• Sonuç bulunamadı

Bir düşünür

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir düşünür"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BİR DÜŞÜNÜR

—r-7

Ö

lümünün, yakınlan, dostlan, sevenleri için uyandırdığı acı bir yana, Sabahattin Eyuboğlu, düşün yaşamımızdaki yeri dolayısiyle aranan, anılan, konuşulan bir kişi olarak kala­ caktır. Bu bakımdan onun dü­ şün yaşamımızdaki yerini sap­ tamağa gerek var.

Sabahattin Eyuboğlu, Atatürk devriminin yarattığı düşünürler­ den biriydi. Cumhuriyet dönemi­ nin belli başlı düşün akımlarına katıldı; bu akımların başansı için çaba harcamakla kalmaya­ rak, bunların bütünlenmesinden çıkan çağdaş Türk toplumu anla­ mının aydınlanmasında, tutarlı kişiliği ile, bilinçlendirici bir iş de gördü. Nelerdi bu düşünce akımları ve bunların bütünlen­ mesinden çıkan anlam, saptama­ ğa çalışalım; Doğu uygarlığı İle Batı uygarlığı arasındaki karşıt­ lıklar ve benzerliklerin çözümü, Türk ulusunun tarihsel kökenle­ ri üzerinde belli bir anlayışa var­ manın yollan, Türk dilinin ken­ dini bulmasının gereği, önemi, Türk edebiyatının ve şiirinin ev­ renselleşmesi ve ulusallaşması, Köy Enstitüleri eyleminin özgün yanı, eski edebiyatımıza ve sa- natlanm ıza yeni bir gözle ba­ kıp onlarda çağdaş değerler bul­ ma eğilimi... Topluca ele alının­ ca bunlar, bizim düşün yaşamı­ mızı kuran sorunların büyük bir parçasını kapsar, işte Eyuboğlu bu alanda çalışmış bir düşünür­ dür.

Fransa’daki öğrenimini bitirip yurda döndükten sonra, Saba­ hattin Eyuboğlu, Üniversite ça­ lışmaları dışında, yeni şiirimiz­ le ilgilendi önce; bu konuda ya­ zılar yazdı. Kendimizi bulma yöntemini getiriyordu Batıdan;

Türk şiirinin dili Türkçe olma­ lıydı.

Yaşanan gerçeğin şiirimize gir­ mesi gerekliydi.

Batılı şiir söylenen, yazılan bir şey olmaktan çok, yapılan bir şeydi, değiştirmelerle değil, ge­ liştirmelerle kurulurdu.

Bu ilkelerle bağdaşan şiirleri tutarak, şiir düşüncemizde Batı­ ya ve kendi geçmişimize açılan güçlü bir anlayışın savunucusu ol­ du Eyuboğlu. François Villon’un Fransız edebiyatındaki yeri ile Yunus Emre’nin bizim edebiya­ tımızdaki yeri arasında kimi ba­ kımlardan bir benzerlik kurulu­ yor, Yahya Kemal eski benzet­ meleri kullandığı zaman bile şiirinin yapısı bakımından Batı­ lı oluyor, yeni ozan ister kolay anlaşılır, ister zor anlaşılır, is­ ter hiç anlaşılmaz sözler etsin, Türkçe yazdığı için şiirin ilk ve vazgeçilmez gereğini yerine ge­ tiriyordu. Batıda şiirin, edebiya­ tın en güçlü öncüleri, Dante, Shakepeare, Cervantes de halkın dili ile söylenemez samlan yük­ sek duygu ve düşünceleri halkın dili ile söylememişler miydi?

Ataç’la Yanyana..

İşte burada Sabahattin Eyub- oğlu’nu, Ataç ile yanyana

görü-karikatür­ lerle

u m u l

sayı g.suto 19/3. ■;/' | B ü le n t E c e v it.

halûkllm

.

v

,

wETXAMda

/u* P n.y k k ö k' L y o r ı ş

CAHİT KAYRA' •; B ir’TartJİerustİİ ; C.

m a ie v

1BÖZKURT GÜVEMC ^ îudsemlikaolızımn53ZK'üRT G'JVtNC TIİNCER BUUTTAY

. MŞUKRÜKÛC’“ ’

darboğazı - ; Demokratik çoğulculuğa indirilen darbe

YÄHYAS7F2EL , Azgelişmişliğimizin ulusumu KJA/ UtGUR-Vi garalı Yüksek Öğretim SABAHATTİN BATUR fjlihsvxamh^

aşamasındayız?

9 . fi ayı Çıktı

Cumhuriyet — 644

S. EYUBOĞLU, ATATÜRK DEVRİMİ­

N İN YARATTIĞI DÜŞÜNÜRLERDEN

B İR İY D İ;

CUMHURİYET

DÖNEMİ­

N İN BELLİ BAŞLI DÜŞÜN AKIM­

LARINA KATILDI

VE

BİLİNÇLEN­

DİRİCİ BİR İŞ DE GÖRDÜ...

Melih Cevdet ANDAY

yoruz. «Halkın konuştuğu dille, büim, felsefe ve edebiyatın dili­ ni birleştirmek, başka bir de­ yimle, düşündüğünü konuşur gi­ bi yazmak, ilk işi olmuştur Av­ rupa’da aydın kişilerin» diye ya­ zar, sonra şunları ekler, «Orada millet şuuru bu birleşme ile doğmuş, bu birleşme üe edebi­ yat kısırlıktan kurtulmuş. Rö­ nesans dedikleri davranış bir bakıma halk dilinin yazı dili ol­ ması demektir. Değil ileri aydın gençler, atılgan yazarlar, ister istemez ağır adımlarla yürüyen Akademiler bile konuşulan dilin ardına düşmüşler, sözlüklerini, gramerlerini yalnız halktan ders alarak yazmışlar. Bizim Batı kültüründen alacağımız ilk ders de bu olmalı değil miydi?»

Dil, yalnız ozanı değil, yeni aydını da halka yaklaştıracaktı. Sabahattin Eyuboğlu, eski aydı­ nı anlatırken onun, kendini be­ ğenmiş, halkın anlamadığı bir dille konuşur, söylediğinin anla­ şılmamasını halkın bilgisizliğine verir bir kişi olduğunu söyler: Köyü bilmez bu adam, köylünün okumak istemediğini, okumakla mutlu olamayacağım tanıtlama­ ğa kalkar. «Halkın anladığı ay­ dın» başlıklı yazısında, bir orta Anadolu kentinde rastladığı dip lomasız bir dişçiyi anlatırken, «İşini böylesine bilen ve seven, kendine bu kadar güvendiren in­ san az görmüştüm. Şimdi nasıl gelmez insanın aklına bu genç adamı yetiştiren şartları bir okul haline sokup her kasabaya he­ men bir dişçi yollamak?» diye yazar.

Kitapçıl, ezberci, yaşama ka­ palı öğretimin zararlarını gören Eyuboğlu, «iş başında edinilen, yaşanan» bilgilerin verildiği Köy Enstitülerine koşar, Hakkı Ton- guç’un yakın dostu ve yardımcı­ sı olur. Köy Enstitülerini kuran düşünceyi anlatırken, bunun her şeyden önce, İstiklâl Savaşı’nın getirdiği yeni bir Türkiye görü­ şüne dayandığım söyler; yeni Türkiye sözcüsünün köyde kala­ bilmesi için en az imam kadar köylü olması gerekiyordu, onun için de yeni bir öğretmen tipi yaratılacaktı, iş ve bilim ahlâkı başa alınacaktı, lâyik bir eğitim gerçekleştirilecekti. Şöyle diyor­ du: «Köy Enstitülerinin ve köy okullarının birer imece, işletme olmaları, öğretmen ve öğrencile­ rin aydın birer işçi niteliği ka­ zanmaları böylece gerçekçi oldu­ ğu kadar ahlâkçı bir görüşe da­ yanıyordu. işbirliğinin millî bir­ liği sağlayacağına inanılıyordu.»

Ulusal birlik gereksinimi, her şeyden önce, ulus kavramında açık seçik olmağı gerektirir. Os­ manlI devletinin yıkılması Ue kurulan Cumhuriyet’in başındaki Türkiye neresi idi ve burada o- turan Türk kimdi? Bir Karadeniz kentinden kalkıp doğruca Avru­ pa’ya okumağa giden Eyuboğlu, orada Fransa’nın ne, Fransız’ın kim olduğunu öğrenmişti; peki, batüı anlamda (başka nasıl ola­ bilirdi!) Türk ulusunun niteliği neydi, bunun ardına düşecekti elbet. Atatürk, bu alanda bize bütün kapıları açmıştı, bu top­ raktaki bütün değerleri benimse­ me çabalarının kaynağı o idi. Eyuboğlu, «Bizim Anadolu» baş­

lıklı yazısına şöyle başlar: «Bu memleket niçin bizim? Dört yüz atlı ve Orta Asyadan gelip fet­ hettiğimiz için mi? Böyle diyen ler gerçekten benimsemiyor, ana yurt saymıyorlar bu memleketi. Gurbette biliyorlar kendilerini yaşadıkları yerde. Hititler, Frig- yalılar, Yunanlılar, Persler, Ro­ malılar, BizanslIlar, Mogollar da fethetmişler Anadoluyu. Ne ol­ muş sonunda? Anadolu onlarm değil, onlar Anadolu’nun olmuş.»

Anadolu Aşığı

Artık Eyuboğlu, Anadolu’nun uzak geçmişine daldıkça dalacak­ tır. Bu kez, bir antik çağ Anado­ lu âşığı vardır yanında: Hali- karnas Balıkçısı. Derken lyon- ya, Frigya, Karya, Likya... adım adım dolaşır Anadolu’yu, Hitit kalıntılarını inceler, Komagene krallarının ve tanrılarının hey­

kellerini görmek için Nemrut dağına tırmanır ve Anadolu’da en eskiye uzandıkça, şimdi ile geç­ miş arasında şaşırtıcı benzerlik­ ler bulur:

Üç güzel oturmuş bana el eyler Biri Şemsi, biri Kamer, ille Elif

Bu üç güzeller, Ida dağındaki güzellik seçimine katılan üç tan­ rıca neden olmasın? Heron ne­ den Koro’nun çıktığı sözcük ol­ masın? Fatih Mehmet, Papaya yazdığı mektupta Troyalı olduğu­ nu söylememiş mi? Mustafa Ke­ mal, Kocatepe’de, «Şimdi Hek- to r’un öcünü aldım»,' dememiş mi? «îlyada ve Anadolu» başlıklı yazısında şöyle diyordu: «Anado­ lu ’yu yurt saymağa, toprakları­ mızın tarihini eşelemeğe Ata­ türk’le başlamışız. Hititleri Türk saymanın asıl anlamı, Anadolu’yu bütün geçmişi ile benimsemekti. Yeni Türkiye, din ve ırk kavram­ ları üstüne değil, yurt ve dil kavramları üstüne kurulmuştur.»

Çeviriler yapar, Haşan Ali YU- cel’in kurduğu Tercüme Bürosu’ nda canla başla çalışırken, Batı­ da Humanisma denilen akımın çeviriden doğduğunu biliyordu. Oysa biz Batı kültürünün kay­ nakları üzerinde oturuyorduk. «Yaşayan Geçmiş» başlıklı yazısın da şöyle diyordu: «Türk düşün­ cesinin AvrupalI olmasını isti­ yorsak, onu kendi geçmişimizle beslemeliyiz.»

Bunlar üzerinde durulacak da­ ha, bunlar tartışılacak daha. Sa­ bahattin Eyuboğlunun yeri de, bu yüzden, tazeliğini hep koru­ yacak.

j r *

İ I D

İBRAHİM KAPTAN I KAYBETTİK!

Seher Gezgin’in kıymetli eşi, Salih, Semiha, Turgut, Murat Gezgin ile Fazilet Kayalı ve Meral Katırcıoğlu’nun biricik ba­ baları; Dürrü Kayalı, Doğan Katırçıoğlu’nun sevgili kayınpe­ derleri; Gülseren Tuncacı, Reyhan Alşan, Selim - Serpil Gez­ gin, Semra Kayalı ile Odhan Katırcıoğlu’nun Kaptan Dedeleri; Tarihî SARIM Römorkünün ve Deniz Ulaştırma Komutanlığı­ nın em ektar kaptanı, Rize Çayeli eşrafından:

İbrahim GEZGİN

Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Mevlâ rahm et eyleye.

İL

MERAL - DOĞAN KATIRCIOĞLUKızı ve Damadı (Cumhuriyet - 657)

TATBİKİ GÜZEL SANATLAR YÜ KSEK

OKULU MÜDÜRLÜĞÜNDEN

BEŞİKTAŞ/İSTANBUL

Okulumuzda münhal olan 13. derecenin 1. kademesi Genel İdare Hizmetleri sınıfına. 657 sayılı kanununun 41. — 48. mad­ deleri uyarınca sınavla daktilo bilen lise, enstitü veya dengi bir okul mezunu bayan veya askerliğini yapmış bir erkek eleman alınacaktır.

İsteklilerin en geç 16 Şubat 1973 saat 17.00 ye kadar di­ lekçe ile Okul Müdürlüğüne başvurmaları.

Sınav: 20 Şubat 1973 Salı günü saat 10.00 da okulda yapı­ lacaktır.

(Basın: 11015—640)

MARDİN JANDARMA SATINALMA

KOMİSYON BAŞKANLIĞINDAN

J. Tugayı eratı için 24.000 kg. kemikli sığır eti kapalı zarf usulü ile satın alınacaktır. Muhammen bedeli 423.360 TL., geçi­ ci teminatı 20.685 TL.dir- İhalesi 20 Şubat 1973 Salı günü saat 11.00 de J. Tugay Gazinosunda yapılacaktır. Bu hususa ait şark name Ankara - İstanbul ve Mardin J, Satmalına Komisyon Baş­ kanlıklarında görülebilir. İsteklilerin kanuni şekilde hazırlaya­ cakları teklif mektuplarım ihale saatinden bir saat evvel Ko­ misyon Başkanlığına • vermeleri. Postadaki gecikmeler kabul edilmez. (Basın: 10713 — 635)

2

2

L i

Referanslar

Benzer Belgeler

Yazı diline bir dereceye kadar girmeğe başlamış olan Oğuzca'nın, kendi benliğini bulabilmesi için bir yandan resmî dil olan Arapça ve Farsça'nın hâkimiyetine karşı

transduction pathways of the tumor cells, protein-tyrosine kinase receptor inhibitors limit tumor cells from growth and mutation, e.g..

üyesi Claude Farrere, Istanbul- daki Türkiye Fransa dostluk bir liği tarafından Türkiyeye davet edilmiştir. Bu ayın sonunda hareket edecek olan Fransız muharriri

IV If it were not for the natural greenhouse effect, the Earth would be like the moon, too cold to support life.. V The glass panels of the greenhouse let in light but keep heat

DÜŞÜNEN ŞEHİR| Dosya | Âkif Emre’nin Düşünür Kimliği ve İslâmcılık Düşüncesi.. maruz kalarak ve mahrumiyetlere de katlanarak yaptı. Onun bu çabalarının

Fakat evvelce bulduğumuz vakıf kitap, ve mezar tabının tarihini teyit eden, ve Lâtif Beyin, kızının ölümünden pek az sonra, yani bir ay zarfında Afyondan

Diğer taraftan yabancı otların aslında bir biyolojik zenginlik olduğunun bilinmesi ve bu konudaki bakış açısının geliştirilmesi için de oldukça önemlidir

Dergi yönetimini, soyadlarına göre, alfabe sırası ile, Refik Durbaş, Ferit Öngören, Kemal Özer, Adnan Özyalçıner, Nurer Uğurlu topluca sağlarlar.” (1973: 1)