• Sonuç bulunamadı

Tütengil Hoca'yı anış

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tütengil Hoca'yı anış"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Artışlar

TÜTENGİL HOCA’YJ

ANIŞ

Bir yıl oldu Tütengil Hoca öldürüleli. Bu çirkin eylemi gerçekleştirene, gerçekleştirten- lere, bu acımasız kara yüreklilere kargışlar yağdırmak, kötü nitelemeler sıralamak geliyor insanın içinden. Bin yıllık türkümüz de bu kat­ lanılmaz acının ürünü değil mi? “İnsan eliyle ölmek, insana ağır gelir!” Ne söylesek boş, kargışlar, ilençler neye yarar! Giden insanın bıraktığı yangını söndürmüyor ki...

Son yıllarda nice yurttaşlarımız, nice aydınlarımız öldürüldü. Hepsi de geride dinmez acılar, küllenmeyen korlar bırakarak bu dünya­ dan göçüp gittiler; daha doğrusu göçürüldüler. Hepsine yandık, kahrolduk. Üzüldük acı duy­ duk. Ama, insan yakından tanıdığına bir başka yanıyor. Yıllarca kaynaştığı, duygularını dü­ şüncelerini paylaştığı kişilere adını yarlıgamayla andığım Cavit Orhan Tütengil Hoca’mız, benim için öylesine yakından tanıdığım bir kişiydi. Karımın da benim de hocamızdı. Yıllar yılı hoca, dost, arkadaş, ağabey, kardeş acı tatlı bir arada yaşadık. Sık sık oirbirimize konuk olduk. İyi güzel tatlı zamanlarımızı bölüştük, tartıştık. İçli dışlı sıcacık bir yaşam, uzun yıllar bizi kay- naştırmıştı. (Üzülerek belirteyim ki, son bir iki yıl, yaşamın acımasız akışı, görüşmemizi seyrekleştirmişti. Bu durum, ikimizin de talih­ sizliğidir. Yaşamın sürükleyip getirdiği çirkin bir talihsizlik. Haklı da haksız da olsak Ou tür talihsizlikleri çabucak yenmek gerektiğini za­ manla anlıyor insan. Bu acılardan ders alarak.) Ymeleyeyim, işte insan böylesine yakından tanıdıklarına daha çok yanıyor. Ama hemen şunu belirteyim, asıl canıyla, ruhuyla onun en yakını olanların, eşinin çocuklarının... sürüp giden yangınını anlatmak olanağı yok. Bu çirkin

eylemi işleyenlerde duyurç (vicdan) olsa onları yakıp kül etmesi gerekir bu ateşin.

Bir yıl önce 7 Aralık 1979 Cuma günü, sabah işine, üniversiteye ders vermeye giderken öldürülmüştü Tütengil Hoca. Bu çalışkan ve dürüst insanın anısını dinlemek (tazelemek) amacıyla yazdığım Ou yazıda, onun niteliklerini, belirtmeye çalışacağım. Onu ilk hoca olarak tanıdığım günden başlayarak.

1944-1945 ders yılında Antalya Lisesi son sınıf öğrencisiydim, öğretm en olmadığı için felsefe derslerimiz boş geçiyordu. 1944 K a­ sımının sonlarına doğru bir gün, öğle dinlence­ sinde yemeğe giderken Antalya’da, o park özelliğindeki güzel yolun karşı kıyısından ede­ biyat hocamız Cahit Erencan’m (Külebi’nin), yanında ufak tefek bir kişiyle karşıdan geldiğini gördüm. Yolun öbür kıyısından onları selam­ ladığım sırada, Cahit Bey Hoca’mız o yana geç­ memi işaret etti... Yanındaki kişiye, beni tanıt­ tıktan sonra, “Felsefe Hocanız Cavit Bey, Ca­ vit Orhan Öz” dedi. (1945’ten sonra bu iki hocamız da soyadlarını değiştirdiler. Cahit Bey’ in Erencan soyadı Külebi, Cav it Bey’in soyadı da Öz yerine Tütengil oldu.)

“Hoş geldiniz” deyip saygı gösterdim. Antalya’nın yerlisi olmadığım için pansiyonda kalıyor, bir lokantada yemek yiyordum. Cavit Bey’in de aynı lokantada yemek yediğini, ak­ şam yemeğinde öğrenmiş oldum. Yemeğimizi birlikte yedik, hoca-öğrenci ilişkileri içinde: Biraz uzak, biraz çekingen. Tütengil Hoca, ou çekingenliğin kalkmasına çaba gösteriyordu. Sorular soruyor, Antalya’yı doğa ve kültür var­ lığı olarak öğrenmeye çalışıyordu. Ertesi gün felsefe dersimize girdi. İlk gününden öğretmen kimliğiyle tanımaya başladık. Çok dikkatli, ti­ tiz, bir hoca. İlk öğretmenliği... Belleği çok güç­ lü. Öğretmenliğe kendini adamış kişilerin bü­ tün özellikleri üstünde. Öğrencileriyle yakından

(2)

598 ANIŞLAR

ilgileniyor, dikkatlerini her an diri tutmaya ça- şıyordu. Anadan öğretmen doğmuş kişiler, na­ sıl yaşamın her anında öğretmen iseler, o da öyleydi. Yalnız derste değil, ders dışında, bah­ çede, sokakta, gezide... Rastladığınız her yerde ilgilenen, öğreticiliğini esirgemeyen sevgi ve saygı uyandıran bir kişi. Gerçek öğretmen. Yetişmek, bir şeyler öğrenmek isteyenler, on­ dan her an yararlanabilirlerdi. Kısa sürede fel­ sefe dersleri bütün sınıflarda öğrencilerin ilgi gösterdiği, bir şeyler öğrenmeye çalıştıkları bir ders olmuştu. Kültüre ve sanata yakın ilgi du­ yan biz birkaç öğrenci ise (ben, Hüseyin De- mirhan, Mehmet Karabulut ve daha birkaç ar­ kadaş) onun daha yakın ilgisi içindeydik. Ak­ şam yemeklerinden sonra, hele Antalya’da erken gelen o sıcak ilkyaz gürlerinde, akşam üzeri Karaalioğlu Parkına doğru yürür, Bey- dağları’nı ve doyulmaz Akdeniz’i bir süre birlik­ te seyrederdik, ikinci Dünya Savaşı bitmek üzereydi. Umutlar içindeydik. Güzel günler ge­ lecek, insanlık ve ülkemiz mutlu olacak, diyor­ duk. Bütün dünya özgürlük türküleriyle çınla­ yacak sanıyorduk. Şiir ve yazın vazgeçilmez konuşma Konularımızdandı. 1945 Temmuzun­ da liseyi bitirip ayrıldığım zaman, adını şük­ ran duygularıyla andığım hocalarımızdan uzak­ ta kalmanın hüznü dolmuştu içime. Oysa, buna gerek yokmuş. Daha sonraki yıllarda bu değerli hocalarımızla dostluğa dönüşen ilişkilerimiz, sevgiler, saygüar içinde mutlulukla sürdü. Sürü­ yor da.

Tütengil Hoca’yı, öğretmenlik özellik­ leriyle tanıtırken şunları da eklemeliyim: Bir saniyesini bile boş geçirmek istemeyen bir kişiy­ di. Ya okuyarak, ya, okutarak, kısacası yararlı olarak zamanını doldurmak ilkesini biz öğren­ cilerine de kabul ettirmişti. Herhangi bir buluş­ ma sözü verilmişse, gecikmeleri hiç bağışlamaz, en çok bir ya da iki dakika beklerdi. Bu katı kuralını 3-5 yıl sonra, biz öğrencileri biraz ol­ sun yumuşattırabilmiştik ona. O, bütün yaşamı boyunca daima yalnız ders yönünden değil, en geniş anlamıyla öğrencilerini Kültürlü kıla­ bilmek için didinip durmuş bir hocadır. Her şeyleri okur, ilk karşılaştığımız zaman “Şunu gördün mü, bunu okudun mu, şunu dinledin m i?” diye sorar, o günün konuşmalarını, söy­ leşisini, tümüyle bunlar üstüne kurardı. Ortak­ laşa okunmuş yazıların, kitapların tadı bir

süre çıkarılır, fakat daha sonra Hoca, işi ava­ reliğe dökmeden uzaklaşır ya da söyleşiyi keser­ di. Daima saatine bakmak, dakikaları değerlen­ dirmek, yukarıda da belirttiğim gibi onun ya­ şam boyu ilkesiydi. Bu eğitsel ilkeden biz de et­ kilendik, ama doğrusunu isterseniz, onun ka­ dar titizlikle uygulayamadığımız gibi, zaman zaman hocaya avareliğin tadını tattırmaya ça­ lışırdık. 1950’li yılların ortalarında yani üni­ versitede hoca olduktan sonra o da yavaşça bizim avareliklerimize uymaya başlamıştı. Kim bilir, belki de belli bir aşamaya ulaşmanın ver­ diği rahatlıkla ya da biraz daha dinlendirici olduğu için hoşlanır olmuştu.

Dikkatli ve titiz bir çalışma adamıydı, demiştim yukarıda. Evet, öyleydi. Akılcı ve ke­ sinlikle bilime yönelik olmak ilkesi, onu duy­ gusallıktan uzak kılardı. Ama o, sevgilerini coşkun biçimde belirtemese bile, duygun bir kişiydi. Zaman zaman duygularının seline ka­ pılıp türküler söylediğini bile anımsıyorum. Yurduna, ulusuna, tutkunlukla bağlı bir halk­ çıydı. Aşırılıklardan uzak, daima bir ölçü ada­ mı olarak kalırdı. Bilimsel yönden iyi yetişmek, halkına yararlı olmak amacı uğrunda, çok sı­ kıntılara katlanmış, kendini nice “zevlderi’den yoksun bırakmıştır. En küçük bir mektuptaki düşünceleri bile değerlendirmeye çalışırdı. Bi­ limsel süzgeçten geçirir, belge değeri var mı di­ ye araştırırdı. Pek çok yazı yazdı. Broşürler, ki­ taplar bıraktı. Bunlardan elbette gelecek ku­ şaklar yararlanacaktır. Ama o en çok, lise sı­ ralarından üniversite sıralanna değin öğrenci­ leri üstünde derin izler bıraktı.

Bizim gibi yoksul bir ülkede Anadolu’nun uçrak bir köşesinden çıkıp, nice güçlükleri ye­ nerek, bilimde yükselmenin son basamağı olan profesörlük katma yükselmek, kolay değildir. O, bu aşamaları hiçbir yerden yardım görmek­ sizin, yalnız ve yalnız kendi çabasıyla aşmış bir hocaydı. Her insan her bilim adamı gibi, o- nun da eleştirilecek yanları vardı elbet. Ama Tütengil Hoca, bu eleştirileri dikkatle dinler, yararlanılacak olanından yararlanır, yararlanıl- mayacaksa, hoşgörüyle karşılardı. Antalya Lisesinden sonra bir süre Aksu ve Kepirtepe Köy Enstitülerinde de hocalık yapmıştı. Köy çocuklarına yararlı olmak, bilginin ışığını gö­ türmek, onda ülküsel bir coşkunluk, bir bağ­ lılık yaratmıştır. Köy Enstitülerini çok seviş

or-.

. /

0 ' t ' » t - ’ ^ , J J

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

“ Kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının yerine kendini.. koyabilmesi, duygularını yaşamı

(Yaşam bölgesini, bir yıldızın çevresinde suyun sı- vı halde bulunabileceği, dolayısıyla en azından bil- diğimiz anlamdaki yaşama elverişli bölge olarak ta-

Süpernova patlamaları sırasındaysa o kadar büyük bir enerji ortaya çıkar ki, oluşumları çok yüksek enerji gerektiren bazı elementler yalnızca bu şekilde oluşabilir..

İnsanlarda cinsel istemin meka- nizmasını araştıran Fransız psikiyat- ristler, cinsel uyarı sırasında beyinde etkinleşen bölgeleri saptamayı başar- dılar..

Bulduğumuz bir bitkinin yeni bir tür olup olmadığını belirlemek için yaprağından, bir kurşun kalemin düz ucunun iz düşümü kadar bir parça alıp bu örneği

Bu du- rumdan çok daha önce, yani günümüzden yak- laşık bir milyar sonra Güneş’in parlaklığı öylesi- ne artacak ki Dünya’nın okyanusları buharlaşa- cak.. Sıvı haldeki

Bu araştırmada da karma- şık organik kimyasal yapıların oluştur- duğu ilkel çorbanın içinde en ilkel ya- şam biçimlerinin yıldızların oluşmasın- dan çok kısa bir

Ediacaran olarak bilinen garip yaşam formları bu zaman zarfında ortaya çıkıyor ve yaklaşık 33 milyon yıl sürüyor. 570 milyon