• Sonuç bulunamadı

İnce duyguları, değişik yönleri, az bilinen huylarıyla yüz yıllık Yahya Kemal

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnce duyguları, değişik yönleri, az bilinen huylarıyla yüz yıllık Yahya Kemal"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SUNUŞ

ÜRK şiirine, taptaze b ir hava getiren büyük şairimiz Yahya Kemal için, bugüne kadar, yüzlerce makale, hayli kitap ya­ yınlandı. Sayılara sığmayan konuşmalar yapıldı. Bu yıl da —doğumunun 100. yılı dolayısiyle— Yahya Kemal, milletçe, bir kere daha sevgi ile anılıyor.

Ömür boyunca coşkulu alkışların, içten gelen saygıların lezzetini tadan Yahya Kemal, ölümünden sonra, aynı sıcak sevginin çerçeve­ lediği portresiyle, 20. asır Tü rk Edebiyatı’ nın bir cihangiri olarak yaşıyor.

Menkıbeleri şiirleştiren, aşkı musikileştiren, İstanbul'un âbidele­ rin i, semtlerini, pitoresk manzarasını — boya ile değil— şiirle tablo- laştıran büyük şairimiz, 1 Kasım 1958 günü dünyamızdan ayrılmıştı. K a d irb ilir m illetim iz, vefalı kalbinde yatan bu eşsiz şairimizi unut­ madı. İstanbul’un bir parkına heykeli, birçok kültü r müessesesine büstleri konuldu. PTT idaresi, anısına pul çıkardı. O kullara ve İs­ tanbul’ un bir semtine adı verildi. Beşiktaş’ taki Barbaros âbidesine şiiri yazıldı. Son yıllarda çevresinde bulunan dostları tarafından Yahya

N

Kemal’i Sevenler Derneği ile Yahya Kemal Enstitüsü kuruldu. Bir müze oluşturuldu, Bu enstitü ile onu sevenler derneği tarafından çok değerli kitaplar yayınlandı, 19 yıl kaldığı Park O te l'in 165 numaralı odasının kapısına plaketi çivilendi.

Cihanın sanat ve kü ltü r merkezi olan Paris’ te de tarihî bir kah­ veye, şairim izin plaketi konuldu. Her yıl dünyanın dört bucağından m ilyonlarca insanın g irip çıktığı Paris'te, aydın kişilerin uğrağı olan ünlü bir kahvede, bir T ü rk şairinin adına rastlanması edebiyat dün­ yası için göğüs kabartıcı b ir olay sayılmalı,

Bütün hayatı, m illetin in m ertlik ve cengâverlik dolu geçmişine, âbidelerine hayranlık dolu duygularla, insanlarına bitmez tükenmez sıcak sevgilerle geçen Yahya Kemal’in bir şair, b ir tarihçi, b ir profe­ sör, b ir parlamenter, b ir elçi, hatta b ir âşık olarak çok renkli ve değişik yönleri vardır. Bütün bu niteliklerinin karışımından oluşan kü ltü r dolu sohbetleri, ölçülere sığmayan bir özellik taşır.

Mânevi yaşamında, varlığını sürdüren Yahya Kemal Beyatlı’nın,

özel hayatında —az kişilerce bilinen— bazı olayları ve anıları içeren bu ilginç yazı dizisini sunarken, doğumunun 100. yılında, şairimizi engin b ir saygı ile anıyoruz.

İsmini

) Yüz yıllık Yalıya Kemal

bezenm edi

iki kez

değiştirdi

AHYA Kemal, o yıllar­

da OsmanlI toprakları içinde olan Rumeli’nin

Üsküp şehrinde, 2 Aralık 1884

Perşembe günü doğdu. Baba tarafı Nlş’lidlr. Babası İbrahim

Naci Bey, Nlşli Yunus Beyza­ de olarak tanımlanır. Aile, Ru­

meli fatihlerine kadar daya­ nan bir soydan gelmektedir.

Büyükannesi Adile Ha- nım’ın konağında doğan be­ beğe, babası İbrahim Naci

Bey, AHMET AGÂH adını ko­

yar. Ahmet Agâh adı ile çağ­ rılan çocuk, 1889 yılında oku­ la başlar.

O yıllarda baba İbrahim

Naci Bey, çalışma yeri açısın­

dan, kararsızlıklar içerisinde­ dir. Üsküp’le Selanik arasında evini nakleder durur. Verem olan eşi Nakiye Hanım bu yer değişmelerinden huzursuz­ dur. Onun gözlerinde hep, Üs­

küp tütmektedir. Nakiye Hanım veremden ölünce, Ah­ met Agâh ile küçük kardeşi Mehmet Reşat, öksüz kalırlar.

İkisi de eğitimini Üsküp ile

Selanik şehirlerinde sürdü­

rürler.

0 AHMET AGAHIN

"YAHYA KEMAL 'E

DÖNÜŞMESİ

Ahmet Agâh, önceleri adı­

nı Agâh Kemal’e çevirdi. Yah­

ya Kemal, 1903 yılında tahsil

için Paris'e gittiğinde, âdı

Agâh Kemal idi. Mektupların­

da (A. Kemal) imzasını kulla­ nırdı. Edebiyat sahasındaki şöhretinin ilk basamağına adımını attığı yıllarda adı,

Yahya Kemal’e dünüştü.

- 1903-1912 yılları arasında 9 yıl yaşadığı Paris’ten yurda döndüğünde yanında 58 man­ zumesi vardı. Bunlar, Cenap

Şehabettin ile Tevflk Fikret

karışımının havasını taşımak­ ta idi.

Çağdaş Fransız edebiyatı­ nın ünlü kişilerini tanımış ve onların suyundan içmiş olan

Yhhya Kemal, Türk tarihinin

ve kültürünün derinliklerine indikçe, 58 manzumesinin ha­ vasından kendisini uzaklaştır­ dı.

Dilimizi rahatlıkla ve tıl­ sımlı bir akışla kullandı. “Öz

şiir olur ki, dilde gezer bir me­ sel gibi” sözü ile yolunu be­

lirlemiş oldu. Yahya Kemal'in şiirlerini, Batı'dan aldığı renk­ li motiflerle süslenen, Doğu’ nun füsunlu halılarına benze­ tirler. Zaman geçtikçe aynı halıyı yapmak mümkün olma­ dığından, eskidikçe, değeri artar, işio, bir bakıma,Yahya

Kemal budur.

Yahya Kemal, Birinci

Dün-On«, önce parasızlık,

sonra diplomasızlık

üzerdi...

• Asıl adı Ahmet Agâh olan büyük şair

Paris’e okumaya gitti. Orada 9 yıl kaldı

ve yazıldığı İki fakülteden de mezun

olamadı

• Dargellrll bir memur olan babası

yeniden evlenip yeni bir aileyi de

geçindirmek zorunda kalınca Yahya

Kemal, Mısır ya da Afganistan'a gidip

iş bulmak istedi

en büyük burukluğu: Diplomasızlık

Paris’­ teki başarısızlığının bir nedeni parasızlıktı. Babasına yazdı­ ğı mektuplarda şöyle yakınışlar vardır: ‘‘Son lütfün uzla ayı geçirdim. Yine parasızım. Gelecek ay da 200 frank ihsan-ı müş-

fikanelerini istirham ederim"

onu takip ediyordu ama, Yah­

ya Kemal şairliğine rakip ta­

nımıyordu.

%

YAHYA KEMALİN

PARİS'İ

Yahya Kemal, 1903 yılının

Temmuz’unda Paris’e gittiği zaman, hiç Fransızca bilmi­ yordu. Önce bir dil okuluna yazıldı. Oturma yeri olarak, hareketli bir gençlik semti olan Quartier Latin’i seçti. Bu­ rası, ileride okumayı tasarla­ dığı iki eğitim kuruluşunun

Sorbonn’la Collège France’ın

yakınındaydı. Rues des Eco-

les’da 33 numaralı binanın bir

odasını kiraladı. (2) Sonraki yıllarda Quartier Latin hava­ sından uzaklaşmadan değişik binalarda oturdu. 1904’te 12,

Rue de la Sorbonne’da, 1909

yılında Rue de l’Echelle’de kaldı. Paris’te kaldığı yıllarda bir kere Londra’ya, bir kere de Cenevre’ye gitti. Yahya Ke-

mal’ip, Londra ile Cenevre’ye

gidişleri ve orada birer buçuk ay kalışları, ticari amaca yö­ nelikti. Şairimizin derdi bü­ yüktü. Üsküp’ten babasının gönderdiği para ile Paris’te yaşanamazdı. Büyükannesin-' den umduğu yardımı da göre­ medi. Paris’teki geçim sıkın­ tısını gidermek için, Türkiye’­ den getirilecek bazı mallara alièi bulmakla ve ufak tefek komisyon almakla geçimini sağlamaya çalıştı.

Babasına gönderdiği kart ve mektupların hemen hep­ sinde, bu para işi, maişet sı­ kıntısı, okul taksitleri, kira ve kitap bedelleri, palto ve porin ihtiyacı gibi konular, ağırlık kazanır. Ama, tütün vs. gibi Türkiye’den, Paris’e gönderi­ len mallardan umduğu geliri, tam mânâsiyle sağlayamaz. Babasının şefkat dolu kalbine hitabeden mektuplarla, za­ man zaman, para isteğinde bulunur. Maddî sıkıntısı bü­

yüktür. Bazı mektuplarında:

“...son liitfunuzla ayı geçir­ dim. Yine parasızım. Gelecek ay da 200 frank insan-ı müşfi- kanelerini istirham ederim. Kâbilse ilk posta ile İhsan ve zaruretten tahsil buyurunuz”

der.

Babası İbrahim Naci Bey, 1910 yılında Üsküp icra Me- muriuğu’ndan, Bidayet Mah­ kemesi Azalığı’na terfi etmiş ve maaşı bir miktar artmıştır ama, Nakiye Hanım’ın ölü­ münden sonra evlendiği için, geçindirmekle mükellef oldu­ ğu aile yuvası vardır. Şefkatli baba, yine de dişinden artıra­ bildiğini göndermekten geri kalmaz.

Para bakımından, Yahya

Kemal'in rahat ve huzurlu

günleri pek azdır. Belki de bu üzüntülü ortam yüzünden tah­ sil hayatında başarılı olamaz, imtihanlarını zamanında vere­ mez, girdiği derslerden de ba­ şarı sağlayamaz. Bu, onun gençliğinde, en büyük darbe olur.

• DİPLOMA ALMAKTA

HAYAL KIRIKLIĞI

Bu konuyu, 50 yıllık dos­ tu ve Paris’teki öğrencilik yıl­ larında arkadaşı olan Abdül-

hak Şinasi Hlsar’la yakın dos­

tu Hüseyin Naklp Bey, sık sık anlatırlardı. İleride, biri Tür­ kiye’nin büyük şairi, diğeri bü­ yük romancısı olacak gençle­ rin, -Yahya Kemal’le Abdul­

hak Şinasi- Paris’ten diploma

alamamalarında maddî sıkın­ tıların bunalımları yanında, şanssızlığın cilveleri de etken olmuştur.

Yahya Kemal, Siyasal Bil­

giler Okulu’nda, 2500 sahife tutan Milletlerarası Hukuk Dairesi’nde, son imtihan hak­ kını kullanır. Fakat kör talih yüzüne gülmez. Durumu ba­ basına üzüntülü satırlarla bil­ dirir, ama bu başarısızlığı, daha mükemmel bir diploma ile gidermek için, yeni bir ça­ lışma havasına girer. Son ümit, siyasî bilimlerden değil de edebiyat bölümünden bir diploma almaya yöneliktir. Ne var ki, felek bunda da yar ol­ maz. Diploma hayali ile oğlu­ nu bekleyen baba da üzgün­ dür. Yahya Kemal'in yüreği yanıktır, bundan sonrası için babasından para istemeye gönlü razı olmaz. Bir aralık Mısır’a veya Afganistan’a gi­ derek, orada bir iş bulmak is­ ter, Ama, eğer babası, faz­ ladan, son bir yardım yapacak olursa bu seyahatten vazge- çecetir.

Babası daha önceki yıllar­ da, Yahya Kemal’in yurda dönmesini istemiştir. 1908 Meşrutiyetinden sonra hayli genç, tahsilini bırakarak yur­ da dönmüş ve ülkede vazife­ ler almıştır. Yahya Kemal ise, 4 yıl daha Paris’te oyalanacak ve ancak 1912 yılında İstan­ bul’a dönecektir.

Şairimiz, adına düzenlenen törende, coşkun tezahürata karşı, sevgi do­ lu kalbini göstererek, şükranlarını bildiriyor.

yin edildiği Edebiyat Fakülte­ sindeki profesörlüğü, mü­ tareke yıllarında ve Kurtuluş Savaşı süresince, değişik kür­ sü adları ile devam etti. (1).

Yahya Kemal, -diğer şair

ve edip arkadaşları gibi- İstan­ bul’dan Anadolu’ya geçerek millî harekâta katılmadı, ama derslerinde ve basında yankı­ lar uyandırmaya çalıştı. Bu et­ k ili yazılarının, Mustafa

Kemal tarafından izlenerek

kupürlerinin saklandığı sonra­ dan öğrenildi.

Yahya Kemal, Batı ruhlu,

fakat özünde Doğu tohumu olan bir şairdi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında saygınlığının do­ ruğuna ulaşmıştı. Artık Ab­

dulhak Hamlt’lerin modası

geçmiş, dilleri köhneleşmiş­ ti. Yahya Kemal’e rakip ola­ rak, ortada bir Ahmet Haşim

PTT idaresinin, 1966 yılında, Yah­ ya Kemal’in anısına bastırdığı pul.

ya Savaşı başladığı sırada şöhretinin basamağına adım atmıştı. Mütareke dönemi, onun kültür hayatında büyük bir aşamaydı. 1915 yılında ta­

T A H A TOROS

---YARIN---YAHYA KEMAL ADI

PARİS'TE YAŞIYOR...

(!) Yahya Kemal, 1915 yılında İstanbul Üniversitesi’ne "Medeniyet Tarihi”profesö­ rü olarak girdi. (1915- 1919) yılları arasında Batı Edebiyatı, 1 Kasım 1922’ den sonrasında Türk Edebi­ yatı Tarihi okuttu. Lozan Konferansı Müşavirliği ve 1923’te Urfa Mebusluğu’ na seçilmesi nedeniyle, 1924 yılında üniversitedeki göre­

vinden ayrıldı.

(2) Bir rastlantı mıdır, yoksa şairce bir özlem mi? bilemi­ yoruz.< ahit Sıtkı Turancı, Yahya Kemal’den 36 yıl son­ ra, Paris’e gittiğinde, aynı odayı kiralamıştır.

(2)

Yahya Kemal, 1903 Temmuz'unda Paris’te, flue des Ecoles ’ da ki 33 No.’lu binanın bir odasını kiraladı

G ençliğinin büyük

J kısm ı M o n tp a rn a s s e 'd a

ünlü k iş ile rin d e v a m

e ttiğ i k ıra a th a n e le rd e

g e ç ti

Paris’te

Yahya

Kemal'in 3 kahvesi

ı Adının yazılı olduğu plaketin yanında, Le-

nlnin, Andre Clde ln, verlalne’in, Rodln -

In plaketleri var

Hamdullah Suphi'ye minnet borcunu

Atatürk'e bağışlattıran şair, İstanbul'a

dönünce Süleyman Nazif, Abdülhak ha-

mld, Rıza Tevflk, cenap şahadettin gibi

edebiyatçıların çevresine katıldı

B

B

!

I ĞRENCİLİK yıllarında

Yahya Kemal, iki çev-

I re içerisinde yaşadı. Paris'teki Jöntürkler’den ba­ zıları ile dostluklar kurdu.

Yahya Kemal, Paris’teki

kültürünü olgunlaştıran en zevkli dersi, okul kitapların­ dan değil, ünlü edebiyatçıla­ rın devam ettiği kıraathaneler­ den aldı. Bu da, Paris’teki 9 yıllık öğrenciliğinin son sene­ lerinde oldu. Cafe Closerle de

Ulaş (Leylaktı Köşe) adlı kıra­

athanede tanıdığı Fransız edebiyatının son çağ üstatları burada toplanırlardı.

Paris’teki müşterek tale­ belik hayatının tüm anılarını dinlediğim rahmetli Abdülhak

Şinasl Hisar, şöyle derdi: —“•'908 Meşrutiyetinin ilânından sonra, blzler yurda döndük. Yahya Kemal, mıkna­ tısına yakalandığı bu çevre­ den kopamadığı için, Paris’ ten ayrılmadı."

• PARİS'İN BİR

KAHVESİNDE YAŞAM

20. asrın başlarında, Pa­ ris’te en uzun kalan kişi, Yah­

ya Kemal olmuştur. 9 yıllık

yaşamının büyük kısmını Quartier Latin’deki Squffle,

Vachette,La Closerie de Lilas

gibi, aydın kişilerin devam et­ tiği, kahvelerde geçirdi. Son kahvede Fransızların ünlü şa­ irleri ile tanıştı. Sembolizm akımının öncülerinden Moré-

as ile dostluk kurdu. Yurda

dönüşünü 1912 yılına kadar geciktiren Yahya Kemal, ede­ biyat cereyanlarını, siyasî a- kımları ve bunlarla ilgili kişi­ leri bu kahvede tanıdı. Şairi­ miz, sürükleyici bir dille o yıllarını, yeniden yaşarcasına anlatırdı.

Paris’in bir sanat semti olan Montparnasse’daki La

Closerie de Lilas Kahvesi’nin,

geçmişi çok eskiydi. Gençlik­ lerini bu kahvede geçirip, ile­ ride milletlerarası üne kavu­ şanların adları buradaki ma­ salara çivilenmişti.

Paris’te bulunduğumuz eski yıllarda, haftada bir gün, bu kahveye giderek, büyük şairimizin: “Eski Paris'te bir

ömür geçti” mısraını hatırlar­

dım.

Bu kahvenin masalarında­ ki plaketlerde ünlü kişilerin adları yazılıydı. Değişik masa­ larda Rodin, Oscar , Wilde,

André Gide, V.I.O. Lenlne, Je­ an Moréas, Paul Verlaine, Pa­ ul Valéry, Gérard de Nerval, Mallarmé ve diğer ünlülerin

plaketleri vardı. Bir keresinde düşündüm. Gençliğinin mü­ him kısmı burada geçen şai­ rimiz Yahya Kemal’in, bir masaya adı yazılamaz mıydı?

Ö yıllarda, kahveyi işleten, İtalyan asıllı kibar bir kadın vardı. Düşüncemi ona açtım. İlk sorgusu şu oldu:

—“Bu şair Türkiye’de çok mu meşhur?.. Gelecek nesil­ ler için, unutulmaz bir İsim bı­ raktı mı? Yaşlı ve genç, bu­ raya — 60 yıl sonra — gelse­ ler, bir masamızda bunun adı­ nı görseler, ‘işte bu bizim

ünlü ve milletlerarası nitelik­ te bir şairimizdir' derler mi?” Cevabım müspet oldu. Ancak, kadının, çok haklı ola­ rak bazı karşı istekleri vardı. İlk istek, kitap harfleri ile,

Yahya Kemal’in adının yazılıp

kendisine verilmesiydi. Bunu plakete geçirtecekti, ikinci is­ teği, Türk Büyükelçisi'nin bir törenle plaketi masaya çivile- mesiydi. Bu olayın televizyon ve radyoya ya n s ıtıla b il­ mesi idi. Kendisi, 50 kişilik bir kokteyl hazırlayacaktı. Bunun 25’l Fransız davetlilerden olu­ şacak, 25’i Türk kolonisinden seçilecekti. 1903-1912 döne­ minde, bu kahveye devam eden Fransızlardan hayatta olanlar varsa bunların da araş­ tırılarak bu törene katılmala­ rı sağlanacaktı.

Ne kadar mutluluk duydu­ ğumu tahmin edemezsiniz. Dünyanın her tarafından ge­ len aydın kişiler bu kahveyi zi­ yaretlerinde, bir Türk şairinin adını, göreceklerdi. Paris gi­ bi dünyanın sanat başkent­ lerinden başlıcası sayılan bu şehirde plaket olayı, mille­ timiz için gögüs kabartıcı bir hâdise olacaktı. Milyon­ larca lira ile yapılamayacak manevî bir propagandayı pa­ rasız, pulsuz yapacaktık! Se­ vincimin sıcaklığı içerisinde telefon kulübesine girdim; Büyükelçimizden randevu is­ tedim. Bir gün sonrası için, beni çaya çağırdı. Çaylarımı­

zı yudumlarken, konuvu aç­ tım. Rengi sararır, yüzü buru­ şur gibi oldu! düşündü, dü­ şündü, sonra beni hayrette bı­ rakan şu sözleri söyledi:

—“Bu olacak iş değil! Kahve sahibi kadın, kendi kendine, bunu yapacaksa yapsın! Konunun bir hariciye işi ve siyasî tarafı olmadığın­ dan, bunu Ankara’ya yazıp sormalıyım. Hatta sormaya da taraftar değilim. Bir Bü­ yükelçi, bir kahveye gidip na­ sıl çivi çakar?”

Ağzım açık kaldı!..

—“ Beyefendi” dedim, “bu bir fırsattır. Plaketle, bir şairimizden çok, kendimizi ve kültürümüzü tanıtmış olaca­ ğız. Bunun Ankara’ya sorul­ masına gerek var mı?”

Anladım ki, 27 Mayıs ola­ yının, o günlerdeki değişik havası ile oturan bazı makam sahipleri, statükoyu muhafa­ za etmekten başka bir şey dü­ şünmüyorlar, ileriye dönük adım atma eğilimleri yok gi­ bidir. Bu yüzden, bizim konu­ muz, doğmadan öldü!..

Daha doğrusu buzdolabı­ na konuldu. Aradan uzun yıl­ lar geçtikten sonra, Paris Büyükelçiliğimiz bu işi ele al­ dı. Şair Melih Cevdet Anday, Paris’e Kültür Müşaviri olarak atanmıştı. Bir kültür adamı­ nın, her kültür alanına el at­ ması doğaldır. Paris’ten İstanbul'daki adresime üç mektup geldi. Öğrenci müfet­ tişi ve kültür müşavirimiz Ah­

met Maruf Buzcugil ile Melih Cevdet Anday’dan ve elçilik­

ten gelen mektuplara duydu­ ğum hayranlığı hâlâ muhafa­ za etmekteyim. Bu konuyu ele almışlar. Bu önemli sanat olayına el attıkları için, bin ke­ re kutlarım. Benden, Yahya

Kemal’in Paris’le ilgili anıla­

rını ve bazı dokümanları iste-- diler. Memnuniyetle gönder­ dim. 28 Şubat 1980 günü, Bü­ yükelçimiz Hamit Batu’nun himayesinde yapılan bir tö­ renle, La Closerie des Lilas Kahvesi'nin bir masasına

Türk Şairi Yahya Kemal adı çi­

vilendi. Bu vesile ile, Kültür Müşavirliğimizce Yahya Ke­

mal’in anısı için, Fransızca,

resimli ve dokümanlı, çok ne­ fis bir broşür yayınlandı. Yıl­ lar önce, rüyası ve hülyası ile oyalanmış olduğumuz bir ola­ yın gerçekleşmesine sevin­ miş olmanın yanında, Fransızca yayınlanan kitabın son yaprağında — gönderdi­ ğim dokümanlardan ve naçi­ zane hizmetimden dolayı — bir teşekkürün yer alması. bP ni fazlasıyla mutlu etti.

• ÇEVRESİ ÇOK RENKLİYDİ

’ Paris'teki kültür çevresin­ den yararlanan Yahya Kemal, İstanbul’a dönünce (1) tarih, edebiyat ve musiki alanında iki orijinal çevreye girdi. Soh­ bet konuları ve bilgi istika­ metleri aynı olan,birbirine zıt iki kişi, bu çevrelerin lideri gi­ biydiler.Bunlar Ibnülemin’

Mahmut Kemal ile Ali Emiri

Yahya Kemal, Paris’ten beri alıştığı ünlü kahvelerin gediklisiydi.

Bevatlı'dan bir şiir

M N D L E R İ N A K Ş A M I

Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç; Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç! Cihana bir daha gelmek hayâl edilse bile, Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle. Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece. Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince, Ya şevk içinde harâb ol, ya aşk içinde gönül! Ya lâle açmalıdır göğsümüzde, yâhut gül.

Abidin Oino’nun çizgileriyle Yahya Kemal

idi. Bunlar, daha çok Doğu ve Osmanlı ağırlıklı çevreler için­ de yetişmişlerdi. Ibnülemin’ in çevresi, Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa ile eşi Zeynep Ha- nım’dan başlayıp, babasıMü- hürdar Emin Paşa ile devam ettirilen kalburüstü kişilerin bir topluluğu idi. Sadrazamla­ rın, nazırların, hülasa BabIâ­ li’nin üstün makamlarında bulunanların her pazartesi ak­ şamı uğradıkları yer Beyazıt’ ta, Bakırcılar semtinde. Emin

Paşa Konağı idi. Süleyman

Nazif’lerin, Ali Fuat’ların, Re şat Fuat’ların, Üsküdarlı Ta lafların olduğu kadar, döne min tanınmış musikişinasla rı da bu konakta toplanırlardı Bu sohbet toplantısı, ibnüle mln’in ölümüne kadar, 80 yıl sürmüştür. Yahya Kemal, Pa ris’te iken yakından görü şemediği Süleyman Nazif’ le

Yahya Kemal’in bir masasına adı çivilenen Paris’in ünlü edebiyat ve sa­ nal kahvesi La Closerie de Lilas, 1803 yılında kurulmuştu. Şairimizin (1903-1912) yılları arasında öğrenciyken devam ettiği ünlü kahvenin o zamanki hâli...

burada karşılaştı. Edebiyat ta­ rihimizin her sahadaki köklü bilgileri ile tanınmış tarih ada­ mı, Ibnülemin’in yarattığı nük­ telerin cazibesine tutuldu.

Yahya Kemal; DarOşşafa-

ka, Bahriye Mektebi ve üniver­ sitedeki hocalığı ile de keodisine ayrı bir çevre ha­ zırladı.

Abdülhak Hamit, Feyle­ sof Rıza Tevfik, Cenap Şeha- bettin, Tevfik Fikret, Ali Kemal gibi devrin tanınmış

edebiyat adamlarının toplan­ tılarına da katıldı. Bunlar ara­ sında onu en etkileyen kişi

Feylesof Rıza Tevfik olmuş­

tur. Öte yandan, hayranı oldu­ ğu musikimizin dahisi sayılan

Tamburi Cemil de Yahya Ke­ mal’in anılarında baş köşeyi

alır.

Birinci Cihan Harbi ve mü­ tarekede Büyükada’nın, Cumhuriyet’in ilânından son­ ra Moda’nın âşıkı olan Yahya

Kemal burada en çok ünlü ka­

rikatürcümüz Cemil Cem’le sohbet ederdi. Moda’da Me-

lek-Celâl Sofu’lar da vardı.

Şairimizin, İstanbul’da, Ankara’da ve Paris'te, değişik yıllarda, değişik çevreleri ol­ du. Bunlar, kültür hayatımızın zincir halkaları gibidir. Üs­ tadın etrafında, onu hayran­ lıkla dinlerler, kültür dağar­ cıklarını zenginleştiri rlerdl.

Konu genellikle tarihten, geçmiş zamanların, ölmez ta­ nıklarından seçilirdi. Tüm sohbetlerin lideri Yahya Ke­ mal’di. Onun değişik çevreleri

Hayranlarının ortasında, alkış sesleri gökkubbeyi doldururken, büyük şairimiz, en güzel şiirlerinden birini okuyor

olmuştur Muhyiddin Raif’ler,

Fuat Şemsi ler, Hamamî İh- san’lar, Prens Sabahattin'in

süt kardeşi Fazlı’lar, Çallı lar,

Feyhaman’lar, Bedri Tahir’ler, Celadet Barbaros’lar, Halûk Şehsuvar’lar, Şerif Muhittin' ler, Mesut Cemil’ler, Münir Nureddin’ler, onun zincirinde­ ki altın halkalardı.

Celadet Barbaros, Güm­

rükler Genel Müdürüydü ve şairdi. Muhyiddin Raif, kafa­ sı tasavvuf dolu, güçlü bir edebiyat adamıydı. Fuat Şem­

si, kendine özgü bir sima idi. Osmanlı Müellifleri adlı

eserin yazarı BursalI Tahlr

Bey’in oğlu, Bedri Tahir, Yah­ ya Kemal’in sevdiği meslek

arkadaşlarındandı. Brüksel'­ de bir kaza sonucu hayatını kaybetmesi şairimizi çok hü­ zünlendirdi. Belki en güzel mersiyesini onun için yazdı.

Üstadın Ankara'daki çev­ resi Ankara Palas salonların- daydı. Bizim için en zevkli saatler, Munis Falk’le oraya gidip, Hamdulah Suphi ile

Yahya Kemal’i bir arada göre­

bilmek ve sohbetlerini dinle­ yebilmekti.

Bilindiği gibi Yahya Ke­

mal, son yıllarını İstanbul’da Park Otel’de geçirdi. Burada

19 yıl oturdu. Bu otelde unu­ tulmaz çevresi ve sohbetleri vardı.

• DOSTLAR ÇEVRESİ

Paris’ten ölümüne kadar,

Yahya Kemal’le en uzun

dostluk yapmış olan Dr. Nihat

Reşat’tır. Ünlü romancımız Abdülhak Şinasi’yi de bu

mevzuda zikredebiliriz. Hüse­

yin Naklp, Münir Ertegün, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fazıl Ahmet Aykaç, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Prof. Alber Gabriel, Kandilll'deki

ünlü Kıbrıslı Yalısı’nın oğulla­ rı Şevket, Teyfik ile kızkardeş- leri Müzeyyen, Aziz Hanım’- lar, ve Aziz Hanım'ın kızları, sonsuz muhabbet beslediği simalardı.

Dr. Nihat Reşat Belger,

onun yalnız sağlığının değil bütün konularının danışmanı bir dostuydu. Yahya Kemal’ in, tıp bilginlerinden olan dok­ torlarımıza büyük sevgisi var­ dı. Nihat Reşat’tan başka

Muzaffer Esat. Kâzım İsmail, İhsan Şükrü’den hep vefa

duyguları ile bahsederdi. Edebiyatçılarla müzisyen­ ler arasında en tanınmış kişi­ ler, onun en yakın dostları İdi.

İsmail Habip’ler, Tanpınar’lar, Rıfkı Melul’ler, Nihat Sami’

ler, Vehbi Eralp’lerve diğer ta­ nınmış profesörler ve kalem sahipleri Yahya Kemal çevre­ sinin işaret taşlarıydı. Bizim kuşağımızdan olan Fuat Bay-

ramoğlu da, Yahya Kemal’in

yakın dostlarındandı. Fikir ve kalem arkadaşı olarak en uzun dostluk yaptı­ ğı —bizim de yakından tanı­ dığımız— iki İstanbul beye­ fendisi He şairimizin ilişkile­ rinden söz edeceğim. Bunlardan biri, Kurtuluş Sava­ şı ve Cumhuriyet döneminin ünlü hatiplerinden Hamdul­

lah Suphi Tanrıöver’dir. Yahya Kemal’i taa İstan­

bul’daki gençliğinde ve Türk Ocakları kuruluşu sırasında tanıyan Hamdullah Suphi’nin, şairimizi manen korumaktaki hizmeti çok büyüktü. Yahya

Kemal, bunun minnetini, da­

ima şükranla anmıştır. Madrid Elçiliği’ndeki vazifesine son verilince, Yahya Kemal bir müddet Türkiye’ye dönmedi. Avrupa’nın bir şehrinden öbü- rene geçerek aylarca dolaştı. Kafasını kurcalayan, yüreğini buran bu olaya, fazla vehim karıştırdı. Atatürk’ün haberi olmadan, kendisinin Madrid Elçiliği’nden alınmasına im­ kân tasavvur edemiyordu.

Demek, Atatürk'ün gözün­ den düşmüştü! Bu kuruntular içerisinde, Bükreş’e giderek, Büyükelçim iz Hamdullah

Suphi’ye misafir oldu. Ham­ dullah Suphi, ona moral ver­

di ve Atatürk’e b irlik te gitmelerini önerdi; öyle yap­ tılar. Hamdullah Suphi, Ata­

türk’ün mütareke ve Kurtuluş

Savaşı sıralarında, Yahya Ke­

mal’in yazılarına ne türlü kıy­

met verdiğini yakından bi­ lendendi. Nitekim son karşı­ laşmalarında bu konu kurca­ lanır. Atatürk çok duygulanır, gözleri yaşarır. Yahya Kemal, dünyaya yeni gelmiş gibi olur. Bu sohbet ılık anılarla çerçe­ velenerek gece yarılarına ka­ dar sürer. Ertesi günü, Yahya

Kemal’in parlamento hayatı­

na yeniden girmesi için ge­ rekli formalitelere başlanır.

---

YARIN---EDEBİYATIMIZA NAZIM

HİKMET İ YAHYA KEMAL

SOKMUŞTUR

(!) Yahya Kemal'in Paris’leri al­ dığı taze kültürü ilk sezen Şehre­ m ini Cemil Paşa oldu. Onu Da- rülbedai’ye M üdür yaptı. Şairi­ miz, kısa müddet burada kaldık­ tan sonra, Darüşşafaka, üniver­ site ve Bahriye M ektebi'nde ho­ calık aldı. Yeni Mecmua ve Der- Kâh ’tâki yazılarıyla basın haya­ tına Kirdi.

(3)

A nnesi C ellle H an ım ile

^ ho cası Y a h y a K e m a lin

a ş k ı N âzım H ik m e ti

y a ra la r ...

K ızg ın lığ ın ı h o c a s ın a

b ir p u su la ile a n la tır ...

“ Bu eve

babam

Yahya

IfüK?

a

olarak arem e/siııi/’ ’

ı Cellle Hanım ın evine oğlu Nazım

Hikmet in hocası olarak rahatça

giren Yahya Kemal, Nâzım ın

bu sözü üzerine bir daha o eve

gitmez ve Cellle Hanım'avaat ettiği

evlenmeden cayar, ancak bu güzel

kadını da unutamaz

H

AMDULLAH Suphi’ den başka, Yahya Ke­

mal’in Paris'teki öğ­ rencilik yıllarından başlayan 50 yıllık dostu Abdülhak Şina- sl Hisar var: Biri şiirde, diğe­ ri romanda zirveye ulaşan bu

üstatlar, aynı çeşmenin su­ yundan içerlerdi. Bir kara sev­

da diyebileceğimiz tutkun­

lukla İstanbul’a âşıktılar ve onu şiirleri ile, romanları ile yaşattılar. Abdülhak Şinasi,

Yahya Kemal’in şiirlerine, Yahya Kemal de, Abdülhak Şlnasi’nin romanlarına hay­

ranlık duyardı. Büyük şairimiz

Yahya Kemal, Abdülhak Şina- al’nin romanları için şöyle der: “İç âlemi bu kadar güzel tasvir eden nesir, bizde yazıl­ mamıştır.”

Edebiyat dünyamızın bu

iki ünlü simasının dostlukla­

rı, ne hazindir ki, Yahya Ke­

mal’in ölümünden bir iki yıl

öncesi, birdenbire koptu. 50

yılın güçlendirdiği dostluk ba­

ğı, Park Otel’in kahvesinde, etrafını çerçeveleyen kişilerin gözleri önünde, birdenbire gerginleşti. Yahya Kemal, — kendisinden beklenmedik bir öfke ile — nezaketi ile sakin­ liği hiç de böyle bir muame­

leye lâyık olmayan Abdülhak Şlnasi'ye karşı, sert sözcükler

sarfetti. Yaşları ve başları, bu

iki ünlü kişi arasındaki müna­

kaşaya hakem olabilecek du­ rumda bulunmayan dinleyici­ lerin uğradığı şaşkınlık çok hazin oldu. Yahya Kemal, az sonra masadakilere veda e- derken, herkesin elini sıktı,

Abdülhak Şinasi Hisar’ın yü­

züne bile bakmadan çıktı gitti.

Yahya Kemal, bu eski

dostu ile kopardığı bağın, haksızlığını kendisine nasıl yakıştırdı? Bunu bilemiyo­ rum. Aslında, şairin gururlu ruhu, haksızlığını kabul ede­

cek yumuşaklıkta değildi. O gün Abdülhak Şinasi Hisar kimse ile konuşmadan, kalın

bastonunu sallaya sallaya, Park Otel’in yakınında bulu­ nan Nimet Apartmam'na, kır­ gın ve bitkin vaziyette döndü. Yarım asırdan beri yüreklerin­ de bağdaş kurmuş bulunan

bir dostluğun, önemsiz bir

münakaşa sonunda kopuver- mesi, Yahya Kemal'den çok,

Abdülhak Şinasi’yi üzdü. Bir

hafta evinden çıkmayan Hi­

sar, bu olaydan sonra, Park

Otel'in kahvesine uğramadı.

• ÖLÜM, KIRGINLIĞI

ORTADAN KALDIRDI

Ama yüreği temiz sevgi­ lerle dolu olan Abdülhak Şi­

nasi Hisar, Yahya Kemal'in

ölümü üzerine, eski İstanbul efendiliğinin bir örneğini da­ ha verdi. Sanki Park Otel’de uğradığı hakareti unutmuşca- 1 2

sına Yahya Kemal’e Vedâ adı­ nı verdiği kitabı yazdı. Bu kitabın her satırında Yahya

Kemal dostluğu mevcuttur. Abdülhak Şinasi Hisar’da

bu derece ince bir efendilik, erişilmesi güç bir ruh yapısı vardı ki, sonraki sohbetlerin­ de bir kere olsun, Yahya Ke­

mal’le aralarında geçen bu

olaya değinmedi.

• YAHYA KEMAL'İN

ÖĞRENCİLERİ

Yahya Kemal’in, çağdaş­

larınca bilinen büyük aşkı 1918 yılında başladı. Şair o yıllarda edebiyat sahasındaki

ününü kazanmıştı. Üniversite­ deki profesörlüğüne ek olarak Bahriye Mektebi’nde de görev aldı. Öğrencileri arasında ile­ ride birer şair olacak, Nâzım

Hikmet ile Necip Fâzıl da var­

dı. Hatta, aynı okulda, ilerinin Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak olan Fahri Korutürk de bulunuyordu.

Bir edebiyat tutkunu olan

Nazım Hikmet’in ilk manzu­

melerini Yahya Kemal, bir dergide yayınlattı. Celile Ha- nım’ın ve kendisinin anlattık­ larına göre, bu şiirlerde bazı düzeltmeler yaptı. Bu suretle

Nâzım Hikmet, Yahya Kemal’

in elinden tutmasıyla, şiir dünyasına ilk adımını attı. Ama onun bu yeteneğinin, iyi bir gramerle pekiştirilmesi lazımdı.

Nâzım Hikmet’in iki dede­

si de hayattaydı. Bunlardan —adını aldığı— Mehmet Nâ­

zım Paşa, eski bir vali ve şa­

irdir de... Vaktiyle, Şair Ziya

Paşa, Adana Valiliği’ne tayini

üzerine, BabIâli’ye verdiği no- ta’ya benzer teklifte:

—“Ben mektupçuluğuma Nâzım Efendi’yi verirseniz Adana’ya giderim. Aksi tak­ dirde gitmem” demişti. İşte

bu Nâzım Efendi, Nâzım Hik­ metin dedesi Nâzım Paşa’dır. Daha sonra Mersin Mutasar­ rıfı, Sivas, Konya, Selânik ve Suriye Valisi olan Nâzım Pa­

şa ömrünün son yıllarında

gözlerinden rahatsızdır, ede­ biyatla uğraşamaz. Ama toru­ nunun, edebiyat alanında

ge-lişmesini sağlamak için, özel dersler almasına taraftardır. Öteki dedesi, Polonya kökenli

Enver Paşa da pek çok yaban­

cı dil bilen ve bir edebiyat mensubu sayılacak kadar Türk dili üzerinde uğraşmış bir kişi idi. Nâzım Hikmet’in babası — yabancı basın mü­ dürü — Hikmet Bey, o sıralar­ da, bir kıskançlık yüzünden güzel eşi, Ressam Celile Ha- nım’dan ayrılmak üzeredir. Karı-koca arasındaki olaylar, çocukluk yaşından yeni kur­ tulma çağına giren Nâzım

Hikmet’i bu geçimsizlik çok

üzmüştür. Bu yüzden sinirli dir, fazla duygusaldır. Bahri ye Mektebi’nden hafta sonla rında, annesinin yanına çık maktadır. Tarih ve dil kültürü nü zenginleştirmek ve pekiş tirmek İçin Yahya Kemal, ona özel dersler vermektedir.

• DİLLERE DESTAN GÜZEL

ilk kadın ressamlarımız­ dan olan Celile Hanım’ın ba­ bası, Sultan Abdüihamlt’in yaverleri arasında yer almış, Paris’te uzun süre okumuş,

/ I

Beyatlı'dan bir şiir

S E S S İ Z C E M I

Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sesizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın, ne de son matemidir bu! Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal, yaşına girdiği gün, böyleydi. 2. Denem Meclisi’nde, Urfa milletvekiliydi.

eğitiminin gerisini Türkiye’de tamamlamış bir generaldir. Enver Paşa adı ile tanınan Po­ lonya kökenli bu zatın güzel­ lik le ri dillere destan üç kızından ilki Celile Hanım’dır. Batı usulüne göre eğitilmiştir. Ana dili gibi Fransızca bilir. Saray ressamı Zonaro’dan ders almış, manzara, natür­ mort ve portrelerde muvaffak olmuş bir ressamdır. (1)

Kocası Hikmet Bey’in ya­ bancı basın müdürlüğü yaptı­ ğı sıralarda Bâbıâli politikası ile de, görevi itibariyle ilgili­ dir. Yabancı kolonilerle, ka­ dınlı erkekli toplantılara katılırken Celile Hanım da ko­ casına eşlik etmiştir. Aslında Celile Hanım Batılı bir görü­ nümdedir; güzelliği de kendi­ sine ayrıca bir ç e k ic ilik vermektedir. Ne var ki, onun güzelliğine hayranlık duyan bazı ittihatçı kodamanlar, başka türlü bir yaklaşım eği­ limindedir. Eşi ile anlaşmaz­ lıklarına neden olan bu olay,

Yahya Kemal’le başlayan bü­

yük bir aşkta düğümlenir. Şa­ irimiz, Türk edebiyatına yep­ yeni bir hava getiren şiirleri ile, kültürlü sohbetleri ile Ce­ lile Hanım’ı büyülemiştir. Bu meziyeti dolayısıyla Yahya Kemal, onun etrafında gezin­ mek isteyenleri safdışı et­ miştir.

• NÂZIM, YARALANIR

Celile Hanım’ın evine

—oğlu Nâzım Hikmet’in hoca­ sı olarak— rahatça giren Yah­

ya Kemal, aşkını füsunlu

kelimelerle eriterek şiirlerinin çoğunu efsaneleşen aşkının ilhamı ile yazmıştır. Ne var ki 15-16 yaşlarındaki Nâzım Hik­

met, annesi ile Yahya Kemal

arasındaki bu gönül ilişkisin­ den rahatsızdır. Ona göre,

Yahya Kemal’in kendisine hu­

susi hoca olarak seçilmesi, annesinin rahatça sevişebil­ mesi için elverişli bir fırsat hazırlamıştır.

Sonbahar yapraklarının dökülmeye başladığı günler­ de Yahya Kemal, Celile Ha­ n ım la rın evine gelerek,

Nâzım Hikmet’e dersler ver­

mektedir. Her gelişinde oldu­ ğu gibi ana-oğul, şairimizi, bahçe kapısında karşılarlar. Zemin kattaki bir odada Nâ­

zım Hikmet’e ders verilir.

Ders sonunda da çocuğa, ha­ va alması için, bahçeye çık­ ması söylenir! O arada Celile

Hanımla Yahya Kemal baş

başa, kim bilir neler konuşa­ rak, kristal fincanlarında çaylarını yudumlarlar. Onlar çaylarını içerlerken Nâzım

Hikmet, bahçede kendi ken­

dine dolaşmakta, hatta Bah­ riye Mektebi’ndeki gibi cim- nastik hareketleri yapmakta­ dır. Çaydan sonra Yahya Ke­

mal bir ayrılışında, köşkün

holünde Celile Hanım’a veda ederken sarılıp, onu öper. Nâ­

zım Hikmet, onları, yan pen­

cereden izlemiştir! Yaralan­ mış bir kuşa döner. Annesine bir şey söylemez ama, bir ba­ hane ile, akşam sofrasına oturmaz. Sabahleyin de erken saatlerde okuluna döner.

• NÂZIM IN VERDİĞİ DERS

Asıl olay, Yahya Kemal’in bir hafta sonraki gelişinde olur. O gün öğrenci Nâzım

Hikmet, hocası Yahya Ke­ mal’i isteksiz karşılar. Derse

ilgisiz kalır. Hareketlerinden bir sinirlilik sezilmektedir. Dersin bitiminde yine — her defasında olduğu gibi — bah­ çede gezinmesi söylenir. An­ nesi ile Yahya Kemal, salonda çaylarını içerler. Nâ­

zım Hikmet, evin giriş holün­

deki portmantoda asılı duran

Yahya Kemal’in siyah incecik

pardösüsünün cebine bir kâ­ ğıt yazıp bırakır. Yahya Ke­

mal, pardösüsünü giyip

evden ayrılınca, sonbaharın hafif soğuğu, akşam serinliği başlamıştır. Elini pardösüsü­ nün cebine sokunca, orada küçücük bir kâğıt bulur. Bu

Nâzım Hikmet’in el yazısıdır: — Hocam olarak girdiği­ niz bu eve, babam olarak gi­ remezsiniz!..

Yahya Kemal, şaşırmıştır, Nâzım Hikmet’e o gün verdi­

ği ders, son dersi olur. Çün­ kü kendisi, öğrencisinden, çocuk saflığı ile, bir ders al­ mıştır!

Ne var ki, Celile Hanım,

Yahya Kemal’i sevmektedir. Yahya Kemal’in de, kendisine

şaircesine, duygusal bağlılı­ ğını bilmektedir. Ona göre, oğlunun yaptığı bir çocukluk­ tur. Durumu annesi Leyla Ha-

nım’a açar (2).

Leyla Hanım, her anne gi­

bi, güzel kızının, genç yaşta, dul oturmasını istemez. Ko­ nuyu Yahya Kemal’le görüşe­ cektir. Onun, kızı ile evlenme işini sağlama bağlamak ister. Öna göre, torunu, kritik bir yaştadır. Yaptığı hareketten dolayı kusuruna bakılmama- lıdır. Her ne pahasına olursa olsun, Celile ile Yahya Ke­

mal’in bir yuva kurmaları sağ­

lanmalıdır. Celile Hanım’ın, rahmetli Fatma Devrim’de ve merhum Asım Sönmez’de bi­ rer kopyalarını gördüğüm, es­ ki harflerle yazılmış, imlâ hataları bol ve güçlükle oku­ nan mektubunda pek az açık- 11k sezilm ektedir. Celile

Hanimin Yahya Kemal’e gön­

derdiği bu mektubun nasıl bir gelişme gösterdiği biraz sis­ lidir. Yahya Kemal, fazla duy­ gusallığı dolayısıyla, alıngan­ dır. Ayrıca kıskançtır da... Ce­

lile Hanimin bu mektubuna

ne karşılık verdiği bilinme­ mektedir. Şu var ki, Celile Ha-

nım’a, vaat ettiği evlenmeden

cayar. Ancak gönlüne taht kurmuş olan güzel ressam

Celile Hanimi da bir türlü

unutamaz ve ondan sonra kimseyle evlenmeyi düşün­ mez. __________ VADİN__________

CELİLE HANIM IN

YAHYA KEMAL'LE

EVLENMESİNE NÂZIM

HİKMET ENGEL OLDU

(1) Celile Hamm'ın Türk hamamı, Çingeneler ve çi­ çeklerle ilgili hayli tobloları vardır. Pek çok portre yap­ mıştır. Kendi portresinden başka torunu Ayşe’nin, gü­ zel hemşiresiSare Okçu’nun, üvey yeğenleriSamih Rı­ fa t’ın çocuklarıHatif ile

Zeynep Menemencioğlu ’nun portreleri, yakın çevresinde ihtimamla muhafaza edil­ mektedir. Celile Hanım'm, İstiklâl Marşı şairimiz Meh­ met Akif’in de portresini yaptığı söylenmekte, fakat halen nerede bulunduğu bi­ linmemektedir. Bu portrenin meydana çıkması, sanat ve edebiyat alanında, büyük bir sürpriz olacaktır. Bu arada Celile Hanım ’¡a ilgili bir ko­ nuyu düzeltmek istiyorum. Kendilerini yetenekli sanat eleştiricisi sanan kişilerin Çi­ leli Hamm’ın tablolarından bahsederken, tablonun altın­ da (Celile Hikmet) adını yaz­ dıkları görülmektedir. Celile Hanım, tablolarının çoğunu 1918’¡erden sonra yapmıştır. O sırada Hikmet Bey’den ay­ rılmıştır. Tablolarındaki es­ ki ve yeni harf dönemindeki imzası, yalnızca CELİLE’ dir. Bu eleştiricilerin bu ada bir de HİKMET adını ekle­ meleri hatalıdır. Celile Ha­ nım, UĞURALD1M soyadı­ nı almıştır. Ama, bu soyadı­ nın, kendisine uğur getirdiği söylenemez.

(2) Leyla Hanım, Alman asıl­ lı iken genç yaşta Türkiye' ye iltica edip Müslüman olan ve savaşlardaki kahramanlı­ ğı ile mareşalliğe yükselen. Müşir Mehmet Ali Paşa'nın kızıdır.

(4)

r a İnce duygular

yönleri, az b il1

vüz yı

İ, değişik

inen huylarıyla

ıiiık

vahyi

[Keme

1

t a h a t o r c

( ) Büyük a ş k ı,

lâ z ım

H lk m e rin

a n n e s i,

c e lile

H an ım çok

y a lv a rd ı

Yahya K em al.

N âzım ’ m affı için

kılını kıpırdatm adı

I Yahya Kemal, pek çok kere âşık

olmuştur ama, bunlar platonik

anlamdadır

ıOnun unutamadığı kadın, celile

Hanım dır. Onunla evlenememiştl

Yetmişinden sonra buluşturma

teşebbüslerini de şöyle cevaplar:

'Havalimi bozmak istemem'’

AHYA Kemal ile Celi­ le Hanım'ın evlenme­

leri suya düştükten buluştuklarını gören Seneler geçtikten sonra,

yoktur.

sonra Yahya Kemal’in bazı ka­ dınlar üzerinde eğilimleri se- zilirse de bunlar genellikle platonik anlamdadır. Celile

Hanım’la evlenemedikten

sonra, başkaları ile evlenme­ yi düşünmez. Onun gönlün­ deki yerini, şiirleri ile dile getirir. Celile Hanım da Yah­

ya Kemal’i unutamamakla be­

raber İbrahim Bey’le, kısa bir evlilik geçirir. Bu İbrahim Bey, fazla tanınmış bir kişi değil­ dir. Bir paşazade olduğu bilin­ mekte ve memuriyet hayatın­ da, üçüncü sınıf bir kayma­ kamlıktan ileriye gidemediği söylenmektedir. Nedeni pek bilinmez ama, Celile Hanım, bu İbrahim Bey’den erken ay­ rılır.

Celile Hanım, babasının

ölümü, oğlunun hapishaneye girmesi gibi acılı yaşamını çoklukla kızı Samiye’nin ya­ nında geçirir.

Aradan uzun yıllar geçtik­ ten sonra, Celile Hanım 1938 yılında Yahya Kemal’e birkaç mektup daha gönderir. Bunla­ rın iki üç tanesi Fransızca, bir o kadarı da Türkçe'dir. Çünkü ressamımız, Fransızcayı Türk­ çe'den daha iyi yazmaktadır. Nitekim, Fransızca mektupla­ rındaki ifade, Türkçe grame­ rinden daha düzgündür (1).

Celile Hanım, 1938 yılının

Haziran’ında, Ankara’ya gider. Eski gönül arkadaşı Yahya

Kemal'i görmek arzusun­

dadır! Fakat bir türlü görüşe­ mez. Maksadını, elden gön­ derdiği mektuplarla anlatmak ister. O sırada Yahya Kemal' in Ankara'da en yakın dostu —daha sonra Fatma Sultan adını vereceği— Fatma Nalm vardır. Fatma Hanım’ın, ilk ko­ cası olan Nalm Cemil Bey’ le, Ankara’da çok renkli ve zengin bir yaşamı vardır. Her- gün ikindi çaylarını, Ankara Palas'ta Yahya Kemal'le içer­ ler. Akşam yemeklerini de

Yahya Kemal, onların evinde­

ki zengin sofrada, aydın ko­ nuklar arasında yemektedir. Ressam Celile Hanım, Anka­ ra’ya gelişinde, eniştesi olan

merhum Samih Rıfat’ın evin­ de misafir kalır. Fatma Nalm vasıtasıyla elden gönderdiği bir mektupta, şairi kaldığı eve davet eder, ama Yahya Kemal gelmez. Celile Hanım, aradan bir hafta geçince, ikinci mek­ tubunu gönderir. Hemen be­ lirtmeliyiz ki, Celile Hanım'ın gönderdiği bu mektupların içindeki konu, gençliklerinde­ ki büyük aşkları ile ilgili değil­ dir. O sırada, yani Cumhuri- yet'in 15. yılı münasebetiyle bir af kanunu tasarısı parla­ mentoya gönderilmiştir. Celi­

le Hanım, Bursa Hapishane­

sinde yatan oğlu Nâzım Hlk-

met’in de bu aftan yararlan­

ması için Büyük Millet Mec­ lisin e bir dilekçe vermiş ve bazı milletvekillerine mektup­ lar yazmıştır. Celile Hanım, oğlunun da bu aftan yararlan­ ması için Yahya Kemal'e ağır­ lığını koymasını rica etmek­ tedir. Ne var ki, mektubun ba­ şında “...maziden gelen bir

ses” diye bir cümle kullan­

mıştır. Mektupta, “Siz Nâzım’-

ın şiir hocasısınız”, “Natuk- sunuz, tesirli konuşursunuz”, “Ne olur onu himaye ederek kanayan bir anne yüreğini kurtarınız” gibi ricalarda bu­

lunur.

Celile Hanım, hüzünlü ke­

limelere dil veren bu duygu­ sal mektubu ile, Yahya Ke­

mal’i harekete geçirmek ister.

Fakat şairimizin tabiatını iyi bilenlerin takdir edeceği gibi, o, şiirden başka hiçbir konu­ da öncülük yaptnak istemez. Esasen yaratılışı da buna el­ verişli değildir.

Celile Hanım'ın, teyze ço­

cuğu ünlü asker ve politikacı­ lardan rahmetli Ali Fuat

Cebesoy, o yıllarda —Harp

Okulu’ndan beri en yakın ar­ kadaşı olan— Atatürk’ün uza­ ğındadır. İnönü’nün Cumhur­ başkanlığına geçmesi ile Ali

Fuat Cebesoy bakan olur.

Hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapar. Ali

Fuat Cebesoy, bir bakıma Nâ­ zım Hlkmet'in dayısıdır. Ce- besoy’un İnönü’ye yakınlığı

nedeniyle yeğeni Nâzım Hlk­

met'in affı için bazı temaslar

yaptığı bilinmektedir. Ne var ki, o yıllarda Demokrat Parti’ nin kuruluşu ve muhalefeti,

1928 yılının Şubat ayı, karla kaplı olan Avrupa'nın sn soğuk ayı olmuştur. Yahya Kemal, o günleri, Akdeniz’in ılık havalı incisi olan Nis'te geçirir. Sağda görülen fotoğraflarda olduğu gibi, açık havada gezintiler yapar. Bu anı fotoğraflarını, Müzeyyen Hanımefendi İle kocası Mehmet! Sıddık Bey'e (Mısır Paşası) gönderir. Yukarıdaki fotoğraf, Sıddık Paşa'nın eşi, Kandilli'deki Kıbrıslılar yalısının kızı Müzeyyen Hanım'dır. Müzeyyen Hanım, Yahya Kemal’in kadın çevresinden mektuplaştığı dostlarındandır. Yukarıdaki fotoğraf, 1911 yılında Paris'te çekilmiştir.

özel bir af imkânına elverişli değildir. Ali Fuat Paşa üzgün­ dür. İnönü, yukarıdaki gerek­ çe ile arkadaşının ricasını kabul etmez. Yahya Kemal, durumu uzaktan gözlemiş, fa­ kat Celile Hanım ın mektup­ larına tek satırla olsun karşı­ lık vermemiştir.

YETMİŞİNDEN SONRA

SEVGİLİLERİ BULUŞTURMA

TEŞEBBÜSLERİ

Türk sanat tarihine, şehir­ cilik ilminin akademimize gir­ mesine ve uzun ömrünü bun­ lar üzerindeki çalışmalara ver­ miş olan ressam, müzisyen, bir sohbet adamı, şüphesiz ki

Celâl Esat Arseven'dir. Onun

Kadıköy’de, Hasırcıbaşı’nda- ki evi bir sanat lokali halin­ deydi.

Celâl Esat’lara, yakın

komşusu olan ressam Celile Hanım'ın da geldiği olurdu. O yıllarda Celile Hanım ın bir odasında, Polonya’dan —Na­ zi istilâsından kaçarak— Türkiye'ye sığınan ünlü profe­ sör ressam Kazimir Rubo-

lovskl oturmakta idi. Bu

ressamı, Celile Hanım’in evi­ ne Celâl Esat Bey yerleştir­ mişti. Bazen, üçünün birlikte resim çalışmaları olurdu.

Celâl Esat Arseven, res­

sam Celile ile şair Yahya Ke­

mal’in gençlik yıllarındaki

aşklarını, meyve vermeyen

ağaçlara benzetir ve esef ederdi. Bir pazar toplantısın­ da bu konuda sohbet açıldı.

Celâl Esat, Celile Hanım'a

şöyle bir soru yöneltti:

— Bir gün, bu toplantıya Yahya Kemal Bey'I de çağır- sak, ne dersin?

Gülümseyen Celile Ha-

nım'ın başı, sağa sola doğru

titredi ve şöyle cevap verdi:

— Gelmez Celâl Bey, gel­ mez! Beyhude teklif etmeyin!

Celâl Esat Bey konuşma­

ya devam etti:

— Ben getirmeye çalışa­ cağım. Yıllardan sonra karşı­ laşıp belki eski günlerinizi konuşursunuz?

Celile Hanım, titrek sesle

görüşünü tekrarladı:

— Davetinizi kabul edece­ ğini sanmam, ama gelirse memnun olurum!

Yahya Kemal'le Celile Ha­ nım 70’lerini aşmıştı! Ertesi

ayda yapılacak pazar toplan­ tısını sabırsızlıkla, iple çeker olmuştuk! Hasırcıbaşı Soka­ ğındaki ev, çay saatinden çok önce dolmuştu! Biraz sonra kapı çalındı. Yüzünde­ ki çizgileri mümkün oldukça makyajla kapatmış, boynu­ nun kırışıklıklarını sarı bir eşarpla kamufle etmiş halde, zarif bir giysi içerisinde Celi­

le Hanım salona girdi. Falih Rıfkı ile eşi, Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu ile eşi, ressam

Yahya Kemal'e aşk şiirleri ilham eden hayal kadın Nâzım Hikrnet'in annesi ressam Celile Hanım Şeref Akdik ve eşi Profesör Sare Hanım ve diğer konuklar hep birlikte ayağa kalktık. Ce­ lile Hanım başköşeyeoturtuldu. Yahya Kemal'in gelmesini bekler gibiydi. Ama beyhude bekleyiş... Celâl Esat Bey ya­ rı üzgün, yarı mütebessim bir eda ile söze başladı.

— Maalesef beklediğimiz misafir gelmeyecek. Kendisi­ ni ziyaretle davetimizi bildir­ dim. Sağ elini alnına götürdü. Orta parmağı ile alnını bir hayli kaşıdıktan ve denize doğru daldıktan sonra, ‘Te­ şekkür ederim Celâl Bey. Ama davetinize gelemeye­ ceğim’ dedi.

Celâl Esat Bey neden ge­ lemeyeceğini sorduğunda, Yahya Kemal’in, şu cevabı verdiğini söyledi:

— Hayalimi bozmak iste­ mem!

Salonu bir sessizlik bürü­ dü. Celile Hanım titrek bir sesle:

— Ben size söylemiştim Celâl Bey, Yahya Kemal Bey gelmez diye... Ben onu bili­ rim. Beni, bu halimde gör­ mek istemez! dedi.

YAHYA KEMAL'İN

KADIN ÇEVRESİ

Şairimiz, kadınlarda mâ­ nevi güzellik, bir asalet, yete­ rince kültür arardı. Sonradan görme zenginlerden, gösteri­ şi sevenlerden ve muaşeret kaidelerine riayet etmeyenler­ den hoşlanmazdı. Sohbetini her zaman arayan kadın dost­ ları vardı.

Bunlardan biri, belki de başta geleni Melek Sofu, İs­ tanbul’un köklü bir ailesinin tek kızı idi. İyi bir eğitim gör­ müş, Fransızca ve Almanca dillerine vakıf hatta Fransızca kitap yayınlamış bir sanatkâr­ dı. Fransızca yazdığı, konusu Topkapı olan Eski Saray adlı kitabındaki bütün desenler onun kaleminden çıkmıştı. Öte yandan Melek Celâl So­ fu, notürmort, çıplaklar ve portre janrındakl resimleri ile de güçlü bir ressam olarak ta­ nınırdı. Melek Sofu, sanat dünyamızdaki asıl şöhretini Türk el işlemeleri ve Türk hat sanatı üzerine yaptığı araştır­ malar ve yayınladığı eserler­ le sağlamıştır. Ne yazık ki, Türk sanatına böylesine gö­ nül veren, Batı kültürlü bu ay­ dın kadınımızın eserlerinden artık bugün tedarik etme im­ kânı yoktur. Tablolarının ço­ ğu da yurt dışında kalmıştır. Tek tük çiçek tabloları İstan­ bul’un eski ailelerinin evlerin süslemektedir (2).

Melek Hanım’ın eşi İstan­ bul’un ünlü avukatlarından Kıbrıslı Celâl Bey’di. Bu çift, kültürleri ve görgüleri ile Yah­ ya Kemal’in yakın dostu idi. Sofu’ların Moda’daki villaları dönemin yerli ve yabancı sa­ natkârlarının, edebiyatçıları­ nın ve tarihçilerinin bir sohbet lokali idi. Yahya Ke­ mal’in bu villada ayrılmış bir odası vardı. Moda’ya, gece yatısına gelirdi. Dönemin bü­ tün kültür dolu kişileri Sofu’ ların sofralarında ağırlanırdı. Yahya Kemal Moda’yı bu yüz­ den çok severdi. Yakın çağı­ mızın ünlü mizah yazarı Fazıl Ahmet Aykaç, Melek Celâl’i George Sand’a benzetirdi. Hamdullah Suphi, Nihat Re­ şat, Celâl Esat, Abdullah Şl- nasi, Alber Gabriel, Hüseyin Nakip, Sadlye Mayakon bu villada yapılan toplantılara ka­ tılırlardı.

Avukat Celâl Sofu’nun 1946 yılında ölümünden son­ ra da Melek Celâl • Yahya Ke­ mal dostluğu devam etti. Yahya Kemal, Pakistan Bü­ yükelçisi iken gönderdiği bir mektupta, gözünde hep (Mo- da)’nın tüttüğünü yazar!

Sakın ola ki, yanlış anla­ şılmasın! Aralarında derin bir dostluk sınırını aşan, aşk ma­ cerası yoktur. Bazıları tarafın­ dan Melek adı saptırılarak yorumlanmıştır. O Melek, bir başka Melek’tir! Yahya Ke­ mal, Erenköy’de Bahar şiirini) öteki Melek Hanım için yaz­ mıştır.

- YARIN -

YAHYA KEMAL, HEP

ÂŞIK OLMUŞTUR * 2

(!) Yahya Kemal ile Celile İla­ hım 'm eski harfler dönemin­ deki birkaç mektubu ile Ce­ lile Hanım'ın, Fransızca ve yeni harflerle yazdığı mektup­ ların fotokopileri, Yahya Ke­ mal'in (Fatma Sultan) 'ındav- dı.

(2) Melek Sofu (4.4.1896 İs­ tanbul - 15.9.1976 Münih) Bu sanatkâr kadın için geniş bilgi: I- Arkitekt Dergisi No. 337 - 1980 (Taha Toros), 2- Sanat Dünyamız No. 26 - 1983 (Taha Toros - Sami Gü­ ller)

Referanslar

Benzer Belgeler

Ünlü ozan ve libretto ya­ zarı Hofmannsthal, Strauss'a yazdığı mektuplardan birinde şöyle der: «Salome'ye egemen olan renk menekşeydi; Elektra'- yı gri ve

Ümit ALEMDAROGLU İZMİR-Ayvalık’da de nizi kirlettikleri gerekçe­ siyle kapatılan 16 zey­ tinyağı fabrikasının sa­ hip ve yöneticileri fab­ rikalarım yeniden

İstanbul Belediyesi tarafından devralındığı 1937yılından beri boş kalan ve harabeye dönen İlidir Kasrı, 1982yılında Kurum tarafından onarılmaya başlanmış

Tam tutulma ortası: 22.13 Tam tutulma sonu: 23.03 Parçalı tutulma sonu: 00.02 Yarıgölge tutulma sonu: 01.01.. Tutulma, parçalı tutulmanın başlayacağı 20.23’ten sonra

İstanbul’a dün sabah gelen ve Karaköy Yolcu İskelesi kıyısına demirleyen dünyanın en büyük beş yıldızlı yüzer oteli Grand Princess, basm.. mensuplarına Setur

Daha zor bir şey düşünemiyorum, titriyorum her rolü elime aldığımda, onun için kolay kolay da oynamak istemiyorum artık.. Bundan sonra Edremit’in Çamlıbel köyüne

4 — Tevfik Fikretin fikirlerini, dü şünce ve ahlâkını genç kuşaklara a- şılamak, yaşlı kuşaklara da hatır­ latmak için yılda bir defa olsun «Tevfik

el-Hayat kelimesine sıfat olan dünyâya, dünyâ adının verilmesi, âhirete göre dünyanın bize yakın olması (içindeyiz), dünyanın âhiretten önce olması ya da