• Sonuç bulunamadı

Başlık: İran'da Yedinci Dönem Meclis Seçimleri Süreci ve Sınıfsal SeçimleriYazar(lar):AKDEVELİOĞLU, AtayCilt: 59 Sayı: 1 DOI: 10.1501/SBFder_0000001479 Yayın Tarihi: 2004 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İran'da Yedinci Dönem Meclis Seçimleri Süreci ve Sınıfsal SeçimleriYazar(lar):AKDEVELİOĞLU, AtayCilt: 59 Sayı: 1 DOI: 10.1501/SBFder_0000001479 Yayın Tarihi: 2004 PDF"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KRONiK

iran'da 7. Dönem Meclis Seçimleri

Süreci ve Smıfsal

Temeli

Atay Akdevelioğlu, A,Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Araştırma Görevlisi

Giriş

20 Şubat 2004'te, İran'da İslam Cumhuriyetinin ilanının 25. yıldönümü kutlamalarından dokuz gün sonra, cumhuriyetin en "sancılı" Meclis seçiminin ilk turu için sandıklara gidildi. Mart'ta da seçimlerin ikinci turu tamamlandı. Sancıyı yaratan temel neden. Reformcuların aday adaylarının bir kısmının seçime katılma onayı alamaması ve bunun üzerine seçimi boykot çağrılarının ortaya çıkmasıydı.

Bu gelişmeler, uluslararası kamuoyunun dikkatini seçimlerin katılım oranına çevirdi. Seçimlerin ve hatta rejimin meşruiyeti, İran'daki demokrasinin niteliksizliği, ülkedeki siyasi-toplumsal kriz, iç savaş olasılığı gibi konular tartışmaya açıldı. Ayrıca, Ortadoğu sorunlarının ve ABD'nin bu bölgeye yönelik politikalarının dünya medyasının gündeminin ilk maddelerini işgal ettiği bir dönemde, mevcut Meclis'in tersine Muhafazakarların çoğunlukta olacağı yeni Meclis' in, önce iç politikadaki "özgürleşme" sürecinde ve ardından da İran dış politikasında belirgin bir kaymaya neden olabileceğine ve bunun da bölge gelişmelerini olumsuz etkileyeceğine dair endişeler dile getirildi.

Gerek Meclis seçimleri sürecinin, gerekse Mayıs'tan sonra ortaya çıkacak olası somut sonuçların, uluslararası kamuoyunu İran konusunda 25 yıldır devam eden "yanlış bilgilendirme" kampanyasının bir ürünü olduğundan şüphelendiğim yukarıda özetlediğim beklentilerin tersine geliştiği ni ve gelişeceğini düşünüyorum. Bu yazımda da sözkonusu düşüncelerimi 7. Meclis seçimleri süreci çerçevesinde açıklamaya çalışacağım.

Seçim Sürecindeki

Siyasi Gelişmeler

İran'da Başkanlık sistemine benzer bir siyasal sistem vardır. Bu nedenle, yasama organı olan 290 üyeli Meclis seçimlerinin sonucunda Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı belirlenmez. Bununla birlikte, Meclis'in bakanlara tek tek

(2)

güven oyu vermeme ve bu sayede düşürme yetlUsi vardır. Ayrıca, Meclis'in kabul ettiği tüm yasaları, Rehber'in atadığı 12 üyeden oluşan Anayasayı Koruyucular Konseyi'nin (AKK) onaylaması gerekmektedir ki bu da Meclis'in etlUnliğini sınırlayan diğer bir unsurdur.

Meclis'in tümü dört yılda bir Şubat ve Mart aylarında (gene dört yılda bir düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir yıl önce) yapılan iki turlu doğrudan seçimlerle yenilenir. 15 yaşından büyük her İran vatandaşı seçimlerde oy kullanabilir. İlk turda bir seçim bölgesindeki hiçbir aday geçerli oyların en azından %25'ini alamazsa, en çok oyalan iki aday bir ay sonraki ikinci tur seçime katılır.

Zımmi statüsü tanınmayan Bahailer dışındaki gayrimüslimlerin (Ermeni Hıristiyan, Asuri Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşti) bağlı oldukları Kilise veya dinsel örgütlerine göre Meclis'te toplam beş sandalye kontenjanları vardır. Bu kontenjan için gayrimüslimler arasında ana seçime paralel ayrı bir seçim düzenlenir.

30-75 yaş aralığındaki her İran vatandaşı adaylık için İçişleri Bakanlığına başvurabilir. Seçimleri organize eden de İçişleri Bakanlığıdır. Bununla birlikte, Müslüman aday adaylarının (Anayasa gereği) "İslamı değerlere bağlılıkları"nı belirleme ve bu nitelikte olmayanların adaylıklarının veto edilmesi görevi AKK'ye aittir. AKK'nin sözkonusu değerlendirmeyi yaparken kullanacağı objektif kriterler bulunmadığından, bu konudaki kararları kamuoyunda daima eleştiriimiştir.

2000 yllındalU %67 katılım oranlı seçimler sonucunda ortaya çıkan 6. dönem görev yapan Meclis'te %80'ne yakın oyalan Reformcular büyük bir çoğunluğa sahip olmuşlar ve Muhafazakarlar da Cumhuriyet tarihinde ilk defa Meclis'te azınlığa düşmüşlerdir. Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanlığı ise en azından 1997' den beri Reformcuların elindedir. Hüccet-ül İslam Muhammed Hatemi'nin 2001 seçimlerindeki oy oranı %70'tir. Dolayısıyla, dört yıl boyunca %75 civarında bir oy oranıyla, yasama ve yürütme Reformcuların denetiminde kalmıştır.

2004 yılı Meclis seçimlerinde de genel beklenti, söz verdikleri reformist politikaların tümünü gerçekleştiremedikleri için büyük oranda oy kaybetseler de Reformcuların gene çoğunluğu elde edeceği veya en azından Meclis'teki en büyük gruba sahip olacaklarıydı. Üstelik, Türkiye'deIU Gölcük-Adapazarı depremi kadar yıkıcı olan Aralık 2003 Bem depremi seçimler öncesinde halkın dikkatini bu ulusal felakete çekmişti. Ayrıca, Reformcu yönetimin depremle mücadelede yetersiz kaldığı inancı, Reformcu adayların oy kaybını çoğaltmış görünüyordu. Bu nedenle seçim kampanyasının sönük geçmesi, seçim havasının fazla belirgin olmaması bekleniyordu.

(3)

239

Böyle bir ortamda 290 üyelik için yapılan 8.000'den fazla başvuruyu inceleyen AKK, her seçimde olduğu gibi gene bu adaylann önemli bir kısmını (bu seçimde yaklaşık yarısını) İslarnı değerlerden uzak olarak niteleyerek veto ettiğinde ülkedeki siyasi tansiyon beklenmedik biçimde artmıştır. Bu gerginliğin iki temel nedeninden ilki, AKK'nin diğer seçimlerde olduğu gibi veto ettiği adayların neredeyse tümünün Reformcu olması değiL, mevcut milletvekillerinden gO' inin de veto edilmiş olmasıydı. Dört yıl önce İslami değerlere sahip olan bu kişilerin, milletvekillikleri sırasındaki siyasi tavırlarından dolayı veto edildiği ne dair genel kanı, toplumda AKK'nin subjektif tutumuna karşı bir tepki uyandırmıştır. Gerginliğin ikinci nedeni ise, AKK'nin bu tutumuna karşı bir kısım Refomcuların sert tepki vermesi, Meclis'te milletvekillerinin oturma ve açlık eylemine girişmesi ve en nihayetinde de adayalma hakkına sahip olan Reformculardan bir kısmının da seçimi boykot edeceklerini açıklamasıdır. En büyük Reformcu örgüt İslami Katılım Cephesinin lideri olan kardeşi Rıza Hatemi de veto edilen Cumhurbaşkanı Hatemi 'nin başını çektiği diğer Reformcular ise, "kalan sağlar"la seçime girilerek, hem Meclis'in Muhafazakarlara bırakılmaması hem de Meclis'in ve rejimin meşruiyetine gölge düşürülmemesini savunmaya başlamışlardır. Buna karşılık boykotçu kesim, Hatemi'nin istifa ederek kendilerine destek vermesini istemiştir.

Hatemi ise Muhafazakarların lideri görünümündeki Rehber Ayetullah Ali Hamaney'le işbirliği yaparak, AKK'nin kararlarını yeniden gözden geçirmesini sağlamıştır. Bunun sonucunda veto edilenlerin yaklaşık yarısı onaylanmış ama boykotçu cepheye dahilolan yeni onaylanan adaylar seçime girme haklarını kullanmayacaklarını açıklamışlardır. Bu ortamda Hamaney ve Hatemi'nin halkı seçimlere davet eden konuşmalarına karşılık veren, boykot taraftarı basın üzerinde baskıların artması, gerginliği daha derinleştirmiştir. Şark ve Yas-e No gazetelerinde Hamaney'in şahsında Rehberlik kurumuna yönelik olumsuz ifadelerin yer aldığı ve adaylıkları veto edilen milletvekillerinin yazdığı açık bir mektubun yayımlanması nedeniyle bu gazeteler kapatılmıştır.

20 Şubat'ta seçimin ilk ayağı düzenlendiğinde, bir ay önceki tahminler tümüyle değişmiş ve Muhafazakarların Meclis'te çoğunluğu elde etmesine kesin gözüyle bakılmaya başlanmıştır. Hatta,

ı

946 Türkiye seçimlerinde olduğu gibi, tüm oyları Reformcu adaylar alsa bile Meclis'te çoğunluğu elde edemeyecekleri söylenmektedir.

Beklenen gerçekleşmiş ve Muhafazakarlar Meclis'te çoğunluğa sahip olmuşlardır. Buna rağmen seçimin asıl mağlubu Reformcular değil, boykotçu reformculardır. Boykot cephesinin beklentisinin aksine seçime katılım oranı %55'e ulaşarak, önceki seçimlerin yaklaşık %

i

O altında kalmıştır. Üstelik, dört

(4)

yıl önce 12 yaşında olan yeni seçmenlerin boykota destek vereeegının düşünülmesine rağmen boykot cephesinin başarısızlığı dikkat çekicidir. Mart ayında da benzer tablo yaşanmış, seçimin ikinci turu da bu durumu değiştirmemiştir. Her zaman olduğu gibi seçimlerde hile yapıldığı iddiaları ileri sürülmüş ve Zanjan gibi bazı bölgelerde seçim sonuçları değiştirilmiştir ama bu durum, genel eğilimi etkilememiştir. Yeni Meclis'in ilk toplantısını Mayıs'ta yapmasıyla, Şubat'ta başlayan süreç noktalanacaktır.

Muhafazakarlar ve Reformcular

Yukarıda özetlenen seçim süreci, Giriş kısmında değindiğim uluslararası medyanın İran' a ilişkin kamuoyuna empoze ettiği "önyargılar"ı doğrular nitelikteymiş gibi görünebilir. Bu düzeyden bakıldığında, İran'da demokrasinin ve dolayısıyla halkın iradesinin önüne AKK aracılığıyla engeller koyan Muhafazakar kesimin "derin iktidarı" görülmektedir. Gerçekte, bu durum daha ileridir. AKK buzdağının görünen yüzüdür. Teoride bağımsız olan yargı erkinden hukuksal alanda, paramiliter gruplardan da sokaklarda destek bulan ve en tepede Rehberlik kurumunun yer aldığı, Muhafazakar olarak adlandırılan bir Şii ulema kliği, İran'da geleneksel değerlerin temsilcisidir. 2000-04 dönemi göstermiştir ki, halkın %75 desteği ne sahip yasama ve yürütme organları bile, sözkonusu kliğin derin iktidarına meydan okuyamamaktadır. Dolayısıyla, Giriş'te bahsettiğim meşruiyet tartışmaları eşyanın doğası gereği ortaya çıkıyor görünmektedir.

Oysa, sadece siyasi düzeyden bakış aldatıcıdır ve bu tablonun sınıfsal düzeyden görünümü ile İran 'ın 1963 sonrasındaki ekonomik-toplumsal-siyasi dönüşümü dikkate alınmadan İran'ın özgün demokrasisini değerlendirmek doğru değildir. Şah'ın ülkedeki başat geleneksel üretici sınıf olan Çarşı'nın ekonomideki belirleyici rolünü büyük burjuvaziye devretme amacını güden politikasını etkin biçimde uygulamaya koyduğu 1963 yılı, İran'da devrim sürecinin de başlamasına yol açmıştır. Diğer bir deyişle, İran'ın uluslararası ekonomiye eklemlenmesine çabalayan Şahlık rejimine karşı, uluslararası kapitalizmin rekabetinden korunmak isteyen geleneksel üretici sınınar var olma mücadelesine girmişlerdir. ABD-Şah-burjuvazi iktidarına karşı Çarşı-Şii ulema-Iümpen-modern küçük burjuvazi ittifakı kurulmuştur. 1979'da ikinci grup bu çatışmadan zaferle çıktığında, büyük çaplı kamulaştırmalar sonucunda İran' da bir tür devlet kapitalizmi inşa edilmiştir. Tüm ağır sanayi ve finans sektörü devlete ait olduğu gibi; kotalar, gümrük duvarları, kambiyo rejimIeri, ucuz krediler ve benzeri yöntemlerle geleneksel üretim biçimleri korunmaya alınmıştır. Devletin petrol dışsatımı sayesinde de en alt gelir seviyesindekilcre dolaylı veya doğrudan transferler yapılabilmektedir. Sonuçta, sermayenin

(5)

241

önündeki

dolaşım

engellerinin

kaldırıldığı

küreselleşen

dünyada

İran

"kurtarılmış

bölge"

görünümü

kazanmış

ve

geleneksel

üretici

sınıfların

uluslararası

kapitalizmin

rekabetinden

korunması

sağlanmıştır.

Bu sistem

25

yıldır hemem hemen hiç değişmeden

devam etmektedir.

1989'da

Humeyni'nin

ölmesine

kadar monoblok

görüntü

veren

yönetici

elit

(genelde

Şii ulemanın

alt düzey üyeleri),

bir Pragmatist

olan Hüccet-ül

İslam

Haşimi

Rafsaneani'nin

Cumhurbaşkanı

olmasından

sonra

Muhafazakarlar

ve

Pragmatistler

olarak

ikiye bölünmüştür.

Bu bölünmenin

ardında

yatan temel

neden,

Irak'la

savaşın

ve ekonomiye

egemen

olan devlet

mekanizmasındaki

yolsuzlukların

da sayesinde,

bir kısım Çarşı üyesi ile bazı bürokratların

servet

biriktirmiş

olmalarıdır.

Servet

sahiplerinin

bir kısmı,

varlıklarını

sermayeye

dönüştürme

isteğinde

olmuşlardır.

Bu nedenle

de dış ticaretteki

koruyucu

politikaların

yumuşatılmasını

ve

özelleştirmelerle

finans-ağır

sanayi

kuruluşlarının

kendilerine

(ve olası yabancı

ortaklarına)

devredilmesini

talep

etmeye

başlamışlardır.

Ülkenin

8 yıllık savaşın

etkilerinden

kurtarılması

için

"imar

savaşı"

başlatılmasını

savunan

Rafsancani

Iiderliğindeki

bir kısım

yönetici

elit

de

ekonominin

yeniden

örgütlenmeye

ihtiyacı

olduğunu

savunmaya

başlamış

ve Pragmatist

olarak

adlandırılmışlardır.

Devrimin

tüm

kazanımlarının

karşısında

olan bu isteklere

Çarşı

önderliğindeki

geleneksel

sınıfbr-gruplar

şiddetle

karşı çıkmış

ve bu doğrultuda

devrimin

getirilerini

savunan

Rehber

Hamaney

liderliğindeki

yönetici

elite de Muhafazakar

adı

verilmiştir.

1989-97

döneminde

Cumhurbaşkanlığı

yapan

Rafsancani,

reorganizasyon

konusunda

somut ilerleme sağlayamamışsa

da, toplumda

bir değişim

beklentisi

yaratmayı

başarmıştır.

Bunun sonucunda,

uluslararası

ekonomiye

eklemlenmek

isteyen

küçük

bir grubun

dışında,

modern

küçük

burjuvazinin

merkezini

oluşturduğu

geniş

halk

kitlesi,

ekonomik

değil

ama

siyasal

ve toplumsal

liberaııeşmeyi

talep

etmeye

başlamışlardır.

Özeııikle

kadınların

ve

genç

erkeklerin

ilgisini toplayan bu talepleri dile getiren yeni Cumhurbaşkanı

Hatemi

liderliğindeki

yönetici

elit,

Pragmatistlerden

ayrılmış

ve Reformcu

adıyla

anılmaya

başlanmıştır.

Pragmatistler

ise Reformculara

daha

yakın

durmakla

beraber, "pragmatik"

bir politika takip etmişlerdir.

Daha çok özgürlük

isteyen Reformcuların

yukarıda

da değindiğim

gibi %75 oy

ortalamasını

yakalamaları

büyük

bir

siyasal

zafer

olmuş

ama

reformcu

hareketin

sınıfsal

temeli,

Muhafazakarlara

göre daima

daha

zayıf

kalmıştır.

Geleneksel

üretim ilişkilerinin

devamında

ekonomik

çıkarını

gören "aile reisi"

erkekler

Muhafazakarların

"kemik"

oyu olagelmişlerdir

ki bu da yaklaşık

%20'dir.

Reformcuların

sınıfsal

destekçileri

ise büyük burjuva

olmak

isteyen

(6)

servet sahibi Çarşı üyeleri ile modern küçük burjuvaziden

ibarettir

ki bunların

oranı geleneksel

üretici sınıflardan

çok daha azdır.

İran'da

seçmenin

çoğunluğunu,

Muhafazakarlara

oy veren

aile

reisIerinin

beslediği

hane

halkı

oluşturmaktadır.

Bunların

ise

asıl

beklentisi,

uydu

televizyonlarında

gördükleri

refaha ve hayat biçimine

kavuşmaktır.

Herhangi

bir sınıfsal bilinçleri

olmayıp,

aslında bir sınıfa da ait değillerdir.

Dolayısıyla,

bu geniş

kitlenin

siyasal

tutumunun

açıklamasını

popüler

olanın

peşinden

gitmenin

ötesinde

ifade

edebilmek

zordur.

Diğer

yanda,

Çarşı

ve onun

denetimindeki

derin devlet ile burjuvazi

arasındaki

sınıfsal çatışma asıl siyasal

analiz konusunu

oluşturmaktadır.

Sonuç

7. Meclis seçimleri

sürecinin

İran'da

iki temel durumu

açığa çıkardığını

veya

biraz daha netleştirdiğini

düşünüyorum.

Bunlardan

ilki

Muhafazakarların

rejimin

niteliklerinden

taviz

verıneme

konusundaki

kararlılıklarının

devam

ettiğidir.

Bu

kararlılığın

göstergesi,

Meclis' in çoğunluğunu

tekrar

elde

etmeleri

veya

seçime

katılım

oranının

%50'nin

üzerinde

olması

değildir.

Asıl kararlılık,

seçimden

önceki

iki aylık

süreçte

Reformcuların

"restleri"ni

görmeleridir.

Cumhuriyet

tarihinde

bu tür

restleşmeler

sık görülmüş

ve kısmi tavizler verse de sonuna kadar direnen taraf

hep Muhafazakarlar

olmuştur.

Üstelik

bu seferki

çatışma

öncekilerden

daha

şiddetli

geçmiştir.

Muhafazakarların

bu tutumu

sergilemelerinde

iki faktör

belirleyici

olmaktadır:

Hem

(petrol

gelirlerinin

de

sayesinde)

sınıfsal

tabanıarının

ülke ekonomisindeki

başatlığı,

hem de olası sokak çatışmalarında

(yargı

da

dahil)

çeşitli

araçlarla

denetime

sahip

olmaları.

Bu

iki

unsur

değişmedikçe

Muhafazakarların

kararlılığı

da

değişmeyecek

gibi

görünmektedir.

Özellikle

2000'deki

6. Meclis

seçimlerinden

sonra Reformcuların

toplumsal

yaşamda

kadın

hakları

merkezli

bazı

özgürlükleri

zımnen

de

olsa

Muhafazakarlara

kabul

ettirdiği

ve uluslararası

ortam

nedeniyle

de reform

hareketinin

geri dönüşü

olmayan

bir yola girdiği,

bunların

sonucunda

rejimin

dönüşeceği,

aksi halde karşı devrimin

(sibobu olmayan

bir düdüklü

tence gibi)

kaçınılmaz

olduğu

iddiaları

en azından güncelliğini

kaybetmiş

görünmektedir.

Hatta, İran'da

1989 öncesine

dönüleceğine

ilişkin yorumlar

bile görülmektedir.

Buna rağmen,

kanımca,

bu seçimler

İran iç ve özellikle

de dış politikasında

belirgin bir değişiklik

doğurmayacaktır.

Ortaya

çıkan

diğer

bir temel durum

da Reformcular

arasındaki

bölünmedir.

Reformcuların

üç parçahhğı,

bu seçimlerde

su yüzüne

çıkmıştır.

İlk grup,

(7)

243

rejime

sadık

olan

ve

tüm

çözümlerin

İslam

Cumhuriyeti

çerçevesinde

bulunabileceği

ne inanlardır

ki liderleri

Cumhurba~kanı

Hatemi'dir.

Seçime

katılmışlardır

ama gün geçtikçe kan kaybetmektedirler.

İkinci grup, seçimi

boykot edenlerdir.

Açıkça söylemeseler

de rejimin

İslami

niteliğinin

değişmesi

gerektiğini

düşünmektedirier.

İlk

aşama

olarak

Rehberliğin

kaldırılmasını

planlamaktadırlar.

Laik

bir sistem

arzu eden

bu

grubun

şu anda

görünen

lideri

Cumhurbaşkanı

Hatemi'nin

kardeşidir.

Bu

grubun

açmazı,

henüz

modernleşememiş

bir

ülkede,

devlete

rağmen

modernizmİ

temsil

etmeleridir

ki bu nedenle

kitlesel

desteklerinin

sınırları

vardır.

Üçüncü

grup ise yeniden

canlanan

Pragmatistlerdir.

Perde arkasında

(ülkenin

hala

en

güçlü

politik

figürlerinden

biri

olan)

Rafsancani'

nin

liderliğini

yürüttüğü

Pragmatistler,

halkın

Reformculara

karşı hayal

kırıklığı

duymasını

kullanarak

Meclis'te

ve siyasal arenada tekrar rol almaya başlamışlardır.

Bir yıl

sonra

yapılacak

Cumhurbaşkanlığı

seçimlerini

bir Pragmatistin

kazanması

sürpriz sayılmamalıdır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunlar: “Öðrencilerin kendi yollarýyla ba- þardýklarý ürün merkezli eðitim ve iletiþim,muhakeme(akýl yürütme) ve prob- lem çözme gibi bilgi alanýnýn dýþýnda

Bir baþka deyiþle, tahkik kavramýna dahil olan mesaj; Allah’a nispetle anlaþýlmadýðýnda hiçbir þeyin doðru, hak ve sahih þekilde bilinemeyeceði ve durumun hakký tam

Sonuç olarak bütün bu akýl yürütme biçimleri kalb ile iliþkilendirildiði- ne ve söz konusu bu faaliyetler, ayný zamanda aklýn birer eylemi olduðuna göre, buradan da

At the end of this report Ibn Kathir comments ‘This is a gharib report segmented by Ibn Abi Hatim but I have compiled it in one sequential form to make it more con- sistent

O kadar ki,daha sonraki yüz yýlda bir evvelki asrýn geliþmesini gösteren Türk mûsikîsi, burada doruða eriþ- miþtir.Herat Mûsikî Mektebi gibi büyük bir müessese doðmuþ

Doðrusu, din sadece kültürel bir kaynak olabilir iddiasý, Durk- heim’ýn düþüncesine oldukça yabancýdýr: Aksine bu, onun, insan iletiþimi- nin kendi algý ve

Özetle, Türk düþüncesinde Gezintiler, okuyucu- ya, ömrünü batý felsefesini olduðu kadar Türk düþüncesini de derinlemesi- ne kavramaya adamýþ, bu konularda

Ýslâm’da Cami’nin yeri ve önemi, bunun yanýnda Müslüman’ýn Cami ile iliþkisini konu edinen ayetler içerisinde üçü var ki, kanaatimizce onlarý bu vesile ile bir defa