• Sonuç bulunamadı

Son mülakat!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son mülakat!"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

■ f

Son

müfâ

A

rkadaşlar:

« — Haşan A li - Y ü ­ cel bey geldi.» dediler, odaya girdiğim zaman top gibi patlayan bir sesle gür ledi:

« — Oğlum, merdivenle­ riniz de pek d ik!.»

Elini sıkarken:

« — Am a üstad dedim.

Maşaallah siz daba mer­

divenden şikâyet edecek

yaşta m ısınız?»

« — Öyle bir şey söyle­ medim. Elbet de değilim. Ben sîzleri düşünüyorum.»

cevabını verdi. Gülüştük.

Uzun kaşlarının altından zekâ fışkıran gözlerle ba­ kıyor, pek meraklı olduğu için tabloları inceliyordu.

« — Sizi buraya kadar yor dam. Bir yorgunluk kah­ vesi içmez m isiniz?» diye sordum:

« — İçerim elbet de» de­ di. Biliyordum. Şekeri var­ dı. Sade kahve içerdi. Fa­ kat bu geEşînde onu büs­

bütün değişik buldum.

Neşe içinde idi. Hayatiyet fışkırıyordu yüzünden. Me­

ğer şekeri normale düş­

müş. A z şekerli kahve İs­ tedi bu sefer. Ne kadar se­ vinmiştik...

A-nkarada son görüşme­ mizin üstünden İki ay bile

geçmemişti. Temsilciler

Meclisi üyeleri seçildiği sı­ ralarda. gazeteci arkadaş­

lar onu da aday göster­

mek istemişlerdi. Fakat o, bir de yazı göndererek iti­ zar etmişti.

« — Ne olur, ne olmaz.

Politikaya yin e buiaşmı-

yahm » diyordu.

Ama. son günlerde çe­

şitli partiler kuruluyordu.

Her partinin doğuşunda,

onun adı da ortaya atılı­ yordu. Hazır gelmiş iken, kararında bir değişildik o- lup olm adığım öğrenmek için sordum:

« — Hemen her gün sizi, yeni bir parti kurucuları

arasına sokuyorlar. Yok­

sa?..»

Dik dik yüzüme baktı. « — Söylerler, söyler, ina niyor musun evlâdım sen bu söylenenlere?» dedi. Ye sonra bir müddet daldı...

Eminim ki o anda, on

beş yıl ötelere gitmiş, uğ- İ radığı haksız hücumları hafızasında canlandırıyor­ du. Olayların içinde yaşa­ mıştık.. D.P. nln muhale­ fe t yıllarında, bilerek, bil- *

(2)

miyerek hepimiz ona çat- . mıştık. Politika hayatında j

bu yeni bu darbeyi asiâ ı

unutmaz, her vesile ile an­ latır dururdu.

Yavaş yavaş başım kal­ dırdı. Tarihten seslenir gi­ bi:

« — Politikayı biz başka­ larına bırakıyoruz e v lâ t!» dedi. Ama, yine de o acı

hâtıralardan söz açmak­

tan kendini alamadı. Ko­ nuşuyordu:

« — Bilirsiniz 1946 da Îz- naire gitmiştim. İki ay ka­ dar dolaştım. Durumu in­

celedim. D.P. nin yaptığı

propagandaları görüp din­ ledikçe, endişe ediyordum. Çünkü bu, demokrasi mü­

cadelesi; demokratik bir

parti propagandası değil­ di. Y er yer gericilik tahrik

ediliyordu. Atatürk’ü ve

eserlerini yıkmak için elle­ rinden gelen lıer şeyi ya ­

pıyorlardı. Ânkaraya dö­

nüşümde gördüklerimi an­ lattım: «Bu demokrasi f i ­ lân değil, düpedüz gerici­ lik» dedim, takat. İnönü, çok partili demokrasi reji

mine gönü! vermişti bir

kere. İşte o zaman akıbeti­

mizi görmüş, demokrasi­

den ümidimi kesmiştim.

Bakanlıktan, m illetvekilli­ ğinden ayrılm ağa politika

dan çekilmeğe o zaman

karar vermiştim.

Atatürk’ü ve eserlerini yıkmak için, önce bizim gi­ bi ne kadar Atatürkçü ve devrimci varsa, âdi iftira ­ larla yıkmağa çalıştılar. Dış propagandalar da bun dan azamî faydalandılar, îç düşmanlar, dışarıdakile- rin ekmeklerine yağ sür­

düler. Etele yürüyorlardı

sanki!.. Geçirdiğimiz on

yılda başımıza gelenler

bundandır...»

Gerçekten de öyle oldu. Haşan Âtiyi yıkacağız, diye büyük bir şevkle kurulan köy enstitüleri ortadan kal dınlm adı mı? Bunun so­ nunda gerici yobazlar köy Çocuklarını ele geçirmedi­ ler mi? Y a Halkevleri? >10 îî Birlik ruhu veren, kültür yayan bu miiesseselerin de, köy enstitülerinin arkasın­ dan kapılarına kilit vurul­ du.

Söz Halkevleri konusuna gelince. Yü celin derdi-büs bütün depreşti:

« — Rahmetli Peker’e söy lemiştim o zaman. Geliniz şunlar» M illi Eğitim Ba­ kanlığına bağlayalım. Y a ­ rın, Öbürgiin başımıza dert

açılır. Parti malı, derler,

kapatırlar... «Bu Haşan Â- li de her şeyi Bakanlığına bağlıyor!» diye homurda­ nanlar oldu. Başka bir tek

lifte bulundum: Maliye

Bakanlığına bağlayalım.

Bu Bakanlığın kontrolü al­ tında bir tesis kuralım,

(3)

de-dlm. Mülâyim karşılandı. Fakat «h a bugün, ha va­ rın » diye savsaklandı. Ha­ zırladığımı* tasarıyı ka- nnnlastıramadTk. G itti!..»

Kendisine:

« — Üstad. dedim. Bakı­ nı* hâlâ tereddüt ediliyor.

«Türk kültür dem ekleri»

ne mal etmek istiyorlar.

Ne hazin tecellidir ki, bu dernek kurucularının, ço­

ğu Atatürkçü ve eski Hal-

kevci, ama bir türlü «H a l­ kevlerini açalım» deme ce­

saretini gösteremiyorlar.

Sanki o evler bir fesat yu­ vası imiş gibi çekingen dav ranıyorlar...»

Üzüldü.. Kendisine bu

konuda bir yazı yazdığımı söyledim:

c— Yaz oğlum, yaz, dedi.

Beıı de yazacağım. Tiirk

milleti müzik, tiyatro, ede­ biyat, spor eğitimin! ilk de­ fa bu ocaklardan aldı. O- Vumaya bu evlerde alıştı. Tiyatro ve konservatuarı­ mızı beslîyen kaynaklar ol­ du Halkevleri.. Sonra ne oldu? Depo yaptık, kara­ kol, resmî daire yaptık Hal­ kevleri vc Halkodaları bi­ nalarını!..»

Tesadüfe bakınız ki, bu pazartesi günü çıkacak ya­

zısının konusu batıcılık

imiş: «Garbe yönelme ne­ dir?» Bunu anlatıyormuş. Korkudan, cesaretsizlikten söz açınca, yazısından bir satırı okudu: «Garbe yö­

nelme, fikirden korkuyu

kaldırmakla baslar...» Ne

kadar doğru. Biz bu kor- : kuyu yenemediğimiz, fik- : re tahammüle alışamadığı- * mız için, karanlık vollarda yürümekten kprtulamiyo- ruz. Doğruyu söyleyenin boğazına sarılıyoruz.

Cumartesi günü son de­

fa buluştuğumuz zaman j

da yine bu meseleler üze­ rinde saatlerce konuştuk... 1938 yılından beri yakın dan tanırdım onu. Biz o

zaman genç bir gazeteci

İdik O, Bakandı, flk öğre­ tim, teknik ve mesleki ö ğ­ retim seferberliği başla­ mıştı. Gazeteci olarak ens­ titüleri gezerdik. Yeni o- kulların açılışında çoğu za­ man beraber bulunurduk. İzm irde açılan yüksek ik­ tisat ve ticaret okulunun açılış törenine de beraber gitmiştik. Yüksek mühen­

dis okulunun teknik üni­

versiteye çıkarılışında ya­

pılan kutlama törenine

katılmıştır.. Çocukluğumuz da yazılarım okuduk, yetiş , kin çağlarda çalışmalarını İzledik. Tek parti devrinde de gördüğümüz yanlış işle­ ri açıkça yüzüne söyler, tartışırdık. Tahammül 11*

(4)

dinler. Doğra sözü kabul ederdi. Ama o. 27 Mayıstan sonra pek ümitli idi. Dur­ madan çalışıyor, yeni eser­ ler hasırlıyordu. Bîr yan­

dan da eğitim plânımı!

hazırlan ısında da görev

almıştı. Bire, bu plânın ne

kadar önemli olduğunu,

Tiirk eğitim hayatının bu Plânla gerçekleşeceğini an­ latmakla bi üremiyordu...

Meğer, veda ziyareti

imiş bu son gelişi! Bu ko­ nuşmalarımı* da son dert­ leşme imiş. Bütün dostla­ rın? arıyordu, hasta oldu* ğu için göremediği Bedii’ - ye de Pazar giinü öğleden sonra da beraber gidecek­ tik. Boşuna bekledim onu. Ben onu beklerken, meğer o dostlarından ayrılarak ebedi yolculuğuna çıkmış!. «Dünya» dak? kösesini boş

bırakarak göçüp gitmiş,

birleri de arıya boğarak git mis!.

«D ik » diye şikâyet

ederek, ağır ağır çıktığı

m erdivenlere bakıyorum: « — Böyle de süratli inil merdi kî üstad, bu m erdi- yenlerden...» diyorum, sim­ di?,. Evet o, büyük b ir boş­ luk bırakarak şifti aram ız­ dan... Türk kültür bayatı adına, ne kadar yansak az­ dır«.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bireylerin öz bakım gücü toplam puanı ile tedavi şekli, New York Kalp Cemiyeti konjestif kalp yetersizliği sınıflaması (NYHA), sol ve sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu

gücünü ve yönünü belirleme amacý ile korelasyon analizlerine bakýlmýþtýr Bazý önemli demografik deðiþkenler kontrol edildikten sonra, hamilelik boyunca yetiþkin

Furthermore, irrational use of antimicrobials is also re- sponsible for increasing resistance and the cost of ther- apy (2). The last updated clinical practice guidelines for

Sistemde belirlenen 6 adet düğüm noktasından elde edilen verilere bağlı olarak yapılan enerji ve maliyet analizinde kurutma havası giriş sıcaklığı, ısıtıcı giriş

sınanması. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul. Bir grup fen lisesi öğrencisine verilen insanî değerler eğitiminin insanî değerler

Le plus intéressant est que l’Anglais Kemal (Kemal the Enlish- man, comme on l’appelait), le célè­ bre espion turc qui travaillait merveilleusement bien pour le

Kültür Bakanlığı İslam klasikleri diye bir yığın abuk subuk kitap yayınlayacağına, Aziz Yardımlı gibi Selahat- tin Hilav gibi, hem bildikleri yabancı dillere hem de

“Ar› gibi çal›flkan”, “kovan için iyi olan ar› için olmayabilir”, “bal ne- redeyse ar›lar da ordad›r”, “bir ar›, bir avuç dolusu sine¤e bedeldir”,