• Sonuç bulunamadı

Paraya serbest bankacılık teorisi yaklaşımı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Paraya serbest bankacılık teorisi yaklaşımı"

Copied!
79
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Lütfiye Filiz AKGÜÇ

PARAYA SERBEST BANKACILIK TEORİSİ YAKLAŞIMI

Danışman

Doç.Dr. Sayım IŞIK

İktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(2)

İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa: ÖZET………... ABSTRACT……… ÖNSÖZ……… GİRİŞ………... ……… 1. SERBEST BANKACILIK TEORİSİ LİTERATÜRÜ………

1.1. Adam Smith’in Serbest Para (Bankacılık) Yaklaşımı………...

1.2. Modern Serbest Bankacılık Yaklaşımı………...

1.3. Genel Değerlendirme………... 2. HAYEK’İN SERBEST PARA (BANKACILIK) YAKLAŞIMI…….………..

2.1. Merkez Bankalarının Lağvedilmesi……….…………...

2.2. Para Rekabeti……….…………... 2.2.1. Eş-Zamanlı Paralar Sistemi…….………..………..

2.2.2. Özel Paraların Dolaşıma Girmesi….………... 2.2.2.1. Özel Paranın Dolaşıma Girmesi Esnasında Ortaya Çıkabilecek

Geçiş Problemleri………….……….

2.2.3. Bankalar Açısından Rekabet………...

2.3. Rezerv Mal Standardı………... 2.4. Para Birliği………..

3. HAYEK’İN SERBEST PARA YAKLAŞIMINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER…………. 3.1. Seldon’un Eleştirisi……… 3.2. Rantala’nın Eleştirisi………... 3.3. Issing’in Eleştirisi………... 3.3. Ebeling’in Eleştirisi………... 3.5. Pearce’nin Eleştirisi……… 3.6. Rose’nin Eleştirisi……….. 3.7. Jay’in Eleştirisi………... 3.8. Joseph’in Eleştirisi……….. 3.9. Selgin ve White’nin Eleştirileri………...

3.10. Wood’un Eleştirisi………... 3.11. Dow ve Smithin’in Eleştirileri………... 3.12. Martino’nun Eleştirisi……… 4. HAYEK’İN SERBEST PARA DÜŞÜNCESİNİN MODERN

İMPLİKASYONLARI………... SONUÇ………... KAYNAKÇA……….. ÖZGEÇMİŞ………. ii iii iv 1 3 3 10 16 19 20 26 28 29 30 33 34 37 40 40 40 42 45 46 47 48 49 49 53 54 55 56 67 70 74

(3)

Ö Z E T

İktisat literatüründe, son yıllarda, para arzında rekabetin var olup olmaması, dolayısıyla da, para arzının merkez bankası gibi bir para otoritesi tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesi üzerine yapılan tartışmalar önem kazanmaktadır.

Laissez faire’ın para ve bankacılığa uygulanması konusu, bazı iktisatçılar tarafından destek görmekle birlikte, bazı iktisatçılar tarafından da eleştirilmektedir. Serbest bankacılık teorisinin en önemli taraftarı Hayek’tir. Hayek’i diğerlerinden üstün kılan yönü; görüşlerini, liberalizmin parladığı yıllarda (1970’lerde) değil, söndüğü yıllarda (1930’larda) savunmuş olmasıdır. Pek çok eleştiri almış olmasına rağmen; Hayek’in görüşleri, çok değerli teorik bilgiler sunmakta ve iktisadi problemlerin çözümü için sağlam birer kaynak teşkil etmektedir.

Bu çalışmada, para’ya serbest bankacılık teorisi yaklaşımı ele alınmaktadır. Bu bağlamda öncelikle, iktisadi literatür taraması yapılmakta ve özellikle de Hayek’in görüşlerine yer verilmektedir. Mevcut iktisadi bilgiler, Hayek’in serbest bankacılık görüşüne yapılan eleştiriler ve Hayek’in serbest bankacılık görüşünün “elektronik para” dahilindeki modern implikasyonları doğrultusunda, serbest bankacılık yaklaşımının geçerliliği konusunda bir hükme varılmaya çalışılmaktadır.

(4)

A B S T R A C T

In economics literature, arguments about money supply have been discussed in recent years. Laissez-faire approach to money and free banking is one of these arguments.

Laissez faire approach to money and free banking has been supported by some economists and rejected by the other ones. The most important advocate of free banking theory is Hayek. His most important superiority to his collegeous is that he advocated his views in the years liberalism was not so popular (1930s). Although, there have been a lot of rejections to Hayek’s views, his views offer valuable theoric informations and form a sound ground for the solutions to economic problems.

This study examines free banking theory approach to money. In this context, economics literature is to be researched and especially Hayek’s views are to be explained. The validity of free banking theory is to be discussed, drawing attention Hayek’s views, in this study. Consequently, this study shows how important Hayek’s views and its modern implications, including electronic money, are in economics.

(5)

Ö N S Ö Z

Yüksek lisans eğitimim ve tez çalışmam esnasında yoğun desteğini, yardımlarını ve katkılarını benden esirgemeyen; özellikle de tezimde kullandığım “Hayek (1974), Selgin ve White (1994), Dow (1996), Dow ve Smithin (1999), Dowd (1998), Arnon (1999), Leathers ve Raines (2000), Smithin (1994), Hortlund (1995) ve Mafi (2003)” kitap ve makale çevirilerini, yorumlarını benimle paylaşan danışman hocam Sayın Doç. Dr. Sayım IŞIK’a çok teşekkür ederim.

Ayrıca, tez jürimde görev alan Sayın Yrd.Doç. Dr. Harun DOĞAN ile Sayın Yrd.Doç Dr. Aslıhan BOZCUK’a ve Sosyal Bilimler Enstitüsü çalışanlarına da teşekkür ederim.

Son olarak, tüm yaşamım ve eğitimim boyunca, maddi ve manevi desteklerini her zaman yanımda hissettiğim başta sevgili babam Ruhi AKGÜÇ Beyefendi ve sevgili annem Emine AKGÜÇ Hanımefendi olmak üzere tüm aileme teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunarım.

(6)

Para, piyasa anarşisinin kendiliğinden gelişen bir ürünüdür ve bir devlet desteği gerektirmemektedir. Rothbard, paranın her zaman serbest kullanımı olan bir maldan ortaya çıktığını savunmakta; ilk kağıt paranın, altın ya da gümüş paraların kâğıt makbuzlarından oluştuğunu ifade etmektedir. Sadece serbest bir şekilde arzulanabilen bir mal, “para” olmaya yetecek güveni yaratacaktır (Rantala, 1980: 1).

İktisat literatüründe, özellikle son yıllarda, para arzında rekabetin var olup olmaması ve para arzının merkez bankası gibi bir para otoritesi tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesi üzerine yapılan tartışmalar önem kazanmaya başlamıştır. 20. yüzyıl boyunca serbest piyasa mantığının (laissez faire)’ın para ve bankacılığa uygulanması konusu, pek çok iktisatçı ve politika yapıcıları tarafından reddedilmiş; bunun gerekçesi olarak da, paranın kamu malı olduğu ve bu nedenle finansal piyasanın para otoritesinin kontrolünde olması ve böylelikle bankaların piyasa disiplininden soyutlanması gerektiği gösterilmiştir. Para ve bankacılıkta piyasa disiplininini savunanlar ise 1970’li ve ve 1980’li yıllarda parasal hizmetler, monopol konumunda olan bir para otoritesi (merkez bankası) tarafından değil de, serbest piyasa kurumlarınca sağlanmış olsa idi, enflasyon ve deflasyonun ortaya çıkmayacağını ileri sürmüşlerdir. Serbest para (bankacılık) görüşü, son yıllarda yeniden destek kazanmaya başlamıştır (Arnon, 1999: 80).

Serbest para yaklaşımını ilk savunanlardan birisi Adam Smith’tir. İktisat biliminin ve klasik iktisadi düşüncenin babası sayılan Adam Smith; Quesnay’da ifadesini bulan “tabii kanun” felsefesinden önemli ölçüde etkilenmiş ve hatta tabii kanunların piyasaya olan yansımalarını anlatarak, bu kanunlara uyulduğunda toplumun kendiliğinden optimal biçimde işleyeceğine, milli servetin artacağına, bunun fertler arasında en iyi dağılımının sağlanacağına inanmış ve özgür girişimcilik düşüncesine temelini almıştır. Smith, ekonomik faaliyetlerin gerçekleşmesinde temel güdü olarak rasyonel davranışı ifade eden “homo economicus” düşüncesine vurgu yapmıştır. Smith’e göre parasal hizmetler de piyasadan muaf değildir. Yani, para, piyasa tarafından, piyasanın talebine göre belirlenmelidir. (Rockoff, Briones, 2005: 281-282).

(7)

Serbest para yaklaşımının en önemli taraftarlarından biri olan Hayek ise, ilk defa Adam Smith’in sözünü ettiği liberalizm ve bunun dayanağı olan “doğal düzen” kavramından hareketle kendi önerisini geliştirmiştir. Fakat, Hayek’in, devlet’in piyasaya müdahalesine Smith kadar ılımlı yaklaşmadığı ve tamamen serbest bir piyasayı savunduğu görülmektedir. Hayek, para basma tekelinin devlete ait olmasının, insanların iyi para bulabilme süreç ve imkanlarını ortadan kaldırdığını ileri sürmektedir. Hayek’e göre geçmişten günümüze kadar var olan enflasyonun gerçek nedeninin para basma yetkisinin bir monopol halinde devlet tarafından kullanılmış olmasıdır. O’na göre, geçmişteki enflasyonlar aşırı para basmanın sonucunda orta çıkmıştır ve refah devletine ulaşma çabaları bu davranışları teşvik etmiştir. Bu nedenle para politikası alanında vakit kaybetmeden yapılması gereken şey, devletin elinden para basma tekelini almak ve serbest bankacılık sistemine geçerek bankalara da para basma yetkisini tanımaktır. Bu bağlamda, Hayek, para rekabetini benimsemekte, sabit değerli paraya ancak bu şekilde ulaşılabileceğini savunmaktadır.

Smith ve Hayek’in başını çektiği serbest para yaklaşımı, günümüzde modern serbest para yaklaşımı ile devam etmektedir. Serbest Bankacılık yaklaşımı, sınırlı ya da sınırsız olmasına bakılmaksızın, para otoritesini reddetmekte; serbest ve rekabetçi banknot ihraç eden bir sistemi savunmaktadır. Bu yaklaşıma göre rekabetçi sistem, tekele üstündür ve rekabetin olduğu bir sistemde aşırı banknot ihracı ortaya çıkmamaktadır (Işık, 2004: 51). Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde paranın hükümetlerin tekelinde olmasından kaynaklan başta enflasyon olmak üzere bir çok iktisadi problem hala güncelliğini korumaktadır. Bu çalışma, serbest bankacılık yaklaşımında önemli bir yere sahip olan Hayek’in yaklaşımından hareketle para konusunu tartışmaktadır.

Bu çalışmada birinci bölümde, serbest bankacılık literatüründen söz edilecek; ikinci bölümde Hayek’in serbest bankacılık görüşlerine yer verilecek; üçüncü bölümde Hayek’in serbest bankacılık görüşlerine yapılan eleştiriler konusu işlenecek ve dördüncü bölümde ise Hayek’in serbest para görüşü modern ekonomi açısından değerlendirilerek, teorinin daha geniş açıdan geçerliliği araştırılmaya çalışılacaktır.

(8)

1. SERBEST BANKACILIK TEORİSİ LİTERATÜRÜ

Bu bölümde, öncelikle Adam Smith’in serbest para yaklaşımından söz edilecek, daha sonra modern serbest bankacılık yaklaşımına geçilecek ve son olarak da genel bir değerlendirme yapılacaktır.

1.1. ADAM SMITH’IN SERBEST PARA (BANKACILIK) YAKLAŞIMI

Serbest bankacılığa Smithçi yaklaşım, “laissez faire”dan uzak bir şekilde başlar. Bu yaklaşım, para birimini tanımlayan standart bir mal para varsayımına dayanmaktadır. Bankalar, yasalarla, kendi banknotlarını, talep edilmesi halinde standart paraya dönüştürmeye yani konvertibiliteye mecbur bırakılmaktadır. Bu sistem, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında kabul görmüş olan parasal sistemdir ve serbest bankacılık taraftarları ve karşıtlannca genel olarak kabul edilmiştir (Rockoff, Briones, 2005: 281-282).

Adam Smith, serbest bankacılığın bu versiyonu ile ilgili olarak en “açık” ifadeyi getirmiştir:

“Eğer, bankacılar, tedavül eden banknotları veya hamiline ödenen banknotları (belli bir miktarın altında) ihraç etmekte kısıtlanırlar ise ve bu tür banknotları görüldüğü anda kayıtsız-şartsız ve derhal ödemek zorunda bırakılırlar ise; bu bankacıların faaliyetleri, diğer tüm hususlarda, halkın güvenliği için, mükemmel serbest kılınabilir” (Aktaran, Rockoff ve Briones, 2005: 282).

Smith, banknot basımında iki ilave kısıt olduğunu savunmaktadır: Bunlardan ilki ertelenmiş itfa üzerine getirilen yasaktır. İkincisi ise (bazen ihmal edilmekle birlikte) basılan paraların miktarı üzerine koyulan sınırlamadır. Smith’in bu ikinci kısıtı savunmasının nedeni; küçük itibari paraların ihracına izin vermenin “sefil bankacıları” cesaretlendirdiğine inanmasıdır. Smith ayrıca, eğer bankaların merkez büroları savaş nedeniyle kapanmak zorunda bırakılmışsa; parasal sistemin tamamen çökmesini engellemek için tedavülde biraz metal para bırakmanın önemli olduğuna da inanmaktadır (Rockoff ve Briones, 2005: 282).

(9)

“Laissez faire” üzerindeki bu kısıtlamalar, serbestlik fırsatını ya da ilave regülasyon yapma fırsatını ortadan kaldırmaktadır. Serbest bankacılık tarihinde serbest bankalara pek çok kısıtlama getirilmiştir (Rockoff ve Briones, 2005: 282). Bu kısıtlamalar, Tablo 1.1’de görülmektedir.

Tablo 1.1: Bankacılık Sektörüne Getirilen Kısıtlamaların Alanları 1. Banknot

İ

hraç Serbestisi

A. Bankaların banknot ihraç etmelerine izin veriliyor muydu? Yoksa sadece mevduat konusunda mı serbesttiler?

B. Banknot ve mevduatların yüksek-değerli para’ya itfaları zorunlu muydu? C. Banknot ve mevduatların anında itfası zorunlu muydu? veya bir banka,

bunlardan birinin veya her ikisinin itfasında gecikebilir miydi?

D. Banknotların isimlendirilmesi üzerinde kısıtlar mevcut muydu? örneğin küçük banknotlar yasaklanmış mıydı?

2.

Ö

dünç Verme Serbestisi

A. Banknotlar, hükümet tahvilleri ile desteklenmek zorunda mıydı?

B. Bankalar, yüksek-değerli paranın asgari bir karşılığını bulundurmak zorunda mıydı?

C. Bankalar, gayri-menkul veya şirket hisse senetleri gibi varlıklara uzun vadeli yatırım yapabiliyor muydu? Bankalar, reel varlıklara bağlanmış kısa vadeli nominal borçlar ile kısıtlanmış mıydı?

D. Bankaların ödünç vermeleri, tefecilik kanunlarına tabi miydi? E. Bankaların, bilançolarını halka açık kılmaları zorunlu muydu? 3. Bankacılık Endüstrisi’ne Giriş Serbestisi

A. Potansiyel Bankacılar herhangi bir zamanda banka kurabilir miydi veya belirli bir prosedürü izleyerek, diledikleri yere konumlandırabilirler miydi veya bank charters, legislative faaliyetlerini gerektiriyor muydu?

B. Bankalar, şube açabiliyor muydu?

C. Potansiyel bir bankacı, sınırlı sorumluluğu tercih edebiliyor muydu? 4. Merkez Bankalarının Regülasyonlarından Muafiyet

A. Bankaları regüle eden veya nihai borç mercii gibi hareket eden, merkez bankası sahipli veya onun kontrolü altında bir hükümet mevcut muydu? B. Merkez bankası sahipli veya onun kontrolü altında bir hükümet mevcut değil

(10)

Kaynak: Briones ve Rockoff, 2005: 283.

• Banknot İhraç Serbestisi’ne Getirilen Kısıtlama (Briones ve Rockoff, 2005: 284-86): Bu gün ortalama bir birey (ve aslında pek çok iktisatçı) için özel olarak ihraç edilen banknotlar, oldukça hayali bir mevzudur. Yani özel para ihracı serbest bankacılığı savunanlara göre hala uygulama şansı bulmamış bir konudur. Bazı özel bankalar hala banknot ihraç ediyor olmasına rağmen (İskoçya-Kuzey İrlanda ve Hongkok’da); pekçok insan şu ana dek hiç “özel olarak basılmış” bir banknot görmemiştir. Emekli aylığının, tıbbi bakımın veya elektriğin özel olarak sağlanması üzerine yapılan tartışmalardan farklı olarak, kâğıt paranın özel tedariki üzerine yapılan tartışmalar, çoğu insanın henüz tecrübe etmediği bir alternatif ile ilişkilidir. Amerikalılar, Büyük Depresyon’dan bu yana, ceplerinde özel olarak ihraç edilmiş para taşımamaktadır.

Smith, banknotların talebi halinde itfa edilebilir olmasını istemişti. Fakat, bazı İskoç bankaları, 1765’te uygulamaya koyulan kanunlardan önce, bir opsiyon hükmü içermekteydi: Eğer banknot itfa edilene dek banknota faiz yürütülüyorsa, banknotu ihraç eden banka, bu banknotun itfasını bir süreliğine erteleyebilir. Mevduatlar, vadesiz (anında itfa sözkonusu) ya da vadeli (itfa, olası gecikmelere konu olabilir) olabilmektedir.

Serbest bankacılık banknotunun sikkeye çevrilebilirliği; para stoğunun uzun dönem büyüme oranının ve bundan ötürü enflasyon oranının, sikke stoğunun büyüme oranınca idare edilmesi anlamına gelmektedir. Başka bir ifadeyle, enflasyon olasılığını kısıtlayan parasal sisteme, altın ya da “çift metal” (bimetal) bağlama sözkonusudur. Ters takas (adverse clearing) süreci, bireysel bankaların aşırı emisyona gitme güçlerini kısıtlar. Eğer bir banka, sözkonusu lokal bölgede ihtiyaç duyulandan fazla banknotu tedavüle sürerse, derhal banknot çıkışı (reflux’u) ile cezalandırılır. “Ulusların Zenginliği”nde Adam Smith, yasayı şöyle açıklamaktadır:

“İngiltere’nin her iki bölgesindeki bankacılık şirketlerinin çoğalması ( ki bunun tehlikeli olacağı düşüncesi ile, pek çok insan uyarılır), azaltmanın aksine, halkın güvenliğini arttırır. Bu, hepsini, nakitleriyle orantılı olarak para miktarlarını fazla arttırmamaları

(11)

şeklinde daha ihtiyatlı olmaya zorlar (rakiplerin her zaman onlar üzerine getirmeye hazır oldukları o kötü niyetli hücumlara karşı kendilerini korumaları için). Bu, herbir özel şirketin tedavülünü daha dar bir çevre ile kısıtlar ve onların tedavül eden banknotlarını daha az sayıya indirir. Tüm dolaşımın daha fazla parçalara ayrılması yoluyla, herhangi bir şirketin başarısızlığı, halk için daha az önem arz eder hale gelir. Bu serbest rekabet de, tüm bankacıları, müşterileriyle ilişkilerinde daha liberal olmaya zorlar (rakipleri kendilerini bertaraf etmesin diye).” (aktaran, Briones ve Rockoff, 2005: 284-85).

Aynı noktayı ifade etmenin alternatif bir yolu da, konvertibilitenin ödenebilir (solvent) banknotların, başabaş değerin altında mübadelesinin önlendiğini vurgulamaktır. Aşırı ihraç yoluna giden (bu nedenle, banknotlara nazaran çok daha az madeni para rezervi olan) bir bankanın banknotları, başabaşın altında fiyatlanır ve itfa edilir. Elbette, banknotları madeni paraya çevirmenin bir maliyeti vardır. Bu yüzden, banknotlar, nominal değerinin altında satılır. Fakat, bu iskontolar, “altın noktaları” arasındaki altın standardında ortaya çıkan değişimdeki küçük dalgalanmalara benzerdir.

Dolaşımdaki para, 19. yüzyıl para sistemlerinde şu ankinden daha fazla (özellikle daha az gelişmiş ülkelerde bazen önemli rol oynasa da) önem arzediyordu. 1850’de Amerika’da, örneğin banknotlar, toplam M2 para arzının yaklaşık %35’ini oluşturuyordu. Bugün ise, para Amerika’daki M1 para stoğunun neredeyse %50’sini, fakat M3 para stoğunun sadece %7’sini oluşturmaktadır.

Vadesiz mevduat, kendisini ihraç eden bankaya borç yaratan banknot gibidir; fakat, vadesiz mevduat, banknottan iki yönden ayrılmaktadır: Banknot durumunda; banknotun, bankanın rezervleri için bir talep yaratmaksızın elden ele dolaşacağına dair banka için en azından bir beklenti vardır. Çekler, depolandığı (bankaya yatırıldığı) ve takas edildiği zaman, emisyona giden banka rezerv kaybedecektir. Eğer sistem bir bütün olarak büyürse (genişlerse), nakde çevrilecek rezervler kaybedilecektir. İlave kredi verme yoluyla mevduat ihracını arttıran banka, interbank takas sistemini angaje etmeyi bekler.

(12)

Banknotlarla mevduatlar arasında yasal bir farklılık vardır. Bir ayakkabı satıcısı bir banknotu kabul ettiğinde, satıcının esas sözleşmesi, bankayla yapılan bir sözleşme olmaktadır. Eğer, banknotu ihraç eden banka başarısız olursa, banknotla ödemede bulunan ayakkabı satıcısı kısıtlanmış (sıkıntıya düşmüş) olmaktadır. Diğer yandan, biri çeki kabul ettiği zaman, temel sözleşme, satıcı ile çeki yazan şahıs arasında kalır. Mevduatın yatırıldığı banka, başarısız olsa bile, ayakkabı satıcısı, ödeme için ayakkabıyı satın alan şahısa gidebilir.

• Ödünç Verme Serbestisi’ne Getirilen Kısıtlama (Briones ve Rockoff, 2005: 286): Serbest bankacılığın minimum koşulunun; bir bankanın elverişli gördüğü fonları ödünç verme serbestisi olduğu düşünülebilir. Pekçok serbest bankacılık sistemi, bu nedenle bir ya da birkaç tür kısıtlamaya konu olmuştur. Örneğin, Amerikan serbest bankalarından, banknotlarına, devlet tahvillerini (genellikle bankanın bulunduğu eyalette ihraç edilen tahvilleri) güvence göstermeleri istenmişti.

Mevduatlardan doğan fonlara veya sermayeye daha serbestçe yatırım yapılabilmektedir. Fakat, bu yatırımlara, Smith tarafından iki kısıt (gerçek senetler ve tefecilik kanunu) uygulanmıştır. “gerçek senetler doktrini”ne göre, bankaların tutacağı en iyi varlık, talep yükümlülükleri veri iken, reel varlıklarla sağlamlaştırılan kısa süreli ticari kredilerdir; örneğin bir fırına un satın alınması için verilen kredi. Genellikle, gerçek senetler, bankacıların kabul edeceği bir konservatif kural olarak görülürler. Bu belki de, Smith’in doktrini ele alma yoludur. Fakat, bu, örneğin bankaların serbestliğini kendi alanlarında kısıtlamak (Amerika’daki banka kurma kanunu ve serbest bankacılık yasaları üzerindeki kısıtlar) şeklinde yasaya geçirilebilir.

Bundan başka, bankanın ödünç vermesi, tefecilik yasalarıyla da sık sık kısıtlanmıştır. Adam Smith, yasaların fonları daha güvenilir yatırımlara kanalize ettiğini iddia ederek, uzun dönem ekonomik büyüme için tefecilik yasalarını savunmaktadır. Jeremy Bentham, Adam Smith’i “laissez faire”dan bu açık sapması konusunda suçlamaktadır. Tefecilik yasalarını feshetmeye doğru yapılan bir hareket, serbest bankacılığı kurmak için yapılan harekete benzemektedir.

(13)

• Bankacılık Endüstrisi’ne Giriş Serbestisine Getirilen Kısıtlamalar (Briones ve Rockoff, 2005: 287): Tam serbesti, o dönemlerde, herkesin banka kurabildiği ve herkesin seçim yapabileceği bir durumdu. Gerçekten de, Amerikan örneklerine bakılınca, serbest bankacılık, bunu ifade etmekteydi. Serbest bankacılıktan önce, yeni bankalar kiralama hakkı, devlet (eyalet) meclislerinin ayrıcalıklı hakkıydı. Fakat, piyasaya girme hakkı, çeşitli yollarla kısıtlanırdı. Bazı kanunlara dayanarak, bankacı adaylarından, minimum miktarda sermaye tedarik etmeleri veya çeşitli yollarla banknot ihraçlarını yada ödünç vermelerini kısıtlamaları istenmişti.

Diğer ülkelerde önemli olmamasına rağmen, Amerika’da önem arzeden kısıtlamalardan biri, şube açma hakkına getirilen kısıtlama idi. Amerika’da serbest bankacılık kanunlarının girişimcilere, belli bir eyalette tek ofisli bir banka kurma izni vermesine rağmen; şubeleşme sık sık engellenirdi. Çünkü, banka kiralama işi eyalet kanununa tabiydi ve eyaletler imtiyazlı bankaları, yabancı eyaletlerden ve şube açmaktan menediyordu. Şube bankacılığı üzerindeki engellemeler, Amerika’da büyük bir sıkıntıya yol açmıştı.

Şirket sözleşmeleri ise, serbest bankacılık sistemleri içerisinde, farklılık gösteren bir konudur. Belki de en önemli mesele, bir bankanın kurucusunun hissedarların sorumluluğunu kısıtlayıp kısıtlayamayacağı idi. Limitsiz sorumluluk, başarılı serbest bankacılık sistemlerinin önemli bir özelliğiydi. Çifte sorumluluk, sınırlı sorumluluk ile sınırsız sorumluluk arasında bir uzlaşma durumu idi: Eğer banka başarısız olur ise, hissedarlar sadece başlangıç yatırımlarını kaybetmekle kalmamakta, aynı zamanda kendi hisselerinin nominal değerine eşit bir ölçüde yeniden sorumlu olmakta idiler.

• Merkez Bankalarının Regülasyonlarından Muafiyet’e Getirilen Kısıtlamalar (Briones ve Rockoff, 2005: 287-289): Bazı serbest bankacılık sistemleri, devletin mülkiyetinde olan merkez bankalarının veya imtiyazlı özel bankaların az ya da çok kontrolüne maruz kalmıştır. O dönemlerde Adam Smith, kendi bankacılık sisteminin altını çizmişti:

(14)

“İngiltere Bankası, diğer İngiliz bankalarında bulunmayan önemli yasal imtiyazlara sahipti. İskoçya’da sadece üç bankaya (İskoçya Bankası, İskoçya Kraliyet Bankası ve British Linen Company) sınırlı sorumluluk avantajı sağlamıştı. Hükümet, bir bankanın bankacılık sistemi içerisinde büyüklük ve güç bakımından başı çeken bir pozisyona ulaşmasına müsaade eden bir dizi başka imtiyazları da bahşetmekteydi. Belki de en önemli imtiyaz, hükümet mevduatlarının, bunlar üzerinden rekabetçi faiz ödemeden elde tutulması ve hükümet borçlarını idaresiydi. Hükümet ile özel bir ilişkinin “sığ” görünümü dahi, mevduat sahiplerinin güvenini tazeleyebilmekte ve rekabetçi bir avantaj yaratabilmekteydi. İmtiyazlarla birlikte, yükümlülükler de beraberinde gelmişti: Hükümetler, imtiyazlı bankaların hükümet borçlarını monetize etmesini isteyebilirdi.” (Aktaran, Rockoff ve Briones, 2005: 287-288).

İmtiyazlı özel bir banka veya merkez bankası, pekçok yolla, daha küçük olan rakiplerini etkileyebilmektedir. Normal zamanlarda, bunlar, bireysel bankaların banknot toplamalarını ve itfa için bunları geri döndürmelerini kontrol altında tutabilmektedirler. Finansal sıkıntı dönemlerinde ise, güçsüzleşen rakiplere rezerv ödünç verebilmekte; diğer bir deyişle, borç veren nihai mercii gibi hareket edebilmektedirler. Walter Bagehot’un klasiği “Lombard Street”, esas itibariyle İngiltere Bankası’nın (sonra da özel imtiyazlı bir bankanın), borç veren nihai mercii gibi hareket etmenin sorumluluğunu üzerine alması talebidir.1

Bu noktada özel bir bankanın bu sorumlukları üzerine almak istemesinin nedenleri sorgulanabilir. Bunun bir nedeni, kişisel çıkar olabilir: Banknotların saldırganca itfası esnasında, imtiyazlı özel bir banka, banknot piyasasındaki payının artmasını umut edebilecektir; imtiyazlı özel bir banka, borç veren nihai mercii gibi hareket ederken ise, sıkıntıya düşen rakiplere yüksek faizli borç vererek kâr etmeyi umut edebilecektir. Bu sebepler, daha komplike olabilir.

1

Bagehot, ideal bir sistem olarak, nihai borç mercii olarak faaliyet gösteren imtiyazlı bir özel bankanın var olmadığı bir Smithçi serbest bankacılık sitemini tanımlamaktadır. Bununla birlikte, Bagehot, İngiliz Sistemi’nin, uzun bir süreç neticesinde merkezi bir rol oynayan İngiltere Bankası’ndan tekamül ettiğini; bir rejim değişikliğini düşünmenin elverişsiz olduğunu ileri sürmektedir. Bagehot’a göre, elverişli olan yol, mevcut sistemi daha iyi işler hale getirmektir (Briones ve Rockoff, 2005: 288).

(15)

İmtiyazlı bir banka, kendisinin sahip olduğu imtiyazın keyfini çıkardığı sistemin sürdürülmesi adına (arzu ettiği istikrarın kendi avantajına yansımasını sağlamak için); sendeleyen (işleri yolunda gitmeyen) diğer kurumları parasal açıdan destekleyebilir.

Bazı iktisatçılar, örneğin Milton Friedman, Anna J. Schwart, Hugh Rockoff ve Charles Goodhart, tarihsel deneyimlerden yola çıkarak, nihai borç (kredi) merciinin, Smithian bankacılık sisteminde istikrarı temin için gerekli olduğunu iddia etmişlerdir. Smithçi bankacılık sistemleri, kısmi rezerv sistemleridir ve her zaman için panik ihtimali sözkonusudur. Vera Smith ve Richard Timberlake gibi bazı ekonomistler ise, imtiyazlı bir banka veya devletin yönettiği merkez bankasının, banknot ihraç eden bankaların bulunduğu sistemi regüle etmesine ya da borç veren nihai mercii olarak hareket etmesine gerek olmadığını savunmaktadırlar (Rockoff ve Briones, 2005: 288-89).

1.2 . MODERN SERBEST BANKACILIK YAKLAŞIMI

Genellikle Merkez Bankası olarak işaret edilen para otoritesi, çok uzun zaman önce ortaya çıkmamıştır. Bunun ilk örneği, 17.yy’ın sonlarında (1694’te), William Paterson’un piyasanın istemediği hükümet bonolarını satın alarak, Kraliyet’in açığını finanse etmek amacıyla İngiltere Bankasını kurmak için bir lobi oluşturması şeklinde İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Kral ve parlamento üyeleri bankanın hissedarı idi ve bankaya yasal olarak kabul edilme (legal tender) yetkisi ve imtiyazı verilmişti; böylece tüm hükümet mevduatları burada toplanmıştı. 1696’da bankaya, ödemeleri askıya alma gücü bahşedilmiş ve o günden bugüne banka her zaman ayrıcalıklı ve korunan bir kurum olmuştur (Lynch, 1994: 10).

Merkez bankacılığının karşıtları, merkez bankacılarının artık para balansları yaratma yetkisine sahip olmayacağı bir ekonomik dönemi istemekte ve beklemektedir. Merkez bankacıları ise, kendilerinin artık makroekonomik istikrarı sağlamayı başaramayacaklarından endişe duymaktadırlar. Her iki taraf da, merkez bankalarının nominal ve reel değişkenleri etkileme gücünün, kendi bilançolarının reel büyüklüğü (mutlak terimlerle veya daha genel parasal toplamın büyüklüğüne oranla ölçüsü ifade edilir) ile orantılı olduğu hususunda hemfikirdir(Selgin ve White 2002:147-148).

(16)

Para otoritesi para arzının idaresi konusunda, şu üç seçenek arasında bir karara varabilmektedir: para stoğunu genişletmek, para stoğunu daraltmak ya da para stoğunu değişmeden olduğu gibi bırakmak. Bankanın seçececeği faaliyet planı ne olursa olsun, nispi fiyatlar, politik kararların kendisinin bir sonucu olarak bozulmaktadır. Eğer, otorite, %7.8 oranında bir genişleme öngörmüşse; nispi fiyatlar %7.8 oranında bir genişleme öngören politik karar nedeniyle bozulacaktır. Eğer, otorite, %2.42 oranında bir daralma öngörmüşse, nispi fiyatlar bu %2.4’lük daralmayı öngören politik karar nedeniyle bozulacaktır. Piyasa daha fazla paraya gereksinim duyarken, otorite, para stoğunun değişmeden kalmasını öngörürse deflasyon ortaya çıkacaktır. Aksi durumda ise, yani piyasa daha az paraya gereksinim duyuyor ise, enflasyon ortaya çıkacaktır. Eğer, para miktarını değişmeden olduğu gibi bırakarak, para otoritesinin piyasanın yapacak olduğu şeyi yapmakta olduğu savunulur ise, bu durumda akıllara şu soru takılacaktır: Madem ki, para otoritesi, piyasanın zor kullanmadan ve gereksiz idari masraflara girmeden yapabileceği şeyi yapıyor; o halde neden bir şekilde müdahalede bulunuyor? Bununla birlikte, halkın tercihini keşfetmenin tek yolu, onların tercihlerini açığa vurmalarına izin vermektir. Diğer bir deyişle, kararı ne olursa olsun, para otoritesi hatalıdır; yani, çalışanlarının iyi niyetli olmaması ve profesyonel yetersizlikleri sebebiyle ve tabiki problemin tabiatı nedeniyle, doğru bir karara varamaz. Bu nedenledir ki, para otoritesinin bağımsız olması ya da olmaması üzerine yapılan tartışma uygunsuzdur (Lynch, 1994: 11).

“Para otoritesi, böyle bir güce sahip olduğu sürece, hata yapacaktır; çünkü para otoritesinin kararları, piyasanın alacak olduğu kararlardan farklı olacaktır. Ve ikisi aynı olsa bile, para otoritesinin faaliyet göstermesi için hiçbir sebep yoktur. O halde, bağımlı bir para otoritesi ile bağımsız bir para otoritesi arasındaki fark, ikincisinin hatalarını bağımsız olarak yaptığı gerçeğinde yatmaktadır.” (Lynch, 1994: 11).

Bir toplumda dolaşan paraların rekabet etmesiyle karakterize edilen bir sistemin taraftarları (Hayek gibi), rekabet eden paralar üzerinde kontrol ve denge sağlayacak piyasa güçlerine güvenmektedirler. Para enflasyonu, geçersiz paranın daha az kullanılmasına neden olacağından kendi kendini lağvedecektir. Hayek’e göre, herbir ihraççı, kendi para birimine sahip olacaktır. Farklı para birimleri, bir diğerine karşı serbestçe dalgalanacaktır. Herbir para biriminin değeri, arz ve talep güçlerine bağlı olacaktır. Herbir paranın kendi piyasası (döviz piyasası) ve kendi fiyatı (döviz kuru) olacaktır. Bu suretle, herbir paranın arz ve talebi, nispeten zahmetsiz bir şekilde dengeye gelecektir (Solomon, 1996: 89).

(17)

Paranın bir kamu malı olup olmadığı ile ilgili bir tartışma mevcuttur. Paranın bir kamu malı olduğu ve özel üretime bırakılamayacağını savunan pekçok yazar, kamu malı argümanının, bir monopolün (geleneksel anlamda hükümetin) varlığı için bir sebep ve mazeret olduğunu düşünmektedir. Örneğin, Olson şöyle demektedir: “Bir devlet, kendi vatandaşlarına kamu malı sağlayan tüm organizasyonlar içinde birinci sıradadır”. Kamu mallarının özellikleri üzerinde şöyle bir genel kabul vardır: Kamu malları bir kez üretilmiş ise, mal yada hizmet için ödemede bulunanlara bu kamu malları kısıtlanamaz. Diğer yandan, bir bireyin tüketimi, kalan mevcut stoğu azaltamaz. Örneğin sokak lambaları kamu malları olarak ele alınırsa, ödemede bulunmayanların bu hizmetten yoksun bırakılması düşünülemez. Bir bireyin ışık tüketimi, kalan mevcut ışıkları da azaltmayacaktır (Lynch, 1994: 14-15).

White ise, paranın, kamu malı sınıflandırmasına dahil olmadığını ifade etmektedir. White, paranın bir birey tarafından kullanılması ile, paranın bir başka birey tarafından kullanımının engellendiğini (yani, paraya kullanıcı tarafından ödeme yapıldığını) ve para biriminin sağladığı likiditenin aynı anda bir başka birey tarafından tüketilmediğini iddia etmektedir. White, para üzerinde hükümet tekelini savunan argümanın, şu iddiaya dayandırıldığını belirtmektedir:

“Hükümet parasını bir kamu malı yapan şey, uniform olmasıdır ve bu nedenle bilgi maliyetleri, piyasa parasının sözkonusu olduğu durumda aldığı değerden daha düşüktür.” (Aktaran, Lynch, 1994: 16).

White doğru bir tespitle bunun, tüm mal ve hizmetlere yayılabileceğini (kapsamının genişletilebileceğini) söylemektedir. Gerekçesi şudur:

“Bu, çok fazla seçimin tüketiciler için hayatı zorlaştırdığını ve bu durumun, hükümetin onlar için seçim yapması yoluyla engellenmesi gerektiğini iddia etmekle aynı şeydir” ( Aktaran, Lynch, 1994: 16).

White’ın ifade ettiği şey, bugun Küba’da yaşanmaktadır. İşlem maliyetini azaltmak için, herkes aynı beden ve aynı çiçek baskılı tişörtü giymekte, herkes “Mango” dondurma tüketmekte vs. (Lynch, 1994: 16).

(18)

Paranın “teknik monopol”2ü gerekli kıldığı argümanına gelinir ise, bu konuda Selgin ve Dowd, tümüyle serbest (deregüle edilmiş) para ve bankacılık alanlarına sahip olmanın, böylece de halkın para türünü ve bulunmak istediği finansal faaliyetleri seçebilmesinin öneminden bahsetmektedirler. Özel koşullara bağlı olarak, teknoloji geliştikçe farklılaşan, bir yada birkaç ihraççı bulunacaktır. Fakat önemli olan şey, piyasanın açık olması ve böylece yeni ihraççıların piyasaya girmelerine izin verilmediği ve bu nedenle rekabetin engellendiği duruma karşı geçerli olan “garanti” ve “koruma” yollarına başvurulabilmesidir (Lynch, 1994: 17).

Rekabetin olmadığı bir durumda ise, monopol durumundaki banknot ihraççısı, paranın değerini korumak için herhangi bir teşvike sahip değildir. Aksine herbir yeni para biriminin ilk kullanımında, bir monopol, paranın değerinin sürekli düşüşünden elde ettiği kârlardan faydalanacaktır (Steele, 2001: 46).

Thomas Took tarafından kurulan “politik ekonomik klübü”nün görüşlerini paylaşarak, serbest ticaret prensiplerinin bankacılığa uygulanabileceğini ileri süren Parnell; aşırı banknot ihraç etme güdüsünün, serbest bankacılık sistemine geçişin temel nedeni olduğunu ileri sürerek, serbest bankacılık siteminin daha güvenli ve istikrarlı bir sistem olduğunu ileri sürmektedir. Parnell, ekonomik krizlerin ortaya çıkmaması için, bankacılık sisteminde rekabeti arttıracak şekilde banka sermayelerinin güçlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek, bankacılık sisteminde rekabetin önemine vurgu yapmaktadır. Buna rağmen, Parnell, insanların ve bankaların karar alırken, bazen, haddinden fazla iyimser hareket ettiklerini ve böylece hala aşırı ihraç tehlikesinin var olduğunu ileri sürmektedir (Arnon, 1999: 93).

“Konvertibilite prensiplerinin çalıştığı, özel kar ve çıkarların mevut olduğu bir bankacılık sistemi kurulmasına karşın; aşırı ihraca neden olacak şekilde fiyatlar yüksek ve bir spekülasyon ruhu var ise bankalar hala aşırı banknot ihraç edebilirler. Böyle durumlarda para, tamamen metalik olsa bile, senetler yoluyla aşırı ihraç devam edebilecektir.” (aktaran, Arnon, 1999: 93).

Fakat Parnell, bankaların, yaptıkları yanlışlardan ders çıkaracaklarını ve gelecekte hata yapmamayı kısa sürede öğreneceklerini; bunun ise, serbest bankacılığın temel dayanağı olduğunu ileri sürmektedir (Arnon, 1999: 93).

2

Teknik monopol, doğal monopol olarak da ifade edilmektedir. Ancak bu ifade, herhangi bir tür regülasyonun olmadığı bir piyasada, sadece tek bir arz edenin bulunduğu durum ile karıştırılmaktadır (Lynch, 1994: 17).

(19)

Esasen, laissez-faire (rekabetçi para rejimleri) altında para piyasalarının bir ekonomiyi kötü hükümet parasından kurtaracağı görüşü, temel olarak üç farklı literatüre dayanmaktadır (Selgin ve White 1994). Bunlardan ilki, baz paralar (fiat) arasındaki rekabete dayanan “serbest bankacılık” literatürüdür. En önemli temsilcileri Klein ve Hayek’tir. İkincisi, tek bir baz (mal) paraya dayanan ve tamamen rekabetçi koşullarda para arzını savunan “serbest bankacılık” literatürüdür. Bu yaklaşımın en önemli temsilcileri Selgin (1988), White (1989), Dowd (1993)’dur. Üçüncüsü, “yasal kısıtlar teorisi”dir. Yasal kısıtlar teorisi piyasaların merkezi bir otoritenin kontrol ettiğinden daha iyi bir para yaratabileceği kabul ederek, özel kurumlar ile merkez bankasının eşit koşullarda rekabet edecek şekilde tüm yasal sınırlamalar kaldırılması durumunda, bu özel kurumların merkez bankası ile rekabet edeceklerini veya alternatif para yaratacaklarını ileri sürmektedir. En önemli temsilcileri Wallace 1983, Sargent 1982, Greenfield ve Yeager 1983, Cowen ve Kroszner (1994)’dir. Bu yaklaşımlar, aralarındaki farklılıklara karşın, temel olarak şu yaklaşımı kabul etmektedirler: Para, diğer mallardan çok farklı değildir ve parayı en iyi arz eden kurum, monopol gücüne sahip merkez bankası değil piyasanın ta kendisidir (Hortlund, 1995: 3-5).

Selgin ve White (1994)’a göre, Bir laissez-faire parasal rejimin kurumsal düzenlemeleri hayal gücüne dayalı “spekülasyonu” gerektirir. Hayali kurumların istenilirliğini değerlendirmeye çalışmak sadece spekülasyonla birleşir.

Dowd’a göre ise, serbest bankacılık, (opsiyon hükümleri ani ve aşırı likit taleplerine karşı korur iken), banknotları birbirleriyle değiştirilebilir ve toplumca kabul gören mal aleyhine itfa edilebilir olan rakip bankalarca çoklu para ihracı olarak kabul edilir. Bu, nihai borç merciine duyulan ihtiyacı bertaraf eden bir düzenlemedir -serbest bankacılık; parasal ve finansal istikrarın, tercihli paralar ve faiz oranları vasıtasıyla piyasada belirlenmek suretiyle garanti edildiği bir sistem olduğu için- (Budd ve Görmez, 2000: 9).

Merkez bankacılığına karşı olan Kevin Dowd, merkez bankasının iktidarının piyasa güçlerince aşamalı olarak azaltılacağını ileri sürmektedir (Dowd, 1998: 327).

Dowd, özel paraya dayalı serbest bankacılığın başarısı için ise, bazı temel gerekliliklerin altını çizmektedir. Bunlardan biri, bir takas sisteminin ortaya çıkmasıdır. Diğeri ise, “opsiyon hükümlerinin”3 kullanımıdır. Bu ise, finansal sektörde çözümleyici olmakla birlikte likit

3

Banka hücumlarına karşı savunma anlamında ivedi satışlar –fire sales– sözkonusu olduğunda kullanılan oto kontrol mekanizması.

(20)

krizine yol açmakta ve bireysel kuruluşlara yardım eden özel bir nihai borç merciinin oluşumunu ifade etmektedir (Budd ve Görmez, 2000: 9).

Serbest bankacılığın tarihteki uygulamalarına bakılır ise, itibarlı bankalarca basılan banknotların, normal olarak paritede hesap birimi olarak birbirlerine çevrilebildiği görülür. Rekabetçi bir sistemde para basanların kişisel çıkarları, onları karşılıklı olarak pariteyi kabul etmeye ve bunu sürdürecek politikaları uygulamaya zorlamaktadır. Döviz kurlarının çeşitliliği sorunu ortaya çıkmamaktadır. Aynı piyasa, rekabet halindeki arz edenin, özel elektronik ödeme araçları arasında kendi içinde uygulanabilirliğini (inter-operability) garanti etmektedir. Merkez Bankacılarının teknik standartlar getirmesine ihtiyaç yoktur (White, 2000: 1-2). Serbest bankacılık taraftarlarından King (1990)’e göre, merkez bankaları, günümüzde büyük bir güce sahiptir. Gelecekte belki daha az merkez bankası mevcut olacak ve hatta merkez bankalarının ortadan kalması bile mümkün olacaktır. Toplumlar, geçmişte merkez bankaları olmadan varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bunu gelecekte de tekrarlayabilirler. Yine King’e göre, bu tartışmalar, mevcut para politikası rejimine bir alternatif olarak direkt serbest bankacılık görüşünü vurgulamıyor olsa da, merkez bankacılığının süregelen varlığının bir kez sorgulanmaya başlanmasıyla, serbest bankacılık bir alternatif olarak doğabilecek veya ortaya çıakcak olan değişime önemli bir katkı sağlayabilecektir (Budd ve Görmez, 2000: 8).

Merkez bankacılığına bir alternatif olarak öne sürülen serbest bankacılık görüşü, Capie, Goodhart, Fisher ve Schnadt (1994) tarafından da ele alınmıştır. Bu iktisatçılar, günümüz serbest bankacılığı önerilerini “finansal profesyonel ve uygulamacılar tarafından desteklenmeyen akademik bir uygulama” olarak nitelendirmelerine rağmen; serbest bankacılığın, merkez bankaları ve para kurullarına bir alternatif olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Genel anlamda finansal toplum, özel anlamda ticari bankalar iki sebeple merkez bankacılığı opsiyonunu desteklediği müddetçe; merkez bankacılığı sistemi için hükümetlerin tercih edilir olduğunu savunmuşlardır. Bu nedenlerden ilki, ticari bankaların, güvenlik ağı (sigorta) sunmak yoluyla, sistemik faizsiz rezervlerde iktisat yapmalarıdır. Sonuç olarak bu bankalar, ödeme ve takas sistemlerini kurmaya benzer müşterek uygulamalarda liderliği sağlarken, bireysel banka sermaye karşılıklarını azaltabilmektedirler. İkinci neden ise, kontrolörler ile kontrole tabi olanlar arasında ve müfettişler ile teftişe uğrayanlar arasındaki ilişkilerin dinamiklerine dayalı merkez bankası kararlarından ticari bankaların memnunluk duymasıdır (Budd ve Görmez, 2000: 10).

(21)

Capie, Goodhart, Fisher ve Schnadt (1994) ve arkadaşları, serbest bankacılık teorisi ile ilgili 4 problem tanımlamışlardır (Budd ve Görmez, 2000: 10):

• Ekstra işlem maliyetleri ortaya çıkabilir.

• Reel varlıkların ilave banka karşılıklarına ihtiyaç duyulabilir.

• Çoklu banknot ihracı konusunda olası (minor) etkinsizlikler sözkonusu olabilir.

• Serbest bankacılık teorisi, reflux yasasına dayandığı için, sistemin bir bütün olarak nasıl işlediği konusunda belirsizlik görülmektedir

1.3. GENEL DEĞERLENDİRME

Prensip olarak, “serbest bankacılık” ya da “laissez faire” bankacılık görüşü oldukça basittir. Gerçek bir “laissez faire” bankacılık sistemi, bireylerin ödeme aracı, değişim aracı ve ödünç alma ve verme konularında diledikleri düzenlemeleri yapmakta serbest oldukları bir sistemdir. Bu serbestçe yapılan düzenlemelere hükümetçe getirilen kısıtlamalar, laissez faire’dan sapma anlamına gelmektedir (Rockoff ve Briones, 2005: 280).

Serbest bankacılık taraftarları, serbest piyasa yaklaşımının para arzını otomatik olarak sınırlandıracağını ileri sürerek; para arzının ayarlanmasında geçerli kuralları ve ihtiyatları reddetmişlerdir. Bu yaklaşıma göre, mevduat sahipleri de bankacılar da rasyonel davranmaktadır. Mevduat sahipleri, hangi bankaların hangi banknotların güvenilir olduğunu bilecek kadar bilgi sahibidir. Bankalar da, eğer güvensiz olarak algılanırlar ise, mevduat sahiplerinin fonlarını geri çekeceğini bilecek kadar rasyoneldir. Rekabetçi güçlerin yer aldığı piyasa disiplini, başarılı ve etkin özel bankaları piyasada mevcut kılarken, başarısız olan ve etkin olmayan özel bankaları piyasadan sürecektir. Diğer bir deyişle, merkez bankalarının lağvedilmesi, toplumu hükümetin kötü parasına katlanmaktan kurtaracak; ona iyi parayı sunacaktır (Leathers ve Raines, 2000: 163).

Bir ülke sınırları içinde ortaya çıkan özel para rekabeti, para rekabetinin tek şekli değildir. Rekabet, yabancı paralardan da kaynaklanabilmektedir. Bu nedenden ötürü, çoğu zaman hükümetler, senyoraj haklarını yitirmemek için, yabancı paranın kullanımına sınırlama ve yasak getirerek, bu haklarını devam ettirmek, yani alternatif kullanımı önlemek istemektedirler (Mafi, 2003: 5).

(22)

Devletin regülasyon ve denetlemesinin yokluğunda, bankaları ihtiyatlı portföyleri kabul etmeye disipline eden piyasadır. Sistemin istikrarı, büyük bankaların bir merkez bankası gibi hareket etme kapasitelerine ve razılıklarına bağlıdır (Dow, 1996: 700).

Hali hazırda bankacılık sistemi, serbest bankacılık yönünde hareket etmektedir. Eğer, bankalar, kredilerini arttırmak istiyorlar ise, o zaman bankalar piyasalara inanmalıdırlar. Fakat piyasa, Dow’a göre, borç krizlerinin en açık implikasyonlarını bile absorbe etmede büyük ölçüde yavaştır. Buna rağmen, serbest bankacılık taraftarları, şunu ileri sürmektedirler: fundamentaller (esaslar) bakımından bu miyopluk, devletin sağladığı güvence anlayışıyla yani ahlaki çöküntü ile teşvik edilmektedir. Serbest bankacılık taraftarlarına göre, eğer devletin güvencesi olmasa idi; piyasa örneğin 1970’lerdeki borçlardaki artışın sonuçlarını öngörebilirdi (Dow, 1996: 701)

Piyasa ekonomisinin geçmişteki istikrarsızlığı Lynch’e göre de, piyasa mekanizmasının en önemli regülatörü olan para’nın, piyasa süreci tarafından regüle edilmekten yoksun bırakılmasının bir sonucudur (Lynch, 1994: 7). Bazı piyasa disiplini taraftarları, eğer hükümetler tüm finansal hizmetlerin sağlanmasında sıkı bir “laissez faire” politikası izliyor ise, bir para otoritesine (merkez bankasına) ihtiyaç duyulmayacağını ileri sürmektedirler. Bu durumda, özel düzenlemeler kendiliğinden ortaya çıkacak ve böylelikle de parasal hizmetler özel girişimlere bırakılacaktır (Leathers ve Raines, 2000: 163).

Serbest bankacılar, bulaşma (contagious) riskinin, regülasyonu gerektirdiği yönündeki iddiaları destekler nitelikte olmadığını ileri sürmektedirler. Serbest bankacılık taraftarlarının bu konudaki gerekçeleri ise, mevduatların, sağlam olmayan bankalardan sağlam olan bankalara transfer edildiği şeklindedir (Dow, 1996: 702).

Sechrest’e göre, serbest bankacılığın, şu kurumsal özelliklere sahip olduğu söylenebilir (Leather ve Raines, 2000: 165):

• Merkezi para otoritesinin olmaması,

• Bankacılık endüstrisine giriş serbestisi ve bankaların da şube açıp-kapatma serbestisi • Tek tek özel bankaların, vadesiz mevduat gibi banknot ihracında da sınırsız serbestliğe

(23)

• Bankaların, hile ve sözleşme ihlaline yönelik yasal yasaklara tabi olmakla birlikte, varlık portföylerini oluşturmada ve yükümlülük ihraç etmede avantajlı gördükleri politikaları uygulama serbestisi olması,

• Herhangi bir endüstride yatırım kısıtlamasının olmaması,

• Minimum sermaye veya zorunlu rezerv karşılıklar gibi kısıtların olmaması, • Menkul kıymetler ve krediler üzerinde faiz kontrollerinin olmaması.

Özetle, serbest bankacılık görüşünde para, çok iyi tanımlanmıştır. Serbest bir para sisteminde, hiçbir merkez bankası yoktur, hiçbir APİ (açık piyasa işlemi) yoktur ve hiçbir para politikası yoktur. Hükümet de nihai baz parayı kontrol etmemektedir (Smithin, 1994: 95-96).

(24)

2. HAYEK’İN SERBEST PARA (BANKACILIK) YAKLAŞIMI

Hayek, serbest para veya bankacılık geleneğini izleyerek, hükümetlerin para basma haklarının lağvedilmesini ve para rekabetini savunmaktadır. Hayek, paranın özelleştirilmesinin, ne enflasyon ne de deflasyona yol açmayan bir para sistemini yaratacağını ve böylece “iyi” paranın ancak rekabetin sözkonusu olduğu bir piyasada yaratılabileceğini ileri sürmektedir.

Hayek, paranın emisyonu üzerindeki hükümet monopolünün mevcut durumunun tarihte hiçbir mazereti olmadığını, aksine bu durumun halkı sadece iyi paradan mahrum etmekle kalmayıp, aynı zamanda neyin iyi para olacağını keşfedebileceği tek yöntemden (süreçten) de yoksun bıraktığını iddia etmekte; kendisinin önerdiği sistem de, bir monopol otoritesinin kontrolüne gereksinimini ortadan kaldırmaktadır. Bankaların beklentileri karşılayamaması durumunda, işlerini tamamen kaybetme korkusu herhangi bir hükümet monopolüne göre daha büyük bir güvence sağlayacaktır (Hayek, 1977: 6-7).

Hayek’e göre insanlar, mallar açısından değeri sabit (istikrarlı) olan bir parayı tutmayı arzu etmekedirler. Ekonomik hesaplamaların gerekleri ve ertelenen ödeme sözleşmelerinde daha az belirsizlik arzulanması nedeniyle değeri istikrarlı olan para, muhtemelen bunu en çok tercih edilen değişim aracı olacaktır. Piyasada rekabet halindeki alternatif paraların olası kullanımı, herhangi bir bankanın pervasız bir şekilde parasal genişlemesi üzerinde bir kısıt olarak rol oynayacaktır. Genişleme politikası güden banka, kısa bir süre sonra piyasadaki diğer paralara kıyasla kendi parasının değerinin düştüğüne tanık olacaktır. Banka, ya daha dikkatli (muhafazakâr) ödünç verme ve para basma politikasına geri dönecek; yada halk tarafından reddedilme ile karşı karşıya kalacaktır. Hayek’e göre bu, güvenilmeyen paraların tümünün kademe kademe elimine edileceği bir süreçtir (Ebeling, 1999: 2).

Hayek (1977:1), “iyi” bir paraya sahip olunacak ise, bu paranın hükümet tarafından değil, özel girişim tarafından ihraç edileceğini ileri sürmektedir. Çünkü, Hayek’e göre, halka, güvenebileceği ve kullanabileceği iyi parayı sunmak, sadece kârlı bir iş olmayacaktır; bu aynı zamanda parayı arz edenlere hükümetin hiçbir zaman tabi olmadığı ve olamayacağı bir disiplin getirmektedir. Bu, rekabet halindeki girişimin, halka bir diğeri kadar iyi para sunabildiği müddetçe varlığını sürdürebileceği bir iştir. Altın standardında veya diğer herhangi bir metal standardında paranın değeri gerçekte altın’dan türemez. Gerçekte, altın

(25)

olarak bastıkları paraları itfa zorunluluğu ve ihtiyacı, para ihraç edenlere para ihracı üzerinde kontrol ve disiplin getirmektedir. Hayek (1977:1)’e göre altın standardı, hükümete bir disiplin getirmesi için bugüne kadar bulunan tek yöntemdir ve hükümet sadece bunun için zorlanması durumunda makul davranabilecektir.

Bu bölümde Hayek’in serbest para üzerindeki görüşlerini, merkez bankalarının lagvedilmesi, para rekabeti, rezerv mal standardı, para birliği, uzun dönemde serbest para düşüncesi alt başlıkları itibariyle inceleyeceğiz.

2.1. MERKEZ BANKALARININ LAĞVEDİLMESİ

Hayek’e göre para basmada hükümetlere verilen tekel gücü, çoğu ülkede varolan yasal bir gerçekliliktir. Hayek hükümetlerin para basma tekeline sahip olmasınıı ve bunun sakıncalarını şu şekilde açıklamaktadır:

“Paranın emisyonu üzerindeki hükümet monopolünün mevcut durumunun tarihte hiçbir mazereti yoktur. Hükümetin halka, bir başkasının sunabileceğinden daha “iyi” bir para sunacağı, hiçbir zaman ileri sürülmemiştir. Para basma gücü, hükümet finansmanının temeli olduğu için; bu, her zaman (para basma yetkisinin ilk kez, kral’a ait bir hak olarak açıkça resmedildiğinden bu yana) savunulmuştur (halka iyi para sunması için değil; hükümete ihtiyacı olan parayı imal etmek yoluyla kazanabilme hakkı vermek için). Bu, iyi paraya sahip olunabilecek bir yöntem değildir. Bu işi, rekabete karşı korunan, halkı parayı kabul etmeye zorlayan ve sürekli politik baskılara maruz kalan bir kurumun (böyle bir otoritenin) ellerine bırakmak; halka hiçbir zaman “iyi” para sağlamayacaktır” (Hayek, 1977: 7).

“Tehlikeli olan ve terkedilmek zorunda olunan şey hükümetlerin para basmak için sahip oldukları tekelci haktır ve halkı bu parayı kullanmaya ve belli bir fiyattan kabul etmeye zorlamak için kullandıkları güçtür. Bütün tarih; hükümetlerin, para ihracında monopol hakka sahip olmamaları halinde halkın sahip olacak olduğu paradan daha güvenilir bir parayı halka sundukları inancını yalanlamaktadır” (Hayek, 1976: 16).

(26)

Hayek, yasal paranın bireylerin kendi çıkarlarını korumaya en uygun mal paraları seçmelerini engellemek yoluyla halkın zararına faaliyet gösteren hükümetlerin bir ruhsatı olduğunu açıklamaktadır. Hayek, hükümetlerin yasal para statüsünü bertaraf etmelerinin hükümetlerin hangi para üzerinden vergilerin toplanacağı konusunda karara varmaları için bir engel teşkil etmediğini; fakat her bir ekonomik karar biriminin, güvendiği para ile sözleşmeli anlaşmalar yapmasına izin verilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Böylece, tüketicilere en cazip özellikleri sunan paralar, en yaygın olarak kullanılan paralar olacaktır. Bir açık rekabet sürecinde, teşvikler, özel olarak para ihracında bulunanları, tüketiciler ne talep ediyor ise onu sunmaya teşvik edecektir. Bu çerçevede, ne tür bir malın borçları ödemek için kullanılması gerektiğini, kararları vasıtasıyla, mahkemeler belirleyecektir (Lynch, 1994: 5).

“Paranın emisyonunda hükümet tekeli, halkı sadece iyi paradan mahrum etmekle kalmamış, aynı zamanda neyin iyi para olacağını keşfedebileceği tek süreçten de yoksun bırakmıştır. Aslında halk tam olarak, hangi nitelikleri istediğini de pek bilmemektedir; çünkü madeni paraları yada diğer paraları kullandıkları iki bin yıl içinde kendilerine hiçbir zaman bunu test-etme imkanı tanınmamış ve en iyi tür paranın hangisi olacağını keşfetme şansı verilmemiştir” (Hayek, 1977: 5).

“Daha girişimci ve akıllı finansörleri (bankacı-sermayedar vs), böyle birşeyi denemekten alıkoyan şey ise; bu durumun, sadece mevcut bankacılık sistemini anlayan hiçbir kıdemli bankacının yeni sistemin nasıl işleyeceğini gerçekten anlayamadığı ve bunu denemeye ve riske girmeye cesaret edemeyeceği (tüm finansal yapıda) büyük değişimleri gerektiriyor olmasıdır. Bir parça daha genç ve daha esnek beyinlerin bu işe el atması ve böyle birşeyin başarılabileceğini göstermesini umut etmekten başka yapacak bir şey yoktur” (Hayek, 1977: 7).

Hayek’in “paranın devlet tekelinden çıkarılması” önerisinin can alıcı özelliği, hükümetin idaresi ve kontrolünden ayrı ve serbest bir piyasa tabanlı (market-based) bir parasal düzenin olasılığına ilişkin yeni ve ciddi bir tartışma ortaya atmış olmasıdır. Hayek, serbestlik mücadelesinde yeni bir akım başlatmıştır (Ebeling, 1999: 4).

Hayek (1974:100-120)’e göre merkez bankalarının lağvedilmelerinin gerekçeleri şöyle sıralanabilir:

(27)

İstikrarsızlığın temel kaynağı hükümettir: Rekabetçi paraların özgürce ihracı sistemi altında bugün para politikası olarak bilenen şey için ne ihtiyaç duyulacak ne de bu mümkün olacaktır. Sadece kendi kazançları için uğraşan ve bunun yol gösterdiği ihracı yapan bankalar, böylece herhangi bir kurumun yaptığından vaya yapabileceğinden daha iyisini halka sunacak ve hizmet edecektir. Ne bir ülkenin veya bölgenin tanımlanabilir bir para miktarı olacak ne de çeşitli paraların tek tek ihraççılarının, halkın veri bir hesap birimi değerinde tutmaya hazır oldukları paralarının toplam değerini mümkün olduğu kadar arttırmak dışında her hangi bir amacı olmayacaktır. Eğer halk, satın alma gücününün istikrarlı olmasını beklediği bir parayı tercih edecekse bu, daha önce var olandan daha iyi bir para sağlayacak ve daha istikrarlı iş koşullarını temin edecektir.

• Para politikası, depresyonun nedenidir: Öğrenilmesi gereken şey, para politikasının, ucuz para için verdiği prim nedeniyle üretimi yanlış yönledirmesi sonucu depresyonun çaresi değil, nedeni olduğudur. Piyasa ekonomisinin geçmişteki istikrarsızığı, piyasa sürecinin kendi kendini regüle etmesinde piyasa mekanizmasının en önemli regülatörünün (para) hariç tutulmasının bir sonucudur.

• Paranın hükümet monopolu gereksizdir: Para politikası üzerinde hükümetlerin kontrollerini ortadan kaldırmak mümkün olsa bile, bu sadece pratik olmayacak aynı zamanda muhtemelen istenilir de olmayacaktır. Bu görüş hala şu ortak varsayıma dayanmaktaydı: Her ülkede tek bir çeşit para olmalıydı. Hayek, o zamanlar, belli bir ülke veya belli bir bölge içinda paralar arasındaki gerçek rekabetin olasılığını bile hesaba katmamıştır. Bir ülke veya bir bölgede tek bir paranın ihraç edilmesine izin verilir ise, onun ihraç monopolu hükümetin kontrolu altında olmalıdır. Çeşitli paraların aynı anda dolaşıma çıkması, bazen hafifçe uyumsuz olabilir fakat etkilerinin dikkatli analizi şunu gösterir: Avantajları, uyumsuzlukardan çok daha fazla görünecektir.

Tek bir monopolistik hükümet, para arzını yönetecek bilgiye sahip değildir. Ayrıca tek bir monopolistik hükümetin, genel çıkarları açısından, para arzı hakkında yapılması gereken şeyi bilmesine karşın, böyle bir tarzda hareket

(28)

etmesi muhtemel değildir. Piyasa düzeninin temel avantajı şudur: Eğer fiyatlar, bireylere ilgili bilgiyi aktaracaksa, sadece belli malların cari fiyatlarının yönünün sürekli gözlenmesi, paranın harcanması gereken yön üzerinde yaklaşık bir bilgi sağlayacaktır. Para, bir politika aracı (para miktarının kontrolu yoluyla önceden görülebilir, tahmin edilebilir sonuçlara ulaşılmasını başarabilen bir politika aracı) değildir. Fakat para, kendi yörüngesindeki “mekanizma”4nın bir parçasıdır. Para, herhangi bir bireyce tamamıyla bilinmeyen olayların etkilerini-iletişimini kuran ve katılımcı insanların planlarının karşılaştığı bir düzeni sürdürmek için gerekli olan bu süreçte yararlı bir bağ olması gerekmektedir.

• Hükümet, halkın genel çıkarlarına uygun olarak hareket edemez: Hükümetin, genel çıkar açısından para arzı hakkında yapılması gereken şeyi bileceği varsayılsa bile, hükümetin böyle bir şekilde, böyle bir tarzda hareket edebilmesi büyük ölçüde olası dağildir. Bir kez hükümetlere nüfusun belli bir grubunun veya bölümünün yararlanması için güç verildiğinde, bu, hükümetlerin bu gücü insanların desteğini kazanmak için kullanmalarına neden olacaktır. Para miktarını manipüle ederek yerel veya bölgesel tatminsizlikleri karşılamak için verilen uğraşlar, piyasanın düzgün işleyişini bozacaktır (Hayek, 1974: 102).

• Rekabet yokluğu, monopol konumundaki parayı ihraç edeni sağlam bir disipline tabi olmaktan kurtardığı gibi, hükümetlerin de harcamalarını gelirine göre sürdürme gerekliliğinden kurtarmaktadır. Hükümet harcamalarındaki şaşırtıcı artışın, hükümetin para ihracı yoluyla yapıldığı konusunda hiçbir şüphe yoktur. Bir yandan enflasyon sürekli olarak belli bir reel gelire sahip insanları, daha yüksek vergi dilimlerine itmiş ve böylece hükümetlerin beklediğinden daha fazla vergi gelirlerinin artmasına neden olmuştur. Diğer yandan, alışkanlık yapan büyük bütçe açıkları ile hükümetlerin kendi amaçları için reel üretim payını artırmıştır (Hayek, 1974: 118).

Özel paralar arasındaki rekabet yoluyla para arzının regülasyonunun hem paranın değerini istikrarlı kılacağını hem de istikrarlı iş koşullarını sağlayacağının doğru olduğu varsayılırsa; “hükümet açıklarının işsizliği azaltmak için gerekli olduğu” argümanı, şu iddiaya varacaktır: Bir hükümetin

4

Bireylerin, sürekli olarak, sadece fiyatların soyut sinyalleri yoluyla sahip oldukları bilgiye dayanarak kendi faaliyetlerini ayarlamaya yönlendirildikleri bir mekanizma.

(29)

para arzını kontrolü, onun kendisinin neden olduğu şeyi tedavi etmesi için gereklidir. İstikrarlı bir para ile hükümetlerin yapması gereken harcamadan daha fazlasını yapmasına izin verilmesi gerektiğinin hiçbir gerekçesi yoktur.

Kar ve zarar hesapları yoluyla kontrol edilmeyen bir bürokratik kurumun, sürekli olarak harcamasını sınırlandırmanın zor olduğu kabul edildiğinde, fonları katı bir şekilde sınırlandırmadan, hükümet harcamalarının sınırsız büyümesini durdurmak için hiçbir şey yapılamayacağı da açıktır. Hükümetler (veya diğer kamu otoriteleri) aşırı harcama yaparlar ise ve yükümlülüklerini karşılayamayacaklarını anlayacakları bir duruma getirilemezler ise, bu hükümetin harcama artışı durdurulamayacak; özel teşebüs yerine kollektivizmi ikame ederek bireysel insiyatifi, tehdit edecektir. Hayek bu yaklışımını şu şekilde ifade etmektedir:

“Sınırsız demokrasinin -hükümetin, gruplar üzerinde özel maddi yararları sağlama gücüne sahip olduğu durumu ifade eder- yürürlükteki bu şekli altında hükümet, çoğunluğu sağlamak için yeteri kadar kişinin desteğini almaya zorlanır. Dünyada en iyi hükümet dahi olsa hiçbir hükümet bu baskıya direnemez” (Hayek, 1974: 119).

Hayek’e göre hükümetler, öngörülmeyen ihtiyaçlar için borçlanmak yada bu tarz bazı yatırımları finanse etme zorunda kaldıklarında, buradaki fonların ek para yaratılması yoluyla sağlanılmasının yanlış olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıca daha fazla üretim faktörü kullanmak isteyen üreticilere, gerekli nakit balansları sağlayarak büyüyen bir ekonomi için gerekli parasal artışlar, bu tarzda dolaşıma sokulmamalıdır. Savaş gibi gerçekten acil durumlarda, hükümetler elbette cari gelirlerinden karşılayamadıkları kaçınılmaz ödemeleri için insanları tahvil veya diğer kağıtları almaya zorlayacaktır. Zorlayıcı borçlar ve bunun gibi şeyler, muhtemelen, fiyat mekanizmasın bozan bir enflasyonla karşılaştırıldığında endüstrilerin radikal olarak değişen durumlara gerekli hızla yeniden ayarlanmasıyla çok daha uyumludur (Hayek, 1974: 103).

• Kamu finansmanı ve tatmin edici bir paranın regülasyonu şeklindeki iki amaç, tamamıyla birbirinden farklı ve birbiriyle çelişmektedir: Hayek’e göre aynı kuruma bu iki görevi vermek, sonuçta daima karışıklığa neden olmaktadır. Bu

(30)

durum yakın zamanlarda büyük felaketlere neden olmuştur. Bu iki görevin aynı kuruma verilmesi, sadece parayı ekonomik dalgalanmaların temel nedeni yapmamış, aynı zamanda kamu harcamalarının kontrol edilemez olarak büyümesini de büyük ölçüde kolaylaştırmıştı. Eğer bir piyasa ekonomisinin düzgün çalışmasını muhafaza etmek isteniyor ise, para ve maliye politikası birbirinden ayrılmalıdır (Hayek, 1974: 115).

Hayek’e göre farklı paraları ihraç edenlere, hükümet müdahalesi olmaksızın serbestçe rekabet etmesine izin verildiği müddetçe, fiyatlar genel seviyesi ne yükselir ne de düşer. Başka bir ifadeyle fiyatlar genel seviyesi üzerinde ne yukarı ne de aşağı doğru bir baskı ortaya çıkacaktır. Yaygın olarak kullanılan mal sepetinin toptan fiyatı ile aynı doğrultuda parasının değerini sabit tutan bir veya birden daha fazla para ihraçcısı daima olacaktır. Bu, aşırı ihraç edenlerin işlerini kaybetmelerine veya paralarının değerinin düşmelerine neden olacaktır. Dolayısıyla rekabetçi süreç, daha az ihtiyatlı davranacak şekilde hareket eden rekabetçi para ihraç edenleri cezalandıracaktır (Hayek, 1974: 94-95).

Hayek’e göre para ihracının, sadece “iyi” para ihraç edenlerce yerine getirildiği durumda, ancak iyi bir para’ya sahip olunabilir. Para ihraç edenler, paralarının değer kaybedeceğini gözlemlediklerinde kendi karlı işlerini kaybedeceklerdir. Bu durumda para ihracı işini, daha “iyi” para sunan bir rakibe bırakacaktır. Hayek, mevcut hükümetlerin (her küçük grubun kendi özel ihtiyaçlarına hizmet etmesi için hükümetleri zorladığı durumlarda) yasalarla sıkıca kısıtlanmış olsalar bile, halka “iyi” para sunabileceğini beklemenin akıl dışı olduğunu ileri sürmektedir. Bugünkü mevcut hükümetler iki seçenekle karşı karşıydır: Bunlardan ilki, hızla hızla artmaya devam eden enflasyonla yaşamak. Bilindiği gibi açık enflasyon, bir ekonomik sistemini yada piyasa düzenini tahrip edici niteliktedir. İkincisi belki de daha da kötüsü, hükümetin enflasyonu sona erdirmemesi; fakat bu enflasyonun açık sonuçlarını önlemeye çalışmasıdır. Hayek’e göre bu, hükümetin (daimi enflasyon nedeniyle) fiyat kontrollerine ve böylece tüm ekonomik sisteme daha fazla müdahale etmesine neden olmaktadır (Hayek, 1977: 6).

Sonuç olarak Hayek (1977:6)’e göre serbest para düşüncesi sadece sadece halka daha “iyi” para sunma problemi değildir (piyasa sisteminin, daha önce olmadığı kadar iyi işlediği bir durumda); aynı zamanda, bir totaliter-planlanmış sisteme “aşama-aşama geçiş”i bertaraf etme problemidir.

Şekil

Tablo 1.1: Bankacılık Sektörüne Getirilen Kısıtlamaların Alanları  1.  Banknot  İ hraç Serbestisi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir açının trigonometrik oranlarından herhangi birisi biliniyorken bu açının diğer trigonometrik oranları, dik üçgen yardımıyla bulunabilir.. bölgede

2008 yılında yaşanan küresel finansal kriz ise, finansal sistemin bir bölümünde oluşabilecek aksaklıkların tüm sisteme yayılmasına neden olabilecek sistemik risklerin

1990 yılında Yeni Zelanda ile başlayan enflasyon hedeflemesi, özellikle son yıllarda hızla yayılarak bugün birçok ülke tarafından bir para politikası

James Hamilton'a ve program konusunda destek olan Burak Saltoğlu, Kasırga Yıldırak, Selahattin Đmrohoroğlu, Meltem Gülenay Ongan ve Tufan Bekmez’e, tezde

Nedenleri arasında yüksek enflasyon ve fiyat oynaklığı, etik bozulma ve sınırsız mevduat sigortası, dolarizasyon histerisi, temel günah, kur rejimi, finansal

Mevcut stres testleri uygulanma amacına göre ikiye ayrılmakta olup, finansal kuruluşların risk yönetim sistemleri kapsamında kendi portföylerinin kırılganlığını

Söz konusu endeks için TCMB Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü’nce Ağustos 2005 tarihinde ilki yayınlanan “Finansal İstikrar Raporu’nda”,

Çalışma hayatına uzun süre bürokrat olarak hizmet etmiş olan İnciroğlu, yüksek lisans çalışmasını da iş sağlığı ve güvenliği hukuku alanında