• Sonuç bulunamadı

Küçük Hıristo:Şu 'kuzu sarma'ya ne oldu?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Küçük Hıristo:Şu 'kuzu sarma'ya ne oldu?"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

F o to ğ ra f: U ĞU R G Ü N Y Ü Z

S o F R A Bekri Çeşnici

Küçük Hıristo

Şu ‘kuzu sarma’ya ne oldu?

Geçmişte, bu mevsimlerde, Hıristo’da “kuzu sarma’’ tabir edilen fırında salçalı,

dereotu!u kuzu kokoreç yenirdi ve pek nefis olurdu...

T

rafiği insanı canından bezdiren, yolları

pis, susuz, anık her yanı beton yığınına dönüşmüş ve hâlâ kalan son köşeleri de, köyden gelen yoksulu ile sömürgen var- lıklısı tarafından akıl almaz bir açlıkla talan edilen İstanbul’un baharı yine de başkadır.

Bahar geldi mi İstanbul’a, o canım kent, çalçene, cadaloz, hafifmeşrep, üstelik ba­ kımsız ve de örselenmiş bir geçkince dilbe­ rin kenisine baktığı ve akşam güneşinin ışık­ larına maruz kalıp bir anda sizi düş dünya­ sına sürükleyiverdiği zamanlara benzer bir ta­ da kavuşursunuz.

Artık bahçelerimizde erik, kiraz, elma, ka­ yısı ağaçları yoklar ki çiçeğe dursunlar da ba­ harın tüm neşesini yüzünüze vursunlar. Ama Boğaz’m ayakta kalmış kimi korularında,

şimdi bize geçmişten birer armağan gibi ba­ kan nice erik, kayısı, kiraz, elma çiçeklendi; nice erguvan bizler için renklendi.

Artık, eskiden baharı kokladığımız kırla­ rı parselleyip, betonladık; esintisinde daya­ nılmaz davetler taşıyan denizi de öldürüyo­ ruz. Ama yine de baharda, sanki bunlar yok olmamış duygusuna kapılabilir, havalar bi­ raz daha ısınınca, M armara’yı kulaçlayaca­ ğınızı düşünebilirsiniz.

Bütün bu elverişsiz koşullar altında bile, size eşsiz bir şöleni yaşatan, bahar ile birlik­ te, hâlâ bir şeylerini korumakta direnen İs­ tanbul’un büyüsünün bir araya gelmesinin doğurduğu koşullardır.

Bu koşullar sizi tanımsız sevinçlere, tanım­ sız sevinçler kimi zaman tehlikeli çoşkulara

ve hemen hepsi de Boğaz kıyılarına, içki ma­ saları başlarına sürükleyebilir. Ne denebilir ki?

Ben size, gençseniz, Eros’un aşırılıkların­ dan, yaşlı iseniz kolesterol’ün tıkanıklıkların­ dan korunun derim. Ama ölçüyü kaçam a­ dıktan sonra, şu sıralarda Boğaz kıyısında ra­ kı içmenin tam zamanıdır. Neden derseniz, her şeyden önce, doğa güzeldir. Sonra da ba­ harın kendisi damağınıza yeni tatlar verecek, daha az yağlı, daha doğal yemekler olanağı­ nı sağlayacaktır.

Buzlanmış rakınızın yanında yemyeşil kü­ tür kütür can eriği ya da papaz eriği yemeni­ ze daha bir iki hafta var. Ama şimdiden ta­ ze soğanlı, maydanozlu, dereotulu güzel bir bahar salatası yapabilir veya gittiğiniz yerde

Tarabya'daki "Küçük Hıristo", eski ve tipik bir Rum meyhanesi... Kimi gelenekleri sürdürüyor; burada güzel bir ciğer tava ya da balık istiyorsanız, gümüş tava yiyebilirsiniz...

20

taze soğanlı,

ısmarlayabilirsiniz.

Son günlerde madem ki Boğaz’ın Tarab- ya bölgesinde dolaşıyoruz, yine öyle yapabi­ liriz. Tarabya bu yıl yeniden bir kez daha “ Arabya” olmadan, gerçekten kırk yılı aş­ kın, hatta hatta elli yıla varmış gerçek bir Rum meyhanesine gidebilirsiniz.

Adı üstünde, “ Hıristo’nun Yeri” dir sözü­ nü ettiğim. Tarabya’daki yerler içinde en gös­ terişsiz ve en küçük olanıdır Hıristo, adının önündeki “Küçük” , dükkânın minikliğinden mi galattır, yoksa eskiden Hıristo’ya takıl­ mış bir lakap mıdır bilmiyorum. Sormaya da olanak yok. Hıristo ayaklarından rahatsız­ lanalı beri, ikide bir Yunanistan’a gidip ge­ liyor ve şimdi de o gezilerden birinde...

Hıristo’nun rahatsızlığı, keyfini iyiden iyi­ ye kaçırdı; ama herkesin “ Madam” dediği eşi, işin başında, kayınbirader de kolları sı­ vamış, balığı temiz, lakerdası nefis ve meze­ leri güzel meyhaneyi yürütüyorlar.

Hıristo’da, güzel bir ciğer tava, gümüş ta­ va yiyebilirsiniz. Bu mevsimde sofraları süs­ lemeye başlayan çiçek gibi marulları da koy- durabilirsiniz. Ama bana sorarsanız, şöyle domatesin kırmızısından, bol taze soğanlı, bol dereotulu, naneli, zeytinyağlı limonlu bir

bahar salatası isteyin derim. Yanında yalnız­

ca beyaz peynir ve zeytin, bir parça ciğer, bi­ raz da gümüş ile koca bir ziyafet bile olur.

Geçmişte, bu mevsimlerde, Hıristo’da,

“ kuzu sarma” tabir edilen, fırında salçalı,

taze soğanlı, dereotlu kuzu kokoreç yenirdi ve pek nefis olurdu. Ama şimdilerde, artık kuzu sarmadan pek söz edilmez oldu.

Önceleri insan, aşçıya ve yöneticilere kıza­ cak oluyor. Sonra düşünüyorsunuz, eğer müşteri arayıp sormuyorsa, herkes her önü­ ne konanı itirazsız yiyorsa, eskisinin tadları- nın neden sürdürülmediği konusunda sorgu­ cu ve takipçi olmuyorsa aşçı ne yapsın, gar­ son ne yapsın, sağlığıyla uğraşan Hıristo ne yapsın!..

Lokantanın ve meyhanenin iyisinin olabil­ mesi için onu yaşatacak, sürdürecek, ağzının tadını bilen kişiler gerek. Ağız tadı her za­ man fazla parayla lüks yemekle, cafcaflı isim­ le, Fransız ya da İtalyan adaptasyonuyla ol­ muyor. Ağız tadının en güzel öğeleri bizde var. Ama onu, takipçiliğini yapanlar azalı­ yor.

İsterseniz “Küçük Hıristo” dan başlayalım. Güzel bir bahar gününün keyfini çıkarırken, şu kuzu sarmasının artık neden yapılmadı­ ğını sorup sonra isteğimizi belirtip takipçisi olalım.

Bir zamanlar, küçük yüksük kadehlerde rakılar içerdik, biri önümüze bir limonata bardağı koyuverdi, ona kapılıp gittik; şimdi o eskinin kadehlerini, o eskinin demlerini anan da kalmadı, anlayan da... □

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmada, endüstri meslek lisesi mezunlarının Manisa işgücü piyasasında, eğitim aldıkları alanda çalışıp çalışmadıkları, işgücü piyasasında

Cobalt silicides were formed due to high processing temperature, and cobalt atoms tended to diffuse and stay on the silicon substrates, which enhance carbon nanotubes to grow

In this study, the parameters determined according to the water quality standards in the water samples taken in the duration o f twelve months from the seven

Çalışmanın kavramsal arka planında da bahsedildiği üzere Türk Kütüphaneciler Derneği’nin hazırlamış olduğu Mesleki Etik İlkeleri’nde de yine

Eserlerine, bir çocuk gö­ rüşünün saflığım kazandıran tabi­ atı sadeleştirmek, ayıklamak, temiz­ lemek hususundaki ustalığı yanın­ da, meselâ non

Hastaların genel olarak öz-bakım gücü puan orta- lamasının 98.9±20.1 olduğu, erkeklerin puan ortala- masının kadınlardan daha yüksek olduğu, hastaların hem kendisinin hem

Beylerbeyi Abdullahağa Melctebi’nde (1905), Kuzguncuk Alyans İsrail Okulunda, Vefa îdadisi’nde okudu.. Edebiyat Fakültesinde edebiyat öğretmenliği sınavını

Sonuç olarak kronik ve progresif bir hastal›k olan AS’de has- talar›m›z yeterli bilgi düzeyine sahip de¤illerdi. Hastalara rutin poliklinik kontrollerinde verilen e¤itim