• Sonuç bulunamadı

Tiyatrocular konuşuyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tiyatrocular konuşuyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T T 5í5"ns

13 AĞUSTOS 1978

HALDUN

TANER

DEVEKUŞU/u?

jnefetupkCi

TİYATROCULAR KONUŞUYOR

S

ON yıllarda tiyatrocular ard arda anılar yayınlamaya baş­ ladılar. Hem içerde, hem dışarda. Galiba herkesi Hilde­ gard Kneff heveslendirdi. Onun (Der Verschenkte Gaul) adlı anılan bütün Avrupa dillerine çevrilip, bestseller listelerinin başına geçince, öbür meslekdaşları da kaleme sarıldılar. Hildegard Kneff’in anıları Türkçeye de çevrildi. Ne yazık ki, bu çeviri aceleye gelmiş. Almancasındaki akıcılığı, iç tenliği yansıtmıyor. Adı bile üstünkö­ rü çevrilmiş. Deyimleri kelime kelime çevirince işin esprisi uçup gider. Bir dildeki bir deyimi başka dildeki onun yakını ile karşılamak gerek. Kneff yaşamını kastediyor bu deyimle. Deyimleri çok zengin olan dilimizde bunu karşılayan bir söz var: Bahşiş atın dişine bakılmaz, derler. Kadının demek istediği de aynen bu. Yaşam bahşiş bir attır, onu verildiği gibi kullanacaksın, kımlanmadan, yakın­ madan, demeye getiriyor. (Hediye EdilmişKüheylân) diye sunulan çeviri böylece daha baştan Türkçenin sıcaklığından yararlanmamış oluyor. Hildegard Kneff bu anılarda gerçek­ ten ilginç yaşam öyküsünü çok güzel dile getirmiş, ikinci Dünya Savaşı'nın toz dumanı içinden bugüne kadarki gelişini vurucu ayrıntılarla bize anlatı­ yor. Satışı çok olsun düşüncesiyle Türkçe çevirinin kabına (rom an) yazm ışlar. Her ne kadar ç o ğ u hanımlar, “Benim hayatım roman olur” kanısında iseler de, roman başka bir türdür, anı başka bir tür. Kaldı ki, anıların okuyucusu da roman okuyucusundan az değildir. Çoğu kimse birinin gerçek yaşam öyküsünü uyduruk olaylardan daha aydınlatıcı ve yararlı bulabilir.

K

N E F F ’in anılarını, Curd Jür- gens’inkiler izledi. Bir zaman­ ların Burg Tiyatrosu aktörü, bugünün de sempatik yaşlı zamparası olan bu değerli sanatçı, zengin olaylarla dolu yaşamını, dört evliliği­ ni karılarını, birlikte çalıştığı rejisör aktörleri tatlı tatlı anlatıyor. Anılarının adını (Kein Bisschen Weise) koymuş. Bir başka aceleci çevirici bu adı da kelimesi kelimesine çevirme metodu ile (Hiç bilge değil) diye verip kuşa çevirebilirdi. Oysa Jürgens olgun yaşına karşın yaşamdan ders alama­ dığını, hâlâ delikanlılık avareliğini sürdürdüğünü belirtmek istiyor. O- nun da Türkçede karşılığı yok değil: Üç paralık akıllanmadım. Güzel kızları keşfeden, önce onlarla evlenen, sonra da telleyip pullayıp film çevirtip dünyaya lanse eden Roger Vadim de Brigitte Bardot başta olmak üzere, dört güzel karısı ve starını içeren anılarına (Şeytanın Anıları) adını vermiş. Megolomani çeşit çeşit olu­ yor. Kimi meleklikle, kimi şeytanlıkla övünüyor. Tiyatro ve sinema dünyası­ nın bir başka ünlüsü, Lili Palmer de geçenlerde anılarım yayınlandı. Hil­ degard Kneff’inki kadar olmamakla birlikte yine oldukça iyi satıldı.

ı İZDE de tiyatrocular son ¡yıllarda anı yazar oldular. İlk olarak aklıma Füsun Erbulak’- ın (Neden Geç Kaldım) adlı kitapçığı geliyor. Tiyatrocuların sabaha doğru yatıp, öğleye kadar uyuyan bir millet oldukları gözönünde tutulunca, bu ad meslek geleneklerine de cuk oturu­ yor. Ama buradaki geç kalmak kahvaltıya geç kalm ak anlam ına kullanılmamış. Sevimli Füsun Erbu- lak Hanyayı Konya’yı anlamakta, dünyayı güden güçleri kavramakta geç kaldığını anlatmak istiyor. Bu kitap çıktığı zaman bestseller oldu. Sanırım üç - dört baskı da yaptı.

Bizdeki aktör anı kitaplarından biri de Sayın Vasfi Rıza Zobu’nun (O Gün Bugün) adlı anılarıdır. Daha çok günü gününe tutulmuş notları da içeren bu kitabın tiyatro tarihimize belge getir­ mek bakımından da ayn bir yararı oldu.

Daha sonra Haldun Dormen’in anıları çıktı, öğrenimini Amerika’da yapan Türkiye’de de Amerikanvari bir özel tiyatronun temsilcisi olan Sayın Dormen nedense anılarına buram buram yerli tiyatro kokan bir ad koy­ du: (Sürç-i Lisan Eyledikse Affola). Oysa (The Show M usst Go On) dese daha az yadırganırdı. Sayın Dormen’­ in anıları genellikle çevresindekiler­

R!

den ve onu tanıyanlardan başkasını pek ilgilendirmeyecek soydan özel notlardı. Ama herkesi ilgilendirecek bazı yanları da yok değildi. Anlatışı akıcı idi, rahat okunuyordu.

Türk opera ve operet dünyasının ünlü adı Semiha Berksoy da anılannın bir bölümünü A K İS dergisine anlat­ mıştı. Ne var ki, bunlar kitap olarak çıkmadı. Belki zengin serüvenlerle dolu yaşamını birgün olanca aynntısı ile kaleme alır.

S

ON aylarda ise bunlara bir yenisi eklendi. Ana - baba iki koldan bir tiyatrocu ailenin sulbünden gelen, tüm hücreleri ile tiyatrocu Gülrlz S ü n n i’nin, (Kıldan İnce Kılıçtan Keskince) adlı beşyüz sahlfelik anılan. Bu anılar ünlü sanatçının yetişme, gelişme, yetene­ ğini geliştirme öyküsünü, yaşam serüvenlerini olduğu kadar, tiyatro­ muzun yakın tarihindeki çok önemli birdöneminide zeki bir kadın gözlemi ile yansıtıyor. Bu altın dönem, Şehir ve Devlet tiyatrolarının yoğun başarı­ larının dönemidir. Bu dönem, Küçük Sahne ile Muammer Karaca ile birlikte özel tiyatroların kendilerine bir yol açmaya başladıkları dönemdir. Bu altın dönem, Dormen Tiyatrosu’nun, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nun. Kenterler’in, pıtrak gibi açtığı dönemdir. Ve nihayet bu altın dönem, Gülrlz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu’nun büyük prodüksiyonlanyla, müzikal oyunla­ rıyla şaha kalktığı, kendine Türk tiyatro tarihinde unutulmayacak bir yer sağladığı dönemdir. Ben çok İyi bilirdim ya, ama bu anıları okuyan herkes Gülıiz Sururl’nin İşini ne kadar ciddiye aldığını görüyor. Daha dünyaya çıkmadan önce sahne­ ye çıkmak kaç tiyatrocuya nasip

ol mu ş t u r ? İşte Gül rl z' l n, a n n e si

rahmetli Suzan Sururi’nin kamında çıktığı sahneyi bıi kadar sevişi de belki de bundandır. Sahnede en ufak bir lâubaliliği, savsaklığı bağışlama- yışı bundandır. Gece - gündüz tiyatro düşünüşü, tiyatro ile dolup boşalışı bundandır.

'İY A T R O C U anılarının elbet arkası gelecek. Mücap Oflu- oğlu’nun da elbet bize anlata­ cakları var. Ben ne düşünm üşümdür bilir m isiniz? Bedia Muvahhlt’imizin de bir gün anılarını yazmaya karar vermesini. Asıl Bedia Muvahhit’imiz anılarını anlatmaya kalksa ne büyük bir hâdise olurdu. Hem kapsadığı ilginç dönemler, hem rastlaştığı İn ­ sanlar bakımından... Atatürk’ün ma­ sasından Darülbedayi turnelerine, Atina’da Rumca rol oynayıp alkış to p la y ışın d a n espri düellolarında benim diyen herkesi mat edişine kadar. Kabul buyurursunuz ki, bir kitap yalnız içerikten değil, bir de kişisel üsluptan oluşur. Bedia'nın eşsiz ve taklit edilemez ve kâbına varılamaz mizah damarı, usturadan da keskin hicvi ile bezeyeceği böyle tuzlu biberli ve sakınmasız bir anılar kitabı sade tiyatromuzun değil, anı edebiyatımızın da şaheserlerinden biri olabilir. Ne var ki, Gülriz’in anıla­ rına nasıl ek olarak bir de poster veriliyorsa, Bedia’nınkilere de kendi sesi ile anlattığı anekdotlarının bir plâğı konulmalıdır.

I

İR zamanlar Türk tiyatrosu göklerinde kısa fakat parlak bir cevelan yapmış başka bir kadın sanatçımız Şirin Devrim'in de bu modaya uyarak bir anılar kitabı hazırladığı söyleniyor. Şirin’in anıları da üslûp bakımından olmasa bile, içerik bakımından çok ilginç olabilir. Değil mi ki, arka fon olarak ülkemizin benzersiz bir sanatçı ailesini, Şakir Paşa ailesini alıyor. Bu ailenin kuşak kuşak ilginç insanlarım, Halikamas Balıkçılarını, Suad Şakirleri, Hakkiye- leri, Aliyeieri, Fahrünnisa Zeyyitleri, İzzet Melihleri, Nejatları, Füreyalan çizmeye kaç cilt ister? Şirin bunu yapabilir mi bilemem. Belki de o yalnız kendi yaşam öyküsünü, Ameri­ ka’daki öğrencilik yıllarını, Şehir Tiyatrolarındaki anılarını, daha sonra bir küçük Amerikan kentindeki hocalı­ ğını, çeşitli evliliklerini, kendine özgü coşkulu anlatı tarzı ile vermeye çalı­ şacaktır. Hattâ daha kolay olsun diye belki bunu önce Amerikanca yazıp, sonra Türkçeye çevirtecektir. Onu da bekleyelim.

F

B!

Referanslar

Benzer Belgeler

Duygulanmasının soylulu­ ğu ile sonsuz derecede gelenek­ ten; şiirini kuruşu, görüntüleri­ ni seçişi, soylu ve yeni davranı­ şına karşın gününe, gününün

12 milyar ›fl›ky›l› uzakl›kta dev gaz bulutlar›n›n ayd›nlatt›¤› 200 milyon ›fl›ky›l› uzunlu¤unda yap›, içinde bilinen en büyük gökada yo¤unlu¤unun

Ilki 8.000 nüfuslu oldu~unu söyledi~i Antalya'da Türkler nüfusun 2 / 3 olup kalan~~ te~kil eden Rumlar, sadece Türkçe bilirlerdi; ikincisi bugünün büyük ~ehri (198o

Rausc- hecker liderliğinde yürütülen bir diğer güncel çalışmaya göre ise doğuştan kör olan kişilerin görme duyusuyla ilgili be- yin bölgelerinin bazı

Bu mikroorga- nizma daha sonra ek ‘görevler’ için, sözgelimi atmosferdeki karbondioksiti parçalamak için, ya da etanol benzeri yak›t üretmek üzere ge- netik

Karoten ve klorofil ayn› yaprakta birlikte bulunduklar›nda, güneflten gelen k›rm›z›, mavi-yeflil ve mavi ›fl›klar› so¤ururlar, bu yüzden yapraktan yans›- yan

Ortalama üç yılda bir, özene bezene film yapan Kusturi- ca’nın üçüncü filmi olan, 1989 yapımı, bu yıl İstanbul festi­ valinde izleyeceğimiz Çingeneler Zamanı da

İstanbul Haber Servisi - Park Oteli inşaatı dün Beyoğlu Bele­ diye Başkanı Hüseyin Aslan ta­ rafından mühürlendi.. Aslan, 1987’den bu yana kamuoyunu meşgul eden