• Sonuç bulunamadı

Kazım Karabekir anlatıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kazım Karabekir anlatıyor"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

C U M H U R İYE T/(i

D İZ İ-R Ö P O R T A f

20 H A Z İR A N 1990

Kâzım Karabekir (tek adam ’ dönemine girildiği kuşkusunu taşımaktadır:

M ustafa K em al’e m ethiye yarışı

— 1 1 —

Karabekir, din ve devrim konu­ larındaki endişelerini her yerde anlatır. “Uzmanlar” der “fikirle­

ri işlesinler.” Yoksa din ve ahlak

konularında atılacak yanlış adım ­ lar “gençliği züppeleştirir.”

Paşa endişelidir. Şöyle düşünür: Dini ve ahlaki devrim, bilim ad am ların a dayanm adığına göre “nereden geldiği belli olm ayan bu fikir” toplum da hem de “ her şe­ ye m üsait bir m uhitte yam an hadiselere” yol açabilir.

Karabekir, konuyu yakın ark a­ daşı İsmet Paşa ile de görüşür.

“ 16 ağustosta İsmet P aşa ile gö­ rüştüm . 18 tem m uzda Teşkilatı Esasiye münasebetiyle Fethi Bey ve arkadaşlarıyla yaptığım ız (İs­ lam lık terakkiye m anidir) m üna­ kaşasını ve Gazi’nin yakın zam an­ lara kadar her yerde İslam dinini, K uran’ı ve hilafeti m ethü sena et­ tiği ve pek fazla olarak Balıkesir1 de m inbere çıkıp aynı esaslarda hutbe dahi okuduğu halde dün ge­ ce heyet-i ilmiye m uvacehesinde peygamberimiz ve Kuran h ak k ın ­ d a h atır ve hayale gelmeyecek te­ cavüzde bulunduğunu anlattım ve bu tehlikeli havanın Lozan’dan ye­ ni geldiği hakkm daki k an aatin um um i olduğunu da söyledim.

İsm et Paşa, M acarlar, Bulgar- lar, aynı saflarda itilaf devletleri­ ne karşı harp ettikleri ve m ağlup o ldukları halde istiklallerini m u­ h afaza etm iş olm aları H ıristiyan o lduklarından, bize istiklal veril­ mem esi de İslam olduğum uzdan ileri geldiğini bugün kendi kuvve­ timizle yıllarca uğraşarak kurtul­ duksa da İslam kaldıkça müstem- lekeci devletlerin ve bu arada bil­ hassa İngilizlerin daim a aleyhi­ mizde olacaklarını ve istiklalimi­ zin de daim a tehlikede kalacağı­ nı bana anlattı.

Ben de bu fikre iştirak etm edi­ ğimi şu m ütalaalarım a dayanarak söyledim:

‘Böyle bir fikrin doğuracağı ha­ reket, milletin başına yeniden da­ ha korkunç ve daha meşum bir is­ tibdat idaresi getirecektir. Daha kazanamadığımız milli neşe kaça­ cak, birçok emekle kurulan milli birliğimiz de bozulacaktır. Biz içe­ ride birbirimizi boğarken bize bu kurtuluş yolunu gösteren politika­ cılar da ‘T ü rk ler H ıristiy an

oldular’ diye bütün İslam âlemi­

ni bizden nefret ettireceklerdir. Bu surette bizi tedip etmek için İslam âlemi ruhlarında isyan duyacak­ lardır. Artık itilaf devletleri Yunan ve Ermeni kuvvetleriyle başara­ madıkları emellerini, İslam ordu­ larını ve hele Arapları, (setli alâ Muhammed) diye üzerimize sal- dırtmakla istihsale kalkışacaklar­ dır.

Su ltan M ahm ut devrinde ‘Türkler Hıristiyan oluyor’ diye Arap ordularını Anadolu içlerine sevk eden ve orduları idare eden Fransızlar değil miydi? Türk do­ nanmasını ifsat eden ve Mısır’a teslimine sebep olan politika ay­ nı soyun değil miydi? Öteden be­ ri bir taraftan hükümete ‘AvrupalI olun, Garp hayatını aynen alın, başka kurtuluş yolunuz yoktur’ derler, diğer taraftan da attığımız adımlan teşvik ederler ve İslam âlemine de ‘Türkler Hıristiyan oluyor' diye aleyhimizde nefret uyandırırlar.

Esasen imkânsız olan bir şeyi yapıyor görünmek bile maddi ma­ nevi bütün kudret kaynaklarımı­ zı mahv ve harap eder. Neticesi bu işi benimseyeceklerin bayatlan ve prestijleri de kâfi gelmeyeceğinden kendi elimizle milleti anarşiye sü­ rükleriz. Neticede bolşeviklik ce- reyanlan arasında mahv olmak ve­ ya müstemleke olarak istiklalimi­ zi kaybetmek de çok uzun sürmez. M. Kemal Paşa’nın son beyanatı bütün ilim adamlanmızı hayret ve korku içinde bırakmıştır. Çok va­ him neticeler doğurabilecek bu fikri hep bir arada müzakere ve münakaşa etsek, millet ve mem­ leketin hayrına olur

Lozan bize istibdat ve tehlike getirmesin.’

İsmet Paşa’dan bir noktanın d aha aydınlanmasını sordum :

Lozan Sulh M uahedesi’nde Boğazlar’m tabi olacağı usule dair mukavelenin 8. m addesi aynen şöyledir:

(M adde 8: Payitahtın ihtiyacı için İstanbul, Beyoğlu, G alata, Ü sküdar ile A dalar dahil olduğu halde İstanbul ve m ezkûr şehrin civar kurbunda ‘yakınında’ azami 12 bin kişilik bir kuvve-i askeriye bulunabilir. İstanbul’da bir tersa­ ne ve üssü bahri m uhafaza edile­ bilecektir.) (33)

Halbuki daha 12 Kasım 1921’de Erkânı H arbiye U m um iye Reisi Fevzi Paşa’nın Boğazlar h ak k ın ­ da ne düşünüldüğü sorusuna ce­ vap olarak ‘İstanbul’un m akam ı saltanat olacağı kaldırılarak m a­ kamı hilafet’ denilmesini teklif et­ tiğim gibi yine teklifim üzerine saltanatı ilga ve hilafet âl-i O s­ m an’da ve İstanbul’da bırakılm ış­ tı. Bu kanun halinde kabul olun­ muş ve 2. TBM M esas olan Halk Fırkası um delerinde de yer tu t­ muştu. En sonra da 11 Ocak 1922’de M. Kemal Paşa muvace­ hesinde ‘payitaht neresi olm alı?’ diye ortaya atılan sualde O ’nun arzusu ne ise onu yapmak isteyen­ lere karşı ‘İstanbul hilafet m erke­ zidir. A nkara da hüküm et merke­ zi. Payitaht tabiri artık kalkmıştır’ demiştim.

Bu sefer karşımıza (İstanbul’un payitaht olduğu) sulh m uahede­ si ile ortaya çıkıyor. Bunun sebe­ bi nedir?

İsmet Paşa iyi dinledi; fakat hiçbir cevap vermedi.

Bunu M. Kemal P aşa’nın arzu­ suyla yaptığından benim şüphem yoktu. N itekim bir m üddet sonra onu bu arzu ların d an ebediyen uzaklaştıracak bir teşebbüste bu­ lunmaya m ecbur kaldım . Az aşa­ ğıda gelecektir!’

Hocaları toptan

kaldıralım____________

K arabekir, o günlerde A nkara1 nın Keçiören sem tinde “Kubbeli

Köşk” diye bilinen bir küçük

köşkte kira ile oturm aktadır. 19 Ağustos 1923 günü M. Kemal, La­ tife H anım ve İsm et Paşa bu köş­

ke yemeğe gelirler.

Yemekte tartışm a çıkar. Tartış­ m a K arabekir ve İsmet Paşa ara­ sındadır. M. Kemal, tartışmayı sessizce izler.

...İsmet Paşa müthiş bir inkılap hamlesi teklif etti:

— H ocaları toptan kaldırm a­ dıkça hiçbir iş yapamayız. Bugün­ kü kudret ve prestijim izle bugün bu inkılabı yapm azsak hiçbir za­ m an yapamayız...

İlk Fethi Bey grubundan işitti­ ğim bu yeni inkılap zihniyetini İs­ met Paşa da bir çırpıda tam am lı­ yordu. A radaki zam an fasılaları kendiliğinden o rtadan kalkarak bu üç şahsiyetin üç maddelik program ları kulaklarım da tekrar­ landı:

1- İslamlık terakkiye m anidir, 2- A rap oğlunun yavelerini

Türklere öğretmeli,

3- H ocaları toptan kaldırm alı. Peki am a ne olmak istiyorsunuz dedim . H ıristiyan mı, dinsiz mi?

H içbirine im kân olm am akla beraber her iki yol da hem tehli­ keli hem de geridir. Münevver H ı­ ristiyanlık âlemi ilim zihniyetine d aha uygun bir din esasları araş­ tırırken bizim onların köhne mü- essesesini b en im sem ek liğ im iz müthiş tehlikesi ile beraber geri bir hareket olur. Dini kaldırm ak ise yine m üthiş tehlikesi iie beraber medeniyet âlem inin nefret ettiği geri bir yol olduğundan m aksat­ sız bir hareket olur. Bir millette duygu birliği, itikat birliği ve m en­ faat birliği olmazsa, idare edenler­ le edilenler arasında bir uçurum açılır ve bu uçurum günün b irin ­ de o m illete mezar olabilir. Ben,

her fırsatta söylediğim gibi dinle uğraşm anın bizi d aha ziyade te­ rakkiden alıkoyacağı ve d a h a zi­ yade geri götürebileceği kanaatin­ deyim. Dini olduğu gibi bırakmalı ve hüküm et ne b u n a tesir yapm a­ lı ve ne de tesiri a ltın d a kalm alı­ dır!

Biz milli istiklalim iz gibi milli hürriyetlerim izi de en m ukaddes gaye tanım alıyız ve bunun zevki­ ni bütün millete tattırmalıyız. Bu­ nun için medeni hedeflerimizde sürat, fakat itinıai gayelerimizde tekam ül yolunu tutmalıyız.

Ben, taassuptan uzak ve terak­ ki sever bir insan olduğum u eser­ lerimle de gösterdim. Zaten yakın­ dan biliyorsunuz. Din hakkında- ki düşüncem i Şark’ta iken çocuk­ lar için yazdığım ‘Öğütlerim’ baş­ lıklı eserimde de üç yıl önce neş­

retm iş bulunuyorum . M üsaade­ nizle okuyalım .

D in ve m ezhep öğüdünü ok u ­ dum , sükûnetle dinlediler. Hiç ce­ vap vermediler. Bahis de k apan­ dı.

M. Kemal P aşa’nın büyük bir d ik k at ve sükûnetle beni dinleyi­ şinden ve arada İsmet P aşa’yı süz­ mesinden ve ayrılırken de bana karşı gösterdiği sam im iyetten çı­ kardığım m ana; beni haklı buldu­ ğu idi. Fakat m ütalaalarım a hak vermekle tekrar m efkure hatırası­ na döneceğini hiç aklım a getirme­ m iştim !’

Eser kimin?__________

21 ağustos günü TBM M Lozan A ntlaşm ası ile ilgili görüşm eleri yapar. Dışişleri Komisyonu Baş­ kanı Yusuf Kemal Tengirşek (34)

kürsüde K urtuluş Savaşı’nın “ M. Kemal Paşa’nın eseri” olduğunu söyler, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü A raş da Yusuf Kemal Bey1 in düşüncelerine katıldığını açık­ lar.

G örüşm eler bitince Yusuf Ke­ mal Bey, K arabekir ile karşılaşır.

A ralarında şu konuşm a geçer: — P aşa sizi de tebrik ederim. Bu eserde en büyük hisse sîzindir.

— Millet kürsüsünden en k ü ­ çük hisse verm eniz d aha kıymetli olurdu.

Kâzım K arabekir, ertesi gün bu konuşm ayı İsmet Paşa’ya da ak­ tarır.

Kazını K arabekir kırılmıştır. Tfek adam dönem ine giriliyor kuş­ kusu içindedir.

İsmet Paşa ile yaptığı konuşm a­ da bu duygu ve düşüncelerini şöy­

le anlatır:

“ Ve eğer İsmet de aynı şeyi Ga- zi’ye millet kürsüsünden bahşeder­ se, tarihe karşı haksızlık edeceği gibi istikbal için G azi’ye istediği­ ni yapabilecek bir kudret vermiş olacağını ve bunun önüne hiçbi­ rimizin geçemeyeceğini anlattım .

H er şeyi ben yaptım diyebilen bir adam ın, bun d an sonra da her şeyi ben yapacağım İddiasıyla ne tehlikeli m aceralara atılabileceği­ ni tekrar -çünkü öteden beri bu bahis üzerinde m utabıktık- Enver Paşa’yı misal göstererek İsmet Pa- şa’nın dikkatini çektim.

İsmet Paşa da “Hiç merak et­ me. Bu m ühim n ok tayı unutmadım” demekle beraber bu

husustaki sözleri aynen şunlar ol­ du:

A rkadaşlar,

Bir vazifei esasiye ifa etmek için şunu söylemek isterim. Gerek mü- cadeleti harbiye esnasında ve ge­ rek sulh m üzekkeratı esnasında şevki kadarla ağır mesuliyetler al­ tın d a bulundum . A ğır mesuliyet­ ler altında m em leketin hayaı m e­ nafim e taalluk edebilecek ağır ka­ rarlar vermek vaziyetinde bulun­ dum ve bunların hepsinde merkezi idareden ayrı olarak ya düşm an karşısında veya sulh m üzekkera- tında olduğu gibi A vrupa ortasın­ da idim. -Siyasi tabir ile- siyasi m uhasım larım arasında b u lu n ­ dum. Bu kadar ağır mesuliyetleri biheba alm ak için ve bunların en büyük m üşkilat karşısında dahi hedefe karşı yürüm ek için malik olduğu menbaı kuvvet bilhassa Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi

M ustafa Kemal P aşa’dır. A rkadaşlar;

Yalnız şahsi bir m innet ve şük­ ran iade etmek için söylemiyorum. Vazife ve iş noktaı nazarından bir hakikati ifade etmek için söylüyo­ rum . İnsan çok bunaldığı bir za­ m an d a en m uvaffık tedbirin d a ­ ha büyük ve samimi birisi tarafın­ dan teyit edilmesine m uhtaçtır. Büyük ve karışık vaziyetler içeri­ sinde en büyük tedbir o kadar ba­ sittir ki ekseriya onu bulm ak çok m üşkildir. Fevkalâde karışık, d o ­ laşık, bulutlarda m estur (örtülü kalan, gizli) bir m uhit içerisinde yol gösterecek bir isabeti nazar la­ zımdır.

Bu isabeti nazarı gerek m u h a­ rebe hayatında ve gerek sulh h a ­ yatında bize gösteren M. Kemal Paşa olm uştur. Aldığım vazifeler­

de muvaffakiyet hasıl olduysa ge­ rek harpte ve gerek sulhte başlıca amil olarak M. Kemal Paşa’yı mu- vacehei millete (millet önünde) ifade ediyorum . (35)

M. Kemal Paşa bu takdir yarı­ şını büyük bir zevkle dinledikten sonra milli ve askeri işlerimizi ku­ ranları, canla başla çalışanları kı­ saca olsun millet kürsüsünden millete ve tarihe tevdiye artık lü­ zum görmedi. Bundan en çok et­ rafına topladığı değersiz kimseler istifadeye koyuldu.

M. Kemal Paşa'dan başka orta­ da kimse bırakılmadı:

O kurtardı ve o kurtaracak, te­ ranesi hazıra konmak isteyen dal­ kavukların dillerinde destan oldu. Artık her akşam âleminde onun yüzüne karşı methiye yarışı aldı yürüdü. Bütün bu muhit İkinci

Millet Meclisi’nde kazanmıştı. Meclisin çehresi pek garipti.

Sarıklı sarıksız, m u hafazakâr­ lar, terakki taraftarları, din ve ah­ lak aleyhtarı züppeler suni bir bir­ lik gösteriyorlardı. Meclis umum i heyeti M. Kemal P aşa’nın em rine ram (boyun eğen) idi. O sağa da gitse, sola da gitse hep beraber ona ayak uyduracaklardı. D ışarı­ da kendi emekleriyle hayatlarını fakirce kazanabilen bu zümre, pek az müstesnasıyla şimdi devlet H a- zinesi’nden zenginleşiyor ve ihsan­ lara da gark olarak aristo k rat bir tabaka halini alıyordu. Bunlar da m ensuplarını m em uriyetlere kay­ dırarak veya kazandırarak etrafla­ rında tabakalar teşkil ediyorlardı. İşte C u m h u riy et h ü k ü m eti, T ürk m illetine feyzini bu surette dağıtıyordu.

ite n le rle dem ir fabrikalarına götürülen m aden cürufuna mik- natıslayan çelik levhalar nasıl bir vinçle vagonlardan kendisine çe­ kip yapıştırıyorsa, M. Kemal P a­ şa da bütün İstiklal H arb i’nin ba­ nisi sıfatını takınınca böyle bir kudretin sahibi olm uştu. O ’nun çekemediği m ahdut ağır parçalar­ dı.

İstiklal H arbim izin bu şuursuz ve suni neticesinden müteessir olan vatanseverler vardı, fakat çok azdı.

O günlerde kom utanlar aynı za­ m anda milletvekili de oluyorlar­ dı. Karabekir, askerliği yeğliyor­ du. K om utanların milletvekili o l­ m am aları için bir de önerge hazır­ lar. A m acı G enelkurm ay B aşka­ nı olm aktı. A ncak bu arzusu ye­

rine gelmez, ‘ordu m üfettişi’ o la ­ rak kalır. O rdu m üfettişliğinin merkezi A nkara’da olduğundan K arabekir A nkara’da oturacaktır.

Karabekir, Şark Cephesi’ni do­ laşmak ve birliklerine veda etmek ister.

1 eylülde A nkara’d a veda ziya­ retlerine başlar. İsmet Paşa ile gö­ rüşür, İsm et Paşa, K arabekir’i uyarır:

— Kazım çok korkuyorum , se­ ni E rzurum ’da vuracaklar...

Karabekir, arkadaşı İsm et P a­ şa’ya şu yanıtı verir:

— Beni ne E rzurum ’da vurabi­ lirler ve ne de Erzurum lu beni baş­ ka bir yerde.

M. Kemal Paşa, Karabekir’i öğ­ le yemeğine alıkoyar. Karabekir, ordu m üfettişliği yanında ayrıca bir “ordu başm üfettişliği” k u ru l­ m asını önerir. M. Kemal bu ö n e­ riyi benimsemez.

Karabekir, hüküm et merkezinin A nkara olm asını da önerir, M. Kemal Paşa bu konuyu düşünece­ ğini söyler.

Sonra araların d a şu konuşm a geçer:

“ Söz sırası Şark seyahatine ge­ lince M. Kemal Paşa bana şunla­ rı söyledi:

— Paşam dikkat et. E rzurum m ebusları aram ızı bozm aya çalı­ şıyorlar.

— A ram ızdaki sam im iyetin İs­ tiklal H arb i’nin binbir zorluğu ve tehlikesi karşısındaki müşterek az­ mimizle d ah a ziyade perçinleştiği kanaatini besliyorum. H erhangi bir üçüncü şahsın buna dokunm a­ ması için çok hassas bulunuyo­ rum. Feragatimi ve açık yürekli ol­ duğum u herkesten çok siz gördü­ nüz ve tecrübe ettiniz. B undan böyle de yine böyleyimdir. Fikir ayrılıklarım olsa dahi içten sevgi ve saygı duygularım asla azalm a­ yacaktır. Sizden karşılık dileğim de bir kerre de Ş ark tan yazdığım veçhile, yeter ki b an a sizin itim a­ dınız azalm asın., dedim.

Ve aramızı bozmaya çalışan Er­ zurum mebuslarının kimler oldu­ ğunu sordum. İsmet Paşa ile Ra­ uf Bey arasındaki soğukluğu kal­ dırarak İstiklal Harbi erkânının samimi birliğini tutmaklığımızı da diledim.

M. Kemal Paşa, “Rauf Bey’in, İsmet Paşa’mn aleyhinde söyledik­ lerinin İsmet onda birini bilmiyor­ du. Bize gelince: -ikim iz de dik­

kat edelim- dedi ve sorduğum

isimlerden bahsetmedi...”

B aşkom utan ile D oğu Cephesi Kom utanı arasındaki bu içten dostluk görüş ayrılıklarına karşın cumhuriyet ilanından bir ay önce­ sine kadar yine sürm ektedir.

Bu dostluk, 1926 yılında Kara- bekir’in A li F uat Paşa ile birlikte tutuklanıp cezaevine götürülmele­ riyle en büyük darbesini yiyecek, K arabekir yıllarca İstanbul poli­ since adım adım izlenecek ve 1933 yılında da köşkü basılıp kitapları yakılacaktır.

A radan yıllar geçecek, Karabe- k ir’e ölüm döşeğindeki A ta tü rk 1 ün kendisiyle görüşm ek istediği haberi gelecektir. Karabekir, “gi­ decek m isiniz?” sorularına karşı, “O M ustafa Kemal. Çağrılınca gi­ d ilir . O b e n im en iyi arkadaşım dır” yanıtını verecektir.

Yarın: Dedikodular

ve Cumhuriyetin ilanı

(33) Lozan Barış Konferansı için Bkz: Meray S. L. Lozan Barış Konferansı, Ank. SBF Yay., Parla Reha, Lozan Montrö, Lefkoşa 1987, s: 53) (34) Tengirşek Y usuf K em al, (1878-1969) Dışişleri, İktisat ve Ada­ let Bakanlıklan yaptı. Fransızlar ile ya­ pılan Ankara Antlaşması’nı imzalayan diplomat, büyükelçi, siyaset ve bilim adamı.

(35) Atatürk ile İsmet İnönü’nün dost­ lukları hep sürdü. İnönü, ölümüne ka­ dar A tatürk’e içten duygularla bağlı kaldı. Başkomutanlık - Atatürk Arşi- vi’ndeki şu iki mektup bu yakınlığı ka­ nıtlıyor.

A tatürk’ten İnönü’ye 6.8.1933; “ Başvekil ismet Paşa Hazretleri’ne; ismet, sen büyük adamsın. Hassas olduğun kadar his veren adamsın. Sen benim sözlerimi okurken gözlerin ya­ şarmış; ya ben seni okurken hıçkırık­ larla ağladığımı söylersem inanır mı­ sın?

Bu duygularımı sofrada değil, kim­ senin yanında değil, yatak odam a çe­ kildikten sonra mahremimde yazıyo­ rum. Sen beni muhakkak çok seviyor­ sun. Ya ben seni!”

Buna cevap istemez. Gözlerinden öperim!’ İnönü’den Atatürk’e 5.10.1938 “Sevgili Atatürk; sevgili velinimetim; Muhterem Celal Bayar bana sizin se­ lamınızı getirdi. Çok sevindim. Bir so­ ğuk algınlığından yatakta ıstırap çeker­ ken sizden lütufkâr ve şefkatli bir ha­ ber bana ihya edici bir üaç gibi geldi. Yüreğimin ta içinden bütün muhabbet hislerim sızladı. Bütün öm rümün en aziz hatırasını teşkil eden hadiseler ha­ fızamda canlandı. Aziz varlığınız dü­ şüncelerimin alicenap timsalidir. Sizin bir an evvel afiyet bulmanız yegâne ve samimi dileğimdir. Sizi kudret ve sıh­ hatle ve şan ve şerefle aramızda gör­ mek ümidi her zamankinden sağlam­ dır.

İki mübarek elinizden, sevgili ve can verici yüzünüzden doymadan binler­ ce öperim, sevgili Atatürk, büyük Ata­ türk, velinimetim Atatürk.

Tazim ile İsmet İnönü!’

Târih araştırmacısı emekli Albay Ke­ mal Tüfekçioğlu’nun arşivinden alman bu iki mektup, ilk kez 11 Kasım 1986 günü Cumhuriyet gazetesinde yayım­ landı. (Mumcu Uğur, Atatürk ve İnönü).

21

mm

Ağustos 1923 tarihinde,

TBMM Lozan Antlaşması ile ilgili

görüşmeleri yapar, Dışişleri

Komisyonu Başkam Yusuf Kemal

Tengirşek, kürsüde Kurtuluş

Savaşı’nın Mustafa Kemal Paşa’nın

eseri olduğunu söyler. Dışişleri

Bakanı Tevfik Rüştü Araş da Yusuf

Kemal Bey’in düşüncelerine

katıldığını açıklar. Görüşmeler bitince

Karabekir, Yusuf Kemal Bey’le

karşılaşır. Aralarında şu konuşma

geçer: ‘Paşa, sizi de tebrik ederim.

Bu eserde en büyük hisse sîzindir.*

‘Millet kürsüsünden en küçük hisse

vermeniz daha kıymetli olurdu’.

En

rtesi gün İsmet İnönü de

M eclis’te bir konuşma yapacaktır.

Karabekir tek adam dönemine

girildiğini düşünmektedir. İnönü’ye

‘Her şeyi ben yaptım diyebilen bir

adamın, bundan sonra da her şeyi

ben yapacağım iddiasıyla ne tehlikeli

maceralara atılabileceğini’ söyler.

Enver Paşa örneğini verir, İnönü’nün

dikkatini çeker, ism et Paşa da

Karabekir’e, ‘Hiç merak etme, bu

mühim noktayı unutmadım’ diye

karşılık verir.

K

irsüye gelen İsmet Paşa,

özellikle Lozan görüşmeleri sırasında

Mustafa Kemal’in yol gösterici rolüne

değinir ve şöyle der: ‘İnsan çok

bunaldığı bir zamanda en muvafık

tedbirin, daha büyük ve samimi birisi

tarafından teyit edilmesine muhtaçtır.

Büyük ve karışık vaziyetler içerisinde

yol gösterecek bir isabetli bakış

gereklidir. Bu isabeti gerek muharebe

hayatında ve gerek sulh hayatında

bize gösteren Mustafa Kemal Paşa

olmuştur. Aldığım görevlerde bir

başarı söz konusuysa bunun nedeni

M ustafa Kemal’dir’. Karabekir

üzgündür. ‘Mustafa Kemal, bu takdir

yarışını büyük bir zevkle izledi’ diye

yazar anılarında.

K

i m a ;

Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyetin ilanından 7 ay önce Tarsus gezisi sırasında.

izim Karabekir o günleri şöyle

anlatıyor: Mustafa Kemal Paşa’dan

başka ortada kimse bırakılmadı. O

kurtardı, o kurtaracak teranesi hazıra

konmak isteyen dalkavukların

dillerinde destan oldu. Her akşam

âleminde onun yüzüne karşı methiye

yarışı aldı yürüdü. M eclis’in çehresi

pek garipti. Sarıklı sarıksız,

muhafazakâr, terakki taraftarları, din

ve ahlak aleyhtarı züppeler suni bir

birlik içindeydiler. Meclis Mustafa

Kemal’in emirlerine boyun eğiyordu.

O sağa da gitse, sola da gitse hep

beraber ona ayak uyduracaklardı.

(2)

CUMHURİYET/6

•v Sİ • s *#Vi' - i :

DİZİ-RÖPORTAJ

21 H AZİRAN 1990

S I w # W

■ U

m

İ K A

m

H

m m

İ

^ .... _...p n ___ _____ ________ ______________ _______ __________________

Cumhuriyet ilan edilir, M ustafa Kemal Cumhurreisliğine seçilir, İsm et Paşa Başvekil olur:

Karabekir, haberi 30 Ekim 1923’te alır

—lZ—

“ Erzurum mebusları aramızı açacak... Erzurum’da beni vura­ caklar.”

Karabekir, kendi kendine bu sorulan sorar. Erzurum milletve­ killerinden yakman M. Kemal Pa- şa’dır; Erzurum’da Karabekir’in vurulacağını söyleyen de İsmet Pasa.

Kafasında kendi kendine bu so­ ruları soran Karabekir, “ Beynim­ de bir $imşek çaktı; fakat kendi­ m i bu şim şeğin tesirin d e bırakamadım” diye yazar.

Sonrasını kendisinden dinleye­ lim:

“ Çabuk toparlandım ve kendi kendime:

‘isle değil hesapla hal olunmalıdır’ dedim. İkâmetgâhıma gelince gü­ vendiğim Erzurum mebusların­ dan ve silah arkadaşlarımdan bir kaçım çağırttım. Ve onlara geçen bu hadiselerin bilmedikleri safha­ larım anlattım:

Şark harekâtı lıakkındaki mu­ haberemizi okudum. Celalettin Arif meselesinde o zamanki Erkâ­ nı Harbiye Reisi olan İsmet Bey’e bu zatla M. Kemal P aşa’nın ara­ sı nasıldır diye sorduğum şifreye aldığım cevapta ‘iyi olm adığım, önce bana hücumla beni düşür­ dükten sonra Erzurumlular vası­ tasıyla M. Kemal Paşa’yı da dü­ şürmek istediklerini’ bildirdiğimi söyledim.

Hasbıhallerimizde M . Kemal Paşa’mn Fırka Komutanlarımdan Halil Beye şifre ile ‘Celalettin Arif ile Karabekir’in arasım aç’ dedi­ ğini ve Erzurum’da ilk geldiği za­ man Halit Beyle görüşmelerinde O ’na ‘seni de beni de İstanbul hü­ kümeti istiyor. Bir gün Kâzım bizi tevkif ederek gönderebüir. Birbi­ rimizi tutalım ve daima muhabe­ re edelim ... icap ederse (..) yeri­ ne sen geçersin’ tavsiyesini tesbit ettik.

Enver Paşa’mn bazı arkadaşla­ rıyla M oskova’da “ Halk Şuralar hükümeti” diye bir program bas­ tırıp Anadolu’ya soktuğu zaman Erkâm Harbiye Umumi Reisi Fevzi Paşa’nın bunların isyan çı­ karacağım, gelirse Enver Paşa’mn tevldfl emrini bu arada Garp Cep­ hesi Komutam İsmet Paşa’mn 24.5.1921 şifresini ve cevabım okudum:

“ Enver Paşa’nın İslam İhtilali Cemiyeti namıyla gizli bir teşki­ latı genişleterek orduyu ele almak fikrini takip ettiği anlaşılıyor. Bunlar tabii şark ordumuzdan başlarlar./Bizim garp cephesinde­ ki harekâtımız çok imtidat edebi­ leceğinden (uzun süreceğinden) Şarkta Ruslar dahi uzun müddet serbest kalırlar. Hasılı İttihatçılar, Ruslar, Erzurum’un mahıt müf- sitleri, her birisi başka maksat için ordumuza hücum edeceklerdir. Bu hücumların kaffesine (hepsi­ ne) mani olan yalnız sensin. Bina­ enaleyh, muhacemat mütemerki- zen sana tevaccüh ediyor (saldırı­ lar sana yöneliyor). Açık tedbir ile hücumlardan endişe etmeyiz. Fa­ kat ihanet ile hileye gelmekten en­ dişe ederim. Kendine gayet sağ­ lam bir muhit temin etmeli ve son derece müvesvis (kuşkucu, kurun­ tulu) olm alısın..”

“ Mevkiimin nezaketini tama- miyle takdir ederek muhitimi ve orduyu sağlam tutuyorum.”

Bunlara rağmen M. Kemal Pa- şa ’nın İttihat ve Terakki merkezi umumisinde azalık yapmış bulu­ nan Ardahan Mebusu Hilmi Bey’i bana haber vermeden Trabzon yoluyla Enver Paşa’ya gönder­ mek istediği Hilmi Bey’in de Trabzon’daki münasebetsizliğin haber alınsa bana itimatsızlığın doğuracağı vehameti belirten şif­ remi ve cevabını okudum. Ve o günkü mülakatımda kendilerine hatırlattığımı da söyledim.

M ustafa Suphi olayı

Uyuşmazlık konusu Ardahan Milletvekili Hilmi Bey’in Anka­ ra’ya çektiği telgraftır. Hilmi Bey, bu telgrafında Karabekir’den ya­ kınır.

Karabekir, M. Kemal Paşa’ya 23 Aralık 1921 günü Kars’tan çek­ tiği telgrafta “ İstanbul hüküme­ ti eliyle yapılmayan fenalıkların ve anarşinin” birtakım kimseler­ ce sahnelenmek istendiğinden ya­ kınarak, “ Kuvvetli bir hükümet­ le iş görülecek bir zamanda En- vercilik devrine alet olmak iste­ yenlerin nazarımda irfan ve ehli­ yetleri ile tutamadıkları mevkile­ ri çetecilikle iktisaba çalıştıkla­ rım” söyler ve M. Kemal Paşa’- dan “ itimadım tekrar rica” eder.

M. Kemal Paşa, aralarındaki sevgi ve saygıdan söz eden ve Ka- rabekir’e istediği önlemi almakta serbest olduğunu bildiren telgraf çeker.

Güven yeniden tazelenmiştir. Karabekir, Erzurum’da yakın çevresine bu çelişmeyi anlatır.

Karabekir, anılarının bu bölü­ münde M. Suphi olayım da şöyle anlatır ve yorumlar:

“ ..Elazığ Valisi Ali Galip’in (36) vurdurulması teşebbüsü, M. Suphi heyetinin Trabzon’da uğra­ dığı feci akibet, sonra onun mü- rettibi olan Kahya’mn 8 Temmuz 1922’de öldürülmesi, arkasından da ‘Herif Sivas mahkemesinde be­ raat kazanmıştı, bunu askerler, öldürdü’ diye orduya leke sürül­ mesi ve 20 temmuzda Başkomu­ tanlık müzakeresinde iş Büyük Millet Meclisi’nin el koyarak üç mebus göndermeleri ve işi bu ka­ naldan orduya dolayısıyla da

ba-Cumhuriyet, “ Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kamın” ile 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilmişti. Mustafa Kemal Paşa 158 oyla cumhurbaşkanı seçilmişti.

K

arabekir Erzurum ve Kars’ta

halkla konuşur, onların dertlerini dinler.

Halka İstiklal Savaşı’nı anlatır, halktan

da büyük ilgi görür. ‘Bana her yerde

büyük saygı ve sevgi gösteriyorlardı. (...)

Gazi’ye aleyhtarlık apaçık görülüyordu.

Mustafa Kemal’le ilgili endişeli olanları

teskin etmeye, aleyhtarlığı gidermeye

çalışıyordum.

K k - â z ı m Karabekir, cumhuriyetin ilan

edildiği gün Trabzon’da Müdafaa-i

Hukuk Cemiyeti yöneticileri ile

konuşmaktadır. Cemiyet yöneticileri

Mustafa Kemal Paşa’yı eleştirirler,

Kâzım Paşa’dan bu gidişe ‘dur’ demesini

isterler. Fethi Okyar kabinesi çekilmiş,

Karabekir de ordu müfettişliğine

atanmıştır. Karabekir Trabzonluları

yatıştırmaya çalışır. Trabzonlulara İsmet

Paşa’nm başbakan olacağını sandığını,

İsmet Paşa ile olan ‘çok eski ve samimi

hukuku dolayısıyla hürriyet ve

hâkimiyet-i milliyemizin masum

kalacağı’ umudunda olduğunu anlatır.

Vatan gazetesinin 30 Ekim 1923 tarihli sayısı, Cumhuriyet’in ila­ nını, Reisicumhurluğa Mustafa Kemal’in, Başvekilliğe İsmet Pa- şa’nın getirildiğini haber veriyor.

ekim sabahı, Kâzım Karabekir

Trabzon’dadır. Bahriye Müfrezesi

Komutanı, Karabekir’e Ankara’dan açık

bir telgrafın geldiğini, bu telgrafta

cumhuriyetin ilan olunduğunu, bu

nedenle yüz pare top atılmasının

istendiğini bildirir. Karabekir, ‘Vali ile

görüşüp emir veririm’ der. Vali Hazım

Bey haberi şaşkınlıkla karşılar.

K

âzım Karabekir anılarında

cumhuriyet ilanına ilişkin duygu ve

gözlemlerini şöyle anlatıyor: Ben hem

mebus ve hem de bir ordu kumandanı

olduğum halde, bana da kimse bir şey

bildirmemişti. Bu yaziyet haklı olarak

halkı da orduyu da telaş ve endişeye

düşürdü! Resmi tebligat iki gün sonra

yapılır. Kâzım Karabekir, Mustafa

Kemal’in Cumhurreisliğine, İsmet

Paşa’nm da Başvekilliğe getirilmesi

konusunda da şunları yazar:

‘Cumhuriyet ilam ile artık hilafet ve

saltanat mefkûresine son verildiğini

görerek her iki habere de çok sevindim.»

na tevcih etmek istemeleri, fakat sonra bu işi Ankara’dan gönde­ rilen Osman A ğa’nın adamları ta­ rafından yapıldığının ortaya çıkı­ şı... Bunu çıkaran Trabzon mebu­ su Ali Şükrü Bey’in boğuluşu, Os­ man Ağa ve bazı adamlarının öl­ dürülüşü hep bir sinema şeridi gi­ bi önümden geçti.

Sıra bugünkü mütalaalara gel­ di.

Bana ne söylediler, ben ne ce­ vaplar verdim, aynen söyledim.” Paşa, kuşkulanmaya başla­ mıştır.

Karabekir, çevresindekilere şu soruları açıkça sorar:

“ — Kimlerdir benim M. Kemal Paşa ile aramızı açacaklar?

— Ve kimdir beni Erzurum’da vuracak?

Kâzım Karabekir, kararım ver­ miştir: Artık Erzurum’da kalma­ yacaktır.

Neydi Karabekir’e böyle bir ka­ rar aldıran nedenler?

“ 1- Mecliste bir diiziye bilhas­ sa Şark mebusları aleyhime tah­ rik olunmuştur.

2- Orduda bazı madunlarım (astlarım) ve bu arada bilhassa fır­ ka komutanı Halit Paşa (37) aley­ hime tevdii olunmuştur.

3- Meclis vasıtasıyla Trabzon’­ daki Kahya’nın katli hadisesi ba­ na istinada çalışılmıştır.

4- Son seferde Trabzon’da bu­ lunuşumdan endişe edilerek Erzu­ rum mebusu Asım Bey Erzu­ rum’a gönderilmiş ve benim va­ ziyet aiarak memlekette ikilik ya­ pacağımdan korkularak Kolordu Komutan Vekili Rüştü Paşa (38) ve Erzurumlular aleyhime teşvik edilmek istenmiştir.

5- Ben, şarktan Ankara’ya lirken Kastamonu’da beni öldür­ mek üzere bir fedai gönderilmiş - bu adam Ankara’dan gelen bir Türktür - kendisinin bir Ermeni olduğu ve bir Amerikan torpido­ su ile İnebolu civarına çıkarıldığı öğrenilmiştir. Misafir kaldığım konakta abdeshanede yakalanın­ ca rezalet ortaya çıkmış ve örtbas edilmiştir.

6- ‘Karabekir’e itimadımız yok’ diyerek beni yakın muhitiyle bir dürzüye takip ettirilişim. Bu işe memur edilenlerin başında mebus ve asker İhsan Bey (Bahriye vekil­ liği de yapan) (39) bulunuyormuş. 7- Otuz kişi Gazi’nin etrafında toplanmış. Teşkilatı esasiye ne de­ mek? Gazi istediğini yapar diyor- larmış.

8- Bugünkü vaziyette Gazi ‘Er­ zurum’da Karabekir’i istemeyiz’ diye bir telgraf çektirmeye çalışı­ yormuş (...)

Bu konuşmalar, söylentiler kuşkularla sarmalanır. Erzurum­ lular Karabekir’e güvence verir­ ler:

“ Sana uzanacak eli onu uzata­ cakları da 24 saat içinde Erzurum­ lular çıkarır ve yok eder.”

Karabekir, Erzurum ve Kars’­ ta halka konuşur; onların dertle­ rini dinler. Halka İstiklal Savaşı­ nı anlatır. Halktan da büyük ilgi görür.

‘Bana her yerde büyük sevgi ve saygı gösteriyorlardı. (.^Sahiller­ de apaçık Gazi’ye aleyhtarlık da görülüyordu. Erzurum’da ise kongre sıralanndan başlayarak vaziyeti bilenler ve zaferden son­ ra kongre azasının bile meclise alınmadığını görenler (..) çok kö­ tü surette aleyhtarlığını yapıyor­ lardı.

Ben, Gazi’nin hilafet ve salta­ natı almak meselesinin henüz Anadolu’ya yayıldığım sanıyor ve heyeti ilmiye huzurundaki ağır te­ cavüzüne bakarak eski mefkure­ sine döneceğini hiç sanmıyordum. Bunun için de bu endişeyi göste­

renleri teskin ve aleyhtariığı gider­ meye çalışıyordum.”

Tam bu sırada Selahattin Adil Paşa’dan (40) Karabekir’e bir telgraf gelir. Selahattin Adil Pa­ şa, M. Kemal Paşa’nın “ Hilafet ve saltanatı almak için” girişim­ lerde bulunduğunu bildirmekte­ dir. Karabekir, 16 Ekim 1923 gü­ nü Fevzi Paşa’ya bir telgraf çeke­ rek hükümet karşıtı dedikodular­ dan söz eder.

Fevzi Paşa bu dedikoduların kimler tarafından çıkarıldığım so­ rar.

Karabekir, 21 Ekim 1923 günü Fevzi Paşa’ya şu yanıtı gönderir:

“ Seyahat ettiğim Orta Anado­ lu ve bilhassa sahillerde yapılmak­ ta olan propagandalar doğrudan doğruya Gazi Hazretleri’nin şa­ hıslarına miitcvecihtir. Dedikodu­ nun esasım Gazi Paşa’mn Meclis­ te her emrine amade muayyen bir zümreye istinaden milli iradeyi bazice ederek mütehakimane ida­ resi (milli iradeye karşı baskıcı yö­ netim kurarak) rivayetleri teşkil ediyor. Trabzon’a geldiğim vakit cumhuriyet şeklinin kabul edil­ mek üzere olduğunu gazeteler yazdı. Bu havadis dedikoduların artmasına mucip oldu.

Büyük Millet Meclisi şekli hü­ kümetinin Türklüğün ibda ettiği (yarattığı) en güzel tarzı idare ol­ duğu müşariineleyh (anılan) tara­ fından beyan edilirken... İdare şeklimiz git gide Avrupa cumhu­ riyetlerinden farksız bir şekil ala­ cağım söylemeleri garip bir tezat teşkil ettiği söylenmeye başlandı. Ve bir hükümdar lazımsa bunun hanedanını saltanat olması gibi münakaşalar oluyor. Bu kabil de­ dikodular Kars’ta dahi sayidir. Trabzon’da çıkan mizahi Kahka­ ha gazetesinin 4 Ekim 1923 tarihli nüshası bu noktadan pek manidar görülmeye layıktır. Gazetelerin son günlerdeki tenkidadı bu bü­ tün dedikoduları arttırmaktadır. Arz ederim.

Kahkaha gazetesindeki (41) re­ sim, Milleti de Millet Meclisini de hükümeti de hep Gazi şeklinde gösterilerek artık o ne isterse ya­ pacak, üst tarafı kukla gibi oyna­ tılacak fikrini tasvir ediyordu.”

Kâzım Karabekir, cumhuriye­ tin ilan edildiği gün Trabzon’da Müdafai Hukuk Cemiyeti yöne­ ticileri ile konuşmaktadır. Trab­ zon Müdafai Hukuk Cemiyeti yö­ neticileri, M. Kemal Paşa’yı eleş­ tirip, Kâzım Paşa’dan bu gidişe

“ dur” demesini isterler. Fethi Okyar kabinesi çekilmiş, Karabekir de Birinci Ordu Müfet­ tişliğ in e atanmıştır. Karabekir, Trabzonluları yatıştırmaya çalışır. Trabzonlulara İsmet Paşa’mn başbakan olacağım sandığım, İs­ met Paşa ile olan “ çok eski ve sa­ mimi hukuku dolayısıyla hürriyet ve hâkimiyet milliyemizin masun kalacağı” umudunda olduğunu anlatır.

Cumhuriyetin ilanı

30 ekim sabahı, Bahriye Müf­ rezesi Komutanı Kâzım Karabe­ kir’e Ankara’dan açık bir telgra­ fın geldiğini bu telgrafta cumhu­ riyetin ilan olunduğunu, bu ne­ denle yüz pare top atılmasının is­ tendiğini bildirir.

Karabekir “ Vali ile görüşüp si­ ze emir veririm” der.

Vali Hazım Bey (Tepeytran) haberi şaşkınlıkla karşılar. Vali­ nin cumhuriyet ilanından haberi yoktur.

Karabekir, hem şaşırmış hem kırılmıştır. Bu duygularım şöyle dile getirir:

“ Ben hem mebus ve bem de bir ordu kumandanı olduğum halde

bana da kimse bir şey bildirme­ mişti. Bu vaziyet haklı olarak hal­ kı da orduyu da telaş ve endişeye düşürdü. Daha dün yüreklerine ferahlık verdiğim zatlar benden bu şeklin manasım soruyorlardı. Bu vaziyette tabii cumhuriyetin ilanım ertesi günü dahi kutlaya- madık. Bu gün Kars’ın zabtı yıl­ dönümü Sultanın Mektebi mey­ danında asker, halk ve mektep ço­ cuklarıyla birlikte kutladık.

Karabekir, Fevzi Paşa’ya telg­ raf çekerek “ cibatı mülkiyeye ve askeriyyeye” cumhuriyetin ilan edildiğini bildiren bir buyruk gel­ mediğini yazıyor.

Ertesi gün buyruk geliyor. “ 31 ekim sabahı ajanslarla be­ raber vilayete de tebligat geldiğin­ den top atılmasına emir verdim. Hükümet avlusunda resmi bir su­ rette kutladık. Belediye reisi vali beye, ‘Aksi nutuk söyleyecekler de olabilir. Bunun için hiç nutuk söylenmese münasip olur’ demiş. Hazım Bey de muvaffık bulmuş.

Yalnız bir dua okundu. Mülki ve askeri heyetler, mektep çocuk­ ları, bir bölük asker pek az da hal­ kın ileri gelenleri bulundu.

Ajans şu malumatı bildiriyor­ du:

M. Kemal Paşa reisicumhur ol­ muş; İsmet Paşa’yı başvekil tayin etmiş. Kabiney-i itimadda 160 mebus bulunmuş ve müttefikan itimat reyi vermişler.

İsmet Paşa’mn başvekilliğe ge­ tirileceğini bitiyordum. Cumhuri­ yet ilam ile artık hilafet ve salta­ nat mefkuresine son verildiğini görerek her iki habere de sevin­ dim. Çünkü artık hâkimiyeti mil­ liye devam edecek ve diktatörlü­ ğe m eydan verilm ey eceğ in i umdum.

Bu duygularımı şu tebrik telg­ raflarına da yazdım:

Türkiye Cumhuriyeti Reisi Ga­ zi Mustafa Kemal Paşa Hazret- leri’ne

Trabzon 31.10.1923

Hakimiyeti miliiyenin manai tammı telakki edilebilecek Cum­ huriyetimizin nedp milletimiz hakkında saadetler getirmesini te­ menni eder; cumhurriyasetinizi tebrik ve cenabı haktan muvaffa­ kiyetler dilerim efendim. Kazım Karabekir

Başvekil İsmet Paşa Hazret- leri’ne

Milletin bilakayduşart hakimi­ yeti telakki edilebilecek olan Cumhuriyetimizin ilk başvekilini tebrik ve m uvaffakiyetlerini dilerim.

Kazım Karabekir

İsmet Paşa’nm cevabı pek sa­ mimi olarak şöyle idi:

Kazım Karabekir Paşa Hazret- leri’ne

Tebrikatı devletlerine ruhumun bütün samimiyeti ile arzı şükran eder ve muvaffakiyeti celilelerinin temadi ve tevalisini dilerim.

İsmet

M. Kemal Paşa, Trabzon’a çe­ kilmiş diğer tebriklere verdiği sat­ hi cevabın bir suretini de bana yazmıştı.

Yarın: K arabekir’in

İstanbul’a dönüşü

(36) - Damat Ferit Paşa tarafından Sivas Kongresi’ni basıp M. Kemal Pa- şa’yı tutuklamak ile görevlendirilen Harput Valisi.

Kurmay Albay Ali Galip, Malatya’­ da Bedirhani adı ile bilinen KUrt aşi­ retinden Kamuran, Celalet, Halil ve Cemil Beyler de İngiliz Binbaşı Noel ile M alatya’da buluşurlar. M. Kemal P aşa’mn da karşı önlemleri alması üzerine, Ali Galip, Binbaşı Noel ve Be- dirhanı aşireti temsilcileri kaçarlar.

Ali Galip, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Adapazarı Askeri Mahkeme- si’nde yargılanmış ve aklanmıştır. 150’likler listesine konularak yurtdı- şına sürülmüş, 1932 yılında Roman­ ya’da ölmüştür. Feyzioğlu, İnkilap Ta­ rihi, cilt 1, s: 105.

(37) - H alit Paşa (Karşıalan). Deli

Halit Paşa diye bilinen Halit Paşa 3

Şubat 1925 günü TBMM’nde Ali Çe- tinkaya (Kel Ali) tarafından öldürül­ dü. TBMM, zabıt ceridesi, Cüt 13, D: 2 ,1 :2 B: 46. 3.2.1924s: 121 -122, ay­ rıca 50. birleşim, s: 217 vd; Kandemir, Feridun, Siyasi Cinayetler, 1955, s: 62: Kutay Cemal, Halit Paşa Ali Çetinka- ya vuruşması, İst. s: 53)

(38) - Rüştü Paşa, 1873 yılında doğ­ du. Kafkas tümeni ve 15. Kolordu Ko­ m utan Vekilliği yaptı, ikinci meclise Erzurum Milletvekili olarak girdi. 1926 yılında İzmir suikastına karıştı­ ğı gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi ka­ rarıyla idam edildi.

(39) - İhsan Bey (Eryavuz) - “ Top­

çu Ihsan Bey” diye de bilinir. 1873’te

doğdu. İstiklal Mahkemesi Başkanlı­ ğı ve Bahriya Bakanlığı yaptı. Yavuz gemisiyle ilgili bir yolsuzluk nedeniy­ le mahkûm oldu. 1947 yılında öldü.

(40) - Çeşitli savaşlara katıldı. Kur­ tuluş Savaşı’nda A dana Cephesi Ko­ mutanlığı yaptı. Milli Savunma Ba­ kanlığı Müsteşarlığı görevinde bulun­ du. 1961 yılında öldü.

(41) - M. Kemal, 19 Eylül 1924 gü­ nü İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği giz­ li yazı ile T ra b z o n ’d a çıkan

“ Kahkaha” gazetesinin kapatılması­

nı istemiştir.

“ Trabzon’da Kahkaha namında bir mizah gazetesini çıkaranlar bolşevik- tir. O rada kimseye bir şey demedim. Fakat bidare edenlerin gafleti... Uy­ ku halindeler.

Alakadar olunuz; tahkikat yapınız. Bu gazeteyi çıkaranları anlamakla be­ raber gazetenin çıkmamasını temin ediniz.”

Nazmi Nafi tarafından çıkarılan Kahkaha 9 Mart 1925 tarihinde hükü­ metçe kapatılmıştır.

Tunçay Mete, Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler, Belge Yay. 1982, s: 346.

Kahkaha ile birlikte Trabzon’da “ İstikbal” ile İzmir’de çıkan “ Seda­ yı Hak” ve İstanbul’daki "Presse du Solr” gazeteleri de kapatılmıştı. Yal­

man Ahmet Emin, Gördüklerim ve Geçirdiklerim, cilt 3, s: 164.

(3)

CUMHURİYET/6

DİZt-RÖPORTAJ

22 H AZİRAN 1990

Kâzım Karabekir’e göre, M ustafa Kemal, Fevzi Paşa, İsm et Paşa ve Fethi Bey tehlikeli bir yolculuğa çıkmışlardı

Karabekir: Gidişat iyi değil

13

.

Karabekir, cumhuriyet ilanını Trabzon'da “ Bahriye Müfreze Kumandanhğı’ndan” haber alma­ sından yakınır.

Ve Başkomutan M. Kemal Pa- şa’yı şöyle eleştirir:

“ İstiklal Harbi’nin tehlikeli günlerinde sonuna kadar feragat, fedakâr arkadaşlarının rey ve ir­ şadına ihtiyaç gösteren M. Kemal Paşa, artık muzaffer bir başkomu­ tan sıfatıyla maiyet komutanları­ na cumhuriyeti dikte ettirmiştir. Eski arkadaşlarının rakip olabile­ ceği endişesi ile sui şahsiyetler ica­ dı da lazım gelmişti; bunun için eski arkadaşlarını kötülemek la­ zımdı. Bunu da hakkıyla yapmış­ tır.”

Atatürk, Söylev’de cumhuriye­ tin ilanına karar verilirken Anka­ ra’da bulunan arkadaşları ile ko­ nuştuğunu şöyle anlatır:

“Gece olmuştu, Çankaya’ya git­ mek üzere Meclis’ten ayrılırken koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Pa­ şalara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara’dan ayrılırken bunların Ankara’ya geldiklerini o günkü gazetede ‘Uğurlama ve Karşılama’ başlığı altında okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim. Be­ nimle görüşmek için o zamana de­ ğin orada beklediklerini anlayın­ ca akşam yemeğine gelmelerini M illi Savunma Bakanı Kâzım Pa- şa’ya söylettim. İsmet Paşa ile Kâ­ zım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çan­ kaya’ya benimle birlikte gelmele­ rini söyledim. Çankaya’ya varın­ ca orada beni görmek için gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Rn- şen Eşref Bey’e rastladım (42). Onları yemeğe alıkoydum.”

Kemalettin Sami (43) ve Halit Paşalar, Karabekir’in kolordusun­ da görevli komutanlardır.

Atatürk, Karabekir’e Söylev’de şu yanıtı verir:

“Baylar, görüyorsunuz ki cum­ huriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arka­ daşlarımı çağırmayı ve onlarla gö­ rüşüp tartışmayı hiç de gerekli görmedim. Çünkü onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuş­ kum yoktu. Oysa, o sırada Anka­ ra’da bulunmayan kimi kişiler hiç­ bir yetkileri yokken, kendilerine bilgi verilmeden, düşünceleri ve uygun görüp görmedikleri sorul­ madan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını gücenme ve ayrılma ne­ deni sayddar.”

Karabekir, Atatürk’ün bu söz­ lerini anılarında şöyle yanıtlar:

“Halbuki sdahiyetli olmadığı­ nı söyledikleri arasında hem me­ bus hem de kolordu komutanları vardır.”

Yol ayrımı cumhuriyetin ilam ile artık iyice belli olmuştur.

Erzurum’dan ayrılış

Karabekir’in, 4 Kasım 1923 gü­ nü Trabzon’dan ayrılırken yayım­ ladığı bildiride, kırgınlığın ve küs­ künlüğün ipuçları görünüyor:

“Muhterem halkımıza veda ederken geçmiş günlerde el ve kalp birliğiyle mazhar olduğumuz mu­ vaffakiyetleri anmakla beraber, cenabı haktan yalvarıyorum ki bu masum halk bir daha felaket gör­ mesin. Çektikleri azap ve ıstırap bitmiş olsun. Kahraman orduma berri ve bahri (kara ve deniz) si­ lah arkadaşlanma veda ederken, her birini bağnma basıp yüksek alınlanndan ruhumla öpüyorum. Ve onların şerefle dolu menkıbe­ lerini yad ederek mazide olduğu gibi istikbal içinde bütün Şark mıntıkasına yaslanmış olan pek heybetli bir arslan timsalinin di­ mağıma ebedi hatlarla nakş edil­ diğini görüyorum.”

Kâzım Karabekir, 5 Kasım gü­ nü vapurla Trabzon’dan ayrılır. Vapur 9 kasım günü, İstanbul’da olacaktır. Vapur kaptanı yolda emir almıştır. Vapur, bir gün sonra İstanbul’da demirleyecektir.

Karabekir, bu gecikmenin nede­ nini halkın kendisini karşılaması­ na engel olunması biçiminde yo­ rumlar.

“ 10 kasım sabahı vapurumuz Boğaz’a girdi. Kavak’ta ayn ayrı İstikametlerde Rauf Bey ve Refet Paşa (44) ve İstanbul gazete mu­ habirleri vapurumuza çıktdar. Her biri bir sual soruyor, bana arka­ daşlarımla görüşmeye ve beş yıl­ dan beri görmediğim şirin yerle­ rimizi seyr etmeye fırsat vermiyor­ lardı. Endişeleri cumhuriyetin ilan şeklinden doğuyordu.

— Bir sabah top sesleriyle en­ dişe ile uyandık. Meğer cumhuri­ yet ilan oluyormuş. Ankara’dan gelen haberler M. Kemal Paşa’mn yeni topladığı bir muhit ile tam bir diktatörlüğe gittiğidir. Milli hâkimiyet yerine şahsi hükümran­ lık kurulmuştur. İstiklalimizi kur­ taranlar hürriyetimizi boğacaklar mıydı?

Gazetecilere kısaca şu cevabı verdim:

Ferdi veya zümrevi

tahak-rendiğim de cumhuriyet adı altın­ da şahsi saltanat kurulmuş oldu­ ğu ve halk ve matbuanın da kur­ tuldukları bir istibdattan diğer bir yenisine düştüklerinden feryat et­ tikleridir.

İstiklal Harbi’nde birinci dere­ cede vazife görmüş bu arkadaşlar dahi sabahleyin top seslerinden uyandıktan sonra cumhuriyetin ilan olduğunu öğrenmişlerdir. M. Kemal Paşa, mefkuresi olan hila­ fet ve saltanat makamına geçme­ sini arkadaşlarının önlediğini gö­ rünce Cumhurreisliğine de mani olacakları endişesi ile işi sert bir kapatma suretiyle Millet Meclisi- nin daha vahim ciheti de kaydı ha­ yat şartı ile mevkiinde kalabilmek için eski arkadaşlarım cumhuriyet

nin de “cumhuriyetçi” olduğunu söyler.

Karabekir, Ali Fuat Paşa ve Ad­ nan Bey’in de (45) son gelişmeler konusunda kendisi ile aynı kaygı­ ları taşıdıklarını öğrenir:

“Hepsi de M. Kemal Paşa’nın bu hareketinden teessür duymuş­ lardı. Ve istikbalde keyfi hareket edeceğinden endişeli idiler. Halka ve mutabuata karşı zor durumda bulunduklarını ve sevinçli günle­ rin herkese zehir edildiğini anla­ tıyorlardı. Ankara’dan esen hava­ nın kanlı bir istibdat hakareti ile meşbu (dolu) olduğunu intihaba esas olan umdelerin 2. maddesi­ ne rağmen Osmanlı hanedanı aleyhine de atıp tutmalar başladı­ ğını ve ilk günden beri kendisini

ğma Fethi Beyi (46), başvekil ola­ rak da soluna İsmet Paşa’yı almış, her üçü de dillerine doladıkları tehlikeli bir yolculuğa çıkmışlar­ dı.

Erkânı Harbiye Reisi Fevzi Pa­ şa da ordu ile arkalarında sessiz sedasız yürüyecekti.

Uzun harp yıllarının elem ve ıs­ tıraplarını ve acı ve tatlı binbir ha­ tıralarıyla vücut bulan milli birli­ ğimiz ve milli salabetimiz (sağlam­ lığımız), milli seciyemiz (karakte­ rimiz) ve milli hürriyetimiz, şim­ di son muvaffakiyetlerin sarhoş­ luğu ve ihtirasıyla gevşeyecek, çö­ zülecek ve bozulacak mı idi? Bu hal silahla emellerine kavuşama­ yan düşmanlarımızı er geç emel­ lerine kavuşturacak bir tefrikaya

“İstiklal Harbi’nin birinci dere­ ce mesul bir şahsiyeti ve milletin hürriyetine çocukluğundan beri ant içmiş bir vekili sıfatıyla kar­ şıma dikilenlerin suallerine ve en­ dişelerine haklı cevaplar vermek kolay bir şey değildi. Hilafet ve saltanatı almak için koyu bir mu- taasıp çehre ile mimberlere kadar çıkıp hutbeler okumak, muvaffak olamayınca da bizzat methü sena edilen mukaddesata dil uzatmak ve bunları altüst etmek üzere bir diktatörlüğe çıkmak gibi iki teh­ likeli ifradın birinden diğerine at­ lamak herkesin yapabileceği bir iş değildi. Fakat bu, felaha (kurtu­ luşa) doğru bir gidiş de değildi.

Geldiğim günkü şikâyetler ara­ sında ‘hükümetin İstanbul

nıatbu-yazarları ile görüşür. 12 kasım gü­ nü de Halife Abdülmecit Efendi ile görüşmeye gider.

Bu görüşmede neler konuşuldu­ ğunu yine Karabekir’in anıların­ dan öğrenelim:

“ 12 kasımda Halife Mecit Efen- di’yi ziyaret ettim. Beni bir buçuk saat yanında alıkoydu. Gözlerini daima yere tespit ediyor; ara sıra öte beriye bakıyor ve bir düziye babası Abdüiaziz'in iyiliğinden ve Vahdettin’in kötülüğünden bahis ediyordu. Birkaç kerre müsaade istediysem de salıvermedi. Ve so­ nunda korkak bir eda ile şunlan söyledi:

— Benim bu sarayda resim ta­ kımlarımla bir iki bohçam var. İs­ temezlerse bunları alır giderim.

TBMM intihabındaki umdenin ikinci maddesindeki ‘hilafetin Ali Osman’da kalması değişmez düs­ turdur’...” kararını ve Mustafa Ke­ mal’in Balıkesir’de verdiği hutbe­

yi-Karabekir bu kaygılarla ve bu düşüncelerle Gazi’yi uyarmaya ka­ rar verdiğini yazıyor.

Tanin Gazetesi’nde 11 kasım gü­ nü şu satırlar yayımlanır:

“Arkadan arkaya verilmiş bir karar karşısındayız. Millet Mecli- si’nin bu kadar kayıt altında kal­ dığım, hariçten verilen kararlan tescil mevkiine indirildiğini gör­ mek cidden elim oluyor. Hilafet bizden giderse, beş on milyonluk Türkiye Devleti’nin, âlemi İslam

Karabekir, cumhuriyet ilanıyla birlikte kurulan yeni rejimin bir ‘başkomutanlık tahakkümü ve tek adam diktatörlüğü’ yaratacağını düşünüyordu.

apurla Trabzon’dan ayrılan Kâzım Karabekir, 10

V

Kasım 1923 tarihinde İstanbul’a varır. Kendisine

cumhuriyetin ilan ediliş şekliyle ilgili sorular

soran gazetecilere şöyle der: ‘İstiklal Harbi’nde

birinci derecede vazife görmüş arkadaşlar dahi, sabahleyin

top sesleriyle uyandıktan sonra cumhuriyetin ilan edildiğini

öğrenmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa, hilafet ve saltanat

makamına geçmesinin arkadaşları tarafından önlendiğini

görünce, cumhurreisliğine de mani olacakları endişesiyle

eski arkadaşlarını cumhuriyet aleyhtarı ve padişah taraftarı

göstermiştir.’ Böylelikle iki eski arkadaş karşı karşıya

geliyorlardı. Bir siyasal kavga başlamak üzereydi.

K

âzım Karabekir İstanbul’da Halife Abdülmecit

Efendi’yle de görüşür. Görüşmeden sonra

‘Mustafa Kemal Paşa’nın çıkamadığı bir

makamı yıkmak kararında olduğundan’

şüphesi kalmaz. O günleri anılarında şöyle yazar: ‘M.Kemal

Paşa, Fevzi ve İsmet paşaların bir arada üçlü resimleri

bastırılmıştı. İstiklal Harbi’ni bu üç başın idare ettiği

propagandası yapılıyor ve Şark Cephesi adeta yok

sayılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, Meclis Reisi olarak sağma

Fethi Bey’i, başvekil olarak da soluna İsmet Paşa’yı almış,

her üçü de tehlikeli bir yolculuğa çıkmışlardı. Fevzi

Paşa da ordu ile arkalarında sessiz sedasız yürüyecekti.’

kümler bir millet-i mahv için kâfi rir.

aleyhtarı ve padişah taraftan gös­ termesidir.”

Öğle üzeri vapur Galata rıhtı­ mına yanaşır. Rıhtımda kalabalık bir halk ve halkın önünde de res­ mi görevliler Kaıabekir’i karşıla­ maktadır. Halk, Karabekir’i coş­ kun gösterilerle kalacağı yer olan bugün İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu Harbiye Nezareti’nin dış kapısındaki köşke kadar geti-sebeplerdir. Buna misal isterseniz

biz ve bütün Müslüman hükümet­ leridir. Hepsi birer müstebit ida­ rede uyuşmuş kalmışlardır. Mille­ tin kuvveti, halkın kuvvetidir. Bu­ nun da manası cumhuriyeti ifade eder.

Rauf Bey ile Refet Paşa’dan

öğ-öğled en sonra gazeteciler, Ka­ rabekir’i soru yağmuruna tutarlar. Sorular genellikle hilafet soru­ nu ile ilgilidir.

Karabekir, hilafet ile ilgili soru­ ları “Malumaüm yoktur” diye ya­ nıtlamak istemez ve “cumhuriye­ tin feyzinden” söz eder,

kendisi-tutan bizler aleyhine M. Kemal Paşa’nm fikri ve fiili aleyhtarlık uyandırmaya başladığını öğren­ dim.

Koca İstiklal Harbi, daha se­ vinçlerine doyamadık, uğrunda fe­ dakârlık edenleri ne çabuk elem ve ıstıraba düşürdün!

M. Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet Paşaların bir arada üçlü resimle­ ri bastırılmıştı. İstiklal Harbi’ni bu üç başın idare ettiği propagan­ dası yapılıyor ve Şark cephesi ade­ ta küçültülüyor; adeta İstiklal Harbi kadrosundan benimle bir­ likte çıkartılıyordu!

Fedakâr ve vefakârlıklarıyla bu davaya hizmet edenler yerine ye­ ni şahsiyetler beliriyordu. M. k e­ mal Paşa, Meclis Reisi olarak

sa-(bölmeye), bir yıpranmaya, bir çö­ küntüye sebep olmayacak mı idi?” Karabekir, bu kaygılarla kara­ rını verir:

Ankara’ya giderek uzlaştırıcı ve birleştirici rol oynamak ve böyle- ce düşünce birliği sağlamaya ça­ lışmak.

Karabekir, kurulan yeni rejimin bir “başkomutanlık tahakkümü” yaratacağından kuşku duyuyor, İttihat ve Terakki günlerinde etti­ ği yeminleri anımsıyordu.

İki arkadaş, artık karşı karşıya geliyorlardı. Bir siyasal kavga baş­ lamak üzereydi.

O günlerde neler düşünüyordu Karabekir?

Şunları:

atm a karşı şiddetle hareket edeceği’ endişesi de vardı. Fakat kimsenin de bundan yıldığı yok­ tu.”

Gazeteler, o günlerde bir hükü­ met bildirisini yayımlarlar. Ana­ dolu Ajansı’ndan gelen bildiri, hü­ kümetin basın özgürlüğüne saygılı olduğu ve basın özgürlüğünü kı­ sıtlayıcı hiçbir önlem düşünmedi­ ğini yazmaktadır.

Karabekir, bu bildiriden söz et­ tikten sonra şunları yazar:

"Bu vait ve ilana rağmen iki hafta sonra İstanbul’a bir İstiklal Mahkemesi gelmiş ve matbuata karşı şiddetini göstermiştir.”

Kâzım Karabekir, İstanbul’da okulları ziyaret eder, gazete

baş-“Bu sözleriyle, hal ve tavırlarıy­ la tehdit çdildiğini anlatmak isti­ yordu. Gerek arkadaşlarımdan gerekse gazetecilerimizden aldı­ ğım havadislerle de karşılaştırılın­ ca, M. Kemal Paşa’nın, çıkamadı­ ğı bir makamı yıkmak kararını vermiş ve fiiliyatına da geçmiş ol­ duğuna şüphe kalmadı.”

Evet, siyasal kavga başlamıştı. Bu kavga ne yolla ve nasıl yapıla­ caktı? Karabekir, Gazi’yi uyarma­ ya karar vermişti. Uyarıların ya­ rarı olmazsa ne yapacaktı?

Bütün sorun da buydu. Karabekir, günlerdir hep aynı konuyu düşünmektedir: “Milli hükümetin kuruluş günlerindeki dindarane sözleri ve hareketleri. 2

için hiç ehemmiyeti kalmayacağı­ nı, Avrupa siyaseti nazarında da en küçük ve kıymetsiz bir hükü­ met mevkiine düşebileceğimizi an­ layabilmek için büyük dirayete lü­ zum yoktur.

Milliyetperverlik bu mudur? Hakiki hilafet hissini kalbinde duyan her Türk makamı hilafete dört elle sarılmak mecburiyetinde­ dir. Hanedan Osmani de kabul edilmese ve binaenaleyh ilelebet Türkiye’de kalması tahtı temine girmiş hilafeti elden kaçırmak teh­ likesini icat etmek, akıl ve hami­ yet ile hissi milliyet ile zerre kadar kabili telif değildir.”

Karabekir, bu satırları “Bütün seyahat ettiğim yerlerdeki şikâyet­

lerin hulasası” diye tanımlar. 15 kasım günü Halife, Rauf Bey ile Adnan Bey’i akşam yemeğine çağırır. Yemekte, Romanya’dan gelen bir İslam cemaati de bulu­ nur.

24 kasım günü İstanbul Fatih Belediyesi’nin verdiği yemekte TBMM Başkanı Fethi Bey ile kar­ şılaşırlar.

Yolların ayrıldığı, o yemekte bir kez daha anlaşılır.

Karabekir, Edirne’de Fethi Bey ile görüşmesini şöyle anlatır:

“O’ndan da Gazi Paşa neznin- de samimi birliğin hırpalanmama­ sını, ifrat fikirlerin tepeden inme bir şeklin mucip olabileceği tehli­ keleri önlemeye çalışmasını rica et­ miştim Fakat seyahatta gördüğüm hali ricalarımın aksi fikirde oldu­ ğunu bana anlattı. Gerçi kendile­ riyle Ankara’da fikir çarpışmamız olmuştu. Fakat kendi fikirlerinin yürümesi için İstiklal Harbi’nde kendilerinden çok daha büyük fe­ dakârlıklar yapan arkadaşların haklan olan mevkileri işgalden sonra onlan küçük görmek ve göstermek ne arkadaşlığa ve ne de insanlığa yakışırdı!..”

Karabekir ve Fethi Bey (46) 24 kasım günü aynı trenle Edirne’ye doğru yola koyulurlar. İstasyon­ da halk toplanmıştır.

Karabekir, “Fethi Bey heyeti 12 mebustu. Meclis reisi olduğundan daima lazım gelen hürmeti göste­ riyor ve ilk önce onun inip binme­ sine dikkat ediyordum. Ben hem mebustum hem de üniformalı or­ du müfettişi. Fethi Bey’i tanıyan yoktu” diye anlatır o günkü Edir­ ne gezisini.

Yolda Muradlı’da Karabekir’i ‘Yaşasın Ermenistan fatihi’ diye karşılarlar. Hadımköy’de Milli Eğitim Müdürü, Fethi Bey’i Kara­ bekir sanarak Karabekir’i över.

Fethi Bey, trende Karabekir’e sorar:

“Biz iki hayat halinde mi gidi­ yoruz? Edirne’ye böyle mi girece­ ğiz? Bu nasıl olur paşam?”

Çatışma burada da başgöster- miştir.

Fethi Bey ve Karabekir, Edirne^ nin kurtuluş gününde Sultan Se­ lim Camii önünde birer konuşma yaparlar. Karabekir konuşmasın­ da, “Bizi kurtarmış olan yegâne kuvvet” der “Türkün birliğidir” devam eder:

“Bütün millet yürekten can ci­ ğer olup el ele verirse herhalde memleketimiz bugünden daha mesut bir halde yaşar. Bundan sonra en büyük vazifemiz asnn icap ettirdiği terakldyete (ilerleme­ ye) sarılmak ve cehaletten kurtul­ mak olmalıdır. Bütün millet de birlik ve azimle koşmalıdır. Şunu da unutmamalı ki Edirne’nin çok kuvvetli kaleleri sükût etti (diiştü). Fakat Sultan Selim Camii, bu mu­ azzam abide sükût etmedi. Tür­ kün en büyük kalesi, bu mübarek mabet ve onun şerefelerinden fış­ kıran ilahi seslerdir. Bizler bu ila­ hi sayeye bütün ruhumuzla sığın- malıyız.

Efendiler, Türkün birliği ve di­ ni, bu iki muazzam kuvvet bizi sa­ adete erdirecek ve Allahın inayeti ile hüzünlü yaşlarımızı dindirecek­ tir.”

Yarın: Askerlik mi,

siyaset mi?

(42) Atatürk, Söylev, 2. cilt TDK Yay. 1981, s: 586.

Fuat Bey (Bulca) Albay ve 2. ve 4. dönem miÜetvekili (1881-1962). Ruşen Eşref Onaydın, Tasvir-i Efkar gazete­ si yazarı. 2., 3. ve 4. dönem milletve­ kili. (1892-1959).

(43) Kemalettin Sami Paşa (Gökçen) Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşı’n- da bulundu. Kafkas Tümen Komutan­ lığı ve Ankara Komutanlığı görevlerin­ de bulundu. 1922’de ordudan ayrıldı. 1934 yılında Berlin Büyükelçisi’yken öldü.

(44) Rauf Bey, 1881 yılında doğdu. Osmanlı İmparatorluğumda Bahriye nazırlığı yaptı. Erzurum ve Sivas kong­ relerine katıldı. Bayındırlık Bakanlığı, TBMM İkinci Başkanlığı, Başbakan­ lık yaptı. Lozan Antlaşması sonunda İsmet Paşa ile uyuşmazlığa düşerek bu görevinden istifa etti. 1924 yılında Ka­ rabekir ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu. İzmir suikastından sonra yurtdışına kaçtı. Londra’da bü­ yükelçilik yaptı. 1967 yılında öldü.

Refet Paşa (Bele). Refet Paşa, 191911a M. Kemal ile Samsun’a çıkan­ lar arasında yer aldı. Kurtuluş Sava- şı’nda İçişleri ve Milli Savunma Bakan­ lıkları ve Batı cephesinin güney kesi­ mi komutanlığı yaptı. 1922’de TBMM tarafından Ttakya’yı teslim almakla görevlendirildi. 1926’da kendi isteği Ue askerlikten ayrıldı. 1924’te Tfcrakkiper- ver Cumhuriyet Fırkası’na girdi.

1%3’te öldü.

(45) Dr. Adnan Bey (Adıvar). TBMM 2. Başkanlığı ve Sağlık Bakan­ lığı yaptı. Atatürk ile uyuşmazlığa dü­ şerek 1926 yılında eşi Halide Edip Adı-

var ile yurtdışına gitti. 1939’da yurda

döndü. 1955 yılında da öldü. (46) Fethi Okyar’ın kurduğu Serbest Fırka da ‘irtica” nedeniyle kendi ken­ dini fesih kararı alacaktır. Fethi Ok- yar, anılarında şunları yazar:

“Gazi, bu teşebbüs başarılı olmaz ve muhtelif fırkalar memlekette fikir ve felsefelerini söylemek ve tatbik etmek için kanunların teminatı altında mü­ cadele etmezlerse rejimin diktatörlük olacağını ve ölümünden sonra bir İs­ tibdat mücadelesi bırakmak istemedi­ ğini kaç defa söylemişti.”

Okyar, bu değerlendirmesinden son­ ra "bugün hakikatleri teferruatı ile ge­

lecek nesillerin dikkat ve uyarısına tam olarak” yansıtamadığını, bunun “ele­ mi içinde olduğunu” da yazıyor. Üç

Referanslar

Benzer Belgeler

Ülkemizde de ilk tanının ko- nulduğu 11 Mart 2020 tarihinden itibaren hastalık hızla artmış, Haziran ortası iti- bariyle tanı konulan kişi sayısı 180 bin kişiye

Tam bir demokrasinin şartların­ dan biri de ademi merkeziyettir: Ülkenin muhtelif mıntaklarına ve bilhassa bizde köy ve belediye şeklinde görünen komünlere

Concerning the collection of course materials, the medical humanistic courses offered for the session of 2002-2003 of each medical school can be divided into two kinds:

This study attempts to answer the question: do preservice elementary teachers identify the necessary and sufficient conditions for a rhombus.. Forty-five elementary

Üreme araflt›rmac›lar›, meni ak›nt›s› içinden yüksek kaliteli spermleri seçmek için yeni bir yöntem belirlediler: Elektrik ak›m› kullan- mak.. Sa¤l›kl›

Her mezarın içini görüyormuşçasına pencereleri Abbasağa Mezarlı­ ğına bakan Beşiktaştaki Madam Mari pansiyonundan yıllarca bir türlü ay- rılmaımasile,

“Aydın” sıfatıyla özdeşleştiği kişiler, komünist geçmişten başka kendisiyle çok az ortak yanı olan büyük, kocaman isimler, Aragon, Pavese, Malraux,

the number of both granulated and degranulated mast cell in mucosa of PS- induced urinary bladder ( Fig. 5a) and this response was statistically significant (p<0.01).