• Sonuç bulunamadı

Münir Süleyman Çapanoğlu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Münir Süleyman Çapanoğlu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÂBIÂUVEN PO RTRELER

/7I.

jt

Í¿ 'Z/aüçısı

Münir Süleyman Çapanoğlu

Değirmende ağartılmayan saçlar-Toprak kokusu-1

alaturka mı, Çarliston mu?,. - Alı!,, su sanba-

catlayan bülbül-yası K ac?„-Su s yeter artık!., j

O, bu saçları değirmende değil, Babıâli yokuşunda a- ğattı. A ğarttı da ne oldu sanki!.. Ne M usaya yarandı ne de İsaya!..

Elinde y ılla r yılı, taşıdığı çantası ile halâ Babıâli yo- kuşusunu tırm anm akta...

Fakat o, bizim caddenin yıpratıcı, kahredici havası­ na her zaman omuz silkme­ sini bildi. Senelerin tecrü­ besi tâ içine sinmiş olarak, kalender ve m ütevazi haliy le şimdi o, geçmiş yılların tatlı, acı hatıralariyle baş- başa yaşıyor.

Gün gelm iş bu caddede- iyi. m evkiler işgal etmiş, gün gelmiş işsizliğe bile boş ve­

rip geçm iş...

Öylesine serazâd, öylesi ne içli bir hali var ki, ba- zan; dudaklarında m ırıltı halinde bir türkü başını a­

lır gider uzaklara... N ere­ ye?.. Onu, o da bilmez!..

«H^ni diyor, şöyle bir bahar havası vardır. K ış bitmiş, güneş toprağı em i­ yor. Burnunda buram bu ram toprak kokar. Biraz de­ rin nefes alsan toprak yiyo r sun zannedersin... Ağaçlar henüz yaş, yeşilleşen yap ­ raklar nem li... Güneş he­ nüz iliklerini ısıtm am ış... işte buna işsiz havası d er­ ler. B öyle bir günde v e k il­ lik verseler istemem; bırak­ sın lar, t eni gideyim . C iğer­ lerim e Istanbulumun top­ rak kokusunu sindire sindi- re, boğazda mı olur, Çamlı- cada mı olur, nerede olur­ sa olsun kendi başıma ken­ di alem im de dolaşıp dura­ yım.»

Çapanoğlu böyle konu şurken aklıma rahm etli O r­ han V eli’nin «güzel h ava­ lar» isim li şiiri geldi.

Beni bu güzel havalar mahvetti, Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden. Tütüne böyle havada

alıştım, Böyle havada âşık oldum; Eve ekmekle tuz götürmeyi Böyle havalarda unuttum; Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda

nüksetti; Beni bu güzel havalar

mahvetti.

*

Çapanoğlu ile Gazeteciler Cem iyetinde oturmuş soh­ bet ediyorduk. B ir ara mev- zuumuz m usikiye intikal et­ ti. Musiki zevkim yoktur diyemem am a öyle derini­ ne de pek dalam am ... O sı­ rada Baki Süha Edipoğlu geliverdi, ikisin i bu m evzu içine gömüp gittim. Aradan galiba iki saat kadar geç­ mişti. Geldiğim de ne göre­ yim!...

Üstad, dizinde düm tek de düm tek yılların küfüne bürünmüş b ir besteyi geçi­ yor.

«Hoca bu hal ne dedim?.» «Sen anlam azsın dedi. S i­ ze çarliston lâzım çarliston»

«Çarliston sizin gençliği- nizdeydi» diyecek oldum, sözümü kesti:

«Çarlistonun adı şimdi samba manbo oldu. Hepsi ayni kapıya çıkar. Sarılın karılara zıp zıp zıplayın. Çe şitli sarılm a usulleri.»

Sonra durdu, şöyle yan gözle etraftakileri bir süz­ dü:

«Hani ya dedi, samba da fena değil ha...»

Münir Süleym an, Ertuğrul Şevketle hasbihal ediyor.

Münir Süleyman Çapanoğlu

Derin derin içini çektik­ ten sonra ilâve etti:

«Ah, şu kalp hastalığı ol­ m asa... N üfus kâğıdı da bi­ raz insaflı olsa, galiba ben de samba öğrenirim . V alla hi çocuklar, durmadan eğ­ lenin... Boş verin bu dünya­ ya... En güzel şey neş’edir.»

Sözü tekrar alaturkaya intikal ettirdikten sonra:

«Bundan uzun zaman ev v e l bir gün R e f’î Cevad Ulu n ay'm bir yazısında gör­ müştüm,' dedim. B ir gün U- lunay, rahm etli tanburi Ce m il beyle, Çam lıcaya gez­ m eye gitm işler, aşka gelen Cem il bey, sabahın o erken saatinde, tabiatın o gü zelli­ ği içerisinde tam buru dile getirm iş... Ö yle içli, öyle öyle tatlı çalmış ki, dallar da şakıya şakıya bitâp hale gelen bülbüllerden bir! u- çarak tanburun sapma kon­ muş»

Der demez Çapanoğlu ye rinden fırladı, gürle, gibi;

«Sonra ne olmuş» dedi «Hiç d •.dim. Bülbül, ö y ­ lesine .şakımış ki. ortasından çatlayıveım iş.»

Üstad la cabiri amiv&nesi — m a'u r unuz v '-cniyle — dalga geçm ediğim izi temin ettikten sonra tekrar has- bihale başladık.

B ir ara.

«Üstad dedim, zatıalile- riyle bir ıöportaj yapm ak istiyorum. Ne buyurulur?..»

«Git oğlum g it... Büyük adamlar dururken bize sı­ ra gelmez.»

«Israr edersem?»

«Ne edörsen et olmaz.» «Ama ben bugünkü ko­ nuşm aları röportaj olarak yazarım.»

«Eh o zaman da yazma demem.»

«Ö yleyse anlat bakalım hayatım?..»

«Senin A llah aşkına işin y o k mu?..»

«Hoca, sen istediğin ka­ dar nazlan ben yazarım.»

«Ne yazarsın?..»

«Münir Süleym an Ç a­ panoğlu derim, altm ış yaşı na yaklaşm ış bir m uharrir­ dir. Çocuk denecek yaşta B abıâli yokuşuna düşmüş, M ihran efendilerin yanında bu işe başlam ıştır. Şimdi serbest m uharrir olarak ça­ lışm aktadır. B irçok tefrika­ ları, eserleri vardır. Son o- larak Neyzenin külliyatını bir eser halinde toplam ıştır. T arihi hâdiseleri işler, Istan b u l’un eski günlerini b al­ landıra ballandıra yazar. H er ihtifale gider. K aça kış- da olsa eski gazetecilerin m ezarım sık sık ziyaret e- der.»

«Daha başka?..»

«Biraz da hususi hayatın­ dan bahsederim. Şeker has­ tası olduğu halde derim, ak ­ şam lar bir kaç kadeh atar. A rada sırada pırafa oynar, bazan küfür de eder. G aze­ teciler C em iyeti kongrele­ rinde ekseriya m uhalif züm re y i tutar. Çapkm lıkda...»

«Sus yeter artık, dedi.» Ben de:

«Zaten röportaj bitti» di­ yerek ayrıldım .

O, çok samimi dostu E r­ tu ğru l Şevket ile şakalaşıp gülüyor, foto R ifat Atam- tü k ’te resmini çekiyordu.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ermeniler konusunda, ilâve olarak, daha yeni olgular da var: Bu yüzyıl başındaki kanlı olaylarda, müslümanlığa geçmiş ermeniler bulunduğu gibi, bir çok

Ancak Lakoff ve Nú- ñez’e göre, sonsuzlu¤u biz kontrol ediyoruz; sonsuzluk, fiziksel dünyada gördü¤ümüz ve deneyimle elde etti¤i- miz fleylerin baz› niteliklerinin

Öğrenciler oku- la girerken telefonlarını sessize alıp Yondr’ın içine ko- yuyor, ağzı manyetik bir mekanizmayla kilitlendikten sonraysa telefon öğrenciye geri

Ama otobüsler bekledik duraklarda deyince birdenbire şiir oluverir.» İnsanın İnsana kulluğu yok edilmelidir, bu çağ rı bizdendir sözü şiir değildir.. Buna

Fakat - bifi sanatkâr olduğu halde - hayatta kimseye tepeden bakmamış olanla­ ra göre

Erdoğan ve Perez (37) güney kızkuşu damağında papilla conica’ların choanal yarığın caudal kısmında daha yoğun olarak bulunduğunu ve chonal yarığın rostral

anti-HIV pozitifliği saptandı ve 36’sında anti-HIV testinin sonucu yalancı pozitif olarak tanımlandı (anti-HIV S/Co değeri ortalama- sı X=2.45).. Gebe olmayan

Millî Korunma müddeiumu • rniliği önemli bir meseleye el koymuş bulunmaktadır. Uzun zamandan- beri rahatsız bulunan üstad lia- lit Ziyanın biraz daha iyi eldu»