• Sonuç bulunamadı

Galip Ata Ataç’ın “Tıp Fakültesi” Kitabında Yer Alan Osmanlı Dönemi Tıp Eğitimi Tarihçesi Bilgileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Galip Ata Ataç’ın “Tıp Fakültesi” Kitabında Yer Alan Osmanlı Dönemi Tıp Eğitimi Tarihçesi Bilgileri"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Galip Ata Ataç’ın “Tıp Fakültesi” Kitabında Yer Alan

Osmanlı

Dönemi Tıp Eğitimi Tarihçesi Bilgileri

History of Medical Education in The Ottoman Empire According to the Book “The Faculty of Medicine” By Galip Ata Ataç

Gülay YILDIRIM,* Selim KADIOĞLU,** İlter UZEL*** ÖZET

Türk tıp tarihçiliğinin önemli bir siması olan Galip Ata Ataç’ın (1879–1947) en önemli eseri 1922’de yazmış olduğu, Türkiye’de tıp eğitimi tarihi çalışmaları için ana kaynak niteliğini taşıyan, “Tıp Fakültesi” kitabıdır. Söz konusu kitabın Arap alfabesiyle yayımlanmış tek baskısı vardır ve bu nedenle günümüzde ona ulaşabilmek ve ondan yararlanabilmek hayli zordur. Bu makalede Ataç ve kitabı hakkında geniş biçimde tanıtıcı bilgi verilmiş ve tıp eğitimi tarihçemizin dönüm noktaları “Tıp Fakültesi”ne dayalı olarak anlatılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Tıp Tarihi, Tıp Eğitimi Tarihi, Galip Ata Ataç.

C.Ü. Tıp Fakültesi Dergisi 29 (4): 185-191, 2007

GİRİŞ

Önemli bir eseri bu makalenin ana kaynağı olarak kullanılmış bulunan Galip Ata Ataç, ülkemizde tıp tarihi alanında yürütülen çalışmalara öncülük etmiş bir otördür. Bununla birlikte, akademik hayata ancak kısa bir süre ve yarım zamanlı olarak dâhil olma şansı bulmuş, büyük olasılıkla bu nedenle tıp tarihi ve deontoloji alanında uzun ve verimli bir kariyere sahip olan Süheyl Ünver ve Feridun Nafiz Uzluk kadar tanınmamıştır. Ünver’in, Uzluk’un ve haleflerinin tanınmasında araştırmalarıyla disipliner bilgi birikimine sağladıkları özgün katkıların

Abstract

“The Faculty of Medicine” book written in 1922 by Galip Ata Ataç (1879-1947), who is a popular name in the field of medical history, is a main source for the history of medical education in Turkey. It has a sole edition in Arabic alphabet and therefore it is really difficult to reach and utilize it today. This essay gives comprehensive information about Ataç and his book and the turning points of Turkish history of medical education have been explained based on “The Faculty of Medicine”.

Key Words: History of Medicine, History of

Medical Education, Galip Ata Ataç.

yanı sıra tıp eğitiminde uzun süre görev almalarının; birçok tıbbiyeli kuşağına hocalık etmiş olmalarının da inkâr edilmez bir rolü vardır (1). Niceliksel olarak fazla eser verememiş olmakla birlikte, geniş spektrumlu bir bilim ve kültür insanı olan Ataç’ın tıp tarihi çalışmalarının niteliksel açıdan üst düzeyde olduğunu belirtmek gerekir. Bu makalede ele alınan “Tıp Fakültesi”(2) başlıklı çalışma, kendi başına değerli bir eser olmanın ötesinde, Türk tıp tarihçiliği çerçevesinde en fazla ilgi çeken temalardan tıp eğitimi tarihçesi hakkında ilk monografi olma bakımından da önem taşımaktadır.

* Araştırma Görevlisi, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı

**Yardımcı Doçent, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı

*** Profesör, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı ve Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi

(2)

Bu noktada Türk tıp tarihi ve Türk tıp eğitimi tarihi bakımından çok önemli bir diğer eseri, Rıza Tahsin’in (Gencer) Mir’at-ı Mekteb-i Tıbbiye (Tıp Okulunun Aynası) kitabını anmak yerinde olacaktır (3). Gencer’in çalışmasında ağırlıklı olarak mezunların biyografilerine yer verilmesine karşılık, Ataç kuruma odaklanan bir yaklaşım benimsemiştir.

Ataç’ın ele aldığımız kitabı, bir yandan Sahil Sıhhiye Teşkilatı’nda hekimlik görevini sürdürüp diğer yandan İstanbul Tıp Fakültesi’nde tıp tarihi dersleri verdiği dönemde; 1925’de yayımlanmıştır (4,5,6). “Tıp Fakültesi”, ulusal ölçekte tıp tarihi camiası tarafından bilinen ve kaynak gösterilen bir kitap olmakla birlikte, tek baskısının harf inkılâbının öncesinde çıkmış olması nedeniyle geniş bir okur kitlesine doğrudan ulaşamaması söz konusudur. Bu makale, eserin günümüz alfabesine aktarılmış tam metinin yanı sıra Galip Ata Ataç’ın biyografisinin ve Türk tıp eğitimi tarihçesi hakkındaki çalışmaların genel bir değerlendirmesinin de yer alacağı kitabın ön ürünlerinden biridir.

Bir diğer ön ürün, kitap ve yazarı hakkında kapsamlı bir tanıtımın yapıldığı, Mayıs 2006’da Kayseri’de düzenlenen IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi’nde sunulmuş olan “Galip Ata’nın Tıp Eğitimi Tarihi Kitabı” başlıklı bildiridir (1). Söz konusu bildiriden geniş alıntılar içeren bu makale çerçevesinde sırayla Dr.Galip Ata Ataç hakkında biyografik notlar, kitabın bölümleri hakkında kısa bilgi notları ve son olarak da Osmanlı döneminde tıp eğitimi hakkında kitaptan derlenip farklı kaynaklardan teyit edilen bilgiler yer almaktadır.

DR. GALİP ATA ATAÇ’IN YAŞAMINDAN SATIR BAŞLARI

Galip Ata Ataç, 2 Temmuz 1879’da İstanbul’da doğmuştur (6). İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra yüksek öğrenim için Mülkiye Mektebi’ne başlamış, bir süre sonra fikir değiştirerek önce Almanya’ya daha sonra Fransa’ya gitmiş (6), Montpellier Tıp Fakültesi’nden 1903’de mezun olmuştur (5,6). Mezuniyet sonrası bir süre daha bu üniversitede kalmış, ayrıca Paris’te bilim

kuruluşlarına, hastanelere ve akademilere devam ederek incelemelerde bulunmuştur (5).

Yurda dönüp bir süre İstanbul’da Mülki Tıbbiye’de Fevzi Paşa’nın dâhiliye kliniğinde asistanlık yaptıktan sonra 1906–1907 arasında aynı serviste müderris muavinliği görevini üstlenmiştir (5,6). Askeri ve sivil tıp okullarının birleştirilmesi ve eğitim kadrosunda sınırlamaya gidilmesinden sonra, 1912 yılına kadar Şişli Etfal Hastanesi’nde, 1921 yılına kadar da Haseki Nisa Hastanesi’nde dâhiliye uzmanı olarak çalışmıştır (5,6). Kariyeri boyunca pek çok idari görevi de üstlenecek olan Galip Ata Ataç, 1914’de Haseki Hastanesi başhekim yardımcısı konumunda bulunmuştur (7). Birinci Dünya Savaşı nedeniyle 1914–1918 yılları arasında Haseki’deki görevine ara vererek Medine’deki Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nde dâhiliye uzmanı ve başhekim olarak çalışmıştır (5,6).

Yukarıda iç hastalıkları uzmanı olarak andığımız Ataç, kimi kaynaklarda asabiye ve akliye mütehassısı; nöropsikiyatri uzmanı olarak takdim edilmektedir (7). Paradoksal gibi görünse de, her iki bilginin doğruluğunu kabul etmek yerinde olacaktır. Ataç, uzmanlık alanlarının bugünkü şekliyle birbirinden ayrılmamış ve her birinin kendi standartlarını netleştirmemiş olduğu bir dönemin hekimidir. Nöropsikiyatri ile ünsiyetinin kekemelik hakkındaki tıp fakültesi mezuniyet tezinden itibaren ortaya çıktığını (5), iç hastalıklarına yönelmesinin bilahare gerçekleştiğini söylemek mümkündür.

Ataç 1921’de Sıhhiye Umum Müdürlüğü Hıfzıssıhha Şubesi müdürlüğü yapmış, 1922’de Karantina İdaresi’ne geçerek Galata Sahil Sıhhiye Merkezi tabipliği görevini üstlenmiştir (5,6). 1924’de Hudut ve Sahiller Sıhhiye Müdürlüğü Fen Şubesi müdürlüğüne atanmış (5,6), 1925–1927 yılları arasında bu görevine ilaveten, kürsünün ilk kadrolu hocası olarak, İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi tıp tarihi ve deontoloji muallimliğine atanmıştır (4,5,6). 1927’de Sahil Sıhhiye Umum Müdürü olmuş ve teşkilatın aynı yıl Ankara’ya naklolması nedeniyle fakültedeki görevini bırakmak zorunda kalmıştır (4,5,6).

(3)

Yıldırım ve ark.

1929’a kadar Ankara’da çalıştıktan sonra dönemin sağlık bakanı Dr Refik Saydam’la anlaşmazlığa düşünce Sahil Sıhhiye Merkezi baştabipliğine tayin olarak İstanbul’a dönmüştür(6). 1935 yılında Haydarpaşa Emraz-ı Sâriye ve İstilaiye Hastanesi başhekimi olmuştur (5). Tıbbi ve idari çalışmalarının yanı sıra yetkin bir kültür adamı olarak radyo programları ve gazete yazıları ile halkı tıbbi ve tıp dışı konularda bilgilendirmeyi de görev edinmiş olan Ataç (5), 1939’da redaksiyon şefi olarak Ankara Radyosu kadrosuna geçmiştir (5,8). 1943–1946 döneminde İstanbul milletvekilliği yapmış, sonra radyodaki vazifesine dönmüş, 1 Ocak 1947’de Ankara’da ölmüştür ( 5,6).

Varlıklı ve kültürlü bir aileye mensup olan Ataç, ahir ömründe bakanlık makamına kadar yükselmiş yetkin bir maliyeci olmanın yanı sıra telif ve tercüme eserlere sahip bir babanın; “Hammer mütercimi” Ata Bey’in oğludur. Kendisinden 19 yaş küçük kardeşi Nurullah Ataç ise Türk dilinin ve edebiyatının yakın tarihinin önemli simaları arasında yer alan bir yazar ve eleştirmendir. Ailesi hakkında not edilebilecek iki husus da, Eşi Rukiye Hanım’ın savaş yıllarında Medine hastanesinde hemşirelik yaparak kendisini desteklemesi (5) ile bir kızının olmasıdır (8).

DR. GALİP ATA ATAÇ’IN “TIP FAKÜLTESİ” KİTABI

Galip Ata Ataç’ın tıp tarihi, bilim tarihi, klinik tıp ve paramedikal konularla ilgili farklı hacimlerdeki yayınlarının yanı sıra popüler basında farklı imzalarla çıkmış yazıları da vardır. Tıp tarihiyle ilgili en önemli iki çalışması 1925’de yayımlanmıştır. Bunların biri bu makalenin konusu olan tıp eğitimi tarihi hakkındaki kitap, diğeri başlangıçtan 18. yüzyılın sonuna kadar olan dönemi kapsayan genel tıp tarihi kitabıdır. Fakültede ders verdiği döneme ait olan bu iki çalışmadan ilki darülfünun bünyesindeki tüm birimlerin kendi tarihçelerini yazması için yapılan yönlendirmeye bağlı olarak kaleme alınmış, ikincisi ise öğrenci ders kitabı olmak üzere hazırlanmıştır.

“Tıp Fakültesi” kitabı, İstanbul Üniversitesi yayını olarak, Rumi 1341, miladi 1925 yılında İstanbul’da, Yeni Matbaa’da basılmıştır. Kitap toplam 182 sayfadan oluşmakta ve bu hacmin yaklaşık üçte ikisi Türkiye’de tıp eğitimi konusuna ayrılmış bulunmaktadır. Kitapta o dönemde Haydarpaşa’da bulunan tıp fakültesinin 30 fotoğrafı yer almaktadır. Bunların bir kısmı binaların dışarıdan değişik cephelerden çekilmiş fotoğraflarıdır. Diğerleri ise kütüphanenin, ameliyat salonunun, teşrih derslerine özel amfilerin ve bitki, kimya, bakteriyoloji, patoloji laboratuarlarının durumunu göstermektedir.

Kitapta yer alan bölümler, makale yazarları tarafından sistematiği kavramayı kolaylaştırmak üzere numaralandırılmış ve eski sözcüklerin günümüzdeki karşılıkları parantez içinde verilmiş halde, aşağıdaki gibidir:

1. Tıp Tedrisatı (Eğitimi) Tarihçesi. 1.1. Hindistan’da

1.2 Eski İran’da

1.3. Kos ve Knidos Okulları 1.4. İskenderiye Mektebi 1.5. On Altı Kitap 1.6. Romalılar’da 1.7. Cundişapur Mektebi 1.8. İslam Mektepleri 1.9. Salerno Mektebi 1.10. Montpellier Mektebi 1.11.Darülfünunlarda (Üniversitelerde) Tıp Tedrisatı (Eğitimi) 1.11.1. On Altıncı Asırda 1.11.2. On Yedinci Asırda 1.11.3. On Sekizinci Asırda 1.11.4. On Dokuzuncu Asırda 1.11.5. Yirminci Asrın Başlangıcında 1.12. Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Dersleri 2. Türkiye’de Tıp Tedrisatı (Eğitimi)

2.1. Osmanlı Devrindeki Türk Mektepleri 2.1.1. Bursa’da Dar-üt-tıp (Hastane) 2.1.2. Amasya Darüşşifası (Hastanesi)

2.1.3. Fatih Hastanesi

(4)

Galip Ata Ataç’ın “Tıp Fakültesi” Kitabında Yer Alan Osmanlı Dönemi Tıp Eğitimi Tarihçesi Bilgileri

2.1.5. Manisa Hastanesi 2.1.6. Süleymaniye Hastanesi 2.1.7. Şam Mekteb-i Tıbbiyesi (Tıp Okulu)

2.2. İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Tıp Fakültesi

2.2.1. Tıphane (Tıp Okulu) ve Cerrahhane (Cerrah Okulu) 2.2.2 Mektebi Tıbbiye

2.2.2.1. Fakülte Unvanı 2.2.2.2.Tababet-i Adliye (Adli

Tıp)

2.2.2.3. Kollokyum (Genel Sınav) İhdası (Oluşturulması) 2.2.2.4. Mekteb-i Tıbbiye’de Yangın

2.2.2.5. Salih Beyin Nazırlığı 2.2.2.6. Vekayi-i (Vakalar)

Tıbbiye Gazetesi

2.2.2.7. Tedrisatın (Eğitimin) Yeniden Tevzii (Dağıtılması) 2.2.2.8. Arabî ve Farisi Tedrisat

(Eğitim) 2.2.2.9. Tıp Talebesinin Kılıç Kuşanması 2.2.3. Türkçe Tıp Dersleri 2.2.3.1. Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye (Osmanlı Tıp Derneği) 2.2.3.2. Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Okulu) 2.2.3.3. Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’de Derslerin Türkçeye Tahvili (Dönüştürülmesi) 2.2.4. Dersler Türkçe Olduktan Sonra

2.2.4.1. Marko Paşa 2.2.4.2. Haydarpaşa Askeri

Tatbikat (Uygulama) Tıbbiye Mektebi

2.2.4.3. Baytar (Veteriner) Mektebinin Tıbbiyeye İlhakı (Katılması)

2.2.4.4. Lyon Askeri Mektebi’ne Talebe İzamı (Gönderilmesi) 2.2.4.5. Bakteriyoloji Dersi 2.2.4.6 Askeri Eczacı ve Cerrah Mektepleri 2.2.4.7. Seririyat (Klinik) Hastaneleri

2.2.5. Mekteb-i Tıbbiye’de Siyasi Cemiyet.

2.2.6. Alman Hocalar

2.2.7. Mektebi Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Okulu)

2.2.8. Yeni Tıp Fakültesinin Teşkili (Oluşturulması)

2.2.8.1. Haydarpaşa’daki Fakülte Binası

2.2.8.2. Fakülte Meclisi 2.2.8.3. Anglosakson Usul-ü Tedrisi (Eğitim Yöntemi) 2.2.8.4. Ders Programları 2.2.8.5. Fakülte Nizamnamesi 2.2.8.6. Harb-i Umumi Esnasında 2.2.8.7. Tıp Fakültesi Mecmuası 2.2.8.8. Fransız Hocaların Kabulü

2.2.8.9. Profesör Marcel Labbé 2.2.8.10. Hanımların Fakülteye Alınması

2.2.9. Yeni Islahat

2.2.9.1. PCN (Fizik, Kimya, Doğa Bilgisi) sınıfı

2.2.9.2. Seriri (Klinik) Dersler 2.2.9.3. İmtihanlar

2.2.9.4. Tedris Müddetlerinde Tebeddülat (Eğitim Sürelerinde Değişiklik)

2.2.9.5. Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Dersleri

(5)

Yıldırım ve ark.

OSMANLI DÖNEMİNDE TIP EĞİTİMİ TARİHİ HAKKINDA NOTLAR

Ataç’ın kitabının büyük kısmını oluşturan ikinci ana bölümünde, tıp eğitiminin Türkiye’deki tarihçesine geçilmekte, tam kronolojik olmayan tematik bir sıra içinde bu tarihçenin farklı safhaları farklı ayrıntılılık derecelerinde anlatılmaktadır. Kitap genelinde hâkim olan kaynakları belirtmeme yaklaşımından bu bölümün ilk alt bölümlerinde uzak durulmakta; Köprülüzade Mehmet Fuad’ın (Köprülü) “Türkiye Tarihi” ile Doktor Rıza Tahsin’in (Gencer) “Mir’at-ı Mekteb-i Tıbbiye” kitapları ve Doktor Osman Şevki (Uludağ) dipnotlarda kaynak olarak zikredilmektedir.

Osmanlı döneminde, kadim geleneğe uygun olarak, tıp eğitiminin kurumlardan değil kişilerden alınması; hekim adayının belirli bir süre usta bir hekimin yanında yaşayıp çalışarak kuramsal ve uygulamaya yönelik bilgilerle donanması söz konusudur. Bu etkileşmenin hem medreselerde hem hastanelerde hem de hocaların ders verdiği özel mekânlarda gerçekleştiği kabul edilmektedir. Medreseler bünyesinde tıp eğitiminin tek başına değil dini ve felsefi derslerin ağırlık taşıdığı bir müfredatın parçası olarak verilmesi söz konusudur. Tabiplere “hekim” unvanı verilmesinin nedeni, tıp ve felsefeyi kombine eden eğitim geleneğidir.

Osmanlı döneminde bünyesinde tıp eğitimi verilen kurumlar arasında en eski olan Bursa’daki “Dar-üt-Tıp”tır. Hicri 802 (1399–1400) yılında kurulmuştur. Ondan beş yıl sonra, Amasya henüz Osmanlı Devleti’ne dâhil olmamışken kurulan “Amasya Darüşşifası”nda da tıp eğitimi verilmiş olduğu sanılmaktadır. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet adına inşa edilen caminin etrafındaki “Semaniye-i Sahn” medreselerinde tıp eğitimi verildiğine dair kayıt bulunmamakla birlikte külliyenin hastane kısmında klinik tıp eğitimi verilmiş olması muhtemeldir. II. Beyazıt döneminde Edirne’de inşa edilen caminin külliyesinde bir hastane ve bir de “medrese-i etıbba” bulunmaktadır. Yavuz Sultan Selim’in annesi tarafından Manisa’da kurulan hastanede de tıp eğitimi verildiği kabul

edilebilir. Nihayet Kanuni Sultan Süleyman adına inşa edilen caminin etrafındaki tıp medresesi ve hastane XIX. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde bünyesinde tıp eğitimi verilen kurumlarının en önemlisi olmuştur.

XIX. yüzyılın başında Osmanlı Devleti ordudan ve orduyla bağlantılı kurumlardan başlayarak Batı modeline göre yeniden yapılanmaya başlamıştır. Bu bağlamda ilk girişim deniz kuvvetleri bünyesinde bir tıp okulu açmaya yönelik olmuş ve başarıya ulaşamamış, kısa bir süre sonra 14 Mart 1827’de “Tıphane” adı altında Batı usulüne göre eğitim veren bir tıp okulu kurulmuştur. Kurucusu II. Mahmut’un Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi olan bu okulda, meslek dersleri Fransızca, İtalyanca gibi Batı dillerinde okutulmuştur. Dört yıllık eğitim süresinin ilk yılları yabancı dil öğretimine ve genel kültürle ilgili derslere ayrılmıştır.

Batı tıbbında hekimlik ve cerrahlık bütünleşmesinin henüz gerçekleşmekte olduğu bu dönemde, Tıphane’den beş yıl sonra “Cerrahhane” adı altında Türkçe eğitim vererek cerrah yetiştiren ikinci bir okul açılmıştır. Tıphane ve Cerrahhane 1836–37 döneminde mekân ve yönetim olarak birleşmiş; aynı bir eğitim kurumunun bölümleri haline gelmiştir.

Şark geleneğinde, dolayısıyla Türkiye’de, tıp eğitimi klinik dersleri ön planda tutmaktayken, bu okullarda kuramsal bilgiye ağırlık verilmiş olması altı çizilmesi gereken bir husustur. Bu değişiklikten doğması olası uygulama konusunda deneyim eksikliği sorununu gidermek üzere, mezuniyet sonrası eğitimin gündeme getirilmiş olması; tıphane mezunlarının “tabip öğrencisi” sıfatıyla ordu hastanelerinde görevlendirilmesi söz konusu olmuştur.

Kısa bir süre sonra tıp eğitimiyle ilgili daha radikal bir değişikliğe gidilmiş; okul 14 Mayıs 1839’da, başta Karl Ambros Bernard olmak üzere Viyana’dan gelen bir grup tıp eğitimcisinin yönetiminde ve Darülulum El Hükemiye-i Osmaniye ve Mektebi Tibbiye-i Adliye-i Şahane” adı altında yeni bir başlangıç yapmıştır. “Bu eğitim kurumunda

(6)

Galip Ata Ataç’ın “Tıp Fakültesi” Kitabında Yer Alan Osmanlı Dönemi Tıp Eğitimi Tarihçesi Bilgileri

altı yıl süren Fransızca tıp eğitiminin yanı sıra ayrı şubeler halinde cerrahlık ve eczacılık eğitimi de verilmiştir. Bu yeni okulda verilen dersler arasında Tıphane ve Cerrahhane programlarında yer alan Arapça ve din bilgisi derslerinin bulunmaması önemli bir yeniliktir. Kadavra üzerinde eğitim verilmesi de ilk olarak bu dönemde gerçekleştirilmiştir.

Mektebi Tıbbiye-i Şahane başlangıçta sivil bir tıp okulu kimliği taşımış; öğrencilerin sivil olarak eğitim görüp mezun olduktan sonra hekimbaşılık tarafından yapılan atamalar çerçevesinde askeri hekim kadrolarına geçişi söz konusu olmuştur. Okulun ilk mezunlarını vermesinden hemen sonra eğitim süresinin yetersiz olduğu görüşü benimsenmiş ve ilk dört yılı orta öğrenim sonraki beş yılı yüksek öğrenim niteliğinde dokuz yıllık bir programa geçilmiştir. Dört yıllık ilk bölüm bir süre sonra iki yıla indirilmiş, daha sonra üç yıla çıkarılmış, yüksek kısma da ilerleyen yıllarda altıncı sınıf eklenmiştir.

Tıp eğitimi tarihimiz çerçevesinde 1840’ların sonunda yaşanan iki önemli olaydan ilki Galatasaray’da bulunan okulun binasının yanmasıdır. Bu nedenle bir yandan okulun taşınmak zorunda kalması diğer yandan arşivlerinin yok olması söz konusu olmuştur. İkinci önemli olay ise okulun yayın organı Vekayi-i Tıbbiye’nin yayın hayatının başlamasıdır. 1860’ların ortasında ise, öğrencilerin kılıç kuşanarak askeri öğrenci niteliği kazanması; dolayısıyla okulun askeri tıp okulu niteliği kazanması söz konusu olmuştur.

1850’lerin ortasında sınırlı sayıda öğrenciye Arapça ve Farsça derslerinin verildiği özel bir sınıf açılması, tıp eğitiminin Türkçeleşmesi tarihçesi açısından önemli bir gelişmedir. Bu sınıf uzun ömürlü olmamış ise de on yıl kadar sonra kurulan ve önde gelenleri arasında Kırımlı Aziz Bey’in adını anmak uygun düşecek olan “Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye”nin kurulup ilk baskısı 1870’lerin başında yayımlanacak olan bir tıp terimleri sözlüğü hazırlamaya başlamasına öncülük etmiştir. Eğitimin hangi dilde verileceği sorununun önemi,

Fransızcaya aşinalığı fazla olan gayrimüslim tebaanın eğitim veren ve alan kadrolardaki ağırlığını belirleyici olmasından kaynaklanmaktadır.

Bir yandan Türkçe tıp eğitimini başlatma çabaları diğer yandan yeni oluşturulan memleket tabipliklerine atanacak hekimleri yetiştirme ihtiyacı nedeniyle, 1867’de var olan okulun bünyesindeki ikinci bir tıp eğitimi programı olarak da, yeni bir tıp okulu olarak da değerlendirilebilecek olan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye kurulmuştur. Programları ve eğitim kadroları büyük ölçüde öncekiyle örtüşen bu yeni programın / okulun öğrencileri sivil ve eğitim dili Türkçedir. Bu yeni kurumlaşmadan üç-dört sene sonra alınan bir kararla, askeri tıp okulunun / programının eğitim dili de tedricen Türkçeye çevrilmiştir.

1898’de Alman tıp eğitimcileri Robert Rieder ile Georg Deycke’nin öncülüğünde kurulan Gülhane Seririyat Hastanesi ve Tatbikat Mektebi, tüm askeri tıbbiye mezunlarının belirli bir süre gözetim altında çalışıp deneyim kazandığı ve bir kısmının belirli alanlarda uzmanlaşmak üzere çalışmalarını sürdürdüğü bir tıp eğitimi kurumudur. Tıp eğitimi tarihi açısından bir diğer önemli gelişme 1909’da askeri ve sivil tıp okullarının Tıp Fakültesi adı altında ve Darülfünun-u Osmanî bünyesinde birleşmesidir. Türkiye’de modern cerrahinin kuruluşuna öncülük etmiş olan Cemil Paşa (Topuzlu), bu birleşmede önemli rol oynamış ve fakültenin ilk dekanı (fakülte reisi) olmuştur. Fakültede derslerin ilk beş yılda tamamlanıp son yılın hastanelerde gözetim altında çalışmaya ayrılması düzeni benimsenmiştir.

Osmanlı döneminde tıp eğitimi tarihinin kendine özgü bir boyutu, 1903 yılında kurulup varlığını 15 yıl sürdüren Şam Mektep-i tıbbiyesi’dir. Bu üçüncü ulusal tıp okulunun yanı sıra XIX. yüzyılda Osmanlı topraklarında sürdürülen misyonerlik, özellikle Amerikan Protestan misyonerliği, faaliyetleri çerçevesinde kurulmuş ve uzun ömürlü olmamış okul veya hastane şeklindeki tıp eğitimi kurumlarının varlığı da söz konusudur. Birinci Dünya Savaşı yıllarında tıp eğitiminde ciddi

(7)

Yıldırım ve ark

aksamalar olmuş, İstanbul işgal altındayken tıp fakültesinde de bir grup Fransız hocanın eğitime ağırlıklarını koyması gündeme gelmiştir. Kız öğrencilerin fakülteye kabulü ilk kez 1922’de gerçekleşmiştir. Osmanlı döneminin

sonu ve cumhuriyet döneminin başı çerçevesinde uygulamalı derslere ve sağlığı koruma yaklaşımına verilen önem belirgin biçimde artmıştır.

Galip Ata Ataç’ın “Tıp Fakültesi” kitabının ikinci bölümü, Osmanlı döneminde tıp eğitimi tarihçesi hakkındaki en geniş ve en ayrıntılı ikincil kaynaktır. Birincil kaynaklar olan resmi kayıtların büyük ölçüde günümüze intikal edememiş olması, kitabın önemini daha da arttırmaktadır. “Tıp Fakültesi”nde yer alan bilgiler, kendisinden önce kaleme alınmış olan ve Ataç’ın kaynak olarak zikrettiği Mir’at-ı Mekteb-i Tıbbiye’de yer alanlarla uyumludur. Bu iki eser Türkiye’de tıp eğitimi tarihçesi konusunda yapılacak çalışmaların temel referanslarıdır.

KAYNAKLAR

1. Yıldırım G, Kadıoğlu S, Uzel İ. Galip Ata’nın Tıp Eğitimi Tarihi Kitabı. IX: Türk Tıp Tarihi Kongre Bildirileri Kitabı. Ed. Kahya E, Şar S, Ataç A, Mazıcıoğlu M.: Nobel Yayınları; Kayseri 2006:388-95.

2. Ataç G A. Tıp Fakültesi. İstanbul Darülfünunu Yayını, İstanbul 1925.

3. Gencer RT: Tıp Fakültesi Tarihçesi (Mir’at-ı Mekteb-i Tıbbiye), Ed Kazancıgil A. İstanbul, 1991.

4. Şehsuvaroğlu BN, Terzioğlu A, Tıbbi Deontoloji, Bayda Yayınları, İstanbul, 1986: 7–18.

5. Değer M. Dr Galip Ata Ataç ve Tıp Tarihine Hizmetleri. II. Türk Tıp Tarihi Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, İstanbul 20–21 Eylül 1990. Türk Tarih Kurumu Yayınları; Ankara: 1999: 205–10.

6. Öncel Ö, Köşe A, Dr Galip Ata Ataç ve Tıp Tarihine Hizmetleri. Türk Tıp Tarihi Yıllığı/ Acta Turcica Historiae Medicinae I, I.Uluslararası Tıp Tarihi ve Deontoloji Kongresi’ne sunulan Tıp Tarihi ile ilgili bildiriler. İstanbul; 1994: 122–6.

7. Köknel Ö. Türk Nöropsikiyatri Derneği ile Elli Yıl. Erişim:

(http://www.turknoropsikiyatri.org/baskanda n.php) Erişim Tarihi: 30.03.2006.

8. Tolluoğlu M. Babam Nurullah Ataç, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980

Yazışma Adresi; Gülay Yıldırım

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Balcalı – ADANA Tel: 505.4761149

Referanslar

Benzer Belgeler

Co ntinio us 24 Ho ur Intrao cular Pressure Mo nito ring In Uveitic Glauco ma Co ntinio us 24 Ho ur Intrao cular Pressure Mo nito ring In Uveitic Glauco ma ERASLAN M., ESEN F.,

Bizim araştırma konumuz olan Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1987 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlı Denizli Tıp Fakültesi adıyla kurulmuş [8], 1992

Therapeutic apheresis and dialysis : official peer-reviewed journal of the International Society for Apheresis, the Japanese Society for Apheresis, the Japanese Society for

Perkütan nefro lito to mide yetişkin hastalarda dilatasyo n tipinin o perasyo n so nuçları üzerine etkisi Perkütan nefro lito to mide yetişkin hastalarda dilatasyo n tipinin o

Mehmet Baltalı, Adnan Gökçel, Hidayet Tarık Kızıltan, Mehmet Emin Korkmaz, Semra Topçu, Fatih Yalçın, Şenol Demircan, Fatma Yiğit, Bülent Özin, Haldun Müderrisoğlu.. ·

d) Dekanlık her yıl dönem VI stajları başlamadan önce intörn doktorlara bilgilendirme toplantısı yapar. e) İntörnlük döneminde eğitiminin disiplini ve

Allo graft ao rtic ro o t replacement fo r ao rtic valve endo carditis with ao rto pulmo nary fistula Allo graft ao rtic ro o t replacement fo r ao rtic valve endo carditis with ao

This study found that Behavioral intention to use e-government service among employees of SMEs in Saudi Arabia plays an important and significant role as mediating variable