• Sonuç bulunamadı

Farklı kuşakların başının tacı:15. ölüm yıldönümünde Ahmet Muhip Dıranas

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Farklı kuşakların başının tacı:15. ölüm yıldönümünde Ahmet Muhip Dıranas"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

CUMHURİYET

12_______________________________________KÜLTÜR

15. ölüm yıldönümünde Ahmet Muhip Dıranas

Farldı kuşakların başının tacı

K O N U R E R T O P ______________________________ Ahmet Muhip Dıranas Cumhuriyet döneminin en önemli ozanlarından biridir. Çağdaş dünya şiirini yenileştiren Baudelaire, Rimbaud, Verlaine, Apolli-

naire gibi ustalardan türlü etkiler almıştır. Ancak bu etkileri bütünüyle özümlemiş, kendi kişiliğinde erit­ miş görünür. Şu açıklama onundur: “Ben daima Ba­

tılı olm ak istedim. Am a şu ya da bu, belli bir şairin etkisi altında saymam kendimi. Birkaç parçacık bel­ ki Baudelaire. Kabul ettim. Am a bütün halinde onun dışındayım. Bununla birlikte Doğulu şiirin tarafım­ dan itilmiş olmadığı da gözden kaçmamalı isterdim.”

‘Kötülük Çiçekleri’________

Baudelaire’e yakınlığı, şiir dünyasına adım attığı günlerden başlar. A nkara’da ortaokulun son sınıfın­ da yazdığı bir şiirde kolunun kanadının kırık oldu­ ğunu, çabaladıkça “ pis bir bataklığın” onu içine çektiğini anlatıyor. Tam da “Kötülük Çiçekleri” oza­ nını anımsatan sözler değil mi? öğretm enleri Faruk

Nafiz Çamlıbel “Boşu boşuna bunlarla uğraşmasın, derslerine baksın” diye haber yol luyor. Ahmet Ham-

di Tanpınar ise delikanlıya şiirini çok beğendiğini söylüyor ve eline “ Les Fleurs du M al”i tutuşturu­ yor. Dıranas, Baudelaire’i okuyabilmek için Fran- sızcasını ilerletiyor. Olgunluk döneminde şiirinin hesabını verirken “ Elbette Baudelaire’in bende et­

kisi olacak” der. Hemen ardından da bu etkinin çok sınırlı kaldığını açıklar: “ Bir tek şiirim içinde biraz

Baudelaire etkisi olduğunu kabul edebilirim: ‘Se­ lam ’ şiirinde.”

D ıranas’ın şiiri 1930’lardan başlayarak farklı ku­ şaklarca sevildi, farklı anlayışlar onun ustalığını onayladı. Örneğin Melih Cevdet’e göre “Şiirlerini

her zam an seve seve okuyacağımız usta bir ozanı- m ız”dı. Sabahattin Kudret’in değerlendirmesi şöy- leydi: “Yenilik şüri ortaya çıkmadan önce en parıl­

tılı ad, Ahm et M uhip Dıranas’tı. Ünü de artık bugün kestirilemeyecek kadar büyüktü.”Onun şiirine ala­ bildiğine uzak bir hareketin temsilcisi Cemal Süre-

ya’ya göre “Sevilen beş on şüriyle de her zaman ara­

nacak, ileride ayakta duracaktır. ‘Olvido şiiri, Se­ lam ’ şiiri, büyük şiirler bunlar...” Edip Cansever’e gö­ re de onun “Oivido” şiiri “yaşlanmayan bir şiirdir...

Türk şiirinin başyapıtlarından biridir.’ _______

Ezbere büenler___________

Dıranas’ın “Senenad” , “Olvido”, “ Kar” gibi şi­ irlerini ezbere bilenler hâlâ pek çoktur. Ancak hu

ürünlerin okurları şiir sanatını yakından tanıyan, şi­ ir eğitiminden geçmiş denilebilecek, beğenisi incel­ miş kimselerdir. Gerçekte bu örnekleri ozanın “ Ba­

tılı” dediği anlayış ve malzeme beslemiştir:

“Pencerenden bir gül attığın zaman İşıklarla dolacak kalbimin içi. Geçiyorum mevsim gibi kapından Gözlerimde bulut, saçlarım da çiy."

Bu örnekler ustalığıyla dikkati çeker, getirdiği du­ yarlıkla insanı sarar.

Ancak imgeler, canlandırılan davranışlar, yansı­ tılan duyarlık büyük ölçüde B atı’ya özgüdür. Ken­ disinden önce milli edebiyat akımının kavgasını ver­ diği hece ölçeğini bile ozan, onlardan ayrılarak du­ raksız kullanır. Halk şiirinin yaygın kalıplarını bir yana bıraktığı görülür.

Alabildiğine yerli bir öykü

Onu asıl geniş kitlelere götüren örnek ise ünlü

“Fahriye Abla” şiiridir. Burada eski A nkara’nın Ce­ beci semtinde, H am am önü’ne yakın mahallelerin­ den biri canlandırılır.

Pek çok okurun da kendi çevresinde tanımış, gö­ nül vermiş olabileceği bir genç kız, anılar arasından süzülüp gelir. Ortaya serilen artık alabildiğine yer­ li bir öykünün çizgileridir.

A ğrı’da ikinci askerliğini yaptığı dönem (1942- 1945), ona yepyeni bir çevreyi tanıtmıştır. Böylece (Bizim şiirimizde pek az ele alınmış sonsuzluk iz- leğine dayanan) “Ağrı” şiirinden başlayarak Anado­ lu ’nun doğası, Anadolu insanının iç dünyası Dıra- nas’m şiirine önemli bir zenginlik getirmiştir.

Ağrı’nın Maşar köyünde

Bu çerçevede yer alan “E lif"şiiriyle ilgili olarak ozandan şunları öğreniyoruz:

“Bunu da Ağrı Dağı eteklerinde yazdım. Elif, Ağ­ rı'nın Maşar köyünde yaşar. O güzelliğiyle ve ru­ huyla asırlar evvellerin mağaralarda yaşayan bir tim­ salidir ve bende ebedilik duygusu uyandırır. Ben bu şürde E lif’in harikuladeliğinde görür gibi olduğum mustarip ve ebedi insanlığın ve milletimin ümidini söylemek istedim.”

Gökyüzüne yürüyen yeryüzü

“A ğ n ” şiirinde dağ, sonsuzluğu, özgürlüğü sim­ geler. Sevginin sınırsızlığı dağın yüceliğine benze­ tilir. Ozan, tepeleri karlarla örtülü A ğrı’nın heybe­ tine tanıklık eder.

Gördükleri ona sükûn, rahatlık duyurur? Dağ,

göklerde demirli, sonsuzluğa doğru kalkacak, sihir­ li bir gemi gibidir. Bütün bunlar, bir yanıyla ozanın gençlik sevdası “ Kötülük Ç içek lerin d en gelme zengin çağrışımlarla beslenir:

“Açan o ağulu çiçek delilikte. Giren sır mezara cesetle birlikle, Şüphe; o bin çilenin yem işi,

Yılan ağzındaki elm a..!’

Yine sanki oradan gelen esinle bitm ez tükenmez iç sıkıntısından söz edilen şiirde akıl ve duygu kar­ şılaştırılır. Gece aklın yerine duyguyu getirmiştir. Ancak doğan güneş, yani aydınlık, yani insanoğlu­ nun bilme, anlama yetisi, dertlerin, kinin, yalanın, hatta ölümün, korkunun, işkencenin etkilerini silip süpürmeye koyulur.

Keşke içimizi kaplamış zifiri karanlık geceyi de, böyle bir ışıkla bütün bütüne silebilseydik! Bu tan­ sığı da doğa (görkemli A ğn Dağı) gerçekleştirmek­ te; insanoğluna umudun, sevincin, sevginin, banşın yolunu göstermektedir:

“Gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü, Barıştıran sınır geceyle gündüzü; Ey sonuca doğru ilkuçtan gelen dağ! Göğü perde perde delip yükselen d a ğ !"

“ Bahar Gökleri” şiiri Doğubeyazıt’ın Sürbehan köyünden bir anıdır. “ İnsanın doğadan uzaklaştık­

ça tükendiğini, insan sevgisinden koptukça acımasız­ laştığını” dile getirir:

“Durma, durma, gözünün alabildiği kadar Sar bu şarkı söyleyen, bu dans eden evreni

Ve ayırma güzel gökyüzünden gözlerini; Yaşamak kadar güzel, saf, m avi gökyüzünden, Bağışlayan gökyüzünden, ebedi gökyüzünden."

“ Dağlara, O sm an B inbaşı”gibi şiirlerin ve kitabındaki “ Bu Köyün Bir Garip Kişisi”adını taşıyan bölümün kaynağı da yine bu çevredir.

Kendi yurdu, kendi in san ı__ _________

Dıranas’ın şiiri “KötülükÇiçeklcri”nin yansıttığı insanlık dram ına tanıklık etmiştir. Onun tanıttığı yeni, yoğun, heyecan verici anlatımı kendi ana di­ line aktarmıştır. Bu çileli serüvenin sonunda ozan asıl kendi yurdunu, kendi insan gerçeğini bulm uş­ tur. Vardığı nokta, ders alınacak, öğretici, yol gös­ teren bir sanat serüvenini özetler:

“Yaylının rüzgârlanıp duran örtüsü, Karasız deniz g ib i hoş bir gökyüzü; Bir uçtan bir uca Yemen türküsü, Öten çıngırak, koşan atlar ve step...

Ah, sonsuz Anadolu 'm, sen! Sen, sen sen, hep! ”

Ahmet Muhip Dıranas, Cumhuriyet

döneminin en önemli ozanlarından biridir.

Çağdaş dünya şiirini yenileştiren Baudelaire,

Rimbaud, Verlaine, Apollinaire gibi

ustalardan türlü etkiler almıştır. Ancak bu

etkileri bütünüyle özümlemiş, kendi

kişiliğinde eritmiş görünür.

2 3 .ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ

Erguner’den Kutlar’ın anısma

K ü ltü r S erv isi- 2 3 .Uluslararası İstan­ bul M üzik Festivali kapsam ında bu akşam saat 19.00’da K udsiE rguner’in m üzik yö­ netm enliğini yaptığı “Tarih Boyu Hoşgö­

rü” başlıklı konseri yer alıyor.

O nat Kutlar’ m anısına ithaf edilep kon­ serde, İstanbul’da yaşayan Rum, Erm eni, Yahudi ve T ürkler’in ortak m üzik yapısı olan m akam lar üzerine geliştirdikleri dini m üzikler sunulacak.

Dedesi Süleym an Erguncr ve babası U l­

vi E rguner’in sanatı olan neyzenliği sür­ düren Kudsi Erguner, P aris’te m im arlık ve m üzkoloji eğitim i gördü. Türk ve O rtado­ ğu m üziklerinin yanı sıra Hindistan, Pakis­ tan ve birçok Asya ülkesinde de araştırm a­ lar yapıı.

Erguner, kurduğu İstanbul Mevlevi He­ yeti ile İstanbul’da gelişen Mevlevi kültü­ rünü, İstanbul Hanım ları G rubu ile harem müziğini, Fasıl G rubu ile geleneksel saray m üziğini, Türk Çigan G rubu ile B alkan­ la rd a ve İstanbul’da gelişm iş geleneksel m üziği, İstanbul m üezzinleri ile dini m ü­ ziği ve kardeşi neyzen Süleym an Erguner ile de enstrüm antal Türk m üziğini dünya­ nın çeşitli festivallerinde tanıttı.

Avrupa ve Japonya’nın birçok büyük

plak firm ası tarafından kırktan fazla C D ’si yayımlandı.

Peter Brook, M arto Ferrerivc Scorse-

se’nin film lerinin, M ehm et Ulusoy’un sah­ neye koyduğu “O rtadirek” oyununun ve ünlü çağdaş dansçı Carolyn Carlson’un bir balesinin m üziklerini yapan Kudsi Ergu­ ner’in, Peter G abriel’in iki albümünde par­ çaları bulunuyor.

1979’da kurduğu M evlana Derneği ’nde birçok öğrenci yetiştiren sanatçı, bu ak­ şam vereceği konserle ilgili şunları söylü­ yor:

“ Bu konserde Erm eni, R um , M üslüm an ve Yahudi cem aatlerinin en güzel sesli oku­ yucularını bir araya getirerek, İstanbul gi­ bi gizem li bir kentin dini hayatını Baba H am parsum ’un, I tri ’nin,Z aharya’nm, An- geli’nin, İsmail D ede’nin, M usi’nin ruhun­

dan çıkan rast, uşşak, hüseyni, segah, hicaz gibi D oğu’nun en etkili m akam ları ile bes­ telenm iş ilahilerle yansıtabilmeyi am açla­ dım . Dini hayatın en canlı ve en etkili konu­ su olan m üzikteki ortak zevkin bir dinleti olarak sunulm ası, çoğu kez düşünüldüğü gibi dini farklılıkların, günüm üzün her has­ sas insanın susadığı ‘H oşgörü’ye engel ol­ m adığının bence en güzel kanıtıdır”.

10 yönetmenden sevgi

ve hoşgörü filmleri

Kültür Servisi - Sinema Vakft’nın gerçekleştirdiği ilk proje,"önceki akşam Etiler Adres Restoranda verilen bir kok­ teylde basma tanıtıldı. Türk sinemasının yönetmen, oyuncu ve teknik olarak bu­ güne dek gerçekleştirdiği en büyük pro­ jelerden biri olan bu proje kapsamında, vakfın kurucusu 10 yönetmen, her biri beş kısa filmden oluşan ve 2 filmi içe­ ren çalışmalarında sevgi ve hoşgörü te­ masını işleyecek.

Efes Pilsen’in desteğiyle gerçekleşen ve pek çok ünlü sinema sanatçısını da bir araya getiren proje, sinema tarihinin zengin ve renkli çalışmalarından biri ol­ maya aday. Ömer Kavur’un yönetim kurulu başkanlığını yaptığı Sinema Vakfı’nın kurucuları arasında Ali Öz-

gentürk, A tıf Yılmaz, Barış Pirhasan, Erden Kıral, İrfan Tözüm, Memduh Ün,Orhan Oğuz, Yusuf Kurçenli ve Ze­

ki Ökten bulunuyor. Sinema Vakfı’nm ilk projesi niteliğini taşıyan iki film kap­ samında, Orhan Oğuz’un yönetmenli­ ğini yaptığı “Şövalye, Pamuk Prenses ve

Hain”, Atıf Yılmaz’ın yönettiği “ Ka­

zandibi Tavukgöğsü”, İrfan Tözüm’ün

yönettiği “ Monte Kristo”, Erden Kı-

ral’ın “Ay Hikâyeleri”, Zeki Ökten’in “Hep Aynı”, Ömer Kavur’un “Buluş­ ma”, Memduh Ün’ün “Ona Sevdiğimi Söyle”, Ali Özgentürk’ün “Sır”, Yusuf Kurçenli’nin “Sevda” ve Barış Pirha­

san’ın “Aşka Doğru” adlı filmleri yer alıyor.

Vakfın kurucuları ve sinema sanatçı­ larının katıldığı kokteyle Kültür Baka­ nı Ercan Karakaş ve Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. EmreKongarda ka­ tıldı. Kokteylde bir konuşma yapan Er­ can Karakaş; “ Böyle önemli bir projeyi

yaşama geçirmek gerçekten büyük bir başarı. Türk sineması bir krizde; bunu hepimiz biliyoruz. Bunun birçok nede­ ni var. En başta gelen neden Amerikan sinemasının karşısında Avrupa sinema­ sı gibi Türk sinemasının da kendisini ko­ ruyamaması, yeterli güce sahip olma­ ması. Oyuncu bakımından, yönetmen bakımından aslında yeterli birikim ve

yeterli güç var, ama altyapı, yatırım ve sermaye eksikliği var. Bunu biliyoruz. Bir süredir Kültür Bakanlığı olarak hem Sinema Vakfi ile hem de diğer sinema kuruluşlarıyla bu konulan konuştuk, tartıştık. Bu cuma günü Topkapı’da tüm kuruluş temsilcileriyle bir araya gelece­ ğiz; hiç değilse üretimsiztik sorununu aş­ mak için yapılması gerekenleri bir kere daha birlikte tespit edeceğiz; öncelikle­ rini saptayacağız ve bunlann çözümü için devlette kamuda gerekli girişimleri yeniden yapacağız” dedi. Sinemanın içinde bulunduğu krizin kısa vadede aşı­ labilmesi için sinemaya yatırım yapan­ ların da beş yıl için vergi indiriminden yararlanmasını istediklerini, ancak bu önerilerini henüz Maliye Bakanlığı yet­ kililerine kabul ettiremediklerini belirt­ ti. Karakaş, bu yıl Kültür Bakanlığı’nda film yapımına ayrılan bir ödenek olma­ dığını, Başbakanlık Tanıtma Fonu’ndan 100 milyar lira talep ettiklerini ve bunu da önümüzdeki hafta almayı umduk­ larını belirtti.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Nejla Demirci’nin yönetmen ve yapımcılığını üstlendiği Gündöndü belgeseli; halen 1,5 milyon insanın yaşamakta oldu ğu Trakya’nın Ergene havzasındaki sosyal,

Nükleer enerjiyle çalışan jet mo- torlarının ABD’de yer denemeleri ya- pılmıştı Bunun yanında nükleer reak- törü ve kurşun gömlekli bir kokpiti olan bir B-36

Özellikle, günüm üzde ülkem izde R eşit E rzin, Ali Avcı- oğlu, gibi tanınm ış ve ayrıca ye­ tişm ekte olan birkaç yetenekli genç çellist dışında; bu

Yeni DÜŞÜN- :ş CE’nin fikir yapısı Türk Devleti'nden, Türk milleti'nden ve || Türklükten yanadır...Ve Yeni DÜŞÜNCE komünizme olduğu şş kadar faşizme

Sırf nükte yapayım , sükse ya­ payım diye her hangi bir yemek ziyafetinde veya her hangi hususî umumî bir toplulukta şiir oku­ yanlar bu şiir için seçilmiş

Kuzguncuk Camisi ile yanyana duran Surp Krikor Lusaroviç, kubbesi olan tek Ermeni Kilisesi İstanbul’un.. Ayia THas

Ethnomusicologist Etem Ruhi Ungor, whose research in this field is known worldwide, has travelled thousands of miles over the years, from city to city and

1882 senesinde yukarı Marne’da küçük bir ka­ sabada, tanınmış bir mimarın oğlu olarak dünyaya gelen Gabriel, sağlam klâsik kültürü aldığı kolejde