• Sonuç bulunamadı

Büyük mütefekkir, hakiki hürriyetçi, idealist vatanperver Sabahattin beyin 1 ci ölüm yıldönümü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Büyük mütefekkir, hakiki hürriyetçi, idealist vatanperver Sabahattin beyin 1 ci ölüm yıldönümü"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hakperest bir milletin m lhver-l hissiyatı garaza

değil; Alemşllmûl bir muhabbete istinat etmelidir.

Mehmet S a b a h a t t i n

YIL: 4 CİLT: 7

25 Kuruş

K a d e r h ü k m ü n ü

ic ra e d iy o r

Son günlerinde

ve ölüm döşeğinde

Sabahattin bey

Mücadelesinin

esas rnhu

Sabahattin beyin

aziz hatırasına

İttihat ve terakki­

ye yedinci

mektubu

Kominform nedir

Kızıl cennet’tan bir

yolcu geldi..

30 Haziran 1949

Say.: 177

Büyük mütefekkir, hakikî

hürriyetçi, idealist vatan­

perver Mehmet Sabahattin

bey’in 1. ci ölüm yıldönümü

Zalimlerin en cebinleri, milletlerini vasiye muhtaç

kıymetsizlik

duyguları

içinde yetiştirenlerdir.

(2)

Büyük mütefekkir, hakikî hürriyetçi, idealist vatanperver Sabahattin beyin 1 ci ölüm yıldönümü

Mücadelesinin

Son günlerinde

/e ölüm döşeğinde

Sabahattin Bey

Zalimlerin en cebinleri,

milletlerin!

vasiye m uhtaç

kıymetsizlik

duyguları

İçinde yetiştirenlerdir.

Mehmet Sabahattin

S u lta n d am adı ve su ltan eniştesi i- kjen saltan atı da, o n u n çok zam an h ak ­ sızlıkla çevrilen bir idare üzerine k u ­ ru lm uş ra h a t ve sefasım da tekm eleye­ rek (49) sene evvel iki genç evlâdım

y anm a alıp tsta n b u ld a n P arise ’’M illet vc m em leketi çok m ü tahakk ım b ir pa­ dişahın keyfî id aresinden k u rta rm a k i- çin m ücadele em eli ile“ A vrup ay a ka­ çan ve 18 . Ocak . 1903 de g u rb et d iy a ­ rın d a k ahram anca ölen M aarif nazırı dam at M ahm ut C elâlettin paşanın b ü ­ yük oğlu M. SEBAHATTİN bey de baba­ sı gibi g u rb et d iy arın da, İsviçrede 4 Tem m uz 1948 de öldü.

K endi tab iri ile, o zam an ’’T ü rk m il­

letinin mukadderatının idare edenlerin hırs ve cehli ile bıkmadan usanmadan usanmadan çarpışanların,, “ferdî y ü k ­

selmeğe bağlı sosyal teşkilât,, “Ademi merkeziyet ve ilim irfana istinat eden bir politika için çalışanların göz bebeği

M. SABAH ADDÎN öldü.

(49) senelik sam im î ve azim li ham le leri, şahsî h ırs ile hiç alâkası olm ayan tem iz b ir m em leket sevgisine dayanan siyasî b ir m ücadelenin hem en biricik sem bolü M. SA BAH ATTİN bey şefkat ve h ü rm e t h isleri ile çevrilm iş b ir hald e fani d ü n y ay a gözlerini kapattı.

“Garp metotları ile kendimizi tanıma­ mız ve bulmamız, boş kelimelerin esa­ retinden kurtulmamız için,, uzun sene­

ler çırpınan bu kalp, v a ta n sevgisinin en asil, en ırvenfaatsiz ve en digergâm sekli ile dolm uş olarak (70) sene çarpan bu k alp b ir yaz gününün tem iz insanla­ rın ın tem iz islere koştuk ları b ir saatte, sanki sabaha k arşı yağı biten b ir k an d i­ lin h afif ışığının son titre m ele ri gibi, hafif d arb elerle ç arp arak titre y e re k ya­ vaşça durdu: H av ata sessiz ve şikâvet- s'zce, asilâne veda etti.,

İradesi haricî âm illerin varattığ ı, b a­ zım v^nVnr tecellilerin doğurduğu talih- sz sekenlerle olan tatsız u zaklaştırm a­ ların bin k e re d aha acı gelen cefasına katlanm asını bilen bu b ü y ü k tah am m ü ­ lü tem iz besin tem iz ağzından son gün­ lerinde bir tek serzeniş kelim esi bile çıkm adı; bövle esine az rastgelin ir bir feragatle ö m rü n ü vakfettiği vatanından

uzaklaştırılmasından hiç şikâyet etrni- yen bu temiz inam son günlerinde sev­

gili y u rd a h a sre t idi ve v a ta n to p rak la­ rın a göm ülm esi arzusunu b elirten bir kaç teh assür kelim esini söyliyebilerek (50) senesini vatan aşkı ile v a ta n uzak­ larında geçirm eğe m ecbur olduğu bir öm rün son m erhalesini de cesaret ve esaletle atlattı.

K a ra k te rin in yüksekliği ile kendi nes­ linin m anevî b ir babası olan bu sosyolog

âlim ve faziletli prens “Yurdunun, hür düşünebilen faziletli insanların elinde —ilim ve irfana dayanan faydalı fert­ leri çoğaltacak bir sistemle— refaha ka­ vuşması için,, kafasile, kalem ile, serve­

ti ve b ü tü n m evcudiyetile m ücadele ede ede idam lara m ahkûm edilip uzaklaştı­ rıldığı g urbet d iy arın ın binbir cefası içinde bile bu m efkure ve ilme inancını, azmini sarsm adı; itidalini kaybetm edi. En m uztarip zam anlarında bile h a tırın ı soranlara ayni cesaret ve esaletle: “Ben

iyiyim., ya siz nasılsınız?..., Diye m analı

bir cevapla m ukabelede b u lu n arak k a­ h ır önünde eğilen ve sızlanan b ir insan

emsalsiz b ir azm ile dim dik d u ra n bir emsalsiz b ir azm lie dim dik du ran bir k ahram an gibi öldü.

* * *

O nun bu ölüm ü ile T ürkiyede h ü r d ü ­ şünebilen k afaların içinde b ir ta rih sa- hifesi kapanm ıyor, bir tarih sahifesi a- çılıyor. Ç ünkü onun yazdığı. G arp irfan hâzinesinden tercüm e ettird iği kitapla- n id ak i fik irler ve b u n ları v atan a tatb ik için vaptığı m ücadeleleri, hususî hay a­ tındaki fazilet safhalarını okuyan genç­ ler yeni nesle ib re t verecek ve daim a yenyem k alarak b ir “Vatannerver ti­ pi., ile karşılaşacaklardır.

Bu “tip,. , “emeğinin karşılığını hırs

ile vatan nimetlerine sarılarak kendine ödeten bir insan değıi,, tam v atan perver

b ir ruh la, vatanın refahım görm ekten doğacak vicdan hazm dan başka hiç bir m ukabele beklem eden, "mem eleke-

tin İçtimaî bünyesini sağlıyacak ilim zihniyetini kurmak için., v arım yoğunu,

m uazzam servetini, rahatın ı, b ü tü n öm­ rü nü vakfeden, kalbinin son çırpıntıla­

rını, dudaklarının son nefesini onun sa­ adeti için sarfeden, “ilmi irfanı, titiz vc temiz bir vatannerverliği,. b ir kafanın ve bir kalbin içinde birleştirebilen “va­

tanperver tipidir,,.

Bizdeki vatanperverler, memleketi için

ızdırap çekmiş idealist tipler içinde m il­ letinin h ü rriy e ti ve refah ı için serv eti­ ni, zam anında kendisine çok k erre tek ­ lif edilen ik tid arı h a ttâ iktid arın tacını tiksinerek reddeden bu m ütevazi ve fa­ ziletli prense ta rih daha güzel bir tacı v a ta n ın şü k ra n ve m uhabbet tacını giv- dirm iştir.

B urada bir kaçını söyliyeceğimiz isim ler içinde FU AT ve ALİ paşaların, RE­ ŞİT paşaların,, M İTHAT paşaların, HJ- SEYİN ZADE A L İ’lerin, AHM ET SA- MİM’lerin, M EHM ET A T IF ’larm , A RİF UYSAL’larm , N İH A T’larım, AHMET RÜSTEM ’lerin, M EHMET M ÜN İR’le- rin, azimli ve g a y re tle rd e bıkm adan em ek verip çoğunun TÜRK m illetinin yüzünü ağ ırtacak b ire r m isal olan öm ür­ lerini v ak fettik leri “fazilet ve hürriyet idealini,, tem sil edecek b ir başm üzerin­ deki tacın içinde b ü tü n bu insanlar, par lak ve tem iz b ire r m ücevher gibi o tu r­ m uş farzedi lirse b u n ların içinde SABA- HADDİN bey —geniş alm sevim li göz­ leri, g ü ler yüzü b illû r gibi, elm as gibi tem iz vicdanı ve lekesiz k a ra k teriy le cok b ü v ü k ve tem iz b ir elmas taş gibi d urm aktadır.

Ş urada tesb it edilen, m illetim izin bu büyük evlâdını ölüm yatağında aldığı­ mız son resm idir ki, ebediyete n e derin b ir vicdan h u zu ru ile k av u ştu ğun u çok Püzel belirten n u rlu ve belâgatlı bir te­

bessüm ve sükûn ile kaplanmış bu sevim

3i eehrevi hafızam ıza nakşetm ek, vata- rnp, emsalsiz fedak âr evladı M. SABA- HlAODÎN’in ideal için şerefle çektiği

cefa İçinde tükenen bir ömürle verdiği vüksek misali asla unutmamak tarihe Varsı nankör olmak istemiven her Tür­ kün m îllî şuurunda kökleşip kalacak bin vazifedir.

Çünkü. önüm üzdeki nesiller içinde haklı haksız v atandan uzak düsen her insan onun yazılarında teselli bulacak havat.ın h er safhasındaki, h e r saatinde­ ki kahram anlığı zam anla id rak edilip anlaşıldıkça hâtırası önünde savgı ile eğilenlerin sayısı gittikçe artacaktır.

Günkü “her millette olduğu gibi. Türk milletinin de hakikî büyüklerinin kıymetine en büyük miyar zamandır.,.

COLOMBÎERS 15 Haziran 1948

O- R. K.

Esas ruhu

Yazan i.»»»»«**»»»»»«

\

Eski bir Ademi

Merkeziyetçi

o

Hakperest bir milletin m lhver-i hissiyatı garazu

değil; âiemşİİmûl bir muhabbete istinat

e t m e l i d i r

M e h m & t S a b a h a t t i n

Dayısı A bdülham ide “K ızıl Sultan,, dam gasını basan, A v ru p a M atbuatı de­ ğil, bizzat P rens S abahattin idi.

M eşrutiyet inkılâbını m üteakip, v a ta ­ na avdetinde annesi Seniha S u lta n va~ sıtasiyle, h ü k ü m d arın m ü teaddit d avet­

lerini reddetm işti.

H attâ ittih a t ve terakkinin seram e- danı, sarayı hümıayuuna davet edilip, m ükellef ziyafetten sonra al ınlarını pa­ dişaha öptürm üşler, b u suretle ,taç ve tah ta ubudiyet ve sadakat arzetm iş- lerdi.

Sabahattin, tenk it ismi altın da fırla­ tılan İsnat ve iftira la rı yüksek b ir neza­ k etle cevaplandırırken b ir m ünasebet getirerek:

—- Biz, biz o kanlı dud aklara alnım ızı öptürm edik., demdişti.

B ütün iftiralar, h ak aretler ve teh d it­ ler m ütem adi b ir silsilei istirap, onu m uallel bala garaz, nefsanî edememişti. Bu m u h ak k a k tır ki son nefesine kadar yurdunu, m illetini ve yurdu nun, m ille­ tin in refah ve saadetini düşünm ekten b ir an fari kalm am ıştı. r

“ H akperest b ir milletini m ihver-i his­

siyatı garaza değil, alemşümûl. b ir m u ­ habbete istin at etm elidir.,, diyen Saba­ hattin, kendisine has sam im iyeti ve b ü ­ yüklüğü vl e hepim izin gözlerini kamaş­

tırıyor. kendisinden n e fre t ettiriyordu. Onu boğmak, parçalam ak istldik.

Ciddi ve d ü rü st b ir m uhalefeti yalnız idam ile k orkutm anın ve susturm anın çıkar vol olmadığı anlaşılınca, onu val- nız kılıçla değil, kalem le de teh d it için ittih a t ve tera k k i m erhum Ziva Oök- ain’e sarıldı. Ziva Gökaln te (D urkhe- im) e sarıhvor ve fikirlerin i vecize ha- l’ne sokarak onlara m ucize k u d reti izafe' ederek CNassı katı) seklinde tebliğ ve telkin edivordu.

tüm ve zihnivet âlem im ize .veni bir tem el atm ak cem ivete ven-i b ir İçtimaî rcT-m-, verm ek ve m b ir felsefî akide acılamak için n esrivatında hep (Durk- heim l e istin at ediyordu.

B ir âh'm, m evzuunda yanılacak tahar- riv at için dayandığı usulün sağlam lığı­

na, göstereceği inkişaf ve kabiliyetin derecesine göre kıym

etlenir-T ecrübe ve m üşahedeye bu çok v e * derin ve ciddi teteb bua ihtiyacı olan iç -* tim aî hâdiselerin tetkiki, esaslı ve m etin b r tem ele iıstinat etm edikçe, bu yolda çıkarılacak n eticelerin ilim dam gasını taşıyabileceklerine hükm etm ek elbette büyük bir safdilliğe değilse, hudutsuz bir cesarete delâlet eder.

İçtim aî hâdiselerin tetk ikin d e (D u rk -^

» » • • • • • a * * * * * * * * * ® « » * * * ® * * » * * « i

heim) in kullandığı en esaslı malzeme E tnoğrafik (Dönme) lerdir. H albuki ih- saiyata (istatistik )istin ad en cem iyet h â - ı; diselerini izaha kalkışm anın ve İçtimaî bilgilerin o tem el üzerine k u rm ak endi­ şesinin h atalı b ir yol olduğunu Paul Descap, T ecrübî Sosyoloji adlı kitabın-j > da cok vuzuhlu b ir belçgatle isbat et­ m ektedir. Bu kitabın birkaç yerinden alm an su sa tırla rı b eraberce okuyalım:

“Halk ihsaiyatı: nüfus kesafetini, ev-' lenime, doğum ve ölüm nisbetlerini, mu-] haceretleri —gerek m em lekete hariçten ve gerek m em leketten harice yapılan m uhaceretler— m evzu ittih az ederek. G ayrı m addî istatistik te istihsal, tica­ ret. ta s a rru f miktarlarına', posta h a re ­ ketlerimi. ok ur v azar olmayanların1 savı-

sivİp cinavet. boşanm a ve m ah k em eler-J de ikam e olunan dâvaların k em iy e tin i# tetk ik m ütalâa ve kavdeder. İçtima v atcilar her iki çeri t istatistik lerd e de

(vasati) ]er üzerinde çalışmış o lu rlar F ra n sa ’da nüfus kesafeti, m urabba kilom etre basıma 72 kişidir. F ra n sa ’nın bazı y erleri için doğru ve birçok m ah al­ leli için hakikatin ifadesinden u zak olan bu rakam ancak nazaridir.

Evlenm elere a it ista tistik rakamla-; rıyle sair dem ografik doneler de hep; böyledir. (D urkheim ) tetk ik atım n te ­ m elini bu v asatiler teşkil ettiğini sakla- m am akta ve kendi kitabının bir y erin ­ de: Fizyoloji âlem inin te tk ik ettiği şey, vasati organizm adır, sosyolog için de hal ve keyfiyet bunun aynıdır, dem ek­ tedir.

Ancak, fizyoloji âlem i h akikaten va­ sati bir organizm ayı m ı tetk ik eder ve; etm elidir. Bunu, fizyoloji üstad ları a ra ­ sında en büyük bir şöhret olan Claude;

Sabahattin Bey’in

Aziz hatırasına

Bizim için bir ümit, birinci ölüm yıldönümünde, hasiyetlerimiz kadar! hayranlığımızı son uykusuna vatan ı devam eden mak bereniz etrafına

topraklarında devam eden makbere- niz etrafına toplanarak ifade etmekti.] Olmadı... Bu şüphe yokki. bütün ha­ yatınız boyunca uğradığınız haksız­ lıkların en acısıdır. Fakat adalet v e ; hak, son sözünü söylemiş değil, daha ] konuşmaya başlamamıştır. Yaşıyan ]_

görecektir. $

Cesedinizi tahnit eden Profesör ölü- < me, bu kadar gülcryüzle giden bir in-ı san görmediğini söylemiş. Ve, ölünü­ zün bile telkin ettiği hürmet hissinin j tesiri altında, uzun meslek hayatının j şahsen üçüncü tahnit emeğini size a-j yırmaktan şeref duyduğunu ifade et-J miş. Yetmiş yıllık ömründe, vicdanı- ®

__ l — . . 1- * î I *- B > \ 1 r l-v V m* ■ » $5

m rahatsız edecek en ufak bir hatı-g ranın şaibesini taşımayan Sız’in için |

1 1 . • „ „ " I ___ •• 1 - '.1_____ 1 . ®

ölüme dahi güler yüzle gitmek tabi i bir neticeydi.

Türk inkiîâbı için iki eser sahibi Jerar Tongas, cenazenizin arkasından ?

şunları yazmıştır: ’’-T'iirk inkılâbı, bıı büyük adamın ektiği tohumlar üzerine yeşermiştir." Hayır!.. Sizin tohumlarınız, FERT denen Allahın yeryüzündekı en büyük kudret te­ cellisinin, bu topraklarda, mutlak hürriyetlerine sahih, m illî faziletel- riyle mükemmelleşmiş (çağın ada­ mı) olduğu g|in yeşerecektir.

MİLLET’in bu sayısını, iyi bir kâ­ ğıt üzerine ve sizin büyük kıym etleri­ nizle ölçülü mükemmellikte çıkara- mamanm iztırabı içindeyiz, siz ki öm­ rünüzün son yıllarını, geçirdiğiniz küçük Kolombiya köyünün devrimizi temsil eden varlıklarını, en ücra Türk köyü için hayal yaparak gözle­ rinizi kapadınız Kaderiniz, bizim imkânsızlıklarımız kadar insafsızdı. İkisi birbirini tamamlıyor,

Fakat, asla ümitsiz değiliz. Siz, vii- cudünüzle kaybolan bir fâni hissini

(Devamı sayfa 16 da)

(3)

İttihat

ve Terakkiye yedinci mekfubu

Bugün, ölümünün birinci yıldönü­ münü İstırapla andığımız büyük va­ tansever, son asır Türklüğünün müstesna fikir ve ilim adamı, kıymetli mütefekkir Mehmet Sabahattin Bey, in­ san haklarına ve fert hürriyetine daya­ nan, prensiplerini idama mahkûm edi­ lerek terke mecbur bırakıldığı vatanın­ dan uzak köşelerde, kitah, risale, mek- tub halinde müdafaa ve izah etmişti. Bu mektublardan sekizi, (İttihadı Terak­ kiye açık mektublar — Mesleğimiz hak­ kında üçüncü ve son bir izah) başlığiy- le, 1327 senesinde İstanbulda, Satvet Lûtfi Bey tarafından neşredilmişti.

Diğer izah ve eserleri bir taaafa. şu se­ kiz mektuh dahi, merhum’un dâvasının, aradan kırk yıl geçmesine rağmen nasıl taze, canlı ve hâlâ bâkir olduğunu ishat eder. Bu netice, Sabahattin Bey’in şah­ siyeti ve müdafaa ettiği prensiplerin be­ ka ve hayatiyeti bakımından şüphesiz

ki n^üstesna bir hüccettir. Fakat, onla­ rın bunca inkilâblara rağmen halâ tat­ bik sahası bulamadığına esef etmemek nasıl elden gelir?-. Akıl için tarik bir­ dir.. Şartlar değişir, fakat tarih ve coğ­ rafya zaruretleri ebedîdir. Sabahattin, politikacı değildi. SİSTEM ve PRENSİP adamıydı: Lâtin medeniyetinin son sö­ zünü söylemek üzere olduğunu, Tanzi- matla beraber, Fransaya değil, İngilte- reye — daha şamil manâsile Anglo-Ame- rikan dünyasına — dönmenin zarurî ol­ duğunu biliyordu. Fikirlerini tatbik ede­ memiş ve devir iktidarlarına anlatama­ mış olmasının vatana kaybettirdikleri­ nin acı blânçosıı gözlerimiz önündedir. İmkânlarımız elverseydi, ölümünün ilk yıldönümünde, mesleğinin toplu bir izahı olan sekiz mektubunu onbinler, yüzbinler halinde basar, bilhassa Türk gençliğinin vefalı, kadirbilir eline teslim ederdik. Bu izahlarda sadece arı ve duru

bir vatan sevgisi yoktur. Yurt muhabbe­ tini, insanlık faziletleri ve geniş, ihatalı, müsbet ilimle, çağımız medeniyetinin temellerini kavramış ileri ve müstesna kültürle kaplayan hüviyet vardır. Bu bakımdan Sabahattin B ey’in ideolojisi, devrimizi temsil eden maddî manevî bü­ tün kıymetler, vatanı bezeyinciye kadar,

şahsî hırstan uzak, faziletli, bilgili, ş u ­

urlu ve hürriyetçi emeklerin ışığı ola­ caktır.

MİLLET okurlarına, bir toprak kal­ kınmasına dair fikirlerini, Ekol dö Roş’u ziyaret vesile izah eden yedinci mek­ tubunu aynen sunuyoruz. Bu mektub, 1911 tarihini taşıyor. Aradan OTUZ SE­ KİZ YIL geçmiştir. Meşrutiyet ve Cüm- huriyet gibi iki rejimi bağrına alan bu devre içinde, Sabahattin Bey’in dâvası ne kadar bâkir, ne kadar taze ve canlı!.,

Türkiye’de Yeni Bir Medeniyet

Tfirkiyede yeni bir medeniyet

'l)ürkıyen.in coğrafiyeyi tabiîsini cüz’î bir tetkik ile de görebiliriz ki bize can çekiştiren şu tu fa n sefaletten k u rtu lm a ­ mız, toprağa kaviyen yerleşm ek, hayatı hususiyem izi tem elinden değiştirm ekle olacak! Biz de az çok tenevv ü r eden gençlerin cümlesi ancak b ir ta ra fta n alacakları m aaşla geçinebilir. M uharrir, muallim', asker, m em u r ne olursak ola­ lım istinatgâh iktisadım ızı daim a baş­ ka bir noktada aram ağa m ahkûm uz. Bu erkân tem eddüne ihtiyacım ız yok demek istem iyorum . Bilâkis, seviyei fikriye- mizi yükseltm ek için ehliyetli ve vic­ danlı m u h arrirle rle m uallim lerim izin adedini çoğaltmağa k a t’î bir m ecburi­ yet olduğu gibi idarem izi ıslah için afif ve m u k ted ir m em urlara, istiklâli m illiyem izi m üdafaa yolundada b errî ve bahrî m ükem m el bir kuvveî harbiyeye b ittabi m uhtacız. F ak at bunlar, sarfi­ y atın d an ziyade kazanan b ir m u h itte iş görebilir! Biz kazanam adığım ızı sarf ediyoruz. İşte vatanım ızı, bu şayan ceha­ let m usibetinden k u rtaracak , elimizdeki kıym etli u n su rlardan istifadesini hak- kiyle tem in edecek yegâne çare, şim di­ lik ziraat! Ziraatim izinse ekseriyetle maddî, m anevî h e r iki serm ayeden m ıh rum olan, b un dan dolayı da rencberlik derecesinin fevkine yükselem yen köy­ lünden başka sâliki yok! Bizi nam ve n i­ m etiyle besliyen, T ürldyeyi var eden işte bu köylü olduğu halde h e r yerde

ve h er sın ıftan ziyade ezilen yine o! N ecat ve selâm et işte bu hamisiz, rehbersiz k alan kö ylülerle m evkii ikti­

sadileri gittikçe d a ra la n şehirli ger.çleı arasında ziraî ve İçtim aî m ü n aseb etle y a ra ta ra k Anglo - Saksonlarda centil­ m en sınıfının d e ru h te eylediği o büyük rolü m ünevver gençlerim ize tahm il et­ mede!... O nları m üstahsil g ayretleriyle zenginleşebilecekleri m alikân eler başı­ na geçirmeli ve bu suretle sefaleti iç­ tim aiyye m endaı olan teşekkül tecem- m üünden saadeti içtim aiye halîki olan teşekkül infiradiye doğru ahenin b ir a-

ziım ile yürüm eli!

Bugün A vrupava yüzlerce talebe gön­ deriyoruz. M aksat?... M em urlarına is- tikrazsız m u tazam an m aaş verm ekten âciz b ir devletin aylıklı m em urlarını, yani tabakaî m ünevveresi m üstahsiller­ den k ülliyen m ahrum olan b ir cem iyet­ te m üstehlikleri çoğaltmak, iflâsı k a f i ­ ye doğru gemi azıya almak!..

U sulü idarede istediğiniz kad ar mü- tefennin m em u rlara m alik olalım : iste r­ seniz onlardan h e r b irin in b ir d â h i k e­ sileceğini farz edelim- K öylünün m esaiî ziraiye, hay atı hususiyesine b u n lar mı nezaret edecek? Bu lüzum lu nezareti kabili icra b ir hale getiren., terakkiya- tı İlm iyeye m ahal tatb ik olan çiftlikleri onlar mı idare edecek? F ab rik alarla ticareth aneleri m em u rlar m ı tesis ede­ cek?. Hayır... O halde b u n ları kim ya­

pacak?.. D evri sabıkın elinden tek tec ­ rübesini bile zaptettiği o teşebbüssüz ve bir parasız köylü m ü? yoksa silâh omuz da çölden çöle, d ağdan d ağa aşan âşiret- ler mi?.. Kim?....

İyi m em u r veya iyi bir m uallim (Mü- rebbi dem iyorum ) olm ak için behema- hal A vrupada tahsil etm eğe lüzum yok!.

Eğer m ektep kitapları, (te d risa tı ip ­ tidaiye m ecm uasında) gördüğüm üz m esut ve savanı teb rik num uneler v a­ disinde vücude g etirilirse çalışkan ve nVüstaid gençlerim iz az m ü d d ette m ü­

fit ve am elî b ir tarzı ted rise tem ellük eser. M ernuri.vetlere gelince, ne zamian «artı terakki, fırk a ta ra fta rlığ ı değil, behem ehal, usul ve intizam dairesinde çabuk ve tem iz is görm ek olursa vic­ danlı ve ehlivetli m em u rlarım ız kendi ­ liğinden çoğal m ava vüz tu ta r. Bununla beraber A vrunava taleb e gönderm ek­ ten vı’ne m üstağni kalam ayız. Yalnız e r ava gidecek talebe m ü n ev v er b ir m üs­ tehlikin v erine m ün evv er m üteşebbis m üstahsiller olmak için gönderilmeli! Biz. (teşekkülü infiradı) yi' m em leke­ tim ize id h al edecek usulü terbiyeyi tat- bika k ad ar (m ürebbi) leri m üstahsille­ rin en lüzum lularından savarız. Şu k a ­ dar v a r ki gençlerimizi, m em ur yetiş­ tirm ek için açılan ve kifayetsizliği F ran- sada da bir çok m ün ev v er zekâların tah tı tastık ın d a b u lu n an liselere doldur­ m akla bu m aksat tem in edilemez. V a­ kıa, ihtiyacatı içtim aiyem ize cevap

(4)

♦ ♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦ ♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦

Bugün

Avrupaya yüzlerce talebe gönderiyoruz, maksad?

müstahsillerden külliyen mahrum bir cemiyette müstehlikleri

çoğaltmak, iflâsı katiye doğru gemi azıya almak;

recek m ek tepler Franısada da yok d e­ ğil. F a k a t aram ak,, bulm ak, seçm ek lâ­ zım!

EKOL DE R U J

Y eni tarzd aki F ra n sız m ektep lerin in başında Edm on De M oulen’in (Roj) da tesis etm iş olduğu m eşhur m ektebi zikredebiliriz. Bu mlüesseseyi b ir kaç senelik fasıla ile iki defa ziyaret ettim . M ektep, P a risten s ü ra t k atariy le iki sa­ atlik b ir m esafede ve gayet hav adar bir köyde!.. Talebe, uzun boylu çam lar, gü­ ler yüzlü ağaçlar arasında bü y ü k b irer çiçek dem eti gibi görünen dört beş köş­ ke taksim edilmiş; h e r köşk ailesiyle birlik te ikam et eden b ir hocanın idare­ si altın da bulun uy or ve bu su retle m ek­ teb in h ay atı içtim aiyesi, terbiy ei hissi­ ye ve adabı m uaşeretçe kad ın ların h u ­ zu rund an da m üteneim ve m üstefid o- luyor. Otuz, k ırk kişiden ibaret sakin­ leri, bu köy kâşanelerinde - liselerdeki gibi - so ğ u k .b ir kışla hayatı y erine h e r cihetten faal, m esut b ir aile hay atı va- sıvor! K öşklerde talebeden h e r biri bi­ re r vazife ile m ukayyet! Bu vazifenin ehem m iveti yasları ve terak k ileriyle m ütenasiben artıy o r ve fik ri m es’uliyet kendilerivle b irlik te büyüyor. Fena â- detlerirt m uhitlerine girem em esi için de m ektebe dokuz on yasından büyük, ta ­ lebe kabul etm ek istenilm iyor. Cacuklar, fK aniten) denilen K üvüklerden birinin nezaret v e em rine tâbi! K aoiten ler da­ ima arkadaşlarının hürm etini, hocaları­ n ın itim adını kazanm ış talebeden in ti­ h a n olunnvor... ftm/kân derecesinde am e­ lî olan d ersler alelekser talebenin fik rî­ ni ■'vurmamakla b erab er m uhakem esini kuvvetlest’recek bir su re tte te rtin olun­ muş! Hem en h e r derste b ir k ere bu lu n ­ dum. H ocalardan bazısı m ah u t listele­ rin yetiştirm esi bulunduğu için yeni terbiyenin ru h u n a daha nüfuz edem e­ miş; m eselâ tarih i tabiî m uallim inin bu sınıftan bulunduğu derhal göze çar­ pıyordu. Kendisi ulûm u tabiiyede dok­ torasını geçmiş ve m esleğinde büyük b ir vukufa m alikm iş. F ak at sü ratle ta k ­ rir ettiği dersi b ir fonograf m akinası gibi söylüyor, m evzubahse sâmiinin kalbini değil yalnız hafızasını kazanabi­ liyordu. Bir saat kapalı bir çehre ile ve­ rilen bu dersin sonunda dershane geniş b ir nefes alır gibi oldu!

Bir kaç dakika sonra daha küçük bir sınıf talebesiyle coğrafya dersine g ir­ dik. M uallim enin a rk a tarafınd ak i du ­

yarda

asılı d u ran b ü yük

ve

kabartm alı

h a ritad a n dersin H olandaya ait oldu­ ğun u d erhal anladık. Hocamız kesik bir ta k rir ile nazarı dikkatim izi evvelâ a ra ­ zinin taksim atı tabiîyesine celbetti. T oprağın tarzı teşekkülünden; denizin­ den, havasından, insanların dan ve t a r ­ zı -tayişlerinden beşüş bir çeh re ile bah­ sediyor. bahse küçük talebesini iştirak ettiriyor, ders m eraklı bir silsileî iktişa- fat halini alıyordu, yavaş yavaş ders­ hanede bulunduğum uzu bile u n uttu k. H aritaya m erkûz olan nazarlada H olan­ da büyüm eğe, canlanm ağa, yaşam ağa çalışıp çabalam ağa başladı. F ark ında bile değilken seyahatin sonuna gelm i­ şiz! H olandadan istem iyerek ayrıldık... Refikim Mösyö de K am pe şu iki tarzı tedris arasındaki fa rk ta n m ü teh ay y ir olduğum u saklam adım . Bu fark yalnız iki (sim ayı tedristen) birinin kapalı, öbürünün açık bulunm asından doğm u­ yordu. Coğrafya dersinin canlılığı, bu â r â k ad ar bu m evzua dair yazılan ki­ tap larda görülm eyen bir kıym eti İlm iye­ yi ihtiva etm esi bilhassa nazarı dikkati­ mi celp etm işti. F ak at de K am p m u al­ lim enin İlmi içtim aa çalıştığını söyle­ yince hayretim bittabi zail oldu.

Y aklaştığım ız odadan gelen cıvıltı­ larla anladık ki Fransızca ve edebiyat dersi başlam ış. K apıya m uhterizâne v u ­ ru rk e n m uallim in m ütebessim ve şevki ensiz çehresi kendilerini rahatsız etm e­ diğimizi gösteriyordu. B üyük b ir neza­ ketle bize refak at eden m ektep m üd ü rü Mösvö (B ertive) ve ilm i içtim aiye m u ­ allim i Mösvö de K am p’la b irlik te bir köseve yerleştik. Talebe, Selâm bonun b ir narcasım yazmış. M uallim, defterle­ rin birinden vazılam cehren okuduktan sonra. “İşte diyordu, Mösyö de Mole’nin “Yollar., eserinde (1) K artaca faslım okuduğum uz zaman C um huriyetin iy- m avi içtim aisini, Fenike ve Venedikle olan m üsahibetini, ve aym esbabın ay­ nı şerait dahilinde daima aynı netaiç tevlid ettiğini b ir kere daha görm üş ol­ duk. Flobenin büyük b ir vukuf ve san­ atla tersim ettiği şu levhada K artacayı nazarım ızda b üsb ü tü n canlandırdı,,,

İlmi içm am en büyük bânilerinden bulunan dö M olenin bir tahlili dahiyâ- nesi, Fransız nesri hazırının en pürü z­ süz, en m üdekkik bir m usavveri olan F lcberin bir levhasıyla donatm ak edebi­ yat dersine şüphesiz bü sb ü tün yeni ve pek m es’u t bir ufuk açm aktı....

(1) Tabiî derdest ikmal olunan kitap

❖ »(►♦♦♦S»*#»«

G arip tir ki yine bir kaç sene evvel yine bu odada bu sevim li m uallim in dersini Edm on de M olenin kendisiyle b irlik te dinlem iştik!... Bugün,... Onu, yalnız eserlerinde, daim a ileri gidecek, ve ileri götürecek en kıym etli b ir âlem ­ de yaşıyoruz!....

Biraz sonra, yeşil bir açıklığa nazır neş’e, bahşa bir çay m asası etrafında direktör, hocalar, refikaları, kapi te n ­ ler toplanm ış m ektep b ay atın a dair m uhtelif m u h av erelere dalm ıştık. Ka- p iten lerden bazılarıyle ayrıca görüş­ tüm. On beş, on altı yaşların d a görünen bu tem iz gençler m u h atap ların ı ciddi­ yetle dinliyor, irad edilen suallere ser­ bestçe fak at daim a büyük b ir nezaket­ le cevap veriyorlar; görülüyor ki, faal ve h a y ırh a h b ir insan, h ay atı en cid­ dî m ânasiyle alan b ir centilm en olmağa kendilerinde esaslı b ir hazırlık var..- Bedenen, fikren ve ahlâken tem bir sıh­ h at içinde serpilen bu faal m uhit, dara- batı hay ata karsı şim diden m etan et ve beşaşetle m ücehhez! F ak at şu sari sa­ adetin kavnağm da bile zam an zaman, talisiz küçüklerim izi düşünüyor, tees­ sü r ve teellüm den yne kurtu lan ııvo rd um

EVol dö Roi da ecnebi lisan ların a da büvük ehem m iyet veriliyor, ve bura talebesi süphesis liselerdeki arkadaş­ larına lisanca da tevafuk ediyorlar. Za­ ten kendilerine, m ekten ücreti olan se­ nevi üc bin franktan başka bir m asraf tahm il edilmeden, çalıştıkları lisana gö­ re İn g iltere veya A lm anvava b ir kaç avhk b ’r sevahat. vant.ırılıvor ve b u su­ retle lisandaki m elekelerini artırırk e n yeni b ir m em leket görmüş, tic a re t ha- vativelerini de arttırm ış' oluvorlar.

M ektebin o cesim arazisi içinde b ir küciik çiftlik var. Bu çiftlik ziraat boca­ sının rivasaf.î altm da talebe tarafın dan isletilivor. H esaplar onlar m arifetiyle tutuluvor. İcabında âletler yine kendi ellerivle tam ir olunuyor. Zaten talebe, sanaviî nefisive haricinde el isleri, m a­ rangozluk dem ircilik gibi lüzum lu sa­ n a tla rla da uğraştığı için böyle tam bir hay ata alışkın!

U lûm u tabiîye m erak lıları fennî ge­ zintileri esnasında topladıkları y a h u t h ariçten edindikleri num unelerle m ek­ teb in tarih tabiî m üzesini zenginleştiri­ yor, resim ve heykelsazî m eraklıları da en iyi eserleriyle m ekteplerinde b ir sa- nayü nefise müzesi h alk etm ek istiyor­ larm ış. H eyeti um um iyesi itibariyle bu ­ rası bir kârınca yuvasına da faik! Ne

(5)

I

Fakat şu sari saadetin kaynağında bile, zaman zaman failsiz

küçüklerimizi düşünüyor, teessürden yine kurtulamıyorum

♦ ♦ ♦ » ■ ♦ ♦ ♦ » » ♦ ♦ ♦ + ♦ ♦ ♦ ♦ >4 » .» » » ♦ ♦ « ♦ ♦ ♦ ♦ -♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦♦*<*♦ « « « « « ♦ « ♦ ♦ ♦ ♦ ♦■♦♦ ♦ « - * > « - ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦

ta ra fa baksanız m ü tealî b ir gayret, rnü- tezayid b ir salâhiyet, istikb ale m ü k em ­ m el LVr h azırlık görüyorsunuz. Teşeb­ büsü şahsî ile adem i m erkeziyet bu k ü ­ çük âlem i son sistem de b ir cennet h a ­ line ifra ğ etmiş! M esaiyi bedeniye ve fikriyeye v erilen • v u sattan b ittab i ah ­ lâk d a b ü y ü k m ik y a sta m üstefid olm a­ da! F ik ri taa v ü n yalnız m ek tep dahilin­ de icrai tesir etm ekle kalm ıyor; şakir- dan hocalariyle b irlik te v a k it vakit hem civar fık aray ı ziyaret ediyor, düş­ k ü n leri kaldırm ağa, teselliye ve tescia elbirliğıyle çalışıyorlar. T alebenin m en­ sup olduğu dinlere karşı m ek tep te b ü ­ yük bir h ü rm e t hüküm ferm a! Zaten dindarlık, en amik, en m ukaddes m âna- siyle b urada b ir m eslek esası! H ay atın daim a kanayan, kanayacak cerihalarım rak ik olduğu k a d a r m etin ellerle sara­ cak m üteşebbis ve âlicenap b ir nesil yetiştiriliyor!

Ekol dö R oj’dan çıkan talebe h a y a tta pek iyi m uvaffak oluyor ve bazıları az zam anda m üh im m evkilere geçiyorlar. B ununla b e ra b e r m enselerini u n u tm u ­ yor, hocalariyle m ektuplaşıyor, eski m ekteplerinin âtisine alâk ad ar k alıy o r­ lar. Simdi F ransanm birkas y erin d e d a ­ ha (Roi) tan zire başlandı. îs te bu u su l­ deki müesseselerin, h e r b irin d e sekiz on küciik talebem iz bulunm alı: faal ve ta ­ lim e kabilivetli gençlerim izden bazıla­ rın ı k endilerine terfik suretiyle de T ü rk redeki terak k ileri tem in eddm eli. Bu n u n hindik favdası daha var. îki üe se­ ne küçüklerim ize m uallim sıfativle ■Roi’daki sdhi her m ektente vasavacak çeneler. (tesekhi'dü infiradı! vı halk e- den terb iv ev i vakm dan cnumiis. onu bizzat vasaımıs olacaklar, ik i üc senelik h ’r ikam etten snnra avnı terbivevi ken>- di m em leketim izde tath ik iiz“ro Tk'ınVı. veye avdet etm ezden evvel de îngiliz ve A m erikayi şim alî m ekteplerini bir itinaî m ahsus ile ziyaret eder, (1) Av- ru p an m m ekâtibi sairesi hakkın d a da m ücm el ve salim b ir fik ir edinirlerse m uhtaç olduğum uz m uallim ve m üreb- bileri az zam anda kısm en ve sahihen elde ederiz, fakat teşebbüsü şahsinin hayatı hususiyetinize m ihver olabilmesi için hazırlığım ızı daha büyük çapta tutm alıyız.

Nefsi İngilterede bugün ziraate

elve-(1) Sefarethanelerimiz icabında ken­ dilerine terfik edecekleri ehliyetli ter­ cümanlarla bu maksadı pek çok teshil edebilirler

— 12 —

rişli bir karışlık boş yer güç b u lu n u r. H albuki îngilizlerin m ü ste m le k âtta v â­ si arazileri v a r ki b u n lar işlenm ek için insan koluna arzı ihtiyaç ediyor- İngi­ lizlerle A m erikalılar ötedenberi aldık­ ları terb iye neticesi bu gibi işlere fıtrî bir istidat ile hazırlanm ış olm akla be­ rab er yine m aksadı tem in eedecek, m ü s ­ tem lek âtta m uvaffakiyetlerin i tasrig eyliyecek am elî m ekteplere m alik bu ­ lunuyorlar...

(Anglo - Saksonlarm tevafıkı içtim a- ivelerj neden neş’et ediyor?) eserinde ’’Sahife: 40, Dö M olen bize bu m ektep­ lerden birini etrafiyle tasv ir ediyor:

“Bahsedeceğim îngiliz m ektebi, diyor, gençleri hariçte, kendi k u v vetleriy le birleşm eğe ve Anglo - Sakson ırkına y a­ vaş vavaş cihanı istilâ ve ecnası saireye tev afu k k u d retin i veren m üessesatı ziraiyeyi m em aliki m ubtelifed e vücude cetirm eğe hasseten ibsar için açılmış. Bu num une, Almanya im p arato ru n u n (1) - kendi proğram iyle - yapm ak iddi­ asında bulunduğu şeye tek ab ü l ediyor. F a k a t görülecek ki k u llan ılan vasıtalar b ü sb ü tü n başka.

P rogram serlevha suretinde m evzu iki fık raî m uktebese ile başlıyor. F ık ra ­ lardan birincisi. (Jon A stu a rt Mil) in: “H alihazır âlemde, bilâ tere d d ü t denile­ bilir ki zengin ve eski b ir m em leketin serm ayelerini m uvaffakiyetle işletilebi­ lecek en ivi teşebbüs, istim lâktir... I- kino’si. F o rste r’in: “M uhaceret, yalnız am °le sınıfı için değ’l. fakat, h e r sınıfa m arsım e fra t için cit+ikce bir lüzum , b ir ihtivac haline cînvnr!..

Prn5rnm , evvelâ hedefi tâvin edivor: “Müessese m ektep terhivesm deki nok­ sanları ikımalen daha hususî b ir hazır- hV+n hııhınm ak ı'stmren çeneler içindir... Dıklrpt ed’n’z kİ İnciliz m ekt eril er inde terbive zaten pek âm elidir. H ulasa m ak­ sat, “cidali hayat,, da m uvafafk olmak için evsafı lâzım eyi v erm ekten ibaret: “The struggle for existence,, kelimesi de A lm anya im p arato ru n u n p ro g ra ­ m ında olduğu gibi aynen m evcut.

M ektebin m ü d ü rleri bütün m üstem le­ kelerle m ünasebette bulunuyor. Ve gençlerin, ahval ve ihtiyacatı öğrenerek ona göre bir h a ttı h arek et takip etm ekle rine yarayacak m alûm at alıyorlar. İşte bu suretle eski şakirdlerden b ir çoğu m uvaffakiyetle h ariçte yerleşm iş ve ış sahibi olm uşlar.

(1) Müellif evvelce imparatorun bir nutkunu tenkid ediyor.

B undan sonra m ektebin (mevkiine, vaziyetine dair m alûm at veriliyor- H er şeyin lây ık iy le , anlaşılm ası için de, m ü- essesenin teşkilâtı m addiyetsini göste­ ren bir p lân var. M ektep k ırd a yapıl­ m ış (tabiî öyle olm ası lâzım gelir de­ m eyin çünkü bizim in stitu t agronom i­ que d arü lfü n u n ziraim iz Parisin orta- şm dadır.) Bir ta ra fta deniz ve nehir, diğer ta ra fta da kâm ilen ziraî b ir k ıt’a arasında ve b ir tepe üzerinde inşa edil­ miş. işte iki ş a rt ki şehirlerde Alman talebesinin tecem m üünden ziyade m u ­ hacirler, m üstem lekeler ihzarına m üsa­ it:

Plân, usulü ziraatin h e r nevile icnası m uhtelifeî m ahsulâta nüm u n e olacak tarzda tanzim edilen araziî m ezruanın vüsatini ebniyeî ziraîyeî m uhtelifenin m evkiini ve neye yaradığını gösteriyor: (Çiftlikler, süthane, küm es, iş odası, k a ­ yıkhane... gibi) B undan başka ci­ varda iki m âbet olduğu zikredilm iş ki bunu nla da m esaili diniyeye verilen ehem m iyet göze çarpıyor.

Bu m ukaddem elerden sonra nöbet, m üessesenin, o fevkalâde am elî tab iati- ni gösteren ders cedveline geliyor. B u­ rad a m ektebi, siyasi b ir m aksada âlet etm ek düşünceleri yok; yegâne emel, gençleri m alûm atı lâzım eî am eliye ile teçhiz eylemek. D arü lfü n u n u ziraîmiz- dekinin tam am en aksine olarak en bi­ rinci m evki am eliyata tah sis edilmiş, d e rs h a rjts r, yapılan şlerin tefsiri ile nazariyesinin tefhim ine hasrolunan*«. Talebevi, istk n ar için bilnm esi elzem, m uhtelif u sullere alıştırm ak üzere su­ reti daim ede b ir çok çiftçi ve sanatkâr kullanılıyor.

B irin m evkii işgal eden b itta b i zira­ at. Talebe, m esaiî ziraiyenin bilcüm le te fe rru a tın ı bizzat icra edivor; sureti istim alini öğrenm ek ve kıym et nisbi- 1 erini m ukayese edebilm ek için ellerine en m ükem m el âletler veriliyor. E n ivi cins meyim v e sebzelerin, ve en ziyade m ahsul alm ağa m üsait u su lü n tetkikine on ark lık (arce) b ir bahçe tahsis edil­ miş pek am elî olan a n yetiştirm e u su lü ­ ne de avrıca ehem m iyet yeriliyor. Çün­ kü a n bal şeklinde m addeî şekeriye ve balm um u seklinde m addeî tenviriye gi­ bi yeni m em leketlerde k ıy m ettar ve te ­ dariki m üşkil m alzem eler tem in olunu­ yor. Ağaç dikilm iş b ir kısım arazi ise orm ancılık tahsiline y a n y o r ve proğ- ram da K anada ve A vustralvada yerle­ şecek talebe için orm ancılığın faydasın­ dan bahsolunuyor,

(6)

Ne tarafa baksanız, istikbale hazırlık var: Teşebbüsü safisi ile

ademî merkeziyet, bu küçük âlemi bir cennet haline ifrağ etmiş

İ M İ M «

İ

I

H ay van atı ehliye yetiştirm eğe de b^iyük b ir itin a v a r ki haiiz olduğu ehem m iyet hasebiyle bu pek tabiîdir. Ç ünkü pek çok defa bir m alikânenin tesisi hay v an yetiştirm ekle başlar- B undan dolayı çiftlik te (70) d e n ziyade beygir ve ta y bulu ndu ğ u ve m ektebin güzel döl y etiştirm ekle şö h ret şia r olduğu bilhassa zikredilm iş. B unların içinden, m üstem leke işlerine en ziyade y araya­ cak ları intih ap olunuyor.

Ç iftlik te m u h telif cins öküz, koyun, kuş nü m un eleri b ulu n d u ru ld u ğ u da be­ yan edilmişi. Talebe bu h a y v a n atın ev­ saf ve ahvalini ve kıym eti nisbiyelerini. tanım ağa hususi bir dikkatle alıştırılı­ yo r ve program da şu kelim eler okunu­ yor: “Talebe, çobanlara refa k a t eder, ve b ü tü n sene bu m ühim kısm a ait her tü rlü tafsilâtla ünsiyet eyler.,,

Süthan ede itin a ile seçilm iş elli inek b u lu ndu ru luy o r ve teşkilât ve taksim a­ tı en son tera k k iy a t ve tekem m ülâta m u tab ık olan b u rad a hem sıcak hem soğuk iklim lere gelir u suller öğrenili­ yor. F a k a t m üstem lik, şayet h ay v an ları hastalan ırsa bizzat tedaviye m uktedir olmalı. B u nu n için h e r gün baytarlık h a k k rn d a am elî dersler ve ta tb ik a t var. Talebe yine h e r gün binicilik dersleri alıyor. V akıa onların, m alû m atı am eli­ ye iktisabı için - A lm anya im p arato ru gabi - bu riy azete ihtiyacı yoksa da yeni m ın tak a la rm pek çoğunda at, ye­ gâne vasıtaî nakliyedir. Esasen vasi çiftlikleri, m alik âneleri dolaşm ak, tef­ tiş etm ek için başka çare de yok. B un­ dan m aada talebe, h e r gün m esaha, te s­ viye, tefcir ve İska am eliyatı yapıyor.

Ç ünkü m ünzevi m alikânelerde b arın a­ bilm ek için bu m uhtelif m alû m ata te ­ m ellük elzem!

F a k a t b ir m üstem lik için yalnız m ali­ kânesini işletebilm ek k u d reti kâfi d e­ ğil. Ş eh ir ve kasaba gibi m erkezlerin uzaklığı ihtim alinden dolayı (zanaat) larm da y e rin i tutm alı, her hususça kendi kendine kifayet edebilm elidir. A nlaşılıyor kı şim diye k a d a r hiç gö­ rülm eyen en m üstakil adam yetiştirm ek m eselesi nazarı itib are alınmış. N ihayet dereceî am eli olan bu m aksat, progra­ m ın ikinci kısm ını yani bir çok hususî sanatkâh lard ak i m esaiyi izah ediyor:

Ç iftlik m akinelerinin imali, â lâ tm ta ­ miri, at nallanm asının öğretildiği im a­ lât ve dem ircilik sanatgâhı.

O dunu işlemek, tekerlek yapmak, araba tam ir etm ek, bana yapmak...

usulü nü n Öğretildiği doğram acılık ve ke­ restecilik

sanatgâhı-Eğer, koşum ve buna a it h e r şeyin öğretildiği sanatgâh b u rad a n yetişm e gençleri bekleyen tarzı h ay at için daha başka m alûm at ve kabiliyet de lâzım: M eselâ yüzm ek, k ü rek çekm ek, vapur kullanm ak, sabiıh k öprüler yapm ak, sal­ lar inşa etm ek gibi şeyleri bilmeli. M ek­ tebin v ap u rların a bakm akla m uvazzaf bir sahil m uhafızı da bu m u h telif riy a ­ zetleri öğretiyor ve program da “düğüm yapm aksızın deniliyor.,, Bir h a la tın iki ucunu yekdiğerine ray tetm ey ı de talim eder. T afsilâttaki bu dereceî vu zuhu se­ verim ; çünkü h e r şeyin sonuna kadar varm ak isteyen ve hiç birinin bilüzum ounaUigma kanı ve am elî adam lar k a r­ şısında ouıuııaugum uzu gösteriyor.

icabında, kencunı ve başKaıa.rmı teda­ vi etm ek te lazım ki program bu ih tiy a ­ ca a a cevap veriyor ve "m üstem ııkıer ıçm diyor, pek ziyade ehem m iyeti olan hu m eselede Ben J a n seyyar Hastanesi cem iyeti kavaidıne tatbııka m ağ ru k iara ımdad, m u h telit sargıların tatbiki, çı­ kık veya k ırık vukuunda k ab ilıtatb ık m üdavat, kam n tevkifi, cerha, yanık ve bu gibi âdı kesırül vuku kazaların te­ davisi tedris olunur.,,

B uraya kadar arazı ve üstündeki m e­ saiden, tatb ik a tı am eliyeden bahsedil­ miş çünkü ted risa tın ruhu, esası bun­ lar. Ç ünkü kalem m em u rları değil. Cehd ve cidal adam ları - strug g le for li- feısie r yetiştirilm ek isteniüyor. B undan dolayı dershanelerinde verilen nazarî dersler, yalnız program ın sonunda m uh- tasaran zikrolunm uş. Z aten “m ektep te­ ki tedrisat, dışarıda öğretilen ve tatb ik edilen şeylerin izahından başka bir şey değil.,,

Z iraat, tabakatülarz, m adeniyat, neba­ tat, orm ancılık, inşaat, baytarlık... gibi ulûm un m ü d ü r ve m uallim ler ta ra fın ­ dan nazarî olarak tedrisine günde iki saat (görülüyor ki tabı fikri yok!) Mu- hassas bundan m aada genç m üstem - likleri m enfaaddar edebilecek her tü rlü m esaile d a ir m üstem lekâtı m em urini tarafından yazılan m ektuplar, um um un nazarı dikkatine vazolunur.

Program da, binalarla tadad edegeldi- ğimiz m üteaddit m esaiyi, hini tatbıkm - da m usavver 25 de fotoğraf var. Resimle ri b uraya geçirem ediğim e pek m üteessi- fim: Ç ünkü onlar d a bu gençlerin gayyur amelî, saye alışkın, m eşekkatten kork ­ maz, yılm az ve icrası için A llah tan son­

r a yalnız nefsine güvenm ekten başka ça­ re olm ayan ciddi işleri ciddiyetle başa çık arır b ir ırk a m ensup oldukları pek iyi görülüyorr.

B ilhassa calibi d ik k at bir nok ta daha v a r ki o da bu gençlerin saikaî sefaletle terk i vatan a m ecb u r kalm ış, m ahrum u serv et zavallılardan ib a re t olm am asıdır. E vet b u gençler ya zengin* y ah u t her halde vakti-, hali m üsait ailelere, Al­ m anya im p a rato ru n u n ıslahatına he­ def' edindiği bu rju v azi sınıfına m en­ su p tu rlar. P roğram bu ciheti saraha- tan ve k a fiy e n tâ y in ediyor. Z aten mek tep ücreti de b u n u isbata kâfi: Ü cret senevî 17 yaşm a kadar 2250, yirm i ya­ şm a kad ar 2700 ve yirm inin fevkinde olanlar için 3150 frank.

Şu halde bu gençler v atanların d a a- sude, sâkin k(üçük bir m aişet tem inini düşünebilirlerdi. F a k a t am elî ve daimi b ir say ile, yeni m em leketlere giden m üstem liklerin karşısına çıkan m üşkil- lerle pençeleşm eği tercih ediyorlar. Evvelce d e demiştim, b u n ların kendi şahıslarına itim addan başka çareleri yok. P ro g ram a m e rb u t bir vesikada bir*isbat d ah a buldum :

Vesika, son tevziî m ü k âfatta, m üesse- seyi - bü tü n İngiliz m üesseseleri gibi, m ünhasıran teşebbüsü şahsiden doğan bu m üesseseyi - him ayelerine ala n m a­ ru f zevatın iradettiği n u tu k la rd an iba­ ret. Bu zevatın ekserisi m üstem lik ha­ y atın da bizzat buiunm uş veya e la n bu­ lu n m ak ta old uk larından talebeye, va­ kıf ve salâh iyeddar bir lisanla hitab ediyor; m jüteaddit m üşkilâta u ğ raya­ caklarım ve bu m ü şk ilâiı yalnız kendi kuvvetleriyle iktiham e m ecbur olacak­ larını söylüyorlar. F a k a t b ü tü n bu ih ­ tim aller gençlerin cesaretini kırm ıyor, bilakis fazla bir m ünebbih tesirini göste riyor. Ç ünkü yenilecek m üşkilât ihtim al leri yalnız zayıfları tevkif, kavileri ise bilâkis tenbih ve teheyyüc eder.

N u tu k lard an b irin in L ord K ontsford = K n u tsfo rd ’un bir fıkrasın ı dinleyi­ niz: “Kendinize karşı se rt davranın. Meş’um tesadüflerle çarpışacaksınız. M ahsulâtınız h ar ab, hayvanatınız telef olabilir. F elâketle sakın m eyus olmayın. Cesaret ve azim ile, çalışıp çabalıyarak zayiatınızı telâfi edin!,,

Bu sözler, cihanın fethine y ürü yen bir ırk ın (fakat P ru sy a usuliyle feth değil) teran eî şevk ve harek etin i an d ır­ m ıyor m u? İşte hakikî bir cihadı ha­ yat!

(7)

Çünkü (Kalem memuriarı) değil, cehd ve cidal adamları

struggle for lifers yetiştirilmek isteniliyor

B ir diğer hatib, S ir G rah am B erry aşağıdaki sözleri söylüyor: “Cihanın h e r no k tasın da İngiliz bayrağı a ltın d a to p ra k lar bulabilirsiniz. K anad an ın so ğuk anfintakalarından/ A m erikanın eıı sıcak yerlerine, A vu sturalyay a kadar gidin. H er tara fta , h er y erd e binlerce senelerden beri şedaidi h âriciyeye gö­ ğüs geren o bayrağı göreceksiniz. Şim ­ di nöbet sizin! Takip edeceğiniz istik a­ m eti, kavrayacağınız işi iy i düşünün. Hedefe vusul için in tih ap edeceğiniz yolu iyi tây in edin. Asla irkilm eyin. Cessur, âzim, sabiti kadem olun. Z annet mem ki zeki, genç bir İngiliz faaliyeti­ ne küşada bunca m üstem lekeler ve m u ­ vaffakiyet ihtim alleri v ark en m üzaya­ kada, ihtiyaçta kalabilsin. Ben pek genç değilim. A rtık k ırk sene evveli bugün sîzdeki su h uletlerin hiç birine m alik ol­ m aksızın cüzî bir serm aye ile, m alûm a­ tı fenniyem ve gittiğim yerd e hiç bir dostum bulunm adığı halde ben de h a­ rek et etm iştim . B ununla beraber m üs­ tem lekenin Başvekili olmağa ve üç de­ fa heyeti teşriiyeye riy aset etm eğe m u­ vaffak oldum.,,

Cihatı hay ata yalnız bir m ektep ta le besinin değil, fak at bü tün bir m illetin böyle bir m üm arese ile hazırlandığı vt bu kadar amelî, bu kadar kavi bir teşki­ lâtla kürenin her tarafın a yayıldığı dü­ şü n ü lü rse hem m esele en büyük bir v u ­ zuh ile anlaşılır, hem de istikbal kimin, dünya kim in olacak? H akkiyle tâyin eder.

Şim di sorarım , böyle bir m ektebe ta ­ lebe gönderm ekle lâa lettây in A vrupa m ekteplerinden birine talebe gönder­ m ek m üsavi m idir? Vakıa ikisinde de isim bir! A vrupaya talebe "nllanıyor. f akat ta tb ik ettiğim iz usuı m us tenlik­ leri. hallerin den m em nun olm ıyanlar; çoğaltacak, tahsil m aarif ünvan emni- yetbahşasiyle m usab olduğum uz illeti arttıracak ! Teklif eylediğim iz usul ise m üteşebbis m üstahsiller, - çocuklarım ı­ zın olduğu k ad ar büyüklerim izin de şiddetle arzı ihtiyaç ettiği - hakikî mü- rebbiler vücuda getirecek; m ünevver ve am elî gençlerle nam uslu köylüleri­ miz arasında bir sai ve am el mjünasebetı y a ra tara k T ürkıyede koskoca bir cihadı tem eddün tem ellendirecek! Ö yle bir inkılâb ki cem iyatı siyasiye vesaiti ma- lûm iyeleriyle başa çıkarm aktan küîli- yen âciz!..

İşte A vrupaya gönderilen talebem i­ zin en' büyük kısm ı bu gayeye erişm ek — 14 —

m aksadiyle gönderilm eli (1) ve avdet­ lerinde birer, çiftlik başına geçm eleri ve bu sayede köylerim ize, en tabiî, en m uvafık bir tarz d a çalışm a, zenginleş­ me, yükselm e yolunu gösterm eleri için Z iraat Bankası, y a h u t başka m üessese­ ler tarafın d an kendilerine - tedricen azalacak - teshilât gösterilm elidir.

Teşekkülü infirad î m ahsulü olan te­ şebbüsü şahsiyi m em leketim izde bes- liyecek terbiye, bugün bilhassa İn g il­ tere ile şim alî A m erikada tatb ik edili­ yor- fetişm iş gençlerim izin bura m eka- ubiiiuen m u ste n t oıa bilm eleri için İn­ gilizceye az ç o k bir vukuf lâzım. Bizde

ise İngilizce m ünteşir değil. B u ha.de ruıgıo - bakson m eK teplerıne gonaerıle- cen ve daim a en çalışkan ve haysiyetli vatandaşlarım ızdan intihap edilecek ta ­ lebe, evvelâ b u lun du kları yerde bir rnuuuet bu lisana çalıştıktan sonra am e­ li ziraat m ek teplerind en birine girm e­ d en evvel Ingiliz pansiyonlarında ve tercihen bir centilm en ailesi nezdinde bir m ü dd et ikam et etm elidir. Gençle­ rim ize yaınız lisan veya ulûm ve tu ­ n u n tahsili kâfi değil, bunlar kad ar ve belki d ah a ziyade Amgio - Saksoniarın refa h ve teâlısm i halk eden h ay ati mcn- şeierm den yaşam aları “teşekkülü ınfı- radî„ d e k i m uhasebatı aiieviyeyi te t­ kik etm eleri, bu m ütekâm il m u h itte k adınların n e sam im i h ü rm e tle re maz- h ar ve onların bu h ü rm e tle re ne kadar lâyık olduklarını görm eleri, som a da o bomboş zam anlarım ızı baştan başa dolduran levsalûd tefessühlerden u ta ­ narak, iğrenerek... S ü ra ti m üm küne ile m etin ve nam uskâr bir h ay atı hususiye tanzim etm eleri lâzım!

F ak at heyeti içtim aiyenin vahidi kı- yasisi fert değil aile! Bu halde teşekkülü tecemmıüiden k u rtulm ak aile hayatım ızı sağlam bir muvazene, ulvî bir ahenk ile-teçhiz edebilm ek için kızlarım ızda da şahsiyete kuvvet, vicdanlara v ü s a t bahşetm eliyiz; tâ ki onlar da h a y a tları­ na, - icabında - keddiyem inleriyle te­

f i) Dâvamızın, bir zamandan beri Avrupada tahsilde bulunan ve ınesali- ki mulıtclifeye suluk etmiş olan talebe­ mize bittabi aidiyeti yok. Bu gençlere karşı hükümetin veyahut ailelerinin deruhte edebilecekleri en mühim vazi­ fe zannederiz ki mesleklerinde ihtisas tam kesbeyleyinceye kadar Avrupada ve en muvafık şerait dahilinde çalışa­ bilmelerini temindir.

m ine m uk tedir insanlar derecesine y ük ­ selsin!. ’’leyselül insani ilâ m asea, ayeti fahiresi fezaili insaniyetin bir d ü s­ tu ru ezelisidir. în saıı ijçin k a­ dın erkek sanajyiıin hariçilnde hiç bir fazilet olm adığı göbjö hiç hır tera k k i hiç b^r ümit; fıp)dt da yok! K avafili beşeriyet m edeniyetleri­ nin istikbalini m ü cerret sailerinin te ­ rakkisi m sbetinde tem in edip d ururken, biz kendi insaniyetim izin yarısını, m e­ saili beytiyeden başka hiç bir şayi m ü ­ terakki ile m eşgul edem ezsek rekabeti um um iye sahnesinde harb e daha giriş­ m eden k a t’i bir m ağlûbiyet, feci bir m akhuriyete m ah kûm olmazmıyız?

G örüyorsunuz ki asrı hazırda erk ek ­ lerin sayii yetişm iyor, kad ınlar da k a­ zançlı işlere sülük ediyor ve işlerinin ehem m iyeti nisbetinde h u k u k u m edeni- yeleri yükseliyor ve erk eklerle hakikî bir m üsavata doğru yürüy orlar. Biz de, daha doğrusu şehirlerim izde bunun a k ­ sini görmek, seviyei m edeniyem izin henüz pek alçaklarda bulund u ğun u is- bat eder! Bu hald e erkeklerim izin ol­ duğu gibi kadınlarım ızın da kuvayi is- tihsaliyelerini, - islâm iyetin ahkâm ı hakikiyesinden asla ayrılm am ak şar- tiyle - arttırm a ğ a haysiyeti m illiyemiz nam ına m ecburuz! Z aten köylerde bi­ zim k adınlar da çalışıyor; fa k a t teşeb­ büsü şahsiyeden m ah rum oldukları için sanatların ı ekincilikten ileri götürem i­ yorlar.... K ızlarım ızın m üdafaa edegel- diğimiz am elî ve m ükem m el terbiyei m azhariyetleri ise yalnız kendilerini d e ­ ğil bü tün cemiyeti, tekm il vatanı m üs­ tefit edecek. Meselâ bir m alikâne! zira- iyenin başına geçerek orada son derece iaal, m üstakil, M eşrutiyet padişahların­ dan daha m üstakil bir aile tesis etm ek isteyen nam uslu bir genç, refikai haya­ tında, m esaisine k u d re t ve ehliyetle iştirak edecek m ünevver bir vicdan, biıyük ve daim i bir istin atg âh keşfet­ m ek saadetine, bu saadetler m elekesine nail olursa m uvaffakiyet ihtim ali bin kat daha artm ış olmaz mı! Böyle bir te r­ biye, kızlarım ızı sai ve fazilet zeminle- ıin in hem en küfesinde m ütezayid bir gayrete alıştıracağı- İnsanlığın en bü­ yük zevkini, k ıy m eti içtim aiyelerini yükseltecek br hay atı içtih at yaşam ak­ ta bulduracağından ah lâkan de m esut bir tekâm ül yolunu tu ta r; yavaş yavaş, taşraların o baştan başa yetim olan, zulm etler içinde bunalan, boğulan in­ saniyete rahim ve şefik bir m adir

(8)

ke-* ı<v6M N 6eee*eeee«»e»8e6«@ ee»ee#e

Allahım!..Bu yetim, bu metruk vatanda bu mukaddes maksadın

tealisine cümlemizi bütün varlığımızla çalışmaya muvaffak et...

••» •» •© « •••© » » ••••» © « •♦ •••» •i

silir; m ihnet filizlerinden başka b r şey olm ayan o zavallı köylü k ızlara bir ce­ nahı sıyan et açar h a y a tların a başka ce­ rey a n lar verir. Cabeca d e ru h te edecekle­ ri fah ri d erslerde insanü ım üstakbelenin kalblerini, vicdanlarını m ü fid sailer, güzel ve gayri endiş d u ygu lara Kaza­ nır, bugün, üzerlerim izde k ap k a ra bir uçurum gibi açılan o, korkunç semayi kaderde b irer sitarei üm it gibi pertev- nisar ırşa d o lu n u rlar, vilâyetlerim izde b ittabi canlanır, şenlenir, m anen, m ad ­ deten zenginleşir; m üsm ir teşebbüsler, m etin irad etlar, bülend him m etlere

sa-B ernard ’dan öğreneceğiz. M üşarünileyh bu hususta şu nları yazıyor:

“Fizyolojik hâdiselerin çok m uğlak bulunuşu b u n lara hesap ve rak k am tat bikini im kânsız kılm aktadır. B u m uğ­ laklık, hadiselerin tarifin e ve araların d a vazıh m ukayeseler yapm ıya engel ol­ m aktadır. Fizyolojide ve tab ab ette

(vasati) lerin ölçü olarak kullanılm ası ekseriya neticelere sah te b ir k a t’iyet izafe etm ek te ve hâdiselerin biyolojik k a ra k terin i tah rik eylem ektedir.,,

B ir h astan ın tedavisinde, nasıl evvelâ o m arazın teşhisi, hastalığın neden ileri geldiği cihetinin tay in i şa rt ise, bir h al­ kın idaresi ve tekem m ülü için d e onun İçtim aî bünyesine ârız olan d e rd in teşhis v e tedavisi m u tlak su re tte şa rttır. Şu k an u n u tatb ik edersek şöyle olur, falan k a n u n u n u n falan m addesini şu suretle tad il edersek böyle olur gibi düşünceler ve hele b un lard an m ucize um m ak, an ­ cak bilginin hü k ü m ran olduğu asrım ız­ da h ak ik aten cahilâne h arek etlerdir. Sabahattin, d aha A vrupada ik en ittih a t ve terak ki erk ân ın ın “Abdülham idi m eşru tiy e ti ilâna m ecbur etm eli, Meb-

usan M eclisini açtırm alı, m es’ele kal­ maz,, idd ialarına karşı:

M erkezi aslı seyyiat, saray değildir, bu, m arazın gelip geçici tara fıd ır d i­

yordu. j

Sonradan, halk ittih a t ve terakkinin el’am an diye haykırm ıya başlayınca ayni sözü te k ra r etti:

— M erkezi asliyi seyyiat, ittih a t ve terakki değildir.

Bugün H alk P artisinden şikâyet eden lere de b u ndan başka söylenecek söz olmasa gerektir.

“Ziya Gökalp, Emil Durkheiım’in kita bm dan biraz başını kaldırıp ta b ir kere sokaktan geçen şu h alk ın haline baksa h a tırla rın ı sorsa, hakikati daha iyi an­ la r ve anlatırd ı demişti.

hip bir h a y a tı hususiye ile h e r uçak b ir m ehdi fazilet kesilir. O zam an ta- gallûbü siyasi ih tira sla rı m evkilerini bin k a t daha yüksek em ellere terk eder. Hasm ım ızı, iftira la r, hapisler, ne­ ftler, k u rşu n la rla delik deşik etm eğe değil, iyiliklerini aray ıp b u larak kendi­ lerin i d ah a iyi anlam ağa, düşenleri k al­ dırm ağa, âlem işum ûl m u h ab b etleri m ih ­ v eri hissiyat edinm eğe ve m edeniyet h azıraya karşı olan vazifei m inneddari- sini fazlasiyle ödeyecek bir â tiî m u h te ­ şem yetiştirm eğe başlarız.... O zaman hayatım ız baştan başa p âk ve sâf bir

Mücadelesinin

E sas ruhu

(Uaştaraiı 9 ue) Teşebbüsü şahsi ferd i ahlâk demekti. Ç ünkü M erkez istinadın ı kendisinde bulup istiklaline kavuşan, esirlikten k u rtu la n şahıslardır ki ilm i m anasında ahlâk ve k a ra k te r sahibi sayılırlar. A- deımi m erkeziyet te İçtim aî ah lâk de­ m ektir. Zira M erkezin yalnız biz biliriz, biz görürüz, biz anlarız iddiası M erke­ ziyetçilik yerine, vilâyetler halk ın ın da kendi işlerini k endileri görebilirler, on­ la r da bizim gibidir. H ükm ü, h er tü rlü g u ru rd a n tecerrü t etmiş, h ak ik aten bil­ gin ve faziletkâr in san ların yapabile­ cekleri işlerdendir. 30 sene M üşavir P a ­ şa ünvaniyle O sm anlı im p arato rlu ğ u hizm etinde çalışmış S ır A dolphes Slade nam ındaki bu zat Osm anlı İm pa­ ra to rlu ğ u n u n bir zam anlar ak ıllara h a y re t verecek derecede i n k i ş a f ı n ı n,

tak ip edilm iş olan Adem i M erkeziyet sistem inden ileri geldiğini ve in h itatı­ m ızın koyu m erkeziyetçilikten doğdu­ ğunu etraflıca izah eder.

Tabiî, yüz sene evvel v e ia t eden bu zatın kendinden y arım asır sonra Saba­ h a ttin nam ında birisinin T ürkiyede Adem i M erkeziyet sözünü a ff e d e c e ­ ğinden bihaberdi.

P rens S ab ah attin in vefatı hasebiyle yazılan m akalelerin ekserisinde: ’’İm pa­ rato rlu ğ u k u rta rm a k için teşebbüsü şah­ si ve Adem i M erkeziyet fikir ve nazari- yelerini o rtaya koydu, fak at fazla ta ra f­ ta r kazanam adı“ denilm

ektedir-Bu, doğrudur, Fazla ta ra fta r kazana­ m adı ve kazanam azdı, zira onun öteye beriye dağıtacak m em uriyet, rütbe, m eb’ uslu k ve n ezaret gibi bayşışları, m ükâ­ fatları yoktu.

m ünacat gibi atebei ulû hiyete yüksel­ m eğe yüz tu tar.

Ey halâkı ulviyat!

Bu yetim ve m etrû k v atan da ou m u­ kaddes m ak sad ın tealisihe cümlem izi bü tün varlığım ızla çalışm ağa; m evcu­ diyeti hakiranem izan lıudud hot pe- restisi fevkinde açılan ufak bigeranı m u ­ hitin m erkezi encezabm da seni her gün daha vasi bir idrak, d a h a m etin bir iman, daha d erin bir vicdan le keşfe,... tazım ,v e tebcil edebilmeğe,... m uvaffak eyle!

P a ris 1911. O rtada bir h asta yatıyor diyordu. Bence h astalığın arazı şu, benim koydu­ ğum teş’his te bu. K onsültasyon yapa­ lım, tedavisine bakalım . D am okrasıyi hazm edememiş m eclislerde m uhalifle­ rini su sturm ak için ayak vurm ak çekme kapaklarını açıp kapam ak gibi kasten çı­ k a rılan g ü rü ltü le re benzer. Bir şam ata koptu, arkasınd an ten k it nam ı altında kü fü rler başladı:

”Sen haini vatansın, sen m em leketi param parça edeceksin, sus m el’un!

*

S ab ah attin Bey, fertleri, teşebbüsü şahsî hasletinden m ahrum yani, ziraat, ticaret ve san ’a ta istihsal vasıtasiyle m üstakil olm ayan cem iyetlerin tecem- m üü teşekküle m ensup bulu ndu k ların ı ve binaenaleyh büyüle adam denilen m edyum ları vesayetinden kurtulam ı- yacaklarını anlatm aya çalışm ıştır.

Bir cem iyetin tecem m ü teşekkülden, infiradı teşekküle nasıl geçirilebilece­ ğini izah ve ispat için uğraşm ıştı. B u­ n un için, m ektep ve aile terbiyesinin te­ m elden tadil, tebdil ve İslahı lüzum un­ da İsrar etm işti. İlm i ve ahlâki m anasıyla aileden m ah ru m cem iyetlerin b ir v ata­ nı olam ıyacağını biknem ki izaha lüzum v arn udır?

S ab ah attin Bey, teşebbüsü şahsi yo­ luyla vatan daşların ı bir hük üm dar bir vasi ve bir şef aram ak ve onun ark asın­ dan k a ta r gibi sürünm ek aczinden ve esaretinden k u rta ra ra k hakiki m ana- siyle h ür yaşatacak bir idarenin tem eli­ ni atm ak ve adem i m erkeziyet vasıta- sıyle de hüküm et üzerinde m illî m ü raka- benin yalnız m illet meclisi vasıtasiyle m erkeze değil, v ilâyetlerde um um i mec­ lisler delâletiyle bütün ülkeye şamil bir kontrol tesis etm ek istemişti.

Bu yol, bakir, aydınlık, k u rtu lu ş yo­ ludur. H akiki hü rriy etçiler onu yakip

edeceklerdir. M İLLET

(9)

Sabahattin beyin

aziz hatırasına

(Baştarafı 9 da) değil, dünyanın her yerinde ve her

devrinde vatanları, güleryüzlü mes’ ut cemiyetlerin topluluğu yapan ebe­ dî kıymetlerin mümessilisiniz. Her yıl, Haziranın ilk haftasında, ruhu nuzla musahebe yapacağız.

Size, aslî kıymetlerine hepimizden

çok inandığınız vatandaşlarınızın hürriyet ve saadet haberlerini ilet- miye çalışacağız. Aziz hatıranıza kar­ şı, sizi memnun edecek tek hizmetin

bu hizmet yolu olduğunu bilerek!..

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Fakat Ay dolunaya yaklaflt›¤› için gökyüzü ayd›nl›kt› ve o nedenle tüm görüntüler 30 saniye poz süresi verilerek al›nd›.. Kuyrukluy›ld›zlar›n çok az

Kahverengi karıncayiyenin siyah karıncayiyenden daha fazla karınca yediği her durumda yeşil karıncayiyen maviden daha az karınca yer.. Aynı şekilde kahverengi

• Bir çocuğun hayatının ilk yıllarında beyninin sağ yarı küresinin daha çok çalıştığını ve sol yarı kürenin dil bece- rileri, sözcükler, anlamlar gibi görevler için

Bana yapılan hücumların kışkırdığı meşhur şahsiyet için, bir zam anlar kendisiyle beraber iken sonra benden da­ ha beter tecavüz hedefi olan Demokrat P arti

Özetleyecek olursak düşük fiyatlı, hafif, şeffaf, esnek olmaları, bunlara bağlı olarak inorganik elektronik sis- temlerin kullanılamayacağı alanlarda kullanılabilmeleri ve

Bazı insanlar hayır için, bazı insanlar da şer için yaratıldıkları gibi; bazı tâbiler faydalı neşriyat uğruna, bazıları da zevki ve irfanı boz­ mak

Ankara Emniyet Müdürü Meh- ‘klik konusunda yaptığı açıklama- Aksoy’un cenazesinin yarın Türk*lş Genel Başkanı Şevket Yıl- met Ağar, gazetecilerin soruları lar

Klasik Osmanlı üslûbundan batı unsurlarına geçiş dönemindeki ihtişamlı gö­ rünüş, bol süsleme, her cephede çiçek ve meyve m otifleri, dantel gibi