Sahife S A H Ş A M
r
SARAY ve BANALİNİN İÇYÜZÜ
Yazan: S U L E Y M A N KÂNI IRTEM Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur - Tefrika No. 522“ Antipirin alınmayıp sülfat dö kinin
alınması iradei hikmetadei hilâfetpe-
nahi iktizasından olduğundan,
V
Ahmed Eyüp paşa Hıdivin ver-ş ligi 5000 altını almak istemedi.
Mısır fevkalâde komiseri Gazi Ahmed Muhtar paşa paranın alın maması Hidive hakaret mânasını tazammun edeceği için kabulün de ısrar etti.
(Böyle bir parayı almamak
fena ve zararlı bir misal teşkil etmez m iydi?)
Ahmed Eyüp paşa da parayı al dı. İstanbula avdetinde padişaha tekdim etti. Abdülhamid:
— Kendisine verilmiş bir hedi yedir. Kabul etsin!
İradesile parayı gene Ahmed Eyüp paşaya gönderdi.
Bu gürültülü ve jurnallı ferman meselesi böyle halledildikten son ra Abbas Hilmi paşa müşir ve yaveri ekrem Gazi Ahmed Muh tar paşa ile birlikte İstanbula ge lerek metbuuna tazimatını arzey- ledi.
Abbas Hilmi paşa bundan son ra Abdülhamide karşı tuttuğu si yasette kâh süt ve şeker gibi imtizaç göstermiş, kâh araları şe kerrenk oluvermiştir. Metbuuna hazan pek yaklaşan Hidivin son ra ondan uzaklaştığı, daha sonra gene uysal davranarak padişahın teveccühünü celbe çalıştığı görül müştür. Siyaset ivicaçiarı! An cak ikide, birde İstanbulu ziya rete gelen validei Hidivî - valide paşa - Abdülhamidin Hidiv ile
arası açık olduğu günlerde bile
padişaha hulûs ve samimiyetle ta zimat arzeylemekte kusur etmez di. Abdülhamid de buna Iâyıki- le mukabelede bulunurdu.
Mısırın Osmanlı saltanatına ra bıtası Abdülhamidin Mısır hane danına iltifatlarını zarurî kılar dı. Siyaset oyunları!
Abbas Hilmi paşa ile valide paşanın Yıldızda itibar görmele ri, İstanbulda bulundukça yalıla rında, köşklerinde serbesçe ha yat sürmeleri Osmanlı hanedanı âzasmda bile kıskançlık hisleri uyandırdı.
Hidiv Çubukluda güzel bir ku leli köşk yaptırmıştı.
Şehremini Rıdvan paşa Boğaz- çmin bir tepesinde böyle bir mienin mevcudiyetini belediye ni :amına göre menedemeyince bu lun sarayca yapılacak bir teşeb- üsle yıktırılması için maruzatta olunmuştu. Ancak Abdülhamid
una ilişmeği muvafık bulma-
uştı.
Bir gün sultan Muradın oğlu alâhaddin efendi yanında göz- i olarak seccadeci başı İzzet bey duğu halde tenezzüh için Kalen-
îr köşküne gelmişti. Buradan
irbünle etrafı seyrederken Hi- vin köşkündeki kule dikkatini ibetti. Ağzından çıkan her sö- in aynen padişaha nakledilece- ne emin olan şehzade:
Böyle kuleler padişah saray- rma mahsustur!
Dedi.
Abdülhamid Salâhaddin efen-
nin bu dikkatine karsı mem
nuniyet beyan etti. Ancak Hidi vin kulesini yıktırıp gönlünü kır mak hesabına uymadığı için se sini çıkarmadı. Bu da saltanatın ince hesapları!
Aidiilhamiclin hekimliği
Abdülhamid sıhhatine pek iti na ederdi; hekimliğe merakı zi yade idi. Büyük doktorlarla mü nasebet düştükçe konuşmaktan zevk alırdı.
Eski tabibi Mavroyeyi paşa
ile Nafiz, İsmet paşalarla nu yol da müsahabelerinde tababetin te- rekkıyatmdan malûmat alırdı.
Fakat bizzat doktor ilâcı al maktan her vakit içtinap ederdi. Vücudca bir rahatsızlık hisseder se eski kocakarı ilâçlarından ken di bildiklerini haremde yaptırma ğı tercih eylerdi.
Dişi ağrıyıp çıkarmak lâzım gelirse yabancı bir elin ağzını
karıştırmasına da razı olmazdı.
Âdeta müftehirane:
— Benim ağzıma hiç bir dişçi eli değmemiştir!
Derdi. Zahmetine, acısına da yanarak dişini kerpedenle kendi si çıkarırdı.
A ğız ile boğaz arasındaki me
safe ne kadar azdır! Ya dişçi
kullanacağı kerpetenin ucuna ze hirli bir madde sürmüş olursa!
Sari hastalıklardan pek kor
kardı. Bunlara karşı tahaffuz
bittabi güç olduğu için hariçten gelecek eşyanın temiz olmasına veya temizlettirilmesine sarayca itina olunurdu.
Yemek meselesine de pek ehem miyet verirdi.
Her gün kilerci başı ve ikinci kilerci marifetile hazırlanan ye mek listesinde yazılı nefis yemek ler arasından hafif ve hazmı kolay olanları seçerdi. Bu gibi iti- nalarile senelerce ehemmiyetli bir rahatsızlığa uğramadan vakit geçirdiği olurdu.
Şahsına böyle itinalı davranan Abdülhamid etrafmdakilerin sıh- hatile de pak alâkadar görünürdü. Keyifsiz olduğu kendisine ha ber verilen devlet ve saray rica line selâm gönderir, bu «selâmı selâmet encam» hastalar üstünde ekşir gibi tesir eder, bunları iyi
leştirir, hemen ayağa kalkardı!
Hal ve keyfiyet gazetelerle de
ilân olunurdu!
Bu Abdülhamidin mânevi te davi usulü idi!
Bazan bu selâma bir dc altın
la yapılmış bir sarı ilâç ilâve
edilirdi! Bu da «ihsan ile teda
v i» usulü idi!
İş bazan bunlarla kalmazdı. Abdülhamid küçük hastalık larda ilk tedavi olmak üzere müshil kullanılmanın çok faydalı olduğuna kanidi.
Haremi hümayunda bu yolda rahatsızlıklara düçar olanların ilk evvel müshil almaları iradei se- niye ile tekarrür etmiş bir usul idi. Haremde haftada birkaç de
fa haznedarlardan biri elinde
(Yanos Honyadi) şişesi olduğu hal-'.e oda, oda dolaşıp böyle «na- mizaç» arardı.
Abdülhamid bu hekimliğini yal nız haremine inhisar ettirmez di; harice de tatbik ederdi.
Bir defa sadrazam Cevad paşa rahatsızlanmış, hatır sormak için mabeyinden birisi konağına gön derilmişti.
Bu memurun avdetinde Ab- dulhamid:
— Ne ilâç alıyor? Diye sorar. Memur da: — Antipirin alıyor. Cevabını verir
Padişah sadrazamının keyifsiz liğini gidermek için antipirini uygun bulmaz: sülfat dö kinin alınmasını tensip eder.
Mabeyin baş kitabet dairesin den Cevad paşaya yazılan bir tezkerede :
(A n tip irin alınmayıp sülfat dö kinin alınması iradei hikmetadei hilafetpenahi) iktizasından oldu
ğu resmen tebliğ olunur!
(Arkası var)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi