• Sonuç bulunamadı

Serbest Müstezat / Serbest Şiir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Serbest Müstezat / Serbest Şiir"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Fazıl Gökçek

*

FREE MÜSTEZAT / FREE VERSE

ÖZ: Serbest müstezat nazım şeklinin Servet-i Fünun döneminde Divan şiirindeki müstezat nazım şeklinin değiştirilmesiyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bu yeni şekil, Servet-i Fünun şairleri ve II. Meşrutiyet döneminde özellikle Ahmet Haşim’in elinde şiirde şekil serbestliğine giden yolu açmıştır. Edebiyat tarih-lerinde ve ders kitaplarında serbest müstezat ile serbest şiire birbirinden farklı şekiller olarak yer verilmekle birlikte esasında aralarında bir fark yoktur. Serbest müstezat olarak adlandırılan yeni nazım şekli, esasında Cumhuriyet döneminde serbest şiir olarak adlandırılan ve aruz veya hece geleneğine uymayan yeni şiirin başlangıcıdır. Bu makale bu iddiayı temellendirmek amacıyla kaleme alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: müstezat, serbest müstezat, serbest şiir.

ABSTRACT: It is accepted that “free mustezad” occurred in the Servet-i Fünun period through revising “mustezad” of the Ottoman poetry. This new form clears the way for freedom of form in poem in the hands of Servet-i Fünun poets and especially Ahmet Haşim in II. Constitutional era. Although free mustezad and free verse are given a place as different from each other in textbooks and literary history, actually there is no difference between them. Free mustezad marks the beginning of a new poetic age called “free verse” in the Republican period.

Keywords: free mustezad; mustezad; free verse.

...

Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 19, Nisan 2019, s. 33-40.

* Prof. Dr., Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, (fgokcek@hotmail. com). Yazı geliş tarihi: 22.02.2019. Kabul tarihi: 10.03.2019.

(2)

Türk edebiyatında “serbest şiir”in Cumhuriyet döneminde ortaya çıktığına ilişkin adeta genel bir kabul vardır. Cumhuriyet’in başlarında çok uzun sürmeyen bir hece vezni devresinden sonra serbest şiire geçildiği ve bunun günümüze kadar yaygınlık kazanarak sürdüğü kabul edilir. Edebiyat tarihlerimiz, Servet-i Fünun dönemi olarak adlandırılan dönemde Divan şiirindeki müstezat nazım şeklinin ilhamıyla serbest müstezadın icat edildiğini, bu şeklin Fikret, Cenap gibi şairler elinde olgunlaştığını, onları takip eden Ahmet Haşim’in Meşrutiyet döneminde ve Cumhuriyet’in başlarında bu şeklin başarılı örneklerini verdiğini ortak bir kanaat olarak tekrarlar. Serbest müs-tezat ile serbest şiir arasındaki ilişki üzerinde ise yeterince durulmamıştır. Bu ilişkiye dair bazı tespitler yok değildir; mesela Orhan Okay, bir yazısında Tevfi k Fikret’in bu noktadaki rolünü belirterek bu meseleyi doğru bir şekilde ortaya koymuştur:

... eski şiirimizde, sınırlı şartlarda ve aruzun yalnız bir kalıbında kullanılan müstezat şeklini, adeta cüretkârane denebilecek denemeleriyle değişik vezinlerde, dağınık mısralar arasında ve çeşitli uzunluklarda kullanarak zengin bir nazım tekniğinin kapısını o açmıştır. Daha sonra bu tekniğin hece veznine de tatbik edilerek serbest nazma doğru gidiş, zannederim Fikret’in açtığı bu kapıdan geçmiş olmalıdır.

Orhan Okay’ın “zannederim” çekincesiyle bir açık kapı bırakarak ifade ettiği bu saptama, konuya ilişkin en doğru değerlendirmedir. Ancak bu ve benzeri değerlendir-meler edebiyat tarihlerimizde ve konuyla ilgili çalışmalarda pek dikkate alınmamış, yukarıda belirttiğimiz, serbest şiirin Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan bir şekil değişikliği olduğuna ilişkin kabul, bunun “serbest müstezat”la ilişkisine değinilmek-sizin tekrar edilmiştir. Oysa modern Türk şiirindeki bu belki de en önemli değişim, “serbest müstezat”la ilişkilendirilmeden açıklanamaz. Bu değişimi hazırlayanlar Servet-i Fünuncular, öncüsü ise Tevfi k Fikret’tir. Bu bağlamda daha önce Abdülhak Hamit’in

Nesteren’de Namık Kemal’in tavsiyesiyle yaptığı deneme ve Şemsettin Sami’nin

Seydî Yahya’sındaki serbest tarzda yazılmış manzum bölüm hatırlanabilir,1 ancak bu

denemeler akim kalmış, sonradan gelenler tarafından imtisal edilip geliştirilmemiştir. Dolayısıyla bu denemeleri serbest şiirin başlangıcı olarak kabul etmek doğru olmaz. Konuya şu soruyu sorarak başlayabiliriz: Fikret’in veya Cenap’ın herhangi bir “serbest müstezat” şiiri veya Haşim’in, diyelim ki “Ölmek” şiiri ile Nazım Hikmet’in “Salkım Söğüt”ü, “Bahr-i Hazer”i arasında şekil bakımından bir fark var mıdır? Ne-den Fikret, Cenap ve Haşim’in şiirlerine serbest müstezat ve diğerlerine serbest şiir diyoruz? Aradaki farkın vezin olduğu, Nazım Hikmet’in şiirinde vezin bulunmadığı ileriye sürülecekse bu doğru değildir, vezin Nazım Hikmet’in şiirinde de –bir şekilde– vardır. Aşağıda aktaracağımız üzere, vezinsiz şiir yazmadığını bizzat şairin kendisi

1 Metin Kayahan Özgül, Şemsettin Sami’nin söz konusu eserine bu bağlamda işaret etmiştir. Bk. Kemâl’le İhtimâl: Namık Kemâl’in Şiirine Tersten Bakmak, s. 65.

(3)

ifade etmektedir. Kaldı ki Fikret’in, Cenap’ın veya Haşim’in şiirlerinde vezin var mıdır? Bu şiirlerin çoğunda hiçbir aruz kalıbına uymayan dizeler vardır. Söz gelişi Ahmet Haşim’in aşağıya alıntıladığımız şiirlerindeki dizelerin birçoğu herhangi bir aruz kalıbına uymaz, dolayısıyla vezin dışıdır. Herhangi bir vezne uyan dizeler de rastgele ve birbirinden farklı aruz kalıplarıyla söylenmiştir.

GELMEDEN EVVEL Kalbim

Benim bir ormandı, İsimsiz, âsûde, Bir büyük orman; Ve gölgelerinde revân

Olan hafî suların aks-i şevk-i müttaridi Dağıtırken sükûtu beyhûde,

Düşünürdüm ki, hangi gün, ne zaman, Ne zaman

Girecektin o kalb-i mes’ûde? Etmeden zehr-bâd-ı fasl-ı elem Reng-i eşcâr ü âbı fersûde, Dolacak mıydı seslerin, bilmem O tehî sâye-zâr-ı mesdûde? Sanki hicrana bir tesellîydi Şeceristân-ı kalb içinde revan Olan hafî suların musikî-i nevmidi. GELDİN

Bir gün Akşamın ölgün

Duran o nâmütenâhi ziyâ denizlerine Gark olan eşcâr,

Gark olan ovalar

Oluyorken sükût ü hüzne makar Geldin alâm-ı kalbi teskine Ey şebâbın hayâl-i câvîdi, O melûl akşamın havâsı kadar Gelişin bir sükûn-ı sâriydi...2

(4)

Bu şiirler için aruz vezniyle yazılmıştır diyebilir miyiz? Aruzun yüzyıllar boyunca kullanılması ve bir alışkanlık oluşturması sayesinde şairlerimiz, özel bir çaba göster-meksizin aruz kalıplarına uyan dizeler söyleyebilmektedirler. Yukarıya örnek olarak aldığımız şiirlerin birçok dizesinde vezin yoktur, bir kısım dizeler ise belki “tesadüfen” bazı aruz kalıplarına uygundur. Nitekim düzyazı metinlerde bile bu tür “dize”lere rastlamak mümkündür. Refi k Halit’in “Eskici” hikâyesindeki “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” cümlesi aruzun “feilatün/feilatün/feilün” kalıbına birebir uyar. Hatta aynı cümle 6+5 hece veznine de uyar, öyle de okunabilir. Yazarın bunu tasarlayarak yap-madığı açıktır. Bu bir alışkanlığın gayriiradi sürdürülmesidir. Yahya Kemal, “Vezinler” başlıklı yazısında, başka bir bağlamda, kendiliğinden aruz kalıbına uyan mağaza ve işyeri isimlerinden söz eder. Meşhur Börekçi Ahmed Usta “Makber’in vezninde”dir. “Bir barakanın kapısında, Şehname’nin vezninde Düyun-ı umumiyye memurluğu” diye yazılıdır.3 Servet-i Fünuncuların ve daha sonra Ahmet Haşim’in (Başka şairler

de zikredilebilir, herkesçe bilinen şiir örneklerinin hemen hatırlanması için bu isimleri zikrediyoruz.) şiirlerini, içlerinde birçok vezin dışı dize de bulunduğuna göre, aruzla yazılmış saymamız ne kadar doğrudur?

Yukarıda yapılan açıklamalarla “serbest müstezat”la “serbest şiir”i birbirinden ayrı şiir biçimleri olarak kabul etmemenin birinci gerekçesine ulaşmış olduğumuzu sanıyorum.

“Serbest müstezat”la “serbest şiir”i farklı şiir biçimleri saymamak için ikinci gerekçemiz, “serbest müstezat”ı icat ettiklerini varsaydığımız Servet-i Fünuncuların bu kavramı bir çekinceyle, pek de benimsemediklerini belli ederek kullanmış olmaları, kendi yazdıkları şiirler için bunun yerine daha çok “serbest manzume” terimini tercih etmeleridir. Fikret’in, Cenap’ın ve diğer Servet-i Fünuncuların şiire dair yazılarında kendi şiirlerinden söz ederken “serbest manzume” tabirini sık sık kullandıkları Servet-i

Fünun dergisinin sayıları incelendiğinde görülür. Bu noktada Tevfi k Fikret’in konuyu

aydınlatmaya yarayacak çok dikkate değer bir yazısı, onların bu meseleye nasıl yak-laştıklarını göstermeye yetecektir. Söz konusu yazı Servet-i Fünun’da yayımlanmıştır ve “Müstezatlarımız” başlığını taşımaktadır.4 Bu yazıda Tevfi k Fikret, edebiyatımızda

serbest müstezat nazım şeklinin ilk örneği olarak kabul edilen “Ey Kız” şiirini nasıl yazdığını ve bu şiirin dönemin edebiyat kamuoyunda nasıl karşılandığını anlatmaktadır. Fikret’in anlattığına göre, “bundan dört sene evvel” iki arkadaşı ile birlikte “denizden Büyükdere’ye kadar” gidip geldikleri bir yolculuk sırasında “şiirlerimize ekseri o tabiat-güdaz, o yek-avaz değirmen ahengini veren şey”in “vezinlerimiz” olduğuna

3 Yahya Kemal, “Vezinler I”, Edebiyâta Dâir, s. 120.

4 “Musahabe-i Edebiye 21: Müstezatlarımız”, Servet-i Fünun, nr. 307, 16 Kânunusani 1312/28 Ocak 1897. Yazının yeni harfl i metni için bk. Tevfi k Fikret, Dil ve Edebiyat Yazıları, s. 69-76.

(5)

karar vermişlerdir. Vezinlerimiz, şiirlerimizi aşırı ahenkli hâle getirmektedir ve bun-dan behemehâl kurtulmak gerekir! Şair bu konu üzerinde daha sonra da düşünmeye devam eder. Vardığı sonuç şudur: “Evzan-ı aruzdan birkaçı istisna edilince diğerleri pek fazla bir ahenk ile nakisedar”dır ve “bunlarla okuyanları usandırmayacak uzunca bir şiir yazmak” imkânsızdır, bu ahengi azaltmak gereklidir. O zaman bu konu hak-kındaki düşüncelerini ihtiva eden bir yazı da kaleme almış ancak yayımlamaya “cüret edememiş”tir.

Fikret bu yazıyı yayınlamaya cüret edememiş, ama daha sonra bir şiirle bu düşün-celerini uygulamaya karar vermiştir. Bunun için bildiği vezinleri zihninden geçirirken Recaizade Ekrem’e ait şu beyitler “bir lem’a-i dehakâr gibi” hafızasını aydınlatmıştır:

Geldim baba, açın kapıyı...

– Vay gözüm Nijad, Gel sohbetiyle hatırı şâdân eden çocuk!

Şair, anlattığına göre, zihnini aydınlatan bu mısraların yönlendirmesiyle tasar-ladığı şiiri yazar ve tamamlar. Fakat “heyhat!” bu şiirin daha önce yazdığı “Ey Yar-i Nagamkâr”dan hiçbir farkı olmamış, amaçladığı ahenk değişikliğine ulaşamamıştır. “Elfazın bu selaset-i zaidesinden kurtulmak için” bir çare ararken “iki veya üç mısrada bir vezinden hariç bir kelime” yazmaya karar verir ve bu kararını uygular. Ortaya çı-kan, daha sonra Rübab-ı Şikeste’nin “Eski Şeyler” bölümüne alacağı “Ey Kız” şiiridir. Şiirin ilk kıtası şöyledir:

Feyz-i bahardır deheninden uçan ziya; Bekler çiçek açılmak için ibtisamını, Bekler hubûb için o seher-hîz olan sabâ Bir hırâmını.

Toplam sekiz kıtadan meydana gelen bu şiirin bütün kıtalarında son dize vezin dışıdır. Bu o zaman için alışılmadık bir şiir biçimidir ve Hazine-i Fünun’da yayımlan-dığında nasıl karşılandığını Tevfi k Fikret şimdi üzerinde durduğumuz yazısında çok eğlenceli bir dille anlatmaktadır:

Eserimi en evvel gören zat beğenmiş, fakat “Keşke şu son mısraları yarım bırakmasay-dın!” demişti. Biraz daha vâkıf-ı aruz geçinen biri de “Bu müstezat olacak ama hani öteki mısraların ilaveleri?” kaydını beyana lüzum görmüştü.

Görüldüğü gibi, şair bu satırlarda, söz konusu şiire bu tepkiyi gösterenlerle açıkça alay etmektedir. Kendisinin yapmak istediği şey adeta hiç anlaşılmamıştır!

Bilindiği gibi “müstezat” Divan edebiyatına ait bir nazım şeklidir. Bu şeklin belli bir formu vardır; bir uzun bir kısa dizeden meydana gelen ve beyitlerle yazılan bir çeşit gazeldir. Bu şeklin vezni de muayyendir: mef’ûlü mefâîlü feûlün/mef’ûlü feûlün.

(6)

Fikret’in şiiri bu vezinle yazılmamıştır, beyit esasına dayanmadığı için müstezatla da esasında bir benzerliği yoktur. Buna rağmen “vâkıf-ı aruz geçinen” biri “bu müstezat olacak ama...” diyerek söz konusu şiiri bir kalıba yerleştirmiştir. (Muhtemelen böyle biri yoktur, şair bu kişiyi, şiirini bu şekilde algılayanları somutlaştırmak için kurgu-lamıştır.) Sonuç olarak bir çeşit yanlış anlamayla bu şekle “serbest müstezat” adının verildiği ve bunun bir “galat-ı meşhur” terime dönüştüğü anlaşılmaktadır.

Tevfi k Fikret, söz konusu yazısında, kendi şiirinin yayımlanmasından sonra başka şairlerin çeşitli dergilerde bu şekli benimseyen, ama değiştiren ve imkânlarını genişle-ten şiirlerinin çıktığını –bundan memnuniyet duyduğunu belli eden bir dille– aktarır. Bunlardan biri Cenap Şahabettin’in

Gezdim akşama kadar servler içinde küskün Seni görmüştüm o gün

beytiyle biten şiiridir. Fikret’e göre Cenap’ın bu şiirinde “müstezadın vezni de şekli de değiştirilmiş, lâkin ahenk muhafaza edilmiş”tir. Burada şairin dile getirmediği ama zımnen ima ettiği şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır: Müstezat, şekli ve vezniyle karakteristiği belirlenen bir şiir türü olduğuna göre bu şiirin müstezatla nasıl bir ben-zerliğinden söz edilebilir?

Yine Fikret’in anlattığına göre daha sonra Menemenlizade Tahir’in “Tesadüf” başlıklı ve bir kısmını alıntıladığı şiiri yayımlanır:

Bir gün ki bahâr etmiş idi lutf ile ihyâ Gülzâr-ı safâyı.

Çıkmıştım o gün etmeğe gülzârı temâşâ; Müstağrak-ı envâr idi hep zîr ile bâlâ. Gül-goncelerin râyihası eylemiş imlâ Âfâk-ı hevâyı

Cennette mi dünyada mıyım anlamadım ben; Firdevs idi gülşen

Yalnızca gezerken ... ilh.

“Burada küçük parçalar yalnız lüzum görüldükçe irad ediliyor, aradaki mısraların adet ve mevkiince ıttırad gözetilmiyordu.” diyen Fikret, bu yeni şeklin uzun süre bu manzumelere benzeyen örneklerle devam ettikten sonra Cenap’ın “Riyah-ı Leyal”iyle en olgun semeresini verdiğini ve şiirimizin yeni bir nazım şekli kazandığını belirtir. Şiirin ilk kıtasını naklettikten sonra şu değerlendirmeyi de yapar:

“Riyah-ı Leyal” gibi bir eser ihtimal ki bir daha yazılmaz, yazılamaz; lâkin bu tarz-ı müstezad nazmımız için şâyân-ı ehemmiyet bir kazançtır.

(7)

Görüldüğü gibi Tevfi k Fikret de bu yeni şekilden söz ederken “tarz-ı müstezat” terimini kullanmaktadır, ancak yazısının sonunda kendisinin de kullandığı bu “galat” terime itirazını, Süleyman Paşa’nın Mebani’l-İnşa’sına atıfta bulunarak şu sözlerle dile getirir:

“Mebani’l-İnşa”5 müstezadı “Müstezad diye mabadlarında kendilerine mürtebit bir fıkra-i

mensure mezkûr olan mısra veyahut beyte derler” diye tarif ediyor ve şu misali veriyor: Ser-tâ-be kadem şule-i aşkım şererim yok

Amma nelerim var

Yandı dil ü canım gam ile eşk-i terim yok Dahî beterim var.

... ilh.

Bu tarife göre yeni müstezatlara başka bir isim bulmalıyız mı diyorsunuz!.. Bakındı şu düşündüğünüz şeye!

Bu son cümle, Fikret’in, yazısında birkaç kez kullandığı bu terimi aslında benim-semediğini, bu yeni şekle “başka bir isim” vermek gerektiğini düşündüğünü gösteriyor. Onun bu isteği gerçekleşmemiş, ileriki yıllarda ve günümüzde bu tarz şiirlere “serbest” sıfatı eklenerek “müstezat” denilmeye devam edilmiştir. Bugün bu terimi değiştirmek gerekmeyebilir, dilimizdeki –her dilde de bulunan– galat terimlerden biri olarak kul-lanmaya devam edebiliriz. Ancak bu durum yeni Türk şiirinin en çok kullandığı biçim olan “serbest şiir”in nereden geldiğini bilmemize engel olmamalıdır.

Serbest müstezatla serbest şiirin arasında bir fark bulunmadığına ilişkin üçüncü gerekçemiz, Cumhuriyet döneminde “serbest şiir”i başlatanlardan olduğu kabul edilen Nazım Hikmet’in bu konuya dair yazdıklarıdır. Bilindiği gibi Nazım Hikmet, 1920’li yıllarda kaleme aldığı ve 835 Satır adlı kitabında bir araya getirdiği şiirlerde Türk şiirinin o zamana kadar kullandığı hece veya aruz geleneğine uymamıştır. Uzunlu kısalı farklı dizelerden ve farklı dize sayısındaki kıtalardan oluşan “Orkestra” (1921), “Açların Gözbebekleri” (1922), “Makinalaşmak” (1923) “Güneşi İçenlerin Türküsü” (1924) “Salkım Söğüt” (1928), “Bahr-i Hazer” (1928) gibi şiirlerle serbest şiirin öncü-lüğünü yapan Nazım Hikmet’in daha sonra oğlu “Memet Fuat”a yazdığı mektuplarda ileriye sürdüğü düşünceler, onun bu “serbest” şiirlerini Servet-i Fünuncuların başlattığı “serbest müstezat”larla birlikte düşünmemiz, onların bir devamı gibi görmemiz ge-rektiğini ortaya koymaktadır. Nazım Hikmet söz konusu mektubunda şunları yazıyor:

(8)

Bu edebiyat şeklini öteki edebiyat şekillerinden ayıran şekil özelliği ölçülü, vezinli oluşun-dadır. Bugün şiir dediğimiz ve vezinsiz, ölçüsüz, serbest yazıldığını iddia ettiğimiz şiirler de vezinli ve ölçülüdür. Ben henüz, ölçüsüz yazılmış şiire rastlamadım. Yalnız ölçüler arasında fark var. Armonili bir müzik parçasında da ölçü vardır, zencilerin tamtamında da. Aruz vezni de hece vezni de (bizim edebiyattan konuştuğumuza göre değil, hemen hemen bütün dünya edebiyatında ya aruz prensibine ya hece prensibine dayanan eski, esas ölçüler vardır) evet, aruz vezni de, hece vezni de, serbest vezin veya vezinsizlik de (!) vezin çeşitlerinden başka bir şey değildir. Aralarında pratikte, fi iliyatta birinden ötekine geçmeyi yasak eden duvarlar da yoktur. Vezinsiz yazdığını iddia eden, mesela Orhan Veli, hakikatte çok basit bir serbest vezinle yazmaktadır ve bu basit serbest veznin içinde aruz ve hece vezninin unsurları vardır. “Yazık oldu Süleyman Efendiye” mısraında aruz vezninin en iptidai unsurunu görmemek için kör olmak lazım. Bir de, serbest vezinde bizim köylü hece vezninin unsurlarını kullanarak şiir yazan serbest vezinci şairlerimiz var. Yine Orhan Veli örneğini alırsak onda İstanbul’da çıkmış esnaf türkülerinin hece vezni unsurlarını da görürüz. Bütün bunları şunun için yazıyorum: Şiir, şekil bakımından, nesirden, ölçülü, vezinli oluşuyla ayrılır.6

Görüldüğü gibi, bu yazdıklarından Nazım Hikmet’in vezinsiz şiir olabileceğini kabul etmediği de anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Servet-i Fünuncuların veya Ahmet Haşim’in yazdıklarının “vezinli” oluşu ile Nazım Hikmet’in veya Orhan Veli’nin yazdıklarının “vezinsiz” oluşu arasında mahiyet bakımından bir fark yoktur, hepsi “serbest manzume/serbest şiir”dir.

KAYNAKLAR

Ahmet Haşim, Göl Saatleri, haz. Sabahattin Çağın, İstanbul: Çağrı Yayınları, 2004. Nazım Hikmet, Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar, İstanbul: Adam Yayınları, 1988. Özgül, Metin Kayahan, Kemâl’le İhtimâl Namık Kemâl’in Şiirine Tersten Bakmak, İstanbul:

Dergâh Yayınları, 2014.

Tevfi k Fikret, Dil ve Edebiyat Yazıları, haz. İsmail Parlatır, Ankara: TDK Yayınları, 3. bs., 2000. , “Musahabe-i Edebiye 21: Müstezatlarımız”, Servet-i Fünun, nr. 307, 16 Kânunusani 1312/28 Ocak 1897.

Yahya Kemal, “Vezinler I”, Edebiyâta Dâir, İstanbul Fetih Cemiyeti, 2. bs., İstanbul, 1984.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ulusal Çekirdek Eğitim Programında belirtildiği üzere, sağlıkla ilgili tüm süreçlerde “bütüncül (biyo - psiko - sosyal ve kültürel) yaklaşım” sergileyen, birinci

Aynı Tebliğ serbest bölgede üretim faaliyetinde bu- lunan üretici firmaların ürünlerini, aynı veya başka bir serbest bölgede faaliyette bulunan ihracatçı- lara, yurt

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı yerellerden ve toplumsal aktörlerin gözünden kuracağım bu sosyal tarih çalışmasın- da, temel vurgum SCF tecrübesini 1920’lerin

Hastaların tümünde safra yolu yaralanması cerrahi olarak tedavi edildi ve safra yolu yaralanması ile reoperasyona kadar geçen süre ortalama 21 gün (6-58 gün

6,7 Burada, ALT flebi gibi sık kul- lanılan bir serbest flep için öngörülemeyen durum- larda serbest stil serbest fleblerin kurtarıcı bir flep olarak

SSÝA ve SÝEA' in klinik sahalarý konusunda deneyimimiz arttýkça (Resim1A-C), klasik kasýk flebinin, yeterli kalibrasyona sahip olduðu ve marjinal bir þekilde bile olsa

• Grup üyeleri düşünceleri organize ederken, bunu grubun diğer üyeleriyle birlikte etkileşimli olarak yapmalıdır... • Grup üyesinin düşünce ve görüşleriyle ilgili olarak

Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenlerinin Boş Zaman Değerlendirme Alışkanlıklarının ve Mesleki Doyumlarının Tespiti ve İncelenmesi (İstanbul - Pendik.. 62