C U M H U R İYE T/(i
D İZ İ-R Ö P O R T A f
20 H A Z İR A N 1990
Kâzım Karabekir (tek adam ’ dönemine girildiği kuşkusunu taşımaktadır:
M ustafa K em al’e m ethiye yarışı
— 1 1 —
Karabekir, din ve devrim konu larındaki endişelerini her yerde anlatır. “Uzmanlar” der “fikirle
ri işlesinler.” Yoksa din ve ahlak
konularında atılacak yanlış adım lar “gençliği züppeleştirir.”
Paşa endişelidir. Şöyle düşünür: Dini ve ahlaki devrim, bilim ad am ların a dayanm adığına göre “nereden geldiği belli olm ayan bu fikir” toplum da hem de “ her şe ye m üsait bir m uhitte yam an hadiselere” yol açabilir.
Karabekir, konuyu yakın ark a daşı İsmet Paşa ile de görüşür.
“ 16 ağustosta İsmet P aşa ile gö rüştüm . 18 tem m uzda Teşkilatı Esasiye münasebetiyle Fethi Bey ve arkadaşlarıyla yaptığım ız (İs lam lık terakkiye m anidir) m üna kaşasını ve Gazi’nin yakın zam an lara kadar her yerde İslam dinini, K uran’ı ve hilafeti m ethü sena et tiği ve pek fazla olarak Balıkesir1 de m inbere çıkıp aynı esaslarda hutbe dahi okuduğu halde dün ge ce heyet-i ilmiye m uvacehesinde peygamberimiz ve Kuran h ak k ın d a h atır ve hayale gelmeyecek te cavüzde bulunduğunu anlattım ve bu tehlikeli havanın Lozan’dan ye ni geldiği hakkm daki k an aatin um um i olduğunu da söyledim.
İsm et Paşa, M acarlar, Bulgar- lar, aynı saflarda itilaf devletleri ne karşı harp ettikleri ve m ağlup o ldukları halde istiklallerini m u h afaza etm iş olm aları H ıristiyan o lduklarından, bize istiklal veril mem esi de İslam olduğum uzdan ileri geldiğini bugün kendi kuvve timizle yıllarca uğraşarak kurtul duksa da İslam kaldıkça müstem- lekeci devletlerin ve bu arada bil hassa İngilizlerin daim a aleyhi mizde olacaklarını ve istiklalimi zin de daim a tehlikede kalacağı nı bana anlattı.
Ben de bu fikre iştirak etm edi ğimi şu m ütalaalarım a dayanarak söyledim:
‘Böyle bir fikrin doğuracağı ha reket, milletin başına yeniden da ha korkunç ve daha meşum bir is tibdat idaresi getirecektir. Daha kazanamadığımız milli neşe kaça cak, birçok emekle kurulan milli birliğimiz de bozulacaktır. Biz içe ride birbirimizi boğarken bize bu kurtuluş yolunu gösteren politika cılar da ‘T ü rk ler H ıristiy an
oldular’ diye bütün İslam âlemi
ni bizden nefret ettireceklerdir. Bu surette bizi tedip etmek için İslam âlemi ruhlarında isyan duyacak lardır. Artık itilaf devletleri Yunan ve Ermeni kuvvetleriyle başara madıkları emellerini, İslam ordu larını ve hele Arapları, (setli alâ Muhammed) diye üzerimize sal- dırtmakla istihsale kalkışacaklar dır.
Su ltan M ahm ut devrinde ‘Türkler Hıristiyan oluyor’ diye Arap ordularını Anadolu içlerine sevk eden ve orduları idare eden Fransızlar değil miydi? Türk do nanmasını ifsat eden ve Mısır’a teslimine sebep olan politika ay nı soyun değil miydi? Öteden be ri bir taraftan hükümete ‘AvrupalI olun, Garp hayatını aynen alın, başka kurtuluş yolunuz yoktur’ derler, diğer taraftan da attığımız adımlan teşvik ederler ve İslam âlemine de ‘Türkler Hıristiyan oluyor' diye aleyhimizde nefret uyandırırlar.
Esasen imkânsız olan bir şeyi yapıyor görünmek bile maddi ma nevi bütün kudret kaynaklarımı zı mahv ve harap eder. Neticesi bu işi benimseyeceklerin bayatlan ve prestijleri de kâfi gelmeyeceğinden kendi elimizle milleti anarşiye sü rükleriz. Neticede bolşeviklik ce- reyanlan arasında mahv olmak ve ya müstemleke olarak istiklalimi zi kaybetmek de çok uzun sürmez. M. Kemal Paşa’nın son beyanatı bütün ilim adamlanmızı hayret ve korku içinde bırakmıştır. Çok va him neticeler doğurabilecek bu fikri hep bir arada müzakere ve münakaşa etsek, millet ve mem leketin hayrına olur
Lozan bize istibdat ve tehlike getirmesin.’
İsmet Paşa’dan bir noktanın d aha aydınlanmasını sordum :
Lozan Sulh M uahedesi’nde Boğazlar’m tabi olacağı usule dair mukavelenin 8. m addesi aynen şöyledir:
(M adde 8: Payitahtın ihtiyacı için İstanbul, Beyoğlu, G alata, Ü sküdar ile A dalar dahil olduğu halde İstanbul ve m ezkûr şehrin civar kurbunda ‘yakınında’ azami 12 bin kişilik bir kuvve-i askeriye bulunabilir. İstanbul’da bir tersa ne ve üssü bahri m uhafaza edile bilecektir.) (33)
Halbuki daha 12 Kasım 1921’de Erkânı H arbiye U m um iye Reisi Fevzi Paşa’nın Boğazlar h ak k ın da ne düşünüldüğü sorusuna ce vap olarak ‘İstanbul’un m akam ı saltanat olacağı kaldırılarak m a kamı hilafet’ denilmesini teklif et tiğim gibi yine teklifim üzerine saltanatı ilga ve hilafet âl-i O s m an’da ve İstanbul’da bırakılm ış tı. Bu kanun halinde kabul olun muş ve 2. TBM M esas olan Halk Fırkası um delerinde de yer tu t muştu. En sonra da 11 Ocak 1922’de M. Kemal Paşa muvace hesinde ‘payitaht neresi olm alı?’ diye ortaya atılan sualde O ’nun arzusu ne ise onu yapmak isteyen lere karşı ‘İstanbul hilafet m erke zidir. A nkara da hüküm et merke zi. Payitaht tabiri artık kalkmıştır’ demiştim.
Bu sefer karşımıza (İstanbul’un payitaht olduğu) sulh m uahede si ile ortaya çıkıyor. Bunun sebe bi nedir?
İsmet Paşa iyi dinledi; fakat hiçbir cevap vermedi.
Bunu M. Kemal P aşa’nın arzu suyla yaptığından benim şüphem yoktu. N itekim bir m üddet sonra onu bu arzu ların d an ebediyen uzaklaştıracak bir teşebbüste bu lunmaya m ecbur kaldım . Az aşa ğıda gelecektir!’
Hocaları toptan
kaldıralım____________
K arabekir, o günlerde A nkara1 nın Keçiören sem tinde “Kubbeli
Köşk” diye bilinen bir küçük
köşkte kira ile oturm aktadır. 19 Ağustos 1923 günü M. Kemal, La tife H anım ve İsm et Paşa bu köş
ke yemeğe gelirler.
Yemekte tartışm a çıkar. Tartış m a K arabekir ve İsmet Paşa ara sındadır. M. Kemal, tartışmayı sessizce izler.
...İsmet Paşa müthiş bir inkılap hamlesi teklif etti:
— H ocaları toptan kaldırm a dıkça hiçbir iş yapamayız. Bugün kü kudret ve prestijim izle bugün bu inkılabı yapm azsak hiçbir za m an yapamayız...
İlk Fethi Bey grubundan işitti ğim bu yeni inkılap zihniyetini İs met Paşa da bir çırpıda tam am lı yordu. A radaki zam an fasılaları kendiliğinden o rtadan kalkarak bu üç şahsiyetin üç maddelik program ları kulaklarım da tekrar landı:
1- İslamlık terakkiye m anidir, 2- A rap oğlunun yavelerini
Türklere öğretmeli,
3- H ocaları toptan kaldırm alı. Peki am a ne olmak istiyorsunuz dedim . H ıristiyan mı, dinsiz mi?
H içbirine im kân olm am akla beraber her iki yol da hem tehli keli hem de geridir. Münevver H ı ristiyanlık âlemi ilim zihniyetine d aha uygun bir din esasları araş tırırken bizim onların köhne mü- essesesini b en im sem ek liğ im iz müthiş tehlikesi ile beraber geri bir hareket olur. Dini kaldırm ak ise yine m üthiş tehlikesi iie beraber medeniyet âlem inin nefret ettiği geri bir yol olduğundan m aksat sız bir hareket olur. Bir millette duygu birliği, itikat birliği ve m en faat birliği olmazsa, idare edenler le edilenler arasında bir uçurum açılır ve bu uçurum günün b irin de o m illete mezar olabilir. Ben,
her fırsatta söylediğim gibi dinle uğraşm anın bizi d aha ziyade te rakkiden alıkoyacağı ve d a h a zi yade geri götürebileceği kanaatin deyim. Dini olduğu gibi bırakmalı ve hüküm et ne b u n a tesir yapm a lı ve ne de tesiri a ltın d a kalm alı dır!
Biz milli istiklalim iz gibi milli hürriyetlerim izi de en m ukaddes gaye tanım alıyız ve bunun zevki ni bütün millete tattırmalıyız. Bu nun için medeni hedeflerimizde sürat, fakat itinıai gayelerimizde tekam ül yolunu tutmalıyız.
Ben, taassuptan uzak ve terak ki sever bir insan olduğum u eser lerimle de gösterdim. Zaten yakın dan biliyorsunuz. Din hakkında- ki düşüncem i Şark’ta iken çocuk lar için yazdığım ‘Öğütlerim’ baş lıklı eserimde de üç yıl önce neş
retm iş bulunuyorum . M üsaade nizle okuyalım .
D in ve m ezhep öğüdünü ok u dum , sükûnetle dinlediler. Hiç ce vap vermediler. Bahis de k apan dı.
M. Kemal P aşa’nın büyük bir d ik k at ve sükûnetle beni dinleyi şinden ve arada İsmet P aşa’yı süz mesinden ve ayrılırken de bana karşı gösterdiği sam im iyetten çı kardığım m ana; beni haklı buldu ğu idi. Fakat m ütalaalarım a hak vermekle tekrar m efkure hatırası na döneceğini hiç aklım a getirme m iştim !’
Eser kimin?__________
21 ağustos günü TBM M Lozan A ntlaşm ası ile ilgili görüşm eleri yapar. Dışişleri Komisyonu Baş kanı Yusuf Kemal Tengirşek (34)
kürsüde K urtuluş Savaşı’nın “ M. Kemal Paşa’nın eseri” olduğunu söyler, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü A raş da Yusuf Kemal Bey1 in düşüncelerine katıldığını açık lar.
G örüşm eler bitince Yusuf Ke mal Bey, K arabekir ile karşılaşır.
A ralarında şu konuşm a geçer: — P aşa sizi de tebrik ederim. Bu eserde en büyük hisse sîzindir.
— Millet kürsüsünden en k ü çük hisse verm eniz d aha kıymetli olurdu.
Kâzım K arabekir, ertesi gün bu konuşm ayı İsmet Paşa’ya da ak tarır.
Kazını K arabekir kırılmıştır. Tfek adam dönem ine giriliyor kuş kusu içindedir.
İsmet Paşa ile yaptığı konuşm a da bu duygu ve düşüncelerini şöy
le anlatır:
“ Ve eğer İsmet de aynı şeyi Ga- zi’ye millet kürsüsünden bahşeder se, tarihe karşı haksızlık edeceği gibi istikbal için G azi’ye istediği ni yapabilecek bir kudret vermiş olacağını ve bunun önüne hiçbi rimizin geçemeyeceğini anlattım .
H er şeyi ben yaptım diyebilen bir adam ın, bun d an sonra da her şeyi ben yapacağım İddiasıyla ne tehlikeli m aceralara atılabileceği ni tekrar -çünkü öteden beri bu bahis üzerinde m utabıktık- Enver Paşa’yı misal göstererek İsmet Pa- şa’nın dikkatini çektim.
İsmet Paşa da “Hiç merak et me. Bu m ühim n ok tayı unutmadım” demekle beraber bu
husustaki sözleri aynen şunlar ol du:
A rkadaşlar,
Bir vazifei esasiye ifa etmek için şunu söylemek isterim. Gerek mü- cadeleti harbiye esnasında ve ge rek sulh m üzekkeratı esnasında şevki kadarla ağır mesuliyetler al tın d a bulundum . A ğır mesuliyet ler altında m em leketin hayaı m e nafim e taalluk edebilecek ağır ka rarlar vermek vaziyetinde bulun dum ve bunların hepsinde merkezi idareden ayrı olarak ya düşm an karşısında veya sulh m üzekkera- tında olduğu gibi A vrupa ortasın da idim. -Siyasi tabir ile- siyasi m uhasım larım arasında b u lu n dum. Bu kadar ağır mesuliyetleri biheba alm ak için ve bunların en büyük m üşkilat karşısında dahi hedefe karşı yürüm ek için malik olduğu menbaı kuvvet bilhassa Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi
M ustafa Kemal P aşa’dır. A rkadaşlar;
Yalnız şahsi bir m innet ve şük ran iade etmek için söylemiyorum. Vazife ve iş noktaı nazarından bir hakikati ifade etmek için söylüyo rum . İnsan çok bunaldığı bir za m an d a en m uvaffık tedbirin d a ha büyük ve samimi birisi tarafın dan teyit edilmesine m uhtaçtır. Büyük ve karışık vaziyetler içeri sinde en büyük tedbir o kadar ba sittir ki ekseriya onu bulm ak çok m üşkildir. Fevkalâde karışık, d o laşık, bulutlarda m estur (örtülü kalan, gizli) bir m uhit içerisinde yol gösterecek bir isabeti nazar la zımdır.
Bu isabeti nazarı gerek m u h a rebe hayatında ve gerek sulh h a yatında bize gösteren M. Kemal Paşa olm uştur. Aldığım vazifeler
de muvaffakiyet hasıl olduysa ge rek harpte ve gerek sulhte başlıca amil olarak M. Kemal Paşa’yı mu- vacehei millete (millet önünde) ifade ediyorum . (35)
M. Kemal Paşa bu takdir yarı şını büyük bir zevkle dinledikten sonra milli ve askeri işlerimizi ku ranları, canla başla çalışanları kı saca olsun millet kürsüsünden millete ve tarihe tevdiye artık lü zum görmedi. Bundan en çok et rafına topladığı değersiz kimseler istifadeye koyuldu.
M. Kemal Paşa'dan başka orta da kimse bırakılmadı:
O kurtardı ve o kurtaracak, te ranesi hazıra konmak isteyen dal kavukların dillerinde destan oldu. Artık her akşam âleminde onun yüzüne karşı methiye yarışı aldı yürüdü. Bütün bu muhit İkinci
Millet Meclisi’nde kazanmıştı. Meclisin çehresi pek garipti.
Sarıklı sarıksız, m u hafazakâr lar, terakki taraftarları, din ve ah lak aleyhtarı züppeler suni bir bir lik gösteriyorlardı. Meclis umum i heyeti M. Kemal P aşa’nın em rine ram (boyun eğen) idi. O sağa da gitse, sola da gitse hep beraber ona ayak uyduracaklardı. D ışarı da kendi emekleriyle hayatlarını fakirce kazanabilen bu zümre, pek az müstesnasıyla şimdi devlet H a- zinesi’nden zenginleşiyor ve ihsan lara da gark olarak aristo k rat bir tabaka halini alıyordu. Bunlar da m ensuplarını m em uriyetlere kay dırarak veya kazandırarak etrafla rında tabakalar teşkil ediyorlardı. İşte C u m h u riy et h ü k ü m eti, T ürk m illetine feyzini bu surette dağıtıyordu.
ite n le rle dem ir fabrikalarına götürülen m aden cürufuna mik- natıslayan çelik levhalar nasıl bir vinçle vagonlardan kendisine çe kip yapıştırıyorsa, M. Kemal P a şa da bütün İstiklal H arb i’nin ba nisi sıfatını takınınca böyle bir kudretin sahibi olm uştu. O ’nun çekemediği m ahdut ağır parçalar dı.
İstiklal H arbim izin bu şuursuz ve suni neticesinden müteessir olan vatanseverler vardı, fakat çok azdı.
O günlerde kom utanlar aynı za m anda milletvekili de oluyorlar dı. Karabekir, askerliği yeğliyor du. K om utanların milletvekili o l m am aları için bir de önerge hazır lar. A m acı G enelkurm ay B aşka nı olm aktı. A ncak bu arzusu ye
rine gelmez, ‘ordu m üfettişi’ o la rak kalır. O rdu m üfettişliğinin merkezi A nkara’da olduğundan K arabekir A nkara’da oturacaktır.
Karabekir, Şark Cephesi’ni do laşmak ve birliklerine veda etmek ister.
1 eylülde A nkara’d a veda ziya retlerine başlar. İsmet Paşa ile gö rüşür, İsm et Paşa, K arabekir’i uyarır:
— Kazım çok korkuyorum , se ni E rzurum ’da vuracaklar...
Karabekir, arkadaşı İsm et P a şa’ya şu yanıtı verir:
— Beni ne E rzurum ’da vurabi lirler ve ne de Erzurum lu beni baş ka bir yerde.
M. Kemal Paşa, Karabekir’i öğ le yemeğine alıkoyar. Karabekir, ordu m üfettişliği yanında ayrıca bir “ordu başm üfettişliği” k u ru l m asını önerir. M. Kemal bu ö n e riyi benimsemez.
Karabekir, hüküm et merkezinin A nkara olm asını da önerir, M. Kemal Paşa bu konuyu düşünece ğini söyler.
Sonra araların d a şu konuşm a geçer:
“ Söz sırası Şark seyahatine ge lince M. Kemal Paşa bana şunla rı söyledi:
— Paşam dikkat et. E rzurum m ebusları aram ızı bozm aya çalı şıyorlar.
— A ram ızdaki sam im iyetin İs tiklal H arb i’nin binbir zorluğu ve tehlikesi karşısındaki müşterek az mimizle d ah a ziyade perçinleştiği kanaatini besliyorum. H erhangi bir üçüncü şahsın buna dokunm a ması için çok hassas bulunuyo rum. Feragatimi ve açık yürekli ol duğum u herkesten çok siz gördü nüz ve tecrübe ettiniz. B undan böyle de yine böyleyimdir. Fikir ayrılıklarım olsa dahi içten sevgi ve saygı duygularım asla azalm a yacaktır. Sizden karşılık dileğim de bir kerre de Ş ark tan yazdığım veçhile, yeter ki b an a sizin itim a dınız azalm asın., dedim.
Ve aramızı bozmaya çalışan Er zurum mebuslarının kimler oldu ğunu sordum. İsmet Paşa ile Ra uf Bey arasındaki soğukluğu kal dırarak İstiklal Harbi erkânının samimi birliğini tutmaklığımızı da diledim.
M. Kemal Paşa, “Rauf Bey’in, İsmet Paşa’mn aleyhinde söyledik lerinin İsmet onda birini bilmiyor du. Bize gelince: -ikim iz de dik
kat edelim- dedi ve sorduğum
isimlerden bahsetmedi...”
B aşkom utan ile D oğu Cephesi Kom utanı arasındaki bu içten dostluk görüş ayrılıklarına karşın cumhuriyet ilanından bir ay önce sine kadar yine sürm ektedir.
Bu dostluk, 1926 yılında Kara- bekir’in A li F uat Paşa ile birlikte tutuklanıp cezaevine götürülmele riyle en büyük darbesini yiyecek, K arabekir yıllarca İstanbul poli since adım adım izlenecek ve 1933 yılında da köşkü basılıp kitapları yakılacaktır.
A radan yıllar geçecek, Karabe- k ir’e ölüm döşeğindeki A ta tü rk 1 ün kendisiyle görüşm ek istediği haberi gelecektir. Karabekir, “gi decek m isiniz?” sorularına karşı, “O M ustafa Kemal. Çağrılınca gi d ilir . O b e n im en iyi arkadaşım dır” yanıtını verecektir.
Yarın: Dedikodular
ve Cumhuriyetin ilanı
(33) Lozan Barış Konferansı için Bkz: Meray S. L. Lozan Barış Konferansı, Ank. SBF Yay., Parla Reha, Lozan Montrö, Lefkoşa 1987, s: 53) (34) Tengirşek Y usuf K em al, (1878-1969) Dışişleri, İktisat ve Ada let Bakanlıklan yaptı. Fransızlar ile ya pılan Ankara Antlaşması’nı imzalayan diplomat, büyükelçi, siyaset ve bilim adamı.
(35) Atatürk ile İsmet İnönü’nün dost lukları hep sürdü. İnönü, ölümüne ka dar A tatürk’e içten duygularla bağlı kaldı. Başkomutanlık - Atatürk Arşi- vi’ndeki şu iki mektup bu yakınlığı ka nıtlıyor.
A tatürk’ten İnönü’ye 6.8.1933; “ Başvekil ismet Paşa Hazretleri’ne; ismet, sen büyük adamsın. Hassas olduğun kadar his veren adamsın. Sen benim sözlerimi okurken gözlerin ya şarmış; ya ben seni okurken hıçkırık larla ağladığımı söylersem inanır mı sın?
Bu duygularımı sofrada değil, kim senin yanında değil, yatak odam a çe kildikten sonra mahremimde yazıyo rum. Sen beni muhakkak çok seviyor sun. Ya ben seni!”
Buna cevap istemez. Gözlerinden öperim!’ İnönü’den Atatürk’e 5.10.1938 “Sevgili Atatürk; sevgili velinimetim; Muhterem Celal Bayar bana sizin se lamınızı getirdi. Çok sevindim. Bir so ğuk algınlığından yatakta ıstırap çeker ken sizden lütufkâr ve şefkatli bir ha ber bana ihya edici bir üaç gibi geldi. Yüreğimin ta içinden bütün muhabbet hislerim sızladı. Bütün öm rümün en aziz hatırasını teşkil eden hadiseler ha fızamda canlandı. Aziz varlığınız dü şüncelerimin alicenap timsalidir. Sizin bir an evvel afiyet bulmanız yegâne ve samimi dileğimdir. Sizi kudret ve sıh hatle ve şan ve şerefle aramızda gör mek ümidi her zamankinden sağlam dır.
İki mübarek elinizden, sevgili ve can verici yüzünüzden doymadan binler ce öperim, sevgili Atatürk, büyük Ata türk, velinimetim Atatürk.
Tazim ile İsmet İnönü!’
Târih araştırmacısı emekli Albay Ke mal Tüfekçioğlu’nun arşivinden alman bu iki mektup, ilk kez 11 Kasım 1986 günü Cumhuriyet gazetesinde yayım landı. (Mumcu Uğur, Atatürk ve İnönü).
21
mm
Ağustos 1923 tarihinde,
TBMM Lozan Antlaşması ile ilgili
görüşmeleri yapar, Dışişleri
Komisyonu Başkam Yusuf Kemal
Tengirşek, kürsüde Kurtuluş
Savaşı’nın Mustafa Kemal Paşa’nın
eseri olduğunu söyler. Dışişleri
Bakanı Tevfik Rüştü Araş da Yusuf
Kemal Bey’in düşüncelerine
katıldığını açıklar. Görüşmeler bitince
Karabekir, Yusuf Kemal Bey’le
karşılaşır. Aralarında şu konuşma
geçer: ‘Paşa, sizi de tebrik ederim.
Bu eserde en büyük hisse sîzindir.*
‘Millet kürsüsünden en küçük hisse
vermeniz daha kıymetli olurdu’.
En
rtesi gün İsmet İnönü de
M eclis’te bir konuşma yapacaktır.
Karabekir tek adam dönemine
girildiğini düşünmektedir. İnönü’ye
‘Her şeyi ben yaptım diyebilen bir
adamın, bundan sonra da her şeyi
ben yapacağım iddiasıyla ne tehlikeli
maceralara atılabileceğini’ söyler.
Enver Paşa örneğini verir, İnönü’nün
dikkatini çeker, ism et Paşa da
Karabekir’e, ‘Hiç merak etme, bu
mühim noktayı unutmadım’ diye
karşılık verir.
K
irsüye gelen İsmet Paşa,
özellikle Lozan görüşmeleri sırasında
Mustafa Kemal’in yol gösterici rolüne
değinir ve şöyle der: ‘İnsan çok
bunaldığı bir zamanda en muvafık
tedbirin, daha büyük ve samimi birisi
tarafından teyit edilmesine muhtaçtır.
Büyük ve karışık vaziyetler içerisinde
yol gösterecek bir isabetli bakış
gereklidir. Bu isabeti gerek muharebe
hayatında ve gerek sulh hayatında
bize gösteren Mustafa Kemal Paşa
olmuştur. Aldığım görevlerde bir
başarı söz konusuysa bunun nedeni
M ustafa Kemal’dir’. Karabekir
üzgündür. ‘Mustafa Kemal, bu takdir
yarışını büyük bir zevkle izledi’ diye
yazar anılarında.
K
i m a ;
Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyetin ilanından 7 ay önce Tarsus gezisi sırasında.
izim Karabekir o günleri şöyle
anlatıyor: Mustafa Kemal Paşa’dan
başka ortada kimse bırakılmadı. O
kurtardı, o kurtaracak teranesi hazıra
konmak isteyen dalkavukların
dillerinde destan oldu. Her akşam
âleminde onun yüzüne karşı methiye
yarışı aldı yürüdü. M eclis’in çehresi
pek garipti. Sarıklı sarıksız,
muhafazakâr, terakki taraftarları, din
ve ahlak aleyhtarı züppeler suni bir
birlik içindeydiler. Meclis Mustafa
Kemal’in emirlerine boyun eğiyordu.
O sağa da gitse, sola da gitse hep
beraber ona ayak uyduracaklardı.
CUMHURİYET/6
•v Sİ • s *#Vi' - i :DİZİ-RÖPORTAJ
21 H AZİRAN 1990
S I w # W
■ U
m
İ K A
m
H
m m
İ
^ .... _...p n ___ _____ ________ ______________ _______ __________________
Cumhuriyet ilan edilir, M ustafa Kemal Cumhurreisliğine seçilir, İsm et Paşa Başvekil olur:
Karabekir, haberi 30 Ekim 1923’te alır
—lZ—
“ Erzurum mebusları aramızı açacak... Erzurum’da beni vura caklar.”
Karabekir, kendi kendine bu sorulan sorar. Erzurum milletve killerinden yakman M. Kemal Pa- şa’dır; Erzurum’da Karabekir’in vurulacağını söyleyen de İsmet Pasa.
Kafasında kendi kendine bu so ruları soran Karabekir, “ Beynim de bir $imşek çaktı; fakat kendi m i bu şim şeğin tesirin d e bırakamadım” diye yazar.
Sonrasını kendisinden dinleye lim:
“ Çabuk toparlandım ve kendi kendime:
‘isle değil hesapla hal olunmalıdır’ dedim. İkâmetgâhıma gelince gü vendiğim Erzurum mebusların dan ve silah arkadaşlarımdan bir kaçım çağırttım. Ve onlara geçen bu hadiselerin bilmedikleri safha larım anlattım:
Şark harekâtı lıakkındaki mu haberemizi okudum. Celalettin Arif meselesinde o zamanki Erkâ nı Harbiye Reisi olan İsmet Bey’e bu zatla M. Kemal P aşa’nın ara sı nasıldır diye sorduğum şifreye aldığım cevapta ‘iyi olm adığım, önce bana hücumla beni düşür dükten sonra Erzurumlular vası tasıyla M. Kemal Paşa’yı da dü şürmek istediklerini’ bildirdiğimi söyledim.
Hasbıhallerimizde M . Kemal Paşa’mn Fırka Komutanlarımdan Halil Beye şifre ile ‘Celalettin Arif ile Karabekir’in arasım aç’ dedi ğini ve Erzurum’da ilk geldiği za man Halit Beyle görüşmelerinde O ’na ‘seni de beni de İstanbul hü kümeti istiyor. Bir gün Kâzım bizi tevkif ederek gönderebüir. Birbi rimizi tutalım ve daima muhabe re edelim ... icap ederse (..) yeri ne sen geçersin’ tavsiyesini tesbit ettik.
Enver Paşa’mn bazı arkadaşla rıyla M oskova’da “ Halk Şuralar hükümeti” diye bir program bas tırıp Anadolu’ya soktuğu zaman Erkâm Harbiye Umumi Reisi Fevzi Paşa’nın bunların isyan çı karacağım, gelirse Enver Paşa’mn tevldfl emrini bu arada Garp Cep hesi Komutam İsmet Paşa’mn 24.5.1921 şifresini ve cevabım okudum:
“ Enver Paşa’nın İslam İhtilali Cemiyeti namıyla gizli bir teşki latı genişleterek orduyu ele almak fikrini takip ettiği anlaşılıyor. Bunlar tabii şark ordumuzdan başlarlar./Bizim garp cephesinde ki harekâtımız çok imtidat edebi leceğinden (uzun süreceğinden) Şarkta Ruslar dahi uzun müddet serbest kalırlar. Hasılı İttihatçılar, Ruslar, Erzurum’un mahıt müf- sitleri, her birisi başka maksat için ordumuza hücum edeceklerdir. Bu hücumların kaffesine (hepsi ne) mani olan yalnız sensin. Bina enaleyh, muhacemat mütemerki- zen sana tevaccüh ediyor (saldırı lar sana yöneliyor). Açık tedbir ile hücumlardan endişe etmeyiz. Fa kat ihanet ile hileye gelmekten en dişe ederim. Kendine gayet sağ lam bir muhit temin etmeli ve son derece müvesvis (kuşkucu, kurun tulu) olm alısın..”
“ Mevkiimin nezaketini tama- miyle takdir ederek muhitimi ve orduyu sağlam tutuyorum.”
Bunlara rağmen M. Kemal Pa- şa ’nın İttihat ve Terakki merkezi umumisinde azalık yapmış bulu nan Ardahan Mebusu Hilmi Bey’i bana haber vermeden Trabzon yoluyla Enver Paşa’ya gönder mek istediği Hilmi Bey’in de Trabzon’daki münasebetsizliğin haber alınsa bana itimatsızlığın doğuracağı vehameti belirten şif remi ve cevabını okudum. Ve o günkü mülakatımda kendilerine hatırlattığımı da söyledim.
M ustafa Suphi olayı
Uyuşmazlık konusu Ardahan Milletvekili Hilmi Bey’in Anka ra’ya çektiği telgraftır. Hilmi Bey, bu telgrafında Karabekir’den ya kınır.
Karabekir, M. Kemal Paşa’ya 23 Aralık 1921 günü Kars’tan çek tiği telgrafta “ İstanbul hüküme ti eliyle yapılmayan fenalıkların ve anarşinin” birtakım kimseler ce sahnelenmek istendiğinden ya kınarak, “ Kuvvetli bir hükümet le iş görülecek bir zamanda En- vercilik devrine alet olmak iste yenlerin nazarımda irfan ve ehli yetleri ile tutamadıkları mevkile ri çetecilikle iktisaba çalıştıkla rım” söyler ve M. Kemal Paşa’- dan “ itimadım tekrar rica” eder.
M. Kemal Paşa, aralarındaki sevgi ve saygıdan söz eden ve Ka- rabekir’e istediği önlemi almakta serbest olduğunu bildiren telgraf çeker.
Güven yeniden tazelenmiştir. Karabekir, Erzurum’da yakın çevresine bu çelişmeyi anlatır.
Karabekir, anılarının bu bölü münde M. Suphi olayım da şöyle anlatır ve yorumlar:
“ ..Elazığ Valisi Ali Galip’in (36) vurdurulması teşebbüsü, M. Suphi heyetinin Trabzon’da uğra dığı feci akibet, sonra onun mü- rettibi olan Kahya’mn 8 Temmuz 1922’de öldürülmesi, arkasından da ‘Herif Sivas mahkemesinde be raat kazanmıştı, bunu askerler, öldürdü’ diye orduya leke sürül mesi ve 20 temmuzda Başkomu tanlık müzakeresinde iş Büyük Millet Meclisi’nin el koyarak üç mebus göndermeleri ve işi bu ka naldan orduya dolayısıyla da
ba-Cumhuriyet, “ Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kamın” ile 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilmişti. Mustafa Kemal Paşa 158 oyla cumhurbaşkanı seçilmişti.
K
arabekir Erzurum ve Kars’ta
halkla konuşur, onların dertlerini dinler.
Halka İstiklal Savaşı’nı anlatır, halktan
da büyük ilgi görür. ‘Bana her yerde
büyük saygı ve sevgi gösteriyorlardı. (...)
Gazi’ye aleyhtarlık apaçık görülüyordu.
Mustafa Kemal’le ilgili endişeli olanları
teskin etmeye, aleyhtarlığı gidermeye
çalışıyordum.
K k - â z ı m Karabekir, cumhuriyetin ilan
edildiği gün Trabzon’da Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti yöneticileri ile
konuşmaktadır. Cemiyet yöneticileri
Mustafa Kemal Paşa’yı eleştirirler,
Kâzım Paşa’dan bu gidişe ‘dur’ demesini
isterler. Fethi Okyar kabinesi çekilmiş,
Karabekir de ordu müfettişliğine
atanmıştır. Karabekir Trabzonluları
yatıştırmaya çalışır. Trabzonlulara İsmet
Paşa’nm başbakan olacağını sandığını,
İsmet Paşa ile olan ‘çok eski ve samimi
hukuku dolayısıyla hürriyet ve
hâkimiyet-i milliyemizin masum
kalacağı’ umudunda olduğunu anlatır.
Vatan gazetesinin 30 Ekim 1923 tarihli sayısı, Cumhuriyet’in ila nını, Reisicumhurluğa Mustafa Kemal’in, Başvekilliğe İsmet Pa- şa’nın getirildiğini haber veriyor.
ekim sabahı, Kâzım Karabekir
Trabzon’dadır. Bahriye Müfrezesi
Komutanı, Karabekir’e Ankara’dan açık
bir telgrafın geldiğini, bu telgrafta
cumhuriyetin ilan olunduğunu, bu
nedenle yüz pare top atılmasının
istendiğini bildirir. Karabekir, ‘Vali ile
görüşüp emir veririm’ der. Vali Hazım
Bey haberi şaşkınlıkla karşılar.
K
âzım Karabekir anılarında
cumhuriyet ilanına ilişkin duygu ve
gözlemlerini şöyle anlatıyor: Ben hem
mebus ve hem de bir ordu kumandanı
olduğum halde, bana da kimse bir şey
bildirmemişti. Bu yaziyet haklı olarak
halkı da orduyu da telaş ve endişeye
düşürdü! Resmi tebligat iki gün sonra
yapılır. Kâzım Karabekir, Mustafa
Kemal’in Cumhurreisliğine, İsmet
Paşa’nm da Başvekilliğe getirilmesi
konusunda da şunları yazar:
‘Cumhuriyet ilam ile artık hilafet ve
saltanat mefkûresine son verildiğini
görerek her iki habere de çok sevindim.»
na tevcih etmek istemeleri, fakat sonra bu işi Ankara’dan gönde rilen Osman A ğa’nın adamları ta rafından yapıldığının ortaya çıkı şı... Bunu çıkaran Trabzon mebu su Ali Şükrü Bey’in boğuluşu, Os man Ağa ve bazı adamlarının öl dürülüşü hep bir sinema şeridi gi bi önümden geçti.
Sıra bugünkü mütalaalara gel di.
Bana ne söylediler, ben ne ce vaplar verdim, aynen söyledim.” Paşa, kuşkulanmaya başla mıştır.
Karabekir, çevresindekilere şu soruları açıkça sorar:
“ — Kimlerdir benim M. Kemal Paşa ile aramızı açacaklar?
— Ve kimdir beni Erzurum’da vuracak?
Kâzım Karabekir, kararım ver miştir: Artık Erzurum’da kalma yacaktır.
Neydi Karabekir’e böyle bir ka rar aldıran nedenler?
“ 1- Mecliste bir diiziye bilhas sa Şark mebusları aleyhime tah rik olunmuştur.
2- Orduda bazı madunlarım (astlarım) ve bu arada bilhassa fır ka komutanı Halit Paşa (37) aley hime tevdii olunmuştur.
3- Meclis vasıtasıyla Trabzon’ daki Kahya’nın katli hadisesi ba na istinada çalışılmıştır.
4- Son seferde Trabzon’da bu lunuşumdan endişe edilerek Erzu rum mebusu Asım Bey Erzu rum’a gönderilmiş ve benim va ziyet aiarak memlekette ikilik ya pacağımdan korkularak Kolordu Komutan Vekili Rüştü Paşa (38) ve Erzurumlular aleyhime teşvik edilmek istenmiştir.
5- Ben, şarktan Ankara’ya lirken Kastamonu’da beni öldür mek üzere bir fedai gönderilmiş - bu adam Ankara’dan gelen bir Türktür - kendisinin bir Ermeni olduğu ve bir Amerikan torpido su ile İnebolu civarına çıkarıldığı öğrenilmiştir. Misafir kaldığım konakta abdeshanede yakalanın ca rezalet ortaya çıkmış ve örtbas edilmiştir.
6- ‘Karabekir’e itimadımız yok’ diyerek beni yakın muhitiyle bir dürzüye takip ettirilişim. Bu işe memur edilenlerin başında mebus ve asker İhsan Bey (Bahriye vekil liği de yapan) (39) bulunuyormuş. 7- Otuz kişi Gazi’nin etrafında toplanmış. Teşkilatı esasiye ne de mek? Gazi istediğini yapar diyor- larmış.
8- Bugünkü vaziyette Gazi ‘Er zurum’da Karabekir’i istemeyiz’ diye bir telgraf çektirmeye çalışı yormuş (...)
Bu konuşmalar, söylentiler kuşkularla sarmalanır. Erzurum lular Karabekir’e güvence verir ler:
“ Sana uzanacak eli onu uzata cakları da 24 saat içinde Erzurum lular çıkarır ve yok eder.”
Karabekir, Erzurum ve Kars’ ta halka konuşur; onların dertle rini dinler. Halka İstiklal Savaşı nı anlatır. Halktan da büyük ilgi görür.
‘Bana her yerde büyük sevgi ve saygı gösteriyorlardı. (.^Sahiller de apaçık Gazi’ye aleyhtarlık da görülüyordu. Erzurum’da ise kongre sıralanndan başlayarak vaziyeti bilenler ve zaferden son ra kongre azasının bile meclise alınmadığını görenler (..) çok kö tü surette aleyhtarlığını yapıyor lardı.
Ben, Gazi’nin hilafet ve salta natı almak meselesinin henüz Anadolu’ya yayıldığım sanıyor ve heyeti ilmiye huzurundaki ağır te cavüzüne bakarak eski mefkure sine döneceğini hiç sanmıyordum. Bunun için de bu endişeyi göste
renleri teskin ve aleyhtariığı gider meye çalışıyordum.”
Tam bu sırada Selahattin Adil Paşa’dan (40) Karabekir’e bir telgraf gelir. Selahattin Adil Pa şa, M. Kemal Paşa’nın “ Hilafet ve saltanatı almak için” girişim lerde bulunduğunu bildirmekte dir. Karabekir, 16 Ekim 1923 gü nü Fevzi Paşa’ya bir telgraf çeke rek hükümet karşıtı dedikodular dan söz eder.
Fevzi Paşa bu dedikoduların kimler tarafından çıkarıldığım so rar.
Karabekir, 21 Ekim 1923 günü Fevzi Paşa’ya şu yanıtı gönderir:
“ Seyahat ettiğim Orta Anado lu ve bilhassa sahillerde yapılmak ta olan propagandalar doğrudan doğruya Gazi Hazretleri’nin şa hıslarına miitcvecihtir. Dedikodu nun esasım Gazi Paşa’mn Meclis te her emrine amade muayyen bir zümreye istinaden milli iradeyi bazice ederek mütehakimane ida resi (milli iradeye karşı baskıcı yö netim kurarak) rivayetleri teşkil ediyor. Trabzon’a geldiğim vakit cumhuriyet şeklinin kabul edil mek üzere olduğunu gazeteler yazdı. Bu havadis dedikoduların artmasına mucip oldu.
Büyük Millet Meclisi şekli hü kümetinin Türklüğün ibda ettiği (yarattığı) en güzel tarzı idare ol duğu müşariineleyh (anılan) tara fından beyan edilirken... İdare şeklimiz git gide Avrupa cumhu riyetlerinden farksız bir şekil ala cağım söylemeleri garip bir tezat teşkil ettiği söylenmeye başlandı. Ve bir hükümdar lazımsa bunun hanedanını saltanat olması gibi münakaşalar oluyor. Bu kabil de dikodular Kars’ta dahi sayidir. Trabzon’da çıkan mizahi Kahka ha gazetesinin 4 Ekim 1923 tarihli nüshası bu noktadan pek manidar görülmeye layıktır. Gazetelerin son günlerdeki tenkidadı bu bü tün dedikoduları arttırmaktadır. Arz ederim.
Kahkaha gazetesindeki (41) re sim, Milleti de Millet Meclisini de hükümeti de hep Gazi şeklinde gösterilerek artık o ne isterse ya pacak, üst tarafı kukla gibi oyna tılacak fikrini tasvir ediyordu.”
Kâzım Karabekir, cumhuriye tin ilan edildiği gün Trabzon’da Müdafai Hukuk Cemiyeti yöne ticileri ile konuşmaktadır. Trab zon Müdafai Hukuk Cemiyeti yö neticileri, M. Kemal Paşa’yı eleş tirip, Kâzım Paşa’dan bu gidişe
“ dur” demesini isterler. Fethi Okyar kabinesi çekilmiş, Karabekir de Birinci Ordu Müfet tişliğ in e atanmıştır. Karabekir, Trabzonluları yatıştırmaya çalışır. Trabzonlulara İsmet Paşa’mn başbakan olacağım sandığım, İs met Paşa ile olan “ çok eski ve sa mimi hukuku dolayısıyla hürriyet ve hâkimiyet milliyemizin masun kalacağı” umudunda olduğunu anlatır.
Cumhuriyetin ilanı
30 ekim sabahı, Bahriye Müf rezesi Komutanı Kâzım Karabe kir’e Ankara’dan açık bir telgra fın geldiğini bu telgrafta cumhu riyetin ilan olunduğunu, bu ne denle yüz pare top atılmasının is tendiğini bildirir.
Karabekir “ Vali ile görüşüp si ze emir veririm” der.
Vali Hazım Bey (Tepeytran) haberi şaşkınlıkla karşılar. Vali nin cumhuriyet ilanından haberi yoktur.
Karabekir, hem şaşırmış hem kırılmıştır. Bu duygularım şöyle dile getirir:
“ Ben hem mebus ve bem de bir ordu kumandanı olduğum halde
bana da kimse bir şey bildirme mişti. Bu vaziyet haklı olarak hal kı da orduyu da telaş ve endişeye düşürdü. Daha dün yüreklerine ferahlık verdiğim zatlar benden bu şeklin manasım soruyorlardı. Bu vaziyette tabii cumhuriyetin ilanım ertesi günü dahi kutlaya- madık. Bu gün Kars’ın zabtı yıl dönümü Sultanın Mektebi mey danında asker, halk ve mektep ço cuklarıyla birlikte kutladık.
Karabekir, Fevzi Paşa’ya telg raf çekerek “ cibatı mülkiyeye ve askeriyyeye” cumhuriyetin ilan edildiğini bildiren bir buyruk gel mediğini yazıyor.
Ertesi gün buyruk geliyor. “ 31 ekim sabahı ajanslarla be raber vilayete de tebligat geldiğin den top atılmasına emir verdim. Hükümet avlusunda resmi bir su rette kutladık. Belediye reisi vali beye, ‘Aksi nutuk söyleyecekler de olabilir. Bunun için hiç nutuk söylenmese münasip olur’ demiş. Hazım Bey de muvaffık bulmuş.
Yalnız bir dua okundu. Mülki ve askeri heyetler, mektep çocuk ları, bir bölük asker pek az da hal kın ileri gelenleri bulundu.
Ajans şu malumatı bildiriyor du:
M. Kemal Paşa reisicumhur ol muş; İsmet Paşa’yı başvekil tayin etmiş. Kabiney-i itimadda 160 mebus bulunmuş ve müttefikan itimat reyi vermişler.
İsmet Paşa’mn başvekilliğe ge tirileceğini bitiyordum. Cumhuri yet ilam ile artık hilafet ve salta nat mefkuresine son verildiğini görerek her iki habere de sevin dim. Çünkü artık hâkimiyeti mil liye devam edecek ve diktatörlü ğe m eydan verilm ey eceğ in i umdum.
Bu duygularımı şu tebrik telg raflarına da yazdım:
Türkiye Cumhuriyeti Reisi Ga zi Mustafa Kemal Paşa Hazret- leri’ne
Trabzon 31.10.1923
Hakimiyeti miliiyenin manai tammı telakki edilebilecek Cum huriyetimizin nedp milletimiz hakkında saadetler getirmesini te menni eder; cumhurriyasetinizi tebrik ve cenabı haktan muvaffa kiyetler dilerim efendim. Kazım Karabekir
Başvekil İsmet Paşa Hazret- leri’ne
Milletin bilakayduşart hakimi yeti telakki edilebilecek olan Cumhuriyetimizin ilk başvekilini tebrik ve m uvaffakiyetlerini dilerim.
Kazım Karabekir
İsmet Paşa’nm cevabı pek sa mimi olarak şöyle idi:
Kazım Karabekir Paşa Hazret- leri’ne
Tebrikatı devletlerine ruhumun bütün samimiyeti ile arzı şükran eder ve muvaffakiyeti celilelerinin temadi ve tevalisini dilerim.
İsmet
M. Kemal Paşa, Trabzon’a çe kilmiş diğer tebriklere verdiği sat hi cevabın bir suretini de bana yazmıştı.
Yarın: K arabekir’in
İstanbul’a dönüşü
(36) - Damat Ferit Paşa tarafından Sivas Kongresi’ni basıp M. Kemal Pa- şa’yı tutuklamak ile görevlendirilen Harput Valisi.
Kurmay Albay Ali Galip, Malatya’ da Bedirhani adı ile bilinen KUrt aşi retinden Kamuran, Celalet, Halil ve Cemil Beyler de İngiliz Binbaşı Noel ile M alatya’da buluşurlar. M. Kemal P aşa’mn da karşı önlemleri alması üzerine, Ali Galip, Binbaşı Noel ve Be- dirhanı aşireti temsilcileri kaçarlar.
Ali Galip, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Adapazarı Askeri Mahkeme- si’nde yargılanmış ve aklanmıştır. 150’likler listesine konularak yurtdı- şına sürülmüş, 1932 yılında Roman ya’da ölmüştür. Feyzioğlu, İnkilap Ta rihi, cilt 1, s: 105.
(37) - H alit Paşa (Karşıalan). Deli
Halit Paşa diye bilinen Halit Paşa 3
Şubat 1925 günü TBMM’nde Ali Çe- tinkaya (Kel Ali) tarafından öldürül dü. TBMM, zabıt ceridesi, Cüt 13, D: 2 ,1 :2 B: 46. 3.2.1924s: 121 -122, ay rıca 50. birleşim, s: 217 vd; Kandemir, Feridun, Siyasi Cinayetler, 1955, s: 62: Kutay Cemal, Halit Paşa Ali Çetinka- ya vuruşması, İst. s: 53)
(38) - Rüştü Paşa, 1873 yılında doğ du. Kafkas tümeni ve 15. Kolordu Ko m utan Vekilliği yaptı, ikinci meclise Erzurum Milletvekili olarak girdi. 1926 yılında İzmir suikastına karıştı ğı gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi ka rarıyla idam edildi.
(39) - İhsan Bey (Eryavuz) - “ Top
çu Ihsan Bey” diye de bilinir. 1873’te
doğdu. İstiklal Mahkemesi Başkanlı ğı ve Bahriya Bakanlığı yaptı. Yavuz gemisiyle ilgili bir yolsuzluk nedeniy le mahkûm oldu. 1947 yılında öldü.
(40) - Çeşitli savaşlara katıldı. Kur tuluş Savaşı’nda A dana Cephesi Ko mutanlığı yaptı. Milli Savunma Ba kanlığı Müsteşarlığı görevinde bulun du. 1961 yılında öldü.
(41) - M. Kemal, 19 Eylül 1924 gü nü İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği giz li yazı ile T ra b z o n ’d a çıkan
“ Kahkaha” gazetesinin kapatılması
nı istemiştir.
“ Trabzon’da Kahkaha namında bir mizah gazetesini çıkaranlar bolşevik- tir. O rada kimseye bir şey demedim. Fakat bidare edenlerin gafleti... Uy ku halindeler.
Alakadar olunuz; tahkikat yapınız. Bu gazeteyi çıkaranları anlamakla be raber gazetenin çıkmamasını temin ediniz.”
Nazmi Nafi tarafından çıkarılan Kahkaha 9 Mart 1925 tarihinde hükü metçe kapatılmıştır.
Tunçay Mete, Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler, Belge Yay. 1982, s: 346.
Kahkaha ile birlikte Trabzon’da “ İstikbal” ile İzmir’de çıkan “ Seda yı Hak” ve İstanbul’daki "Presse du Solr” gazeteleri de kapatılmıştı. Yal
man Ahmet Emin, Gördüklerim ve Geçirdiklerim, cilt 3, s: 164.
CUMHURİYET/6
DİZt-RÖPORTAJ
22 H AZİRAN 1990
Kâzım Karabekir’e göre, M ustafa Kemal, Fevzi Paşa, İsm et Paşa ve Fethi Bey tehlikeli bir yolculuğa çıkmışlardı
Karabekir: Gidişat iyi değil
13
.Karabekir, cumhuriyet ilanını Trabzon'da “ Bahriye Müfreze Kumandanhğı’ndan” haber alma sından yakınır.
Ve Başkomutan M. Kemal Pa- şa’yı şöyle eleştirir:
“ İstiklal Harbi’nin tehlikeli günlerinde sonuna kadar feragat, fedakâr arkadaşlarının rey ve ir şadına ihtiyaç gösteren M. Kemal Paşa, artık muzaffer bir başkomu tan sıfatıyla maiyet komutanları na cumhuriyeti dikte ettirmiştir. Eski arkadaşlarının rakip olabile ceği endişesi ile sui şahsiyetler ica dı da lazım gelmişti; bunun için eski arkadaşlarını kötülemek la zımdı. Bunu da hakkıyla yapmış tır.”
Atatürk, Söylev’de cumhuriye tin ilanına karar verilirken Anka ra’da bulunan arkadaşları ile ko nuştuğunu şöyle anlatır:
“Gece olmuştu, Çankaya’ya git mek üzere Meclis’ten ayrılırken koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Pa şalara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara’dan ayrılırken bunların Ankara’ya geldiklerini o günkü gazetede ‘Uğurlama ve Karşılama’ başlığı altında okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim. Be nimle görüşmek için o zamana de ğin orada beklediklerini anlayın ca akşam yemeğine gelmelerini M illi Savunma Bakanı Kâzım Pa- şa’ya söylettim. İsmet Paşa ile Kâ zım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çan kaya’ya benimle birlikte gelmele rini söyledim. Çankaya’ya varın ca orada beni görmek için gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Rn- şen Eşref Bey’e rastladım (42). Onları yemeğe alıkoydum.”
Kemalettin Sami (43) ve Halit Paşalar, Karabekir’in kolordusun da görevli komutanlardır.
Atatürk, Karabekir’e Söylev’de şu yanıtı verir:
“Baylar, görüyorsunuz ki cum huriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arka daşlarımı çağırmayı ve onlarla gö rüşüp tartışmayı hiç de gerekli görmedim. Çünkü onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuş kum yoktu. Oysa, o sırada Anka ra’da bulunmayan kimi kişiler hiç bir yetkileri yokken, kendilerine bilgi verilmeden, düşünceleri ve uygun görüp görmedikleri sorul madan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını gücenme ve ayrılma ne deni sayddar.”
Karabekir, Atatürk’ün bu söz lerini anılarında şöyle yanıtlar:
“Halbuki sdahiyetli olmadığı nı söyledikleri arasında hem me bus hem de kolordu komutanları vardır.”
Yol ayrımı cumhuriyetin ilam ile artık iyice belli olmuştur.
Erzurum’dan ayrılış
Karabekir’in, 4 Kasım 1923 gü nü Trabzon’dan ayrılırken yayım ladığı bildiride, kırgınlığın ve küs künlüğün ipuçları görünüyor:
“Muhterem halkımıza veda ederken geçmiş günlerde el ve kalp birliğiyle mazhar olduğumuz mu vaffakiyetleri anmakla beraber, cenabı haktan yalvarıyorum ki bu masum halk bir daha felaket gör mesin. Çektikleri azap ve ıstırap bitmiş olsun. Kahraman orduma berri ve bahri (kara ve deniz) si lah arkadaşlanma veda ederken, her birini bağnma basıp yüksek alınlanndan ruhumla öpüyorum. Ve onların şerefle dolu menkıbe lerini yad ederek mazide olduğu gibi istikbal içinde bütün Şark mıntıkasına yaslanmış olan pek heybetli bir arslan timsalinin di mağıma ebedi hatlarla nakş edil diğini görüyorum.”
Kâzım Karabekir, 5 Kasım gü nü vapurla Trabzon’dan ayrılır. Vapur 9 kasım günü, İstanbul’da olacaktır. Vapur kaptanı yolda emir almıştır. Vapur, bir gün sonra İstanbul’da demirleyecektir.
Karabekir, bu gecikmenin nede nini halkın kendisini karşılaması na engel olunması biçiminde yo rumlar.
“ 10 kasım sabahı vapurumuz Boğaz’a girdi. Kavak’ta ayn ayrı İstikametlerde Rauf Bey ve Refet Paşa (44) ve İstanbul gazete mu habirleri vapurumuza çıktdar. Her biri bir sual soruyor, bana arka daşlarımla görüşmeye ve beş yıl dan beri görmediğim şirin yerle rimizi seyr etmeye fırsat vermiyor lardı. Endişeleri cumhuriyetin ilan şeklinden doğuyordu.
— Bir sabah top sesleriyle en dişe ile uyandık. Meğer cumhuri yet ilan oluyormuş. Ankara’dan gelen haberler M. Kemal Paşa’mn yeni topladığı bir muhit ile tam bir diktatörlüğe gittiğidir. Milli hâkimiyet yerine şahsi hükümran lık kurulmuştur. İstiklalimizi kur taranlar hürriyetimizi boğacaklar mıydı?
Gazetecilere kısaca şu cevabı verdim:
Ferdi veya zümrevi
tahak-rendiğim de cumhuriyet adı altın da şahsi saltanat kurulmuş oldu ğu ve halk ve matbuanın da kur tuldukları bir istibdattan diğer bir yenisine düştüklerinden feryat et tikleridir.
İstiklal Harbi’nde birinci dere cede vazife görmüş bu arkadaşlar dahi sabahleyin top seslerinden uyandıktan sonra cumhuriyetin ilan olduğunu öğrenmişlerdir. M. Kemal Paşa, mefkuresi olan hila fet ve saltanat makamına geçme sini arkadaşlarının önlediğini gö rünce Cumhurreisliğine de mani olacakları endişesi ile işi sert bir kapatma suretiyle Millet Meclisi- nin daha vahim ciheti de kaydı ha yat şartı ile mevkiinde kalabilmek için eski arkadaşlarım cumhuriyet
nin de “cumhuriyetçi” olduğunu söyler.
Karabekir, Ali Fuat Paşa ve Ad nan Bey’in de (45) son gelişmeler konusunda kendisi ile aynı kaygı ları taşıdıklarını öğrenir:
“Hepsi de M. Kemal Paşa’nın bu hareketinden teessür duymuş lardı. Ve istikbalde keyfi hareket edeceğinden endişeli idiler. Halka ve mutabuata karşı zor durumda bulunduklarını ve sevinçli günle rin herkese zehir edildiğini anla tıyorlardı. Ankara’dan esen hava nın kanlı bir istibdat hakareti ile meşbu (dolu) olduğunu intihaba esas olan umdelerin 2. maddesi ne rağmen Osmanlı hanedanı aleyhine de atıp tutmalar başladı ğını ve ilk günden beri kendisini
ğma Fethi Beyi (46), başvekil ola rak da soluna İsmet Paşa’yı almış, her üçü de dillerine doladıkları tehlikeli bir yolculuğa çıkmışlar dı.
Erkânı Harbiye Reisi Fevzi Pa şa da ordu ile arkalarında sessiz sedasız yürüyecekti.
Uzun harp yıllarının elem ve ıs tıraplarını ve acı ve tatlı binbir ha tıralarıyla vücut bulan milli birli ğimiz ve milli salabetimiz (sağlam lığımız), milli seciyemiz (karakte rimiz) ve milli hürriyetimiz, şim di son muvaffakiyetlerin sarhoş luğu ve ihtirasıyla gevşeyecek, çö zülecek ve bozulacak mı idi? Bu hal silahla emellerine kavuşama yan düşmanlarımızı er geç emel lerine kavuşturacak bir tefrikaya
“İstiklal Harbi’nin birinci dere ce mesul bir şahsiyeti ve milletin hürriyetine çocukluğundan beri ant içmiş bir vekili sıfatıyla kar şıma dikilenlerin suallerine ve en dişelerine haklı cevaplar vermek kolay bir şey değildi. Hilafet ve saltanatı almak için koyu bir mu- taasıp çehre ile mimberlere kadar çıkıp hutbeler okumak, muvaffak olamayınca da bizzat methü sena edilen mukaddesata dil uzatmak ve bunları altüst etmek üzere bir diktatörlüğe çıkmak gibi iki teh likeli ifradın birinden diğerine at lamak herkesin yapabileceği bir iş değildi. Fakat bu, felaha (kurtu luşa) doğru bir gidiş de değildi.
Geldiğim günkü şikâyetler ara sında ‘hükümetin İstanbul
nıatbu-yazarları ile görüşür. 12 kasım gü nü de Halife Abdülmecit Efendi ile görüşmeye gider.
Bu görüşmede neler konuşuldu ğunu yine Karabekir’in anıların dan öğrenelim:
“ 12 kasımda Halife Mecit Efen- di’yi ziyaret ettim. Beni bir buçuk saat yanında alıkoydu. Gözlerini daima yere tespit ediyor; ara sıra öte beriye bakıyor ve bir düziye babası Abdüiaziz'in iyiliğinden ve Vahdettin’in kötülüğünden bahis ediyordu. Birkaç kerre müsaade istediysem de salıvermedi. Ve so nunda korkak bir eda ile şunlan söyledi:
— Benim bu sarayda resim ta kımlarımla bir iki bohçam var. İs temezlerse bunları alır giderim.
TBMM intihabındaki umdenin ikinci maddesindeki ‘hilafetin Ali Osman’da kalması değişmez düs turdur’...” kararını ve Mustafa Ke mal’in Balıkesir’de verdiği hutbe
yi-Karabekir bu kaygılarla ve bu düşüncelerle Gazi’yi uyarmaya ka rar verdiğini yazıyor.
Tanin Gazetesi’nde 11 kasım gü nü şu satırlar yayımlanır:
“Arkadan arkaya verilmiş bir karar karşısındayız. Millet Mecli- si’nin bu kadar kayıt altında kal dığım, hariçten verilen kararlan tescil mevkiine indirildiğini gör mek cidden elim oluyor. Hilafet bizden giderse, beş on milyonluk Türkiye Devleti’nin, âlemi İslam
Karabekir, cumhuriyet ilanıyla birlikte kurulan yeni rejimin bir ‘başkomutanlık tahakkümü ve tek adam diktatörlüğü’ yaratacağını düşünüyordu.
apurla Trabzon’dan ayrılan Kâzım Karabekir, 10
V
Kasım 1923 tarihinde İstanbul’a varır. Kendisine
cumhuriyetin ilan ediliş şekliyle ilgili sorular
soran gazetecilere şöyle der: ‘İstiklal Harbi’nde
birinci derecede vazife görmüş arkadaşlar dahi, sabahleyin
top sesleriyle uyandıktan sonra cumhuriyetin ilan edildiğini
öğrenmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa, hilafet ve saltanat
makamına geçmesinin arkadaşları tarafından önlendiğini
görünce, cumhurreisliğine de mani olacakları endişesiyle
eski arkadaşlarını cumhuriyet aleyhtarı ve padişah taraftarı
göstermiştir.’ Böylelikle iki eski arkadaş karşı karşıya
geliyorlardı. Bir siyasal kavga başlamak üzereydi.
K
âzım Karabekir İstanbul’da Halife Abdülmecit
Efendi’yle de görüşür. Görüşmeden sonra
‘Mustafa Kemal Paşa’nın çıkamadığı bir
makamı yıkmak kararında olduğundan’
şüphesi kalmaz. O günleri anılarında şöyle yazar: ‘M.Kemal
Paşa, Fevzi ve İsmet paşaların bir arada üçlü resimleri
bastırılmıştı. İstiklal Harbi’ni bu üç başın idare ettiği
propagandası yapılıyor ve Şark Cephesi adeta yok
sayılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, Meclis Reisi olarak sağma
Fethi Bey’i, başvekil olarak da soluna İsmet Paşa’yı almış,
her üçü de tehlikeli bir yolculuğa çıkmışlardı. Fevzi
Paşa da ordu ile arkalarında sessiz sedasız yürüyecekti.’
kümler bir millet-i mahv için kâfi rir.
aleyhtarı ve padişah taraftan gös termesidir.”
Öğle üzeri vapur Galata rıhtı mına yanaşır. Rıhtımda kalabalık bir halk ve halkın önünde de res mi görevliler Kaıabekir’i karşıla maktadır. Halk, Karabekir’i coş kun gösterilerle kalacağı yer olan bugün İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu Harbiye Nezareti’nin dış kapısındaki köşke kadar geti-sebeplerdir. Buna misal isterseniz
biz ve bütün Müslüman hükümet leridir. Hepsi birer müstebit ida rede uyuşmuş kalmışlardır. Mille tin kuvveti, halkın kuvvetidir. Bu nun da manası cumhuriyeti ifade eder.
Rauf Bey ile Refet Paşa’dan
öğ-öğled en sonra gazeteciler, Ka rabekir’i soru yağmuruna tutarlar. Sorular genellikle hilafet soru nu ile ilgilidir.
Karabekir, hilafet ile ilgili soru ları “Malumaüm yoktur” diye ya nıtlamak istemez ve “cumhuriye tin feyzinden” söz eder,
kendisi-tutan bizler aleyhine M. Kemal Paşa’nm fikri ve fiili aleyhtarlık uyandırmaya başladığını öğren dim.
Koca İstiklal Harbi, daha se vinçlerine doyamadık, uğrunda fe dakârlık edenleri ne çabuk elem ve ıstıraba düşürdün!
M. Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet Paşaların bir arada üçlü resimle ri bastırılmıştı. İstiklal Harbi’ni bu üç başın idare ettiği propagan dası yapılıyor ve Şark cephesi ade ta küçültülüyor; adeta İstiklal Harbi kadrosundan benimle bir likte çıkartılıyordu!
Fedakâr ve vefakârlıklarıyla bu davaya hizmet edenler yerine ye ni şahsiyetler beliriyordu. M. k e mal Paşa, Meclis Reisi olarak
sa-(bölmeye), bir yıpranmaya, bir çö küntüye sebep olmayacak mı idi?” Karabekir, bu kaygılarla kara rını verir:
Ankara’ya giderek uzlaştırıcı ve birleştirici rol oynamak ve böyle- ce düşünce birliği sağlamaya ça lışmak.
Karabekir, kurulan yeni rejimin bir “başkomutanlık tahakkümü” yaratacağından kuşku duyuyor, İttihat ve Terakki günlerinde etti ği yeminleri anımsıyordu.
İki arkadaş, artık karşı karşıya geliyorlardı. Bir siyasal kavga baş lamak üzereydi.
O günlerde neler düşünüyordu Karabekir?
Şunları:
atm a karşı şiddetle hareket edeceği’ endişesi de vardı. Fakat kimsenin de bundan yıldığı yok tu.”
Gazeteler, o günlerde bir hükü met bildirisini yayımlarlar. Ana dolu Ajansı’ndan gelen bildiri, hü kümetin basın özgürlüğüne saygılı olduğu ve basın özgürlüğünü kı sıtlayıcı hiçbir önlem düşünmedi ğini yazmaktadır.
Karabekir, bu bildiriden söz et tikten sonra şunları yazar:
"Bu vait ve ilana rağmen iki hafta sonra İstanbul’a bir İstiklal Mahkemesi gelmiş ve matbuata karşı şiddetini göstermiştir.”
Kâzım Karabekir, İstanbul’da okulları ziyaret eder, gazete
baş-“Bu sözleriyle, hal ve tavırlarıy la tehdit çdildiğini anlatmak isti yordu. Gerek arkadaşlarımdan gerekse gazetecilerimizden aldı ğım havadislerle de karşılaştırılın ca, M. Kemal Paşa’nın, çıkamadı ğı bir makamı yıkmak kararını vermiş ve fiiliyatına da geçmiş ol duğuna şüphe kalmadı.”
Evet, siyasal kavga başlamıştı. Bu kavga ne yolla ve nasıl yapıla caktı? Karabekir, Gazi’yi uyarma ya karar vermişti. Uyarıların ya rarı olmazsa ne yapacaktı?
Bütün sorun da buydu. Karabekir, günlerdir hep aynı konuyu düşünmektedir: “Milli hükümetin kuruluş günlerindeki dindarane sözleri ve hareketleri. 2
için hiç ehemmiyeti kalmayacağı nı, Avrupa siyaseti nazarında da en küçük ve kıymetsiz bir hükü met mevkiine düşebileceğimizi an layabilmek için büyük dirayete lü zum yoktur.
Milliyetperverlik bu mudur? Hakiki hilafet hissini kalbinde duyan her Türk makamı hilafete dört elle sarılmak mecburiyetinde dir. Hanedan Osmani de kabul edilmese ve binaenaleyh ilelebet Türkiye’de kalması tahtı temine girmiş hilafeti elden kaçırmak teh likesini icat etmek, akıl ve hami yet ile hissi milliyet ile zerre kadar kabili telif değildir.”
Karabekir, bu satırları “Bütün seyahat ettiğim yerlerdeki şikâyet
lerin hulasası” diye tanımlar. 15 kasım günü Halife, Rauf Bey ile Adnan Bey’i akşam yemeğine çağırır. Yemekte, Romanya’dan gelen bir İslam cemaati de bulu nur.
24 kasım günü İstanbul Fatih Belediyesi’nin verdiği yemekte TBMM Başkanı Fethi Bey ile kar şılaşırlar.
Yolların ayrıldığı, o yemekte bir kez daha anlaşılır.
Karabekir, Edirne’de Fethi Bey ile görüşmesini şöyle anlatır:
“O’ndan da Gazi Paşa neznin- de samimi birliğin hırpalanmama sını, ifrat fikirlerin tepeden inme bir şeklin mucip olabileceği tehli keleri önlemeye çalışmasını rica et miştim Fakat seyahatta gördüğüm hali ricalarımın aksi fikirde oldu ğunu bana anlattı. Gerçi kendile riyle Ankara’da fikir çarpışmamız olmuştu. Fakat kendi fikirlerinin yürümesi için İstiklal Harbi’nde kendilerinden çok daha büyük fe dakârlıklar yapan arkadaşların haklan olan mevkileri işgalden sonra onlan küçük görmek ve göstermek ne arkadaşlığa ve ne de insanlığa yakışırdı!..”
Karabekir ve Fethi Bey (46) 24 kasım günü aynı trenle Edirne’ye doğru yola koyulurlar. İstasyon da halk toplanmıştır.
Karabekir, “Fethi Bey heyeti 12 mebustu. Meclis reisi olduğundan daima lazım gelen hürmeti göste riyor ve ilk önce onun inip binme sine dikkat ediyordum. Ben hem mebustum hem de üniformalı or du müfettişi. Fethi Bey’i tanıyan yoktu” diye anlatır o günkü Edir ne gezisini.
Yolda Muradlı’da Karabekir’i ‘Yaşasın Ermenistan fatihi’ diye karşılarlar. Hadımköy’de Milli Eğitim Müdürü, Fethi Bey’i Kara bekir sanarak Karabekir’i över.
Fethi Bey, trende Karabekir’e sorar:
“Biz iki hayat halinde mi gidi yoruz? Edirne’ye böyle mi girece ğiz? Bu nasıl olur paşam?”
Çatışma burada da başgöster- miştir.
Fethi Bey ve Karabekir, Edirne^ nin kurtuluş gününde Sultan Se lim Camii önünde birer konuşma yaparlar. Karabekir konuşmasın da, “Bizi kurtarmış olan yegâne kuvvet” der “Türkün birliğidir” devam eder:
“Bütün millet yürekten can ci ğer olup el ele verirse herhalde memleketimiz bugünden daha mesut bir halde yaşar. Bundan sonra en büyük vazifemiz asnn icap ettirdiği terakldyete (ilerleme ye) sarılmak ve cehaletten kurtul mak olmalıdır. Bütün millet de birlik ve azimle koşmalıdır. Şunu da unutmamalı ki Edirne’nin çok kuvvetli kaleleri sükût etti (diiştü). Fakat Sultan Selim Camii, bu mu azzam abide sükût etmedi. Tür kün en büyük kalesi, bu mübarek mabet ve onun şerefelerinden fış kıran ilahi seslerdir. Bizler bu ila hi sayeye bütün ruhumuzla sığın- malıyız.
Efendiler, Türkün birliği ve di ni, bu iki muazzam kuvvet bizi sa adete erdirecek ve Allahın inayeti ile hüzünlü yaşlarımızı dindirecek tir.”
Yarın: Askerlik mi,
siyaset mi?
(42) Atatürk, Söylev, 2. cilt TDK Yay. 1981, s: 586.
Fuat Bey (Bulca) Albay ve 2. ve 4. dönem miÜetvekili (1881-1962). Ruşen Eşref Onaydın, Tasvir-i Efkar gazete si yazarı. 2., 3. ve 4. dönem milletve kili. (1892-1959).
(43) Kemalettin Sami Paşa (Gökçen) Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşı’n- da bulundu. Kafkas Tümen Komutan lığı ve Ankara Komutanlığı görevlerin de bulundu. 1922’de ordudan ayrıldı. 1934 yılında Berlin Büyükelçisi’yken öldü.
(44) Rauf Bey, 1881 yılında doğdu. Osmanlı İmparatorluğumda Bahriye nazırlığı yaptı. Erzurum ve Sivas kong relerine katıldı. Bayındırlık Bakanlığı, TBMM İkinci Başkanlığı, Başbakan lık yaptı. Lozan Antlaşması sonunda İsmet Paşa ile uyuşmazlığa düşerek bu görevinden istifa etti. 1924 yılında Ka rabekir ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu. İzmir suikastından sonra yurtdışına kaçtı. Londra’da bü yükelçilik yaptı. 1967 yılında öldü.
Refet Paşa (Bele). Refet Paşa, 191911a M. Kemal ile Samsun’a çıkan lar arasında yer aldı. Kurtuluş Sava- şı’nda İçişleri ve Milli Savunma Bakan lıkları ve Batı cephesinin güney kesi mi komutanlığı yaptı. 1922’de TBMM tarafından Ttakya’yı teslim almakla görevlendirildi. 1926’da kendi isteği Ue askerlikten ayrıldı. 1924’te Tfcrakkiper- ver Cumhuriyet Fırkası’na girdi.
1%3’te öldü.
(45) Dr. Adnan Bey (Adıvar). TBMM 2. Başkanlığı ve Sağlık Bakan lığı yaptı. Atatürk ile uyuşmazlığa dü şerek 1926 yılında eşi Halide Edip Adı-
var ile yurtdışına gitti. 1939’da yurda
döndü. 1955 yılında da öldü. (46) Fethi Okyar’ın kurduğu Serbest Fırka da ‘irtica” nedeniyle kendi ken dini fesih kararı alacaktır. Fethi Ok- yar, anılarında şunları yazar:
“Gazi, bu teşebbüs başarılı olmaz ve muhtelif fırkalar memlekette fikir ve felsefelerini söylemek ve tatbik etmek için kanunların teminatı altında mü cadele etmezlerse rejimin diktatörlük olacağını ve ölümünden sonra bir İs tibdat mücadelesi bırakmak istemedi ğini kaç defa söylemişti.”
Okyar, bu değerlendirmesinden son ra "bugün hakikatleri teferruatı ile ge
lecek nesillerin dikkat ve uyarısına tam olarak” yansıtamadığını, bunun “ele mi içinde olduğunu” da yazıyor. Üç