Yeni edebiyatın kuramcılarından
r'
ö 'i
4
Recaizade Mahmut Ekrem
□ 73 yıl önce bugünlerde yitirdiğimiz Recaizade
Mahmut Ekrem, Batı’ya açılan yeni Türk edebiyatı
nın başlangıç döneminde edebiyat, özellikle şiir ko
nusunda ilk kez sistemli olarak kafa yormuş, şiirin
ilkelerini belirlem eye çalışmıştı
___Yusuf ÇOTUKSÖKEN
B
iFşair, şiirini ahlak dersi vermek için söylemez.” di yordu Recaizade Mahmut Ek rem (1847-1914); böylece ken disi de bir Tanzimat yazarı ol masına karşın, onların toplum sal amaçlı sanat anlayışların dan ayrılıyordu. Düşünceleri, öğretmenliği ve girişimleriyle yeni bir edebiyat kuşağının dü şünsel hazırlayıcılığı görevini fahri olarak üstleniyordu. Ni tekim 1895’te Galatasaray Li- sesi’nden öğrencisi olan Tevfık Fikret’in Servct-i Fiinun dergi sinin başına getirilmesinde bü yük rol oynayarak, Tanzimatçı yazarlara tepki niteliği taşıyan Servet-i Fünun Edebiyatının oluşumuna zemin hazırlamış oluyordu.Batıya açılan Yeni Türk Edebiyatının başlangıç döne minde edebiyat, özellikle şiir konusunda ilk kez sistemli ola rak kafa yoran, batı edebiya tını da yakından bilmiş olma nın avantajıyla edebiyatın, özellikle şiirin ilkelerini belir lemeye çalışan, Recaizade M ahmut Ekrem olm uştur. Ona göre “ Edebiyatın amacı
düşünce, duygu ve hayalce olan güzellikleri ortaya çıkar mak ’’tır; “ Her güzel şey şiir-, dir” , şiirin konusudur. Bu, her
şeyden önce şiirin konu dağar cığının alabildiğine geniş oldu ğunun yetkili bir ağızdan ifa desidir. “ Her ölçülü ve uyaklı
söz, şiir olmak gerekmez. Her şiir, ölçülü ve uyaklı bulunmak gerekmediği gibi.” Sözleri,
özellikle Servet-i Fünun döne minde daha da geliştirilecek olan “ mensur şiir” tarzının müjdesini vermiştir.
Şiirin ne olduğunu iyi bilen (O, şiirde üç tür güzellik ara maktadır: fikir güzelliği, hayal güzelliği, duygu güzelliği)
R.M. Ekrem, ne yazık ki dil, ölçü bakımından aksak, içerik bakımından marazi bir şiirin temsilcisidir. Eski şiirden bir türlü kopamamış; doğa, aşk ölüm karşısındaki bireysel duygulanımlarını, acıdan kay naklanan duyarlığını, acemilik sınırım aşamayan, şiir deneme leri ile somutlaştırmaya çalış mıştır. Ahmet Hamdi Tanpı- nar onun şiirini. şu sözlerle
özetler: “ Ekrem Bey, şiire ha
kiki istidaddan ziyade yolunu bulmamış bir edebiyat aşkıyla
ve daha ziyade his hallerini şi
ir halleri zannederek kendisini verenlerdendi. Onun şiiri, Ha- mit ile Fikret arasında içi boş bir mûterizeye (“ parantez” ) benzeri”
Yeteneksizliği iyi bir şair ol masını engellemesine karşın, R.M. Ekrem, düzyazı türünde başarılı sayılabilir, özellikle tartışmalara yol açan görüşle rini sergilediği Talim-i Edebi
yat (1882), Üçüncü Zemzeme’- nin Mukaddimesi (1885) ve Takdir-i Elhan’da (1886), ay
rıca da öykü, roman, tiyatro gibi anlatı türlerinde düzyazı nın değişik olanaklarını kulla nan bir yazar olarak karşımı za çıkar.
Recaizade Mahmut Ekrem, şiirlerinden çok Araba Sevda sı (1896) adlı romanıyla Türk edebiyatında sözü edilen ya zarlar arasına girmiştir. Türk edebiyatında ilk gerçekçi ro man örneği sayılan Araba Sev- dası’nda alafrangalığa özenen bir mirasyedinin başından ge çen olayların arka planında 19. yüzyıl İstanbul’unun batılı ya şama özenen, köksüz burjuva çevrelerinin toplumsal eleştirisi yapılmaktadır. Batılılaşmayı yüzeysel görünümüyle algıla yan çevrelerin yaşamından ke sitler vermekle, o da kendi ku şağının romanını yazan edebi yatçılar arasına girmiştir.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi