• Sonuç bulunamadı

Ressam Mustafa Fikret Mualla (Moualla)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ressam Mustafa Fikret Mualla (Moualla)"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

F. Muallâ'nın 250.000 T. Lirasına satılan bir eseri R e s s a m

M u s t a f a F i k r e t M u a I I a ( M o u a I I a )

1930/31 - 1935/36 yılları arasında Gü­ zel San'atlar Akademi'si «(Mimarî, resim, heykel, tezyinat» gibi bölümleri yaklaşık olarak, kızlı erkekli yüzyirmi öğrencilik bir topluluk halinde idi.

Bu değişik san'at alanlarındaki öğ­ renciler arasında okulun «Sanayii Nefise Mektebi» devresinden kalma alışkanlıkla dostluk, arkadaşlık havası yaşamaya de­ vam ediyordu. Genç öğrenciler arasında, eski dönemlerden kalma san’atçı olarak yetişmek yolunda, yıllanmış yaşlı öğren­ ciler ve okulu bitirmiş her bölümden eski mezunlar da misafir olarak bulunurdu.

Akademide bu tür buluşmalara sah­ ne olan iki önemli mekânından biri ön bahçedeki lokantası, ötekisi de, çalışma atölyeleri idi. Bunun dışında bir de, her yıl büyük bir coşku ile kutlanan, tüm Akademi öğrenci, öğretmen, mezunları ve dostlarının katıldığı «üç Mart» balo­ ları vardı.

'Bu 'balolar genellikle Akademi bina­ sının çok geniş orta sofasında yapılır. Bütün bir gece, güneş doğuncaya kadar süren balolarda tam bir mutluluk, neş'e, dostluk, eşitlik havası eserdi.

Yukarıda sözünü ettiğim buluşma, rastlaşma, tanışma mekânlarından lo­ kanta en ilginç yerdi. Öğrencilerim kontro­ lünde bir aşçıya kiralanan lokantada, ye­ mekler öğrenci kesesine uygun fiyatlar­ da verilirdi. Bazen bira, şarap gibi içkiler de anasıra kaçamak olarak da bulunurdu.

Çıplak : H. K. Söylemezoğlu Kolleksiyonundan

lokantaya gelenler arasında, o zaman Şişil sosyetesine bağlı şık kız öğrenciler yanışına, tam bir tezat teşkil eden, özel­ likle tipleri, tavırları davranışları ile orta­ mı renklendiren bohem erkek saın'atçılar da bulunurdu.

İşte, ressam Fikret Mualla da bun­ lar arasında en ilginçlerden biri İdi. il­ ginçti, çünkü bohem değildi, başka bir deyişle giyinişinde dikkatli, ama apayrı, saçları genellikle üç numara ile kesilmiş, temiz, o dönemin modasına ters düşen yakasız, sarı metal düğmeli, yere on san­ time kadar uzanan dâr lâcivert pardesüsü ile mağrur dolaşan bir kişi! Akadem'i’ye gelişi genellikle öğle üzeri lokantada bu­ luşmak, şakalaşmak, sataşmak, yemfek ye­ mek Içiın olurdu.

Akademi resim bölümünün eski öğ­ rencisi idi, mezun olmuş m u id i? bilemez­ dik, zaten kimse de bu ¡konuda dertlen- mezdi. Fikret Mualla’yı lokantada görmek bir bakıma mutlu bir rastlantı yanışına, çevresiyle ve eski arkadaşları ile olan şakalaşmalarını nerelere varacağını bil­ memek gibi bir kuşkuyu da beraberinde getirirdi. Ama, her şeye rağmen İyi bir insan, tipik bir san'atçının havasını al­ mak güzel olurdu. İşte, 'benim de Fikret

Mualla İle tanışıklığım böyle başladı ve Akademiden mezun olup, Almanya’ya gi­ dinceye ¡kadar, yani, Temmuz 1936 sonu­ na kadar sürdü.

O sırada Akademideki Millî Eği­ tim Bakanlığı Yapı İşleri bürosunda ça­ lışıyordum. Aldığım düşük maaşla geçi­ nirken Fikret Mualla dosyasında getirdiği

eskizleri, küçük bir ücret karşılığında ba­ na devrederdi. Böylece bende, bir düzine kadar eskizi güzel ¡bir ¡anı olarak birikti.

¡Ressam Fikret Mualla, ¡her halde 1936 landan sonra ¡Paris’te yerleşti. Bir da­ ha görüşmek ¡kabri olmadı. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun 'Paris’e yaptığı ¡bir gezi sı­ rasında F. Moaila'yı da Paris'teki çatı arası odasında ziyaret ettiğini ve F. Mual- ia'nin boş durmadığını «fırçalan yaş’dı» diyerek ressamın çalışmasının en tipik kontrolünü yaptığını ve sevindiğini bili­ yoruz.

Sepet ören balıkçı deseni H. K. Söylemezoğlu Kolleksiyonu

135

(2)

F. Muailâ’mn bir etüdü H. K. Söylemez oğlu Koli.

Fikret ıMualla, kuşkusuz bir çok s a n ­ atçının kaderinde olduğu gibi, çok renkli 'yaşamı boyunca türlü sıkıntılar çekmiş­ tir. Ama, onu Paris’e çeken kuvvet bu şehrin «bütün bir dünya yuvarlağı 'İçinden gelmiş İnsanlara, bir arada tam bir öz­ gürlük, karşılıklı tolerans, anlayışı içinde yaşayabilme olanağının veren tek şehir oluşudur bence. Fikret Mualla, yaşamı­ nın büyük bir bölümünü bu şehirde sür­ dürdü, resim alanında gönlünün istediğini verdi, ölümünden sonra da geride kalan yapıtları galerilerde sergilenmeye, büyük değerleri gün ışığına çıkmaya ve dört bir yana dağılmaya başladı. Ne yazık ki, bugüne ¡kadar çağımız genç sa'n’atçıları- mn yapıtlarından sürekli ve »istemli bir şekilde oluşturulan bir «Devlet Modern San’atlar Müzesi» kurulamadı.

Şimdi, Atatürk'ün yüzüncü doğum yı­ lının kutlandığı 1981 yılı vesilesile, A n­ kara’da gerçekleştirilmesi kararlaşan «Atatürk 'Kültür Merkezi» bina program­ ları içinde bir de «Cumhuriyet devri kül­ türel atıl rm lan Müzesi» yer alacak.

Ne mutlu o günlere 'kavuşacaklara. Hâfrıit Kemâli Söylemezoğlu

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Dizide okuyucunun daha az tanıdı­ ğı sanatçılarla ilgili ciltler, özellikle de çağımıza daha yakın dönemlerle ilgili klasikleşmiş yazarlara ayrılacak

Derken konuşmaya başlıyor Manço: «İki yıllık aradan sonra geldik.» dİ yor.. Çalışsın, ürünlerini sersin ve

Okmeydanı ile sim­ geleşmiş her biri birer sanat eseri olarak tasarlanmış bu dikilitaşlan bulabilmek bugün zorlu bir araştır­ mayı, hatta arkeolojik

Kültür endüstrisinin ideolojisi, panzehirini yine kendi içinde taşır (Dellaloğlu, 2001: 96). Endüstri’nin kendisiyle çelişir hale gelebilmesi için, belirli bir

Verilen bilgilere göre ayrıca darülkurra, Cumhuriyet döneminde önce sağlık müzesi, ardından müftülük binası, 1968’den sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı

Aya Yorgi manastırı, denize i- nen sert bir yamacın üzerinde inşa edilmiş olduğundan burası halk ara­ sında «Krimnos» yâni «Uçurum» manastırı diye de

Numune Maks.. fazla tokluk kazanımı elde edilerek üstün bir tokluk değerine ulaşılmıştır. Saf epoksi Zn nanopartikül ilaveli numunelerin postkür uygulanmış ve

Kemal paşa zade Sait beyin mnhtumu babaaum- j el yazısile yazılmış bazı notlarını j görmem için bana