ı d □ n
Kazançları garson bahşişi
kadar bile değilmiş!
Bestekâr Osman
Nihat anlatıyor...
j Yazan; Cemaleddın Bildik [s
İhtiyar bir kanun — Telif hakkı — Bestede aşkın rolü — Kulağa fısılda-
Plâk doldurma — Ne verilirse!.. — Bestesi bozulan şarki —
Maçkada bir toplantı — Üzerine yürüme — Sokağa fırlama...
ma
Muharrirliği meslek edinmiş, onu bir geçim vasıtası yapmış olanlar makale, fıkra, roman ve hikâyeyi an cak para mukabilinde yazarlar. Biz de şiir yazarak geçinen şair yoktur amma — az bir para mukabilinde de olsa — şiiri satın alman sanatkâr şa irlerimiz vardır. Ya bestekârlar? On lar da aylarca meşgul olurlar, kafa yorarlar, bir güfteyi bestellyerek şar kı haline getirirler. Bu emekleri mu kabilinde ne alırlar?
Bestekârlarımızla konuşup bu su ali cevaplandırmayı çoktanberidir arzu ederdim. Birkaç gün evvel bes tekârlardan birkaç tanesini bir arada buldum ve sordum:
— Ne dersiniz? dedim. Faydalı olur mu? Fakat kimlerle konuşmam lâ zım..., Bana bugünün kalbur üstü bestekârlarından isimler verebilir misiniz?
Verdikleri İsimleri not ettim: Sa- deddin Kaynak, Salâhaddin Pınar, Osman Nihat, Refik Fersan, Fahri Kopuz, Şerif İçli, Râkım Elkutlu, Ye- sarî Asım, Kadri Şençalar...
Osman Nihatla karşı
karşıya • ••
Evvelâ Osman Nihadı sorguya çek tim. Konuşmaya Osman Nihattan başlamamın sebebi de, kendisinin hakkı telif üzerinde hayli meşgul ol muş bir gazeteci, neşriyat müdürü, bestelediği şarkıları sevilen ve tutu lan bir bestekâr olmasıdır.
Ahmet Rasim merhumun torunu olduğunu d a , bilirim.
— Söyle bakalım Osman Nihat! de dim. Sıra bestekârların durumuna geldi. Bestekârlarımız, besteden para kazanırlar mı?
« — Başka sualleriniz de var mı?» — Var!, dedim. Bestecilikte başı nızdan geçen enteresan vakaları bile bu arada öğrenmek isterim. Fakat suallerimde daha fazla bestekârları mızın yasama imkânlarına yer veriyo rum.
Birbiri arkasına sorduğum sualleri not ettikten sonra:
«— Güzel! dedi Bilhassa (.telif hak ki» bizim memlekette üzerinde duru lacak ciddî ve mühim bir mevzudur. Bu vesile İle bir çığır açılır da bu dâ va halledilirse acınacak halde bulu nan birçok sanatkârlara en büyük hizmeti yapmış olacak ve mutlaka hepsinin hayır dualarını almış ola caksınız.»
Teiif hakkı
Osman Nihat, telif hakkı üzerinde bilhassa durarak:
«— Bizim memlekette, diyor, câri kanunlar arasında bir «Telif hakkı» kanunu vardır ki hâlâ yürürlükte bulunan bu kanunun numarası 87, tarihi de 8 mayıs 1326 dır. Artık bu kanunun kaç yaşında olduğunu ve bugünün ihtiyaçlarına ne dereceye kadar cevap verebileceğini bir düşü nün... Şüphesiz, her nevi mahsulâtı fikriye ve kalemiye üzerinde, fikir ve kalem sahiplerinin bir hakkı vardır ye bu mülkiyet hakkına da «telif hakkı» denir. Sözü geçen kanunun 2 nci maddesi bunları tasrih eder ken:
"Hasılatı fikriye ve kalemiye, her nevi kütiip ve miiellifat ve resim ve elvah ve hutut ve ınahkûkât ve hey kel ve plân ve harita ve mimari ve coğrafî ve topoğrafî ve sair fennî miisattahat ve mücessenıat ve musi ki beste ve notaları gibi âsardır.n
der.
Osman Nihat, suallerimden birini cevaplandırmak için kanunda yeri olan «Musiki beste ve notaları» kay dını ele alarak diyor ki:
« — Yürürlükte olan bu ihtiyar ka nuna göre hareket etmek gerekirse evvelâ hakkı telifi temin etmek lâ zım. Fakat bakın kanunun 20 nci maddesine: (Müellif, hakkı telifi te
min için, eserin üç nüshai matbua sını Dersaadette Maarif Nazaretine ve taşralarda Maarif müdüriyetine tes
lim ile kayıt ve tescil ettirecektir.)
diyor. Şu maddeye göre bestekâr, bir eser yaptığı zaman evvelâ eserini tabettirmek mecburiyetindedir. On- j dan sonra da gidip Maariften tescil ettirmek zaruretindedir. Bunu
yap-Bestekâr Osman Nihat madımı hapı yuttu demektir. Artık hak iddia edemezi...
Çünkü müseccel olmıyan müeliifat hakkında hakkı telif dâvası mesmû olamaz. Tatbikatta bunların hiç bi ri yapılmaz. Yani şu aeaip formali te yüzünden kimse gidip de Maarife baş vuramaz. Bu muamele yapılma dığı için de, herhangi bir ihtilâf zu hurunda, telif hakkının masuniyeti muallâkta kalır!... Bestekâr, plâk dol durmada pek cüzî bir hakkı telli a- lırsa da şurada burada okunan şar kısından dolayı hiç. bir hakkı telif alamaz. Hülâsa bestekârlar cidden acınacak durumdadırlar. Mevzu üze rinde meşgul olmak ve müsbet neti celer elde etmeğe doğru gitmek lâ zımdır»
30 dan fazla beste
— Siz, dedim, beste yapmağa ne zaman başladınız?
«— çok genç yaşımda, dedi, fakat o zamanki bestelerimi neşretmeğe bir türlü cesaret edemezdim »
— İlk besteldiğiniz şarkı hangisi dir.
« — Bazan radyoda Muzaffer Ilgar tarafından okunan ve süzinak ma kamından bestelediğim, «Ne müşkil- miş seni sevmek, sana yâr olmak» di ye başlayan bir şarkıdır.»
— Bugüne kadar aşağı yukarı kaç şarkı bestelediniz?
« — Otuzdan fazladır ya... Size ga rip bir şey söyliyeyim mi, benim e- vimde bir tek plâğım dahi yoktur.» — Besteleriniz arasında en çok beğendiğniz hangisi?
« — Rahmetli hocam Müverrih Ah met Refik Beyin kendi ehle güfte sini yazıp «Bestele» diye verdiği ve Safiye Aylâ’nın harikulâde bir ince likle okuduğu:
Kaç yıl yüreğim, sızladı, ateşlere yandım. Siinbüllere, leylâklara baktım seni andım. Sermest ederek ruhumu güya çya-
• landım
Sünbiillere, leylâklara baktım seni andım.
Şarkısıdır...
Kazanç tarafı
Hakkı telif bakımından gadre uğ rayan bestekârlarımızın kazanç taraf larım ihmal edemezdim. Çünkü asıl temas etmek istediğim hususlardan biri de bu idi. Sordum:
— Bestecilik ne gibi bir para ka zancı temin eder? Oturup yalnız beste yapmak bir geçim yolu olur mu? Hariçle mukayese edersek bi zimki mi azdır, onlarınki mi?
Osman Nihat acı bir tebessümden sonra suallerimi toptan cevaplan dırdı:
« — Bizim memlekette, dedi, otu rup beste yapmakla insan ancak «Perhiz» yapacak kadar bir kazanç temin eder. ’ Hariçle mukayese e- dersek bizdekl kazancın garsonlara verüen bahşişten daha az olduğunu görürüz. Çünkü telif hakkının asga rî haddi tâyin edilmiş değildir. Sa natkârlar, ne verilirse onu alıyorlar.
Bu da garson bahşişinden daha yu karıya çıkamıyor.
Aşkm rolü ve bir hâdise!
Osman Nihada:
— Bestede aşkm rolü var mı? diye sordum. Ne demek istiyorsunuz mânâsında gözlerini gözlerime di kince:
— Meselâ, dedim. Bir kıza âşık ol ma, bir kadını sevme gibi...
Düşündü:
«Çok nâzik ve çok politik bir su al! diye cevap verdi. Sır tutabilirse niz kulağınıza fısıldarım.»
Yaklaştım. Bir şeyler fısıldadı. Anladım ki bestede aşkın çok büyük rolü var.
Osman Nihat, uzun uzun öksürür ken bir sual daha sordum:
— Bestecilik yüzünden, başınız dan geçen en garip ve enteresan vaka nedir?
« —- Yaşlı gözler’i bestelediğim sı ra idi. Maçka taraflarında oturan bir arkadaşım beni bir toplantıya dâ- vet etmişti, gittim. Kalabalık ve gü rültüler arasında usulcacık bir ke nara oturdum. Çeşitli eğlenceler ara sında bir Bayan da kalkıp piyano ile bu şarkımı çaldı ve söyledi. Söyledi amma ben güftesinden başkasını ta nımadım, o derece değiştirilmişti Bir aralık piyano çaian Bayana:
— Affedersiniz, bunun başka bir bestesi daha var değil mi? dedim. Bayan beni yukarıdan aşağı süzdük ten sonra;
— Akimız sıra beni tenkid mi et mek istiyorsunuz? Şaşarım size! di ye beni istihfaf ettikten sonra;
— Daha iyisini biliyorsanız, buyu run siz çalın ve okuyun, öğrenelim! Diyerek piyanonun başından kalktı. Ben ev sahibinin müdahalesine meydan vermeden, gayet soğukkan lı, piyanonun başına oturdum ve şarkımı çalıp söyledim. Bu arada be nim «Osman Nihat» olduğumu Ba yan öğrenmiş olacak ki bu sefer de; — Vay benimle alay mı etti, buna asla tahammül edemem! ddye üzeri me yürümesin mi? Ben şapkamı da hi almadan sokağa kendimi dar ata
rak yakamı kurtardı idim.»
Müsaade isteyip ayrılırken Osman Nihat:
« — Sakın diyordu o Kulağınıza fı sıldadıklarımı yazayım demeyin...
Bunun- içindir ki ben de o fısıltı ları yazmadım. Çünkü tevdi edilen bir sırrı ifşa etmekten katiyyen hoşlan mam.
Cetnaleddin BİJJÎİK
Y I L D I Z
serisinin
9 uNCy KİTABI
Jassy, niçin çılgın gibi sevdiği gen ci bırakıp, ihtiyar adamın kollarına atıldı?,
Dilys, niçin durmadan evlenip âşık değiştirdi?
Anormal aşkların, garip macerala rın kaynaştığı yılın en enteresan ro manı. (Fiati: 250 Krş.)
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi