• Sonuç bulunamadı

Başlık: Süleyman Hayri Bolay, Türk Düşüncesinde GezintilerYazar(lar):ERDEM, EnginCilt: 49 Sayı: 1 Sayfa: 283-287 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000964 Yayın Tarihi: 2008 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Süleyman Hayri Bolay, Türk Düşüncesinde GezintilerYazar(lar):ERDEM, EnginCilt: 49 Sayı: 1 Sayfa: 283-287 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000964 Yayın Tarihi: 2008 PDF"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ENGÝN ERDEM

DR., ANKARA Ü. ÝLAHÝYAT FAKÜLTESÝ erdem_engin@yahoo.com

Süleyman Hayri Bolay, Türk Düþüncesinde Gezintiler, Ankara, Nobel Yay., 2007, IX+567.

Felsefî düþüncede belli bir mesafe kat etmiþ, “felsefileþmiþ medeniyet” kur-muþ milletlerin düþünce tarihine bakýldýðýnda, filozoflarýn devraldýklarý fel-sefi miras üzerine yeni fikirler ilave etmesiyle ilerleyen kesintisiz bir fikrî akýþýn mevcut olduðu görülmektedir. Antik Grek felsefesi ile baþladýðý ka-bul edilen batý felsefesinde, Orta Çað Felsefesi ve Modern felsefeyle günü-müze kadar gelen, canlý, diyalektik bir düþünce akýþý mevcuttur. Bu felsefi süreklilik önceki filozoflarýn birikiminin sonrakilere aktarýlmasý ve sonraki-lerin eleþtiri ve katkýlarýnýn onlara eklenmesi ile gerçekleþmektedir. Batý felsefesine yönelik köklü eleþtirileri ile tanýnan Heidegger ve Nietzstche gibi filozoflar tenkit ettikleri batý felsefesi içinde mütalaa edilmiþ ve bu geleneðin geliþmesine katký saðlamýþlardýr. Yine, modern felsefe içinde de-ðerlendirilen pek çok filozofun aslýnda klasik filozoflardan birinin çaðdaþ bir yorumcusu olduðunu söylemek pek ala mümkündür. Sözgelimi, Hegel Herakleitos’un; Heidegger Parmenides’in çaðdaþ bir yorumcusu olarak gö-rülebilir. Bunlar gibi birçok örneðin mevcut olduðu batý felsefesi tarihini az çok bilenlerin malumudur. Whitehead, Batý felsefesinin Eflatun’a; Gallop, Eflatun’un felsefesinin ise Parmenides’e düþülen dipnotlardan ibaret oldu-ðunu söylerken, bir anlamda batý düþüncesindeki bu sürekliliði vurgula-maktaydýlar. Batý felsefesindeki bu süreklilik olgusu yüzyýllara uzanan ta-rih içinde biçimlenen karmaþýk felsefi meselelerin haritasýný çýkarabilme imkâný saðlamakta ve bu, entelektüel bir faaliyete giriþeceklere hangi nok-tadan baþlamalarý gerektiði konusunda sýhhatli bir çerçeve sunmaktadýr.

(2)

Felsefi meselelerin baðlamlarýnýn oluþmuþ olmasý, hangi filozofun hangi görüþü niçin savunduðunun veya tenkit ettiðinin bilinmesi, felsefi çalýþma-larýn daha etkin ve verimli þekilde sürdürülmesine imkân saðlamaktadýr

Buna mukabil Ýslam felsefesinin seyrine bakýldýðýnda, Gazali öncesi filo-zoflar ve bu filofilo-zoflarýn felsefi görüþleri hakkýnda hatýrý sayýlýr malumat bulunmasýna karþýlýk, Ýslam düþüncesinin özellikle Gazali sonrasýnda nasýl bir mecrada ilerlediðinin, bu dönemdeki filozoflarýn hangi meseleleri tar-týþtýðýnýn ve bu tartýþmalarýn ne tür bir süreklilik içinde geliþtiðinin anlaþýl-masýna imkân saðlayacak yeterli çalýþmalar mevcut deðildir. Mevzi bir ký-sým kýymetli çalýþmalar sayýlmazsa bu dönem felsefi düþünce bakýmýndan adeta karanlýk, kapalý bir zaman dilimi olarak telakki edilmektedir. Ýslam düþüncesinin seyri hakkýndaki bu yanlýþ algý, Selçuklular ve Osmanlý devle-tini de içine alan bir döneme karþýlýk geldiði için, böyle bir deðerlendirme dolaylý olarak Türk düþüncesinin mevcudiyeti konusundaki belli þüphe ve önyargýlara da kaynaklýk etmektedir. Ancak, son dönemde giderek sayýsý artan “müteahhirun/muhakkikun” dönemini inceleyen nitelikli çalýþmalar, Gazali’nin – ki kendisi de Selçuklu devleti bünyesinde ilmi faaliyetlerini yürütmüþtür- filozoflarý küfürle itham etmesinin Ýslam’da düþünceyi don-durduðu, felsefi düþüncenin terk edilmesine sebep olduðu yönündeki yay-gýn oryantalist ön yargýyý daha fazla tartýþmalý hale getirmektedir. Bu çalýþ-malar, ayrýca, Osmanlý tarihini salt gaza ve harp tarihi olarak okumanýn ne kadar yanlýþ ve yüzeysel bir anlayýþ olduðunu da göstermektedir.

Ýslam düþüncesinin geliþim seyrine bakýldýðýnda, esasen, Türklerin Ýs-lam medeniyetine katýlmasý ile birlikte felsefi düþüncede bir hareketlilik ve canlanmanýn yaþandýðý görülmektedir. Þaban T. Duralý’nýn söylediði gibi, týpký Almanlar’ýn, Fransýz ve Ýngiliz felsefi düþüncesi ile biçimlenen Avrupa medeniyetine sonradan eklenmesine karþýlýk bu kültürün koruyucusu ve taþýyýcýsý olmalarý gibi Türkler de sahip olduklarý maddi ve manevi taze güçle sonradan dâhil olduklarý Ýslam düþüncesinin geliþimine büyük katký saðlamýþ ve pek çok felsefi meseleye önemli açýlýmlar getirmiþlerdir. Türk felsefi düþüncesinin belli baþlý simalarýnýn eserlerine bakýldýðýnda bu tespi-tin ne kadar büyük bir hakikat payý taþýdýðý daha iyi anlaþýlmaktadýr. Söz-gelimi, Osmanlý devletinin ilk medresesinin baþ müderrisi olan Davud el-Kayserî, sûfî düþünür Ýbn Arabî’nin en büyük þârihlerinden biri olmanýn yaný sýra zaman felsefesi konusunda Aristo, Eflatun ve Ýbn Sina gibi filozof-larý tenkit ederek yeni bir zaman teorisi geliþtirmiþ, böyle bir zaman anla-yýþýnýn benzeri batý felsefesinde yüzyýllar sonra ancak Newton tarafýndan ortaya konmuþtur. Yine Fatih Sultan Mehmet sadece Ýstanbul’u fetheden bir padiþah deðil ayný zamanda Ýslam metafiziðinin en üst tartýþmalarýnýn

(3)

gerçekleþtiði Tehâfüt geleneðinin diriltilmesine bizzat öncülük etmiþ ve onun teþvikiyle Hocazade ve Ali Tusi’nin kaleme aldýðý Tehafütler köklü bir dü-þünce ve tartýþma geleneðinin ihya edilmesini saðlamýþtýr. Kanûnî zama-nýnda Þeyhülislam olan KemalPaþazâde, yazdýðý Hâþiye ile Tehâfüt tartýþ-masýna katýldýðý gibi özellikle varlýk ve zihin felsefesi konusunda müstakil eserler kaleme almýþtýr. Benzer biçimde, Kant ile muasýr bir düþünür olan Gelenbevî, devraldýðý felsefi birikimi tahlili ve tenkidi bir yolla incelemiþ, mantýk, mantýk felsefesi, ontoloji ve kelam konularýnda son derece özgün görüþler ortaya koymuþtur. Türk düþüncesi konusunda etraflý çalýþmalar yapanlarýn malumu olduðu üzere, burada zikredilenler Türk düþüncesi de-nilince akla ilk gelen isimlerdir ve sadece bir fikir verme amacýný taþýmakta-dýr.

Türk düþüncesinin en önemli karakteristiklerinden birisi, klasik Ýslam düþüncesinin meselelerin tahlili ve tahkiki bir yolla geliþmesine ve fikrî bir süreklilik içerisinde ilerlemesine zemin oluþturmasýdýr. Osmanlý yüksek öðretiminde okutulan temel metinler arasýnda yer alan el-Mevâkýf, el-Makâ-sýd, Tecridil-Kelâm gibi eserler ve bunlarýn þerh ve hâþiyelerinde tartýþýlan temel meseleler incelendiðinde, daha önce filozoflar ve kelamcýlarýn çoðu kez ayrý ayrý ele aldýðý konularýn ortak bir zeminde iþlendiði, felsefe ile kelamýn iç içe girdiði, günümüzde felsefi teoloji (philosophical theology) olarak adlandýrýlan yeni bir düþünce ve tartýþma tarzýnýn ortaya çýktýðý gö-rülmektedir. Bu eserlerin ana çerçevesini oluþturan “Genel Konular” (Umur-ý Amme) adl(Umur-ý bölümlerinde iþlenen varl(Umur-ýk, mahiyet, varl(Umur-ýk-mahiyet iliþkisi, yokluk, yokluk’un bir þey olup olmadýðý, mahiyetlerin yaratýl(ma)mýþlýðý, imkân, zorunluluk, imkânsýzlýk gibi ontolojik, metafizik ve mantýki mese-lelere ve bu konular el alýnýrken atýfta bulunulan filozoflar ve tartýþmalara bakýldýðýnda, Türk felsefi düþüncesinde, Antik Grek Felsefesi ve klasik Ýs-lam felsefesine ait birçok kavram ve sorunun özellikle kelâmi tartýþmalar baðlamýnda yeniden üretildiði, zengin felsefi bir içerik kazandýðý görülmek-tedir. Dolayýsýyla, objektif, bütünlüklü bir felsefe tarihi yazmak isteyenle-rin karþý karþýya olduðu mesele, Türk düþüncesi diye bir þeyin mevcudiye-tinden daha ziyade, böylesine güçlü entelektüel bir gelenekle nasýl ve han-gi yolla irtibat kurulabileceði sorunudur.

Ýþte, Süleyman Hayri Bolay’ýn neþrettiði Türk düþüncesinde Gezintiler adlý eser, Türk düþüncesinin hem klasik hem de modern dönemine ýþýk tutan, araþtýrmacýlara yol gösteren önemli bir çalýþma. Eser, Bolay’ýn Türk Düþüncesi hakkýnda uzun yýllar içinde kaleme aldýðý makaleleri, yaptýðý söyleþileri ve belli düþünürler üzerine hazýrladýðý özel dosyalarý kapsamak-tadýr. Bolay, birinci bölümde, Türk Düþüncesinin mahiyeti, Ýslamiyet ile

(4)

iliþkisi, Türk tefekkürünün yeniden inþasý için lazým gelen zihniyet deðiþi-minin nasýl olmasý gerektiði konusundaki görüþ ve önerilerini ortaya koy-maktadýr. Yazar, “Sultan Alparslan’dan Cevdet Paþa’ya Doðru Bir Gezinti” baþlýðýný taþýyan ikinci bölümde, okuyucuyu, Yunus Emre’den, Ahmet Cev-det Paþa’ya, Hacý Bektaþ Velî’den Þeyh Eþref’e varýncaya kadar, önde gelen birçok klasik Türk düþünürünün fikir dünyasýnda bir yolculuða davet et-mektedir. Bu bölümde yer alan yazýlardan her biri ayrý mütalaa edilmeyi hak edecek özelliktedir. Ancak bunlardan özellikle bir tanesine, diðer yazý-larýn da daha iyi anlaþýlmasýna katký saðlayacaðý düþüncesiyle dikkati çek-mek istiyoruz. Günümüz batý felsefesinde felsefi bir metnin nasýl okunma-sý ve yazýlmaokunma-sý gerektiði konusunda çok zengin bir literatür mevcuttur. Daha ziyade yöntem bilgisini içeren bu eserler felsefeyle meþgul olanlara, felsefi etkinliði en verimli biçimde gerçekleþtirme imkâný saðlamayý amaçlamak-tadýr. Türk düþünce tarihinde yöntem meselesini konu edinen“Âdâb-ý Munâ-zara” adlý çok güçlü bir geleneðin bulunduðu bilinmektedir. Ýlk örneðini Þemsuddin es-Semerkandî’nin ortaya koyduðu bu eserlerde tartýþma me-todolojisinin nasýl yapýlmasý gerektiði iþlenmektedir. Ancak bir metnin na-sýl okunacaðý ve çözümleneceðini içeren müstakil bir çalýþma ile ilk defa Müneccim Baþý Ahmed Dede’nin “Adab-ý Mutalaa” adlý risalesinde karþýla-þýyoruz. Bolay’ýn gün yüzüne çýkardýðý bu çalýþmada, bir metni okumanýn esaslarý konusunda son derece özgün görüþ ve öneriler yer almaktadýr. Okuyucuya, Türk düþüncesinde Gezintiler’e bu yazýyý okuyarak baþlamanýn isabetli bir tercih olabileceðini hatýrlatmak yerinde olacaktýr. “Çaðdaþ Türk Düþünürleri Arasýnda Gezintiler” baþlýklý son bölümde ise, Ziya Gökalp, Hilmi Ziya Ülken ve Yahya Kemal Beyatlý’nýn fikir dünyalarýný inceleyen müstakil dosyalarýn yaný sýra, Bolay’ýn, Ahmed Hamdi Akseki, Peyâmî Safa, Kemal Tahir, Bediüzzaman, Nurettin Topçu, Erol Güngör ve Necati Öner gibi çaðdaþ Türk düþünürleri hakkýndaki inceleme ve deðerlendirmelerini içeren yazýlar yer almaktadýr. Bu bölümdeki yazýlar yakýn dönem Türk dü-þüncesine, bizatihi kendisi bu döneme tanýklýk etmiþ çaðdaþ bir düþünürün penceresinden bakma fýrsatý vermektedir. Bolay, Ziya Gökalp Dosyasý’nda, düþünürün felsefe ve din anlayýþýnýn yaný sýra, ömrünün son döneminde benimsediði, yeterince bilinmeyen veya görmezden gelinen görüþleri hak-kýnda da bilgi vermektedir. Bu manada, “Gökalp’in Müsavat (Eþitlik) Anla-yýþý” baþlýklý makale, Gökalp’in, ýrklarýn eþitliði, kadýn-erkek eþitliði ve mil-letlerin kardeþliði konusundaki görüþlerini ihtiva etmesi bakýmýndan önem arz etmektedir. Hilmi Ziya Ülken Dosyasý, Ülken’in fikir dünyasýný, çok ya-kýn bir talebesinin kiþisel gözlem, izlenim ve hatýralarý ile daha yaya-kýndan tanýma imkâný saðmaktadýr. Yine, Yahya Kemal Beyatlý Dosyasý’nda, Yahya

(5)

Kemal’in din anlayýþý, hayat tecrübesi ile din tasavvuru arasýndaki münase-bet ve dinin, kendi fikir ve sanat hayatý üzerindeki yansýmalarý hakkýnda etraflý bilgiler verilmektedir. Özetle, Türk düþüncesinde Gezintiler, okuyucu-ya, ömrünü batý felsefesini olduðu kadar Türk düþüncesini de derinlemesi-ne kavramaya adamýþ, bu konularda yaptýðý çalýþmalarla çaðdaþ Türk dü-þüncesinde haklý bir yer edinmiþ usta bir fikir tarihçisinin rehberliðinde Türk tefekkür tarihinin belli baþlý temsilcilerini ve onlarýn görüþlerini taný-ma-bilme imkâný sunan, ihmal edilmemesi gereken bir eser.

Referanslar

Benzer Belgeler

67 Bu bağlamda Direktif T. m.11/11 tereddütlü ve müşkülat içerin bir görünüm arz etmektedir. Borçlunun temsilcisine yapılan tebligat da geçerlidir. Kavram üye ülkelerin

Aber trotz dieser vertraglichen Vereinbarung können die Gesellschafter der GmbH ihre Informationsrechte durch Vertreter öder Beistand ausüben lassen, wenn sie ihr

Roma Hukuku'nda, doğrudan temsil kurumu tanınmadığı için, vekalet sözleşmesi gereği, vekalet veren için hukuki işlemler yapan vekilin durumu, dolaylı temsilcinin

seçim döneminde bir defa yapılır" cümlesi yerine Danışma Meclisi Anayasa Komisyonunca hazırlanan tasarıda "Ara seçim her seçim döneminde kural olarak bir

Ölüm ve ölüm sonrası bulgularla adli tıp uygulamalarında ölüm zamanı tayininde çok çeşitli kriterler ve yöntemler kullanılmakla birlikte bu yöntemlerin hiç biri

Bu tür argümanlar kabul edildiğinde, yani hukukun belirsiz olduğu sonucuna varıldığında, yukarıda belirtilen hukuk devletiyle ilgili sakıncalar ortaya çıkabileceği

Bu durumda, senetler, senet fonksiyonunu yitirerek, anonim senet (titre anony- me) hale gelmiştir. İhraç eden şirket, senedin hamilini ta­ nımamaktadır. Nama yazılı senetlerde de

Bir taşınmazın kullanılması veya işletilmesi sonucu ortaya çıkan ve çevre etkileri yaratan müdahaleler, taşınmaz malikinin yanında (63) Tandoğan, Kusura Dayanmayan