T J W İ V
2i
buba) 1997
AİLELER VE İNSANLAR
19
• • • • • •
POSTA ADRESİ: KAHVECİ, ARNAVUTKOY... ASADUR ZOVIKOGLU'NUN AĞ ZINDAN BİR SEMTİN VE BİR AĞIZ TADININ OYKUSU
Amavutköylü kahveci
Çilek kokusundan
geçilmez, inciri de
Sultan Selim... Onlar
kalmadı ama gönül
kahve, hem de
muhabbet isterse,
buyrun Arnavutköy'e!
Kemahlı dedesinden
kalma 75 yıllık kahveci
dükkanını işleten
Asadur Zovikoğlu
anlatıyor...
E
skiden bizim gibi küçük semtlerde kahvecilik yapanlar vardı. Şimdi bir tek ben kaldım. Benim kadar eskiAmavutköylü olamaz" diyen Asadur Zovikoğlu, doğum yık olan 1924'ten beri "köyüm üz" dediği Amavutköy'den ayrılmamış. Ailesi, Ermeni ve Erzincan Kemah kökenli. Soyadı kanunundan önce Zovikyan olan soyadı "denizlere layık" anlamında.
Mösyö Asadur'un dedesi Asadur ve babası Apraham, yüzyılın başlarındaki çalkantılı yıllarda Kemah'ın Pekeriçi köyünden göç ederek Antalya ve İzmir üzerinden İstanbul'a gelirler. Anneanne ve babanın ilk eşinin akıbeti
meçhuldür. Bu göç öyküsünü fazla bilmediğini, dedesini tanımadığını, babasının da anlatmadığını söylüyor Asadur Zovikoğlu:
"Müşteriler 'potur şalvarlı dedesi vardı' derlerdi. Babamla karşılıklı dibek kahvesi döverlermiş. Kendi köylüleri geldiği zaman, Aşağı Pekeriç, Yukarı Pekeriç diye konuşurlardı. 'Oğlum ben Pekeriç'hyiıîı, köyde şunu yapardım' diye anlatmazdı babam..."
Dede ve baba Amavutköy'de kilisenin yanında bir dükkan tutup kahvecilik yapmaya başlarlar. Apraham bir aracı vasıtasıyla Bilecik kökenli Takui ile evlenir. 1923'te ablası Peruz, 1924'te Asadur
Asadur Zovikoğlu, kahveci dükkanını dedesiyle babasından devralmış, 1959' dan beri dükkanda çalışıyor. “Dükkan değişmedi ama ben değiştim’’ diyor.
dünyaya gelir. Oğlu doğduğunda Apraham 42 yaşındadır. Mösyö Asadur babasmın çocukları için "bunlar benim torunlarım olacaktı" dediğini hatırlıyor.
CANI GÖNÜLDEN SARILDIM
Mösyö Asadur, Rum mektebine yakın olan eski dükkanda kahve dışında defter, kalem, karamela, Kızılderili resimli İndia çikletleri ve bilye satıldığım söylüyor. Nüfusu az olan mahallede, az sayıda dükkan çeşitli gereksinimleri
Mösyö Asadur bir kahve uzmanı. Hem Türkiye'de kahve geleneğinin nasıl değiştiğini çok iyi biliyor, hem de yıllar içinde değişen zevkleri.
karşılar. "Biz dükkanda kok kömürü, Taşdelen suyu bile sattık." Asadur dükkana yakın ahşap bir evde büyür. Önceleri mangal, sonra da soba yakılır.
Mangabardes denilen ana okuluna başlar, 1946'da savaş yıllarının sonunda liseyi bitirir. Yedeksubay olarak askerliğini yapar. Döndüğünde babasıyla dükkanda çalışmaya, kendi deyimiyle "hizmet vermeye" devam eder. Ama gönlünde yatan, makine işidir. Okula giderken Perşembe Pazan'nda tornacıda çalışmıştır. "Makine işine meraklıydım. Ama hazır dükkan başka, el yarımda çalışmak başka. Baba da yaşlandı. Mecburen geldim, dükkana sanldım. Ama cam gönülden sarıldım" diye anlatıyor.
Kurukahveci dükkanı,
1920'lerden beri aynı yerde. Resmi adres, 1. Cadde No. 94 olmakla beraber, kurukahveci, Amavutköy adresi yetiyor. Mösyö Asadur burayı 1959'dan beri tek başma işletiyor. "Dükkan değişti m i?" diye sorduğumuzda, gülerek "Dükkan hiç değişmedi. Ben değiştim. Gençliğim gitti, ama huyum gitmedi" diyor.
TUMBO'DA UÇURTMALAR
"Yok o insanlar. Bir aileydi" sözleriyle eski "köyünü" özleyen Müsyü Asadur, bir yandan da "Şimdiki yaşantıyı görünce o zaman ne kadar iptidai yaşamışız diyoruz" demekte. Amavutköy, ismini oraya yerleşen
Amavutlardan almış. Mahalle, kozmopolit. Her dinden ve sosyal sınıftan aile var. Mösyö Asadur'un çocukluğunda toplumun
çoğunluğu Rum. Ermeniler, Yahudiler, Türkler, tek tük Ingiliz ve Fransızlar da var. Bazısı yahda yaşarken, bazısı esnaf. Bazısı da Ortaköy'de tütün rejisinde veya Tahtakale'de işçilik yapar. Yak halkı için "soylu ailelerdi" diyor Mösyö Asadur. Kınacı Mehmet, Ankaralı Ah Bey, Doktor Ziver ve diğerleri. Sabahlan dükkana gelip, gazete okuyarak, vapur beklerler.
Rum toplumu köy yaşamına damgasını basar. Onların kırmızı yumurta sayramlan, panayırlan, spor kulüpleri, kiliseleri, çilek tarlalan var. Mahallenin değişik yerlerine isimler verirler. Tumbo var, Ayazma var, Rema var, Aynufri var. Bazılan terzilik, bazısı balıkçılık yapar. Bir kısmı da çilek tarlalarında çalışır. "Bir Osmanlı, bir de Frenk çileği var. Akşamüstü
buradan inersin, bütün Amavutköy sırf çilek kokar. İnsanların da gözü toktu. Buradaki tarlalara çocukken arkadaşlarla sürünerek girerdik. Çilekleri kopanp yerdik. Bir de bakarsın, 'Breh! Asadur, Mehmet, ne işiniz var orada!' Kaçalım derken yakalanırdık. Bir bakarız, bir masa, bir de iskemle getirir, 'oturun burada' der. Bir tepsi çilek getirir, her biri böyle böyle. Kim yapacak bu zamanda, paradır o. 'Ötürün yeyin, bir daha da tarlaya girmeyin' der. Bir daha yapar mısın? Böyle eğitirlerdi."
İncir zamanı da incir satar Rumlar. Amavutköy'ün Sultan Selim inciri meşhur. "Lezzeti bambaşkaydı. Açık renk. Lop diye ağzma at." Çilek tarlalarının kenarında, Rumların tumbo, yani tepe dediği yerde uçurtma
uçurulur. Bayramlarda atlı arabayla yüz paraya Bebek'e gidilir.
Amavutköy, Mösyö Asadur'un çocukluğunda sakin bir mahalle. Nüfusu da, esnafı da az. Sinemaya Beyoğlu'na gidildiğinde, çocuklar evden çıkmadan teftişten geçirilir. Ayakkabı boyah mı, pantalon ütülü mü, kravat mutlaka olacak, kolah gömlek, iki tane mendil olacak. Beyoğlu’ndan köy havası almak için yazhğa gelenler olur. Akmtıbumu’nun denizi, pırıl pırıl. Vapur iskelesinin yanında sandal iskelesi var. Üstü tenteli.
Kayalıkların minderleri
muşambalı. Arka kısmı koltuklu, işlemek. Beyoğlu'ndan gelenler o zevki tatmak için sandalla karşıya geçer. Şimdiyse bunların hiçbiri kalmamış. Belki o yüzden, Mösyö Asadur eski Amavutköylülerin "hala orada m ı" diyerek kendisini aradıklarım söylüyor.
Kurukahveci, Amavutköy, adresk mektuplar, artık yurt dışından geçiyor.
MEYVENİN MEYVESİ
Asadur Zovikoğlu’nun bir oğlu var. Mardik, eczacı olarak çakşıyor. "Oğlumu okuldan soğutmamak için dükkana sokmazdım. En büyük yardımcım, eşim Ayda'dır" diyor Mösyö Asadur. Yakında tomnu olacak. "Meyvenin meyvesi"ni bekkyor. Eskisi kadar olmasa da dükkanm müdavimleri gelmeye devam ediyor. "Gelen 10 müşteriden 8'i tanıdıktır." Kahve kokusu ise, dükkana sinmiş. "Muhabbete doyduk, bir de kahve içehm" diyerek, elimizde
kesekağıdı ayrıkyoruz. Canımız yine kahve, hem de muhabbet isteyene kadar.
Kemahlı kahveci olur
MÖSYÖ Asadur'un ailesi Kemah'ın Pekeriçi köyünden. Dedesi ve babası karşılıkk dibek kahvesi döverlermiş. "Eğinliler nasıl kasap olursa, Kemahlılar da kahveciymiş.
Galatasaray'da, Kemahlı Derğazaryan vardı. Mehmet Efendi'den sonra oydu" diyor Mösyö Asadur. Asadur bu aile mesleğinin inceliklerini anlatıyor: Kahveci olabilmek için, kahvenin özelliklerini, kahveyi kavurmayı ve değirmenin kullanma şeklini bilmek lazım. Bir de semtine göre kahve satmasını. Bende şimdi orta kahve gider. Ortanın biraz koyusu. Kahveyi günde üç kere çekerim. Değirmen elimde. Kavrulan kahve, bir gün bekleyecek. Ertesi gün kendi kendine soğuyacak. Soğuduktan sonra o kahveyi iki gün içinde satmam lazım. Yoksa sertleşir, iri çeker. Özellikleri çoktur. Kahve
deyip geçmemek lazım. Dibek kahvesi bir eziyetti. Biri vururken biri kaldırıyor, tempolu vuruyorlar. Ezilen kahve, elekten geçirilip tekrar vuruluyor. Dibeğin yerini önce elektrikli çelik değirmenler, sonra taş değirmenler aldı. Taş değirmen Foça'dan gelen sert bir taş kullanarak yapılıyor. Bu Türkiye'ye özgü bir makine. Dışarıda çelik makineler kullanılıyor. Taş değirmenin ayan da bir sanattır. Filtre kahveyi tercih edenler de var. Yeni makinalar çıktı. Adam alıyor; ya beğeniyor ya beğenmiyor tek bulunsun evinde,
"var mı var" densin diye... Eskiden zembiller içinde Yemen kahvesi gelirdi. Onlarla vitrini süslerdim. Çekirdeği ufak ve yağlı, kahvesi de bol köpüklü olurdu. Ama Türkiye’de daha ziyade Brezilya kahvesi, Rio 3 gidiyor...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi