S a y f a
S
B
E N 1913 Haziran ayında Üsküdar'dan Sinop'a sürülmüştüm. Sebebi? Mahmut Şevket Paşa’yı öldürdük diye.Olacak şey değil. A m a “ M illiyet” te hâlâ yayınlan makta olan hatıralarımda da anlattığım gibi, İttih atçı lar bütün İl) yıllık idareleri süresinde benimle uğraşmış lar, en sonunda beni Sinop'a sürmüşlerdi.
Geçen gece bizim televizyonda —galiba— “ Ge leneklerimiz, Göreneklerimiz’’ dizisinde, Sinop’ta bir geleneğin yerleşmiş olduğunu ve bu gelenek icabı bir balıkçı —yahut gem ici— türküsü söylendiğini gördüm ve dinledim.
Türkü, Sinop’ un değildir. Şimdi asıl metnini yazacağım türkü İstanbul’un, hatta Üsküdar'ın bir türküsüdür. Biz bu türküyü 1928 Amsterdam Olimpi- y atları na giderken20 gün kadar duraklayıp Macarlarla beraber çalıştığımız Peşte’de söyledik.
Ben bu türküyü kimden, nasıl öğrendiğimi hatırla mıyorum ama, sonradan bu türkü bizim sporcuların bir millî türküsü olmuştur. Türkü, ifadesi ve edası itibariyle bir bıçkın türküsüdür.
Şöyle başlar:
Üsküdar’dan gidilir Yenimahle’y e Çoktan beri hevesim var şarkı, mâniye, İşte biz de geldik bu tersâneyeee, Esrarkeşler Taşkızak’tan çekerler gemi.
Çikolak lak lak, cumburlak cumburlak, cumburlak, cumburlak, Kalkanım var.
İkinci parça:
Gemiciler çıkarlar her dem serene, Dikkat ile bakarlar ipi gerene, Cömert derler bizde bûse verene, Demirciler demir döver demir tunç olur. Çikolak lak lak
Nakarat aynen tekrarlanır. Üçüncü parça:
İzm arit balığına attım oltayı, Palamut görünce bir yana kaçtı, Lüfer hiddetinden ateşler saçtı, Bu sene balıkçılık pek yaman kaçtı. Çikolak lak lak.
Nakarat aynen.
★
işte Sinop’da 1982 senesinde bir gelenek diye televizyona aksettirilen ve metni hayli bozulmuş olan türkünün asıl metni budur ve bu metin herhalde İstanbul, hatta Üsküdar türküsüdür. Çünkü Sinop’ta, Üsküdar’ ın Yenimahalle’ sini bilen kaç kişi vardır?
Malûm yal Üsküdar'ın Yenimahalle'si -eski devirde- meyhaneler semtiydi. En meşhur meyhaneler Yenim a halle'de vardı ve Üsküdar’ın Yenimahelle’ si Rumlarla meskûn idi. Hâlâ da Rum aileleri vardır.
★
Sporcular bu türküyü çok beğendiler ve uzun müddet söylediler. Yalnız nakaratın sonundaki, “ Kalkanım var” sözünü “ Dalgaya bak!’ ’ şekline çevirenler oldu. Malûm ya! Böyle popüler türküler, hatta halk türküleri makamını, yani müziğini muhafaza eder, sözle rinde değişiklik yapar.
Hatta televizyonumuzda gösterilmekte olan meşhur bestekâr H a n A r if B e y ’e ait bir şarkıda bile, “ Şerhedemem halimi cânânıma’ ’ mısraı, “ Şerhedemem derdimi sultanıma” şekline sokulmamış mıdır?
B İR A Z D A Y A R E N L İ K
A ziz dostum Bektaşi babalarından Hacı Bekirzâ- de Muhtar Bey merhum E v k a fta (Vakıflar Ba kanlığı) müfettişti. Bir gün paydos zili çalmadan evvel daireden çıkarken, kapısı açık olan müdürü merhum Nail Reşit Bey kendisini görüp çağırmış:
— Muhtar Bey! Nereye gidiyorsunuz? — E ve gidiyorum beyefendi!
— Am a daha zil çalmadı. Erken gidiyorsunuz. — E vet beyefendi ¡Sabahlan erken gelemiyorum, bari akşamlan erken gideyim dedim.
— A m a siz daireye de her gün gelmiyorsunuz. —Am an beyefendi! Burası mahalle kahvesi mi, her gün gelinir mi? deyince N ail Reşit Bey hiddetini zor tutmuş.