r/
İ N C E Y O L O Z A N I :
Â Ş I K V E Y S E L
G Ü L T E N
A K I N
18 9 4 ’ de Sivas’ ın Şarkışla ilçesi Sivrialan kö yünde doğdu. Yedi yaşındayken, bir çiçek salgınında gözleri kör oldu. Babasının, avunsun, eğlensin diye verdiği sazı ölünceye dek elinden bırakmadı. Çam- şıh’lı A li A ğa adlı bir saz ustasından ilk dersleri aldı. Gittikçe geliştirdiği ince bir duyarlıkla sözünü buldu, ezgisini uydurdu, sazını besledi. 19 28'den sonra gezginciliğe başladı. 19 3 3 ’ de üç ay yaya y ü rüyerek Ankara’y a ulaştı. Cumhuriyetin onuncu y ıl dönümünde, ilk kez adını bütün Türkeli’ne duyurdu. Bundan sonra, yurdu dolaşmaya çıktı. Her gittiği yerde, kahvelerde sazını çalıp koşmalar okudu. B ir süre, Köy Enstitüleri’nde halk türküsü öğretmenliği yaptı. G ezdiği yerlerden sık sık köyüne, doğduğu topraklara çocuklarına döndü. 19 7 2 yılın d a hasta landı. B ir süre Ankara’ da sayrılar evinde kaldı, îyileşemeden döndü Sivas’a. 2 1 mart 19 7 3 ’ te, köyünde öldü. Ş iirleri Dostlar Beni Hatırlasın
Bedenini ilgilendiren, biçimsel bir iştir onun yaptığı. Bir kez daha doğ muş gibi yankı getirdi. Ölüşü değil, son doğuşu oldu.
Derler ki, Veysel 1894 yılında Sivrialan köyünde... falan. Bana kalsa, derim ki, âşığın ilk doğumu sazı eline aldığı gün oldu. 1931’den sonra, üç ay yürüyüp Sivas’tan Ankara’ya, söyleyip ulusal bayramımızda şiirle rini, yeni bir aşk ortamına girince, ikinci kez doğdu. Yoruldu şimdi. Halka ve kendinden sonraki halk ozanlarına bıraktı kendine yeni dirimler, biçim ler vermeyi. Nasıl ki o da kendinden öncekileri, Yunus’u, Köroğlu’nu, Dadaloğlu’nu türküleriyle diriltmişti.
Deli gönül değme çaydan bulanmaz Coşarsa dalgası kendinden olur Dertsiz âşık diyar diyar dolanmaz Gezdirir kavgası kendinden olur
Yüce dağlar ova gibi düzlenmez Veysel muhannetten kerem gözlenmez Tilki gölgesine aslan gizlenmez
Yiğidin gölgesi kendinden olur.
(“ Deli Gönül Değme Çaydan Bulanmaz”dan) Bir ozanın kalıcılığının denek taşı nedir? ONim’dur derim. Biz, oza nın dizelerinden kendi kişiliğine güveni, yaratıcılığın onurunu petekten bal derler gibi derlemiyorsak bırakalım onu. Çünkü, nice güzel yazarsa yazsın, kalıcı olmayacaktır. Andığım dizelerde gönlünü “deli” diye niteler Veysel. Şiirin ikinci dörtlüğünde de “ Gönüle delidir demiştik baştan” diye pekiştirir. Hem, bir geleneğe uymak için kullanmıştır “deli” sıfatını, hem de bilinçle. Geleneğe göre, ozanın “deli” olması gereklidir. “Uslu”- lukla ozanlık yan yana düşmez.
Üşümez borandan ıslanmaz yaştan Boğulmaz denizden yanmaz ateşten Ateşi kor, közü kendinden olur.
Üşümez, yanmaz, boğulmaz. Bir derviştir o, bir ermiştir. Geleneğin böylece kendine kadar getirdiğini Veysel de üstlenir. Ancak, kattığı bazı şeyler olacaktır:
Onun deli gönlünü değme çaylar bulandıramaz. O, dışardan aldığı etkiyi yadsımasa da, birden geri vermez. Sindirir içine. Kendinin kılar. Sonra da, coştuğunda dalgası “kendinden” olur.
88 İNCE YOL OZANI
Derdi vardır, kavgası vardır. Diyar diyar gezer mi yoksa? Ama onun kavgası ısmarlama, dışardan etkiyle değil, kendinden geçirdiği, gövdesine sindirdiği bir kavgadır. Usul usul verir kavgasını. Demek ki, dış dünyayı algılarken deli, onu şiir olarak dışa vurmada uslu, akıllı, düzenlidir. Kanıtı şudur:
Yüce dağlar ova gibi düzlenmez
“Düzlenir.” diyen, ona göre, ozanca deliliği, uslu deliliği kendine sindire- memiş olandır. “ Muhannetten kerem gözlenmez” dizesi de yine bir kamt dizedir. Şiirin özü, anlamı dışında bir gerçeği belirtmekten öte görevi yoktur.
Oysa :
Tilki gölgesine aslan gizlenmez Yiğidin gölgesi kendinde olur
anlamı geliştirici, bütünleyici dizelerdir. Veysel, kendine güvenini, onu runu, son sözcükte noktalar.
Veysel gerçek ozandır, deyip biz de noktalarız burda.
Nasıl bir ozandır Veysel, yerleşmiş anlamıyle geleneği sürdüren bir halk ozanı mıdır, köylü müdür, kentli midir?
Veysel hem köylüdür, hem kentlidir. Hem geleneği sürdürüp güçlen diren, hem geleneğe karşı düşen bir ozandır. Ününün yaygınlığı, ulusal ozan sayılışı da buralardan gelir.
Köylüdür, demiştik. Sivas’ın oralardan, bir tç-Doğu Anadolu köylüsü. Toprağa bağlıdır. Eker, sürer, biçer, diker. Çoluk çocuğu ordadır. Kendi yollara da düşse çoğu kez, özler, geri gelir. Sık sık gelir.
Dost dost diye nicesine sarıldım 1 Benim sadık yarim kara topraktır
Beyhude dolandım, boşa yoruldum Benim sadık yarim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi 3 Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi Benim sadık yarim kara topraktır
Âdem’den bu deme neslim getirdi 4 Bana türlü türlü meyva yetirdi
Hergün beni tepesinde götürdü Benim sadık yarim kara topraktır.
Karnın yardım kazmayınan belinen 5 Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen Benim sadık yarim kara topraktır
Bütün kusurumu toprak gizliyor 10 Merhem çalıp yaralarım düzlüyor Kolun açmış yollarımı gözlüyor Benim sadık yarim kara topraktır
(“ K ara Toprak” tan)
Elinde sazı, gezginci bir halk ozanıdır o. Sazına, işine âşıktır. Ama bir yandan da toprağa tutkuludur. “Beyhude dolandım, boşa yoruldum” diye yerinecek kadar tutkuludur. Bu ikilemi, Veysel’in yaşamında da, şiir lerinde de sürekli izleriz. Doğduğu yer bile Anadolu’da bir eşiktir. Doğu ve îç Anadolu’nun ayrıldığı eşik. Oraların adamı, bu ikili yapıyı birlikte taşır.
Âşıktır Veysel, Tanrı’ya, doğaya, sevgiliye. Sevisi de geleneğe uygun dur. Karacaoğlan gibi, “ Ala gözlü benli dilber” diyerek över sevdiğini.
Dostlar Beni Hatırlasın derlemesinde, baştaki şiirler Tanrı sevisini söylediği
şiirlerdir.
“Göz Gezdirdim Dört Köşeyi Aradım” da; O cihana sığmaz ondadır cihan O mekâna sığmaz ondadır mekân O devrana sığmaz ondadır devran Ne sen var ne ben var bir tane gaffar der.
Aynı şiirde, Tanrı sevisinin geleneğe uygun olduğunu da tanırız, ken dini Karacaoğlan’ın, Dertli’nin, Yunus’un, soyundan saymasıyle. Tasav vuf izi sürenlerdendir. Bu sevi ve sevgi şiirlerinde onu asıl özgün kılan, Tan- rı’ya, doğaya sevgiliye baş kaldırmasıdır.
Bu âlemi gören sensin 1 Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin Yok mu suçun burda senin
Kâinatı sen yarattın
2 Herşeyi yoktan var ettin Beni çıplak dışar-attın Cömertliğin nerde senin
90 İNCE YOL OZANI
Âdemi sürdün bakmadın 3 Cennette de bırakmadın
Şeytanı niçin yakmadın Cehennemin var da senin
(“ Bu Âlemi Gören Sensin” den)
Halk da bu şiirleri ötekilerden ayırıp, dalıa bir sevmiştir. Çüııkü, bu ralarda o, halkın söyleyen dili, halkça bilgeliğin sözcüsüdür. Çünkü, inanç öğretilir, dışardan verilir. Alınmasında, hatta verilmesinde zorunluluk olmuştur.
Halklar çocuklar gibidir. Zora gelemezler. Bıkarlar kendilerine sözle verilenden. Ezberi değil, somut gerçeklere dayananı yeğlerler. Somut ise, var olan ise, ululuklar, temizlikler, iyilikler değil; düzensizlikler, haksız lıklar olunca, gerçek dışı etkiler havada kalır.
O, sevgilisine bile baş kaldırır demiştik. Güzelliğin on par-etmez Bu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa
(“ Güzelliğin On Par-etmez” den)
îşte, yaygın ve kalıcı şiirlerinden biri de budur Veysel’in. Diriliği daha bir belirgin taşır.
Veysel, geleneğin ozanı olduğu kadar, geleneğe karşı düşen bir ozandır. Onun bağlı olduğu geleneğin önceki halkaları Pir Sultan’lar, Dadaloğlu’lar, Köroğlu’ların şiirlerinde, kurulu düzene koşutluktan çok karşıtlık vardır.
Veysel de der:
Ne var ise sende bende Aynı varlık her bedende Yarın mezara girende Sen toksun da ben aç mıyım? “Yeter Gayrı Yumma Gözün Kör Gibi”de:
Kimine at vermiş eştirir gezer Kimine mal vermez koşturur gezer
Bir kısmına yayla vermiş köy vermiş Bir kısmına büyük büyük pay vermiş
diyerek, insanlar arasındaki eşitsizlikleri sıralar. Ama, bu dizelerden ve yanındaki öteki dizelerden anlarız ki, amacı, sınıfsal açıdan insanın
durumunu açıklamak değildir. Doğal ayrıcalıklara, kendisine doğal gibi gelenlere parmak basar.
Bu ayrıcalıklar dolayısıyle karşısına aldığı toplumsal düzen de ğildir. Doğal düzendir, Tanrı’dır, kaderdir. Toplumu konu alan şiirlerinde Veysel, düz bir öğütçüdür. Kemliği, yalanı, hileyi, haksızlığı kınar. “Şaş ma gönül doğru yoldan” , “Kulak ver sözümü dinle vatandaş” falan der.
Sohbet etme kötü ile Güreş etme katı ile Gitme hırsın atı ile Sakın hileden tuzaktan.
“Kulak Ver Sözümü Dinle Vatandaş”da: Kulak ver sözümü dinle vatandaş Uyma laklak edip gülüşenlere Seni meşgul edip işinden eyler Karışırsın tembel perişanlara
İyi huyluluğu, çalışkanlığı över. “Gel birlik kavline girelim kardaş; Son verelim iftiraya bühtana; Elbirliğiyle çalışalım vatana; Yürüyelim Ata türk’ün izinden” der.
Veysel bilmez mi halkın sorunlarını, dertlerini? Kurulu düzen şak şakçılığı mı yapar? Değil. Onun ününün başladığı yıllar, genç Cumhuriyeti mizin kendini güçlendirmeye çalıştığı, halk yararına girişimlere başlan dığı yıllardır. Devlet halkıyle birliktir. Düzene, devlete yardımcı olmanın, halkı çalışkanlığa, olumlu toplumsal davranışlara çağırmanın çağıdır. Halk birlik olmalı, geleceğini kurmalıdır. Veysel, kendisine gerek duyulan yerde belirmiştir. Yapmıştır görevini. Yöneticinin sesiyle, yönetilene köprü kurmuştur.
Neden bir başkası değil dc o?
1. Yeteneklidir. Gelişmeye açıktır. Tasavvuf, tekke kökenli de olsa, bir ekin birikimine sahiptir.
2. Köyünde, doğduğu çevrede kalmamış, büyük kentlere varmış, aydın çevrelerce elinden tutulmuş, radyoya alınmış, köy enstitülerine alın mış, köyden sonraki gelişmesini o yılların olumlu, iyi niyetli egemen aydın çevrelerinde sürdürmüştür. Onlardan büyük etkiler almıştır.
Bu tür şiirlerinde, yeni kurulmuş Ankara’nın iyi niyetli aydın düşüncesi ne çengeller atarken, sözcüklerini de şiirine sokar. “ Renk” yerine “irenk” dediği bir şiirde, “baraj” , “ santral” sözcüklerini kullanır.
insanoğlu suyu koymaz haline Setler çeker, baraj yapar yoluna
92 İNCE YOL OZANI
“Kültür” der. “Adalet” , “tebligat” , “radyo” , “rasathane” , “Halkevi” , “sosyal yardım kolu” , “müzik kolu” der. Toplumsal olgulara el atar. Şeyh Sait’i yerer.
Çağırdım Şeyh Said sağır mı diye Başında sarığı değirmi diye Tarttılar şeyhleri ağır mı diye Haberin doğrulttun urganımızdan
“Menemen 01ayı” nı anlatır. “Tren hattı küşad ettiğimizi” de yazar. Hepsi bir tek şiirin içinde: atatürk.
Halkın Veysel’i bu şiirleriyle de sevmesi gösterir ki, Atatürk halkın gerçek önderi, devletle halk bütünleşmesinin simgesidir. Veysel’in yerdikleri ise halka karşı olanlardır. Halk için, iyi, güzel, yararlı olan ne varsa över. Köy enstitülerini, halkevlerini, okulları.
Okul için der ki:
Dünyanın en zengin aklını gördüm Sermayesin sordum, dedi ki okul
Veysel, düşünce şiirlerinin, sevi şiirlerinin, genel olarak duygu şiir lerinin yanında taşlamalar da yazdı. “Balta” , “Çarık-Mes Konuşması” ,
“Parasını Çalan Hırsıza” gibi.
Veysel’in her dizesinde öz ve biçim kaygısı çektiği söylenemez. Dol durma dizelerine, düşük hecelerine, kötü uyaklarına rastlanır. O, daha ek siksiz olma gereksinmesini duymaz. Çünkü sazı vardır, sesi vardır. Veysel’i şiirleriyle, sazıyle, sesiyle bir bütün olarak düşünmek gerekir. Orda, ulaşıl maz bir yerdedir. Ama, sesi, sazı sayıya katılmadan da yetkin bir inceliğin ozanı olduğunu belgeleyen şiirleri vardır.
Bugün büyük saydığımız halk ozanları nasıl yeni yorumlar ve katkı larla çağdaş kılınmış, önemsenmişse, Veysel de artacaktır.
ATASÖZLERİ VE DEYİMLER SÖZLÜĞÜ
I
ATASÖZLERİ SÖZLÜĞÜ
Ömer Asım Aksoy
25 lira
Taha Toros Arşivi