• Sonuç bulunamadı

Slogan sanatı mahkemelik oldu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Slogan sanatı mahkemelik oldu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Portre

i

PAZAR, 16 Ocak 2 0 0 0

Bir döneme damgasını vuran türkü/marşların yaratıcısı Mehmet Koç, 'eserlerinin çalınmasından davacı

1960'ların sonlarını, 1970'leri

ve 12 Eylül sürecini yakından

ve solcu olarak yaşayanlar

onu hatırlayacak: Bir dönem e

damgasını vuran

türkü/marşların söz yazarı ve

bestecisi, M ehm et Koç. Bu

parçalar, bugünden bakınca

sanattan çok m e lo dili slogana

benzese de o yıllarda

yüzbinlerce insan tarafından

sokaklarda, mitinglerde,

konser salonlarında söylendi.

Hem de b irb irinin 'gözünü

oyan1 siyasetlere mensup

insanlar tarafından; hep bir

ağızdan! Deniz Gezm iş'e ağıt

diye nitelenebilecek

"Şarkışla'ya düşürm esin..."

türküsü bunlardan biri dersek,

taşlar yerine iyice oturacaktır

sanırız. Bu türkülerden oluşan

onlarca 4 5 'lik ve kaset yapan

Koç, m üziği çoktan bırakmış,

artık ressam. Am a kendisi

yurtdışındayken kim i

türkülerinin başkalarınca

sahiplenildiğini

öğrenince

oldukça kızmış.

Açtığı davaların

kim ini

kazanmış, kim i

sürüyor.

1965'te, Ankara'da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisi ve doğal olarak solcu! Eli taa beş yaşından beri bağlama tutsa da, bunu kimselere söyleyemiyor. Çünkü o dönem gençlik, Türk Halk Müziği’ni "geri" buluyor. Batı müziği ise henüz "burjuva müziği" olarak ilan edilmemiş! Dolayısıyla bu iki ara bir derede, üniversitedeki arkadaşlarıyla batı müziği orkestrası kuruyor: Ankara Ekspresi.

Okul partilerinde, sağda solda müzik yaparak eğleniyorlar. Ancak bir yandan da sola yatkm düşündüğü için, öğrenci Mehmet, bir arkadaşının önerisiyle Ruhi Su'yu ziyarete gidiyor. Yıl 1968.

Arkadaşı, Mehmet Koç'un bağlama çaldığını çıtlatıyor Ruhi Su'ya. Su da "çal" diyor. Dinledikten sonra, çıkışıyor: "Sen niye bizim müziğimizi çalmıyorsun, çalmaksın. Yarın gel sana kaset yapacağız!"

Mehmet Koç'un anlattığına göre, gerçekten de bir gün sonra stüdyoya giriliyor ve ilk 45'liği yapılıyor. Plaktaki "Anasım avradım..." parçası inanılmaz tutuyor! (Meraklısı için sözlerinden bir küple: On liralık yövmiyenin/ doğrusunu

demeyenin/tefeciye sövmeyenin/ anasını avradını...)

Emel

ARMUTÇU

UYRUN SLOGAN SANATINA

Koç'un popüler "müzik" serüveni böyle başlıyor işte. Direkt damardan girerek ürettiği bu müziğe, bir nevi protest müzik diyor şimdi. "Halk müziği filan da değil. Sonradan yazarlar buldu bunun admı, en güzel niteleme de oydu: Slogan Sanatı! Şöyle sözler yazıyordum: Emperyalist duvar yıktık dağı yıkacağız... Malatya'dan çıktı kızıl makine/Herkes silahım alsm eline oy battal battal... Hepimiz birer Mahiriz/Kanımıza kan isteriz, hain tuzaklarda/kan uykularda/vurulduk ey halkım unutma bizi, filan."

Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan idam ediliyor, Mahir Çayan ve arkadaşları Kızıldere'de öldürülüyor. Bütün ağıtları Mehmet Koç yakıyor. Tüm siyasetlerin, hep bir ağızdan söylediği bu parçalardan biri, o dönemi yaşamış herkesin çok iyi hatırlayacağı parça:

Şarkışla'ya düşürmesin Allah

sevgili kulunu Gemerek'te çevirmişler

Deniz Gezmiş'in yolunu Mehmet Koç, "sonra diğerleri geldi" diyor. Neler mi? Mesela, "Mebus Beyler Maaşınız Kaçtan Kaça Çıktı Yine", "Zindanlar Zindanlar Zalim Zindanlar", 'Tükenmeyiz Vurmak İle", "İşçiler Köylüler Yoksul Emmiler", "Hoşt, Hoştlar Karası", "Şu Metris'in Önü", "Acıya Kurşun Geçmez..."

v

T ANUŞ TÜRKÜLER!

..

1980'e doğru, bazı şeyleri farkediyor Mehmet Koç; kendini hem siyaset olarak yanlış bir yerde, hem de 'yanlış türküler'

Lensubu olduğu siyaset de, yazdığı şarkılar kadar "keskin"miş Mehmet Koç'un. Ama asıl

arkadaşlarının hep TKP’li, TİP'li olduğunu anlatıyor. Dağa filan da çıkmamış, silahlı bir eyleme katılmamış. Yine de böyle bir siyasetten olmamn "zorluklarım" yaşamış. Aşağıda anlatılacağı üzre...

Bir kere, her konser sonrası gözaltı, tutuklama... Gözaltılarm sayısı yüzlerce, ama tam 17 kez

tutuklandığını ve aylarca hapiste yattığını anlatıyor. Giderek polisten kaçmak için taktikler geliştirmeye başlamış. "Anadolu'da bir konsere gidiyoruz. Salonun önüne tüm emniyet güçlerini yığıyorlar. Ben çıkıyorum türkülerimi söylüyorum, sonra folklor gösterisi var, giyiyorum şalvarı, bir de bıyık takıyorum kendime, oynuyoruz ve ben öyle geçip gidiyorum..."

Bir gün de Kavaklıdere

Sineması'nda çevirmişler hepsini. O zamanlar Koç'un saçları şimdikmden uzun, üstelik alm da açılmamış! O gün saçlarım iki yanından örmüş, boynuna da boncuklar takmış, bir de ağzında sakız! Yani dönemin

"devrimci" tipine hiç mi hiç

uymuyor. 50 kişinin içinde, assubaym gözleri önce kendisini seçiyor; "Senin ne işin var burada, çabuk kaybol!"

B

İZ DELİYDİK

Şimdi komik amlar olarak anlattığı bu olaylar, elbette Türkiye'nin darbesi bol yakın tarihinin ciddi

enstantaneleri. Az dayak da yememiş. İşin bir trajikomik yanı da, bütün bunlar olurken, Koç'un bir yandan da bazı KİT'lerde genel müdürlük yapıyor olması. Devlet memuru yani. Ama "belediyedeki ilk solculardan biri" olarak yaşadığı olay da anlatmadan geçilecek türden değil: "Arjantin konsolosluğunun suyunu kestik. Eee, Arjantin'de darbe oldu, enternasyonal dayanışma!"

Neyse sonunda, kelimenin tam anlamıyla deli olduklarını da itiraf ediyor. Çünkü Sivaslı ve Alevi, bir dönem "dedelik" müessesesini yıkmaya kalkışmışlar. Sonunda dedelerden biri dert yanmış: "Yahu yıkacak başka bir şey bulamadınız mı? Devlet de bizim cemevlerimizi kapatıyor, biz yokuz ki zaten!"

B

logan sanatı

mahkemelik oldu

ABASI ORGUT

Fotoğraf: Senih GÜRMEN "Keskin" bir siyasetten olmasının ceremesini sadece devlet yüzünden çekmemiş Mehmet Koç. Bir o kadar da, bizzat bu siyasetin ileri gelenleri yüzünden çekmiş. Şöyle: "Benim siyasetim bir gün bir 'yasa' çıkardı. Her kim ki vatandaşın kızlarıyla gezerken görülürse, onu öldürürüz! Ben de bir yazı yazdım, çünkü admı çapkına çıkmış o zamanlar, 'Beni atm bu siyasetten, ben yapamam!' dedim. Atamıyorlar da. Arkamda binlerce insan var, yaptığım müzikten dolap. Tamam dediler, yap ama fazla gösterme!

söylerken buluyor. Kamyonlarca satsa da, olmayan bir müzik yaptığını düşünüyor. "Adamakıllı bir müzik yapayım artık" diyerek, eskiden beri tanıdığı Garo Mafyan, Onno Tunç gibi isimlerle bir LP hazırlıyor. "Ama, hep ne olurdu, biz kaset yapardık, polis toplardı. Bu kez benim siyasetim toplattı, burjuva müziği diye! İçinde aşk, ayrılık türküleri vardı."

Siyasetiyle arasına mesafeyi o zaman koyuyor. Zaten ardından 12 Eylül geliyor. Yurtdışma gidiyor; ardında 42 adet 45'lik, yedi LP, 18 kaset, iki şiir, iki öykü kitabı ve bir antoloji bırakarak...

Tiyatro eğitiminin üzerine, Paris'te bir de resim eğitimini ekliyor: Paris Güzel Sanatlar Akademisi'nde Jean Lugues Atölyesi'nde eğitim görüyor. Müziği bırakıp ressam oluyor. Birçok ülkede kişisel ve karma sergiler açıyor, Belçika Akademi Ödülü'nü kazanıyor. Yaptıkları arasında Japonya’da bir grup ressamla birlikte katıldığı sualtı resim

çalışmaları da var.

Geçtiğimiz günlerde Almanya'ya yerleşti Mehmet Koç. Bu kez arkasında bıraktığı, bir sürü davalıydı... Yani, geçmiş yıllarda imza attığı, yüzbinlerce insana okuduğu, okuttuğu pek çok türkünün, ülkeyi terkedişinden sonra başkalarınca sahiplendiğini öğrendikten sonra açtığı davaların tarafları. "1980'de giderken tüm kasetlerime, plaklarıma el konduğu için hiçbiri yoktu bende. Son yıllarda bazı arkadaşlar, ya senin şu parçanı şu söylüyor, bu parçanı bu okuyor demeye başladı. Baktım hakikaten öyle. Tepem attı."

Yaptığı kasetlerin kapaklarını, eş dosttan topluyor ve çıkıyor mahkeme huzuruna. "Bizim kaset yaptığımız yıllarda telif hakları diye birşey sözkonusu değil. Akşam yaz, sabaha kim okursa onun elinde kalıyor. Ya da siz okuyun, anonim yazın, bitti. İsterseniz İstiklal Marşı'nı, Aşık Veysel'in bütün parçalarını üzerinize kaydettirebilirsiniz! Burada da öyle. Kimisi anonim demiş

parçama, kimi ben yazdım demiş... Mesela Metris'in Önü, benim parçam. Ben bunu 1985’te okudum kasede. Ali Asker 1990'dan sonra, anonim bile demiyor, benim diyor! Kazandım tabii ki davayı. Ada Plak telifimi ödedi. Ama benim için önemli olan para değil. Sadece benim yaptığımın bilinmesini istiyorum."

S

o n

BİR ALBÜM

Aynı parça için Güler Işık, Selda Bağcan, Yusuf Gül ve Sevim İnce'ye açtığı davalar ise devam ediyor. Dersimliler adlı parçası için Ahmet Kaya ve Fuat Yavaş'a açtığı davalar da... "Leylim Ley de benim parçam, okuduğum tarih 1969. Ama anonim olarak yerleşti. Kanıtlama imkanım yok. Selda Anam Irgat Babam Irgat şarkısının benim olduğunu yazmıştı, bir başkası yazmadı, ispat edemedim. Ben bu parçaları okuduğum zaman, Ali Asker, Ahmet Kaya, Zülfü

Livaneli şarkıcı bile değildi."

Mehmet Koç'un şu anda (adı belirtilerek) icra edilen parçalarının sayısı 25. Aralarında, Yar Dönmüyor Dönmüyor (Arif Sağ ve Yıldız Türkoğlu söylüyor), Dilo Dilo (Tolga Sağ, Kahtalı Mıçı, Süleyman Sarı), Hele Ulaşa Ulaşa (20'den fazla sanatçı söylüyor) var. Şarkışlaya Düşürmesin parçasını ise Hüseyin Duran, Zülfü Livaneli, Derdi Yoklar grubu, Şirin gibi sanatçılar yorumlamış. İbrahim Tatlıses'in de yorumladığı bir parçası var: Sazın Silahımdır Sözüm Mermi.

Mehmet Koç, Almanya'ya gitmeden son bir albüm yaptı: 68'liler. Kaset kapağının çok görünen bir yerinde, "Şarkıların söz ve müzikleri Mehmet Koç'a aittir" yazıyor. Belki de ilk kez! Ve yine belki de ilk kez slogan sanatı da değiİ yaptığı: Albümü Sevgilim Gidiyorum/ Ay Düştü Pencereme/Sevincim Sığınağımsın/Yine Delişir Yüreğim/Ölü Ozanlar Şehri/Anadolu Türküsüyüm/Nazlı Kuş gibi parçalardan oluşuyor.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

kefenimi üstümde taşıyorum insanlar bulduğunuz yerde vurun beni dönüş biletim de yoktur üstelik yapmayın yaşatmayın öldürün beni suladımsa kendi toprağımı suladım size

Doğu Türkistan Kaşgar vilayeti Yopurga işçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kaşgar’da tamamladı. 1982 yılında Pekin Merkezi Milletler Üniversitesi Azınlıklar

Aslında bundan çok daha önce, yani günümüzden yaklaşık bir milyar yıl sonra Güneş’in parlaklığı okyanuslardaki suları bu- harlaştıracak kadar yükselmiş ve Dünya

Ancak orga- nik gıda üreticileri için yıkama sırasında bu tür maddelerin kullanımı bir seçenek değil, çünkü organik üretimde kullanılacak mad- delerin organik üretime

1990 y›l›nda Türkiye Organ Nakli Derne¤i’ni kurdu ve ayn› y›l 15 Mart günü Türkiye, Avrupa ve bölgede bir ilk olan, ço- cuklarda canl›dan k›smi

^ Fakültenin tatil olmasına rağmen gençlerin tezlerini okumakla meşgulken, birdenbire bir kalb krizinden ölen profesör Sadrettin Celâl, memleketin kendi

Enterobacter-Klebsiella grubu amoksisilin-klavulanik asid (%72), piperasilin (%65), seftazidim (%53) ve sefotaksime (%52) yüksek oranlarda direnç gösterdi¤i halde, imipenem

f è n^e^ Kâmuran (Prens Sabahattin’in gelini), nses Aleksandra (Adı belirlenemeyen kus çar­ larından birinin kızı), Gavsi Baykara (Neyzen ve bestekâr), Saniye