— ---
İttihad ve Terakkide on sene
I
"
'- t-1
»--- Yedinci kısım --- No. 3 ---1
CEMAL
P A S A VE S U R İ Y E
--- Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen —
Cemaî Paşayı Berut eşrafı yerlere
kadar eğilerek karşılayorlardı
Paşa herkesle ayrı ayrı birer kelime ve cümle teati ederek holde ilerliyordu..
Hanımlar hep onun etrafın ı kuşatmışlardı. Gülüşmeler, bağrışarak konuşmalar
duyuluyor, işvekâr göz süzmeleri görülüyordu
Şimdi de ellerine Cemal pa şa geçmiştir; Azmi Bey, Ali Münif bey geçmiştir. Bunlar, İmpara torluğun en sert adamlarıdır; bunların eğilip büküimeleri güçtür; bunlar ihti lâlci unsurdur; idealistlerdir... Fakat, ne zararı var? Dilleri Fransızlaşmış ci lan bu unsur, ihtilâli kebir tarihini oku muştur; onlar en sert ihtilâlcinin bile nihayet kolay bükülebilir bir noktası- olduğunu bilirler. Bunun için, kendi - lerinden bir haylisini ipe çekmiş bu - lunmasına rağmen, gene Cemal paşa nın ömrüne, Felyahya! diye dua edi - yorlar!
.... sarayın alt katında büyük bir hol var. Misafirler, davetliler, birer iki şer burada toplanıyorlar. Ev sahibleti, ev sahiblerinin yakınları, herkes, biz misafirlerle meşguldür. Takdim, takad düm ve büyük aristokrat merasimi. Pırlantalarının ancak bir kısmını taşı dıkları muhakkak olan ve fakat, her tarafları pırıltı içinde, madamlar, bü - yük dekoltelerile kâh holün bir tara - fmdan öte tarafına doğru geziniyorlar, kâh hep bir yere toplanıyorlar, sonra da tekrar erkeklerin arasına karışıp dağılıyorlar. Pırlantalarının parlaklığı, ipeklilerinin incelikleri arasında daha yeni banyodan çıkmış omuzlarla ense lerden dağdan kokular. Mebzul bir e- lektrik ziyası içinde yavaş yavaş ar - tan ve kalabalıklaşan bu cemiyet, bir aralık, sanki efsunlu bir rüzgârın ani bir darbesile birdenbire çalkalanıyor: Paşa geliyor I
Paşa geliyor!
Herkes kapıya doğru koşuşmuştur. Siyah ve iri gözlerine daha işvekâr bir bakış gelen, dudaklarındaki tebessüm
lerin daha canlandığım gördüğünüz madamlar önde, biraz evvel siyah elbi selerinin içinde vakar ile dururken bir denbire bu vakarı bırakıp hizmete ça ğırılmış garsonlar gibi, medhale doğru koşmuş olan erkekler arkada, paşayı karşılıyorlar. Cemal paşa içeri giriyor, ev sahibinden başlıyarak, sırasile her kesi şelâmlıyarak, herkesle ayrı ayrı birer kelime, birer cümle teâti ederek holde ilerliyor. Hanımlar hep onun et rafını kuşatmışlardır. Gülüşmeler, bağ rışarak konuşmalar, işvekâr göz süzüş- ler, nazlı serzenişler...
Bu ilk temasın harareti geçtikten, madamlann hepsi de kendilerini paşa larına gösterip onun iltifatlarını topla dıktan sonra holün ortasında Cemal paşayı saran halka çözülüyor, herkes dağılıyor, brrjbj^ine kargıyor ve kuş südünden başka her şeyle bezenmiş bir büfenin önünde aperetifler alvnmıya başlıyor .
Hanımlar çok naziktirler; siz, ara larına yeni girdiğiniz ve ancak pek a - zını İstanbulda tanımış olduğunuz bu insanlar arasında eğer kendinizi yaban cı hissediyorsanız, buna asla lüzum yoktur ve mahal bırakmazlar. İki daki ka evvel tanımış olduğunuz işte şu gü zel madam, sizinle hemen lâûbali ol - muştur. Biraz sonra bu cemiyetin bü tün esrasma vakıf olmıya başlarsınız: İşte filân madam şöyle, filân mösyö böyledir. Meselâ, paşanın nezdinde en çok kimler iltifata mazhar olmuşsa, onu çoktan öğrenmişsinizdir. Hattâ bu il tifattaki parlaklıktan dolayı ne derece ye kadar iftihar edilmek lâzım geldiği-, ni de bizzat madamın kocasından öğ renirsiniz.
Berut
Bü, bir âlemdir. Belki - şakası olma dığını isbat ettiğinden dolayı - Cemal paşa için fazla bir ifrat ile yapılan bir âlem, fakat, Berutun daimî âlem i... Bu âlemin bütün idaresi de kadının e- lindedir. Bu muhitin kadınları sabah kahvaltılarını daima ikindi zamanı ya parlar; uykularını daima gündüz u - yurlar ve akşam yemeklerini de saba ha karşı yerler. İkindi zamanından sonra süslenirler; akşam rakı, gece nar gile içerler ve poker oynarlar... Oyun da sinirin, kadın kaprisinin ne olduğu nu bilmezler, iki as’la oyun açmazlar. Dö per as’la daima pas derler v e... Her vakit kazanırlar. Önlerine toplanan pa ranın bİT kısmını, restlerini azaltmak için, usulca masanın kenarından diz lerinin üstüne düşürün manşonunun içinde kaybedenleri kendi gözümle gördüm! işte bizim Istanbulun Beruta gönderdiği büyük memurlar hep bu â- lemin içine düşerler. Onlar da, adamı na, zamanına, işine göre bir hava tut tururlar ve işlerini bu hava sayesinde mükemmelen görürler. O sırada da tutturdukları hava Felyahya! havası idi.
Onun ömrüne dua etmelerinin hik metini biraz sonra güzel anladım: Y e mek sofrasına oturduk. Bol tuzludan bol tatlıya kadar bütün Arab mutfağı nın yemek'listesi önümüzden geçti. Ge niş bir bolluk içinde yemek yedik. Hal buki, etrafta kıtlık var. Bir takım fu - karanın açlıktan, gıdasızlıktan öldüğü nü bir kaç gündenberi işidiyorum. Bi raz sonra vilâyet erkânından biri ile konuşurken bu bolluğun hayretimi mûcib olduğunu söylediğim zaman, hem bana biraz malûmat vermek, hem' de biraz dedikodu yapmak maksadile dedi ki:
— Bu bolluğa hayret etmeyiniz. Bunlar zengindirler; her ailenin kim bilir kaç tane köy üvardır. Fakat, bu rada para ile dahi bulunması güç olan şeyler de vardır. Meselâ şeker gibi. O- nu da Cemal paşadan isterler, o da ken dilerine ihsan eder!
Bu «ihsan» eder sözünü hem tâzim ve hürmet, hem de istihza ve tenkid maksadile söylemişti. Fakat, biraz son ra ben de gördüm ki bu zât, bir seans pokerde yirmi beş altın kaybetti. Bu, onun belki de bütün aylığı idi.
... sabaha kadar devam eden poker muharebesinde, içimizden, Celâl Sa - hirle Şehremini İsmet beyi şehid ver - dikten, bir teşrinievvel sabahı, ortalık ağarırken otellerimize döndük. O za - mandanberi, ne vakit Suriyeyi ve Ce mal Dasavı hatırlasana, hayalimde en
limanı
evvel bu süvare ile bunun mümasilleri canlanır.
Bu, 1916 sonbaharında idi. Suriye eşraf ve münevverlerinden mürekkeb bir kafilenin İstanbul ve Çanakkaleyi ziyaretine mukabil, bir Türk heyetinin de Suriyeyi ziyaret etmesini münasib görmüş olan Cemal paşanın arzusu ü- zerine merkezi umumî, Küçük Talât, Şehremini İsmet, Celâl Sahir, meb’us- lardan Şemseddin, ve diğer bir zâtla benden ve bir de Vahid efendiden mü rekkeb bir heyet yapmış ve gönder - mişti. Biz, Bozantiden itibaren Cemal paşanın misafiri olarak iki ay kadar Suriye, Filistin, Sina çölü havalisinde dolaşarak hayli şeyler gördük ve öğ - rendik. O zamanlar, bu havalinin he - nüz sâkin devri idi. lngilizler henüz şiddetli bir harekete geçmemişlerdi. Yalnız, yavaş yavaş El’ariş istikame tine doğru sahilden ilerlemeye çalışı yorlardı.
(Arkası var)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi