime Hanım’m tek başına yaşadığı Arnavutköy’de-
ki evinde buluştuk.. “Anaevine”
giderken karakolun hemen kar şısındaki çocukluk yıllarının geçtiği üç katlı ahşap konağın önünden geçiyoruz.. Şimdilerde annesi tarafından bir şirkete ki raya verilen konağa bakarak gözleri dalıyor Selçuk’un ve
“Ben piyanonun başında nota larla cebelleşirken pencereden oyun oynayan çocukları izler
dim.. Çocuktum ama büyük
adam gibi yaşadım hep” diyor..
Derken, “domates, biber,
pathcan” seslerini işite işite Ar-
navutköy Halk Pazarı’mn ara
sından eve varıyoruz..
Şehime Hanım ya da Münir
Nurettin Usta’nın can yoldaşı,
hayat arkadaşı ve karısı Şehime
Erton, bizi kapıda karşılıyor..
Timur Selçuk, “N asılsın
Valde H anım ?” diye birkaç
gündür görmediği annesine ha tırını sorunca Şehime Hanım,
“Bir söyle bin ah işit” misali,
evdeki susuzluğu anlatmaya başlıyor..
“Ah evladım, nasıl iyi olabi lirim, tam bir
haftadır dam la su yok, ev kokmaya baş ladı, ne yapa cağız bilm em ki” diyor.. A n n e s i n i sakin sakin dinliyor ve “Merak etm e bizde de su yok anneciğim. Ben de susuz luktan bıktım”
diye cevap veriyor sanatçı..
Boğaz’ı kısmen de olsa gö
ren evin bir bölümü “Münir Nu
rettin Köşesi” olarak ayrılmış..
Birbirinden ilginç fotoğraflar, plaketler ve müzik aletleri var bu köşede. Bu arada Timur Sel çuk ve kızı Hazal’m sahnelerde birlikte çekilmiş fotoğrafları da duvarları süslüyor..
Kısa bir ön sohbetten sonra
Şehime Hanım “sandıklardan”
çıkardığı fotoğraf ve gazete ku pürlerini getiriyor.. Hep birlikte bakıyoruz..
Timur Selçuk’un beş yaşın
da piyano başına oturmuş resmi ► ► ►
Bir insan / Bir hayat
Timur Selçuk, Şehir Tiyatroları’ nın eski oyuncularından annesi Şehime Erton (Sağda) ve ikinci eşi matematik öğretmeni Handan Hanım’ la annesinin Arnavutköy’ deki evinde...
¿ e
E ¿<H,
,
IkJPS
► ►►
bile var gelen fotolar arasında.. Ve yüzlerce “baba oğul” resmi..
Sıra bir fotoğrafa gelince ana ve oğul birden heyecanlanıyor..
Timur, piyanonun başında, ba
ba da mikrofonda şarkı söylü yor..
“Birlikte Galatasaray Lise- si’nde konser verdik, ben çal dım, babam da şarkı söyledi.
Ve yüzlerce öğrenci dinledi” di
yor..
“Peki, müziği seçmenizde babanızın etkisi oldu mu? Ya da babanızdan dersler aldınız
mı?” diyorum..
Timur Selçuk, tahmin edile
nin aksine bu konuyla ilgili il ginç şeyler anlatıyor..
“Doğruyu söylemek gerekir se, hani derler ya, babamın rahle-i tedrisinden geçmedim. Hatta pek istemezdi müzikle ilgilenm em i.. Ama sonraları kabul etti tabii.. Babamın kon serlerine gider ve nasıl söylü yor, nasıl çalışıyor diye merak la izlerdim onu..”
Bu arada Timur Selçuk, mü ziğe erken başlamanın getirdiği bazı “kısıtlamaları” da anlatı yor...
“Sanatçı bir ailede doğma nın şansını kullandım belki ama çocukluğumu tam yaşa madım.. Gençliğimi de yaşa madım tabii.. Çünkü, hep bü yük hedeflerim oldu. Çok ciddi çalıştım. Ne bileyim, kızlarla gezip tozmadım, sokaklara çık madım pek..”
Peki, daha sonraları baba sından neler öğrenmiş Selçuk?
İşte orada “durun” diyor..
“Sohbetlerim izde sık sık çok sesli müzikle ilgilenmemi
isterdi hep.. ‘Dünya buraya gidi
yor, muhakkak çok sesli müziğe geçmelisin’ derdi.. Zaten sonra ki yıllarda ben Saadet İkasus Altan’a şan eğitim ine gider dim. Gerçi hala gidiyorum ya. Ömrü uzun olsun, haftada iki de olsa şimdi Saadet Hanım’a gidiyor ve sesimi korumaya ça lışıyorum.”
Selçuk’la sohbetimize baba
sından başladığımız için aklıma hemen Rumeli Hisarı Konserle ri geliyor ve özellikle Münir Nu rettin’in “Rindlerin Akşamı”
bestesiyle aynı ismi taşıyan kon serleri nasıl bulduğunu soruyo rum..
“Ne güzel, hala b esteleri milyonlar tarafından dinleni
yor babanızın” diyorum..
“Hayır hayır, öyle değil as lında.. Bence Rumeli Hisarı Konserleri’nde Türk musikisi katledildi.. Münir Nurettin ve Yahya Kemal biraz öteden fer yat ettiler. Değerli hiçbir şeye sahip çıkmamış halkımıza fer yat ettiler.. Ve açıkçası ben de çok üzüldüm, ben de feryat et tim. Müzikhol sanatçılarının kendi üsluplarına yakışan şar kıları söylemeleri gerekiyor. Müzikhol sanatçılarına yakış
mayacak şarkılar vardır.. ‘Dö
nülmez akşamın ufkundayız’ gi bi.. Bu yüzden birtakım eserle ri yozlaştırmaya gerek yok..”
Böyle bir cevap alınca bu kez son yıllardaki “pop patla-
ması”m ve herkesin üzerinde
durduğu şu ilginç şarkı sözlerini soruyorum Selçuk’a.. İşte söyle dikleri..
“Düşünmeyi ve düşünceyi yıllarca suç saymış ve hala sa yan, şairlerini içeri atan, dü şünmeyi mahkum eden Cum huriyet çocukları yetiştirildi bu ülkede. Bu çocuklardan hangi müziği dinlemesini beklerdiniz. Sürekli köşe dönmenin teşvik edildiği, özellikle son yıllarda değer yargılarının tepetaklak edildiği bu ülkede tabii ki mü
zikte de “köşe dönülecek”.. Bu
tür müziği yapan arkadaşları mı hiç kınamıyorum.. Onlar so kağın sesini dinliyorlar.. Ve haklılar.. Türkiye’de her alanda hayatın ahlaksızlık ve çü rümüşlük içinde olduğunu görüyorum. Bu p isliğin içinde yaşayan insanlar, bu yaşadıkları hayatla il gili müziğe ilgi duyarlar..”
Peki, bu ortamda ken dinizi nereye koyuyorsu nuz, sizin konserler ya da kaset satışınız ne durum da?
“Çocukluğundan beri müzik eğitimi almış, köşe dönme politikasını benim sememiş, 40 yıllık müzik hayatına rağmen hala sek sen metrekarelik bir bod rum katında kirada otu ran, yaşamı boyunca er demli olmaya çahşmış, ha la iyi şeyler yapmak için haftada iki gün şan dersi ne giden, bir şarkı üret mek için inanılm az bir efor sarfeden Timur Sel- çuk’un kaseti niye satsın
ki.?. Anne ve babalar, Timur Selçuk’u niye örnek göstersin ki? Kim en çabuk köşe dönebi liyorsa onu örnek gösteriyor ço cuklarına.. Şimdilerde iki çift bacak örnek gösteriliyor.. Ya manken ol ya da futbolcu ol di yorlar. O yüzden bu genç sa natçı arkadaşlara hiç kızma mak gerekiyor. Çünkü çöplüğü doğru teşhis etmişler ve çok sa tıyorlar.. Ama bir şeyi de söyle mek gerekiyor.. Bu şarkıların çoğunun müzikal hiçbir değeri yok.. Şarkı ve şarkıcı karikatü rü demek daha doğru olur.. (Karikatür sanatını küçümse mek anlamında kullanmıyo rum) Ama bu arkadaşlar, be
nim meslekdaşım, kendi beğen diklerini ve halkın beğendiğini yapıyorlar.. Keşke farklı şeyler de ilgi görse bu ülkede..”
“Şarkılarınızın çok kişi tara fından dinlenmesini istemez mi siniz?
“Tabii ki isterim ama keşke daha çok insan dinlesin diye kendi müzik anlayışımdan ta viz veremem. Bir de beni tipik bir pop şarkıcısı olarak görme mek gerekir. Benim şarkıla rımdan ancak lirik sanatın, söz ve müzik sanatının incelikleri ni anlayanlar hoşlanır. Ben,
‘her yıl kaset yapayım, halkın di line dolanan bir şarkı yapayım”
diye eve kapanamam. Bunun formülü yok ki. Hamamlarda dinlenen şarkı da yapmam.. Bir şarkı konser salonlarında ya da evlerdeki iyi bir müzik aygıtın dan bir dostla sohbet edercesi ne dikkatlice ve özenle dinle
nir. Aşka gelinip ‘hadi şerefe’
deyip dinlenen şarkılar da yap mak istemem.. Ev ziyaretlerin de nöbetçi şarkıcı gibi de şarkı söylemem..”
“Ama sizin birçok şarkınız mitinglerde, yürüyüşlerde söy lendi..”
“Mitingin de bir ahlakı var dır.. Ayrıca o dönemlerin duy gusu bambaşkaydı.. İnsanlar sokaklarda öldürülüyordu.. Fa şist baskı dönemi başlamıştı.. Anti-faşist cephede şarkılarım la güç vermek istemiştim. Bu gün yine eski üzüntülü günler geri gelir bağlı oldukları siyasi
örgütlerden destek alan komandolar ve islami kurtuluş örgütleri kanlı ey lemleriyle halkımı zı yeniden yasa bo- J ğarsa benim yerim gene anti-faşist ve laik kişiliğimle so kaklarda demokrat insanların arasın dadır..”
Size uzun yıllar papasort da verme diler değil mi?
“Evet, 12 Eylül sonrasında sekiz yıl boyunca pasa port alamadım. Ve o yıllarda Galatasa
ray L ise si’.nden
doktorumuz (İçişle ri Bakanıydı) Ali Tanrıyar’a bile git medim. Bazı arka
daşlara burada
gönderme yapmak istiyorum. Bavulu toplayıp da ülkeyi terketmedim.. Za ten onlar kendileri ni bilir.. Ama ara dan sekiz dokuz yıl geçince bir şekilde dedim ki, kendi
kendim e, Euro-
vision ’a k atılaca ğım, birinci olaca ğım ve pasaportumu vermek mecburiyetinde kalacaklar.. Ve mahcup olacaklar.. Bana yakı şan başkaldırı budur diye dü şündüm.. Ki nitekim şarkı bi rinci oldu ve pasaportumu al dım..”
“Bu üzüntüleri size yaşatan 12 Eylül ve devamını hatırladığı nızda hala hırslanıyor m usu nuz?”
“12 Eylül’le ilgili olarak Ye dinci Cumhurbaşkanı Sayın Ev ren bir günah keçisi haline geti rildi. Hiçbir zengin aile çocuğu nu askeri okula yollamaz. Silah lı Kuvvetler’in tüm üyeleri bu bağlamda halk çocuklarıdır. Önemli olan darbelere karşı ol mak ve darbelerin oluşacağı or tamları yaratmamaktır. Ayrıca şunu söylemek gerekir ki, aske ri yönetim sırasındaki yargıla malar, işkenceler, idamlar ka- bullenilemez ancak 83 sonrası işkence, haksız yargılama ve yolsuzlukların da gözardı edil memesi lazım. Kısacası, Özal döneminde yapılan infaz, işken ce, yolsuzluk ve rüşvetler cunta döneminde daha mı azdı?”
★ ★ ★
Evet, bir söyledik Timur Sel çuk bin ah
işittirdi bize.. Ve ona te şekkür edip veda etm ek ten başka ya pacak bir şe yimiz yoktu.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi