• Sonuç bulunamadı

Akılcılığı toplumumuza ilk yansıtan düşünür:Şinasi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Akılcılığı toplumumuza ilk yansıtan düşünür:Şinasi"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T P (¿M l

p o r t r e

Akılcılığı toplumumuza

ilk yansıtan düşünür:

ŞİNASİ

Yeni OsmanlIlar Hareketi’nin 1860’lardaki fikir babası Şinasi, bireyin reayadan

vatandaşlığa geçişinin mantığını kütlelere açıklayan kişi oldu.

Orhan Koloğlu

5 nanç-akıl dengesinde birincinin da­ ha ağırlık taşıdığı toplumlarda, fi- 1 kirleri düzgün ve kesin bir şekilde açıklamak yerine kafıyelendirerek şiirle anlatma yönteminin tercih edilmesinin kendi içinde tutarlı bir sebebi vardır. Böylece işin içine duyguları katmak, fazla akılcı görünmemek mümkün olur. Hatta Divan şiirinde olduğu gibi mecazlar kullanıp asıl amacı saklamak da kolaylaşır. Aşk ve şarap deyip bunun İlâhi mi, yoksa şehevi mi olduğunu oku­ yanın anlayışına bırakmak yöntemi sa­ yesinde 'kara kaplı kitap' ehlinin gaza­ bından sıyrılmak sağlanır. Bu alışkanlık o dereceye varmıştır ki, bilim kitapları­ nı, örneğin bir tıp kitabını bile şiirle yazmayı denemiş olanlar çıkmıştır.

19. Yüzyıl'da batı etkisiyle bir köklü kültür değişimine girdiğimiz aşama­ da da bu alışkanlık devam ediyordu. En azından, yazı ve basın dünyasına ilk adım atan gençler, şiir alanında yetenek göstermek suretiyle kendile­ rini kabul ettirebileceklerine inanıyor­ lardı. Şinasi de bu geleneğe uymak­ tan geri kalmadı. İşte size dizelerin­ den örnekler:

ALLAH’A YAKARIŞ (MÜNACAT):

Hak, teâlâ azamet âleminin padişehi Lâ-mekândır olamaz devletinin taht-gehi

PADİŞAHI YÜCELTİŞ:

Cihan bir levha gûya resm -i adi anda heyûladır

Zamanında buna Abdülmecit Han suret ârâdır.

SADRAZAMI ÖVÜŞ:

Gökte varsın arasın yıldızın ehi-i te- neccüm

Nur-ı irfan-ı cebinin sana necm-i ikbal İçkiye methiya

Kalb eder (değiştirir) katresi kalbimde safaya kederi

Kimya-yı ferah olsa yakışır nâm-ı şerab Aks eyledikçe tas-ı 'arakda (rakı) bütün gece

Nur-ı rahın denizdeki mehtabı andırır Sevginin cinselliği

Eşi y o k bir güzeli sevdi beğendi gönlüm Kıskanır kendi gözümden yine kendi gönlüm

Sinesinde yakışır ol memeler kim güya B ir fidan üzre iki kartopu olmuş peyda

Yetiştiği ortamın alışkanlık ve kuralları­ na uyma, 1842’de sadece 15-16 yaşın­ dayken 'mektubi kaleminde memurlu­ ğa’ başlayan bir çocuk için doğal sayıl­ malıdır. Çocuk dedik ama, Firuz Abâ- di’nin Kamus’unu ezberleyecek, böyle­ ce 'dil bilginliği' yolunda adımlar atacak bir yetişme düzeyi içinde bulunduğunu da unutmayalım.

Şansı ona Tophane Müşirliği’ndeki gö­ revinde Fransız uzmanlarla tanışmak ve iyice bildiği Arapça ve Farsça'nın ya­ nına Fransızca’yı da katmak olanağını sağladı. Ünlü bir aileden gelmiyordu, kendisini yetiştirecek bir çevresi de yoktu. Tam bir halk çocuğuydu ama müthiş bir öğrenme hırsı vardı. Yete­ neklerini farkeden amirlerinin de des­ teğiyle 'Fransızca’yı ilerletmek ve ayrıca eğitim görmek üzere' devletçe Paris'e gönderilmesine irade çıktı.

Yirmi iki yaşındaydı. 1849 Nisanında o dönemde dünyanın fikir, sanat, edebi­ yat ve bilim merkezi sayılan Paris'e var­ dığında Fransa, bütün Avrupa'yı etkile­ yen 1848 ihtilallerinden yeni çıkmış, onların tartışmalarıyla hâlâ dolu bulu­ nuyordu. Bir yandan milliyetçi/ulusçu akımlar, diğer yandan emekçi haklarına yönelik sosyalizmin ilk toplu eylemleri gündemdeydi. Ondan kısa süre önce 1844'de yayınlanmış 'Paris'teki Yaban­ cılar’ isimli bir kitapta bu başkentteki

(2)

Türk kolonisi hakkında ilginç gözlemler aktarılmıştır. Diplomatların kendi 'fildi­ şi kulelerindeki' yaşamları, öğrencilerin içinde bulundukları topluma fazla kay­ naşmayı hedeflemeyen bireysel davra­ nışları, pek nadir doğulu turistlerin fan­ tezileri bu eserde anlatılır. Her biri ken­ di ilgi konusu çerçevesinde bu batı uy­ garlığının içinde yer almaya çalışıyordu. Mustafa Reşid ve Alî Paşalar gibi Avru­ pa'ya tercihan diplomasi açısından ba­ kanlar dışında, bu kadrolar içinde onu Şinasi gibi anlamaya kalkışan çıkma­ mıştır.

HALKA YAKIN BİR DÜŞÜNÜR

Tanzimatçı Paşalar denilen devlet yö­ neticileri sosyal ve ekonomik alanlarda batıdan örnek almayı benimsemiş ama siyasi alanda (örgütlenme ve ifade özgürlükleri) kısıtlamaları devam ettir­ meyi tercih etmişlerdir. Bunda haksız da değillerdi, zira zaten artık çöküş dö­ neminde olduğu bilinen devlet bununla

çok daha hızlı bir çözülmeye gidebilirdi. Mustafa Reşid Paşa'nın bütün cemaat­ leri eşit haklarla bir arada yaşatacak bir Osmanlı milleti ortaya çıkarma arzusu, çağdaşlaşmanın getireceği patlamalara karşı tek çare niteliğini taşıyordu. Ama bunun içinde siyasi bütünlükte fire ver­ memek şarttı. Şinasi, insan haklarının, cumhuriyetin, halk idaresinin emek­ çinin haklarının tartışıldığı bir ortamda, olaya en yukardan yöneticiler düzeyin­ den değil, en aşağıdan halk tabakaları düzeyinden bakan ilk düşünürümüz ol­ du. Ama bunu eylemci nitelikle değil, sadece 24 yaşında iken üye kabul edil­ meyi başardığı Fransız Société Asiati­ que'! (Doğu Bilimleri Araştırma Kuru­ mu) çerçevesinde yaptı. Burada, döne­ minin en ünlü yazar, düşünür ve bilim adamlarının arasına katılmak olanağına kavuştu. Paris'teki beş yılında çabucak kendini şaraba ve kadına kaptıranların aksine, durmadan çalıştı. Maliyecilik öğrendi bunun için matematik eğitimi

gördü. Ama tiyatrolara muntazaman gitmekten, o kültürü almaktan geri kalmadı ve İstanbul'a döndüğünde elin­ de üç de eser vardı: Osmanlı Atasözle­ ri, Fransızca'dan Tercüme Şiirler, Şair Evlenmesi Piyesi.

1854'te yurda dönüşünden 1865'te tekrar Paris'e gidişine kadar ki dönem­ de, köklü doğu kültürüne ek olarak ba­ tı kültüründen aldığı esinlerle toplumlu­ muza çağdaş kavramları benimsetme­ nin öncülüğünü yaptı. Bu yüzden Şina­ si, Yeni OsmanlIlar Hareketi'nin babası sayılmıştır. Onun yolunda ve yanında yetişen Namık Kemal ve arkadaşları gi­ bi eylemci olmağa asla özenmedi. Hat­ ta aksine eylemcilik önerenlerden uzak­ laştı. Bu davranışında marazi bir çekin­ genlik, insanlardan kaçma bile farkedil- miştir.

Bu yüzden giderek yalnızlaştı. Ama fi­ kirleri zamanla ürünlerini verdi. Siyasi kasidelerinde kullandığı bazı ifadeler, artık batıda kökleşmiş kavramların dili­

mize kazandırılmasında özel bir yön­ tem kullandığını gösterir. Mustafa Re­ şit Paşa'ya övgü için yazdıklarında şun­ lar dikkati çeker,

- 'Medeniyet dünyasının iftihar ettiği kimse' (İslam dünyası değil, çağdaş uy­ garlık dünyasını belirtiyor)

Şinasi, Yeni O s m anlIlar

Hareketi'nin babası

sa y ılmıştır. O nun yolunda

v e yan ın da y e tişen N am ık

Kem al v e a rkadaşları gibi

e y lem ci olm ağa a sla

ö z e n m edi. Hatta aksi ne

e y le m cilik ö n e ren lerden

uzaklaştı. Bu davranışında

marazi bir çekingenlik,

insanlard an kaçm a bile

farkedilm iştir.

- 'Milletin sadrazamı olmak mucizesi' (Hükümdarın değilde...)

- 'Ettin azad bizi olmuş iken zulme esir/cehlimiz sanki idi kendimize zencir' (Tanzimat öncesi anlayışları yeriş var. - 'Bir ıtık-namedir insana senin kanu­ nun / Bildirir haddini sultana senin ka­ nunun' (Itıkname, adat edilen köleye verilen belgedir.)

- 'Acep midir medeniyet resulü dense sana / Vücudu mucizin eyler taassubu ta h z ir' (Resul, elçi ve peygamber anla­ mına gelir. Taassubu men eylemesi an­ lamlıdır.)

- 'Olmuş insana taassup bir unulmaz il­ let / Hüsnü tedbirin ile kurtulur andan millet'

- 'Eya ahali-i fazlın reisi cumhuru / Re­ va mı kim kalayım ehli cehl elinde esir' (Erdemlilerin reisi cumhuru deyimi Mus­ tafa Reşid Paşa için kullanmış bu yüzden paşanın rejim değiştirmeyi tasarladığını iddia edenler de görülmüştür)

Böylece yeni evrensel kavramları dilimi-İlk özel Türkçe gazete Tercüman-ı Ahval in başlığı

ze sokmağa çalışırken bireyin reayadan (sadece itaatle yükümlü kişi) vatandaşa (bütün hakları kabul edilen kişi) dönüş­ mesinin gerekçelerini ortaya koyuyor­ du. Bu düşüncelerine karşı çıkanları ta­ assup ehli ve cahiller diye niteleyip dur­ madan saldırmıştır. 'Bedbaht diye, ca­ hillerin elinde kahrolmak için hüner sa­ hibi olmaya çalışana derler' derken her­ halde kendini anlatmak istiyordu. Çünkü bilgi sahibi olmak için çok çalışı­ yor ama bundan dolayı sıkıntılara düşüyordu. Bir keresinde sakalını kesti­ ği için bütün görevlerinden affedildi. Kafasını sokacağı evinden başka hiçbir geliri olmadığı için son derece sıkıntıda kaldı. Buna rağmen düşüncelerinden ödün vermemeye özen gösterdi. Yön­ temini de değiştirmedi, eylemci olmayı arzulamadı, teorisyen düzeyinde kal­ mayı daima yeğledi. İşin ilginci 'Feylesof ol kişidir kim nerede olsa hemen / Uyar elbette zamana ana uymazsa zaman' demiş olmanın bilinciyle bu tür feyle­

(3)

sofluğa da özenmedi. Zamanının Os­

manlI toplumuna uymayı değil, toplu-

munu zamana uydurmaya -çağdaşlaş­ tırmaya- hep çalıştı.

TERCÜMAN I AHVAL GAZETESİ NİN BABASI

Paris dönüşünde memuriyet yaşamın­ da dikiş tutturamayacağını anlayınca, Osmanlı toplumunda henüz tam bir meslek haline gelmemiş gazeteciliğe heveslenmesi, teorisyen kalmayı yeğle­ diğinin kanıtıdır. Eğer eylem yanlısı ol­ saydı, gazetenin çıkışından bir yıl önce ortaya çıkarılan ve Sultan Abdülmecid'i devirmeye yönelik Kuleli Vak'ası'nda önde bir rol oynamağa girişirdi. Paris'te yaşamış bir kişide böyle bir eğilim şaşır­ tıcı olmazdı. Devletten para yardımı al­ mayan ve gerçek anlamda özel girişim olan ilk Türkçe gazete Tercümanı Ah- val'in çıkarılmasında gerçek teşvik edi­ cinin Şinasi olduğu gazetenin ilk sayı­ sında da kaydedilmiştir. Gerçi Paris'ten arkadaşı Agâh Efendi de işte ortaktır ama, asıl hedefi oluşturanın Şinasi ol­ duğu yine 22 Ekim 1860 tarihli bu ilk sayıda onun imzasıyla yer alan "Mukad- deme=Başlangıç" yazısında açıkça görülüyor. İnanç-Akıl dengesinde İkinci­ sine tanınan ağırlığın artırılması yolun­ da bu başyazı bir tür manifesto=bildir- ge niteliği taşımaktadır. Bunun metni­ ni aynen aktarıyoruz:

"Bir sosyal toplulukda (Heyeti içtima­ iye) yaşanan halk madem ki bir sürü yasal yükümlülük taşımaktadır, elbette vatanının çıkarlarına dair sözle ve yazıy­ la fikir açıklamayı, kazanmış olduğu hakların çerçevesi içinde sayar. Eğer, bu iddiaya kanıtlayıcı bir senet aranıla­ cak olursa, eğitim gücüyle zihni açılmış olan uygar ulusların sadece politika ga­ zetelerini göstermek yeterlidir.

Bunun Devleti Aliye tarafından da doğ­ rulandığını Meclisi Ali-i Tanzimat’ın ku­ rulması sırasında yasalara ve nizamlara ait layihaların yazılı olarak sunulması için herkese resmi izin verilmiş olması gösterir.

Hatta hükümetimizin izniyle ülke içinde gayri-Müslim uyruklar tarafından kendi dillerinde çıkarılan gazeteler bile belki haklarından daha fazla serbesttirler. Fakat asıl Osmanlı gazetelerinin bahsi­ ne gelince, resmi olmayan bir yayının sürekli çıkarılmasında her nedense

Şinasi'nln görevden alınmasına sebep olan saka­ lı kesilmiş hali. Osmanlı toplumu henüz sakalsız bir memuru hazmedecek düzeye gelememişti. şimdiye kadar Milleti Hakime’den hiç bir kimse zahmete girmemiştir. Şükür­ ler olsun ki devletin yüksek adaleti sa­ yesinde kaybın telafisini başardık. Şöyle ki, bu yolla bir Türkçe gazetenin yayını için geçenlerde sunduğumuz dilekçeyi onaylayan Meclisi Maarifi Umumiye’nin verdiği mazbata üzerine saygıdeğer ki­ şilerden oluşan hükümet toplantısında da girişim beğenilince Padişahın yüce iznine de değer görülmüştür. Bununla birlikte her yayınında bir nüshasının lâ­ yık olmadığı halde Padişahın yüce katı­ na sunulması hususu Padişahın özel emriyle onur verici bir gelişme olmuş­ tur. Böylece her biri diğerine üstün olan özendirmelere teşekkürümüzü açıklamaktaki aczimizi umuma dahil

Şinasi, insan haklarının,

cum huriyetin, halk

idaresinin em ekçinin

haklarının tartışıldığı bir

ortam da, olaya en

yukarıdan yöneticiler

d üzeyind en değil, en

aşağıdan halk tabakaları

düzeyinden bakan ilk

düşünürüm üz oldu. Ve

bunu eylem ci nitelikle

değil, üyesi olduğu

araştırm a kurumu

çerçevesin d e yaptı.

ilân ederiz. Bu gazete, iç ve dış durum­ lardan seçilmiş bazı haberleri ve türlü bilgilerle diğer yararlı maddelere ait ko­ nuları yayına ve açıklamaya aracı olaca­ ğından dolayı, Tercümanı Ahval (Du­ rumların tercümanı) olarak isimlendi­ rilmesi uygun görüldü.

Açıklamaya gerek yoktur ki, söz istene­ ni anlatmaya özgü bir Tanrı vergisi (Mevhibe-i kudret) olduğu gibi, insan aklının en güzel buluşu olan yazmak da kalem ile sözü resmetmek fenninden ibarettir. Bu gerçeğe dayanarak bütün halkın kolaylıkla anlayabileceği derece­ de bu gazeteyi yazmak gerektiği yeri gelmişken şimdiden anımsatılır.

D eğil m i Tanrı 'nın ih san ı aklü kalb ü lisan B u lü tfü e tm e lid ir fik rü şü k rü z ik r in s a n ."

Bu bizdeki ilk akılcılık bildirgesi’nin he­ men anında etki yarattığını söylemek mümkün değildir. Ancak bir hareketi başlattığı da inkar edilemez. Şinasi, Tercüman'ı yönettiği ve arkasından Tasviri Efkâr'ı çıkardığı sürede ilginç bir yöntemle insan hakları, serbestiyet, hürriyet, cumhuriyet, meşruti idare gi­ bi kavramları topluma sürekli aktar­ mıştır. Bunun için Avrupa olaylarına ait haberlerden yararlandı. Fransa'da, Al­ manya'da, İtalya'da, Avusturya’daki oluşumlar anlatılırken bunun içine yu­ karda belirttiğimiz kavramların açıkla­ ması ve halk için yararlarını eklemiştir. Bazı örnekler:

’Tam serbestiyat veren bir devlet, ülkesinde mutluluğun yayılmasına meydan verdikten başka kendisi de güç kazanır.’

'Halkın düşünce serbestliği esas tutula­ rak ülkenin cari işleri meclisin kararları­ na bırakılmıştır.'

'İyi etkisi tecrübe ile sabit olan eşitlik ve hakkaniyet usulü...'

Tercümanı Ahval'de herhalde bazı sı­ nırlamalarla karşılaştığı için fazla dura­ mayan Şinasi 1862'de kendi gazetesi Tasviri Efkâr'ı çıkartmaya başladı. Onun da birinci sayısında bireyin maya­ lıktan -sadece itaati istenen kişiden- vatandaşlığa geçişini anımsatan cümle­ lere rastlıyoruz: 'Devletin ancak idaresi­ ni vekil sıfatıyla üzerine aldığı milli top­ luluk... Medeni bir düzeyde bulunan halkın kendi menfaatinin ne suretle gerçekleştirilebileceği hakkındaki

(4)

dü-\ U Y A

\W A

( ( / - U-, —— »<r } ¿»I/.: * T 'ıi i

A

--jjLol. • tjV^U4* >*^V> *tU- .j j4$Çw*j . 1, * »J1-, A

* J J 1» »y C- A } ^ ¿ i ^ 4*3 o V t \ - J > **~ y j> \ -•» ig * y t ; j J j l ç ; j l y K • j U j J l • »-•l-^a* ¿)"jly\ jjçjll» ** *—- y~ j V^l» L^j 4 j *aK»V /.>- «2İı*» / _1»! J » •ijj.iy.v / J j C û » ^ J ,\ • l 4 ) ' - l^ CJJ tC-A*-Vİ> J->* ^İ^--A*3V «->,—C *. l cjj j di—- 4»\> • y j ) W * y t f * £ * r i 'U I* y*\»9j \—JÍ j-V j^l) l—i— j f . i l VK A t i l v • ) ' y • } A . l L d » A ^ i > j ---Jr.*£ o \ / Jj,-4 Atf~r-\c\ . JÜt/-y • j'JLİtly »JıJt'jl 1 ?* 1 ■ J . . s - a j jÇ ' l ^_î * 0 ) _ : « > Ç ü » > t S ) 0 . A _ " .» i v L ^ J ' l — *'* y 0 ^ ^ : ^ ó } ó 4 » j ; i 3 > » c r r O ^ • **• - t a IA ^ * \¿\ J y * j j r — A & y » E * • J . A 1.»» j \ ı ^ j 4 * 4 ^ 4 \ a.Aj\>.—: c A ^ - a. »i » y j • _ ı \ j y>- A * y i » » ’ * 4 1 ( ; „ M j d - u - l a— » t j\a lI aZ - L —. Ó — * - ' 5 : r ( Ö j f ) O í d U « ' . ! J . Ç İty C . « Ó J - ' — ^ J aJ U “4 A » j- e t \ ,£ y ^ . ı ^ a i t l ___*--- -1 > — i , . ---v-Î- * / J b ' J i j* * - - - *j'->' AI-Á A -—««Iai <,l), ¿J> ¿-«ı» *3 ^ ^ fcl-* -1 aK İ'J j» I—e * /■ -'. öU«? • «Ai** -A. JV~ * * j j . * --_* ^ j*Vfc , *,r -j,

 j } -° < 1 -°>■ ¿Usl:» ^ J —S'¿_ıl ¿ 'i.

J* 1,0^’ ' vj'ír / jÇ Ç ' ¿ * j <-V-» 1, j >* •' (•}-•’ <1 **¡*1—-i O Y jl ^ o. ^ i 4-J-t1 f jCt ^ -.t At i*hia-»W

A-—~ l}U a_. • •il't.â Ç U .*5 A .*■ * *’. _ ) t y j 3 j \

^ c jt a c j * _ : . 0 ^\}:» ^ ı-iÇ I l î t-** ı 5 A Jj» ¿S jU .^ ¿J j \^»- <.'_ İ,»J «ı A-'*l t*-l, í'..^ r- ó - j ' A^V»_J -'---• '•>' »K.rt C ,*Jti. J> 'j'

Tasviri Efkâr'ın birinci sayısında Şinasi'nin imzasını taşıyan "Mukaddeme" yazısı şünceleri fikirlerinin tercümanı olan ga­

zetelerinin dilinden anlaşılır... Gazete için verilen izne minnettarlığımı umu­ ma hizmet etmekle eda eylemiş olaca­ ğımı beyan ederim...'

YENİ OSMANLILAR HAREKETİ FİLİZLENİYOR

Tasviri Efkâr'da fikirlerini sadece Avru­ pa haberleri aracılığıyla değil, doğrudan makalelerle de açıklar. Cumhur, cum­ huriyet, cumhur reisi, serbestiyet yeri­ ne hürriyet deyimleri bu dönemde çok kullanılmıştır. Evrensel insan hakları konusunda da ilk yazı dizisi Tasviri Ef- kâr’ın hemen 11-20. sayılarında yer alır, ama bu kadar açığına hükümet izin vermez ve dizi durdurulur. Gelgele- lim Şinasi'nin başlattığı akım artık önle­ nebilecek gibi değildir. İnanç-akıl den­ gesinde İkincinin ağırlığı giderek arta­

caktır. Onun 'Ziyayı akl ile tefriki hüsnü kubh olur / Ki nûr-ı mihrdir elvanı eyle­ yen teşhir' (Güzellikle çirkinliği ayırmak aklın ışığı ile mümkündür / zira renkle­ ri ortaya çıkaran güneşin nurudur) an­ layışı herkesçe kabul görür. Çömezleri, başta Namık Kemal daha da ileri gider­ ler. Yeni OsmanlIlar Hareketi bu or­ tamda filizlenir ve 1876'da ilk anayasa­ nın ilanı ve ilk OsmanlI meclisi mebusa- nının toplanmasıyla ürününü verir. Şinasi, eylemden uzak durma ilkesini Yeni OsmanlIlar karşısında da, daha da dikkatle uygulamıştır.

1865'de Paris'e gitmesinin arkasın­ dan Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi de 1867'de oraya kaçıp sultanı devir­ me faaliyetlerini başlattıklarında hep­ sinden uzak durmuş sadece fikri çalış­ malarıyla uğraşmakla yetinmiştir. Bu içine kapanma giderek bir hastalık

ha-D evletten para y a rdımı

alm ayan v e g erçek

anlam da özel girişim olan

ilk Türkçe g a zete

Tercüm an-ı A hval in

çıkarıIm asında g erçek

teşvik edicinin Şinasi

olduğu gazetenin

22 Ekim J 8 6 0 tarihli

ilk sayısınd a da

açıkça görülüyor.

lini almış, beyninde başlayan bir ra­ hatsızlığın da eklenmesiyle onu tek

başına yaşar bir insan haline

dönüştürmüştür. Kendisine çok bağlı olan tek oğlunun annesi olan eşini de boşamıştır.

1869'da yeniden İstanbul'a döndü ve ömrünün son iki yılını kendi matba­ asında hem fikri ürünlerini yayınlamak, hem de Arap harflerini - dizginin elle yapıldığı o dönemde - daha kolay kulla­ nabilmek için sadeleştirme çalışmaları­ na devam etmekle geçirdi. Bu arada başındaki hastalık giderek artıyordu.

12 Eylül 1871 günü 45 yaşında öldü. Cenazesi Mustafa Fazıl Paşa'nın gön­ derdiği para seyesinde kaldırılabildi. Tabutunu Cihangir Firuzağa Sormagir sokaktaki evinden, bugün Park Otel'in bulunduğu yerin karşısındaki - şimdi, yerinde apartmanlar bulunan Taksim mezarlığına 11 kişilik bir cemaat taşı­ dı: Dört belediye çavuşu, mahalleden yorgancı Raşid Ağa, teyzesinin dama­ dı Şakir Bey, gazetenin sermürettibi Rıza ile kardeşi Rıfat, tek devamlı dos­ tu Tophane müftüsü Bekir Efendi, Kâ­ mil, Ebüzziya Tevfik. Yeni Osmanlılar’- dan hiçbiri yoktu. Ondan bir hafta ön­ ce ölen sadrazam Ali Paşa'nın muhte­ şem cenaze töreniyle onunkini karşı­ laştırmaktan kendini alamayanlar çık­ mıştır. Ama bir çok büyük düşünürde olduğu gibi yalnızlığını yaratanın kendi tercihi olduğu da açıktır. Belki bunun da farkında olarak yaşamını önceden şu dizelerle özetlemişti:

Beni küçük düşüren payemin (Rütbe­ min) küçüklüğüdür.

Büyük belâya sokan gönlümün büyük­ lüğüdür. £

<EH>

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Tan›mlad›klar› 2 hastan›n birinde epileptiform göz ve gözkapa¤› hareketlerinin hastal›¤›n major bulgusu olarak ortaya ç›kt›¤›n›, di¤er bir hastada

術後休養天數是診間常見問題之一,以疝 氣手術為例,醫界對於術後休養時間長短並無定論。臺北醫學大學附設醫院泌尿 科蔡曜州主任追蹤近

Utah Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nden John Hawks, eldeki verinin insan evriminin Afrika’da yaklaşık iki milyon yıl önce başladı- ğını ve buradan tüm

Göz ovalamanın korneaya etkisinin optik koherens tomografi ile değerlendirildiği bir başka çalışmada epitelyum kalınlığı, santral kornea kalınlığı ve bowman

Dört bataıyadan oluşan bir topçu ta­ burunu tüm ağırlıklarıyla birlikte karşı kıyıya ancak dört günde geçir­ mek kabilken, Suhulet’in sayesinde bu zor iş

Türkmenistan’da 1992 yılında üzüm bağı alanı 17.501 hektar iken 1995 yılında 1992 yılına göre % 20’lik artış göstererek 21.000 hektara yükselmiş ve 1992-2014

Lâkin Mısır idaresini Abbas paşa eline alınca (Kâmil - Zey­ nep) çifti için pek heyecanlı günler başlamıştı Zira onlan birbirinden ayırmak, boşatmak

Significant gender differences in schizophrenia have been reported in premorbid adjustment, age at onset, familial risk, phenomenology, course and outcome, treatment response