• Sonuç bulunamadı

Başlık: FRANSA'NIN SURİYE'Yİ İŞGALİNE DAİR YAYINLANMIŞ BİR RİSALEYazar(lar):İLTER, ErdalSayı: 17 DOI: 10.1501/Tite_0000000084 Yayın Tarihi: 1996 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: FRANSA'NIN SURİYE'Yİ İŞGALİNE DAİR YAYINLANMIŞ BİR RİSALEYazar(lar):İLTER, ErdalSayı: 17 DOI: 10.1501/Tite_0000000084 Yayın Tarihi: 1996 PDF"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YAYINLANMIŞ BİR RİSÂLE

Dr. Erdal İLTER* Millî Mücadele döneminde, 20 Ekim 1921 tarihihde Ankara'da Türk-Fransız Antlaşması imzalanmış1, böylece Türkiye Büyük Millet

Mecüsi Hükümeti ile Fransa arasında savaş resmen sona ermişti. Ankara Antlaşması ile Türkiye-Suriye sının tespit ediliyor ve Fransa Güney Ana-dolu bölgesinden çekiliyor, yalnız İskenderun Sancağı (Hatay), Suriye sı-nırlan içinde bırakılıyordu. Antlaşma'nin 7. maddesine göre, burada özel bir yönetim şekli kurulacak, bölgenin Türk halkı kültürlerini geliştirmek için her türlü kolaylıktan yararlanacaklar ve Türkçe burada resmî dil ola-caktı. Yine Antlaşma'nın 8. maddesine göre, Türkiye-Suriye sınırı, Payas2'ın hemen güneyinden başlayacak ve Meydan-i Ekbez3'e doğru

gi-decek, oradan da Bağdat demiryolunu izleyerek Nusaybin'e, sonra da Ce-zire-i İbn-i Ömer4'de Dicle'ye ulaşacaktı. 24 Temmuz 1923 tarihinde

im-zalanan Lozan Antlaşması'nin 3. maddesi de, Ankara Antlaşması'nın 7. ve 8. madde hükümlerini teyid etmişti5. Böylece, Fransa, mandası altında

bulunan Suriye içinde sancak bölgesi için özerk bir yönetim kurmuş ve "İskenderun Özerk Sancağı"nı Haleb'e bağlamıştı.

Bu mesele, Atatürk döneminin dış politikası ile ilgili olaylann en çetin olanlarından birini teşkil etmesi bakımından önemlidir. Ankara Ant-laşması'na rağmen bölge, daha 28 Ocak 1920 tarihinde kabul edilen Mîsâk-ı Millî sınırları içine alınmıştı6. Bu sebeple, Mustafa Kemal

Ata-türk, 15 Mart 1923 tarihinde Adana'ya yaptığı gezi sırasında, anavatanın dışında kalan İskenderun ve Antakya bölgelerini temsilen siyahlar

giy-* Tarih Doktoru.

1. İsmail Soysal, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları, I. Cilt (1920:1945), Ankara 1983, s.48-60; Bige Yavuz, Kurtuluş Savaşı

Döneminde Türk-Fransız İlişkileri, Fransız Arşiv Belgeleri Açısından (1919-1922), Ankara 1994, s.145-148.

2. Hatay-Dörtyol ilçesine bağlı bugünkü Yakacık bucağı. 3. Bugün, Suriye'de bulunmaktadır.

4. Mardin'e bağlı bugünkü Cizre ilçesi. 5. ismail Soysal, a.g.e., s.87.

6. Ünsal Yavuz, Atatürk ve Çağdaşlaşmanın Temel İlkeleri. Ankara 1995. s.30-31.

(2)

62 ERDAL İLTER

miş, elleri kolları zincirli bir kız çocuğuna hitaben: "40 asırlık Türk yurdu, düşman elinde kalamaz7." diyerek hissiyatım dile getirmişti.

Türkiye-Suriye sınırının tespiti meselesi, Türkiye ile Fransa arasında karşılıklı ithamlara ve iddialara sebep olmuştur. Sınırın kesin şekilde çi-zilmesi için karma bir komisyonun kurulması hususu 1921 Ankara Ant-laşmasında yer almasına rağmen, ancak Eylül 1925'de kurulabilmişti. Ni-hayet, 30 Mayıs 1926 tarihinde iki ülke (Türkiye-Fransa) arasındaki ilişkileri düzenleyen "Dostluk ve İyi Komşuluk İlişkileri Sözleşmesi8"

imzalandı. Bu sözleşmede, Türkiye-Suriye sınır meselesi ile birlikte Tür-kiye-Fransa arasındaki genel ilişkiler de ele alınmıştı.

1926 Sözleşmesi, Türkiye-Suriye sınırının kesin olarak belirlenmesi sürecini başlatacaktır. Yine ortaya çıkan çeşitli uzlaşmazlıklar sebebiyle, 22 ve 29 Haziran 1929 tarihlerinde sınır ve sınır sorunlarıyla ilgili olarak Ankara'da iki protokol yapılmış, bunları da, sınırın baştan başa işaretlen-mesi üzerine, 3 Mayıs 1930 tarihinde imzalanan son protokol takip etmiş-tir9. Sınırın belirlenmesi sırasında çıkmış olan pürüzler, Nusaybin-Cizre

arasındaki doğu kesimini ilgilendirmiştir.

Bu sıralarda, 1927 yılında Beyrut-Bihamdun'da, Kürt-Ermeni Hoybûn Cemiyeti ilk gizli kongresini yapmış ve böylece Suriye'de Türki-ye'ye karşı bir Kürt-Ermeni ittifakı kurulmuştu10. Diğer taraftan, 1929 yılı

ilkbaharında, eski Osmanlı Van milletvekili Vahan Papazyan'ın, Taşnak faaliyetlerini destekleyen Fransa tarafından Suriye'nin kuzeyinde Ermeni-ler ile KürtErmeni-ler'i yerleştirmek ve teşkilâtlandırmakla görevlendirildiği, İn-giltere'nin de Taşnaklar'ı destekleyip bu faaliyetleri organize etmek için bölgeye askerî görevli gönderdikleri, teşekkül ettirilecek Kürt-Ermeni çe-teleri ile Irak ve Suriye sınırında Türkiye'ye karşı faaliyete geçecekleri ve Suriye'deki Kürtler'e komiteler kurdurulduğu istihbar olunmuştu11.

Bunun üzerine, Türk Hükümeti, sınır bölgesinde ve İskenderun Sanca-ğı'nda yerleşmiş bulunan ve sayılan 70.000 dolayında tahmin edilen bütün Ermeniler'in sınırdan uzaklaştırılmasını talep etmiş ise de, Fransa bu isteği reddetmişti12.

7. Nuri Aydın Konuralp, Hatay Kurtuluş ve Kurtarış Mücadelesi Tarihi, İskenderun 1973, s. 139.

8. Geniş bilgi için bkz., ismail Soysal, a.g.e., s.285-303. 9. İsmail Soysal, a.g.e., s.282.

10. Erdal İlter, Ermeni Propagandasının Kaynakları, Ankara 1994, s.17.

11. Azmi Süslü, "Rum-Ermeni-Hoybun işbirliği v e Anadolu'daki Toplu Mezarlar," Kıbrıs'ın Diinü-Bugiinii Uluslararası Sempozyumu (Gazi Mağusa, 28 Ekim-2 Kasım 1991), Ankara 1993, s.146-147.

12. Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu, istanbul 1994, s. 190.

(3)

Yukarıdaki olay lan kapsayan ve 1931 yılında Arap harfleri ile Türk-çe yayınlanan ve Fransa'nın Türkiye'ye karşı yürüttüğü 1921-1930 yıllan arasındaki politikasını sergileyen 12 sayfalık "Fransızlar Tarafından

Suriye'de Yapılan Tahrîkâtm Ma'nâsı?" başlıklı bir risalede,

Fran-sa'nın amaçları incelenmekte ve iddialara cevaplar verilmektedir. Yazarı-nı tespit edemedeğimiz risâlenin, o tarihlerde sıYazarı-nırlaYazarı-nıYazarı-nız dışında bulunan İskenderun Sancağı'nda dağıtıldığı tahmin edilmektedir. Önemi nedeniy-le, risâlenin Lâtin harfleri ile aslına sadık kalınarak çevirisinin yayınlan-masında yarar görülmüştür.

FRANSIZLAR TARAFINDAN SURİYE'DE YAPILAN TAHRÎRATIN MA'NÂSI? (S.3)

Ermeniler Hudûda Nîçin Getiriliyor ve Teşkilâtlandırılıyorlar?

"Suriye'de Fransızlar" başlığı ile yazdığım makaleleri bitirdikten

sonra bunlann bazı mahâfilde ve bil-hâssa Fransızlar'ın Şark siyâsetini teferruatı ile ta'kîb etmemiş olanlar için, mübâlâga, propaganda ve prova-kasyon telâkki edileceği ihtimâlinden endişeye düşmüştüm. Yazılanını kendi mütalâalanmdan ziyâde vesîkalara, selâhiyyet-dâr zevâtın ifâdelerine istinâd ettirdiğim için yanlış telâkkilerin yer bulması güç ol-makla berâber Fransız istihbârât servisinin, her vakit olduğu gibi, derhâl taarruza geçmesi ve beyaz hakikatlan aleyhimize siyaha boyayarak sihr-bâz feneri gibi dolaştırması beklenebilirdi. Böyle olmadı. Mer'îmi doğur-tan rûh, bu def'a da Fransız kalemlerine girdi. İ'tiraf-nâmeleri hâlinde çıkdı.

Biz iddiâ ediyoruz ve onlar da i'tirâf ediyorlar ki:

1. Manda Meselesi bir ünvândan ibârettir. Bu, "Himâye" de olabilir, "İttifâk" da olabilir, "Yardım ve İrşâd" da olabilir. Esâsı hep Fransa'mn Şark'da tutunması, "En büyük Fransa"nın tahakkuk etmesidir.

2. Türkiye-Suriye hudûdunun senelerden beri hâlledilememesi, "Roma Yolu" denilen ve hakikatte bir (Keçi Yolu) bile olmayan bir hat üzerinde ısrâr etmeleri Suriyeliler'e fazla toprak kazandırmak ve Suri-ye'nin müdâfaasını te'mîn etmek için değil, Şark'da Fransız istilâsına bir adım daha atmak içindir.

3. Ermeniler'in öteden beriden Suriye'ye getirilmesi ve cenûb hudûdumuza zaîf bir çit gibi dizilmesi Ermeniler'e acıdıklanndan değil, Suriye'yi i'mâr etmek istediklerinden değil, Suriye'nin su menbalanm kurtarmak için değil13, Fransız istilâsına öncü bir kuvvet hazırlamak,

Su-riyeliler ile dâimâ geçimsiz kalacak bir unsur daha kazanmak Türkiye

(4)

64 ERDAL LTER

hudûdunda hiç râhat durmayacak, Büyük Ermenistan (s.4) akrânının kar-şısında kafalan dâimâ dumanlanıp bulunacak ve Fransız parmaklan ara-sında her zaman arzuya göre oynayacak bir âlet bulundurmak içindir.

Şu hâlde, bütün sebepler ve netîceler bir noktada toplanırlar:

Şark'ın iktisâd yollarına hâkim Fransa, en büyük Fransa.

Fransızlar evvelce bu maksadlarını o kadar alenî gösteremiyor-lardı. Fakat ordularını eski Alman ordusundan daha tenkîd-kâr bir hâle getirdikten, cihân iktisâdı üzerinde İngiltere ve Amerika4 yı bile korkutacak bir hâkimiyyet aldıktan sonra bütün mülâhazaları bırak-tılar. Dünyanın milyonları ceplerinde ve asrın en korkunç silâhları ellerinde, her müracaatta "Kuvvetlinin sözü dâimâ haklıdır!" diye

bağı-nyorlar.

Birçok Fransız yazılan arasında bil-hâssa 10 Temmuz 1931 tarihli

"Revue Politique et Parlementaire" mecmûasındaki bir makale

iddiâlarımızın er parlak bir tasdiki mâhiyettinde olduğu için burada biraz bununla meşgul olmayı faydalı buldum. Bu makale bizim evvelki

yazıla-nınıza cevâb değil, doğrudan doğruya Fransa'nın Şark'da müstemleke siyâsetini îzâh eden bir vesikadır.

Fransız eserleri ve Fransa'nın Suriye'de tatbîk etdiği idâre tam ted-kik edilince, gayelerinin Şark'a doğru uzanmak ve endişelerinin

İngi-lizlerin Suriye'yi ya'nî Fransa'yı Dicle vâdilerinden ayırmak olduğu

görülür.

Bahsettiğim makale sâhibinin, "Şimdi Fransa Mezopotamya'nın

yukarı kısmında (5.000) kilometre murabba yer işgal etmekde ve Fransız bayrağı Dicle sâhillerinde dalgalanmaktadır." diye

gururlan-ması hudûd i'tilâfı üzerine General Galle'nin 3 Haziran 1930'da oralan işgal etmesinden ileri gelmektedir. Hattâ makalede şu satırlan da okuyo-ruz: "Fransız bayrağı şimâldeki Kürdistan dağları içindeki Cezire-i

İbn-i Ömer'den cenûbda Habur vâdîlerine kadar dalgalanıyor. Suri-ye'nin şimâl-i şarkîsi Dicle ile çevrilmiştir. Daha mütâreke zamanın-da bize verilmiş olan bu yerlerin şimdiye kazamanın-dar işgal edilmemiş olma-sı şâyân-ı hayretdir."

(s.5) Muharrir onunla da kalmıyor: "Mütârekeden sonra, diyor,

Suriye, Kilikya, Kürdistan dağlarının cenûb kısımları, Mersin, Adana, Maraş, Ayıntab ve Mardin bize verilmişdir. Fakat Kemalist-ler'in taarruzu üzerine Fransa, Türkler ile yeni bir muahede akdetdi. Bu muâhede bize bütün Kilikya'yı, Ermeni ve Kürtler ile meskûn ba'zı noktaları kaybettirdi."

(5)

Fransa'nın Şark siyâsetine vakıf selâhiyyet-dâr bir kalemden çıkan şu yazılar kadar açık bir i'tirâf olabilir mi? Akvâm Cem'iyyeti'nin ta'rîfine göre, Manda en hafif bir vasîlikdir. Türk idâresinde iken, kendil-rini başlı başına idâre edecek bir tekâmüle vâsıl olmuş bulunan Arab ekalliyetler, müstakil kalmak üzere ayrılacak ve yalmz bir müddet İngilte-re ve Fransa'nın (Yardım ve İrşâdı) altında bulunacaktır. Fransız muharri-ri Sumuharri-riye'den bahsederken daimâ Fransız müstemlekelemuharri-rine mahsûs ta'bîrler kullanıyorlar. Mütâlaa etmekde olduğumuz makalade, Suriye de-necek yerde dâimâ (Fransız Bayrağı) ve (Biz) kelimeleri kullanılmakta-dır.

Sonra ırk ve milliyet i'tibâriyle tamâmen Türk olan yerlerin Suriye hudûdu içerisine alınmış olmaları, Akvâm Cem'iyyeti'nin Manda'ya ver-diği ma'nâ ile taban tabana zıt değil midir? Fakat burada akvâm Cem'iyyeti'ne verilen taahüdden ziyâde "En büyük Fransa" mevzû-i bahsdir.

Fransız muharririnin kalbini dinlesek yalnız Ayıntab, Maraş,

Adana ve Kilikya'nın ellerinden çıkmasına değil, Ankara ve Sivas'ın bile Suriye mandasına girmemiş olduğuna yandığını duyarız. Askerî

ve iktisâdî tahakküm Fransa'ya geçtikten sonra bütün kalemler bir müs-temleke süngüsü oldu. Madam Gaulis'in yeni çıkan "Türk Mes'elesi" ki-tabını okuyunuz; bu eski dostumuzu tamâmen değişmiş bulacaksınız. Ga-ulis Hanım, bil-hâssa İngilizler'e çok atıp tutuyor. Fransa'nın Şark'da üreyip yayılmamasına evvel ve âhir onlar sebebdir, diyor.

Yine makalemize dönelim: Muharrir son çizilen cenûb hudûdumuzu hiç beğenmiyor, "Bu hudûd, Fransa içir birçok zararları mûcib

ol-muştur. (s.6) diyor. Asya içerlerine doğru mühim bir kapı olan İs-kenderun limanı Türk toplarının te'sîri altına girmiş, Haleb de aynı tehlike karşısında kalmıştır. Nusaybin, demiryolunun cenûbunda ol-duğu hâlde murahhaslarımız vaz'iyyeti bilemediklerinden orasını Türkler'e bırakdılar. Hudûd öyle bir vaz'iyyet aldı ki, vagonun sol kapısı Türkiye'de, sağ kapısı Suriye'de bulunmaktadır." Bu satırlar

okunurken, insan Suriye'nin Ren sâhillerinde bulunduğunu ve Türki-ye'nin Almanya'da olduğunu zânneder. Tenkidler hep Fransa hesâbınadır ve aranılan şey, Asya içerlerine girecek yolların Fransızlar elinde

bu-lunmasıdır. Bizi beyaz ırkdan saymayan Fransız muharriri hudûd

üzerin-deki ba'zı kabileleri beyaz ırk ve Fransız dostu göstererek bir harb hâlinde bunların Fransızlar için mühim bir kuvvet olabileceklerini, buna mukabil Arab aşiretlerinden ba'zılannın Fransızlar'a düşmân ve Türkler ile müttefik olduklarını söylüyor., Hudûd civarındaki unsurları merbûtiyyet i'tibâriyle Fransa ve Türkiye arasında taksîm ederken makale muharriri hudûda yerleştirilen Ermeniler'i ehemmiyette kaydetmekde ve Ermeniler'in faaliyyetinden bahsederken "Bu hal, Kemalistler'i

(6)

endişe-66 ERDAL İLTER

ye düşürüyor." demektedir. Çeçen ve Çerkesler'in ötedenberi müşkil

za-manlarda Fransızlar'a büyük hizmetlerde bulunmaları makalede takdirle yadedilmektedir.

Bu sözler, yalnız "Revue Politique et Parlementaire"nin makalesi-ne münhasır kalsa idi şahsî bir düşünce der, geçerdik. Fakat yukarıda da söylediğim gibi, bu son senelerde çıkan kitâb ve makaleler hep aynı esâslar etrâfında tekâsüf ettiği için maîn bir politika ve umûmî direktif mahsûlü oldukları anlaşılıyor. Madam Gaulis, Claude Farrere ve bir va-kitler bir Türk kadar da'vâmızı müdâfaa eden (Tan) gazetesi ki, Türk dostu tanınmış Fransızlar'ın birdinbire aleyhimize dönmeleri, kalemleri-nin şerefine hiç de yakışmayan iftirâ, tahrif ve fenâya yoran tahminlerle dolu makale ve kitâb yazmaları başka neye müstenid olabilir? Madam Gaulis, 400 sayfalık kitâbım kimin hesabına doldurmuştur? İngiliz ve Rus siyâsetinin kazdığı uçurumlar ortasında bizi hemen kayacak ve yuvanrla- . nacak gibi gösteren bu hanım, memleketimizi Paris'den (s.7) baktığı te-leskopla mı tedkik etmiştir? Yoksa o da, Franşe Despire gibi İstanbul'da bir kaç saat kaldığı otelin odasından bütün Anadolu'yu ve içimizi görüp dinleyecek kadar kerâmet sâhibi midir?

Madam Gaulis'in büyük kitâbı ayrıca tedkike değer bir propa-ganda eseridir. İleride bununla da meşgul olmak, bizi tenvîr etdiği kadar Fransız servisinin kimlerle ve nasıl çalıştığını göstermek nok-tasından da çok faydalı olacaktır.

Fakat bahse dönmeden Gaulis Hamm'a şunu söylemeliyim ki, yazı-lan Fransızlar'ın aleyhimize oynadıkları oyunları örtememiş, bizi ne Sov-yetler'e karşı i'timâdsızlığa ve ne de İngilizler'e karşı fazla şüpheye sev-kedememiştir. Bizim Bolşevikliğe yaklaştığımızdan ve hattâ ileride Bolşevik olacağından şüphelenen ve Amerika'yı bile bizimle tehdîd eden Hanımefendi'yi, Gazi'nin bir sözünü hatırlatmak mümkün kitâba toptan bir cevab teşkil eder.

Gazi'ye sordular: "Ta'kib etdiğiniz hangi idâre sistemidir?" Gazi cevap verdi: "Kendi sistemimiz."

Madam, kitâbınızın 400 sahîfesi şu iki kelimenin altında ezilmeye mahkûmdur. Bizim ihtiyâclanmız başka memleketlerin ihtiyaçlanna ben-zemez. Ta'kîb edeceğimiz sistemin de kendi sistemimiz olması kadar tabiî ne olabilir? Biz sizin pençelerinizden kendi sistemimizle kurtulduk ve bundan sonra da kendi sistemimizle ilerleyeceğiz, müsterih olunuz, ne İtalyan, ne Sovyet, ne İngiliz politikası programımıza hâkim ve müessir değildir. Fakat ne yazdığımız kitâblann ve ne de hudûdumuza dizdiğiniz bi-çârelerin, Şark'da Fransa'yı genişletecek bir kuvvet olmadığına emin olmalısınız.

(7)

"Revue Politique et Parlementaire" deki makale bunu biraz

anla-mış gibidir.

"Türkler, Franklin-Bouillon Muâhedesi'nin hilâfına olarak (Ördek Gagası) denilen mıntakanın şimâl kısmını ellerinde tutuyor-lardı. O zamanlar kıtaâmızın vaz'iyyeti yeni harekât icrâsına müsait değildi. Dürzi isyânı da zuhûr edince, işgal sâhamızı genişletmek imkânı kalmadı." diyor. İşte bunun içindir ki kadın, (s.8) erkek Fransız

kalemleri seferber hâle geçmiş ve o zamanki imkânsızlığı propaganda ile ta'cîzler ve tahriklerle kazanmak için birleşmişlerdir. Garîbdir ki, bu miyânmâlı Fransız nefsi, şimdi Alman kalemlerinden de tutmaya başladı. İleride bahsedeceğimiz bir Alman gazetesi, hemen aynı kelimelerle, ya'nî tamâmen Madam Gaulis'in diliyle bizi tenkid etmekde ve Akvâm Cem'iyyeti'ni imdâdımıza çağırmaktadır.

Ördek Gagasi (Bec de Canard) nedir? Asya içlerine doğru Fran-sız istilâsına açılmış bir kapı. Bu kapının İngilizler tarafından

kapatıl-masına mâni olmak için Fransızlar herşeyi göze almışlardır. Cenûb hududumuzun bütün müşkilâtı bu Gaga etrafında toplanmışdı. Dicle yolu kapandığı gün Fransızlar'ın Asya'ya dikilen gözleri de kapanmış olacak-dı. İngilizler'in şimâl-i şarkîden i'tibâren Kara Dağı, cenûb eteklerine kadar işgallerinde tutmaları ve günün birinde bizimle yapacakları bir an-laşma neticesinde Dicle'ye uzanan Gaga'yı büsbütün koparıp atmaları ihtimâli Fransızlar'ı en çok korkutan bir ihtimâldi. Fransızlar bu Gaga'yı kurtarmak için cenûb hudûdumuzun yakınında "Roma Yolu"nu esâs tut-dular. Manda ta'bîri gibi bu yol da, istenildiği kadar uzatılması veya ge-nişletilmesi ve istenildiği kadar eğilip bükülmesi kabil bir lâstik tel idi.

XX. asırda her şey amelî ve idâri maksadlara göre tatbîk edilirken, 2000 sene evvel yapılmış bir yola dönmekdeki maksad her halde gizli ol-makdan çok uzakdır.

Fransızlar'ın çok ehemmiyet verdikleri bu (Roma Yolu) hakkında târihleri karıştırdık. Ne coğrafî, ne târihî ve ne de bir memleketin hudûduna esâs olacak askerî mâhiyyetde bir şey bulamadık. Vâkia, Milâd'dan evvel Mühr-dâr ile Dikran, ya'nî kayınpeder ile damad arasın-daki geçimsizlikden istifâde eden ve Dikran'ın oğlu tarafından yapılan ihanet ile galib gelen Romalılar, 66 tarihinde Suriye şimâlini ele geçir-mişler ve Pompeus bu havâliye hâkim olmuş. Fakat Partlar'ın daimâ taar-ruzları ve Ermenistan ıkrallarının da bu arada fırsat kullanmaları, Romalı-lar'ı çekilmeye ve kendi himâyeleri altında Ermeni kırallarına bırakmaya mecbûr etmiş. Sonra vak'alar ve bu havâlinin elden ele geçmesi tevâlî ediyor. Arşagonik hanedanı söndükten sonra (428) buralarda, Bizanslı-lar' ı ve İranlıBizanslı-lar'ı ve daha sonra ArabBizanslı-lar'ı (s.9) görüyoruz. RomalıBizanslı-lar'ın en hâkim oldukları zamanlarda bile Nusaybin son hudûd noktası olmuş.

(8)

68 ERDAL LTER

Roma hâkimiyyeti fiilî olarak Nusaybin'i geçememiştir. Ceziret-ül-Ömer, Arab istilâsından sonra, ya'nî VII. asırda tesîs edilmiştir. yBu sebeple bu iki şehir arasında mühim bir yol inşa edilmiş olması meçhûl olduğu gibi ihtimâl dâhilinde de görülemez.

Romalılar'ın Asya ile yaptıkları ticâretin ta'kîb ettiği yol, her hâlde daha cenûbdan geçmektedir.

Milâd'dan evvel I.asırda Romalılar Fırat'ın şarkında bir hâkimiyyet te'sîsine çalışmışlar ise de, teşkilât yapmaya bile fırsat bulamamışlardır. Esâslı bir hâkimiyyet ancak Milâd'ın II. asrında İmparator Traianus za-manında mümkün olabilmiştir. Şu hesâbla Roma'nın oralardaki mevcûdiyeti bi'l-vâsıta olmuşdur. Bu da ancak Hadrianus zamanına kadar, ya'nî hemen 15-20 sene kadar devâm edebilmiş ve ondan sonra Roma teşkilâtı Fırat'ın garbına çekilmiştir.

Vâkia, artık çizilmiş ve Fransızlar'ın istediği derecede muallâk ve karışık bir şekil almış olan cenûb hudûdu için binlerce sene evvelki vak'alara dönmek ve Roma yolunu târih sahîfelerinde bulmaya çalışmak bizim için lüzûmsuz bir yorgunluktu.

Fakat Fransızlar'da büyümek hırsı mevcûd ve bu hırsın ufukları Asya'da ve Türk topraklarında bulundukça bu meşguliyyet ve bu yorgun-luk millî bir endişe mâhiyyetine girecektir.

Muharrir, Fransız hudûd murahhaslarının affedilmeyecek coğrafî cehâleti yüzünden Nusaybin'i kaybettiklerini yazıyor. Onlar vaz'iyyeti ve tarihî bilseydiler ve ellerindeki dürbün hudûd dağlarından ziyâde Dicle vâdîlerinin öte tarafına çevrilmiş olmasaydı, Fransız postalan Nusay-bin'in bir kilometre cenûbuna değil, hakiki Roma yoluna, kilometrelerce cenuba çekileceklerdi. Fakat şaşılacak şey! Fransız postalan şimâlde iken (Kamışlı) mıntıkası "Berbad, ıssız ve kum fırtınalanna ma'rûz bir yer iken, şimdi Cezire'nin merkezi 10.000 nüfuslu bir şehir olmuş. Nusaybin ve diğer mıntıkalardan kitle hâlinde insanlar hudûdu geçerek bu yeni ma'mûreyi doldurmuşlar!" Paris'deki masasında medenî şehirler kurup, medenî insanlarla dolduran muharrir, acaba hakikatte Kamışlı mıntıkala-nnı gezip görmüş veyâhûd bî-taraf bir adama göstermiş midir? Kitle hâlinde hudûdu geçenler kimlerdir? (s.10) Fransız silâhlan, torbalarında Fransız fişekleri ve altlannda Fransız otomobilleri bulunan mücrimler mi? Rusya Ermenistanı'ndan, Macarasitan'dan, Yunanistan'dan... iğfâl edilerek getirilen bî-çâre Ermeni muhâcirler mi? Yoksa bütün hudûd bo-yunca ve bil-hâssa Kamışlı ve diğer mıntıkalan bir kaçakçı yuvasına çevi-ren haydûdlar ve me'mûrlar mı? Bunların Fransız medeniyeti ile hangi noktada alâka ve iştirâklan vardır? Fransızlar, mübarek ayakları basar

(9)

basmaz kum çölleri cennet ve kaçakçı kulübeleri apartman oluveriyorsa, Türkler'den çok ma'mûr olarak aldıkları Şam ve Haleb'den daha ehem-miyetli de onun için mi? Aşiret akınları ve gazveler dâhili politikadan daha lâzım da onun için mi?

Muharrir diyor ki: "Türkler, Roma yolunun arazîde eseri

bulun-madığını iddiâ ettiler. Mıntıkanın iyi bir harîtası olmaması ve bizim harîta almamıza da müsâde etmemeleri büyük müşkilâta sebep olu-yordu. Bunun üzerine bir zâbitimiz tayyâre ile arâzînin fotoğrafını aldı. Orada yol sarâhaten görünüyordu. 1927'de haritayı ikmâl etdik ve Akvam Cem'iyyeti'ne verdik. Akvâm Cem'iyyeti tarafından gelen Danimarkalı General nihâyet Fransız iddiâsını kabûl etti. Fakat, Türkler yine razı olmadılar."

Evet, mösyö, razı olmadılar. Çünkü zâbitinizin muâhedât hilâfına tayyâre ile aldığı fotoğrafda görülen fasılalı yol parçaları Roma Yolu de-nilen hayalî şose değil, köylülerin yağmurlu havalarda geçmek için dağlar arasında yaptıkları bozuk bir keçi yolundan ibâretdi. Hattâ bunu, bî-taraf zannettiğimiz ve hakikatte bir Fransız'dan ziyâde tarafgir bulduğumuz Danimarkalı General bile anlamış ve aradaki ihtilâfı hâl için mutavassıt bir yol yaparak meselenin Ankara Muâhedesi'ne uydurulmasını tavsiye etmişdi. Ya'nî, Türk iddiâsının doğruluğu kabûl olunmuşdu.

Esâsen, ısrârlar neticesinde General Gaile'nin işgal ettiği yerler zan-nedildiği gibi Fransa'nın Suriye'deki nüfûzunu artırmamıştır. Fransız müstemlekeciliğinin bütün hedeflerini anlamış olan Suriye vatanperverle-rinin hâricdeki neşriyyât (s.ll) ve ifâdeleri ve Suriye matbûâtının yazabil-dikleri makaleler bu sözümüzün en sâdık şâhidleridir. "İşgalimizin bir

faydası da ırak ve Türkiye'den bir çok halkn himayemizi geçmek üzere akın akın gelmeleridir." iddiâsını ise hudûd boyunda her gün bir

vak'anın kendilerini perîşân edeceği endişesi ile eğreti oturan Ermeni muhâcirlerine sormak kâfidir.

Hudûd mıntıkasını az kuvvet ve az masrafla işgal edebilmek görülü-yor ki şimdi Fransızlar'ı en çok düşündüren bir nokta olmuşdur. (Oradaki Çeçen ve Çerkesler ile şâir aşiretler itimâda şâyân) olabilirler.

Fakat hangi felâket karşısına getirildiklerini gören Ermeniler ile memleketlerinin nasıl bir mikrop yuvası yapılmış olduğunu anlamış olan Suriyeliler, muharririn ta'bîri veçhile bir harb halinde Fransa'ya ne dere-ceye^ kadar dost ve yardımcı kalacaklardır? "Hudûd muhafızlarına

hudûdda arâzî vermek ve oralarda âile teşkîl etmelerine çalışmak."

aldatıcı ve çürük tedbîrlerdir.

(10)

70 ERDAL İLTER

Suriye'den uzak bir noktya niçin yerleşmek istiyoruz." dedikten

sonra: "Fransız arazîsinin genişletilmesine ma'tûf olan bu mevzulara şu cevâbı vereceğiz." diyor: "Birinci sebeb, ahlâkîdir, muahedeye riâyet

mecbûriyyetindeyiz. Suriye hudûdlarını emîn bir vaz'"iyyete koyma-lıyız. İkinci sebeb, bu mıntıka gayet zengindir. Almanlar'ın harbden evvel bu mıntıkayı bir müstemleke yapmaya çalıştıkları ma'lûmdur. Ankara Muâhedesi ile Kilikya'yı kaybetdik. Bu mıntıkayı da elde tu-tumazsak, affedilemez bir hatâ işlemiş oluruz. Fa'âliyyetimiz başladı. Yarın tamâmen Fransızlaşmış olan arâzîden şemindiferler geçecek ve servetimiz artacaktır. Mütehassıslara göre Ördek Gagası, Musul petrollerinin bir parçasıdır. Revandüz-Irak ve İran yolları yapıldık-tan sonra bu mıntıka en mühim bir iktisâd caddesi olacaktır.

Bir de siyâsî maksadımız vardır: Türk Asyası ile İngiliz Asyası arasında (s.12) ve Dicle üzerinde bulunan ve İran'dan uzak olmayan bir pencere, Fransız nüfuzûnun genişlemesi için birinci derecede ehemmiyeti hâizdir. Bu ehemmiyyet bütün kesâfetiyle Suriye'de top-lanmıştır. Coğrafî cehâletimiz ve affedilmeyecek ihmâlimizle kaybet-tiğimiz arâzîyi tekrar ele geçirmemiz için bu nüfûzu kuvvetlendirme-miz lâzımdır.

Düşmanlarımızın göz diktiği bir mıntıka şimdi elimizde bulunu-yor. Bu mıntıka ve oradaki nüfûsumuz garbî Asya'daki nüfusumuz için büyük bir ehemmiyeti hâizdir."

Makalenin ihtirâzsız, pervâsız sarîh ifadeleri bir söz söylememize lüzûm kalmamışdır. Hatta propaganda meselesini îzâh etmek kâfi gele-cekdir. Bunu ve buna benzeyen Fransız eserlerini gördükten sonra "Fran-sızlar bizden ne istiyor? Niçin bizi sarsmağa, zaîf düşürmaye çalışıyor-lar?" Suâlleri kendi kendilerine cevâblannı bulmuş olurlar.

(11)

Fr«« f/t

p l & SI i

(12)

72 ERDAL İLTER î J v j .jJ.jS (jj? # jjfijÇ* esJJU* «M J 1 ^ s ) j « j + J ^ - K e r - ^ J > J / i ) J > J İ j v j M ^ ^ İ j il Jı y j k J U ^ L * / tfü}^1 J ^ j l j b « i > U . j s j ' j j j a . j U l k . (jaıT" j . j a j L ^ i j j ç ^ r jr i]jLlir Cn^-I jlıL.1 o j . j l i l e ı ' l j j J L ; j «^^^Jjl ^ oljL^-l yj\J J\J 4U}\ JT üb\A>y « u L . (jJtLL* j ^ J L ' O ^ T .J-UİJ ö t ' j ^ j j j f ^ .tS-îlljl . ( j j j j l - A . ' ^ ^ L / U - ^ J J . ^ j i » . .-»JL vJİJUsİ ^ i j f ^Liî jfjl J rx \ J l j u l » i j l j \S j j v.O.1 İ6Jİ jr

fjjl-Mjl . j «4iIm> (y o - ^ A * jjJljifl j • U'U — j

«il'Ol j «a ^ L . 1 . j J L V j l jU»"l> . J j ^ v I Jİ^* di' « il^j» iJl D f ^ u / j ! » «JLİ^

J»- «il'jjj-*»- — 2

Jİy-1 '-^jjjl iai- j; jUljl ( J.>> jC") j- « J ,

MUV j - ^ l - u e i V j j - j j ' j - ^ l j ^ J b j ! » » J L U j j - LSJ^I .jJO^fJ J f T U b fiT j; >Jİ_,İ . J » ^ İ f j J o 0 ^ 1 Ctlrl •^•»j-4»- v j i f j j ı j ^ A - j l i l ^ j l — 3 jU\ j < 0 ; ^ f j - f o j j . ' ^ j - ^ T . ^ j l ^-«Vjr-î ^ ^ jr » j u i * t I ^ < j j , ' J j a L . l l CİİCİ U'b 4 İ J Ü v j j V , j " . ^ ^ i L o y j r ^VjI y J \ y .j\ t ^ - b « J j ^ f j r l j i U b j-a:* j 'Mü viM C#]

(13)

, j J > J İ j s kj^M.'UjJ l e b ^JUJ .ui-ı-ijli dbl^Jİ jl:_L.

) j J ^ - l ' j Jli— ö ^ y • oİL , ü l > iJI <«uil j f L ^ jl--Jİ d i

. c s ^ J j j f s ^ j f ^ jl-f* jl ^ J j u - ^ y «J-jl

jb». < j-Afj^ıi" J L jr jUj.0,-" L b j i ı ı jT-i ^ j l j ^ j j l

JJÎJT ^ j^Vjj* J ^ ı ^ J •-^'jjjt

i!l j • JL>- ( J d l ' L b .jk-AÎ.b ( j J - ^ M » j y y <r!jjJî>. Leb i dUıry d . j : . » ! ^ c . j J ^ I

1 9 3 1 3_>* 10 »ili «Ji—liT, >JI j j; / — < * £ 1. R e v ı ı e P o l i t i ^ n e et P a r l e m e n t a ı r e jl j Oj^l J-i-Jjl «-du*U -Udi" ./ iJl iJjf JUJI JLî*

»j-To »jl J p j l j O ; J.j-'l» j U j l Jy^-* <_çjj* »jbl Jî-iu" l i l ^ J l y >-ily , / b l > J I > J diri j ( 5 0 0 0 ) ' ^ u - i Jljo I J ^ l JJ» ^c^jjS f j j . a ü N L J b . J J ^ L -^ J l j j l oj 1 9 3 0 J b > 3 eJ.4İ)L .J^JVUİIJ j b S o J l o l j J y ' - ü-5^^ ü"' «J1 J>- ıjJ^b

(14)

74 ERDAL İLTER

v-j^i-fi e ( c t ı s y j t — >

« ^ j j j l J L a

< j L C i J ' j j ' j ' «jr .-VaI.^

JLjl; ^ jliL». j u J i jr ^ î l j «:I_I— j d i V J I j

ili U'L o / «iU.*?- fljjî Jİ o U c l J j b S »jb1 -Cil Ji.li & JtJilS 0Ç| «J^ajbl i)j/ . juSCL^b J

• j j j l jil» J3— • - A ^ ı v / J ^ i j i j - b 4-tC-j;

• a d î ( ^ J U J I J (Ojl) j »jO^Jİ j j-Öl; j J p - ^ / f

•c-J^TJui-» >jI_,» l/b j/ja.1 ^ tS)j*- J

. jj.oiU-'^i ^ j y ( j ) ) (jHjl >-îly) trb . j ;

cSJj-».» jVjlibj' t.lc" ^jUfil J J^ I f y , «U» jIL> j ) «U'L dLL*r rly»T j J T

ili î> »j\»3 o—> fl_>»T Ja.ü î j j J T j -c»

a *—ily

f •cLl t f ^jlıLa j-£Jl» i U - ^ j j-li «iLj^ji y

< _ U L 4r d U ^ j . > ' T f J T j O L L > j j J J I j s

(bL . j) Jİ y. fj, y. J JÜJ j j y I j f y j-if

Llc £ . 1 j» s > C y j ! J ^ b f « i b r » ö U ^ ^ . ( jju^ J:jl J j l ^u-'ULl-lf

^ ^y*?

î

(15)

j j y J ^ ö))xjC.\ j ^ j l f\i J J ^ j j ^ •

. ja^ili 4 a: jl» J-Ü .OvJL- t (jj^t" d - ^ }

j * Jl^İ.^ »JL^jjJjI .a-_,:> j^s e

J j ^ . ^ - J T j j j j » . . Ju-ül^ « ^ . r j - b j l

j / j ^ y j i * . j j t j ^«u» f »nŞj? ^ s

^J-Ojl .jUU l J ^s^Jy j L i l c - J I — , 1 j X J I j l j JJ^L-». JJUÂ^." . j j J

jljUL» Ö-aJ^ (>L ^ j r . J y , j d |

i]^U-J^jj >-il_,i J ö ^ t f ^ ' j j j l JJ-*»- cSJy1 > j l > 0.»'J1. (**•* J j ~ ) l ^ J l f » u J L o j > . j J j . ^ - ^ f

-> dr*-J «iLjLi.» jj-'^lr^lü VJ^

«l^L^l c J » ^ s ) j ^ - -îj-^- . cr^'-Jjl

LtkJ.^J. o-3 ^ lf>x) « - ^ U î ^ J c - J ^ J L ^ » j/j-A-l ^ j-dULi i)JLı«jl j . a C r l a j

bl) -ti" « t ^ J ^ j J ^ » j j t ^ j i -liff ' « j J b U j

•îl ( R e v u e p o l i t i ^ u e et p a r l e m e n t a i r e ) y

ij.J. Jif laü . t J ((J-H-Jİİ^-*»^

} Ll j kjl^i'jUL» . J J c - i ] ^

^IzSjj -ÛJÜ^ J uw- j J f ^ J ..uil JaI j , K l o t F a r e r , M a d a m G o l i s . j ^ L ^ T ^ J j l ^ j j S ( T a n ) j-i'l -^J^ j; o j Z »iL^l.Ü t ^ J ^ c j j »jy^J ^ J U j l ; sjtLJ^ -JlL. j l j f t İJ^I ö ^ t ^ i ^ t y 4 0 0 ^ ^ r ^1* 4 1 ^ •o^-iTjjl J ^ j j j ^ - j l ^»-»i*» « i ^ L - ı ^ - i j j î j-t^-jj-Jj-J

(16)

76 ERDAL LTER

• j]_>JLJ jT ^ l i l y «Jjl î J-Orl j J j J o j l

V J J ^ c i J jJ^'vT jui-bjl dliTjl Jiı.Jli C-et çlij;

î J J.».u> L» J) jbl» d L ^ - j

. U'Uj^. J JT.J jbf d—j'^c j-bL >JI_,» jbı» ^ - ^ J j y ^ ı s j j i j ' J ^ - *

'-^.A

1 . j a i ^ V j l J ^ İ j «jj-c— Akâı" d b ^ - j f JİJJLİJL J ^ I / J 4İ

i ) J > i ! ^ A 3 1 ^ J * ^ j - ı-Jji ^ j - » «i^

' < iSJ, < J^^j^s}'-*.>1 «j*^ *>tS ^ j <ibjlc «.^-uil ^L j-d <1«> . j-U jXı> vjlj>- jr j o ,

< î jj^c u .jbl oJlJd ; jj^a

a .

tj^r»

: (^JJ'.J (^jlc. - Ö J İ . a J T e U T

^ 4 0 0 <

fb L

^--IaT . „ > . j o ^»-Lul i) JLuClr aî-1 j i . î ^l-'Vjl * j-J® jbli jTC-a- <^-0-5"

( j u ^ r . j . ^ r , ^ j J y j y A İ t ^ a i - T J j j J ^ J a ^ iJ>. < o ( j U b l 4,' { j S J J \ ( j . ^ . ^ i i ' J A J j r c j u

-jjlı Lü . j j t f j y ^ . j ^ L Jf-ij^ JAKjI a.'

.a»yt i] J . j l p _) i]JLbJ"

. jJCJUJI

ca«I Aiiolijl o «ı j* j y AİUt R e v u e P o l i t i R u e et P a r l e m e n t a i r e • c r - ^ ^ j T j; J l ü l jj4İ* . J J L > £ i')))* . (jjtf'-s o ^ » . ^

(17)

U'lcl^ tpUj jl J JUCjl (^Juii >J!> dBOl

«o, . y o j j J j J ı i j l i \ >JI j «iLJji. («IjU 1.1c j l l T j j J ^ - . j J

. jjo-ü.^cU « j c j l a j ^î-.*" f b * b «-i^c! a.*;." ı j j

s f ^ J-

3

* (Bec de Canard) ^»jjj!

«^.•uLTUi Jm:»J* ) c i l t l i y . j\» j >Jİ j

jyy J ^ j j -1- ^y-r . Ö / V ^ * j o 1 ; '

i)J>JI j o / JUjJlli Jy . ^ALc'y.J» .oiilJ*\ UİC y J>(c^

j a Jj** J u j . c S - û f ^1 J ^ S J j / ~

.»jO _} .jj^li-l ;bl» I IjÜ IjLaI

jlclc jl'Djl 4ı<|»o Ifi^ I j «J.jr

Jl>Jl j . j j V j t j j i Jj>-iJI ( j j > J İ J J û - I ^ J ^ T cT^-l J ® J r ^JJ » «aıi-Jlı ^ i » . jlcli y Lj ^ V J - ' l j j l jbl» ^ol-'*:-»! ^ J y y ^ U'L . X-* .^jJj." dLL-^j Jıli ^ • d j f y ^«JL.'VU^f' J^i^ Jr^ * j f ( i j b l j J ^ ^ ^ .J^-^i

Jail^l J s f .-JL^» j^L. ^ a C c j j J JuL-l JjI

M-. j u i l j j l

ısjzrf -»s* ( J ı s j f c j j ^J^J ^ J j l ^ - L l dl^CİTj' j jl' J l ^ Aı" .

< JlJ*>* •ii'l j b j i * U l j • CS Jfijl dl'Iyüjj ja.1 »JjUl-I Ji-ljT j U b •Jja. t / İ

Jl <o>- 6 6 O*' v3^

• uUJI ^ . V J ;

cS^j'^J «^Ijf y .jdb^JlI^ jhJujl j

l

. JLC-J <i3ljr ^JllJ J.Jİ .adî (jal-fj

jU'L dLjiUjV . y

J T

x] J l / jjjl ^ j

(18)

78 ERDAL İLTER

i ) ^ ÖJ-İ--İ f L İİI İ İ J J L j ; . j j y j j j f . JU--1İ J j V j l J-» ^ J J • er1-*1 t s - " ^ '

«J^ y JJZİjTİ ^A-V O^-afi

^ S"-i*"

j-C-^-i-l

J ^

1

ı/j"-

4

®*' <-T

U

J

Ub «JL^ J_y ^jc-I s^JLJ ei'jU L-T JjlJU^

c r

^ - i - t r OJTL

j J - - U . jiJ^My j <x\> oXXİT J^JU-JL J k s «a-'Uj jLj^r j^Ijjc 1 ,Xj.*e. ib}L« î L . jJi.1 j\ «k-iyi. J-^^j' t f . j J l j j l cy,'L>J . j-LiJL^/jl

r

l j j jbli 20 : 1 5 J.» <• jl>tt ( j-tjjî ) J f T

. j.-».ıJL£Ç. e i l T I j ^ - C l i " I j u L . o . 1

J & j jU.4 ^jc_»li)J>Jl j

3

jSj*-jîjT Ulj

c t l r j j ^ J ^ r . ı^J-4»- j ^ J1

.^-ûl;ytjyj jJ^lJL-Uİy

• jL-l ^ JLü 1 S^^y J i j» iS'j" ^ff «-O-/0' j

<-->-».'1 j J - y j c J y lijyj

ö+jy (j'U». dl»-<.l.A,l jie. e U . j j j > . j )

.(^J-Ojl ^J.i-j^j-ci^L» dL «Uoolıj j y

i dy_ Ljj j.;> ( y , dl;.!^' ^)<C-y^ >J1 j

t i J c - ^ ! L;» . - o < > . J . ^ / S * J>3j** (• /> J J alj İ )) ^«ikL. ( J-İA'^İ )

• J t ^ J 1 0 , 0 0 0 ^ > C - O^i1 J . J .

^ı y ilj"^' (^JjJs- jL'l il j j j C , j > } CA-^»

VJJ35 J^f^ « J ^ - ^ l * e f ^ - j l « ! ^ L l ^ j j J j j ^tjj+jv

(19)

JLül . . jjJlzJl'j) ı < j j î ^/JU^t j ü ^ • U . l l l j J - ^ jja». î ^ J ^ U - O1!-^-5* ^J^AI

î j J - ^ - v » -r j ^ i J ^ » JjrJI 1 JJJİJ CS^İJÎ-İJ aJ^ki ,5-lU '^İJA.'-U JrJİ j

jl/

;

LT JUİ-J

r j

j j^L jUl iljL.

î Jjj:£}. ^ J '1 J i Jj»^OJ-î O j f tfJ*.1.»»- » p / j S vü'jl • L b j-U»-.) rl - c S ^ - l - ^ J r y -îbj-*»-î ofj V U b j i b j J c L " « J j ^ U \ j ^ U l l j ! j j l <il i 4İ-I »jüa j J a l t » J O.Î 1 9 2 7 . ' ö - l y - J ^ <r .

<;»!>U- ol-uL« iJjJLLaL. j>- • .A^ljl ^ i l j * 4

j b b J y U j ; ( i j ^ - j l j J.? Jl-JT 41 otl* .a^-ljT ^Ülj j ^ J <±L£ » j > J j ^ A J J U u / ' f J U ol» o J L ı - ^ • l^'J1"-0 ö j j y ^ • M f T « U J I j U J^ijlf'lj j j > J I j > j »JvUüİJ-j J . l l ; ^ j'&i-l JVÎIJÎ".» J i J j . ^ . ^ I J l i ^ l etille J b u J j l ^ l t - U

(20)

80 ERDAL İLTER J J L . iJI i ] y y ^ J r t j b d-lc^U* J c^J Jİ»1 J <il;U J ^ / di'-fjy j J l ^ o ^ - U j i j; il j l l ü l » . j j - J ^ L i o 3 J i d j T jij_jS»ji Jjr\ ö j i z - u j-jb^f ^üi^ij ^ j j < i l J u « A , I J L - i 3 ' .> 3 * j^a» S»*Ijjl ) . j - t - i l j l -4.İ' jr j.jJİjijs İli

. JA-^jI ( jljli «j^cl jl'j^-e >0JLT^J d ^ r j C L f «IJlujI j . j j ^ ^.tT-Js'-f oT^i ^ p U Lii

ö V j l ^ r ) ^iJ^J J -1'

^ . c j j l j j Z—jı jJii <>' AıA-JI^» »jdL ^Jj* j 4-4»-.) i" <l*lc . j J ' j j i J d ^ j r j ^ i l j T J ü a j ^ » î j o ^ U f ^ ^s X) : j l j J I i v z j y C J İ T ^ J J ' <±h -dil* » I 4 j)}*'—>J jr j l j j l I ; j S ^ o j j j l _ j > - y f j ^ i j ^ j T ^ - J j j a » A ı . cJcj 4i.>jaL« < jaJ!Mi-l jÇ-j* i l \ . jJ^SZ'-j -ok:- y j>. 1.5^1 . j-Jlr y <C.»^>JJ <jyl

. jJL.y»^ Jtf.i_.iJL j 4 ı > J_jl jo,^».

—jl» «~dl oj-üLı. y . jIjCLf^-«jaI^ t i c ' j j l . . ı$j)lıl» j^-JLi . j j / j l ^ ^ l U^-jr ^ . ^ J o / ö b j J J ' ı /1 - /-»-'bj . J J . - ^ J I j d l - ^ j j i ^.Ict İİ.jjjI . j-O^^/jl ^ « j j L j l - ü l j ili j» I j T ^ . o ^ - l j l ^ A - T JrjCl T iJjy : j j j I J j

(21)

d L i j Ü >Jİ j » j ? , j j U > l J t ' j j ! j J i ' l / l j j ^ y - } of? ıS-1*-:- y . JrJ% ^^-çS j * I J İ J ^ " J ^ - İ J İ J - Ç c . 1 sjlc . J-'-j'v > . jyjJy .JJİİ J b* j j j r ^ l c ^ - ' LS— j*- • f j j . ^ a C ^ Jtf' diri J i ' dl'-Jlî^ j j < r l »J^c J

* jjjr J > J İ > » j ^ r i j ^ r j-j^ı yj\j j/j-^T .>

Referanslar

Benzer Belgeler

The last decade has witnessed radical changes in the structure of the power markets in Europe. Trading is critical in a liberalised market, and is one of the key drivers of

When a new excavation season at Assos in the south Troad (now Çanakkale Province, Turkey) began under the directorship of Professor Nurettin Arslan in 2006, I

Karatepe ve Çineköy çift dilli metinleri olarak da adlandırılan Luwi ve Finike dillerinde kaleme alınmış çift dilli iki yazıt, Adanawa kentinin tarihine ilişkin

“Ülke Beyi” tarafından yönetilen Tiliura “bölgesel idare merkezi” olarak oldukça önemli bir kent görünümündedir.  Araştırmamız filolojik değerlendirmeleriyle

Söylev bir bütün olarak incelendiğinde, Cotta kendisini ilk gençlik yıllarından beri umudunu yitirmeyen, sabırlı, yılmaz bir karaktere sahip olarak;

Askorbik asidin 8-OHdG değerleri üzerine etkisine bakıldığında, Sedanter ile Egzersiz+AA ve Egzersiz ile Egzersiz+AA gruplarının 8-OHdG değerleri arasında

Ankara University Faculty of Sport Sciences SPORMETRE Journal of physical Education and Sports Sciences in published two times a year. All the articles appeared in this journal

1 Department of Pathology, Veterinary Medicine, Ankara University, 06110 Diskapi, Ankara, Turkey; 2 Department of Internal Medicine, Veterinary Medicine, Ankara University,