• Sonuç bulunamadı

Atatürk bayramı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk bayramı"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

' f !i a ■: '-v' * á^ - . / W ., :«&L. .£• 'S k i « « » . f>:- , ' ' ' $=' <' ■$r! . V . ;f .■ • >• $£¿5

'■*&

■.,

(2)

SAYFA 2

ATATÜRK ÖZEL EKÎ

36. ölüm yıldönümünde sorunlarımız

Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU

Bu yılın 26 eylülünde, yani Dil B ayram ı’nda, A tatürk'ün 43 yıl tince kurm uş olduğu Dil K u rum unun yönetim kuruluyla birlikte Anıtkftbri ziyaret edip saygı d u ruşunda bulunduk ve çelenk koyduk. 38 yıl önce, iki oğlum uzdan b iri yanım ızda, öbürü kucağım da ol­ m ak üzere, eşimle birlikte D olm abahçe'deki katafalkın önünden geçerken duyduğum büyük üzüntüyü duydum yine. A ta’nın gerek Ankara E tnografya M üzesindeki geçici kabrini, gerek sonradan nakledildiği A nıtkabri her ziyaretim de o üzüntüyü yeniden yaşarım . A nkara'nın güneşli b ir gününde ve yaylanın açık m avi gökkubbesl altında yaptığım ız bu saygı ziyaretinde de öyle oldu.

M ustafa Kemal P aşa’nın adını İlk kez B irinci Dünya Savaşında, Yozgat O rtaokulunda bulunduğum sırada duym uş, kendisini ise 1919 aralık ayında A nkara’da lise öğrencisi iken görm üş, oradan sonra 1928 yılının bitim ine değin -Büyük N utuk dahil- hemen bütün söylevlerini yakından izlemiş ve dinlem iş m utlu kişilerden biri ol­ m akla beraber, A nıtkabir ziyaretlerinden her zaman derin b ir hü­ rünle ayrılır ve sonra derin düşüncelere d alarım .

■ Ata’mn Sorunları

Tam 36 yıl önce bugün yaşam a gözlerini yuman Atatürk için en önde ge.len iç sorun, k u rm u ş olduğu yeni T ürk devletinin, daha doğrusu C um huriyet rejim inin ayakta durm ası ve T ürk halkının refah ve m utluluğu; d ış sorun ise devletin tam bağımsızlığına gölge düşürülm em ek idi. A tatürk bugün, b ir an için, gözlerini açsa, Cum huriyet rejim inin a rtık yerleşm iş ve bu rejim i koruyacak yeni kuşakların yetişm iş olduğunu; ülke bağımsızlığının da -geçen bu­ lutlu ve gölgeii yıllara rağm en- sü rü p gittiğini görerek sonsuzluk uykusuna yeniden rah atça dalabilirdi. Doğruyu söylemek gerekirse, O, T ürk ulusuna olan güveni ve o şaşm az sezgisi ile bu sonucu za­ ten görüyordu. «Benim ölüm lü vücudum elbet bir gün to p ra k ola- çaktır. Fakat T ürkiye C um huriyeti sonsuza değin ayakta kalacaktır» sözünü bu inanç ve güvene dayanarak söylemişti.

C um huriyet rejim i Uikede o denli sağlam yerleşm iş ve kök salm ıştır ki, A tatü rk 'ü n kurduğu partinin ik tid ar ortağı bulunduğu b ir dönem de çıkarılan Af Yasasından y ararlanan O sm anoğullarının erkek üyelerinin de yurda dönm esi, sarsıntı şövle d u rsu n , küçük b ir sakınca bile doğurm am ış ve kim i gerici gazetelerin resim lerle süslü pohpohlayıcı yazılarına rağm en, bu yüzden ülkede kim senin kılı bile k ıpırdam am ıştır.

^ Türkiye'nin bağım sızlığına gölge düşürücü kimi ekonom ik ya- saların ve u lu slararası bazı anlaşm aların geçmiş ik tid arlarca ka­ bulü ise, A tatürk’ün tam bağım sızlık İlkesine bağlı kalan kişiler çevreler ve gençlerce sürekli olarak eleştiri konusu vam lm ıs ve ya-’

pılm aktadır. T ürk ulusu bağım sızlığına düşürülen gölgelerin yavaş yavaş aydınlığa dönüştürülm esi yoluna girm iş bulunuyor. Bu yol »m açına ulaşacaktır.

* Ata’mn Özlemleri

A tatürk dönem inde ulusal egemenlik gerçekleşm iş, fak at halk yönetimi dem ek olan çok partili dem okrasi yönetim i -1924 T erakki­ perver C um huriyet F ırkası ve 1930 S erbest F ırka denem elerine rağ­ men- gerçekleşem em işti. Oysa Ata’nın özlemi ülkede İk tid ar - m u­ halefet diyaloguna dayanan Batılı dem okrasiyi k urm aktı. Onun bu özlemini gerçekleştirm e girişim lerini başarısızlığa u ğratan etken. C um huriyet rejim inin henüz çok genç olm ası, layik tem ele dayanı­ larak gerçekleştirilen devrim in her dem okrasi girişim inde tehlikeye düşm esi, irticam n hortlam ası, h atta ülkenin başına büyük gaileler açm asıydı.

A tatü rk ’ün ölüm ünden 8 yıl sonra, 1946’da, İn ö n ü ’nün yeniden başlattığı b u girişim , arad an geçen 28 yıl İçinde birçok sarsın tılara uğram asına, h a tta faşist uygulam alardan geçm esine karşın, yürüm üş ve 14 ekim 1973 seçimleriyle bugünkü aşam aya ulaşm ıştır. Bu aşa­ m a elbette eksiksiz o larak nitelenem ez ve B atı’nın dem okratik düze­ yine ulaştığım ız, dem okrasi yolunda da h er tü rlü engeli ve tehlikeyi kesin olarak aştığım ız söylenemez. B ununla birlikte, gelecek İçin u m u t verici b ir aşam ada olduğum uz da İnkâr edilemez. B ursa Askeri Lisesinin 28 eylülde -13 yıllık b ir arad an sonra- yeniden öğrenim* açıldığı gün b ir büyük kom utanım ızın öğrencilere; «Türkiye ancak de­ m okrasi ilkeleriyle kalkınabilir» dem esi ve böyiece bu gerçeğin bir askerî okulda yüksek yetkili b ir asker kişi tarafın d an belirtilm esi, Büyük A tatürk’ün ruhunu rah atlatacak olan önem li b ir olaydır.

D em okrasi, halkın sadece seçim den seçime sandık başında ka­ tıldığı ve onun gözleri önünde yalnız aydınların oynadığı siyasal b ir oyun olm aktan a rtık çıkm ış, 27 Mayıs 1960 Anayasasının getir­ diği özgürlük ve hukuk garantileri havası içinde bilinçlenen bütün halkın her an uyanık olarak içinde bulunduğu b ir siyasal rejim durum una gelm iştir. Bundan böyle bu rejim i yozlaştırm a girişim ­ leri, ancak tutucu siyasal p artilerin uzlaşm az ve ülkeyi geriye gö­ türücü tu tu m ve dav ran ışları sonunda belirebilir ki, bunca acı tec­ rübeden ve çekilen ıstıra p la rd a n sonra böyle b ir olasılığı düşün­ mek güçtür.

Şu halde A tatü rk ’ün çok partili dem okrasi özlemi de geniş öl­ çüde gerçekleşm iş ve gelişm e yoluna girm iştir, denilebilir.

a Gerçekleşmeyen Özlemler

K adım ileri olm ayan to p lu m lu m h içb ir alan d a gerçek tam

b ir u y g a rlık düzeyine ulaşam ayacağını bilen A ta tü rk , g erek Y u rt­ ta şla r Yasası (M edeni K an u n ), gerek seçim yasaları ile T ü rk k a ­ dınına özgürlük içinde yetişm e ve gelişm e olan ak ların ı açtı. K ı­ sacık ö m rü n ü n , B ağım sızlık Savaşından ve C u m h u riy etin k u ru l­ m asın d an sonra geçen kısacık «15 yılında», yüzy ıllard an beri geri b ırak ılm ış fak ir ülkem izin b ln b lr sorunu arasın d a kadın ve ka­ dınlık so ru n u n a bu denil b ü y ü k bir y er verm esi, O nun uzağı g ö r­ me yeten eğ in in güçlülüğünü gösterir. O İster ve beklerdi ki, n a ­ sıl T ü rk kadını Ulusal Bağım sızlık M ücadelesinde, kocasının, k a r­ deşinin, oğlunun y anıbaşm da v atan ın k u rtu lu şu için eylem li ola­ ra k savaşm ışsa, C u m h u riy etten sonra kendine ta n ın a n h a k la n ko­ ru m a, geliştirm e, köylere k a d a r yaym a am acı İçin de —-g e re k irle k u rb a n la r v ererek -— öylece savaşsın 1

îş ta bu özlem henüz gerçekleşm e yoluna girm edi. B u n u n ne­ denini sadece aydın kad ın larım ızın yüreksizliğinde değil, b ir y an ­ dan to p lu m u n erk ek bencilliğine ve bağnazlığına d ay an an b as­ kısının y a ra ttığ ı ve gittikçe güçlendirdiği engellerde, öte y andan k ad ın ın ekonom ik bağım sızlığa sahip b u lu n m am asın d a a ram ak ge­ re k ir. İlerici siyasal partilerim iz, T ü rk kad ın ın ın kendi kişiliği yö­ nünde bilinçlenm esi ve A ta tü rk ’ün kadın h ak ları k o n u su n d ak i öz­ lem inin gerçekleşm esi için geniş halk y ığ ın la rı ara sın d a etk in ola­ cak b ü y ü k b ir çaba h a re a m a h d ırla r.

A ta tü rk ’ün gerçekleşm eyen özlem lerinden b irisi de, layiklik İlkesinin b ü tü n T ü rk le rin k afasın d a d ö rt başı m am u r biçim de y e r­ leşm esi k o n u su n d ak i özlem dir. B ilindiği gibi, layiklik d indarlığa a y k ırı değildir. H erkes kendi vicdani in a n ışla rın d a ö zg ü rd ü r.

Ne v a r kİ, C um h u riy etin 51. y ılın d a koalisyon ortağı b ir siya- aal p a rtin in lideri, «Ben y ü zü n ü peçeyle k ap ay an k ad ın a saygı d u ­ yarım » d iy eb ilm ek ted ir hâlâ. A tatü rk ilke ve özlem lerine taban ta b a n a k a rş ıt olan bu d a v ra n ış, henüz O ’n u n layiklik y ö n ündeki özlem inin tam gerçekleşm e aşam asından çok u zak la rd a b u lu n d u ­ ğunu açıkça gösteriyor. H ele serm ay e züm relerinin a k ıttık la rı b ü ­ yük p a ra y a rd ım la rıy la yaşayan K u r’an k u rsla rın d a , körpe T ü rk k ız la rın ın b aşların ı, 11 y aşın d an b a şla y a ra k , b e lirli biçim de te k m odel ö rtü y le örtm ek, o n la rı —dinim izde y eri o lm ayan— rah ib e ru h u y la y etiştirm eğ e çalışm ak, e rk ek öğrencileri de eski ilm iye aınıfı (h o c a la r) d o ğ ru ltu su n a yöneltm ek, geleceğin T ü rk iy esi İçin k o rk u n ç gaile k a z a n ların d an b irin i şim diden k a y n a tm a k ta n başka b ir anlam taşım az. Layikliğe ay k ırı b ir yönetim in sosyal to h u m ­ la rı, şe ria t öğretim i yapan ve gericilik y u v a la rı d u ru m u n a geti­ rilen h â f u o k u lların d a y eşerm ek ted ir. Ç ocuklarım K u r'a n kurala­

rına gönderm eyen devlet görevlilerini bazı b ak an la rın başka y er­ lere a ta m aların a ilişkin gazete hab erleri, A tatürk T urk iy esin d e İnanılm ası güç bir zihniyetin kol gezdiğini g österm ektedir, O 'nun ö lü m ü n ü n 36. yılında, yeni T ü rk iy e C u m h u riy etin in dayandığı te ­ mci d irek lerd en b iri olan layiklik ilkesi üzerinde ne denli çok d u ­ rulsa azdır. A ta tü r k ’ün ölüm günü olan bugün, gerici ve tu tu cu gazetelerin ilk say faların a ve köşelerinde belli im zalarla çıkan y azılara lütfen b ir göz atarsan ız, A ta tü rk 'ü n ve gerçekleştirdiği d evrim in d ü şm an ların ı ve layiklik ilkesinin kim ler ve hangi çev­ relerce k em lrildiğinl açık açık g örürsünüz.

■ Tam Gerçekleşme Yoluna Giren Bir özlem

A tatü rk öldüğü zam an n ü fu su 18 m ilyon olan T ü rk iy e bugüı» 40 m ilyona u laşm ak üzered ir. A vrupa gazetelerin d e ülkem iz için t «B üyük b ir dev let doğuyor» başlıklı y a z ıla r çık m ıştır. B ir ulusu ay a k ta tu ta n tem el d irek lerin b aşın d a onun öz dili gelir. B unu bilen A ta tü rk , T ü rk Dili a ra ş tırm a la rı y ap m ak ve dilim izi b ağım ­ sızlığına k a v u ştu rm a k am acıyla, b u yazın ın başında sözünü e tti­ ğim Dil K u ru m u n u k u rm u ştu . O ta rih te n bu y an a dilim iz o denli arılaştı, o denli serpilip güzelleşti kİ, b u n u yadsım ak olanaksız­ d ır. «Olanak» sözcüğü k a rşısın d a öfkelenip k ö p ü ren ler ne denli ö fk elen seler de, b u akım ı d u rd u rm a olanağı y o k tu r. Dilimiz y a ­ bancı k u ra lla rd a n k u rtu lm u ş, İç y ap ısın a yabancı sözcüklerin ço­ ğ u n d an a rın m ıştır. Y üzlerce yıldan b e ri A rapça ve F arsçanın sal­ gınına u ğ ra y a n ve bağım sızlığını y itire n T ürkçem lz şimdi tam ba­ ğım sızlığına kavuşm a y o lu n d ad ır ve bu yolda b ir hayli önem li m esafe alm ıştır. B u n u n la b irlik te şim di yeni b ir salgın haşlam ış, B atıd an , özellikle A m erlk an cad an gelen sözcükler dilim izde kul- la m lır olm u ştu r. U lusça b u n o k ta d a çok d ik k a tli olm alıyız. Al­ m an lar, F ran sızlar bu tehlikeyi sezm iş ve Anglo-Sakson kökenli sözcükleri ay ık lam ağ a b aşlam ışlard ır. Biz de aynı yöntem i uygu­ lam alıyız. Y oksa gelecek k u şa k la r T ü rk çcm lzi —bu kez B atı kö­ kenli sözcüklerin sald ırısın d an k u rta rm a k için— yeni b ir dil sa­ vaşına girm ek zoru n d a k alac ak lard ır.

■ Kıbrıs Sorunu

A tan ın 38. ölüm y ılında, başım ızda b ir K ib rit soru mı v a j\ O’n u n sağlığında y o k tu böyle b ir »orun. Y u n an lıları doat yapm ış­ tı ve y apm ak İstiyordu. F a k a t Y unan M egalo İdeası yeniden h o rt­ ladı. B u d u ru m d a, eğ er sağ olsaydı ne y ap ard ı A ta tü rk ?

Hiç k u şkum uz olm asın, E c e v it’ln ve b ü y ü k T ü rk O rd u su n u »

4 * 7 önce y ap tığ ım y a p a rd ı. H em de y ılla rc a önce.

ATATÜRK

D uyuyor m usun kaç yıl oluyor,

Yiğit göklerim izden kö p ü rm ü ş sularım ızdan Sonsuzluğa civar olan v a k ti;

İleri çalışm am ızda Sıcak uykularım ızdan. Gün henüz çok erken

D uyuyorm usun «saat kaç» dediğini. P a rla k ve kardeş ülkelere yönelm iş N esillerin k ah ram an h ay atın d a Ölm ediğini.

B irdendi hâlâ h atırlarım K elim e-i şah ad etle ağır ağır, V atan canla aziz idi,

V arlığın b ir sabah havasıyla dolm uştu göğsüm üze U luslar b ü y ü k oğullarıyla soluk alır.

Ç arpılm ış bütün ihtilâlleri, b ü tü n devirlerin C ihangirane b ir h ırsın rü y a la rı ile ahm ak. Yalnız senin gözlerin m ahrem yerlerd e durm uş Y alnız senin alnında

İn san ın şerefi hak.

B ir evilyasınki yeni za m a n la r ışığın. B ağlanır gönüller h ü rriy e te sende. Pencereden u lu sla r g ö rü r b irb irlerin i H aşra k a d a r belki Ç in’den belki M açfn'den Bir m um değil b ir insan y a n a r tü rb en d e. A rtık fethedilem ez istilâlarla ateş ateş Uzak ih tiy a rla r nazlı ta rla la rın ı eksin

A rtık hiçbir üstün insan gelm eyecek dünyam ız» Sen ü stü n değilsin A tatü rk ,

G erçeksin.

V erdiğin selâm et genişledikçe asil D algalanır şafakla.

K işilerin talih i kaderinle b ü y ü y o r

D u y u y o r m usun seni y aşatıyoruz dost düşm an, İn an m ak la.

D u yuyor m usun y ü rü y o r herşey, An hâlâ o andır.

Genç ellerin d e h ü rriy e t ve cesaret. Uzan d aha uzan, d ağ lan m a Ki senin fatih an d ır.

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

(A n ıtk a b ir 1953) 19 K asım 1938 sabahı b ü tü n İstan b u l D olm abahçe Sarayı ile S aray b ıım u arasındaki yollan, m eydanları, m eydanların yola bakan bölüm lerini aoiflurm uştu. D olm abahçe Sarayındaki katafalkta büyük A ta­ tü r k ’e saygı duruşunda bulunanlar şimdi de onu »on yolculuğuna uğurluyordu. A tatürk'ün uğruna savaşlar verdiği bayrağa sarılı tab u tu n u taşıyan top arabasının tekerleklerinin »esine yalnızca hıçkırık sesleri karışıyordu.

A tatürk, saltan atı nasıl

atmıştı?

1 Kasım 1922 Cuma günü: Sal tan atın kalkacağı gün. M eclis’te adım atacak ver yok. Üç encü­ m en; «Teşkilâtı Esasiye», «Şer’- iye», «Adliye» encüm enleri, salo n u n karşısındaki büyükçe odada saltan atın kaldırılm asına ilişkin kanun m addesini görüşüyorlar. G ürültülü sesler arasında sa a t­ le r geçm ektedir. Akşam oluyor, gece basıyor ancak görüşm eler­ den henüz bir sonuç yok. Me­ rak tan çatlayacağız. D uram adım , ben de girdim içeri.

O rtadaki genişçe m asanın et­ rafında görüşmeyi yapan üyeler sıralanm ış. Çoğu sarıklı. Zaten başkanlığı bile Hoca Müfid Efen di yapıyor. Gazi m asadan biraz

açıkta oturm uş. İlk kez gördü­ ğüm D ışişleri B akanı İsm et Pa şa ise m asanın yakınında.

M üzakere çok g ü rü ltü lü ve ha raretli; S altan atla hilâfet b irb i­ rinden ay rılır mı? K itap ne di­ yor, şe ria t ne diyor. K avuklar m ağrur; kavuklar, çözüm ü yal­ nız kendilerine özgü b ir sorunu ele alm ışlar, çekiyorlar, k a b a r­ tıyorlar, uzatıyorlar; ayetler, ha dişler; heyecandan m asaya yum ruk v u ru şlar...

B irden Gazi ayağa kalktı. Bel li artık sab rı tükenm iş, «Buraya so runun özünü çözüm lem ek için toplanm adık o zaten halledilm iş, bitm iştir» diyor, şöyle devam ediyordu:

«Saltanat hakim iyeti; hanedan

onu kuvvetle alm ıştı, şim di de m illet o hakim iyeti kendi kuv­ vetiyle kendi eline aldı. A rtık o hakim iyet hiç b ir yere b ıra k ıla ­ maz. Sîzler fiil halindeki b u ha kikatin sadece fo rm ü lü n ü bula­ caksınız, yoksa... Y oksa bunu anlam ayanların kafaları kesilir.»

D em inki m a ğ ru r kavuklar şim di pestil gibi. B enizlerde kan yok. B aşkanlıktaki H oca Müfid Efendi telâşla kekeliyor, «Madem kİ esas m esele halledilm iş, öy­ leyse hem en m addelerin m ü za­ keresine geçelim.» Ve sanki hiç birşey olm am ış gibi H oca M üfid Efendi şim di m addeleri okum ak tadır.

İlk teklif İsm et Papadan. İs­

m et Paşanın teklifin# göre, b i­ rinci m addedeki «Saltanat ta r t he m tlntakildir» (tarih# devrol- m u ştu r) cüm lesinden önce «ebe diyen» (sonsuza dek) kelim esi konulm alıdır. Ve kabul kabul sözleri ile saltan at artık gitm iş­ tir.

S onra gene İsm et Paşa «H ilâ­ fet T ü rk devletine ve H aneda­ nı Ali O sm an'a aittir» diye b a ş ­ layan ikinci m addedeki «Türk devletine» kelim elerinin ç ık a rtıl m asını teklif etti. B undaki in ­ celik açıktı. H ilâfet T ü rk dev­ letine k a lırsa halifede de devlet lik kalm ış olacak. B irinci m adde İle kalk an sa lta n a tı ikinci m ad ­ de İle sinsi sinsi yaşatm ak... İs­

met Paşanın teklifi o h o rtla k

emeli görünm e* b ir kılıç nen ile d ü rtm ü ş gibi kaldırıverdi.

Madde görüşm elerinin bitim in­ den so n ra E rzu ru m m illetvekili Hoca N u sre t E fendi Gaziden Topkapı Sarayındaki «E m anatı Mukaddese» (M ukaddes em an et­ l e r i n k orunm ası için te d b ir alı nıp alınm adığını sordu. H ocalar sadece Peygam bere a lt bazı eş­ yalardan oluşan m ukaddes oma n eti düşünüyorlardı. Oysa S a­ rayda bun d an b aşk a dünya de­ ğer b ir hazine vardı. S altanatın kaldırılacağını gören son sultan ya bu hâzineyi b ir İngiliz zırh­ lısına yükleterek kaçıp gidive­ rirse?...

Bu endişe İki gündür saltana­

t a kaldırılacağım bilen bütün

Ata’nın, Adana seyahati ve Hatay

1923 M artının 12’nci Pazartesi gecesi: Ankara'da diğer gazete­ ci arkadaşlarla beraber, küçük valizlerim iz ellerim izde, geceya- rısı başlıyacak olan geziye ka­ tılm ak üzere keyifli keyifli ko­ n u şa ra k istasyonda bekliyoruz. Gazi eşiyle birlikte tam vaktin­ de geldi. Tren neredeyse kalka­ cak. K arşım ızdaki k om partım a­ nın basam ağında Başyaver Salih Bey göründü: «Gazi H azretleri gazeteci olarak yalnız İsmail H abibj kabul ediyorlar.»

E rtesi gün ajan s tem silciliği görevinin de bana verildiği b il­ dirildi. Ancak gezinin gidişinde değil Adanaya vardıktan sonra başlayacak. Adanaya da Perşem b" sabahı varacağız. Şu halde İki gün' görev yapmağa olanak yok. Vakit geçirm ek için, kom ­ partım anda küçük b ir poker yap m ak istiyoruz. Bavulları üsttiste koyarak b ir m asa yaptık. Kılıç

Ali, Konya M illetvekili Betik, Başyaver S alih ve ben. Y arım u ra kav, yüz p ara bop. şansım iyi, hep ben kazanıyorum , ö n ü ­ me beş altı lira yığıldı. B irdenbl re b ir ses, onun sesi «Bakın şu beceriklilere, hiç yoktan m asa da yapm ışlar»

Baskına uğram ış gibi telâşla kâğıtları toplam ağa çalışıyoruz. Şef keyifli, «Yoo, dedi, devam, ben de oynıyacağım.» O turdu. Güya oyun devam ediyordu. O boyuna rest çekip durm aktadır. Blöf diye gör, doğru; doğru dİ ye gör, blöf; belli dengi değiliz. P a ra la r hep onun önüne toplan­ dı. F akat sonunda harm an yapıl dı ve oyunda yenen o, parası cebinde kalan biz...

Şef ilk kez, kendi eşini bu ge­ zide peçesiz b ir yüzle m illetine

gösterecekti. Zaten hep «Ben sa dece evlenm ek için evlenm ek is tem lyorum . V atanım ızda yeni bir

aile hayatı yaratm ak için önce kendim örnek olm alıyım . K adın böyle um acı gibi kalır mı?» der di.

Bu gezi de böyiece sadece ba­ layı değil aynı zam anda b ir devrim ve ders gezisi olacak­ tı. N itekim A d a n a ’da b ir grup hanım , eşini k en d ilerin e m isa­ fir olm ak üzere d a v e t e ttik le ri zam an şef o n lara, «Benim bulu nam ıyaeağım y erd e k a rım da bulunam az» dedi. T ü rk iy e ’de harem ve selâm lık ayrılığının göm ülüşü bu cüm leyle b aşlar.

* * *

A d an a’ya vard ığ ım ızd a bü­ y ü k b ir k alab a lık İstasyonda toplanm ış, G aziyi b ek liy o rlard ı, İn sa n d u v a rın ı an d ıran k alab a­ lığın İçinden y ü rü rk e n o rtay a çıkan b ir görünüm öncekiler­ den çok başkaydı. M atem sem ­ bolleri gibi baştan b aşa siyah­

lara b ü rü n m ü ş b ir küm e k ad ın

İçinden iki p a n k e rt taşıy an İki­ le rd e n dört kız b ird en b ire yo­ lun o rtasına dikildi. Bu iki pan k a rtta A n tak y a il# İsk en d eru n yazılıydı ve B ü yük K u rta rıc ıy a kendilerinin de k u rta rılm a lım söylüyorlardı.

P a n k a rt ta şıy a n d ö rt kıaın önüne b ir başka kız geldi. 18 yaşlarında sevim li b ir kız, söy­ lev v eriy o r. Elinde k âğ ıt yok, ru h ta n gelen ve ru h la ra giden söylevi dinliyoruz. B eş d ak ik a­ lık b ir söylev; fak at bu b ir soy levden çok «öz haline girm iş b ir h ıçk ırık tı. Söylem iyor, inliyor. A ncak bu kez herkesin ağlam a­ ya başladığı sırada, B üyük K u rta rıc ıy a k u r ta r diye yal­ v a ra n kız su sm u ştu . Şim di bü­ tü n gözler k u rta rıc ıy a dikildi. Ne diyecek diye bekliyoruz, İ n ­ sana o an gökten in iy o r hissi­ ni v eren b ir tonla tan e ten e

şunları sö y le d i: «Kırk » sır ta

T ü rk y u rd u ecnebi etinde kels- maz.»

Atıtakyalı kızan o söyleviyle Şefin o cevabı H atay «orununun en başında b ir bayrak gibi du­ ruyor. Dâvâ zaferle b itti. Fakat zaferi nasıl kazandık?

A tatürk ciğerinden hastadır. F ransadan getirilen d o k to r m ut­ lak dinlenm eye gerek duym akta dır. H atay so rununun sivrildiği günler... F ransız telsizi A tatü rk ’ ün h asta olduğunu İlân etti. Ne? H asta m ı? O dftvftyı çözüm lem ek İçin onun hastalığına m ı güveni­ yorlar?..

H asta yatağından fırladı, hasta, B aşkum andanlık üniform asını giy m iştir; h a sta tren e atlıyor; has­ ta, h a sta olm adığını kanıtlam ak İçin H atay yakınındaki toprakla­ ra gidiyor. 16 yıl önce «Kırk acır lık T ü rk yurdu ecnebi elinde ka­ lamaz» dediği topm klara.

O topraklarda gtlnlero* süren

İSMAİL HABİB

«Dünler? kızgın b ir bu rg u gibi oyup d u rm ak tad ır. H oca N u sre t’ tn so ru su üzerine hepim iz d ik k at ie Gaziye bakıyoruz. Ayağa kalk ti. Ağır, tek, kesin söylüyor; «Böyle b ir endişeye asla m ahal yoktur. İstan b u l’d ak i te ş k ilâ tı­ mıza icab eden b ü tü n em irler ve rilm iş. E ğer İstersek b ü tü n h â ­ zineyi b ir saat içinde en em in b ir yere kaldırabileceğiz.»

Ooh... Zihinleri tırm alay an b u r gu b ir anda, te rs dönerek, zi­ hinlerden atıldı. H em saltan at kalkm ış, hem hazine kalmışta. H epim iz odadan sevinçle ç ık ar­ ken ben ayrıca böyle b ir tarih i sahneye tanık o lm ak tan dolayı kendim i kutluyordum . (25 Arş­ tık 1938 . C um huriyet)

denetlem eden sonra tam d ö rt s s a t ayakta d u rarak ord u su n a ge çit tö ren i y ap tırd ı. H asta mı? N erenin hastası? D ört saat, b ir heykel m etanetiyle ayakta d u ran adam : ö te yanda h a rıl h a n i telg ra fla r İşliyor, telâşlı konuşm alar yapılıyor am a... H atay k u rtu l­ m u ştu r bile.

H atay k u rtu ld u , ancak H atay’ı k u rta ra n Şef, bedeninde ne ka d a r güç r e ru h u n d a ne k ad ar n e rji varsa hepsini h asta ciğerin hakkından ala ra k o d ö rt saate verdi. B ütün öm rünce yiğit ola rak bastığı bu to p ra k la rd a son ayakta durabildiği d ö rt saat; da­ vanın uğruna ve ciğerinin p ah a­ sına dim dik ayağa k ald ıran d ö rt saat: Dava m uzaffer, ciğer b itik ve Şef b ir daha kalkm am ak Uze re yataktadır.

H atay, H atayı Seni k u rta ra n »ynı zam anda senin şehidin ol­ du. (27 A ralık 1938 C um huriyet)

GAZI PAZAR YERİNDE

S a k a ry a sav aşın d an sonra idi. Ilık b ir güz sabahı A kşehir’­ in p a z a r y eri k a rın c a yuvası gibi k ay n ıy o r. Bin ağızdan bin ses. B ir aralık o rta lık ta k i u ğ u ltu p erd e p erde sönm eye b aşlı­ y or, p a z a r y e rin i b ir ta p ın a k sessizliği kaplıyor. Y alnız k u lak ­ ta n ku lağ a b ir fıs ıltı:

— Gazi gelm iş, Gazi.

B ü tü n gözler m u tlu b a k ış la rla aynı yöne d ö n ü y o r; Gazi, o ölçülü, güzel y ü rü y ü ş ü y le y av aş yavaş ilerlem ekte, ara sıra serg ilerin önünde d u ru p ilgilenm ekte. Belli, alışverişe çıkm ış: am a O, b aşk a b ir şey değil, yalnız gönül alıyor. Böyiece gönül ala ala satıcı k a d ın la rın kesim ine geliyor.

— N asılsınız bacılar? ? — Sağ ol P aşam , duacıyız.

K a d ın la r P a şa la rın ı özlem dolu gözlerle kana kana sey re­ d erk en , k e n d ile rin i tu ta m ıy o rla r:

— G üzel Paşam . — Y iğit Paşam .

— Y iğitlerin yiğidi Paşam .

P aşa u ta n g a ç ; bu sevgi h a y k ırışla rım d u rd u rm a k için b i­ rine so ru y o r:

— E rin v a r m ı bacım ? — V ar Paşam , cephede, — Ya senin?

— K anı helâl olsun, ben im k i Ç an ak k ale'd e kaldı.

P a şa , gözleri b uğulanm ış, b ir a n d ü şü n ü y o r ve hem en, bu kez, sevecen adım larla, geldiği yana yöneliyor, b ir kuyum cu­

n u n sergisi önünde d u rd u k ta n sonra elinde b ir avuç yüzükle dönüyor.

O g ün p a z a rd a n köye dönen b a c ıla rın p a rm a k la n , G azl'nin a rm a ğ a n ettiğ i y ü z ü k le rle sü slü , y ü re k le ri y a şa n tıla rın ın en

büyük övü n cü İle dolu İdi.

ATATÜRK'LE ÇOBAN

A ta tü rk a ra d a b ir güzel h a v ala rd a k ırla ra çıkm ayı sever­ di. B ir ara b a y a a tla r, b ir sü re g ittik te n sonra arab ad an İner, b iraz da yayan dolaşırdı.

B öyle b ir gezinti sıra sın d a dağ başında, kendisini tan ım ı- yan b ir çobanla ahbaplığa girişm iş, sü rü d en , koyundan söz e t ­ tik te n so n ra a ra la rın d a şöyle b ir konuşm a geçm iş:

— S en A ta tü rk ’ü b ilir m isin?

— B ilm ez m iyim efendi? Ona Gazi Paşa da d erler. — P eki, ne y ap m ış Gazi Paşa?

— E fendi, onun n e le r y ap tığ ın ı sen benden iyi bileceğin« — O nu görm ek ister misin? ?

— A h E fendi, İstem em mi, ama b en onu nerden göreyim ? —- ö y le y s e b a n a bak, o bana çok benzer.

Çoban övünm e saydığı bu söz üzerine d udak b ü k e re k : «H aydi ord an ! Senin kılığında A tatürk mii olur? Sakalın bıyığın bile yok.. K arşılığım verm iş.

Ata, çobanın bu küçüm sem esini sevim li bir anı diye a n la ­ tı r ve şöyle b itirird i:

— Ç obanın m asum hayalini bozm adım ve onun kafasında bıyıklı sakallı k alm ay a razı oldum .

(3)

ATATÜRK ÖZEL EKİ

Atatürk’ün

askerî

kişiliği

Fahri BELEN

A tatürk y&lmz bir kom utan değ!!, aym zam anda tarih te eşi az görülen büyük devlet adam la­ rından biridir.

Hem en belirtm ek gerekir kİ, asıl önemli olan konu yapılan savaşların istilâcı am açlarla de­ ğil, kurtuluş am acıyla yapılmış Olmasıdır ki, b ir m illetin k u rtu ­ lu ş savaşından daha insani b ir m ücadele gösterilem ez.

A tatürk yaradılışı an kom utan­ d ır. T arihin büyük kom utanları yaradılıştan bu niteliğe sah ip tir­ ler. B unları o rtaya çıkaran m il­ letler savaş alanlarında felâketle­ re uğram aktan k u rtu lu rlar.

İstibdat idareleri kabiliyetten çok, sadakate önem verirler. De­

m okrasilerin de b arış zamanın­ da kom utan yetiştirm ek ve seç­ m ekte hataya düştükleri görül­ m ektedir. Fakat halk idareleri her alanda kendini gösteren yıl­ dızları keşfettikten sonra ona büyük b ir sevgi ile bağlanırlar. İkinci Dünya Savaşının başında dem okrasilerin savaşlarda başa­ rısızlıklara uğram alarının ve son­ ra da zaferlere kavuşm alarının b ir nedeni de budur.

M ustafa K em al’in yıldızı Ça­ nakkale'de doğdu. Kafkas cep­ hesinde ve F ilistin ’de parlam aya başladı. Sağduyu sahibi Türk m illeti O ’nun kudretine inandı ve bu inanç T ürk m illeti için

büyük b ir talih oldu.

Bilgi b ir kom utanın meziyetle- ri arasında en önem li bir yer alır. Fakat bu bilginin daha ve­ rim li olm ası için tecrübeye da yanması ş a rttır. A tatürk H arp Akademisini b itird ik ten sonra ö- lifneeye k a d a r elinden kitabı bı­ rakm ayan adam dır. A tatürk tec riibesini yaşayarak ve okuyarak edinm iştir. Tecrübe bir komuıa- nı başarıya götüren faktörlerin başında gelir. O T rablusgarp çöl leri. B alkanlar, Doğu’nun karları ile birlikte b ir im paratorluğun yıkılış sebeplerini yakından gör­ dükten sonra A nadolu’ya gelmiş­ ti. İşte ancak bu tecrübelerden

sonra b ir m illetin sorum luluğu­ nu üzerine alabilm iştir.

Bilgi ve tecrübenin yanısıra yaratılış ile ilgili nitelikleri var­ dır O’nun. Insiyatif, kesin k arar vermek, cesaret ve soğukkanlı lık, sabır, ülkü, itim at ve sevgi, m aneviyat ve disiplin h ep Ata­ tü rk 'ü n kom utanlık nitelikleri s- rasındadır. S orum luluk taşıyan ve birçok insanın hayatı ve sa­ vaşın sonucu ile ilgili o larak ka ra rla r verebilm ek hem fedAKârlı ğa, hem de b ir seziş kudretine dayanır. M ustafa K em al'in emir alm adan Conkbayırı - A rıburnu yönünde yürüm esi işte buna bir ö rnektir. Onun bu davranışı mil let açısından d u ru m u düzeltmiş,

ancak kolordusu tehlikeye, düş­ m üştür. Ama tanı o sırada gös­ terdiği cesaret ve kararlılık as kerler üzerinde akıl alm az bir etki yapm ıştır.

B ir k ararın doğru olm ası ye­ terli değildir. K ararın uygulam a kabiliyeti olm alı ve k a ra r veril­ dikten sonra da büyük b ir dik­ kat ve azimle am acına u laştırıl­ m alıdır. A tatürk kararların ı cn iyi b ir biçim de uygular, uygula­ ma kabiliyeti az olan parlak ta sarıların sihrine kapılm azdı. Bu kere kararını verdikten sonra büyük bir faaliyet ve azim gösıe rerek en şiddetli tedbirlere m ü­ racaat ederken yolunda gideri ha­

reketleri de teşvik ederdi. Kon'ıutanlar sıkıntılı zaman­ larda cesaret ve soğukkanlılıkla­ rını m uhafaza edebilm elidirler, A tatürk’ün en tehlikeli zam an­ larda büyük bir itidal ve sükûnet gösterdiğine kaç defa şahit ol­ dum. O sıkıntılı zam anlarda ü- m itleri kırılanlara üm it vermek, etrafındakilere örnek olm ak su­ retiyle hiçbir zam an ümitsizliğe kapılm am ışı ır. E sk işeh ir’den Sa karya'ya çekilirken en sıkıntılı anları yaşıyorduk. O m illetine .-öyle sesleniyordu: «Düşmanı va­ tanın harim-i ism etinde soğaca­ ğız.»

A tatürk'ün yüksek bir niteliği,

de, zamanı beklem ekte son dere­ ce sab ır ve taham m ül gos ci¡ne­ sidir, Sabır, ruh ve beden nida­ riyle güçlü olan insanlara mah­ su stu r ki, hastalandığım ız zaman sabrım ızın azaldığını güfilrüz. K urtuluş Savaşında, durum u ken di düşüncelerine uygun bir bale getirinceye kadar, karşı koşanla ra, h atta gericilere, Çerkez Etern gibi serkeşlik yolunu tutanlara karşı uysal davranm ası büyük bir sabrın sonucudur. Onun bazı hallerde bunlara yalcınlık göster etiği ve okşayıcı hareketlerde bu­ lunduğu da görülm üştür.

Ordu disiplinle savaş silâhı ha- Üne gelir. Disiplin, onur, bir

dâ-viya bağlılık manevi kudreti yük­ seltir. K om utan iyi olm adıkça, özellikle tehlikeli durum larda manevi kudretin m uhafazası güç tür. Bunları iyi tak d ir eden Ata­ türk orduyu politika aletinden koruyarak maneviyatı yükseltm e ye değer verm iştir. Kendisi genç liginde gizli bir siyasi p am kur muş, zamanın büyük bir siyasî teşekkülüne de girm işti, ittih a t ve Terakki Cemiyeti iktidara gel dikten sonra ilk kongrede »ııbay ların siyasetten çekilm elerini te k ­ lif ederek kendisi siyasetten ay­ rıldı. K urtuluş Savaşından s'-nra da ordunun siyasetle uğraşmama-' sına büyük bir önem verdi.

ATATÜRK’ÜN KİŞİLİĞİ

Yakup Kadri K A R A O S M A N O G L U

A tatü rk 'ü n yüksek kişiliğini ve başardığı büyük işleri tarihin ve heie T ürk tarih in in ölçülerine v urm adan değerlendirm ek ben­ ce m üm kün değildir, İn san lar çok defa, içyüzüne varam ad ık ları büyük olaylar ve büyük k işiler karşısın d a h ayranlığa düşerler. Bu ruh hail İse, onları ancak m istik d ünya görüşüne doğru götü­ rebilir. O olayiar n a zarların d a b ire r m ucize ve o kişiler birer m asal kahram anı haline g irer ve gerçek o rtad an kapbolup yerini b irtak ım yargılara b ırak ır.

< Biz A ta tü rk ’ü ve d ev rim ierln i böyle b ir tehlikeye düşürm ekten sakınm alıyız. B unun İçin de izlem em iz gereken yol, o büyük • dam la eserlerini bilim sel ta rih m etoduna göre çözüm lem e ve yo­ rum lam a yoludur. İşte ancak o zam an A ta tü r k ’ün biyografisini yalnıa T ürkiye tarih in d e n değil, h a tta d ünya tarih in d en ayırm ak im kân dışına çıkar.

N itekim , bu biyografiyi yazm ak şerefi bana düşm üş olsaydı şöyle d e rd im : M ustafa K em al, A vrupa E m peryalizm inin yery ü zü ­ n ü n dörtte üçüne hakim olduğu b ir devirde, y a n söm ürge bir m em lek ette dünyaya geldi.

B unu şu anım la b ir defa daha desteklem ek İsterim . 10 - 12 yaş­ ların d a bir çocuktum . Bir gün M anisa'da babam la b ir gezintiden d ö n ü yorduk. Yolda bir kalabalık gördük. Beş - on kişilik Panam a şapkalı b ir grup, e tra fın d a k i b ir küm e çocuğu kalın bastonlarla m erham etsizce dö v ü y o rd u . Boğazım h ıçk ırık larla tık a n a ra k b a ğ ır­ dım :

— Baba, ne hakla v u ru y o rlar?

Babam başını önüne eğdi ve bana cevap vereceği yerde d a ­ yak yiyen çocuklar» seslendi:

— H aydi sav u lu n bakayım , dadL Ben a tıld ım :

— B aba, gidelim k arak o la h ab er verelim . B abam acı acı gülü m sey erek elim den tu ttu t — K arak o l ecnebilere k arşı ne y ap ab ilir oğul T.

Bu »öz üzerine sanki yaşım a b îr on yıl daha eklenm işti. İşte bizim kuşağın dünya gerçeklerine ilk tem asından o lg u n ­ luk çağına ayak basıncaya k a d a r geçirdiği öm ür bu olm uştur. A ta tü rk da hu k u şak tan d ı. O nun zihnini k u rcalay an tek konu

T ü rk m illetinin bu çirkin d urum dan nasıl k u rtu lacağ ı idi. D evlet ve hüküm et acz, bilgisizlik ve perişanlık içindeydi, Ne iç ne de dış politikasına yön vereb iliy o rd u . Yabancı devletlerle ilişkilerde yılgınlık, çekingenlik ve şaşkın b ir politikanın izleri vardı. Bu siyasetin yanlışlığı O sm anlı ülkesinin paylaşılm ası dü şüncelerinı getirm işti. T ü rk iy e ’nin sahibi a rtık T ü rk m illeti de­ ğildi. B ü tü n k a y n a k la r devlet içinde devlet yetkisini taşıyan «Dü­ yunu U m um iye»nin ta s a rru fu altın d a b u lu n u y o rd u . Milli g ururu h e r şeyin üstünde tu ta n A tatürk, bunun için d ir kİ, «Ya istiklâl, ya ölüm» parolasıyla a tılm ış tır K u rtu lu ş S avaşm a. T ü rk m illeti­ nin y ü zy ıllard ır çektiği acılar O 'nun ağzında dile geliyor, daha doğ ru su , bu m illetin uyanan bilinci O 'nda som utlaşıyordu.

Sadece T ü rk m illetinin mi? Şim di gerçekleşm ekte olduğunu gördüğüm üz büyük m ucizenin bizim K u rtu lu ş Savaşım ız olduğu­ nu kim in k â r edebilir? Kim yüzm ilvonlarca H intli ve P ak istan lIn ın , ö zg ü rlü k lerin e A ta tü rk ’ün açtığı yold an k av u ştu ğ u n u bilm ezlik edebilir? E ndonezya'dan K uzey A frika'ya, Ira k ve S u riy e'd en O r­ tad o ğ u ’n un göbeğine k a d a r b ü tü n m illetler bağım sızlık ve reform

ham lelerinin soluğunu A ta tü rk 'te n alm am ışlar m ıdır? A tatürk, K u rtu lu ş Savaşı sıraların d a «Biz bu m ücadeleye kendi k u rtu lu ­ şum uz için olduğu k a d a r b ü tü n esir Şark m illetlerinin k u rtu lu şu için girişm iş bulunuyoruz» dem em iş miydi?

A tatü rk 'ü n Milli M ücadeleden sonra yaptığı politik, sosyal ve k ü ltü rel alan lard ak i devrim ler! aslında K u rtu lu ş S avaşının bir devam ıdır. A skeri zaferler siyasi b aşarıla rla m eyvalarını v erm iş­ tir. A tatürk ile ri görüşlü b ir dev let adam ıydı. E ğer m illet ira d e ­ sine dayanan b ir rejim k u rm a k ta gecikseydi, bağım sızlığım ız ye­ niden tehlikeye düşerdi. Z ira kendisine sahip olm ayan b ir mille­ tin başına m u tlak a o m illet dışından b ir vasi çıkar. Bu ta rih in de­ ğişmez bir k u ralıd ır. B unu bildiği içindir ki, yeni b ir yönetim g etirm iştir. B ütün bu gerçekleri görüp bildiği için, K u rtu lu ş S a­ vaşını k azan d ık tan sonra hem en devrim sav aşların a atılm ıştır.

F ak at itiraz etm ek gerekir ki, A ta tü r k ’ün giriştiği bu m üca­ dele sona erm iş değildir. Hele kafa, ruh ve vicdan özgürlüğü yo­ lu n d ak i çabası hedefine varm ış olm aktan henüz epeyce uzaktır. Şim di bu mesafeyi aşm ak gençlere düşen b ir görev olm aktadır.

Kemalizm

Falih Rıfkı ATAY

KÖY AĞASININ SİLÂHLIĞI

Bir anım la başlam ak isterim yazım a, Ben A tatü rk 'ü ilk defa istilâ o rd u ların ı denize dök­ tü k ten b ir h afta sonra İzm ir'd e gördüm , «Gazi» ve «Müşir» idi. Herke* her şeyin bitm iş olduğu sevinci ile çırpınıyordu. B ir gün öğle yem eği yer­ ken b ana ve arkadaşım a d ö n erek ;

— H içbir şey bitm iş değildir. A sıl düşm an (A nadolu ta ra fım g ö stererek ) a rk a d a d ır. E rzu ­ r u m ’dan İzm ir’e v a ta n ı b ir düşm anın istilâ sın ­ dan k u rta rm a k İçin geldik. Böyle d ü şm an lar çok defa m ağlûp edilm işlerdir. Şim di İz m ir’den E r ­ zurum 'a asıl düşm anı kovm ak için gideceğiz, de­ mişti,

Sözünü ettiği düşm an, gerici ve şeriatçı kuv­ v etler, B atı uygarlığı düşm anlığı idi.

Ş im di b u ra d a K u rtu lu ş S avaşına k a d a r ge­ çen o lay ları te k ra rla m a k istem iy o ru m . Bu olay­ la r herkesin az çok m alû m u d u r. F a k a t K em a- lizmi tan ım lark en , an latırk en bu olayları, d ah a doğrusu ta rih i h a tırla m a k g erek ir. K em alizm 1839 T anzim at h arek etin d en beri devam eden lkizliği tasfiye etm ek, d ev letin te o k ra tik k a ra k ­ te rin i tam am iyle giderm ek, k a n u n la r k o y ark en v e k u ru m la r k u ra rk e n d in in ne diyeceğini sor­ m am ak, aram am ak , tam layık b ir dev let k u rm a k dem ektir. Bu M em un'un dokuzuncu asırd a k u r­ m ak istediği, reform yolu ile v arm ak istediği he­ defi, a rtık m illetleri dinler id are etm ediği için ve höylece id areleri düzeltm ek için dinde re ­ form un gerektiği d e v irle r geçmiş olduğundan, M ustafa K em al onbir asır sonra d ev rim ler yoluy­ la elde etm ek istem iştir. Bu b ak ım d an K em alizm , m üshim aniar bakım ından m illetlerarası b ü y ü k b ir değer taşır.

K em alizm in gerçekleşm e dönem i şöyle sıra­ la n a b ilir: Padişahlığın kald ırılm ası, C u m h u riy e­ tin ilâm , din okullarının kaldırılm ası, şapka gi­ yilm esi, tek k elerin , tü rb e le rin ve zaviyelerin k a ­ patılm ası, B atı takvim ve saatin in k ab u l edilm e­ si, İsviçre M edenî K a n u n u n u n k ab u lü , devlete la y ik b ir k a ra k te r verilm esi, m illetlerarası ra ­ kam şekillerinin kabul edilm esi, Lâtin h a rfle ri­ n in k ab u l edilm esi, T ü rk k a d ın la rın a m eb u ı seçm ek ve seçilm ek h a k k ın ın tanınm ası.

B ü tü n bu dev rim lerin yapılışı sırasın d ak i T ü rk iy e havasını verm ek için size b ir fık ra an­ latayım :

1925 yılında B olu'da dolaşıyordum . Akşam eşrafla birlikte oturm uş, sohbet ediyorduk. Bir ara,

— G aliba yakında şapka giyilm ek ih tim ali v ar, dedim. G erçekten de iki gün evvel M usta­ fa K em al ile beraberdik.

— Ne dem ek tir bu. Din n asıl olur da bir ser­ puş meselesi olur? B ir k afan ın içi bu darlıkta olursa, o kafaya düşünce özg ü rlü ğ ü nasıl girer, dedi birisi.

H erkes b ir şey sö y lü y o rd u ; İsteyen şapka giy­ meli, eğer m üdahale eden o lu rsa polis onu va- »aklam alıydı. Daha sonra s u b a y la r ve m em u rlar şapka giyerler, b irk aç yıl İçinde h a lk buna alı­ şır, m esele hallolup giderdi.

Vali ve k o m u ta n la r:

— Yooo... İşte bu olm az! diye y erlerin d en Sıçradılar. H albuki M ustafa K em al o gece b u ­ lunduğu İnebolu'da hem kendisi şapka giym iş, hem k ad ın ları ç arşaftan çıkarm ıştı. S abahleyin bu haberi aldık. A ym vali ve k o m u ta n la r:

«Mademki, M ustafa K em al y a p m ıştır, karşı koyanı karşım ızda görelim» dediler.

Bu in an ışların d a, b ağ lan ışların d a ve cesa­ retlerin d e sam im iydiler. İn an ılan b ir m illi kah­ ram anın ne b ü y ü k b ir kuvvet olduğunu o zam an anlam ıştım .

İlk rastlay ışım d a A ta tü rk 'e so rd u m : — Niye şapkayı İsta n b u l veya İzm ir gibi uya­ nık m erkezlerden b irin d e d eğ il’ de, İn e b o lu ’da giydiniz?

— İstan b u l ve İz m ir b en i çok g ö rm ü ştü r. Bu ta ra f halkı hiç görm em işti. B aşım da ne İle gö­ rü rlerse beni öyle k a b u l edeceklerdi, diye cevap verm işti.

O sm anlIdan kalan b îr kadın m eselesi v ard ır. K adının hiçbir hak ve h u k u k u y o k tu r. K adın meslek sahibi olam az. K adın e rk ek ten ay rıla­ maz. K adın peçesiz dolaşam az.

1934 yılındayız. K adın ask er havacı vard ır. K adın m illetv ek ilid ir. K adın h ekim dir, av u k a t­ tır, y arg ıçtır, iş k adınıdır, erk ek ne ise odur. H er şeyde onunla eşittir. Milli ölçüde Kemallz- m in önem i bu d u r. M illetlerarası ölçüde ise, eğer bugün b ir İra n im p arato riçesi şapkalı o larak ko­ cası ile b e ra b e r dolaşabiliyorsa, bu M ustafa K e­ m al sayesindedir. B ü tü n m üslüm an m em lek etler­ de aynı h a re k e t alıp y ü rü m ü ştü r.

F a k a t b u n la r olup biterk en reak siy o n er güç­ lerin tepkilerini pek ab artm am ak gerekir. Bu­ nunla b e ra b e r reak siy o n er güçlerle devrim h a re ­ ketlerin in çatışm alarını da hesaba k atm ak ge­ rekir. İşte bu çatışm a b ir gecikm eye sebep ol­ m u ştu r. E ğer 1946 dem okrasisinden sonra siyasi

p artileri id are eden p olitikacılar, kt pek çoğu A tatürk devrinin ay d ın la rıd ırla r, cehalet ve tu ­ tu cu lu k istism arcılığına kapılm am ış olsalardı, T ürkiye b u g ünkünden çok değişm iş olurdu. Eğer b ir gün dem okrasi rejim i tatile u ğ ra rsa sırf bu yünden uğ rar,

«A rabm kini A r»b», A eem lnkİni A cente fe r i v erirsek , bize u z u n kollu bir B u h a ra h ırk a sın d a n b aşk a b ir şey kalmaz.»

B u h ara h ırk asın ı nedense hor gösteren bu sö*, M eşrutiyet dev rin d e »ayılı b ir k ıç ü lk ü c ü n ü n dilim izde d en em e k istedikleri «Tasfiye» işini T ürkçe için b ir yıkım sayan ün lü b ir yazarım ızın sözüdür.

Dil devrim i başladığı sıra la rd a da ay d ın larım ızın çoğu bu k u ru n tu d a İdi.

T ü rk 'ü n a n a y u rtta n ayrıldığı zam an dil varlığını uzun kollu b ir h ırk a y a b enzetenlerin bu m antık zavallılığına A ta tü rk acırdı. O, T ü r k ’ün h er şeyine inandığı gibi dilinin de yeterliğine, enginliğine sonsuz b ir inanç beslerdi. «Tarihin akışını oradan oraya çevirm iş, y e r y e r b u n ca u y g arlık ocakları k u rm u ş b îr u lu su n ¿fili b u denil yoksul

olabilir m i idi?» diye soruyor ve sözünü aşağı y u k a rı şöyle tam a m lıy o rd u : «A raplarla tan ışın csy a dek T ü rk ü n devlet, h ü k ü m et, h u kuk, adalet gibi u y g a r k a v ra m la ra , şeref, nam us, insan, vicdan gibi y ü k sek du y g u lara b ire r aa verm em iş

alması düşünülebilir mi? Belli ki, nar ulusta

görüldüğü ü zere T ü rk 'ü n de ta rih te gaflet a n la n olm uş, b ir çok v a rlık la n n a ve bu ara d a diline de bakm az o lm u ştu r. Biz şim di u lusal benliğim ize k av u ştu ğ u m u z gibi öz dilim ize de kavuşacağız.» A ta tü rk , b ir ulu su n , dil v a rlığ ı bakım ından, aslında bu d en li yoksul olam ıyacağım b ir örnekle b elirtm ek için şu ö y küyü sık sık a n la tırd ı: «V aktiyle zengin b ir köy ağası şehirde ham am a gitm iş, yıkanm ış.. K u ru lan m ış.. G iyinm ek için bohçasına el attığı zam an b ir de bakm ış ki, silâh lığ ın d an başka h e r şeyi çalınm ış. B aşlam ış ham am cılard an hesap sorm aya..

H am am c ılar ağanın şa n ta j yap tığ ın ı, yoksa çalm an, çırpılan b ir şey olm adığım ileri sü rm ü şler. B unun üzerine o da silâhlığını çıplak beline geçirerek o rtay a çıkm ış ve şöyle

haykırm ış: «G örenler A llah için söylesin, ben b u ra y a bu k ılık ta gelebilir m i idim?»

Ata öyküsüne şu n u da k a ta r d ı:

— Ağanın ham am a çıplak gelm ediğine h erk esin aklı y a ttı ama T ü rk 'ü n y u rd u n d a n dilsiz

çıkm adığına h âlâ akıl trd ire m iy e n gafiller yardı».

Ata’dan

seçme

sözler

Bilelim ki, kazandığım ız m u v affak iy et m illetin k u v v etlerin i

b irle ştirm e sin d e n ileri gelm iştir. E ğer aym m u v affak iy etleri, zaferleri ileride de k azanm ak istiy o rsak , aym esasa dayanalım , aynı yolda yürüyelim .

(1923) Y abancılar tam am en in a n m a lıd ır ki, T ü rk iy e 'd e y aşayan m illet, başlıbaşm a b ü tü n dünya

m illetleri içinde etkili b ir v arlığ a sahiptir. Bu giderilem ez.

(1919)

H akim iyet m illiye, m illetin n am u su d u r, h ay siy etid ir, şerefid ir.

(7 Ş u b at 1923) Milli h ak im iy et öyle b ir n u rd u r ki, onun k arşısında zin cirler erir, taç ve ta h tla r b a ta r, m ahvolur.

M illetlerin esirliği üzerin e k u ru lm u ş m üesseseler her ta ra fta yıkılm aya m ah k û m d u rla r.

(1 E ylül 1924) B aşarılard a g u ru ru

yenm ek, felâk etlerd e üm itsizliğe k arşı gelm ek lâzım dır. (1930) U n u tu lm a m a lıd ır ki, m illetin h ak im iy etin i b ir şah ısta v e y a h u t m a h d u t eşhasın elinde b u lu n d u rm a k ta m enfaat

b ek liy en cahil ve gafil İn san lar v a rd ır.

( O c a k 1923)

B asın, m illetin m ü şterek sesidir. B ir m illeti ay d ın latm a ve irş a tta , b ir m illete m u h taç olduğu fikrî gıdayı v e rm ek te, h u lâsa b ir m illetin hedefi saad et olan m ü şterek b ir is tik am ette y ü rü m esin i tem inde, basın başlıbaşına b ir k u vvet, b ir m ektep, b ir reh b erd ir,

(1922) Ben y aşay ab ilm ek için m u tla k a m ü stak il b ir m illetin evladı kalm alıyım ,

Bu sebeple m illi istiklâl bence b ir h a y a t m eselesidir. M illet ve m em leketin m e n fa a tle ri icap ettiği ta k d ird e , insanlığı teşk il eden m illetlerd en h er biriy le m edeniyet gereği o lan dostluk,

siy aset m ü n aseb etlerin i 1 b ü y ü k b ir hassasiyetle ta k d ir ederim . Ancak benim m illetim i esir etm ek

istey en h erh an g i bir m illetin de bu arzusundan sa rfın a z a r edinceye k a d a r am ansız düşm anıyım .

(23.4.1921) Biz, m illetlerarası

m ü n aseb etlerd e karşılık lı em n iy et ve riay eti hedef tu ta n açık ve sam im i p o litik an ın en ateşli ta ra fta rıy ız .

(1926) K orku üzerine hakim iyet bina edilemez. Toplara istinad eden hakiyim et payidar olmaz. Böyle bir hakim iyet ve d ik tatö rlü k ancak ih tilâl zuhurunda m uvakkat bir zam an için lâzım olur.

(Mart 1930)

Eğitim işlerinde behem ehal m uzaffer olm ak lâzım dır. B ir m illetin gerçek k u rtu lu şu ancak bu suretle olur. Bu zaferin tem ini için hepim izin tek can ve tek fik ir o larak esaslı b ir program üzerinde çalışm ası lâzım dır, Benoe bu program ın esaslı no k taları ikidir: 1. Sosyal hayatım ızın

ihtiyacına uygun olmam.

2. Çağın icaplarına uyması. (27.10.1922)

D evrim ler

ve

A şam alar

Şevket Süreyya AYDEMİR

Büyük devrim ler başlar. Ama bitmez. Zamanın akışı içinde öyle aşam alara ulaşır ki, adına devrim dediğimiz bir toplumsal düzenden, başka bir toplumsal düzene sıçramaların hızı, yeri­ ni, bu atılışların yerine evrimsel bir gelişmeye bırakır. Bu bir duraklam a, gerileme değildir. Devrimin kendi düzenini artık yer leştirmesi, kuruluşlarını verm esi ve kendisinden beklenenleri, evrimsel b ir oluşum içinde, toplum un yaşantısına yerleştirm esi evresidir. Devrimcinin, ya da o devrimin önde bayrağını taşı­ yan kahram anın, ülkü ve ilkelerinin yerleşmesi evresi bu aşama­ lar içinde biçimlenir.

Bu arada, karşı çıkışlar, direnişler olacaktır. Geçmişin düze­ ni. kuruluşları ve anlayışı içinde yaşamak isteyenlerin, kanlı a- yaklam şları da olabilir. Bu çıkışlar olur. Devrimin evrimsel ge­ lişmesinde, engeller, zaman yitirm eler, taktik ve stratejik zik­ zaklar yaratabilir. Ama devrim; soy bir devrimse, toplum onu, sözle belirtmemiş, istememiş olsa bile, toplum un yapısı bu dev­ rim e gebeyse, devrimin, hem devrimsel, hem evrimsel yol alışın­ da karşılaşılabilecek bu engelleri, hem çağın akışı, hem devri­ min dinamizmi yener, toplum un çağ içinde ilerleyişi, kaçınılmaz akışını sü rd ü rü r gider..

T ürk toplumu yakın tarihimizde, böyle bir devrim yaşadı. Toplum bu devrim in ana aşam alarını, belki beklemiş de değil­ di. Ama çağ, bu aşam alara gebeydi ve devrim in önder k ah ra­ manı, çağın gereksinm elerinden sezinlediği bu aşama ve atılma­ ları, önce bir sır gibi ru h u n u n hâzinelerinde sakladı ve her bi­ rini, vakti geldikçe, adım adım, ulusunun önüne serdi. Çünkü o bir önderdi ve çevresinde önderlerden çok, sezinleyebildikle- rini onda bulm uş, güçlerini, yargılarını ona bağlamış, savaşkan bir insanlar kadrosu vardı. Onun içindir ki o, her aşam anın vak­ ti geldikçe:

— Ya şimdi, ya hiç b ir zaman,

der gibi işaretini verip bayrağını kaldırınca, bu soy insanlar, ya da bu savaşçı kadro, onun em rinde bütünleşm iş bir irade seli gibi harekete geldi. G österilen aşam alara doğru aktı. Ama bu arada, artık yorum lar, ya da kendi ufuklarının artık sonuna ge­ lenler, varabildikleri yerlerde kaldılar. Özetle, önde yürüyen a- dam, kendi ruhunda oluşturup, eteklerinde taşıdığı değer ölçü­ lerini ve devrimsel aşam aları, kendinden istenmeden, topium una sundu. B unlar yıllarca; çilelere, savaşlara, kanlara, gözyaşlarına m alolan çetin, ama şanlı bir savaşın, meyveleri, arm ağanları ol­ dular. Hem kendi yaşadığı evrenin insanlarına, hem tarihimizin akışına, hem geleceğin kuşaklarına sunuldular. İşte bu önder in «an, 37 y ü önce 10 kasımda, yaşama gözlerini kapayan, o insan­ dı. G etirdiklerini ve bunların değerlerini korum ak görevini bizler ve bütün bizden sonrakilere, onların daha da yüceltilmesi, daha da tam amlanması için, sonu gelmez bir sınav olarak b ı­ raktı...

İşte şimdi biz ve bizlerden sonrakiler, bu kutsal, ama çetin sınavın, kesintisiz uyanıklığı içinde olmak zorundayız. Çünkü, h er devrim başlar, ama bitmez demiştik. Şimdi de hepimiz, ya da bu devrim in çocukları tam bir savaş cephesi uyanıklığı ve disiplini ile, bu devrim in değerlerini, ilkelerini, kuruluşlarını; onlara karşı çıkan bütün yadsıma dalgalarına karşı, korum a sı­ navının sorum luluğunu taşıyoruz.

Ama bir de şu var: Her soy devrim, kendi ilke ve aşam aları İçinde savaşarak, bir gün amaçladığı zafere ulaşabilir. Ama işte bu aşama, devrim in, hem zaferi, hem güçsüzlüğüdür. Çünkü o güne kadar bu savaşta tek kurtu lu ş bayrağı altında, belli, yani hepsinin amaç bildiği varışlar için savaşan silâh arkadaşları, bu ku rtu lu ş doruğuna ulaşınca, birden ve kaçınılmaz olarak, kendi iç dünyalarının eğilim lerine kendilerini verirler.

Örneğin, bizim Ulusal K u rtu lu ş Savaşımızda amaç, düşmanı y u rttan kovm aktı. Bir gün geldi, düşm an yurttan kovuldu. Y urt k u rtuldu. Ama bununla iş bitiyor m uydu? Hayır! Hattâ Gazi M ustafa K em al’in, İzm ir’e varışının ertesi günü dediği gibi, iş­ ler bitm iyor, asıl yeni başlıyordu...

Şimdi artık gün gelecek, saltanat kalkacaktı. Halifelik kaldı­ rılacaktı. Medreseler kapanacaktı. Tekkeler mühürlenecekti. Ye­ n i yazı, eğitim birliği, kadınların yaşama açılışı ve daha nice alı- lım lar başarılacaktı. T ürkiye, Doğudan kopup, Batıya yönelecek ti. Ama ne var ki, Ulusal K urtuluş Savaşının akışı içinde, en ön »ırada yer alan savaş arkadaşları içinde bile, bunlara hazır ol­ m ayanlar çoktu.

O halde artık bu noktada, çeşitli inancalar içinde çeşitli yön­ lere doğrulan ve belki toplum u da parçalayacak olan bu savaşçı kadronun üstünde, buyurgan (diktatör) değil, ama her yeni atı lıma yön veren ve bu yönde isteneni toplum yaşamına yerleştiro cek olan b ir Tek İrade’ye gereklilik vardı. Bu Tek İrade ancak bir Sef’in, hattâ insanüstü bir yaratığın iradesi olabilirdi. Öyle b ir Şef ve Ö nder ki, olayları, çevresindeki, arkadaşlarının ya da kanun yapıcı söz sahiplerinin, hepsinden daha iyi değerlendirsin. Hepsinden daha ileriyi görsün ve topluma yön çizebilsin.

İşte tarih bize, Ulusal K urtuluş Savaşı içinden, böyle bir yön çizicinin, çıkması şansını bağışladı. Bu, ¿evrimimizin gerçek mi m srı, K urtuluş Savaşımızın da gerçek yöneticisi ve kahram anı olarak A tatürk’tür. Bundan 37 yıl önce 10 kasımda, onun fani varlığı aram ızdan ayrıldı. Ama, bizlere ve bizlerden sonrakilere bıraktığı, devrim leri korum ak ve onları daha ilerilere ulaştınnak görevi ve sınavı, hele bugünlerin çok yönlü sorunları içinde, bi- «tm, yani T ü rk aydınlarının, tartışm a kabul etmez görevimiz, sı navımızdır. Bu görevi gereğince başaramaz ve bu sınavı gere­ ğince veremezsek, A nıtkabir’de yatan kahram anın ruhu, sanıyo­ rum ki, çağının en büyük düş kırıklığını yaşar.*

Referanslar

Benzer Belgeler

yüzyıllarda başta İngiltere olmak üzere Avrupa’da başlayan Endüstri Devrimi, Tarım Devrimi’nden sonra insanlığın gördüğü ikinci büyük

Bu anlamda, yerel yönetimlerde sosyal hizmet anlamında verilen hizmetler henüz kurumsal olarak yerleşmemiş ve sosyal hizmetlerin ne olduğu ya da olması gerektiği

Bu doğrultuda araştırmada, pandemi sürecinin sosyal hizmet ve sosyal yardım alanında hizmet sunan kurumlarda nasıl yaşandığı ve hizmet alanların nasıl etkilendiği ile bu

 Yaşanan salgının ve salgına bağlı ölümlerin psikolojik etkilerini sosyal ilişkiler, belirsizlik ve yaşamsal kırılganlık açısından değerlendirmek

The analysis included three broad inter-related themes: the lack of awareness about deinstitutionalization, the lack of social support mechanisms (tackling

Yerleşik topluma yeni dahil olan etnik grup ve yerleşik toplumun, farklı kültürel kimliklerin birlikteliğiyle oluşturdukları çok kültürlü toplum yapısı

MS hastalığını deneyimleyen bireylerin hastalık süreçlerinin sosyal işlevselliğine etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirilen bu çalışmada, 30 MS hastası ile

Marmara üniversitesi öğrencilerinin beşte üçü evlenmeyi düşündüğü partneri ile dini inançlarının aynı olması gerektiğini, beşte birinden fazlası bu durumun