• Sonuç bulunamadı

Dirençli epilepsi olgularında yaşam kalitesini etkileyen faktörler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dirençli epilepsi olgularında yaşam kalitesini etkileyen faktörler"

Copied!
78
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

NÖROLOJİ

ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi Doç.Dr.Babürhan GÜLDİKEN

DİRENÇLİ EPİLEPSİ OLGULARINDA YAŞAM

KALİTESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

(Uzmanlık Tezi)

Dr.Vedat AKDEMİR

(2)

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimim süresince mesleki bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım, yetişmemde çok emeği olan değerli hocam sayın Prof.Dr.Ufuk UTKU’ya, tezimin planlanması ve yürütülmesi sırasında olduğu kadar eğitimimde de büyük katkısı olan tez ve eğitim danışmanım değerli hocam sayın Doç.Dr.Babürhan GÜLDİKEN’e, uzmanlık eğitimim boyunca bilgi ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım sayın Prof.Dr.Yahya ÇELİK’e, Yrd.Doç.Dr.Aslan TEKATAŞ’a ve Yrd.Doç.Dr.Sibel GÜLER’e, tezimin istatistik değerlendirmesinde yardımları olan Prof.Dr.Necdet SÜT’e, birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum Nöroloji Anabilim Dalı araştırma görevlisi arkadaşlarım ve diğer tüm çalışanlarına teşekkür ederim.

(3)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ ... 1

GENEL BİLGİLER ... 3

EPİLEPSİ ... 3

SEMPTOMATİK PARSİYEL EPİLEPSİLER ... 10

İDİOPATİK JENERALİZE EPİLEPSİLER ... 13

EPİLEPSİ TEDAVİSİ ... 15

GEREÇ VE YÖNTEMLER... 20

BULGULAR ... 25

TARTIŞMA ... 40

SONUÇLAR ... 48

ÖZET ... 49

SUMMARY ... 51

KAYNAKLAR ... 53

EKLER

(4)

4

SİMGE VE KISALTMALAR

AEİ : Antiepileptik ilaç

BDÖ : Beck depresyon ölçeği

BPN : Basit parsiyel nöbet

DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü

EEG : Elektroensefalografi

FLE : Frontal lob epilepsi

ILAE : International League Against Epilepsy

(Uluslararası Epilepsi ile Savaş Derneği)

JME : Juvenil miyoklonik epilepsi

JTKN : Jeneralize tonik klonik nöbet

JTKNE : Jeneralize tonik klonik nöbetli epilepsi

KPN : Kompleks parsiyel nöbet

MTLE : Meziyal temporal lob epilepsi

QOLIE-89 : Quality of Life in Epilepsy Inventory-89(Yaşam Kalitesi Ölçeği)

SSQ : Seizure Severity Questionnaire(Nöbet şiddeti anketi)

(5)

GİRİŞ VE AMAÇ

Epilepsi dünyada görülen en sık nörolojik hastalıklardan birisidir. Tüm dünyada yaklaşık 50 milyon epilepsi hastası bulunduğu tahmin edilmektedir (1). Türkiye’de epilepsi görülme sıklığı 10/1000’dur (2). Türkiye’de yaklaşık 700 000 civarında epilepsi hastası olduğu tahmin edilmektedir. Epilepsi, sık görülen bir nörolojik hastalık olmanın yanında, hastaların yaşamını son derece olumsuz yönde etkileyen, toplumun hastalığa bakış açısındaki olumsuz tutumlar nedeniyle sosyal ayrımcılığa neden olabilen ciddi bir sorundur.

Epilepsi hastalarının yaşam kaliteleri epileptik nöbetler, anti-epileptik ilaçların yan etkileri, sosyal önyargılar ve bunlara bağlı ortaya çıkan kısıtlamalar nedeniyle etkilenmektedir. Bu faktörler hastanın eğitimini, iş hayatını, aile kurmasını, araba kullanmasını, sosyal ilişkiler geliştirmesini engelleyebilir. Aile ve birey açısından oldukça sıkıntı yaratan bu kronik hastalığın birey üzerindeki etkisini anlayabilmek için hastanın fiziksel, psikolojik ve sosyal iyilik halini yani hastanın yaşam kalitesini değerlendirmek gerekir.

Son yıllarda epilepsi hastalarının yaşam kalitesi üzerine çalışmalara sıkça rastlanmaktadır. Epilepsinin önemli düzeyde fiziksel, psikolojik ve sosyal sonuçları olabilmektedir ve kişinin yaşam kalitesi üzerine etkisi, diğer bazı kronik hastalıklardan daha fazla olabilir. Bunun sonucunda epilepsi hastalarının kendine olan güvenleri azalabilmekte ve depresyon ve intihar riskleri artmaktadır. Epilepsi hastalarının birçoğu tekrarlayan nöbet geçirmekten korkmaktadırlar. Bunun nedeni nöbetlerin öngörülemez olması ve toplum içinde yaşanacak bir olumsuzluğun yol açacağı sosyal ayrımcılık gibi birçok faktörü kapsamaktadır. Epilepsi bireyden bireye farklılık göstermekte olup nöbetlerin şiddeti ve sıklığı da bireyler arası farklılık göstermektedir.

(6)

2

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından hazırlanan bir raporda, sakatlığa bağlı kaybedilen yaşam yılı hesaplandığında, beyin ve zihin ile ilgili bozukluklarının %10’luk global yükünü epilepsinin oluşturduğu belirtilmiştir. Bu hesaplama, sakatlıktan kaynaklanan erken ölümleri ve sağlıklı bir yaşamın kaybedilmesini kapsamaktadır. DSÖ, bu rakamların anlamlı olmasına rağmen, damgalanma ve sosyal dışlanmışlık ya da epilepsi hastalarının aile içerisinde gördükleri tepkileri kapsamadığını da belirtmiştir. Epilepsi, bir durum olarak genellikle yanlış anlaşılmakta ve bu da korkuya, hastalığın saklanmasına, hastaların damgalanmasına ve sosyal ayrımcılık riskine yol açmaktadır. Bazı hastalarda, toplumsal damgalanma ve hastalığın yaşam kalitesi üzerindeki etkisi hastalığın klinik şiddetinden daha büyük bir sorun teşkil edebilir(3).

Epilepsinin başarılı şekilde tedavi edilmesi ile ilişkilendirilen yaşam kalitesini değerlendiren araştırmalar, kanser, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar gibi diğer kronik durumlara ilişkin araştırmaların oldukça gerisinde kalmaktadır. Bununla birlikte,Uluslararası Epilepsi ile Savaş Derneği, uygun tedavi ile epilepsi hastalarınındörtte üçünden fazlasının nöbet geçirmeden normal hayatlar yaşayabileceğine inanmaktadır (4).

Yayınlanan uluslararası çalışmalarda, tedaviye dirençli epilepsisi olan bireylerde yaşam kalitesini etkileyen faktörlerin nöbetler ile birlikte ilaç yan etkileri ve depresif semptomlar olduğu gösterilmiştir. Yaşam kalitesini artırmak için nöbetsizlik sağlanamadığında, depresif semptomlar ve antiepileptik ilaç toksik yükünün azaltmanın nöbet sıklığını azaltmaya yönelik müdahalelerden çok daha yararlı olduğu belirtilmiştir (5). Bir başka çalışmada, nöbet şiddetinin nöbet sıklığından bağımsız olarak yaşam kalitesi ile ilgili olduğu belirtilmiştir. Ağır ve uzun süreli nöbetler hastayı fiziksel ve psikolojik olarak daha fazla etkilemektedir (6). Etkin epilepsi tedavisi için, nöbet kontrolüne ek olarak psikolojik bozukluk ve komorbidite riski yüksek olan hastaların erken teşhisi ve tedavisi gereklidir(7).

Daha önce yapılan birçok çalışmada epilepsi hastalarının yaşam kalitesi düşük saptanmıştır. Bu çalışmada, uygun tedavi altında tedaviye yanıtlı ve dirençli hastaların yaşam kalitesinin ve yaşam kalitesine etki eden faktörlerin belirlenmesi amaçlanmaktadır.Epilepsili hastalarda yaşam kalitesine etki eden faktörler ve bunlar arasında hangisinin ne derece etkide bulunduğunun tespit edilmesi hastanın yaşam kalitesini artırma adına nelerle mücadele edilmesi gerektiği hakkında bilgi verecektir. Medikal tedavi yanında bireysel, ailesel ve sosyal şartların düzeltilmesi hastanın yaşam kalitesinin en üst düzeye taşınmasına katkı sağlayacaktır.

(7)

GENEL BİLGİLER

EPİLEPSİ

Epileptik nöbet, santral sinir sisteminde belirli bir fonksiyona sahip nöron grubunun ani olarak ortaya çıkan, anormal ve hipersenkron deşarjı olarak tanımlanır. Ayrıca daha geniş anlamda artmış nöronal hipereksitabilite sonucunda somatik, psişik, motor, duysal veya otonomik semptomların eşlik ettiği beyin fonksiyonlarındaki geçici ve yineleyici bozukluklar olarak da ifade edilir (8). Klinik tanımlama olarak ise epilepsi, ani başlangıçlı, kendiliğinden sonlanabilen, tekrarlayan, paroksismal ve geçici beyin fonksiyon bozukluğudur (9).

Tarihçe

Epilepsi kelimesi Yunanca “epi” (üstünden) ve “lepsia” (tutmak, tutup yakalamak) sözcüklerinden türeyen “yakalamak, ele geçirmek, kavramak” anlamına gelmektedir. İngilizce’de nöbet kelimesinin karşılığı olarak kullanılan “seizure” kelimesi ise tutmak, yakalamak, ele geçirmek anlamındaki “to seize” fiilinden gelişmiştir(10).

Epilepsi, ilk çağlardan bu yana bilinen bir hastalıktır. M.Ö. 460 yılında doğan Hipokrat epilepsi ile ilgili ilk monograf olan “On the sacred disease” (Kutsal hastalık hakkında) adlı kitabında ilk kez hastalığın beyin yerleşimli olduğunu belirtmiş ve epilepsiye “mal caduque” adını vermiştir (10,11). Epilepsinin ilk modern tanımı 19.yy sonlarında Huglings Jackson tarafından “sinir dokusunun ara sıra, aşırı, düzensiz deşarjı” şeklinde yapılmıştır (12).

(8)

4

Epidemiyoloji

Epilepsi, sık görülen bir nörolojik hastalıktır. Epilepsi insidansı gelişmişülkelerde 20-70/100 000 olup, gelişmekte olan ülkelerde 64-122/100 000 oranındadır (13). Prevelansı ise gelişmiş ülkelerde 6/1000 olup, gelişmekte olan ülkelerde 18.5/1000 civarında bildirilmiştir (14). Hayatın ilk 20 yılında ve 65 yaşından sonra iki kez pik yapar. En yüksek insidans ise 10 yaş altında izlenir(13). Epilepsi insidansı ve prevelansı epilepsiye neden olan faktörlerden dolayı gelişmekte olan ülkelerde daha yüksektir. Kafa travması, doğum travması, enfeksiyon önlenebilir nedenlerin başında gelir ve gelişmekte olan ülkelerde insidansı artırırlar (14).Epilepsi erkeklerde kadınlardan 1,0-2,4 kat daha sık görülür. Ailede epilepsi öyküsü olması epilepsi riskini artırır (15).

Etiyoloji

Epilepsi hastalarının yaklaşık %50’sinde nöbetlerin sebebini açıklayacak nörolojik bir bozukluk saptanmaz. Epileptik nöbetler etyolojilerine göre idiopatik, kriptojenik ve semptomatik olarak sınıflandırılabilir. Merkezi sinir sisteminde herhangi bir patoloji bulunmayan olası genetik yatkınlık gösteren epilepsiler idiopatik/primer epilepsi olarak adlandırılır. Klinik ve laboratuar bulgularıyla saptanabilen altta yatan bir patoloji varlığında semptomatik/sekonder epilepsi olarak tanımlanır. Kritojenik epilepsiler ise edinsel bir patoloji olduğu varsayılan fakat nedeni açıkça ortaya konamayan gruptur(16). Tüm yaş gruplarındaki etiyolojik dağılım şu şekilde sıralanabilir: idiyopatik ve/veya kriptojenik %65,5, vasküler %10,9, konjenital %8, travma %5,5, neoplastik %4,1, dejeneratif %3,5, enfeksiyon %2,5(17).

Patofizyoloji

Epilepsi patofizyolojisini açıklamaya yönelik yapılan çalışmalarda nöbet veya epileptik deşarj sırasında kortikal nöronların membran potansiyellerinde ve ateşlenme şekillerinde bazı karakteristik bozuklukların ortaya çıktığı görülmüştür. Bu duruma ‘paroksismal depolarizasyon kayması’ denir ve böylece nöronlar gruplar halinde ateşlenir ve çevresindeki nöronları da benzer mekanizmayla ateşlenebilir duruma getirirler. Eksitatör nörotransmitterler olan glutamat ve aspartat ile inhibitör nörotransmitter olan GABA (gama amino bütirik asit) arasındaki dengesizlik sonucu depolarizasyon kaymasının ortaya çıktığı düşünülmektedir (16,18).

(9)

Sınıflama

Epilepsi sınıflandırma çalışmaları ortak bir terminoloji oluşturarak iletişimi kolaylaştırmak amacıyla ilk kez 1964 yılında epilepsi uzmanlarının bir araya gelmesiyle başlamıştır. Uzun yıllar süren çalışmalar sonucunda Uluslararası Epilepsi ile Savaş Derneği (International League Against Epilepsy) (ILAE)’nin hazırladığı 1981 ‘Epileptik Nöbetlerin Klinik ve Elektroensefalografik Sınıflaması’ yayınlanmıştır(Tablo 1).1981 sınıflaması, anatomik lokalizasyon ve patofizyolojik mekanizmalar göz ardı edilerek, nöbetin klinik ve EEG bulguları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Buna göre epileptik nöbetler, jeneralize nöbetler ve parsiyel nöbetler olarak gruplanmıştır. Serebral korteksin tümünü tutan eşzamanlı ve simetrik nöronal depolarizasyon sonucu oluşan nöbetler jeneralize, korteksin belirli bir bölgesinden kaynaklanan nöbetler ise parsiyel nöbet olarak adlandırılmıştır. Zaman içerisinde epilepsilerde klinik seyir, prognoz, etyoloji ve dolayısıyla tedavi yaklaşımının çok farklı özellikler sergileyebileceği göz önüne alındığında yalnızca nöbetlerin sınıflandırılması yetersiz hale gelmiştir. Bu nedenle ILAE tarafından 1989 yılında ‘Epilepsiler ve Epileptik Sendromların Sınıflaması’ yapılmıştır(Tablo 2). Bu sınıflama nöbetlerin başlama yaşı, nöbet tipi, şiddeti, etyolojisi, anatomisi, ortaya çıkarıcı etmenler, tekrarlama sıklığı ve prognozgibi veriler dikkate alınarak düzenlenmiştir(19).

1989 sınıflaması 2 temel eksen üzerinde tanımlanmıştır. Birinci eksen; semptomatoloji ile ilişkilidir. Belirli bir kortikal alandan kaynaklanan ‘lokalizasyon ile ilişkili epilepsiler’, her iki beyin hemisferinin tutulduğu ‘jeneralize epilepsiler’ veya hem fokal hem jeneralize nöbetlerin ve EEG bulgularının olduğu ‘fokal veya jeneralize olduğu belirsiz epilepsiler’ şeklinde sınıflandırılmıştır. İkinci eksen ise etyopatogenetik mekanizmalar ile ilişkilidir. Altta yatan patolojik bir mekanizmanın saptanmadığı yalnızca genetik yatkınlığın bulunduğu ‘idiopatik epilepsiler’, klinik, laboratuvar ve radyolojik bulgular ile ortaya konan bir neden bulunan ‘semptomatik epilepsiler’ ve altta yatan edinsel bir sebebi olması gerektiği düşünülen fakat sebebi bulunamayan ‘kriptojenik epilepsiler’ olarak sınıflandırılmıştır (20).

(10)

6

Tablo 1. Epileptik Nöbetlerin Klinik Sınıflaması (ILAE 1981)

I. Parsiyel Nöbetlerin Sınıflaması

A. Basit parsiyel nöbetler (bilinç kaybı yok)

1. Motor belirtilerle giden

a. Fokal motor nöbetler

b. Yayılan motor nöbetler (Jacksonien)

c. Versif

d. Postürel

e. Fonatuvar (vokalizasyon veya konuşmanın durması)

2. Somatosensoriyel veya özel duysal belirtilerle giden

a. Somatosensoriyel b. Görsel c. işitsel d. Koku e. Tat f. Vertijinöz

3. Otonomik belirti ve bulgularla giden ( epigastrik his, solukluk, terleme, kızarıklık, piloereksiyon, pupilla dilatasyonu)

4. Psişik belirtilerle giden

a. Disfazik

b. Dismnezik (deja vu, jema vu)

c. Bilişsel

d. Afektif

e. illüzyonlar

f. Yapılanmış halüsinasyonlar

B. Kompleks parsiyel nöbetler

1. Basit parsiyel başlangıç sonrasında bilincin kaybolması

a. Basit parsiyel özellikleri takiben bilinç kaybı

b. Otomatizmalarla birlikte

2. Başlangıçta bilinç kaybının olması

a. Sadece bilinç kaybının varlıgı

b. Otomatizmalarla birlikte

C. Sekonder jeneralize nöbetlere dönüşen parsiyel nöbetler

1. Basit parsiyel nöbetlerin jeneralize nöbetlere dönüşmesi

2. Kompleks parsiyel nöbetlerin jeneralize nöbetlere dönüşmesi

3. Basit parsiyel nöbetin kompleks parsiyel nöbete daha sonra jeneralize nöbete dönüşmesi II. Jeneralize Nöbetlerin Sınıflaması

A. Absans nöbetler

1. Tipik absans nöbetler

2. Atipik absans nöbetler

B. Miyoklonik nöbetler

C. Klonik nöbetler

D. Tonik nöbetler

E. Tonik-klonik nöbetler

F. Atonik (astatik) nöbetler

(11)

Tablo 2. Epilepsi ve Epileptik Sendrom Sınıflaması (ILAE 1989)

I. Lokalizasyona baglı (fokal, lokal, parsiyel) epilepsiler ve sendromlar

A. İdiopatik (yaşa baglı başlangıç)

1. Sentrotemporal dikenli selim çocukluk çagı epilepsisi

2. Oksipital paroksizmli çocukluk çagı epilepsisi

3. Primer okuma epilepsisi

B. Semptomatik

1. Çoçukluk çagının kronik progresif epilepsia parsiyalis kontinuası (Kojewnikow Sendromu)

2. Temporal lob epilepsi

3. Frontal lob epilepsi

4. Parietal lob epilepsi

5. Oksipital lop epilepsi

6. Spesifik faktörlerle uyarılan nöbetlerle karakterize sendromlar

C. Kriptojenik

II.Jeneralizeepilepsilervesendromlar

D. idiopatik (yaşa baglı başlangıç)

1. Selim ailesel yenidogan konvülzüyonları

2. Süt çocuklugunun selim miyoklonik epilepsisi

3. Çocukluk çagı absans epilepsi (piknolepsi)

4. Jüvenil absans epilepsi

5. Jüvenil miyoklonik epilepsi (impulsif petit mal)

6. Uyanırken gelen grand mal nöbetleri epilepsi

7. Diger jeneralize idiopatik epilepsiler

8. Belirli aktivasyon yöntemleriyle uyarılan epilepsiler

E. Kriptojenik veya semptomatik

1. West sendromu (infantil spazmlar, Blitz-Nick-Salaam Kraempfe)

2. Lennox-Gastaut sendromu

3. Miyoklonik astatik nöbetli epilepsi

4. Miyoklonik absanslı epilepsi

F. Semptomatik

1. Nonspesifik etyoloji

a. Erken miyoklonik ensefalopati

b. Erken infantil epileptik ensefalopati (supression-burst ile)

c. Diger semptomatik jeneralize epilepsiler

2. Spesifik sendromlar

III. Fokal veya jeneralize oldukları belirlenemeyen epilepsiler

G. Hem jeneralize ve hem de fokal konvülzüyonlu epilepsiler

1. Yenidogan konvülzüyonları

2. Süt çocugunun agır miyoklonik epilepsisi

3. Yavaş dalga uykusu sırasında devamlı diken-dalgalı epilepsi

4. Edinsel epileptik afazi (Landau-Kleffner sendromu)

5. Diger belirlenemeyen epilepsiler

H. Net jeneralize veya fokal konvülzüyon özelligi olmayanlar IV. Özel sendromlar

i. Duruma baglı nöbetler (Gelegenheitsanfaelle)

1. Febril konvülzüyonlar

2. izole nöbet veya izole status epileptikus

3. Akut metabolik veya toksik nedenlere baglı nöbetler (alkol, ilaçlar, eklempsi, nonketotik hiperglisemi)

(12)

Yeni gelişmeler ışığında nöbet fenomeninin anatomik temellerinin anlaşılması, video EEG’nin yaygın kullanılması ve klinik iktal semiyoloji ile iktal/interiktal EEG bulguları arasında her zaman uygunluk olmaması yalnızca iktal semiyolojiye dayanan bir nöbet sınıflamasını gündeme getirmiştir. 1998 yılında H.Lüders ve ark. (21)tarafından semiyolojik nöbet sınıflaması önerilmiştir. Bu öneride genellikle bilinen nörolojik terimler kullanılmış olmakla birlikte birkaç yeni terim (diyaleptik, otomotor, hipermotor) kullanılmıştır. Nöbet semiyolojisinin ayrıntılı olarak tanımlanması ile görüntüleme yöntemleri ve EEG bulgular eşliğinde epileptojenik bölgenin tespiti kolaylaştırmak amaçlanmıştır.

Son yıllarda nörolojik görüntüleme, genetik ve moleküler biyoloji alanlarındaki gelişmeler ve video EEG’nin yaygın kullanımına bağlı yeni bilgi birikimi nedeniyle 1981 ve 1989 epilepsi sınıflamaları yetersiz kalmıştır. Bu sebeple ILAE komisyonu güncellenmiş bilgiler doğrultusunda 2001,2006 ve 2010 yılında yeni öneriler getirmiştir.2010 yılında son olarak Epilepsilerin ve elektroklinik sendromların sınıflamasını yayınlamıştır (Tablo 3) (20,22).

(13)

Tablo 3. Semiyolojik nöbet sınıflaması (ILAE 2010)

I. Aura

• Somatosensoryel aura (a) • İşitsel aura (a)

• Koku aurası • Görsel aura (a) • Gustatuar aura • Otonomik aura (a) • Abdominal aura • Psişik aura

II. Otonom bulgulu nöbet (a) III. Dialeptik nöbet (b)

IV. Motor nöbet (a)

 Basit motornöbet (a)

 Myokloniknöbet (a)

 Epileptikspazm (a)

 Tonik-kloniknöbet

 Toniknöbet (a)

 Klonik nöbet (a)

 Versifnöbet (a)

 Kompleks motor nöbet (b)

 Hipermotor nöbet (b)  Otomotor nöbet (b)  Jelastik nöbet V. Özel Nöbetler  Atoniknöbet (a)  Hipomotor nöbet (b)

 Negatif myoklonik nöbet (a)

 Astatiknöbet

 Akinetik nöbet (a)

 Afazik nöbet (b) VI. Paroksismalolay

(a): Sol/ Sağ/ Aksiyel/ Jeneralize/ Bilateral asimetrik. (b): Sol hemisfer/ Sağ hemisfer.

(14)

SEMPTOMATİK PARSİYEL EPİLEPSİLER

Temporal Lob Epilepsi (TLE)

Temporal lob epilepsi genel olarak temporal lobdan kaynaklanan basit parsiyel nöbet (BPN), kompleks parsiyel nöbet (KPN) veya sekonder jeneralize tonik klonik nöbetler (JTKN) veya bu nöbet tiplerinin hepsinin birlikteliği ile karakterize epilepsiler olarak tanımlanabilir. Parsiyel nöbetlerin yarısından çoğunu temporal lob epilepsiler oluşturur ve erişkinlerdeki en sık epilepsi sendromudur. Çoğu olguda epileptik bölge özellikle hipokampus, amigdala, ve parahipokampal girus olmak üzere mezial temporal yapılarını içerir. Ateşli nöbet öyküsü ve pozitif aile öyküsü sıktır. Auralar sıktır, hemen hemen tüm hastalarda kompleks parsiyel nöbetler görülür ve bunların bazen sekonder jeneralizeye dönüştüğü gözlenir (23). Temporal lobun bellek, konuşma, tat, koku, işitme, emosyon, otonomik ve motor fonksiyonlar gibi çok çeşitli fonksiyonları olması nedeniyle nöbet semptomatolojisi de çok çeşitli ve ilginç klinik özellikler gösterir. Bu özellikli durumu nedeniyle parsiyel epilepsiler arasında üzerinde en çok araştırma yapılan gruptur. 1989 sınıflamasında ‘lokalizasyon ile ilişkili epilepsiler ve sendromlar’ başlığı altında 2 ana grupta ele alınmıştır.

1) Meziyel temporal yapılardan kaynaklanan temporal lob epilepsisi (MTLE):

2) Lateral (neokortikal) temporal yapılardan kaynaklanan temporal lob epilepsisi: Neokortikal yapılardan kaynaklanan nöronal deşarjlar mezial bölgeye yayılmaya eğilimli olması nedeniyle çoğu zaman nöbetlerin klinik olarak ayırımı oldukça zordur. Temporal lob epilepsisinde görülen başlıca nöbet semptomları şunlardır: TLE’de auralar sık görülür. Nöbet öncesi en son hatırlanan duyumdur, bilinç kaybı olmazsa basit parsiyel nöbet olarak da değerlendirilir. En sık rastlanan aura epigastrik yükselme hissidir, sağ TLE’li olgularda daha çok bildirilmiştir. Deja vu, jamais vu, korku hissi, depersonalizasyon gibi psişik auralar görülür, daha çok MTLE’de izlenir. Tad ve olfaktor halüsinasyonları MTLE’de daha sık izlenir ancak tad duyusu halüsinasyonları temporal loba spesifik değildir. İşitsel halüsinasyonlar da daha çok parietal loba özgü olmakla birlikte neokortikal temporal lob kaynaklı görülebilir. Vizüel halüsinasyonlar posterior temporal neokortikal alandan ve vizüel asosiasyon alanlarından kaynaklanabilir(24,25).

TLE’li hastaların birçoğunda oroalimenter ve el otomatizmaları görülür. Genelde bilinç kaybı ile birlikte olmasına rağmen bazen oroalimenter otomatizmalar bilinç kaybı olmaksızın gerçekleşebilir. Oroalimenter otomatizmalar ağız şapırdatma, yutkunma, dil ve

(15)

dudak hareketleri, çiğneme hareketi şeklinde olabilir. El otomatizmaları ise arama, yakalama, çekiştirme şeklinde tek veya iki taraflı olabilir. MTLE’de el ve ağız otomatizmleri sık görülür. Tek taraflı el otomatizmaları genellikle ipsilateral TLE kaynaklı olduğunu düşündürür.

Baş ve göz deviasyonları nöbet başlangıcında ya da ortasında görülebilir. TLE’de baş ve göz deviasyonlarının lateralizasyon değeri olduğu düşünülmektedir. Nöbet başlangıcında görülen deviasyon nöbet kaynağı ile ipsilateral yönde olabilirken, nöbetin geç döneminde sekonder jeneralizasyon öncesi ortaya çıkan deviasyonhemen daima kontrlateraldir (24,26,27).

İnteriktal EEG’lerde genellikle anterior temporal bölgelerde epileptiform keskin ya da diken dalgalar ve fokal temporal yavaşlamalar görülebilir. Anti-epileptik tedavi ile sekonder jeneralize nöbetler baskılanabilmekle beraber çoğu hasta parsiyel nöbetlerle yaşamaya devam ederler. Bu hastalarda dirençli nöbetler devam ettiği takdirde temporal lob rezeksiyonu tercih edilecek tedavidir. Başarılı temporal lob rezeksiyonu yapılan hastaların %80’i ilk bir yıl nöbetsizlik sağlanabilmektedir (28).

Frontal Lob Epilepsi (FLE)

Birçok frontal lob nöbetinin paterni nöbet deşarjının köken aldığı spesifik yerleşime ve daha sonraki yayılmada yer alan yollara bağlıdır (28). Frontal lob nöbetlerinin lokalizasyon değeri TLE kadar anlaşılamamıştır. Frontal lob nöbetlerinin birtakım özellikleri nöbetlerin frontal lobdan çıktığını düşündürebilir.

Frontal lob nöbetleri genellikle kısa sürelidir. Aura genelde yoktur ya da belirsizdir. Somatosensoriyel, emosyonel, otonom ve bilişsel auralar olabilir. Nöbetler kümeler halide gelir ve sık tekrarlar. Postiktal konfüzyon nadirdir ya da kısa sürelidir. Tonik ve postür alabilen nöbetler sıktır (%50-60). Özellikle bilinç kaybı olmaksızın tonik baş deviasyonu tipiktir. Hızlıca sekonder jeneralize olurlar. Nöbetler nokturnal ağırlıklıdır (29). Başlangıçta kompleks otomatizmalar (pedal çevirme, kalça çevirme, koşma, tekme atma v.b.) sık görülür. Bu nöbetler hipermotor nöbet olarak da isimlendirilir. Bilateral epileptik boşalımlarda sıklıkla düşme olur. Nöbet sonrası Todd paralizisi sık görülür. Vokalizasyonlar ve konuşmanın durması görülebilir. Bazen frontal lob nöbetlerinin klinik özellikleri psödonöbeti andırabilir (30). Frontal lob nöbetlerinde bilinç etkilenmesi değişkendir. Bilincin korunmasına rağmen iletişim kaybı olması, bilincin değişen derecelerde kapanması ya da bilinç etkilenmesine rağmen iletişimin belli derecede devam etmesi olasıdır. Frontal lob nöbetleri semiyoloji ve EEG bulgularına dayanarak anatomik alanlara bölünme şeklinde sınıflandırılmıştır (31).

(16)

Frontal lob epilepsilerinde EEG’ler %40-60 oranında normaldir. Orbitofrontal kökenli ve mezial yüzeyden kaynaklanan nöbetlerde skalp EEG yetersiz kalabilmekte ve normal bulunmaktadır. Bazı frontal lob epilepsilerde sekonder bilateral senkroni izlenebilir, ancak genelde asimetriktir. FLE’de iktal EEG sıklıkla klinik nöbetin yoğun motor hareketlerle başlaması nedeniyle bilgi verici olamamaktadır (32).

Parietal Lob Epilepsi

Parietal lon epilepside basit parsiyel, kompleks parsiyel ve sekonder jeneralize tonik klonik nöbetler gözlenir. Parietal loba özgü auralar vardır. Klinik görünüm genel olarak kontralateral hemisfer kaynaklı somatosensoryel nöbetlerle karakterizedir. Buna somatik illüzyon, görsel ve vertijinöz illüzyonlar ile kompleks görsel halüsinasyonlar, lisan bozuklukları eklenebilir(32).

En sık görülen nöbet semptomları somatosensoryel parestezilerdir. Karıncalanma, iğnelenme ve elektriklenme gibi pozitif fenomenler Jacksonian tipte olabilir. Negatif duysal belirtiler (örneğin; hissizlik) de izlenebilir. İktal ağrı ya da termal algı şeklinde nöbetler olabilir.

Motor belirtiler nöbetin yayılımına bağlı olarak ortaya çıkar. Postüral, tonik, klonik ve hipermotor nöbetler izlenebilir. Temporal lob yayılımı olursa tipik otomatizmalı temporal nöbeti ortaya çıkabilir. İnteriktal EEG normal olabilir. Nonspesifik fokal yavaşlamalar görülebilir(30).

Oksipital Lob Epilepsi

Oksipital nöbetler için görsel aura oldukça tipiktir. Genellikle görsel negatif (iktal körlük, skotom, hemianopsi) veya pozitif (ışıklar, renkler v.b.) elementer veya kompleks olabilen belirtilerle giden nöbetlerdir. Bu belirtiler tek taraflı olduğunda odağın kontralateralde olduğunu gösterir. Elementer görsel halüsinasyonlar ve kompleks görsel halüsinasyonlar çok çeşitli şekillerde nöbet semptomu olarak görülebilir. Epileptik orijinli olduklarında genellikle kısa sürelidir ve hasta bunların gerçek olmadığının bilincindedir.

Görsel halüsinasyonlar sıklıkla kontralateral görme alanında olur ve karşı tarafa geçiş izlenebilir. Görsel semptomların hatırlanabilmesi nöbetin kalkarin fissür civarında başlayabileceğinin göstergesidir. Görme alanı defektleri, illüzyonlar, skotomlar izlenebilir. Palinopsi ve iktal amorozis bildirilmiştir. Bazen pozitif görsel halüsinasyonlarla birlikte

(17)

görme kaybı izlenebilir. Kompleks halüsinasyonlar ise oksipitalden temporale yayılım sonucu temporooksipital bileşke nöbetlerinde izlenebilir.

İşitsel ve vertijinöz halüsinasyonlar oksipital nöbetlerin öne yayılımı ile gecikmiş aura olarak ortaya çıkabilirler. Oksipital nöbetlerin en sık gözlenen motor semptomu gözlerin tonik deviasyonudur. Nistagmus veya okuloklonik hareketler, hızlı göz kırpmaları diğer okulomotor belirtilerdir. Bunlar erken evrede ortaya çıkarsa oksipital orijini düşündürür. Genellikle nöbet semptomları aurayı takiben yayılım ile ilişkilidir. Yayılımın hızlı gerçekleştiği durumlarda oksipital semptom gözlenmeksizin temporal ya da frontal lob semptomları izlenebilir. Bu olgular frontal ya da temporal orijinli olarak tanı alabilir. Suprasilviyan yayılım ile motor korteks aktivasyonu ile motor nöbetler oluşabilir, sekonder jeneralizasyon sıktır. Oksipital nöbetler sonrasında baş ağrısı oldukça dikkat çekicidir. Diğer epileptik nöbetler sonrası baş ağrısından vasküler karakterde olması ile ayrılır(33).

İDİOPATİK JENERALİZE EPİLEPSİLER

Juvenil Miyoklonik Epilepsi (JME)

Juvenil miyoklonik epilepsi ilk kez1957 yılında Janz ve Christian tarafından bir sendrom olarak tanımlanmıştır. JME adını 1975 yılında ilk kez Lund ve arkadaşlarıkullanmıştır. Busendrom 1989 yılında ILAE’nin epilepsiler ve epileptik sendromlarsınıflamasında idiopatik generalize epilepsilerin arasında yer almıştır. Bu sınıflamadakikesin tanımı şu şekilde yapılmıştır:

Juvenil miyoklonik epilepsi,en sık 12-16 yaşlarında ortaya çıkan, daha çok üst ekstremitelerde gözlenen,bilateral, aritmik, tekli veya tekrarlayan, düzensiz miyoklonik atımlar şeklinde tanımlanmıştır. Genetik geçişliolabilir ve cinsiyet farkı gözlenmez. Jeneralize tonik klonik nöbetler(JTKN) daha sıklıkla olmakla birlite absanslar da nadir olarak eşlik eder. Nöbetler genellikle uyandıktan hemen sonra olur ve uyku deprivasyonu ile artar. İktal ve interiktal EEG’lerde jeneralize, hızlı, sıklıkla düzensiz diken-dalga ve çoklu diken-dalga aktiviteleri izlenir. Hastalar sıklıkla fotosensitiftirve ilaç tedavisine iyi yanıt verir(20).

Juvenil miyoklonik epilepsigenellikle 8-26 yaşları arasında ortaya çıkan yaş ile bağlantılı bir sendromdur. Hastaların %75’inden çoğunda ilk nöbet 12-16 yaş arasında, ortalama 14 yaş civarında gözlenir. Miyoklonik sıçramalar erkeklerde biraz daha geç yaşlarda (14-16 yaş ) başlarken kızlarda daha erken yaşlarda (12-14 yaş) başlamaktadır. Hormonal

(18)

gelişimin kızlarda daha erken başlamasının bu duruma neden olduğu düşünülmektedir. JTKN’ler miyoklonik sıçramalardan daha sonra (ortalama 16 yaşında) başlamaktadır. Absans nöbet eğer varsa genellikle ilk ortaya çıkan nöbet tipidir, ortalama 10 yaşlarında başlamakta olup 5-15 yaşları arasında değişir.Nadir olarak tüm nöbet tipleri aynı dönemde başlayabilir veya önce JTKN, sonra miyokloni veya absans görülebilir (34).

İlk JTKN sonrasıJME sendromunun kesin tanısının konulabilmesi zordur. Hastaların miyoklonik sıçramaları tam olarak tarif edememesi veya tanımlanan tek taraflı, asimetrik miyoklonik sıçramaların adversif başlangıçlı JTKN olarak tanımlanması ve asimetrik EEG bulgularının fokal epilepsi olarak yorumlanması bunun nedenleri arasında sayılabilir. JME hastalarında EEG'nin genellikle normal olması da tanıyı geciktiren sebepler arasında sayılabilir (35).

Juvenil miyoklonik epilepsideki absans nöbetler, basit absans şeklindedir, kısa süreli ve seyrektir. Genelde bilincin kısmen etkilendiği, kısa süreli bir konsantrasyon kaybı şeklindedir. Ancak bazen konuşmanın kısmen bozulduğu veya otomatizmaların eşlik ettiği absanslar dagözlenebilir (34).

Jeneralize Tonik Klonik Nöbetlerle Birlikte İdiopatik Jeneralize Epilepsi

Yalnızca jeneralize tonik klonik nöbetler ile karakterize olan 2001 yılında ILAE tarafından öngörülen yeni bir tanımlamadır. Daha önce bilinen uyanma sırasında JTKN sendromunu da içine alan tüm uyku-uyanıklık dönemini kapsayan JTKN dışında başka bir nöbet tipinin görülmediği yeni birsendrom olarak tanımlanmıştır (36). Uyanma sırasında JTKN sendromunda JTKN ile birlikte absans ve miyoklonik nöbetler de gözlenebilirken ILAE’nin tanımladığı jeneralize tonik klonik nöbetli epilepsi (JTKNE) sendromunda JTKN dışı nöbet eşlik etmediği belirtilmiştir. Ancak bu konu tartışmalıdır. Ayrıntılı öykü ve video EEG kayıtlarında absans nöbetler saptanmıştır (37). Nöbetler günün herhangi bir saatinde görülebilir. Nöbetler 5-50 yaş arası başlayabilirken en sık 2. on yılın sonuna doğru görülür. Erkeklerde daha fazla görülürken alkol, uykusuzluk ve fotik stimülasyon ile tetiklenebilir(33).

Tedavide öncelikleri tetik faktörlerden kaçınılması önerilir. Monoterapide valproik asit ya da lamotrijin önerilir. Ayrıca topiramat, levatirasetam ve zonisamid diğer verilebilecek seçeneklerdir.

Jeneralize tonik klonik nöbetli epilepsi sendromunda prognoz fokal epilepsilere ve sekonder jeneralize nöbetlere göre daha iyidir. Ancak diğer idiopatik jeneralize epilepsilerde olduğu gibi yaşam boyu devam eden bir durumdur. Antiepileptik ilaçların kesilmesi ile

(19)

nöbetlerin tekrarladığı görülmüştür. Tanı konduktan sonra ilk dönemde nöbetlerin sıklığı remisyon hakkında bilgi verir. Hastalığın başlangıcından 2 yıl sonra remisyonun olmaması uzun dönemde remisyon şansının daha az olduğunu gösterir(38).

EPİLEPSİ TEDAVİSİ

Epilepsi tedavisinde ilk basamak tanının doğru konması ve tedaviye gerekli olup olmadığının belirlenmesidir. Epilepsi uzun yıllar ve hastaların büyük bir bölümünde ömür boyu sürecek tedavi gerektiren bir hastalık olduğu için tedavi başlanmasına karar verildiğinde etiyolojiye göre uygun anti-epileptik ilacın seçilmesi önem taşımaktadır. Uygun olmayan ilaç seçimi takiplerde olgunun yanlış olarak dirençli epilepsi olarak değerlendirilmesine neden olabilir. Epilepside uygun antiepileptik tedavide ilk antiepileptik ilaçla %65-75 nöbet kontrolü sağlanabilmektedir. Antiepileptik ilaçları kabaca kullanıma giriş tarihlerine göre konvansiyonel ve yeni antiepileptikler olarak ikiye ayrılmaktadır (39).

Epilepsi tedavisinde 3 ana hedef vardır. Bunlar nöbetlerin sıklığını mümkün olduğunca azaltmak ya da tamamen ortadan kaldırmak, uzun dönem tedaviye bağlı oluşabilecek yan etkileri en aza indirgemek ve hastanın normal psikososyal yaşamını, iş-çevre uyumunu korumak ya da yeniden sağlamaktır. Şu an kullanılmakta olan mevcut tedavilerin epileptogeneze etki ederek epilepsiyi ortadan kaldırıcı veya kalıcı remisyon sağlayıcı özellikleri yoktur.. Diğer yandan ilaç tedavisi de başlangıçtan itibaren %30’a varan yan etki riski taşımaktadır. Çocuklukta başlanan antiepileptik tedavinin uzun yıllar kullanımı sonucunda beyin gelişimi, davranış ve öğrenme üzerinde bilinmeyen etkileri ek sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Temel kural olarak antiepileptik tedavinin potansiyel yararları ilaca bağlı muhtemel yan etkilerden daha fazla ise tedavi ancak o zaman başlanmalıdır(28).

Antiepileptik İlaç Seçimi

Antiepileptik ilaçlar (AEİ) epilepside tedavinin temelini oluşturur. Ancak altta yatan etiolojik nedeni ortadan kaldırmaz. Bu ilaçların amacı yan etkilerini en az düzeyde tutarak hastaların tekrarlayan nöbetler geçirmesini engellemek ve yaşam kalitesini mümkün olan en üst düzeyde tutmaktır. Antiepileptik ilaç seçimi öncesi epilepsi tanısının doğruluğundan emin olunması gereklidir. Ve ilk kez nöbet geçiren hastaların nöbet tekrarına neden olabilecek risk faktörlerinin gözden geçirilmesi gerekir. İlk nöbet sonrası ilaç başlama konusunda henüz bir görüş birliği yoktur (40).

(20)

Epilepsi tedavisinde hastaya uygun olarak verilen ilkantiepileptik ilaçla % 65-75 civarında nöbet kontrolü sağlanır. Tedavi altında 2 yıl nöbetsiz olmaoranı % 74.7 olarak bildirilmiştir. İlaç tedavisine cevapsızlık düşünülerek epilepsi cerrahisi planlanan olguların dahi %15-45 kadarının video-monitorizasyon incelemeleri sonunda “psödonöbet” tanısı aldığı görülmüştür ve doğru tanının önemini vurgulamak açısından anlamlıdır.

Antiepileptik ilaç seçimi için öncelikle hastanın nöbetlerinin ve epilepsi tipinin sınıflanırılması gerekir. Nöbet türüne göre ilaç seçimi yapılırken etkinlik, düşük yan etki profili ve maliyet de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu faktörler göz önüne alındığında günümüzde ilk basamak tedavi seçenekleri şu şekildedir. İdiopatik jeneralize epilepside ilk seçenek valproik asit ve izleyerek lamotrijin, topiramat, levetirasetam veya zonisamiddir. Parsiyel epilepside ise karbamazepin ve okskarbazepin ilk seçenektir. Levatirasetam ve lamotrijinde parsiyel epilepside kullanılabilir. Sadece absans nöbet öyküsü olanlarda etosüksimid kullanılabilir. Valproat ve fenitoin hızlı yükleme avantajı dolayısıyla status epileptikus ve statusa yatkınlık durumlarında kullanılabilir. Miyokloni ve absans tip nöbetlerle seyreden sendromlarda ilk seçenek valproattır, fenitoin, karbamazepin ve bazen lamotrijin kullanımının bu nöbetleri artırdığı bilinmektedir. Okskarbazepin, pregabalin vigabatrin, gabapentin gibi bazı ilaçlar sadece parsiyel nöbetlerde kullanılmaktadır.Levetirasetam, topiramat, lamotrijin, zonisamid, ve felbamat gibi ilaçlar ise hem jeneralize hem de parsiyel nöbetlerde etkinlik göstermektedir. İnfantil spazmlarda vigabatrinin üstün etkinliği olduğu bildirilmiştir.(39).

Antiepileptik İlaçların Yan Etkileri

Antiepileptik ilaçları hemen hepsi istenmeyen etkiler yapabilir. Kişiler arası değişkenlik olmakla birlikte genelde dozla ilişkili yan etkiler görülür. Birçoğunn tedavi başlangıcında olmakla birlikte nerdeyse tüm antiepileptik ilaçlarda ortaktır. Bunlar mental küntleşme, sedasyon, konsantrasyon ve bellekte bozulma, gastrointestinal rahatsızlık, başdönmesi ve duygu-durum değişikilikleri olabilir. İlaca özgü yan etki sıklığı ve şiddeti değişkendir.(Tablo 4)(28).

(21)

Tablo 4. Yerleşmiş ve yeni antiepileptik ilaçların bazı ciddi ve diğer yan etkileri

İlaç Ciddi yan etki Diğer yan etki

Karbamazepin Aplastik anemi, hepatotoksisite, Steven –Johnson sendromu, lupus benzeri tablo, ilaç hipersensitivite sendromu

Sersemlik, ataksi, diplopi, bulantı, yorgunluk hissi, lökopeni, döküntü, trombositopeni, hiponatremi, davranış bozukluğu, tikler

Etosüksimid Kemik iliği depresyonu,

hepatotoksisite, lupus, psikoz, Steven-Johnson sendromu

Bulantı, gastrik iritasyon, başağrısı, döküntü

Felbamat Aplastik anemi, hepatik yetersizlik, Steven-Johnson sendromu

Anoreksi, kusma, insomni, başağrısı, somnolans

Gabapentin

Bilinmiyor

Somnolans, sersemlik, ataksi, yorgunluk hissi, nistagmus, kilo artışı, çocuklarda davranış bozukluğu, ödem

Lamotrijin Steven-Johnson sendromu ya da toksik epidermal nekroz, akut hepatik

yetmezlik /multiorgan yetmezliği

Sersemlik, ataksi, insomni, başağrısı, diplopi, görme bulanıklığı, bulantı, kusma, döküntü, ajitasyon

Levetirasetam

Bilinmiyor

Bulantı, baş ağrısı, sersemlik, yorgunluk, somnolans, davranış değişikliği

Okskarbazepin Döküntü Bulantı, baş ağrısı, sersemlik, yorgunluk, hiponatremi

Fenobarbital

Hepatotoksisite, bağ dokusu ve kemik iliği bozukluğu, Steven-Johnson sendromu, ilaç hipersensitivite send.

Sedasyon, ataksi, nistagmus, döküntü, depresyon, çocuklarda hiperaktivite, öğrenme güçlüğü

Fenitoin Aplastik anemi, hepatik yetersizlik, Steven-Johnson sendromu, lupus benzeri tablo, psödolenfoma,

retroperitoneal fibroz, serebellar atrofi, ilaç hipersensitivite sendromu

Dişeti hipertrofisi, hirsutizm, ataksi, nistagmus, diplopi, döküntü, anoreksi, bulantı, makrositoz, periferik nöropati, osteoporoz

Tiagabin Stupor, nonkonvülzif status Bulantı, başağrısı, sersemlik,

yorgunluk, güçsüzlük

Topiramat

Böbrek taşı , dar açılı glokom

Bulantı, başağrısı, sersemlik, yorgunluk, kognitif yavaşlama, kelime bulma güçlüğü, parestezi, kilo kaybı, terleme azalması

Valproat Hepatotoksisite (<2 yaş çocukta ve

polifarmaside belirgin), hiperamonyemi, lökopeni, trombositopeni, pankreatit

Bulantı, kusma, saç dökülmesi, tremor, amenore, kilo artışı, konstipasyon, polikistik over sendromu

Zonisamid

Böbrek taşı, aplastik anemi

Bulantı, başağrısı, sersemlik, yorgunluk, parestezi, döküntü, konuşma bozukluğu terleme azalması (özellikle çocuklarda), zayıflama

Vigabatrin Kalıcı görme alanı defekti Kilo artışı, ödem, halsizlik, psikoz

Pregabalin

Bilinmiyor

Karaciğer enzimlerinde geçici hafif yükselme uyuklama, yorgunluk hali, baş dönmesi ve kilo artışı

(22)

Dirençli Epilepsi

Epilepsi tüm dünyada yaygın görülen önemli bir hastalık olup en sık nörolojik problemlerden birisidir. Bu hastaların büyük bir kısmında tek AEİ ile, daha az bir kısmında çok AEİ ile nöbet kontrolü sağlanırken bazı hastalarda ise çok antiepileptik kullanımına rağmen nöbetler kontrol altına alınamamaktadır. Çok AEİkullanımına rağmen nöbet kontrolü sağlanamayan vakalar dirençli epilepsi grubunu oluşturmaktadır. Uygun antiepileptik tedavi altında olmasına rağmen epilepsi hastalarının %25-30 ‘da nöbetler kontrol altına alınamamaktadır. Kabul edilmiş kesin bir dirençli epilepsi tanımı olmamakla birlikte bu gruba “ilaç tedavisine dirençli epilepsi” denir. Daha önce yapılan çeşitli çalışmalarda farklı dirençli epilepsi kriterleri sunulmuştur :

1) İki yıl boyunca en az 3 AEİ’nin tek tek veya birlikte kullanımına rağmen ayda 1’den fazla nöbet olması

2) Son 1 yıl boyunca 3 veya daha fazla AEİ kullanımına rağmen ayda 1’den fazla nöbet olması

3) Son 1 yılda 2 veya daha fazla AEİ kullanımına rağmen ayda 1’den fazla nöbet olması (AEİ birisi fenitoin, karbamazepin veya valproat olmalı) (39)

Epilepside Cerrahi Tedavi

Çok AEİ’ye rağmen yaşam kalitesini bozacak düzeyde nöbetleri olmaya devam eden hastalar epilepsi cerrahisi açısından değerlendirilir. Son yıllarda epilepsi cerrahisi ile uğraşan epilepsi merkezlerinin sayısı giderek artmaktadır. Ülkemizde de bu alanda çalışmalar sürdürülmektedir. Epilepsi cerrahi açısından aday olan kişiler arasından uygun hastayı seçmek önemlidir. Her hastanın sahip olduğu özelliklerin farklılığı nedeniyle uygunluk açsından kesin kriterler tanımlanamamıştır. Epilepsinin türü, epileptojen odağın olup olmaması, yaş ve eşlik eden hastalıklar bireye özgü değişkenlik gösteren faktörlerdir (28).

Epilepsi cerrahisine uygun hastayı belirlemede öykü çok önemli yer tutar. Öncelikle nöbet semiyolojisini ayrıntılı değerlendirmek gerekir. Dirençli epilepsi olarak düşünülen olguların fokal, idiopatik olmayan nöbetleri olmalıdır. İlaca direnç kriterlerinin en az biri olmalıdır. Kişinin taşıdığı ek riskler (eşlik eden nörolojik ve nöropsikolojik defektler, hastalıklar) de cerrahi adayı olup olamayacağı açısından önemli faktörlerdir. Deneyimli merkezlerde morbidite ve mortalite oranı düşüktür. Risk ve yarar değerlendirilmesi yapılırken kontrol altına alınamayan nöbetlerin neden olabileceği yaralanma, boğulma, intihar girişimi risklerde göz önüne alınmalıdır. Cerrahi komplikasyonların otuz beş yaş sonrası daha riskli

(23)

olduğu bilinmektedir. Kardiak sorunlar, hematolojik sorunlar, ek ilaç kullanımı, psikiyatrik bozukluklar gibi cerrahi sırasında ve sonrasında morbidite ve mortaliteyi etkileyebilecek faktörler preoperatfi dönemde dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Hasta ve aileye mevcut risk ve yararlar ayrıntılı bir şekilde anlatılarak bilgi verilmelidir. Epilepsi cerrahisi açısından birtakım mutlak kontrendikasyon mevcuttur. Bunlar idiopatik yaşa bağlı epilepsi sendromları, epilepsiye neden olan sistemik hastalık varlığı, hastanın incelemelere uyum sağlamaması ve işbirliği kuramaması şeklindedir(39).

Yaşam Kalitesi

Yaşam kalitesi, dünya sağlık örgütü tarafından “hedefleri, beklentileri, standartları, ilgileri ile bağlantılı olarak, bireylerin yaşadıkları kültür ve değer dizgelerinin bütünü içinde durumlarını nasıl algıladıkları” şeklinde tanımlanmaktadır(41).Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ise hasta tarafından hastalığın ve tedavisinin yarattığı etkilerin algılanışı olarak tanımlanmaktadır(42).

Bir hastanın yaşam kalitesi ile ilgili algısının bilinmesi, hastaların hastalıkları ile ilgili en çok hangi yönden etkilendiklerinin bilinmesi hekimlerin tedavilerini yönlendirmelerine, tedavi protokollerinde değişiklik yapmalarına, hasta-hekim ilişkisinin güçlenmesine ve hastaya uygulanan girişimlerin yaşam kalitesini ne yönde etkilediğinin görülmesine olanak sağlamaktadır(43).

Epilepsi hastalarında nöbetlerin tipi, sıklığı ve şiddeti, önceden kestirilememesi, tedavi, ilaç yan etkileri ve tedaviye uyum, psikolojik sorunlar, depresyon, anksiyete, iş, bağımlılık, sosyal problemler, bilişsel durum ve benlik saygısı yaşam kalitesini etkileyen faktörler olarak ön plana çıkmaktadır(44).

Daha önce yapılan epilepsili hastaların yaşam kalitelerinin değerlendirildiği çalışmalarda yaşam kalitesini etkileyen faktörlerin farklılıklar gösterdiği görülmektedir. Baker’in yaptığı bir çalışmada(45) nöbet sıklığının yaşam kalitesinde en önemli etken olduğu, Mollaoğlu ve ark yaptığı bir çalışmada (46) ise nöbet sıklığı ve hastalık süresinin yaşam kalitesini en fazla etkileyen faktörler olduğu bildirilmiştir

.

Hastaların mümkün olduğunca kaliteli bir yaşam sürmesi amacıyla, yani meslek sahibi olma, evlenme, normal bir sosyal hayat sürdürmesi amacıyla toplum bilgilendirilmeli ve bu hastalara uygulanan sosyal izolasyonun kaldırılması sağlanmalıdır.

(24)

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalışma, Trakya Ünversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurulu’ndan 04/04/2012 tarih ve 10/05 karar no ile onay alınarak yapılmıştır (Ek 1). Çalışma hakkında hastalara sözlü ve yazılı olarak bilgi verilerek bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır. Çalışmaya, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji polikliniğine 01/05/2012 ile 31/10/2013 tarihleri arasında başvuran, düzenli takipleri yapılan klinik, elektrofizyolojik ve radyolojik bulgular eşliğinde epilepsi tanısı kesinleşmiş olgular dahil edildi. Anamnez, klinik bulgular ve elektrofizyolojik özellikler değerlendirilerek epilepsi sınıflaması yapıldı. Epilepsi sınıflaması göz önüne alınarak tedaviye yanıtlı ve dirençli olmak üzere iki gruba ayrıldı. Etkin doz ve sürede, tek veya çok, nöbet tipine uygun antiepileptik ilaç kullanımına rağmen son 6 ay içerisinde epileptik nöbeti olanlar tedaviye dirençli, antiepileptik tedavi altında son altı ayda nöbet geçirmemiş olanlar ise tedaviye yanıtlı olarak değerlendirildi.

Olguların Çalışmaya Alınma Kriterleri

1) Hastaların 16 yaşından büyük olması

2) Epilepsi tanısının klinik bulgular, kranial MR ve EEG bulguları ile en az 6 aydan beri kesinleşmişolması

3) Uygun antiepileptik tedavi altında olması 4) Mental retardasyon olmaması

Olguların Çalışma Dışı Bırakılma Kriterleri

(25)

2) Hastaların zeka seviyesinin klinik gözlemle anlama ve kavrama zorluğuna neden olabilecek düzeyde ve sağlıklı iletişim kurulamayacak düzeyde düşük olması.

Tedaviye dirençli 46 hasta ve tedaviye yanıtlı 42 hasta olmak üzere toplam 88 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen tüm olguların yaş, cinsiyet, antiepileptik tedaviye yanıtı, meslek, eğitim durumu, medeni hali, sağlık güvencesi, ehliyet ve aile desteğinin olup olmadığı, eşlik eden hastalıklar, ilaç yan etkileri, tek ya da çok antiepileptik tedavi öyküsü, nöbet sıklığı, son JTKN zamanı, uykuda nöbetinin olup olmadığı, hekime başvuru sıklığı, nöbet başlangıç yaşı sorgulandı ve kaydedildi. Hastanın yaşı ile nöbet başlangıç yaşı arasındaki fark hesaplanarak, epilepsi hastalığı ile geçirilmiş yaşam süresi epilepsi yaşı olarak tanımlandı.

Tüm olguların nöbet tipleri ILAE 1981, 1989 ve semiyolojik nöbet sınıflaması kriterlerine göre ayrı ayrı sınıflandırıldı. Çalışmaya alınan tüm olgulara epilepside yaşam kalitesini değerlendirme ölçeği olarak QOLIE-89 (Quality of Life in Epilepsy Inventory-89) uygulandı (Ek 3). Epilepsi hastaları arasında tedaviye dirençli olgularda depresif semptomları değerlendirmek, derecelendirmek ve tedaviye yanıtlı olgularla karşılaştırmak amacıyla tüm olgulara Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) uygulandı (Ek 4). Ayrıca epilepsi hastalarında yaşam kalitesini önemli derecede etkilediği düşünülen nöbet şiddetini değerlendirmek amacıyla Nöbet Şiddeti Anketi (SSQ=Seizure Severity Questionnaire) uygulandı. Elde edilen veriler eşliğinde farklı tedavi yanıtı olan hasta gruplarında yaşam kalitesine etki eden faktörler değerlendirildi.

Yaşam Kalitesi Ölçeği (QOLIE-89)

Epilepsi olgularında yaşam kalitesi ve yaşam kalitesini etkileyen faktörleri değerlendirmek amacıyla epilepsi hastaları için özel olarak tasarlanan QOLIE-89 (Quality of Life in Epilepsy Inventory-89) ölçeği kullanıldı. Bu ölçek 1993 yılında Dünya Hekimleri iletişim Grubu (Physicians World Communications Group), Mezuniyet sonrası Profesyonel Hizmetler (Professional Postgraduate Services) ve Devinsky ve arkadaşlarından oluşan QOLIE Geliştirme Grubu (QOLIE-89 Developmental Group) tarafından geliştirilmiştir(47).Birçok hasta üzerinde sensivitesi olduğu gösterilmiş olan QOLIE-89’un Türkiye’deki epilepsili hastalarda kullanılabilir olduğu Mollaoğlu ve arkadaşları tarafından gösterilmiştir (46). Dünyada da birçok dile çevrilerek kullanılmış bir ölçektir. QOLIE-89, 17 yaş ve üzerindeki bireylerin kendi kendilerine uyguladıkları bir ankettir. Ayrıca konu

(26)

hakkında bilgilendirilmiş bir yakını yardımıyla veya telefon aracılığıyla bile uygulanabilecek şekilde hazırlanmıştır. Ancak bizim çalışmamıza dahil ettiğimiz tüm hastalarla yüz yüze görüşülerek uygulanmıştır. Uygulama süresi 20-30 dakika arasına olduğu gözlenmiştir.

QOLIE-89 ölçeği 89 ifade içermekte olup, aşağıdaki sağlık kavramlarını içeren 17 alt başlıktan ve 89 sorudan oluşmaktadır. Bu alt başlıklar; total yaşam kalitesi (2 soru), emosyonel iyilik (5 soru), emosyonel sorunlar nedeniyle gelişen rol sınırlılıkları (5 soru), sosyal destek (4 soru), sosyal izolasyon (2 soru), enerji-yorgunluk (4 soru), nöbete ilişkin kaygılar (5 soru), ilaçların etkileri (3 soru), sağlıkla ilgili cesaretin kırılması (2 soru), meslek yaşantısı/araba kullanma/sosyal fonksiyonlar (11 soru), dikkat-konsantrasyon (9 soru), konuşma (5 soru), hafıza (6 soru), fiziksel fonksiyon (10 soru), ağrı (2 soru), fiziksel sorunlar nedeniyle gelişen rol sınırlılıkları (5 soru) ve sağlığı algılama ( 6 soru) boyutlarını içermektedir. Ölçekte bunlara ek olarak genel sağlık, cinsel doyum ve bir önceki yıla göre bireyin sağlık durumundaki değişiklikler ile ilgili birer soru bulunmakta olup toplam 89 sorudan oluşmaktadır(Tablo 5).

Tablo 5. QOLIE-89 Yaşam Kalitesi Ölçeği

Değerlendirme Skalası Soru

Sayısı

Sorular

1) Total Yaşam Kalitesi (2) 2-49

2) Emosyonel İyilik (5) 28-29-30-32-34

3) Emosyonel Sorunlar Nedeniyle Gelişen Rol Sınırlılıkları

(5) 19-20-21-22-23

4) Sosyal Destek (4) 81-82-83-86

5) Sosyal İzolasyon (2) 87-88

6) Enerji-Yorgunluk (4) 27-31-33-35

7) Nöbete İlişkin Kaygı (5) 40-69-70-71-74

8) İlaç Etkileri (3) 72-79-80

9) Sağlıkla İlgili Cesaretin Kırılması (2) 39-42 10) Meslek Yaşantısı/Araba Kullanma/Sosyal

Fonksiyonlar (11) 26-36-43-65-66-67-68-76-77-78-85 11) Dikkat-Konsantrasyon (9) 37-38-41-60-61-62-63-64-73 12) Konuşma (5) 55-56-57-58-59 13) Hafıza (6) 50-51-52-53-54-75 14) Fiziksel Fonksiyon (10) 4-5-6-7-8-9-10-11-12-13 15) Ağrı (2) 24-25

16) Fiziksel Sınırlılıklara Bağlı Gelişen Rol Sınırlılıkları

(5) 14-15-16-17-18

17) Sağlığı Algılama (6) 1-44-45-46-47-48

* Genel Sağlık (1) 89

* Cinsel Doyum (1) 84

(27)

QOLIE-89 ölçeğinin toplam puanı, farklı soru sayısı içeren 17 alt başlığın puanlarının ağırlıklı ortalaması alınarak elde edilmektedir. Her bir soru 100 puan üzerinden değerlendirilir. 89 soruluk bu ölçekte bazı sorularda yüksek değerler yüksek yaşam kalitesini gösterirken bazı sorularda ise düşük değerler yüksek yaşam kalitesini göstermektedir. Her koşulda yüksek yaşam kalitesine 100 puan vermek koşuluyla ölçekteki tüm sorular 0 ile 100 arasında puanlandırılır. Daha sonra farklı soru sayısı içeren her bir alt başlığın subtotal puanı hesaplanır ve subtotal puan alt başlıktaki soru sayısına bölünerek sonuç puanı elde edilir. Böylece her bir alt başlığın sonuç puanı 0’dan 100’e doğru sıralanır. Sonuç olarak, daha düşük puan daha düşük yaşam kalitesini, daha yüksek puan da daha yüksek yaşam kalitesini, gösterecektir.

Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ)

Beck Depresyon Envanteri olarak da tanımlanan ölçek depresyon yönünden riski belirlemeyi ve depresif belirtilerin derecesini ve şiddet değişimini ölçmeyi sağlayan kendini değerlendirme ölçeğidir. Ölçek depresyon tanısı koyma amacı ile değil depresif belirtilerin düzeyini objektif olarak belirlemek için kullanılır.

1961 yılında Beck ve arkadaşları tarafından depresyonlu hastalarda en sık görülen bilişsel, somatik, duygusal ve motivasyona dayalı belirtilere yer vererek geliştirilmiştir. Beck depresyon ölçeği somatik belirtilere az değinen daha çok duygusal ve bilişsel belirtilerine ağırlık veren bir ölçektir. Bu sebeple bedensel hastalığı olan bireylerde depresyonun taranması için uygun bir ölçektir. BDÖ toplam 21 maddeden oluşan kendini değerlendirme ölçeğidir. Hastalar kendi başlarına doldururlar ve doldururken kendi durumlarını en iyi ifade eden şıkkı işaretlemeleri belirtilir.

Ölçekte her bir madde 0 ile 3 arasında derecelendirilmiştir. Toplam puan 21 maddenin puanlarının toplaması ile elde edilir. En yüksek puan 63 olup toplam puan 0-63 arasında değişir. Ölçeğin yorumlaması ise şu şekildedir;

0-10 puan: depresyon yok

11-17 puan: hafif siddetli depresyon 18-23 puan: orta siddetli depresyon 24 ve üstü puan: siddetli depresyon

Türkiye için güvenilirlik ve geçerlilik değerlendirmesinde sınır değerin 17 puan olduğu belirtilmiştir(48).Beck Depresyon Ölçeğinde alınan toplam puan artması kişinin depresyon belirtilerinin derecesinin arttığı anlamına gelir.

(28)

Nöbet Şiddeti Anketi (SSQ-Seizure Severity Questionnaire)

Nöbet şiddeti anketigenel olarak nöbet öncesi aura/uyarı semptomları, iktal ve postiktal olayları içeren 3 bölümlü 24 soruluk bir ankettir. Yani nöbet öncesi dönemde hissedilen duyumlar, nöbet sırasındaki belirtiler ve nöbet sonrası etkileri değerlendirme ve derecelendirmeye yöneliktir. Bunlara ek olarak genel nöbet şiddeti ve maluliyeti ile ilgili 2 soru ve tedavi değişikliği sonrası nöbet şiddetinde bir değişiklik olup olmadığını değerlendiren 1 soru bulunmaktadır.Her bir soru 7 puan üzerinden derecelendirilir. En düşük puan 1, en yüksek puan 7 olarak kabul edilmiştir. Bazı sorularda en yüksek değer olumsuzluğun artışını gösterirken bazı sorularda olumlu olanı yansıtabilmektedir. Nöbet öncesi dönemle ilgili soruda nöbet başlangıcında bilinç korunmuş durumda iken uyarı semptomu varlığı ve eğer varsa nöbete hazırlık açısından fayda sağlayıp sağlamadığı değerlendirilmektedir. Nöbet sırasındaki durumu değerlendirilen sorularla nöbet esnasında birtakım eylem ve hareketlerin(kontrolsüz motor hareketler, dil ısırma, yığılma, idrar kaçırma v.b.) varlığı ve eğer varsa bu hareketlerin şiddeti ve hastada yarattığı maluliyet değerlendirilir. Ayrıca yine nöbet sırasında eğer bilinç değişikliği olduysa bunun şiddeti ve maluliyet boyutunu değerlendirir.

Nöbet sonrasını değerlendirmek üzere düzenlenmiş sorularda hastalarda nöbet sonrası dönemde kendine gelmekte zorluk olup olmadığı, herhangi bir kognitif etki(hafıza kaybı, konfüzyon, konuşamama v.b.) varlığı, duygusal etki(kızgınlık, heyecan, bunalım v.b.) varlığı ve herhangi bir fiziksel etkinin (uyku, yorgunluk, kas ağrıları, baş ağrıları) varlığı sorgulanmakta olup, bu etkilerin sıklığı, şiddeti ve maluliyetinin derecesi değerlendirilir. Ek olarak 2 soruda son 1 ayda geçirilen nöbetlerin genel olarak şiddeti ve maluliyeti değerlendirilir. Son olarak da eğer takipler sırasında tedavi değişikliği yapılmışsa olumlu ya da olumsuz yönde değişikliğin derecelendirilmesi yapılır.

İSTATİSTİKSEL ANALİZ

Bu çalışmada elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS (Statistics Package of Social Science) v20 (Lisans No:10240642) istatistik programı ile yapılmıştır. Verilerin

değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler aritmetik ortalama ± standart sapma şeklinde gösterildi. Nitel verilerin karşılaştırılmasında ki kare testi, değişkenler arası ilişki analizi için Spearman ve Pearson korelasyon testleri kullanılmıştır. Sonuçlar p<0,05 için istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

(29)

BULGULAR

Çalışmamıza, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Polikliniği’ne başvuran, çalışmaya dahil edilme kriterlerine uyan 46 dirençli epilepsi olgusu ve 42 iyi yanıtlı epilepsi olgusu olmak üzere toplam 88 olgu dahil edildi.

Dirençli epilepsi grubunun yaş ortalaması 31,04±13,14, iyi yanıtlı grubun yaş ortalaması ise 33,97±12,68 idi ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0,290). Epileptik nöbetlerin başlangıç yaşı açısından yapılan karşılaştırmada da iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı(p=0,292). Dirençli grupta nöbetlerin başlangıç yaşı ortalama 17,63±13,37 iken, iyi yanıtlı grupta 20,78±12,75 bulundu. Epilepsi yaşı ortalamaları dirençli epilepsi grubunda 13,67±9,75, iyi yanıtlı grupta 11,02±12,48 olarak belirlenirken iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0,267) (Şekil 1).

(30)

Dirençli epilepsili hastaların 28’i kadın 18’i erkek, iyi yanıtlı hastaların 22’si kadın 20’si erkekti (p=0,423). Dirençli epilepsi grubu 10’u öğrenci, 19’u çalışan ve 17’si çalışmayan hastalardan oluşurken iyi yanıtlı grubun 8’i öğrenci, 19’u çalışan ve 15’i çalışmayan idi(p=0,924).

Dirençli gruptaki 1 hasta hariç çalışmadaki tüm hastaların sağlık güvencesi bulunmaktaydı. Yine dirençli gruptaki 3 hasta dışında tüm hastaların aile desteği mevcuttu. Medeni durum açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı(p=0,156). Dirençli epilepsi grubundaki hastaların 17’si evli, 28’i bekar, 1’i dul olup iyi yanıtlı grupta 24 evli, 17 bekar, 1 dul hasta bulunmaktaydı.

Hastaların eğitim durumları açısından yapılan karşılaştırılmada iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu görüldü (p=0,024). Dirençli epilepsi grubunda ilköğretim ve daha düşük (5-8 yıl) seviyede eğitim alanlar 24 kişi iken iyi yanıtlı grupta 12 idi, İlköğretim üzeri (8+) düzeyde eğitim seviyesine sahip olan hasta sayısı dirençli grupta 22 iken iyi yanıtlı grupta 30 idi. Buna göre dirençli epilepsi grubunda eğitim seviyesi iyi yanıtlı gruba göre daha düşüktü (Şekil 2).

Şekil 2. Her iki grubun eğitim düzeyleri açısından karşılaştırılması

Her iki grup arasında ehliyet varlığı açısından yapılan karşılaştırmada istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p=0,059). Dirençli epilepsi grubunda 11 hastanın ehliyeti varken 35 hastanın yoktu, iyi yanıtlı epilepsi grubunda 18 hastanın ehliyeti varken 24 hastanın yoktu. İstatistiksel anlamlılık olmamasına rağmen dirençli grupta ehliyet olan hastaların oranının daha düşük olduğu görüldü.

(31)

Hastaların kullandıkları antiepileptik ilaç tedavileri açısından monoterapi alanlarla politerapi alanlar karşılaştırıldı. Dirençli epilepsi grubunda monoterapi alan hasta sayısı 13 iken politerapi alan 33 hasta vardı, iyi yanıtlı epilepsi grubunda ise monoterapi alan 28 hasta varken politerapi alan hasta sayısı 14’tü. Bu verilere göre iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı (p=0,000). Dirençli epilepsi grubunda yer alan hastaların çoğunluğunun politerapi almakta olduğu, iyi yanıtlı gruptaki hastaların çoğunluğunun ise monoterapi aldığı görüldü (Şekil 3).

Şekil 3. İlaç tedavisi açısından karşılaştırma

İki grup arasına komorbidite açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı(p=0.290). Dirençli epilepsi ve iyi yanıtlı epilepsi grupları ilaçlara bağlı yan etki açısından karşılaştırıldı. Dirençli grupta 20 kişide yan etki görülürken 26 kişide görülmedi, iyi yanıtlı grupta 21 kişide yan etki görülürken 21 kişide görülmedi(p=0,540).

Uykuda nöbet geçirme durumları açısından karşılaştırıldığında dirençli grupta 19 hastada uykuda nöbet öyküsü vardı, 27 hastada uykuda nöbet yoktu, iyi yanıtlı grupta 10 hastada uykuda nöbet varken 32 hastada yoktu (p=0,081).

Tüm hastaların yıllık hekime başvuru sıklığına bakıldığında dirençli epilepsisi olan gruptan 44 hasta yılda 3’den fazla sayıda hekim başvurusu olduğu saptanırken, 2 hastanın yılda 3 ve 3’den az hekim başvurusu vardı. İyi yanıtlı epilepsi grubunda ise sadece 6 hasta yılda 3’den fazla hekime başvururken 36 hastanın 3 ve 3’den daha az oranda başvurduğu görüldü. Bu veriler ile iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede fark saptandı(p=0,000). Dirençli epilepsi grubundaki hastaların tamamına yakınının hekim başvuru sıklığının yılda 3 den fazla olduğu görüldü (Şekil 4).

(32)

Şekil 4. Her iki grubun yıllık hekim başvuru sıklığı

Dirençli epilepsi olgularında nöbet sıklığı (son 1 ay içerisinde ya da son 1 aydan daha önce) ve son jeneralize tonik klonik nöbeti (JTKN) ne zaman geçirdikleri(son 6 ay içerisinde ya da 6 aydan daha önce şeklinde) sorgulandı. Dirençli epilepsi grubundaki hastaların 36 tanesinde son 1 ayda nöbet görülürken 10 tanesinin son 1 ayda nöbet yoktu. Son JTKN geçirme zamanı sorgulandığında yine dirençli epilepsi grubunda son ayda 22 hastanın JTKN öyküsü varken 24 hasta son ayda JTKN geçirmemişti.

Tablo 6. Olguların demografik ve klinik özellikleri

Değişkenler Dirençli epilepsi (n:46)

İyi yanıtlı epilepsi (n:42) Anlamlılık (p) Cinsiyet Erkek 18 20 0,422 Kadın 28 22 Meslek Öğrenci 10 8 Çalışan 19 19 0,920 Çalışmayan 17 15 Medeni Hali Evli 17 24

Bekar 28 17 0,156

Dul 1 1

Eğitim Durumu 5-8 24 12 0,024

8 + 22 30

Sağlık Güvencesi Var 45 42 0,332

Yok 1 0

Ehliyet Var 11 18 0,059

Yok 35 24

Aile Desteği Var 43 42 0,092

Yok 3 0

Komorbidite Var 4 11 0,292

Yok 42 31

İlaç Tedavisi Monoterapi 13 28 0,000 Politerapi 33 14

İlaç Yan Etkisi Var 20 21 0,540

Yok 26 21

Uykuda Nöbet Var 19 10 0,081

Yok 27 32

Hekim Başvuru Sıklığı ≤ 3 2 36 0,000

(33)

Nöbet tiplerine göre dağılımları şu şekilde idi: Dirençli epilepsi grubunda 37 parsiyel 9 jeneralize epilepsi hastası varken, iyi yanıtlı grupta 28 parsiyel 14 jeneralize epilepsi hastası mevcuttu. Bu veriler açısından iki grup arasında anlamlı farklılık saptanmadı(p=0,141). Ayrıca her iki grubun ILAE 1981,1989 ve semiyolojik sınıflama kriterlerine göre dağılımları yapıldı.

ILAE 1981 sınıflamasına göre yapılan dağılımda her iki gruptaki hastaların nöbetlerinin ağırlıklı olarak sekonder jeneralizeye dönüşen kompleks parsiyel tipte olduğu görüldü. İki grup arasında yapılan karşılaştırılmada genel olarak benzer dağılımlar gözlenirken dirençli epilepsi grubunda kompleks parsiyel nöbetlerin iyi yanıtlı gruba göre daha fazla olduğu görüldü (Şekil 5).

Şekil 5. Olguların ILAE 1981 sınıflamasına göre dağılımı

ILAE 1989 sınıflamasına göre yapılan dağılımda çalışmaya dahil edilen 88 hastadan 40 hastada temporal lob epilepsi, 23 hastada frontal lob epilepsi, 9 hastada JME olduğu görüldü. İki grup arasında yapılan karşılaştırmada da anlamlı farklılık gözlenmezken dirençli epilepsi grubunda temporal lob epilepsilerin biraz daha fazla olduğu görüldü (Şekil 6).

(34)

Şekil 6. Olguların ILAE 1989 sınıflamasına göre dağılımı

Her iki grup için yapılan semiyolojik nöbet sınıflamasında benzer dağılımlar izlendi (Şekil 7).

(35)

Şekil 7. Olguların semiyolojik nöbet sınıflamasına göre dağılımı

Çalışmaya dahil edilen tüm hastalara yaşam kalitesini değerlendirmek üzere QOLIE-89 yaşam kalitesi ölçeğini uyguladık. Ölçekte bulunan 17 alt başlık açısından her iki grubun puanları karşılaştırıldı (Tablo 7).

Tablo 7. Dirençli ve iyi yanıtlı epilepsi hastalarındaki QOLIE-89 ölçeğinin ortalama değerleri

QOLİE-89 (17 alt başlık) Dirençli epilepsi Ortalama± SD

İyi yanıtlı epilepsi Ortalama ± SD

Anlamlılık (p) Total Yaşam Kalitesi 54,95±17,62 80,95±12,82 0,000 Emosyonel İyilik 47,91±16,27 74,38±12,49 0,000 Emosyonel Sorunlara Bağlı Sınırlılık 41,30±44,30 91,42±20,78 0,000

Sosyal Destek 65,60±23,93 88,28±17,03 0,000

Sosyal İzolasyon 72,39±29,67 93,21±13,33 0,000 Enerji - Yorgunluk 38,80±17,48 67,85±15,85 0,000 Nöbete İlişkin Kaygı 38,69±25,77 83,90±19,96 0,000

İlaç Etkileri 55,86±24,27 84,52±12,33 0,000

Sağlıkla İlgili Cesaretin Kırılması 51,80±30,05 92,14±14,06 0,000 Meslek Yaşantısı/Araba Kullanma/Sosyal

Fonksiyonlar 59,60±24,01 91,47±16,00 0,000 Dikkat – Konsantrasyon 61,45±22,78 87,76±15,55 0,000 Konuşma 68,43±25,77 90,76±12,93 0,000 Hafıza 54,86±26,45 76,80±21,94 0,000 Fiziksel fonksiyon 79,78±23,85 94,64±13,41 0,001 Ağrı 71,67±27,08 89,69±17,74 0,000

Fiziksel Sınırlılıklara Bağlı Gelişen Rol Sınırlılıkları

52,17±44,52 94,05±21,76 0,000 Sağlığı Algılama 53,69±16,69 75,83±16,27 0,000

Genel Sağlık 55,87±24,27 84,52±12,33 0,000

Cinsel Doyum 50,00±32,91 73,80±28,66 0,001

(36)

Çalışmamızda elde edilen veriler göz önüne alındığında QOLIE-89 ölçeğinde yer alan 17 alt başlık ve ek olarak bulunan 3 soruda her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır. Dirençli epilepsi grubundaki hastaların, QOLIE-89 ölçeğindeki tüm alt gruplarda iyi yanıtlı gruptaki hastalara göre daha düşük ortalama puanlara sahip oldukları görülmüştür. Dirençli epilepsisi olan hastaların total yaşam kalitesi ortalama puanı 54,95±17,62 iken iyi yanıtlı epilepsili hastaların ortalama puanı 80,95±12,82 idi(p=0,000) (Şekil 8).

Şekil 8. İki grup arasındaki QOLIE-89 ölçeği veri karşılaştırması

Her iki hasta grubunun yaşam kalitesinin cinsiyet, meslek, medeni durum, eğitim durumu, ehliyet, aile desteği, komorbidite, ilaç yan etkileri, ilaç kullanımı(monoterapi/politerapi), uykuda nöbet varlığı, hekime başvuru sıklığı, nöbet tipi(parsiyel/jeneralize),son JTKN zamanı değişkenleri ile ilişkisiaraştırıldı. Hekim başvuru sıklığında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanırken diğer parametrelerde

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada da adalimumab, orta ve şiddetli HS’de etkili ve iyi tolere edilen bir tedavi seçeneği olarak

aylarda istatiksel olarak anlamlı azalmış olup şu an klinik olarak 7 hasta tedavisiz tam remisyon, 1 hasta tedavisiz parsiyel remisyon, 2 hasta minimal tedavi

Bulgular: Sonuçlar değerlendirildiğinde; yüksek ilaç uyumuna sahip hastaların yaşam kalitesi ölçeğine göre, duygusal rol (p&lt;0.043), canlılık (p&lt;0.000), ruhsal

Epilepsili hastalara uygulanan Hamilton Anksiyete ve Dep- resyon ölçeği sonucunda erkek hastalarda (Tablo 5), jenera- lize başlangıçlı tonik-klonik-miyoklonik nöbet, fokal

En az altı ay bo- yunca ZNS ekleme tedavisi alan dirençli epilepsi hastaları- nın %51.3’ünde nöbet sıklığının %25–100 oranında azaldığı veya nöbet

Sonuç olarak yaşlı epilepsili hastalar etiyolojik risk faktörleri, klinik bulguları, nöbet tipleri, antiepileptik tedavi seçimi ve prognoz açısından diğer yaş

Nöbet tipine göre seçilmiş olan iki ana antiepileptik tedavi uygun dozda ve sürede birlikte ve ayrı ayrı kullanılmasına rağmen ayda birden çok sayıda nöbet

Epilepsi poliklinikleri, epilepsili bireylerin rutin tedavilerinin yanı sıra nöbetleri kontrol edilemeyenlerin geniş kapsamlı tanı ve tedavilerinin ya- pılabildiği, epilepsi