• Sonuç bulunamadı

Başlık: Oyun Metni: ŞipşakYazar(lar):TATLI, RutebaSayı: 39 Sayfa: 062-117 DOI: 10.1501/TAD_0000000323 Yayın Tarihi: 2015 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Oyun Metni: ŞipşakYazar(lar):TATLI, RutebaSayı: 39 Sayfa: 062-117 DOI: 10.1501/TAD_0000000323 Yayın Tarihi: 2015 PDF"

Copied!
55
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

65

şipşak

ruteba tatlı*

2015

*Akdeniz Üniversitesi, Antalya Devlet Konservatuvarı, Sahne Sanatları, Tiyatro Ana Sanat Dalı Oyunculuk Bölümü öğretim elemanı ruteba@gmail.com

(4)

66

KİŞİLER

Hilmi (Yirmi beş yaşında.) Gül (Yirmi beş yaşında.) Emre (Yirmi beş yaşında.)

YER Hikaye büyük bir şehirde geçer.

ZAMAN İki binli yıllar.

DEKOR Küçük bir masa, üç tane sandalye.

ruteb

a t

(5)

67

(Oyun günümüzde, büyük bir şehirde geçer. Dekor küçük bir masa, üç tane sandalye.)

1) HİLMİ’NİN DÜKKANI

(Fotoğrafçı dükkanı. Küçük bir alan. Küçük bir masa, üzerinde bir laptop, eski büyük bir makas, kalem, not kağıdı. Hilmi’nin oturduğu sandalye. Sünnet, düğün, bebek, asker fotoğraflarıyla kolaj yapılmış bir pano masanın arkasında yer alır. Pano duvar büyüklüğünde olabilir. Pano zaman ve mekan atlamalarında değişir. Oyunda başka fotoğraflarla kolaj yapılmış bir pano daha yer alır. Bu iki pano çift taraflı şekilde de kullanılabilir. Hilmi yirmi beş yaşında. Zayıf, esmer, sakalları uzamış, saçları dağınık. Kot pantolon, yakalı düğmeli tişört, spor ayakkabı giyiyor, üşürse bir gömlek, bir hırka geçiriyor sırtına. Sigara kullanıyor, akşamları bir iki bira içiyor, çekirdek çitlemeyi seviyor, düzensiz besleniyor. Sakin, kendi halinde, her yerde kendi olan bir adam. Gül yirmi beş yaşında. Güzel, sevimli, bakımlı, çekici, kendine has bir havası var. Makyaj yapıyor ama abartılı olan bir şey yok. Fiziğini ortaya çıkaran kot pantolonlar, bluzlar giyiyor, spor ayakkabı ya da babet ayakkabılar kullanıyor, özenli, temiz. Hilmi laptopun başında bir işle meşguldür. Laptoptan gelen müzik belir belirsiz duyulur,

pop müzik. Hilmi’nin telefonu çalar, açar.)

HİLMİ- (Telefonla konuşur.) Aslı Foto. Evet ağabey. Adresi verdim ya… Caddeden ağabey, gir içeri, ara sokak, okulu göreceksin zaten, tam okulun karşısındaki dükkan. Tamam, bekliyorum.

(Telefonu kapatır.)

şi

a

(6)

68

(Gül girer. Hilmi müziği kapatır.)

GÜL- Günaydın, nasılsın? HİLMİ- İyidir. Sen?

GÜL- (Büyük bir çantası vardır. Çantasını karıştırır, belleği arar.) İyi.

(Çantada belleği ararken.) Her zaman aynı şey oluyor, bir kere

de aradığım şey hemen çıksa şu çantadan. Almadım mı acaba?

(Hilmi laptoptaki işle ilgilenir. Bir kağıda not alır. Ara sıra Gül’e bakar.)

GÜL- Geç kalacağım… Zil çaldı mı? HİLMİ- (İşiyle ilgilenir.) Duymadım.

GÜL- (Çantadaki eşyaları masanın üstüne çıkarmaya başlar. Sakız, saç

fırçası, makyaj çantası, sigara paketi, çikolata.) Ben okulun

içindeyken duymuyorum, benim ki de soru işte. Senin tabelaya ne oldu?

HİLMİ- (Masanın üstündeki şeylere göz ucuyla bakar.) Okunmaz hale geldi yenisini yaptırdım. Dükkanı bulabilirse getirip takacak bugün.

GÜL- Evet ya, bomboş öyle asılı duruyordu. Ne yazıyordu tabelada? HİLMİ- Aslı foto.

GÜL- İyi yapmışsın. (Belleği bulur. Hilmi’ye uzatır.)

(Hilmi belleği alır.)

GÜL- (Eşyalarını çantaya koyar.) Filozof filler ve neşeli kurbağalar dosyası, elliye yakın fotoğraf olmalı. Öğlen gelsem hazır olur mu?

ruteb

a t

(7)

69 HİLMİ- (Belleği alır.) Olur.

GÜL- (Çikolatadan bir parça koparıp ağzına atar.) Tamam öğlen gelirim.

(Gül bir parça çikolata koparır, çikolatayı Hilmi’ye uzatır. Hilmi istemediğini belirtir.)

GÜL- (Hilmi için kopardığı çikolatayı da ağzına atar.) Kırtasiye niye kapalı?

HİLMİ- Karısı doğum yapmış. GÜL- Aaa! Daha bir ayı vardı?

(Hilmi, Gül’e bakar.)

GÜL- Neyse hayırlı olsun. Kolay gelsin. HİLMİ- Sağ ol. Sana da iyi dersler.

(Gül çıkar. Hilmi belleği laptopa takar, ekrana bakar, fotoğrafları inceler, ekrana bakarken bir an ifadesi değişir,

şaşkın, öylece ekrana bakıp kalır. Gül girer, telaşlıdır. Hilmi

yanlış bir şey yaparken yakalanmış gibidir, ne söyleyeceğini bilememe hali. İkisi de kısa bir süre birbirine bakar.)

HİLMİ- (Kalkar, belleği çıkarıp Gül’e uzatır.) Fotoğrafları aldım. GÜL- (Belleği alır. Kıpırdamaz.) Hangilerini?

HİLMİ- (Laptopa bakar.) Filozof filler ve neşeli kurbağalar. Sen de bunları söylememiş miydin?

GÜL- Başka bir şey yok yani? Başka bir şey görmedin? HİLMİ- Ne olabilir başka?

şi

a

(8)

70

GÜL- Ne olabilir?

HİLMİ- Başka bir şey görmedim.

GÜL- İstersen biraz düşün. Belki de çocukların fotoğraflarından başka bir şeyler görmüşsündür.

HİLMİ- Yok. Görmedim. (Bir konuyu kapatmak, Gül’ü göndermek

ister gibi.) İyi günler. (Gül kıpırdamaz, Hilmi’ye bakar.)

HİLMİ- İyi dersler.

(Gül laptopun ekranını kendine çevirir.)

HİLMİ- Öğlen gelip alabilirsin fotoğrafları.

(Gül laptopa bakar. Okul zili duyulur. ‘Bir başkadır benim memleketim’ şarkının nakaratı okul zilidir.)

HİLMİ- Zil de çaldı… (Oturur, ekranı kendine çevirir, işiyle ilgilenir.) GÜL- (Ekranı kendine çevirir.) Evet!

HİLMİ- Evet?

GÜL- Bana söyleyeceğin bir şey var mı? HİLMİ- Yok.

GÜL- Fotoğraflar hakkında?

HİLMİ- (Ekranı kendine çevirir.) Yani… Ebatları her zamanki gibi. Çocuklarla olan fotoğrafına kalpli çerçeve. Önceki fotoğraflar nasılsa öyle. Değişik bir şey yok.

GÜL- Değişik bir şey yok.

ruteb

a t

(9)

71 HİLMİ- Var mı?

GÜL- Bilmem. Var mı? (Elindeki belleğe bakar.)

HİLMİ- Varsa istediğin bir şey söyle. Hangisine ne yapalım? (Ekranı

Gül’e çevirir.)

GÜL- (Ekrana bakmaz.) Ne yapalım? HİLMİ- Ne yapalım?

GÜL- Silelim. HİLMİ- Anlamadım.

GÜL- Anladın! (Ekrana bakar, laptopta fotoğrafları arar.) Nerede o fotoğraflar, neyin içine sakladın?

HİLMİ- …

GÜL- Nerede diyorum!

HİLMİ- Çıplak fotoğrafları mı soruyorsun, kaydetmedim.

(Gül bir an kalır. Çıplak sözcüğünü duymak onu iyice tedirgin etmiştir.)

HİLMİ- Sadece çocukların fotoğraflarını… GÜL- Yalancı.

HİLMİ- Ben içinde öyle fotoğrafların olduğunu nereden bileyim. GÜL- Bok var değil mi, niye baktın!

HİLMİ- Bakmadım, gördüm. GÜL- Yok ya!

HİLMİ- Belleği takınca ne var ne yok çıktı karşıma.

şi

a

(10)

72

(Gül laptopu kablosundan çıkarır.)

HİLMİ- Ne yapıyorsun? (Kalkar.)

GÜL- (Laptopu kucağına alır.) Bu bende kalacak!

HİLMİ- Manyak mısın be! (Bir an durur.) Bana ne o çıplak fotoğraflardan. GÜL- (Kendini savunmak ister.) O fotoğraflarda çıplak değilim! Bir

müşterim istediği için çektim zaten!

(Gül ağzından kaçırdığı gerçeğin sıkıntısıyla, şaşkınlığıyla kalır. Hilmi’yi de beklemediği bu açıklama şaşırtır. İkisi de bu şaşkınlıkla konuşur.)

HİLMİ- Müşterin? GÜL- …

HİLMİ- Fotoğraflarda yüzler yoktu… Demek sendin. Müşterin için… GÜL- (Birinin duymasından korkarak.) Sus artık sus! (Daha düşük

bir sesle, sinirli.) Fotoğrafları gördün, oradaki kişinin ben

olduğumu, bunları niye çektiğimi öğrendin! Susmak için ne istiyorsun söyle! Ne istiyorsun!

HİLMİ- Hiç. Bir müşterin istediği için çıplak fotoğraflarını çekmişsin… GÜL- Çıplak değilim!

HİLMİ- Yarı çıplak diyelim. GÜL- Müstehcen, seksi, erotik… HİLMİ- Hepsinin anlamı farklı. GÜL- Ne?

ruteb

a t

(11)

73 HİLMİ- Senin fotoğraflar için uygun olan erotik.

GÜL- (Laptopu bırakmaz.) Neyse ne! Bu bende kalacak, fotoğrafları kaydettiğini biliyorum!

HİLMİ- Kaydetmedim, zaten hemen geldin. GÜL- Sana niye güveneyim?

HİLMİ- (Laptopu almaya çalışır alamaz.) Ver şunu! GÜL- (Hilmi’den uzaklaşır.) Özel hayata girdin!

HİLMİ- Gizli saklı bir şey yapmadım, bunlar senin verdiğin şeyin içinden çıktı.

GÜL- (Ağlamaklı.) Her şey ortaya çıktı diyorsun.

HİLMİ- Hayır, öyle demiyorum. Yani bir şeyin ortaya çıktığı yok. GÜL- Okul müdüründen tut da öğretmenlere kadar, bütün okul buraya

geliyor, hepsini tanıyorsun. Zaten birine göstersen, birine anlatsan yeter. Bittim ben.

HİLMİ- Bir şey yapmayacağım. Kaydetmedim. GÜL- Belki velilere, çocuklara bile gösterirsin.

HİLMİ- Sapık mıyım ben! Niye böyle bir şey yapayım?

GÜL- Yaparsın! Ya yaparsan? İşten atılırım, zaten sözleşmeliyim, bir şey olsa da çıkarsak diye yer arıyorlar, hiçbir okul bir daha benimle çalışmaz. Devlette kadro almak hayal olur.

HİLMİ- Ben böyle bir şey yapmam.

(Gül çıkmak için yönelir, laptop kucağındadır. Hilmi önünü keser.

şi

a

(12)

74

Hilmi bir çocuğu sakinleştirmeye çalışır gibi Gül’e doğru yürür. Gül geri geri ilerler, vazgeçmeyeceği bellidir. Hilmi belirli zamanlarda Gül’e doğru yürür. Köşe kapmaca oynar

gibidirler. Bu oyun bir süre devam eder.)

HİLMİ- Hadi ver şunu. Bugün teslim edeceğim işler var. GÜL- Vermeyeceğim!

HİLMİ- Hırsızlık lan bu! GÜL- Yeni laptop alırım sana. HİLMİ- İçinde işlerim var! GÜL- Benim de!

HİLMİ- Ne olur bu konu kapansın, ben unuttum gitti. GÜL- Hepsini gördün mü?

HİLMİ- (Bir an durur.) Aklımda kalan bir şey yok. GÜL- (Hilmi’yi taklit eder.) Aklında kalan bir şey yok! HİLMİ- Bu tür fotoğraflar hep aynıdır.

GÜL- Aynı mıdır?

HİLMİ- Akılda kalan şeyler bellidir yani. GÜL- En çok hangi fotoğrafa baktın?

HİLMİ- Bakmadım. … Öylesine, bir an gördüklerim… Açık saçık bir kaç fotoğraf.

GÜL- Açık saçık…

ruteb

a t

(13)

75 HİLMİ- Ben neler gördüm sen bir bilsen…

GÜL- Her gün göt göğüs fotoğrafı çekiyorsun sanki! Çocukların, öğretmenlerin, bir de ara sıra gelen birilerinin vesikalık fotoğrafını çekmekten başka ne yapıyorsun! Şipşak, vesikalık! Neler görmüşsün neler!

HİLMİ- Sabah sabah bela mısın be! Götün başın umurumda değil! Kimseye bir şey söylemeyeceğim. Ver laptopu git!

GÜL- Şimdiye kadar beni bir öğretmen olarak biliyordun. HİLMİ- Ben bir bok bilmiyorum.

GÜL- Düzgün konuş!

HİLMİ- Seni yine tatlı bir öğretmen olarak bileceğim.

GÜL- (Sinirleri bozulur, laptopa sımsıkı sarılır.) Psikolog! Okul psikologu!

HİLMİ- Psikolog musun? Ben seni bunca zamandır öğretmen sanıyordum.

GÜL- Nasıl bir salaklık yaptım! O fotoğraflar nasıl oldu da diğerlerinin, çocukların arasına karıştı. Sakladığım ne varsa çıktı ortaya. HİLMİ- Kötü olan bir şey yok, bak şöyle düşün, ya okulda ortaya

çıksaydı, o zaman toparlayamazdın, ama ben, ben bir şey yapmam sana. Seninle ilgili bildiğim tek şey öğretmen (yanlış

bir bilgiyi düzelterek) okul psikologu olman. Adın Gül, iki

yıldır şu karşıdaki okulda çalışıyorsun. Bildiklerim bu kadar. Hepsi bu.

GÜL- Bu bende olduğu sürece istediğine istediğini anlat; hiçbir şey kanıtlayamazsın!

şi

a

(14)

76

(Gül Hilmi’den uzaklaşmak için bir hamle yapar, laptopu çantasına koyar. Hilmi Gül’ü yaklaşır.)

HİLMİ- Böyle bir şeyi anlatacak olsam kanıta neden ihtiyacım olsun. Sözle yaratılan hayali fotoğrafı bir düşün. Gerçek bir fotoğrafa bakmaktan daha hoş gelir herkese. İstediğini ekler istediğini çıkarır. Hayal, gerçekten daha zengindir.

GÜL- Yalan derim. HİLMİ- Yalan mı? GÜL- Ama…

HİLMİ- Ne bir şey gördüm, ne senle bunları konuştum. Yaptığın hiçbir şey beni ilgilendirmez.

(Gül çıkmak ister, Hilmi izin vermez.)

HİLMİ- Sana kötülük yapacak olsam o fotoğraflar olmadan da yaparım. GÜL- İstedi vermedim şimdi bok atıyor derim. Kanıtlayabilir misin?

Ben de sözle ne hayali fotoğraflar yaratırım. Fotoğraf çektirirken taciz etti beni, öğretmenlere de böyle şeyler yapmış, hepsi korktukları için susuyor derim. Tacizci fotoğrafçı! Dükkânı kapatıp artık nereye gidersen!

HİLMİ- Ne gerek var bunlara? Hepsini unutalım. Hatta ben unuttum bile.

GÜL- Unutmayacaksın. Aklında bir sürü soru, durmadan bu fotoğrafları, beni düşüneceksin. Daha da kafan karışacak, bir öğretmen nasıl olurda orospuluk yapar diyeceksin…

HİLMİ- (Gül’ü rahatlamak ister.) Ama sen öğretmen değilsin ki! (Bir

an durur. Saçma bir şey söylediğini fark eder.) Böyle bir şey

ruteb

a t

(15)

77 demem. Kafa karıştıracak bir şey yok, olabilir. Normal.

GÜL- Normal?

HİLMİ- Hayat, her şey olabilir.

GÜL- (Dalga geçer.) Ne hoşgörülü bir adammışsın! HİLMİ- Korkuyorsun ama boş yere…

GÜL- Beni tehdit etmeni, “susmamı istiyorsan bana da ver” demeni beklerdim. O zaman bu kadar korkmazdım, ama şu halin, konuşman, tuhaf.

HİLMİ- Bana da ver mi diyeyim? Bu seni rahatlatacak mı?

GÜL- (Herhangi bir şeyi söyler gibi.) Müşterilerim dışında kimseyle yatmam.

HİLMİ- Benim de böyle bir niyetim yok zaten. GÜL- Ayrıca müşterilerimi ben seçerim.

HİLMİ- Bir gün onlardan biri seni tehdit ederse? Madem bu kadar korkuyorsun ortaya çıkmasından…

GÜL- Yapmazlar. Başka türlü acımasızlık yaparlar, o ayrı, ama tehdit etmezler. Zaten istedikleri her şeyi veriyorum, beni tehdit edince ellerine ne geçecek… Okulda çalışıyor olmam, falan filan, onlar buralara takılmaz, istedikleri olsun yeter. Ben müşterim olmayanlardan korkarım, onlar çok daha acımasız.

(Zil sesi duyulur.)

HİLMİ- Okula geç kalıyorsun.

GÜL- Çıkmama izin verirsen gideceğim.

şi

a

(16)

78

HİLMİ- (Laptopu ister.) Alabilir miyim?

GÜL- Fotoğraflarımı mı istiyorsun? Çok beğendin değil mi? Onlara bakıp beni becereceğini hayal edeceğine açıkça seni bir becerebilir miyim desene!

HİLMİ- Çık git dükkanımdan! Becermeyeceğim lan seni! Ne seni ne fotoğraflarını istiyorum!

GÜL- Bak böyle yaparak beni daha çok korkutuyorsun.

HİLMİ- (Gül’ün üstüne yürür laptopu almak için.) Yeter ama artık! Ver şunu be!

(Gül hızla tezgahın üzerindeki makası alır, Hilmi’yi uzaklaştırmak için makası Hilmi’ye savurur. Makas Hilmi’nin elini keser.)

HİLMİ- (Avucunu tutarak öne eğilir.) Siktir!

(Gül, Hilmi’ye bakar. Elindeki makas yer düşer. Bir an Hilmi’nin yanına gidip, Hilmi’nin eline bakmak ister, vazgeçer. Çıkar. Hilmi yerdeki makası alır, tezgâhın arkasına geçer. Avucunun içine selpak koyar, kanamayı durdurmaya çalışır. Telefon çalar. Zorlanarak telefonu açar.)

HİLMİ- (Canı yanarak.) Aslı foto. Evet ağabey! Niye ağabey? Lastik patladı yarına kaldı! Tamam ağabey! Yok sinirlenmedim ağabey! Yarın gelir takarsın! (Telefonu kapatır. Sağlam elini

masaya vurur, kesilen eli acır. Telefon çalar, açar.) Aslı foto.

İyi günler. (Kısa bir süre dinler.) Biliyorum, geçen hafta ödeme yapacağımı söylemiştim ama benim de elime geçmeyince yatıramadım. (Kalkar. Kısa bir dinleme.) Bu ayın sonunda asgarisini ödemeye çalışacağım. Tamam öyle not alın. İyi

ruteb

a t

(17)

79 günler. (Telefonu kapatır. Bomboş bir duyguyla.) İyi günler.

(Hilmi konuşmasına başladığında Emre girer. Emre

panoyu kaldırır ya da çevirir, diğer panoyu yerleştirir. Panoda Gül’ün ve Emre’nin aile fotoğrafları, Gül ile Emre’nin bir arada olan fotoğrafları. Masayı toplar, masada sadece laptop kalır. Masaya cornflakes ile dolu bir tabak, sürahi ve su bardağı koyar. İki sandalye daha getirir. Sandalyelerden biri masa başındadır, bu sandalyeye oturur. Laptopta bir şeylere bakar, cornflakes yer. Hilmi, Emre sahnede bu işleri yaparken, sahne önüne gelip seyirciye anlatmaya başlamıştır.)

HİLMİ- Sanki ilk kez yürümeye başlamışım gibi yürüdüm. Nefeslenmeden, durmadan, nereye gittiğimi, ne yapacağımı bilmeden. Elimin acısını unuttum, susadığımı, acıktığımı, hatta beş parasız olduğumu. Girmediğim sokaklara girdim, uzun zamandır geçmediğim yollarda yürüdüm, dükkan ev, ev dükkan, unuttuğum dünyanın havasını içime çektim. Her musibette bir hayır vardır mevzusu benimki, kıza olan öfkemle hayata döndüm bir süreliğine. Tadını çıkar dedim, parasızlıktan, işsizlikten çıkmadığın sokaklara bak, kaçtığın insanların arasına bir karış bakalım… Bir an rahatladım. Öyle sandım. Çünkü akıldan gerçekler çıkmaz. Hayal hayalde kalır, gerçek boğazına yapışır. Benim gerçeğim de dükkan, annem, babam. Babama verdiğim söz. Hem annene hem de dükkana bakacaksın dedi. Bunun için benden söz istedi. Yaşlanınca yine babadan kalma fotoğrafçı dükkânında olacağım. Dükkân babama da babasından kalmış. Amcam da fotoğrafçı, ama asıl işi, neyse. Bu işte, fotoğrafçılıkta para yok. Neyde para var, hangi iş doğru düzgün para kazandırıyor diyorsan, benzer durumlardayız. Kızı anlıyorum. Hayat zor. Ama yine de kimseye kötülük yapmam; basit biriyim ama kötü değilim. Herkesin bildiği cümlelerle

şi

a

(18)

80

konuşan, sıradan, parasız bir adamım. Laptopu kızdan almalıyım. İçinde işlerim var. Bu yüzden okul çıkışında onu takip ettim. Evinin önündeyim. İki saattir burada dikiliyorum. Bir paket sigarayı bitirdim. Gittim bir paket daha aldım. Bir de sıkıştım şuradaki pideciye gittim. Pideler mis gibi kokuyordu. Bir tane yaptırdım burada dikilirken yedim. Artık gidip laptopu almalıyım.

2) GÜL İLE EMRE’NİN EVİ

(Hilmi evin kapısı olarak belirlenen yerde durur. Emre laptopta bir şeylere bakar, cornflakes yer, şarkı mırıldanır, kapının çaldığını fark eder. Kapıyı açar.)

EMRE- (Kalkar. Kapıya yönelir.) Gül neyini unuttun yine?

(Emre, Hilmi’nin önünde durur.)

HİLMİ- İyi akşamlar. EMRE- İyi akşamlar.

HİLMİ- Gül, Gül Hanıma bakmıştım. EMRE- Niye?

HİLMİ- Arkadaşıyım. EMRE- Öyle mi? HİLMİ- Okuldan. Siz... EMRE- Arkadaşıyım. HİLMİ- Sevgilisi?

EMRE- Hayır, sadece arkadaşı. Gül evde yok.

ruteb

a t

(19)

81 HİLMİ- Evdeydi ne ara çıktı?

EMRE- Nasıl?

HİLMİ- Eve gideceğim demişti de. EMRE- Çıktı işte.

HİLMİ- Görmedim çıktığını.

EMRE- (Tedirgin.) İyi akşamlar. (Arkasını döner.)

(Hilmi, Emre’yi hızla arkasından yakalar, öne doğru iter.)

EMRE- Ne yapıyorsun lan! Ne istiyorsun! Çık dışarı!

HİLMİ- Gül gelene kadar burada kalacağım. (Masanın üstündeki

laptopu görür. Laptopu alır.) Bu benim!

EMRE- Sen fotoğrafçısın? HİLMİ- Ne zaman gelir? EMRE- Geç.

HİLMİ- Nereye gitti? EMRE- Sana ne! HİLMİ- İşe mi?

EMRE- Maşallah, her şeyi de biliyorsun! Gül bugün sıçmış sıvamış, korkusundan saçmalayıp her şeyi dökülmüş sana… (Kapıya

gider. Kapıyı Hilmi’ye çaktırmadan kilitler. Anahtarı alır.)

Gelir gelmez anlattı olanları. Neleri kaydettin diye bakıyordum ben de. Şifre kullanmaman işimi kolaylaştırdı, gerçi kullansan da sorun olmazdı… Bilgisayardan anlarım.

şi

a

(20)

82

HİLMİ- Vay be!

EMRE- Bir şey varsa sil dedi.

HİLMİ- Var mıymış, arkadaşının fotoğraflarını kaydetmiş miyim? EMRE- Iııı. Gül ile ilgili o tür bir şey yok. Öğrencilerle olan fotoğrafları

falan.

HİLMİ- O zaman bekleyip dert anlatmama gerek yok, temize çıktığıma göre, üstelik bilgisayardan anlayan biri beni temize çıkardığına göre gidebilirim.

EMRE- Zaten sana geri verecekti. Bir şey varsa sil, yarın sabah götürüp veririm demişti.

HİLMİ- Getirmesine gerek kalmadı. (Laptopu alır. Kapıya gider, kapıyı

açmaya çalışır, kapı açılmaz.)

(Emre sandalyede oturur, Hilmi’ye bakar. Hilmi, Emre’ye döner.)

EMRE- Gül gelmeden laptopu götürmesen iyi olur. HİLMİ- Bir şey yok, sen de gördün. Aç kapıyı!

EMRE- Sizin aranızdaki bir konuya istemeden karışmış oldum. Seni şimdi laptopla yollarsam Gül’e ayıp olur.

HİLMİ- Niye ayıp olsun, fotoğrafları kaydetmedim!

EMRE- Evet, buraya kaydetmemişsin, ama, belki de başka bir yerre kaydettin.

HİLMİ- Yok artık…

EMRE- Her şeyi düşünmek gerek. Gerçi bunu Gül’e söylemedim iyice

ruteb

a t

(21)

83 panik olmasın diye.

HİLMİ- Manyak mısınız siz ya! Bu ne lan! Sabahtan beri! Kaydetmedim diyorum, ne buna ne başka bir yere!

EMRE- İyi birine benziyorsun, bence de yapmamışsındır.

(Hilmi delirmek üzeredir. Kısa bir es.)

EMRE- Çektiğin fotoğraflar, biraz baktım da, vesikalıklar, stüdyo fotoları dışındakiler, doğa fotoğrafların baya sanatsal çalışmalar.

HİLMİ- Sanattan anlamam. EMRE- Ben anlarım. HİLMİ- Sana öyle gelmiş.

EMRE- Daha iyi ya işte, sanat yapmadan sanat yapmışsın! Gerçek bir sanatçı yaratıcılığı.

HİLMİ- Eskiden çektiğim fotoğraflar. Artık çekmiyorum. EMRE- Zaten kim sanattan anlıyor?

HİLMİ- Ben anlamam dedim ya!

EMRE- Senin ki tevazu. Doğayı ne güzel fotoğraflamışsın, tablo gibi hepsi de. Kurs, okul? Eğitimini aldın mı, yoksa tamamen amatör ruh mu?

HİLMİ- Dedem, babam, amcam, aile mesleği. EMRE- Neden artık çekmiyorsun?

HİLMİ- Kapıyı açar mısın?

şi

a

(22)

84

EMRE- Bence devam etmelisin. Mesela ben, ben şarkı söylemekten hiç vazgeçmedim. İçimde bu var. Bu da benim sanatım.

HİLMİ- (İlgisiz.) Güzel.

EMRE- Güzel tabii, ama zor. Bu memlekette sanatçı olmak zor. Başka yerde olsam…

HİLMİ- Ne olurdu?

EMRE- Daha mı iyi olurdu diyorum? Aman neyse, ben burada mutluyum, laf olsun diye söyledim işte.

(Kısa bir es.)

EMRE- Bir şey sorabilir miyim? HİLMİ- (İlgisiz.) Sor.

EMRE- Bir şarkı söylesem? HİLMİ- Ne?

EMRE- Yarın bir iş görüşmem var. Kaç gündür repertuar hazırlıyorum, onlardan birini söylesem, ya da boş ver onları, içimden geleni söyleyeyim! Sıradan bir dinleyici yorumu alayım senden?

(Hilmi’yi oturtur.) Hadi otur şöyle.

(Hilmi şaşkındır. Emre şarkıya başlar. Yıldız Tilbe’den ‘Ummadığım Anda’. Emre şarkıyı sadece Hilmi’ye değil, seyirciye de söyler. Hilmi dinler.)

EMRE- (Bir an durur.) Heyecanlandım, dur baştan alıyorum. (Yeniden

başlar. Bitirir.) Nasıl?

HİLMİ- (Beğenmiştir, gülümseyerek.) Eğitimini aldın mı, yoksa tamamen amatör ruh mu?

ruteb

a t

(23)

85 EMRE- Oooo, onu geç, ben biyoloji okudum, ama iş yok, üniversite

bittiğinden beri şarkıcıyım. Aslında okuldayken de çıkıyordum bir yerlerde, harçlık artsın diye, popüler de oluyordum arkadaşlar arasında… Neyse, nasıl, beğendin mi?

HİLMİ- Güzel. Duygulu söyledin.

EMRE- Valla! Sağol ya. Bu çıkacağım yeni yer, gitarcı arkadaş aradı, Orhan, solist arıyoruz dedi, caz vokal değilsin ama kıvırırsın dedi, yani olursa, daha öncekiler gibi fason mekan değil, caz bar, paralı müşteriler, şık yer, konsept yapmış adamlar.

(Bozulur.) Yıldız söyleyemeyeceğim ama, neyse Türkçe caz bir

şeyler yuvarlarım.

HİLMİ- Kolay gelsin ne diyeyim.

EMRE- (Heyecanla Hilmi’nin önüne geçer.) Duygusu iyi diyorsun ha? HİLMİ- Yani.

EMRE- Ya kusura bakma, bir şey içer misin, aç mısın, böyle konu başka olunca misafir edemedim…

HİLMİ- Zorla girdim içeri, misafir edilecek biri değilim ya da zorla misafir edilecek biriyim

EMRE- Sıkıntı yok. Boş ver şimdi bunları. Zaten fotoğrafları kaydetmemişsin, düzgün bir adamsın belli. (Hilmi’yi oturtur.

Masanın üstündeki cornflakes tabağını Hilmi’ye uzatır.)

Gül yemeden çıktı, onun tabağı, beraber yeriz. (Hem yer

hem konuşur.) Hadi şimdi sen bir parça iste benden. Hadi ya

çekinme. Sen olmasan Gül ile yapacaktım bunları. İyi oldu valla gelmen. Oh pratik yapıyorum yarına. Yesene.

HİLMİ- Sağol.

şi

a

(24)

86

EMRE- (Bir taraftan yer bir taraftan konuşur.) Sen sever misin Yıldız’ı? HİLMİ- Yıldız?

EMRE- (Hayranlıkla.) Yıldız! Tilbe! HİLMİ- Severim.

EMRE- Eyvallah. Gül anlamıyor. O sadece yabancı pop dinler. Ben de ondan keyif almıyorum. Bak iyi İngilizce bilirim, ama repertuarımda bir tane yabancı şarkı yoktur. Yok, çünkü nağme yapamadığım şarkıyı söylemem ben. Papağan gibi ezberle çık, ne olacak yani içine ruhunu koyamadıktan sonra? Nağme ezberlenmez, taklit ettiğinde de bir boka benzemez. Sen bana ne dedin, duygulu söyledin dedin, olay bu. Çünkü nağme benim. (Telefonu çalar. Sıkıntıyla açar.) Alo. İyi akşamlar Ahmet Bey. İyiyim teşekkürler, siz de iyisiniz? Biz kirayı yarın yatırcağız hesabınıza. Kusura bakmayın haber veremedik, tabii siz de beklediniz bugün. Tabii tabii yarın öğlene kadar yatırmış oluruz. Tamam. Teşekkür ederiz. Saygılar. İyi akşamlar.

(Telefonu kapatır.) Yavşak! Alıştı tabii, her ay gün sektirmeden

ödüyoruz parasını. Gül’ün işten aldığı yarın sabah bunun hesabına!

HİLMİ- Ne sıklıkta yapıyor?

(Emre güler. Ağzındakileri püskürtmemek için kedini tutar.)

HİLMİ- Beni ilgilendirmez tabii…

EMRE- Ya güldüğüme bakma, ben böyle hayvanlıklar yaparım bazen. Sen de bir tuhaf sordun ama. … Ne kadar maaş alıyor biliyor musun okuldan? Özel okul diye gözünde büyütme! Gül yeni mezun, tecrübesiz diye… Sözleşmeli olduğunu da unutma.

ruteb

a t

(25)

87 HİLMİ- Anlıyorum.

EMRE- Gül’ün o işleri değişir, bazen bir alır bazen on. Zaten müşterileri belli, uzun zamandır tanıdığı, takıldığı birkaç adam. Çok sıkıştığında görüşür onlarla. Durumuna göre para ister. Çok zorlandı. Sonunda çıkış yolu bunu buldu. Aynı okuldaydık biz, ama tanışmıyorduk. Emlakçı sayesinde birbirimiz bulduk. Mezun olmuş, beş parasız, bir sürü kişiyle kalmış, anlaşamamış iki tip. Emlakçı o zaman oturduğumuz evi ikimize kiraladı. İki üç ay sen yabancı ben yabancı takıldık. Merhaba merhaba, o kadar. Bir gece tuvalete kalktım, bu tuvalette yerde yatıyor, baygın, kusmuş. Hemen acile. Alkol koması. Bir haftayı buldu toparlanması. Baktım ona, çorba yaptım, sohbet ettim. Ama hiç konuşmuyor. Ben de hiç sormadım, öyle havadan sudan bir şeyler anlattım durdum. Git demedi, susturmadı da. O zaman bir sevgilim vardı, kız, ben Gül ile bu kadar ilgilenince terk etti beni. Gül’e aşık oldum sandı. Aşık olacak halim varmış gibi, ona da aşık değildim Gül’e de, iş arıyorum bulamıyorum, gerçi hala durum aynı. Ama Gül’e hiç aşık olmadım. İyileşince ‘her şey için sağ ol, ben evden ayrılacağım’ dedi. İlk kez sordum, neden gidiyorsun dedim, o da ilk kez anlattı. Bu işleri, durumunu… Herhalde birbirimizi anladık. Artık gidersek beraber gidiyoruz, kalırsak beraber.

(Hilmi fotoğraflara bakar.)

HİLMİ- Aileleriniz mi?

EMRE- Hııı… (Fotoğraflara bakar, birini gösterir.) Babam. İyi terzidir. Kaç milletvekili giydirmiş, takımları jilet. Atmışına geldi hala dükkânında, dikiş makinesinin başında tıkır tıkır… Hayali bilgisayar mühendisi olmamdı. Oğlum bilgisayar mühendisi olur, yaşlanınca bize bakar diye düşündü… Ne

şi

a

(26)

88

zaman arasam, destek atayım mı, var mı bir ihtiyacın diye soruyor. Utanıyorsun… Ben soracakken bunları… Neyse… Yapacak bir şey yok.

HİLMİ- Biliyor mu şarkı söylediğini?

EMRE- Biliyor biliyor. Aman, hayaller suya düşünce bizimkiler de ne yapsın, (barda şarkı söylerken yaptığı hareketle) haydi eller havaya! (Seyirciyi coşturduğu anı oynar. Yıldız Tilbe

‘Ummadığım Anda’ şarkısının nakaratını söyler. Hilmi gülümseyerek izler.)

EMRE- (Durur, gülerek, şarkının nakarat sözlerini değiştirerek söyler.) Başka türlü çekilmiyor... Koy götüne gitsin

(Gül girer. Yine çantasıyla uğraşıyordur. Üzerinde dizlerinde biten şık bir pardösü vardır. Hilmi’yi görünce şaşırır. Hilmi ne yapacağını bilemez.)

GÜL- (Elinde anahtar ve telefon vardır. İçeriye bakmaz, telefonla

ilgilenir.) Kapıyı niye kilitledin, anahtarı bulana kadar canım

çıktı.

EMRE- Sen niye geldin?

GÜL- (İçeri bakar. Hilmi’yi görür.) Ne yapıyorsun burada?

HİLMİ- (Laptop elindedir. Emre’ye.) İyi akşamlar. (Çıkmak için kapıya

yönelir.)

(Gül Hilmi’nin önüne geçer, Hilmi’yi durdurur. Laptopu ister. Hilmi sakin, laptopu Gül’e uzatır. Gül laptopu alır, beklemediği bir davranışla karşılaştığı için şaşkındır.)

EMRE- Kaydetmemiş.

ruteb

a t

(27)

89 GÜL- (Küçük bir bozulma.) Hııı… (Laptopu Hilmi’ye uzatır. Hilmi’nin

kesilen elini görür.) Elin nasıl?

HİLMİ- (Laptopu alır.) İyi.

EMRE- Kahve yapayım mı? Ya da bira mı istersiniz? GÜL- Beni takip edip, evime mi geldin?

HİLMİ- Öyle oldu.

EMRE- Hangisini içeceksiniz söyleyin?

(Gül ve Hilmi beraber cevap verir.)

GÜL- Kahve. HİLMİ- Bira.

EMRE- (Hilmi’ye gülümseyerek.) Ben de bira içecektim. (Çıkar.) GÜL- Bir de oturup bira içiyorsun?

HİLMİ- Susadım.

EMRE- (Elinde iki şişe bira ile girer.) Kahve kalmamış Gül. (Birayı

Hilmi’ye verirken.) Sen çıktın arkadaş geldi. İşte şeyi almaya,

ben de bakmıştım, bir şey yoktu zaten, neyse sonra dedim ki, beni bir dinler misin, hani yarın şu yeni iş var ya, onun için, şarkıyı söyledim, ne dedi, duygusu iyi! Sağ olsun arkadaş,

(Hilmi’ye) arkadaş diyorum ama senin adın ne birader?

GÜL- Hilmi.

EMRE- (Elin uzatır Hilmi’ye.) Emre.

(Emre ve Hilmi el sıkışır.)

şi

a

(28)

90

GÜL- (Üstü kapalı dalga geçer.) İyi kalpli fotoğrafçı! HİLMİ- (Birayı tezgâha bırakır. Emre’ye.) İyi akşamlar. EMRE- (Biraya bakar.) Bir yudum içtin bıraktın, acelen ne?

GÜL- Tamam tamam, rahat ol, uğraşmayacağım seninle. Üstümü değiştireceğim. (Emre’ye.) İş iptal oldu, ama paramı aldım. Sabah kirayı sen halledersin.

(Çıkar.)

HİLMİ- Ben gitsem aslında… EMRE- Biran bitince gidersin. HİLMİ- Annem de bekler… EMRE- Sen bilirsin.

HİLMİ- (Bir an durur, birayı bırakmaya kıyamaz.) Neyse, şunu bitirip gideyim. (Laptopu yere bırakır.)

(Hilmi ve Emre tezgâhın yanındaki sandalyelere oturur. Emre birasını Hilmi’nin birasına vurur. Bira içerler. Emre bir

şarkı mırıldanır, Yıldız Tilbe ‘Emi’. Şarkının sadece “geri gelme

istemem ki, ben eski ben değilim ki, hayat öyle bir oyun ki, ne rolü var ne sahnesi” bölümünü söyler. Gül girer, elinde cep telefonu, aseton, pamuk. Evde gündelik giyilen bir sabahlık vardır üstünde. Bu sabahlığın altında seksi bir kombinezon ve geceliği yer alır; bu sahnede görülmeyecektir. Sonraki sahne için hazırlanmasını kolaylaştırmak adına. Gül ojelerini temizler. Kısa bir sessizlik. Emre’nin mırıldandığı şarkı doldurur sessizliği.)

EMRE- (Şarkıyı kesip birden söze girer.) Annenle mi yaşıyorsun?

ruteb

a t

(29)

91 HİLMİ- Hıhı... Babamı beş yıl önce kaybettik.

EMRE- Başın sağ olsun birader.

(Hilmi sağ ol anlamında bir hareket yapar.)

GÜL- Hep fotoğrafçılık mı yaptın? HİLMİ- Evet.

EMRE- Dedesi, babası, amcası hep fotoğrafçıymış. GÜL- Seviyorsun o zaman bu işi?

HİLMİ- Küçükken babamın peşine takılıp giderdim. Sonra amcamın peşine takılıp gittim. Kendimi bildim bileli hep fotoğraf. GÜL- Üniversite? Okul falan olmadı mı?

EMRE- Okumamış. Okumadın değil mi?

HİLMİ- Lise ikideyken okuldan atıldım; defteri orada kapattım. Babam o yıl Fransa’ya gönderdi…

GÜL- Fransa’ya!

HİLMİ- Amcamın yanına. Dört beş yıl amcamın yanında kaldım. EMRE- Eee, niye döndün lan, niye Fransa’da kalmadın?

HİLMİ- Babam. Hastalandı, döndüm. O da, annemi, dükkânı bana bırakıp gitti.

GÜL- Ben olsam annemi de alır Fransa’ya giderdim. Orada daha rahat yaşanır.

HİLMİ- Öyle mi sanıyorsun? Sen niye gitmiyorsun o zaman?

şi

a

(30)

92

GÜL- Kadro bekliyorum. Kadro alayım, başvuru yapacağım.

HİLMİ- Hangi ülkeye? Kadro alırsan, başvurun kabul olursa gidersin. GÜL- Ne diyorsun sen şimdi!

EMRE- (Ortamı yatıştırmak ister.) Hayatımız beklemekle geçiyor işte! GÜL- Ben ne istediğimi biliyorum. Neyi beklediğimi de biliyorum. Çektiğim rezillik bir gün bitecek, bir devlet okulunun kadrolu çalışanı olacağım.

HİLMİ- Hayalin bu mu?

GÜL- Çocuklara bir faydam olsun istedim hep. Onlar için bir şeyler yapabilmek. Bu kadarını hayal edebildim.

EMRE- (Ortamı yatıştırmak ister.) Hayaller, hayaller! Ben de neler hayal ederdim eskiden!

GÜL- Bazen de hayallerin gerçekleşsin diye hayal edemeyeceğin şeyler yapıyorsun. Hayalin hayal olmaktan çıkıyor, sen sen olmaktan…

EMRE- Of içim daraldı!

HİLMİ- Hayalin çok güzel. Ben sadece bu rezilliği çekmene değmez demek istedim.

GÜL- Hayat. HİLMİ- Hayat.

(Kısa bir es. Emre ve Gül telefonları ile oynar. Hilmi bir süre onları izler, sonra telefonunu çıkarır, eski model bir telefon. Telefona bakar, geri cebine koyar.)

ruteb

a t

(31)

93 GÜL- (Hilmi’in yanına gider. Telefonunu Hilmi’ye uzatır.) Bak.

HİLMİ- (Telefonu alır bakar. Gül’e telefonu uzatır.) Neden bunları bana gösteriyorsun?

GÜL- Üç dört adam var, sadece onlarla yatan, bunun karşılığında para alan gizli bir sevgiliyim. Bu adamlardan biri, beraber olduğu kadınların çıplak fotoğraflarını biriktiriyor…

HİLMİ- Niye böyle bir şey yapıyor?

GÜL- Bilmem, anı niyetine herhalde, bu da onun hobisi. Hatta bazen yatmak yerine fotoğraf istiyor.

EMRE- Her insanın zevk anlayışı farklı. GÜL- Sadece çıplak fotoğraflar istiyor.

HİLMİ- (Bir şeyi düzletir, bilgi verir gibi.) Nü.

GÜL- (Bozulur, belli etmemeye çalışır.) Gençliğinden beri yapıyormuş bunu, elli yaşında hoş bir adam, büyük bir (nü sözcüğüne vurgu

yaparak) nü arşivi olduğunu söylüyor.

EMRE- (Kendi kendine söylediğini sanır ama duyulur bir şekilde

sırıtarak.) Büyükse arşiv de büyüktür!

(Gül sinirli bir şekilde Emre’ye bakar. Gül, Hilmi’ye anlatmaya devam eder.)

GÜL- Benden fotoğraf istediğinde kabul etmedim. Ama teklif ettiği para çok iyiydi. Uzunca bir süre kimseyle takılmama gerek kalmayacak kadar iyi. Tamam dedim. Yüzümü göstermeyecek şekilde telefonla fotoğraflarımı çekip götürdüm, senin gördüklerin onlardı… Beğenmedi. Göz ucuyla şöyle bir baktı. Bu ilk, bir dahakine daha iyi şeyler getirirsin dedi. Bu

şi

a

(32)

94

işte başarısız olmama rağmen para verdi. İki ay, üç ay gibi aralıklarla benden yeni fotoğraflar isteyeceğini söyledi. Şimdi yeni fotoğraflar istiyor.

HİLMİ- Yine kendin çek.

GÜL- İyi fotoğraflar istiyor. Ben bunu yapamam. HİLMİ- Ben de yapamam.

EMRE- Gül, kendisi için çektiği fotoğrafları bir görsen…

GÜL- Bak, fotoğraflar ne kadar iyi olursa para da o kadar çok olacak. HİLMİ- Olmaz.

GÜL- Bu işinle ilgili bir teklif. Sen de para kazanacaksın.

HİLMİ- (Kalkar. Emre’ye.) Geldiğine göre gidebilir miyim artık! GÜL- Sıradan fotoğraflar istemiyor anlasana.

(Hilmi laptopu yerden alır. Gül ve Emre de kalkar.)

GÜL- (Hilmi’nin önüne geçer.) Gelin damat yerine, beni öyle çekeceksin işte.

HİLMİ- Bu kadar kolay sanıyorsun?

GÜL- Madem sırrımı biliyorsun, kimseyle paylaşmıyorsun… Bana yardım et. Sadece yardım olarak düşün. Benim bu işten gelecek paraya ihtiyacım var.

(Kısa bir es.)

HİLMİ- Yarın akşam, bu saatler de geleyim mi? GÜL- (Gülümser.) Burada mı çekeceksin?

ruteb

a t

(33)

95

(Hilmi evet anlamında bir hareket yapar.)

GÜL- Tamam.

(Emre ve Hilmi çıkar. Gül sahnede. Dekor aynıdır.)

GÜL- Adama gittim. Hilmi’nin çektiği fotoğrafları verdim. Parayı aldım. Fotoğrafları çok beğendi. (Bir an düşünür.) Fotoğraftaki beni mi, fotoğrafı mı beğendi bilmiyorum? Defalarca baktı. Işık, kontrast, bir şeyler dedi... Benimle yatmak aklından uçup gitmişti. Fotoğrafçın kim, profesyonel mi diye sordu. Arkadaşım dedim, fotoğrafçı bir arkadaşım. Hilmi’yi düşündüm o an. Dün akşam yanında bir sürü şeyle gelişini, evin odasını stüdyoya çevirişini. Fotoğraflarımı çekerken ki ciddiyeti… Bana bakarken sanki bir çiçeğe, ağaca, dağa taşa bakarmış gibi bakışı. Sıradan görünen bu adamın bir şeyler anlatırken kendine has bir havası, dili olduğunu fark ettim. Yaratıcı, iyi biri. Belki de hoşlandım ondan. Dün akşam…

3) GÜL İLE EMRE’NİN EVİ

(Gül sabahlığı çıkarır. Seksi sabahlığı ile kalır. Acemi bir şekilde kendi kendine seksi pozlar bulmaya çalışır, duruşlar dener. Bir duruş bulur.)

GÜL- Hazırım.

(Hilmi girer, elinde basit bir ışık reflektörü vardır. Çekim için ortamı hazırlar. Gül ile ilgilenmez.)

HİLMİ- Ben de.

(Gül sabahlığı çıkarmak ister, utanır, sıkılır, çıkaramaz.)

HİLMİ- (Işığa göre Gül’e bir yer ayarlar.) Şu tarafta durabilir misin?

şi

a

(34)

96

GÜL- Tamam. Yüzüm fotoğrafta görünmeyecek unutma.

HİLMİ- (Tamam anlamında bir hareket yapar.) Senden bazı pozlar isteyeceğim, (Gül’ü ışığa yerleştirmeye çalışır.) Mesela… GÜL- Bir dakika bir dakika… Su içeceğim. (Masanın üstündeki

sürahiden su doldurur. İçer.

(Hilmi sandalyeye oturur, fotoğraf makinesi ile ilgilenir.)

HİLMİ- İyi misin?

GÜL- Heyecanlandım sanırım. HİLMİ- Neden?

GÜL- Yani… Bir an...

HİLMİ- (Gül’ün sabahlığının yakasını hafifçe açar.) Rahatsız edecek bir şey mi yaptım?

GÜL- Yok hayır, bir şey yapmadın, benimle ilgili, ben bir an tuhaf hissettim.

HİLMİ- İstersen vazgeçelim.

GÜL- Olmaz. Fotoğrafları çekeceksin, güzel bir iş çıkaracağız. Sana güveniyorum.

HİLMİ- Sırtını açıp ışığa dönebilir misin?

GÜL- (Hilmi’nin dediğini yapmaz. Öylece durur.) Tuhaf bir güven diyelim.

HİLMİ- (Gülümser.) Öyle diyelim.

(Kısa bir es. Hilmi fotoğraf çekimi için uygun bir yer arar.

ruteb

a t

(35)

97

Gül’ü belirlediği yerlere yerleştirir, beğenmez, tekrar yeni bir yer arar, Gül’ü yeniden yerleştirir. Fotoğraf çeker, çektiklerine bakar, beğenmez siler. Konuşmalar bu hareketler sırasında devam eder.)

GÜL- Kazandığım para yetmedi, ben de ek iş olarak bunu seçtim. Değişik bir hikayem yok.

HİLMİ- Bunu niye yaptığını bana anlatmak zorunda değilsin.

GÜL- Olsun, dinle. Başka bir ek iş bulamaz mıydım? Sabah sekiz akşam beş çalışırken en uygunu bu oldu.

HİLMİ- Hıhı…

GÜL- Ailemden para almıyorum, emekli insanlar, kardeşimin üniversite eğitimi devam ediyor. Onun tüm sorumluluğu bende. (Oturur.) HİLMİ- Hıhı...

GÜL- Başlangıçta tek gecelik ilişkiler… Sonra onlardan bir kaçı aradı, yine görüşmek istedi. İşte, zaman zaman bu görüşmeler devam ediyor.

HİLMİ- Evet.

GÜL- Kardeşimin okulu bitince, kadro alınca bu iş bitecek. HİLMİ- Anlıyorum.

GÜL- Salak psikologlar gibi dinliyorsun beni, hıhı, evet, anlıyorum! HİLMİ- Affedersin.

GÜL- Gerçekten anlıyor musun?

HİLMİ- Hepimiz zorlanıyoruz. İstemeden yaptığımız bir şeyler var.

şi

a

(36)

98

GÜL- Neden Fransa’ya dönmüyorsun, anneni de götürebilirsin.

HİLMİ- Neden kardeşine sen bakıyorsun, kendi halinde yaşayabilirsin. GÜL- Olmaz.

HİLMİ- Ben de buradayım. Burada yaşayacak kadarım belki de.

(Gülümser.) Yaradılışım böyle, kendi ülkemde yaşacak kadarım.

GÜL- Ama baban hayatta olsa belki de dönmeyecektin.

HİLMİ- Belki de. İranlı bir sevgilim vardı Fransa’dayken. Çok güzeldi. Ülkesinden yaşayabilmek için kaçmış, oralara gelmiş. İyi dil biliyordu, iyi para kazanıyordu, amcamın çalıştığı dergide çalışıyordu, çeviri falan. Kimseyi özlemediğini söylerdi. Ülkesini, ailesini, hiçbir şeyi. Bir gün gideceğim dedi, gitti. GÜL- Nereye?

HİLMİ- İran’a. GÜL- Anlamadım.

HİLMİ- Ben de. Gerçekten anlamamız zor. (Kalkar. Fotoğraf makinesini

Gül’e çevirir.) İç çamaşırlarıyla mı, çıplak mı, fotoğraflarda

nasıl olacaksın?

GÜL- (Şaşırır, tedirgin.) Ben…

HİLMİ- Ne kadar nü, adam seni çıplak mı görmek istiyor, çıplak olduğunu hayal etmek mi istiyor? Tabii bunların hiçbiri de olmayabilir.

GÜL- İyi fotoğraflar istiyor. Böyle söylemişti. (Oturur.) HİLMİ- Derdi fotoğraf diyorsun.

ruteb

a t

(37)

99

(Hilmi, Gül’ün oturuşlarına farklı pozlar bulmaya çalışır. Gül biraz gergin, Hilmi’nin yönelimlerine uyar. Hilmi, Gül’ün bacaklarını yanlara açar. Gül’ün öne eğilmesi için onu yönlendirir, sırtını öne doğru eğer. Gül duruşu bozar, sabahlığı çıkaracakken.)

HİLMİ- Çıkarma, birkaç poz kalmasını istiyorum.

(Gül sabahlıkla kalır, poz geri döner. Hilmi çekim yapar.)

GÜL- (Pozu bozarak oturur.) Hiç böyle düşünmemiştim. Ne yapacağını gayet iyi biliyorsun.

HİLMİ- (Önemsemeden söyler.) Fransa’da böyle birkaç çekim yapmıştım.

GÜL- Gerildim.

HİLMİ- Benden hoşlanıyor musun? GÜL- Ne!

HİLMİ- Duygusal bir şey hissediyorsan bu seni zorlar diyorum. GÜL- Yok!

HİLMİ- İyi o zaman. Az önceki duruşu gösterebilir misin?

(Gül ne yapacağını bilemez. Duruşu yapmaya çalışır. Öne doğru esneyemez. Gül Hilmi Gül’e yardımcı olmaya çalışır. Gül’ün sırtına yavaşça basar, onu esnetmeye çalışır, olmaz.)

HİLMİ- (Gül’ün yapamayacağını anlar, bu duruştan vazgeçer.) Tamam, başka bir şey deneyelim.

(Gül rahat bir şekilde oturur, nefeslenir. Hilmi, Gül’e yeni bir duruş arar. Gül’ün bacaklarını düzeltir. Gül’ü bacak atarak oturtur. Hilmi, geceliğin bir tarafını bacağı görünecek şekilde

şi

a

(38)

100

hafifçe açar. )

GÜL- Yüzüm çıkmıyor değil mi? HİLMİ- Iıı!

(Gül istenilen pozdadır. Hilmi ışığı ayarlar. Fotoğraf çekerken Gül birden kalkar. Hilmi, Gül’ün hareketine anlam veremez.)

GÜL- Sıcak oldu.

HİLMİ- Sen bu fotoğrafları istiyor musun, istemiyor musun?

(Gül su içer. Hilmi oturur. Fotoğraf makinesiyle ilgilenir, sıkılmıştır.)

GÜL- Evet, ne yapıyoruz?

HİLMİ- Sen yönlendir? Nasıl istiyorsan öyle dur, poz ver, ben de çekeyim bitsin.

GÜL- Çekeyim bitsin! Öyle bir şey olsa yine kendim çekerdim. Biraz önemse.

HİLMİ- Önemsediğim zaman da geriliyorsun. Rahatlaman için kendi haline bıraktım seni.

GÜL- Yüz yüze olmayacak şekilde çekim yapsak. (Hilmi’ye arkasını

döner, masaya ellerini koyar, kalçasını dışarı çıkarır.)

HİLMİ- (İnce bir alayla.) Böyle tek bir yer odaklı çekim yapabilirim. GÜL- (Sinirle Hilmi’ye döner.) Öf! Tek başımayken kolay bir şeydi!

(Hilmi gülmeye başlar. Gül daha çok sinirlenir.)

ruteb

a t

(39)

101 GÜL- Böyle fotoğrafçı havaları falan, sinir bozucu! İstersem öyle

pozlar veririm ki! (Sabahlığı çıkarıp atar.)

HİLMİ- (Kalkar.) Dur dur! Kıpırdama! Öyle kal! Bozma! Sakın bozma!

(Gül öylece durur, Hilmi fotoğraf makinesini alır, Gül’ün birkaç farklı açıdan, sandalyenin üstüne çıkıp oradan fotoğraflarını çeker. Çektiği fotoğrafları Gül’e gösterir. Fotoğraflara bakarlar)

GÜL- Güzel.

(Emre girer. Dayak yemiştir. Gül, Emre ile ilgilenir.)

GÜL- Ne oldu sana?

(Gül, Emre’yi oturtur, yüzüne gözüne bakar.)

EMRE- Yıldız söyledim.

GÜL- (İçeri gider. İçerden.) Caz bar değil miydi orası?

EMRE- Cazdan anladıkları yok. Bir boktan anladıkları yok! Tepem attı, programın sonuna doğru patlattım Yıldız’ları. İçim açıldı. GÜL- (Girer, elinde pamuk torbası, tentürdiyot vardır. Emre’nin

yüzündeki yaralara pansuman yapar.) İş buluyorsun yaptığına

bak! Kaliteli mekan, iyi para veriyorlar demiştin!

(Gül pamuk torbasını ve tentürdiyodu masaya bırakır. Hilmi

bir parça pamuk alır, pamuğa tentürdiyot döker, o da Emre’nin diğer tarafına geçip, yüzündeki başka bir yaraya pansuman yapar.) EMRE- (Gülümseyerek.) Yavşaklar! Siz sanattan ne anlarsınız be!

Nağme yapamadığım şarkıyı söylemem ben. Papağan gibi üç beş caz ezberle çık, ne olacak yani içine ruhunu koyamadıktan sonra? (Hilmi’ye.) Mekan sahibine küfür etmeseydim iyiydi,

şi

a

(40)

102

ama bana şarkıcı mısın sen dedi. İlk iş günümde kendimi attırttım.

GÜL- Attırtmakla kalmamışsın, aptallık bu yaptığın! Derdin ne anlamıyorum, paranı al gel!

EMRE- (Ayılmış gibi.) Paramı da vermediler.

GÜL- Niye versinler ki! Senin gibilerle niye uğraşsın adamlar! HİLMİ-Yeter artık ama.

GÜL- Sana ne be!

HİLMİ- Adımın ağzına sıçmışlar. Sus artık!

GÜL- Benim de ağzıma sıçıyorlar ama dayanıyorum. (Emre’ye.) Bir şeylere dayanmak zorundayız! Bunu öğrensen iyi olur.

HİLMİ- Senin gibilere dayanıyor işte; hayatta kalmak için çok şey yapanlara.

GÜL- Yaptığım şeyler seni rahatsız mı ediyor?

HİLMİ- Rahatsız olan sensin. Korkuyorsun, utanıyorsun.

GÜL- Utandığın şeylerle de hayatta kalmayı başarabiliyorsun! Güçlü olmak gerekiyor bunun için!

HİLMİ- Biz güçlü değil miyiz?

EMRE- (Kendi kendine, mırıldanır gibi.) Türkçe caz ne (belli belirsiz

bir küfürle sonlandırır lafını)!

GÜL- Hiçbir şey yapmıyorsunuz.

HİLMİ- Bir şey yapmadığı için mi bu hale geldi?

ruteb

a t

(41)

103 GÜL- Bu bir şey yapmak mı!

HİLMİ- Karşı çıkıyor!

GÜL- Karşı çıkmak para etmiyor.

HİLMİ- Para edecek şeyler yapalım istiyorsun. GÜL- Para, yapmam gerekenler için!

HİLMİ- Kendini koruyacak bir şey bulmuşsun; yapmam gerekenler! (Emre’ye.) Bizim yapmamız gereken şeyler yok sanki!

GÜL- Varsa o işte çalışacaktı, kafasına estiği gibi davranmayacaktı! HİLMİ- Suç mu bu? Kafasına estiği gibi davranmış.

EMRE- (Kendi kendine, mırıldanır.) Patlattım yıldızları! GÜL- Sen kimi kimden koruyorsun?

HİLMİ- Orada çalışmak istememiş uzatma.

GÜL- (Emre’ye.) Orada çalışmak istememiş! Öyle mi Emre! Beklediğini bulamamış! Peki nasıl para bulacağını sanıyorsun! Hem sevdiğin şarkıları söyleyeceksin, başına gül yaprakları dökecekler, hem de istediğin parayı alacaksın! Tam bir aptalsın! (Emre’ye nah

çeker. Yaptığı şey ve söyledikleri için aslında pişmandır. Belli etmemeye çalışır.)

EMRE- (Bozulur, belli etmemeye çalışır. Hilmi’ye.) Sen bana ne dedin? Duygulu söyledin dedin, olay bu. Çünkü nağme benim.

GÜL- (Pişmandır ama devam eder.) Boktan nağmelerini insanlar alkışlayacak ha! Bunu mu bekliyorsun!

(Kısa bir es. Kırılıp dökülmüştür bir şeyler. Emre ve Gül

şi

a

(42)

104

kırgındır. Hilmi, Emre’ye söylediklerinden ötürü Gül’e kızgındır.)

HİLMİ- Devletten boktan bir kadro alabilmek için beklerken kendini satanlar da var!

GÜL- Doğru. İşte gerçek bu. Tamam, ben kendimi satarken sen ne yapıyorsun, (Emre’yi iterek) sen ne yapıyorsun! Hiç! Suçlayın, aşağılayın, bildiğiniz bu!

HİLMİ- O kadroyu beklerken kendini soktuğun zorlukları düşünürsen, aptal olan sensin.

GÜL- Bu benim tercihim! HİLMİ- Bu da onun tercihi!

GÜL- Bu kafayla giderse hiçbir şey yapamaz!

HİLMİ- Sen, sen ne yapabileceksin, belki hiçbir zaman o çok güvendiğin devletin çalışanı, kadrolu çalışanı olamayacaksın! Üstelik bunun olması için her şeyini vermişken. En azından o bir şey vermiyor, bir şey beklemiyor.

GÜL- Ailem… Kardeşim… Geleceğim için kendimi satıyorum. Size ne!

HİLMİ- Tamam ben de aynısını söylüyorum, bize ne! Ama sen de kendini satmayanlara laf etme!

GÜL- Ne kadar kolaycısınız!

HİLMİ- Suçlayan, aşağılayan sensin! Yargılıyorsun bizi!

GÜL- Çok değerlisiniz değil mi! Değerlisiniz ve değerleriniz, yaşam sizi ezip geçerken öylece duruyorsunuz.

ruteb

a t

(43)

105 HİLMİ- Evet, öylece duruyoruz!

GÜL- Hiçbir şey feda etmeden…

HİLMİ- Ne biliyorsun, belki biz de beden kadar, ten kadar değerli şeyleri feda etmişizdir.

GÜL- Mesela?

EMRE- (Kalkar.) İkinize de düşünsel derinliği sığ, ancak bir sidik yarışı olabilecek bu konuşma için teşekkür ediyorum. Ben bugün, istediğim şarkıyı söylediğim için dayak yedim ve yediğim o dayak, şurada geçen konuşmadan çok daha fazla şey öğretti bana. Şarkımı söyledim, dayağımı yedim, yatabilirim. İyi geceler. (Yıldız Tilbe ‘Aşk Laftan Anlamaz ki’. Emre şarkının

girişini kısa bir süre Gül’e bakarak ve nağme yaparak söyler. ‘Kendimden çıktım yola, bir yere varamadım.’ Şarkıyı belli belirsiz mırıldanarak çıkar. Kısa bir süre içerde şarkı söylediği duyulur.)

(Hilmi ve Gül kısa bir süre ellerinde pamuk öylece kalır, Emre’yi dinleler. Gül sandalyeye oturur, elindeki pamukla oynar, Hilmi de oturur. Emre’nin sesi kesilir.)

HİLMİ- Amcama üniversiteden atıldığında siyasi suçlu denildi. GÜL- Fransa’daki amcan?

HİLMİ- (Evet anlamında bir hareket yapar.) Nasıl canını yaktıklarını iyi bilirim. Dayandı, savaştı, çok şey feda etti, baktı ki olmuyor, elinde kalan tek şey yaşamak, iltica etti. Olan bitene katlandı, orada çalışmaya başladı, yaşamaya devam etti. Feda edilenler kıyaslanmaz. Böyle hesaplaşmak, bu şekilde eşitlenmek, daha çok ya da daha az feda eden olmak istemiyorum ben.

şi

a

(44)

106

Yaşıyoruz, yaşamak için çalışıyoruz, yaşamaya çalışıyoruz. İşte hepsi bu.

GÜL- Peki ya gelecek? Geleceğimiz olacak mı sence?

HİLMİ- Gelecek hep olacak. Biz olsak da olmasak da, umutla ya da umutsuz gelecek, başka birileri gelecek.

GÜL- Rahatladım. Bütün bunlara iyi bir gelecek var diye dayanıyorum. Sadece bunu düşünerek çalışıyorum ya da bunu düşünmek çalışmamı sağlıyor. Başka türlü olmaz, inanmazsam bir gelecek olduğuna, koparım, savrulur giderim yaşamdan. O zaman ne annemi, ne babamı, ne de kardeşimi düşünürüm. Beni mutlu eden çocukları, onlar için yapmak istediklerimi unuturum. Neşeli sesler, derin, masum gözler, sımsıkı tutan küçücük eller anlamını kaybeder. Boşluk, en kötü şey bundan iyidir, geçmişi, geleceği, şimdisi olmayan bir yer.

HİLMİ- Ölmek istedin mi hiç?

GÜL- İstedim, ama intihara kalkışmadım. Ölmek istiyordum, içtim, içtim, içtim. Alkol komasına girmişim. Bu intihara teşebbüs mü sayılır?

HİLMİ- Ölmek için içtiysen evet.

GÜL- Yoo, zaten içiyordum, içerken ölmek istediğimi fark ettim içmeye devam ettim.

HİLMİ- Doğru yerde doğru şeyi istemişsin. GÜL- Belki de.

HİLMİ- Geç oldu. Gideyim. (Kalkar.) GÜL- Fotoğraflar?

ruteb

a t

(45)

107 HİLMİ- İstiyor musun?

GÜL- Başlayalım mı? HİLMİ- Tamam.

(Gül çıkar, çıkarken ışık reflektörünü, masadakileri götürür. Mekan-pano değişikliği olmaz, Gül ile Emre’nin evi.)

HİLMİ- Fotoğrafları çektik. Ertesi gün hemen baskıları yaptım, Gül fotoğrafları adama götürdü, akşam da bana bir para verdi. Adamın fotoğrafları çok beğendiği söyledi. İşe yaradıysa iyi dedim, para için teşekkür ettim. Para fena sayılmazdı, kredinin gelecek üç ayını ödedim. Bir süreliğine en azından bu banka tarafından aranmayacağım. Fotoğraf çekiminin üstünden birkaç gün geçmişti, Gül aradı. Konuşmak istediği bir şey varmış, akşam görüşmek için evlerine davet etti. Fotoğraf çekecek miyiz, hazırlıklı geleyim mi dedim. Bir sessizlik oldu, sonra yok dedi, sen gel yeter.

4) GÜL İLE EMRE’NİN EVİ

(Emre masanın başında oturur, masada iki bira vardır. Emre bira içer. Hilmi diğer sandalyeye oturur. Emre birayı Hilmi’ye uzatır. Karşılıklı otururlar, Emre’nin kaldırmasıyla biraları tokuştururlar.)

HİLMİ- Nasıl oldun?

EMRE- Çabuk toparlanırım ben, bir şeyim yok. Aman, neyse. HİLMİ- Ne yapacaksın şimdi? Yeni iş falan?

EMRE- Yeni iş şu ara benim için zor. Ama senin için bir iş teklifi var.

(Birayı kaldırır.)

şi

a

(46)

108

(Emre ve Hilmi tekrar bira tokuşturur. Hilmi ne olduğuna anlama veremez.)

EMRE- Gül çekindi sana anlatmaya. Benden rica etti. Eğer kabul etmezsen bu konu kapanacak. Gül ile konuşmana gerek kalmayacak.

HİLMİ- Benim çıplak fotoğraflarımı mı istiyor? Nedir bu kadar çekindiği şey?

EMRE- Adam yeni bir şey istemiş Gül’den.

HİLMİ- Adamın çıplak fotoğraflarını mı çekeceğim? EMRE- Adamla Gül’ün.

HİLMİ- Bu iş nereye gidiyor ya?

EMRE- Sadece ikisinin yakın, biraz erotik fotoğrafları. Nü! (Kalkar.) Daha fazlası değil. Gül’ün bana anlattığı bu. Adam senin fotoğrafları çok beğenmiş,

HİLMİ- (Adamın fotoğrafları beğenmesi hoşuna gider. Belli etmemeye

çalışarak.) Hadi ya…

EMRE- Bu teklifi sunabileceği biri de yokmuş. Gül’e güveniyor musun diye sormuş, o da evet demiş. Sen ne diyorsun? Bu sefer daha çok para verecekmiş. Eğer kabul edersen yarın adamın evine gideceğiz. Çekimler evinde olsun istemiş.

HİLMİ- Sen de mi geleceksin?

EMRE- (Gülümser.) Belki yardım edecek bir şey olur, ışık fala tutarım, işsizim ya. Gül benim de yanınızda olmamı istiyor, sen de izin verirsen.

ruteb

a t

(47)

109 HİLMİ- Kim bu adam? Onunla ilgili ne biliyorsunuz?

EMRE- Gül’ün o gün söyledikleri… Elli yaşında, uzun zamandır beraber olduğu kadınlardan böyle fotoğraflar istiyor, alıyor, koyuyor, arşiv yapıyor. Asıl işi ne, kim Gül de bilmiyor. Adamın evinde daha önce buluşmamışlar, hep adamın ayarladığı otele Gül misafir olmuş. Bir de, ilk kez kendisinin de yer aldığı fotoğraflar senin çalışman olacakmış. Kabul edersen.

HİLMİ- Gül o kadar zorlandı ki çekimlerde, yapabilirler mi bilmiyorum. EMRE- Sen yapabilir misin?

HİLMİ- Yapamaz mıyım?

EMRE- Profesyonelmişsin, Gül öyle söyledi. Ama şimdi bu işte Gül bir adamla gözünün önünde…

HİLMİ- Bana ne.

EMRE- Gül’e karşı ne hissediyorsun? HİLMİ- İşle ilgili bir soru mu bu? EMRE- Yani.

HİLMİ- Hiç.

EMRE- İki yıldır tanışıyormuşsunuz, havadan sudan esnaf müşteri muhabbetiniz varmış. Ama bir gün eline bu müşterinin çıplak fotoğrafları geçiyor, sen hiçbir pislik yapmadan, fotoğrafları müşterine teslim ediyorsun. Üstelik kadın hiç fena değil. Sonra bu müşterin, fotoğraflarımı sen çek diyor, çekiyorsun ve yine pislik yapmıyorsun. Onu işiyle ilgili ufacık tehdit etsen istediğini alırdın.

şi

a

(48)

110

HİLMİ- İstemedim.

EMRE- Geriye tek şey kalıyor, hoşlanıyorsun. HİLMİ- Olayı buraya mı bağladın sonunda? EMRE- Beğenmedin mi?

HİLMİ- Böyle bir şey yok, ne onda ne bende. EMRE- İyilik yaptım diyorsun.

HİLMİ- Böyle yapılmalıydı, ben de yaptım. Gerisi neyse ne.

(Kısa bir sessizlik.)

HİLMİ- (Gülerek, Emre’ye şaka yapar.) Yıldız sadece aşık olduğu için mi iyi, kalbi güzel!

EMRE- (Coşkuyla.) Değil mi ama! Hayat gibi kadın! Yıldız dedin coştum yine. (Yıldız Tilbe ‘Yar Yanına Geleceğim’ şarkının

nakaratını söylemeye başlar.)

(Hilmi yer yer Emre’ye eşlik eder. Şarkı söyleyip, bira içerler. Gül girer.)

GÜL- İyi eğlenceler.

EMRE- Sen de katıl. (Şarkıya devam eder.)

(Gül oturur, bir süre onları dinler. Şarkı biter.)

GÜL- Emre sana sadece şarkı mı söyledi, yoksa bir şeyden bahsetti mi?

HİLMİ- (Küçük bir es.) Adamın teklifi tamamdır. GÜL- (Biraz şaşırır.) Güzel.

ruteb

a t

(49)

111 EMRE- Ben, gelebilir miyim ben de?

HİLMİ- Gel. (Gülümser.) Yardım edersin bana. GÜL- Yapabilir miyiz sence?

HİLMİ- Deneyeceğiz. Sen kabul etmişsin, önemli olan bu. GÜL- Çok iyi para teklif etti. Sen de iyi bir para alacaksın. HİLMİ- Emre?

EMRE- Yok, ben bir şey yapmayacağım ki. HİLMİ- Bana yardım edeceksin.

GÜL- Bu işe üçümüz gideceğiz. Senin de payın var. HİLMİ- Haklı.

(Emre neşeyle şarkıyı söyler. Yıldız Tilbe ‘Yar Yanına Geleceğim’ şarkının nakaratı.)

GÜL- (Güler, Emre’ye.) Salak!

5) ADAMIN EVİ

(Panoyu çıkarırlar. Sandalyeler yan yana bir koltuk gibi yerleştirilir. Üstüne pahalı görünen bir kumaş parçası koyulur,

koltuk şalı gibi. Masanın üstüne farklı boyutta, renkte resim

çerçeveleri yerleştirilir, çerçevelerin içinde farklı fotoğrafla yer alır. Gül çıkar. Hilmi ve Emre yan yana oturur. Hilmi’nin elinde makinesi vardır, Emre ışık reflektörünü tutar.)

EMRE- Neyi bekliyoruz? HİLMİ- Konuşuyorlar. EMRE- Başlasa da bitse.

şi

a

(50)

112

HİLMİ- Sıkıntı yok. EMRE- Ağbi iyiymiş.

HİLMİ- (Önemsemeden onaylar.) Hııı. EMRE- Sanatçıymış ha?

HİLMİ- Anlamadım, sanatçıysa niye etrafından birine yaptırmıyor bu işi? Niye ben? Bir sürü tanıdığı vardır bunların, hem de benden çok daha iyisi.

EMRE- Bir bildiği vardır muhakkak. Sanatçı kafası! Nasıl çalıştığı bilinmez!

HİLMİ- Öf… Kes artık. Sanatçı şöyle, sanatçı böyle… EMRE- Sanatçı başka bir şey ağbi.

HİLMİ- Mesela? Başka ne mesela? EMRE- Amma sinirlendin sen de. HİLMİ- Sus, sus sen de.

EMRE- (Kısa bir sessizlik.) Sanatçıyım dedi. Ressam mı, yazar mı, şarkıcı havası yok, olsa anlardım, ne acaba?

HİLMİ- (Sinirli.) Fotoğrafçı. EMRE- Hadi be! Nereden anladın?

(Hilmi Emre’ye ters ters bakar. Masanın üstündeki fotoğrafları gösterir. Gül girer, sabahlık giymiştir. Emre ve Hilmi kalkar.)

GÜL- (Mutlu.) Parayı verdi. Çantamda. HİLMİ- Daha işe başlamadık bile.

EMRE- Ne karizmatik bir davranış, vay arkadaş!

GÜL- Hazır, hazırız. Üst kattaki odada çalışacağız. Oranın ışığı istediği gibiymiş. Gelebilirsin.

ruteb

a t

(51)

113 EMRE- Ben?

GÜL- Sadece fotoğrafçı olsun dedi. EMRE- (Bozulur.) Yavşak!

(Gül çıkar.)

HİLMİ- (Emre’nin yanından geçerken Emre’ye fısıldar.) Sanatçı!

(Emre bozulmuş, elinde reflektörle kalır. Çerçevedeki resimlere bakar. Etrafı inceler. Yapacak bir şey bulamayınca oturur. Kısa süren sessizlik Gül’ün çığlıyla bozulur. Emre kalkar, korkmuştur, içeri gitmek ister, gidemez, kalakalır. Gül girer. Korkmuştur. Kendinde değildir. Boş boş bakar.)

EMRE- (Gül’e yaklaşır.) Gül iyi misin canım? Gül, duyuyor musun beni? (Gül’ü oturtur.) Her şey yolunda mı? Allah aşkına bir şey söyle!

(Hilmi girer.)

HİLMİ- (Şaşkın. Bitkin.) Öldü.

(Emre çıkmak için kapıya yönelir, reflektör elindedir, döner, reflektörü bırakır, Gül’ü kaldırmaya çalışır, Gül kıpırdamaz. Bu

hareketleri birkaç kez tekrarlar, saçmalar.) GÜL- (Bitkin.) Belki ölmemiştir.

HİLMİ- Ambulans çağardım, polisi de aradım. EMRE- Ne oluyor lan burada?

HİLMİ- Kalp krizi. GÜL- Bir anda gitti.

EMRE- Fotoğraf çekeceğiz diye getirdiniz, geldiğimizde adam sapasağlamdı! Ne ambulansı! Ne polisi!

HİLMİ- İlk fotoğrafı çektim, sonra yığıldı, kıvrandı, kasıldı, bir daha da kıpırdamadı.

şi

a

(52)

114

EMRE- Ha siktir! Ha siktir!

HİLMİ- (Gül’e.) Kıyafetlerini giy istersen.

(Gül çıkar, ruh gibidir.)

EMRE- Ne olacak şimdi?

HİLMİ- Bilmiyorum. Olan biten neyse onu anlatacağız.

EMRE- Çıkıp gitsek, zaten ambulansı aramışsın, kapıyı açık bırakıp gidelim.

HİLMİ- Niye kaçıyoruz! Biz bir şey yapmadık. EMRE- Sen böyle diyorsun, bakalım polis ne diyecek? HİLMİ- İstersen sen git, ben buradayım.

(Gül girer.)

GÜL- Özür dilerim. Ölmüş.

(Masanın üstündeki çerçeveleri, masayı, sandalyeleri Hilmi ve Gül çıkarır. Sahne boştur. Hilmi, Emre’nin elindeki reflektörü alır. Emre anlatmaya başlar.)

EMRE- (Seyirciye anlatır.) O gün neler oldu, neler bitti hatırlamak istemiyorum. Bir anda karşılaştığımız ölümle, tanımadığımız bir adamın ölümüyle dolaşıyorduk. Bir yerlere girdik bir yerlerden çıktık. Polis, soruşturma, adli tıp… “Fotoğraf çekimi için oradaydık, ölüverdi.” Öfkeyle, şüpheyle bakan gözler dalga geçiyoruz sandı. Gül ağlıyor, Hilmi sorulanlara cevap veriyordu. Ben “sen kurtar bizi allahım” diye içimden yalvarırken bir kadın içeri girdi. Hoş, zarif, uzun boylu kadının arkasında bir adam duruyordu. Kadın “ben Nadir Beyin yakın iş arkadaşıydım, küratörü olarak çalışıyordum, adım Ayla” dedi. Arkasındaki adam “ben de Selim, Nadir Beyin avukatıydım” diye geveledi. Kadının kokusu, sesi… Gizemli bir sözcük fısıldamıştı sanki, küratör, küratör… Selim, Ayla’nın konuyla ilgili ifade vermek istediğini söyledi.

(Ayla’yı oynar.) “Nadir’in hayatının projesi, hayaliydi bu. Çok

uzun zamandır topladığı çıplak fotoğraflarla, hem kişisel hem sanatsal kimliğinin birleşmesi ile oluşan otobiyografik bir sergi

ruteb

a t

(53)

115 düzenleyecekti. Böylece varlığımıza, sanata, yaşama getirilen

sansürleri eleştirecekti. Yıllardır bunun için çalıştı, tam sonuna gelmişken... Kalbi başına belaydı. … Bugün fotoğraf çekimi olacağını bana belirtmişti.” (Anlatıcı rolüne döner.) Ayla konuşurken onu hayranlıkla izledim. Avukat da bir şeyler anlattı. Sonra Ayla önde avukat arkada çıkıp gittiler. Bir süre içerisi Ayla koktu. Sabaha doğru da bizi bıraktılar. Açtık. Bir çorbacıya girdik. Sessiz sessiz çorbaları içerken masaya Ayla oturdu. “Hanginiz fotoğrafçı?” Hilmi benim dedi. “Fotoğraf çekimi yapabildin mi?” Hilmi sadece bir tane dedi, Nadir Beyin bir fotoğrafını çekebildim, sonra da… Ayla Hilmi’nin sözünü kesti, demek Nadir’in fotoğrafı var? Kartını çıkarıp verdi Hilmi’ye. “Bugün öğlen cenazesi kaldırılacak. İki gün sonra ara beni. Şu söylediğin fotoğrafı istiyorum. Serginin bombası olacak. İsterseniz sergiye de gelebilirsiniz. Ambiyans için hoş olur.” Ayla gitti, bize sarımsak ile Ayla’nın birbirine karışmış kokusu kaldı. Bir sigara içtik. Öğlen cenazeye gitsek mi diye konuştuk. Yapamadık. (Çıkar.)

6) MEZARLIK

(Gül ile Hilmi girer. Gül siyah bir elbise giymiştir, topuklu ayakkabılarıyla şıktır. Saçları yapılmış, makyajı kırmızı ruju ile tamamlanmıştır. Hilmi hoş görünür, düzgün bir gömlek giymiştir, kendisine özen gösterdiği bellidir. Gül’ün elinde bir buket çiçek vardır. Bir yer arar gibi yürürler. Sahne önünde dururlar. Yere bakarlar.)

GÜL- (Hilmi’ye.) Burası mı?

(Hilmi evet anlamında bir hareket yapar, konuşmazlar, mezar başında dua ederler. Emre girer. Gösterişli sahne kıyafetlerinden birini giymiştir, güneş gözlüğü takmıştır. Gül ile Hilmi’nin ortasına geçer. Onlara bakar. Dua eder.)

EMRE- (Duasını bitirdikten sonra.) Galeriye giderken vazgeçip mezarlığa gelmemiz iyi oldu. Bugün adamın sergi açılışı var, biz neredeyiz?

HİLMİ- Sen yine buradasın, sergisinin açılışında adam nerede! GÜL- Susun artık. Sergiye de başka bir zaman gideriz.

şi

a

Referanslar

Benzer Belgeler

Aşağıdaki beyitte ise, kendisinin o gerçeklerde –önceki beyitte boğularak idi şimdi de- yanarak yok olmayı, vücuttan geçmeyi, toprağın altına girdikten sonra hiç

The increase in the rate of productivity growth in the second half of the 1990s has been one of the most important factors at work in driving faster GDP growth,

Acquirers are oriented to acquire companies with stronger cash flows. They do not attempt to acquire companies with high growth potential. No significant

In the branching-fraction measurements, there are systematic uncertainties from MDC tracking (1% per track) [20], particle identification (1% per track) [20], photon reconstruction

Bu makale, Mevlanzade Rıfat'ı, dönemin erkek aydınlarının açılımsızlığına düşmüş ve bazı geleneksel kadın rollerini korumaktan yana fikirler beyan etmiş olsa

Çeşitli sevil toplum kuruluşları ve kamu kuruluşları (ÇYDD, TÜSİAD 18 , UNİCEF 19 , Birleşmiş Milletler, Üniversiteler…) ile ülkemizde sürdürülen

Böbrek fonksiyonlarýný, oluþum ve büyüme süreleri boyunca kendilerinin oluþumunu engelleyecek dereceye kadar bozmayan ve zaman içinde toplayýcý sistemin þeklini alarak

Manda idaresi, bölgede yaşan Türklerin kendi kültürlerini öğrenmesine engel olmak üzere yörede siyasi teşekkül kurmalarına izin vermedikleri için 1930’larda