• Sonuç bulunamadı

Azerbaycanlı Bilim Adamı Ferhad Ağazade’nin Edebiyyat Mecmüesi Adlı Eserinde Yeni Türk Edebiyatı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Azerbaycanlı Bilim Adamı Ferhad Ağazade’nin Edebiyyat Mecmüesi Adlı Eserinde Yeni Türk Edebiyatı"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hüseyn Heşimli

*

THE NEW TURKISH LITERATURE IN THE WORK OF AZERBAIJANI SCHOLAR FERHAD AĞAZADE ENTITLED

EDEBİYAT MECMÜESİ (LITERARY JOURNAL)

ÖZ: Azerbaycanlı yazar ve eğitimci Ferhad Ağazade birçok çalışması yanın-da 1912 yılınyanın-da Edebiyyat Mecmüesi adlı bir ders kitabı yayımlamıştır. Eserin bir bölümü Türkiye’de gelişen Tanzimat sonrası Türk Edebiyatı’na ayrılmış ve Namık Kemal, Ziya Paşa, Muallim Naci, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Abdülhak Hamit, Ahmet Midhat, Halit Ziya, İsmail Safa, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Rıza Tevfik, Abdullah Cevdet ve Mehmet Emin Yurdakul gibi isimlere yer verilmiştir. Kitapta bu isimler hakkında eser-lerinden alınmış bazı örneklerle birlikte, onların hayatı ve sanatı hakkında bilgi verilmiştir. Bu yazıda, hem Edebiyyat Mecmüesi tanıtılmış, hem de bu eser etra-fında Azerbaycan ve Türkiye edebî ilişkilerinin gelişmesi incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Türk Edebiyatı, Azerî Edebiyatı, eğitim, karşılaştırmalı edebiyat.

ABSTRACT: Azerbaijani author and pedagogue Ferhat Ağazade published a textbook entitled Edebiyat Mecmuesi (Literary Journal) in 1912 as well as many others his works. One part of the book addresses Turkish literature after Tanzi-mat (Reforms) period and includes writers such as Namık Kemal, Ziya Paşa, Muallim Naci, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Se-zai, Abdülhak Hamid, Ahmet Midhat, Halit Ziya, İsmail Safa, Tevfik Fikret, Hü-seyin Cahit, Rıza Tevfik, Abdullah Cevdet, and Mehmet Emin Yurdakul. Along

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 7, Nisan 2013, s. 59-75

(2)

with some excerpts from their works, an overview of their lives and productions are illustrated. In this present paper, both Edebiyat Mecmuesi is introduced and development of literary relations between Azerbaijan and Turkey is examined within the scope.

Keywords: Turkish literature, Azerbaijani literature, education, comparative li-terature.

...

Ünlü araştırmacı, yazar, pedagog Ferhad Ağazade (1880-1931) yirminci yüz-yılın başlarında edebî ve kültürel muhit içinde yer almış aydınlardan biridir. Çok yönlü ve verimli faaliyetlere sahip olan bu meşhur “maarifçi”nin1 Azerbaycan’da

ders kitaplarının hazırlanması alanında da ciddi hizmetleri vardır. Bu bakımdan onun 1912 yılında Bakû’da İsa Bey Aşurbeyli’nin Kaspi Matbaası’nda bastırdığı

Edebiy-yat Mecmüesi2 adlı ders kitabı dikkat çekicidir. Bazı yazarların kısa notları dışında,

bu eser şimdiye kadar gereğince incelenmemiş, ilmî-edebî dikkatlerden uzakta kal-mıştır. Halbuki Azerbaycan’da edebiyat eğitiminin –özellikle de dünya edebiyatının araştırılması ve öğretilmesi tarihinin– birçok probleminin ortaya çıkarılması husu-sunda bu eserde oldukça zengin malzeme olduğu görülmektedir.

370 sayfalık bu kitabın birinci ve ikinci bölümlerindeki okuma metinleri arasın-da Azerbaycan sözlü ve yazılı edebiyatınarasın-dan çeşitli örneklerle birlikte, dünya ede-biyatından da örnekler vardır. Eserin hacim bakımından daha büyük olan üçüncü bölümü ise, denilebilir ki, tamamen dünya edebiyatına ayrılmıştır. Burada Özbek [aslında Çağatay,-S. Çağın], Türk, Fars, Yunan, Rus, İngiliz, Alman, Fransız ve diğer halkların edebiyatlarının meşhur simaları hakkında tanıtma yazıları ve onların bazı eserleri verilmiştir. Bu makalede biz, sözkonusu eserde yer alan Türk Edebiyatıyla ilgili konulara dikkat çekeceğiz.

Edebiyyat Mecmüesi’nin ilk iki bölümünde mekteplilere takdim olunan okuma

metinleri arasında Türk Edebiyatından da birçok örneğe yer verilmiştir: N. Kemal “Şair nedir?”, N.E. Birecikli “Seher Zamanı”, R. Tevfik “Dağlar”, K. Tepedelinlizade “Mes-ken-i İtila”, Nigar Hanım “Sonbahar” vs. Eserin “Türk Edebiyatı” başlıklı üçüncü bö-lümünde ise Nevai, Fuzuli, Nebati’nin dışındaki yazarlar Osmanlı edebiyatına aittir:

Ziya Paşa,3 Muallim Naci,4 Namık Kemal,5 Şemsettin Sami,6 İsmail Safa,7

Re-1 Maarifçi: Halkın eğitimini ön plana alan ve bunun için eserler yazan, faaliyet gösteren idealist aydınlar için Azerbaycan’da kullanılan bir sıfat. (S. Çağın).

2 Ağazade, Ferhad, Edebiyyat Mecmüesi, Bakû: Kaspi Matbaası, 1912, 370 s. 3 a.g.e., s. 101-107.

4 a.g.e., s. 107-113. 5 a.g.e., s. 113-136. 6 a.g.e., s. 136-153. 7 a.g.e., s. 153-156.

(3)

caizade Mahmut Ekrem,8 Abdülhak Hamit,9 Ahmet Hikmet Sezaizade,10

Uşşakiza-de Halit Ziya,11 Tevfik Fikret,12 Abdullah Cevdet,13 Ahmet Midhat,14 Mehmet Emin

Yurdakul,15 Samipaşazade Sezai,16 Hüseyin Cahit.17

Adları anılan yazarların hepsi Osmanlı Devleti’nde ilan edilen Tanzimat’tan sonra yetişen yazarlar ve şairler neslini temsil ediyordu. F. Ağazade orta asırlar ede-biyatına yer ayırmaya o kadar da ihtiyaç duymamıştır, çünkü eserin yazıldığı dönem-de Azerbaycan edönem-debî muhitinin temsilcileri yukarıda adları anılan “Türk klasiklerini (...) muasır edebiyatın bilâ-vasıta gıdalandığı menbalardan sayıyorlardı” ve onların sanatına daha çok ilgi gösteriyorlardı.18 F. Ağazade’nin kitabı da bu bakımdan bir

istisna teşkil etmemektedir.

XIX. asrın ünlü yazarı Ziya Paşa’nın (1829-1880) tercüme-i halini kısaca veren yazar, onun tahsil yılları, Farsça ve Fransızca öğrenmesi, memur olarak faaliyeti hak-kında kısa bilgi verdikten sonra dikkati sanatçılığına yöneltmiştir:

“Ziya Paşa iki devre-i edebî geçirmiş yahut muhtelif şahs-ı edebiyi yaşamış bir zattır. Âsârı mütalaa edildiği zaman bir şarklı Ziya Paşa, bir de maziden ayrılmış Ziya Paşa vardır. Bununla birlikte, bu iki Ziya Paşa’da okuyucuyu sürükleyen bir cazibe, bir sihir, bir füsun, sanat var.”

Görüldüğü gibi, Ferhad Ağazade, onun sanatkârlığında hem klasik Şark edebî ananelerinin, hem de yeni meyillerin paralel tezahürünü somut olarak göstermiştir. Çağdaş Türk edebiyat araştırmacılarının da bu konudaki kanaatleri benzer karakter-dedir: “Ziya Paşa’nın (...) eserlerinde Doğu-Batı dualitesi (ikiliği) (...) garip bir şe-kilde tecelli ve devam etmiştir.”19 Eserde Ziya Paşa’dan alınan muhtelif beyitler ibret

verici amaçlarıyla dikkatleri çekiyor: “Çıktıkça lisan tabiatinden, Elbette düşer fesahetinden. 8 a.g.e., s. 156-158. 9 a.g.e., s. 158-162. 10 a.g.e., s. 162-165. 11 a.g.e., s. 165-167. 12 a.g.e., s. 167-178. 13 a.g.e., s. 179-182. 14 a.g.e., s. 183-188. 15 a.g.e., s. 188-195. 16 a.g.e., s. 195-205. 17 a.g.e., s. 205-208.

18 Talıbzade, Kamal A., Azerbaycan Edebî Tenkidinin Tarihi, Bakû: Maarif, 1984, s. 244.

19 Göçkün, Önder, Ziya Paşa’nın Hayatı, Eserleri, Edebi Şahsiyeti ve Bütün Şiirleri, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987, s. 19-20.

(4)

*

Bîbaht olanın bağına bir katresi düşmez, Baran yerine dürr ü güher yağsa semadan.

*

Noksanını bil, bir işe ya başlama evvel, Ya başladığın kârı pezira-yı hitam et...”

Hemen burada bir konuyu aydınlatmak isteriz ki, edebiyat araştırmacılığımız-da yukarıaraştırmacılığımız-daki ikinci beytin yanlış olarak ünlü Azerbaycan şairi M.E. Sabir’e mal edildiği görülmektedir.20 Halbuki bu mısralar Ziya Paşa’nındır ve onun Türkiye’de

basılmış kitaplarında da yer almıştır.21 Bu vesileyle Ziya Paşa’nın bunun gibi

hikmet-li beyitlerinin geçen asrın başlarında Azerbaycan edebî muhitinde bir hayhikmet-li yaygın olduğunu da bu vesileyle hatırlatmak isteriz. 1910-1911 yıllarında Bakû’da Elipaşa Sebur’un neşrettiği Yeni Füyuzat dergisinin birçok sayısının ilk sayfasında veya ka-pağında Ziya Paşa’nın aşağıdaki beyti verilmiştir:22

“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”

Edebiyyat Mecmüesi’nde Ziya Paşa’nın “Şiir ve İnşa” adlı makalesinin yer

al-ması da bir tesadüf değildir. Çünkü “yeni ve dövrüne göre çoh gabakcıl [öncü] gö-rüşler ileri süren”23 bu makalede yazar şifahî dilin, halk söz sanatının sade, anlaşılır

olduğunu, aksine, yazılı edebiyatın yoğun bir şekilde Arapça ve Farsça etkisiyle ağır-laştığını kaydetmiş, edebî dilin sadeleşmesi meselesinin gerekliliğini öne çıkarmıştır.

O yıllarda Azerbaycan pedagoji ve edebî muhitinde dikkatle takip edilen Os-manlı aydınlarından biri de Muallim Naci idi. Muhtelif basın-yayın organlarında, aynı şekilde çeşitli ders kitaplarında bu sanatçının adına ve eserlerine sık-sık rastla-mak mümkündür. Yine önemli bir gerçeği burada hatırlatrastla-mak istiyoruz. Meşhur edip ve pedagog Abdulla Şaig’in 1912 yılında Bakû’da bastırdığı Gülzar adlı ders kita-bında da Muallim Naci’nin sanatkârlığına yer verilmiş ve onun “Avcı” şiiri mektep-lilere sunulmuştur.24 Ferhad Ağazade’nin Edebiyyat Mecmüesi’nde de Muallim Naci

hakkında bilgi ve eserlerinden bazı örnekler vardır. F. Ağazade, Muallim Naci’nin İstanbul’da doğması, Varna’da eğitim görmesi, Fransızca öğrenmesi, orada hüsn-i

20 Hüseynzade, Aydın E., Seyid Hüseyn’in Pedagoji Fealiyyeti ve Maarifçilik Görüşleri, Bakû: Maarif, 1991, s. 164.

21 Göçkün, Önder, Ziya Paşa’nın Hayatı, Eserleri, Edebi Şahsiyeti ve Bütün Şiirleri, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987, s. 210.

22 Yeni Füyuzat Jurnalı (1910-1911-ci iller), Çapa Hazırlayan ve önsözün müellifi: Hüseyn Haşimli, Bakû: Elm ve Tehsil, 2010, s. 168, 224, 256, 315.

23 Ercilasun, Bilge, Servet-i Fünun’da Edebî Tenkit, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1994, s. 43.

(5)

hat hocası olarak çalışması, sonra İstanbul’a dönerek pedagoji faaliyetini sürdürmesi, “Muallim Naci” adıyla şöhret kazanması hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Edibin klasik edebî üsluba bağlılığı, şiirleri, tenkit makaleleri, tercümecilik faaliyeti ayrıca vurgulanmıştır:

“Kendisi edebiyatta tarik-i kudemaya peyrev olup usul-i cedideye tabi olmamıştır. Na-ci’nin şöhret kazanmasına sebep Tercüman-ı Hakikat’e yazdığı manzumeler ve intikadlar olmuştur. Muallim Naci, Türkçe’nin ıslahı hakkında büyük yararlıklar göstermiştir. Bir-çok manzum ve mensur eserleri, Arapça’dan, Farsça’dan ve Fransızca’dan tercümeleri vardır.”

Muallim Naci’nin bazı meşhur eserlerinin adları anılmış, ardından da onun dört şiirine yer verilmiştir: “Kuzu”, “Kebuter”, “Kalender”, “Nusaybin Civarında Bir Vadi”. Ders kitabı yazarının şiirlerde bazı kısaltmalar yaptığını da kaydedelim. Şöyle ki, Naci’nin “Kuzu” şiiri orijinalde on yedi bentten ibaret25 olmasına karşılık,

Edebiy-yat Mecmüesi’nde bu şiirin toplam altı bendi verilmiştir. F. Ağazade kısaltmayı öyle

yapmış ki, esas fikir kaybolmamış, esas gaye korunmuştur.

Geçen yüzyılın ilk on yıllarında Azerbaycan’da meşhur olan Osmanlı yazarları arasında yer alan ilk isimlerden biri de Namık Kemal’dir. O devirde edibin eserleri Azerbaycan basınında düzenli olarak yayımlanıyor, hakkında fikirler söyleniliyor, şiirlerine muhtelif nazireler yazılıyor, piyesleri tiyatro sahnelerinde oynanıyordu. Özellikle Azerbaycan romantikleri onun edebî görüşlerine sık-sık başvuruyorlardı. Ders kitaplarında da bu görkemli sanatkâr hakkında geniş bilgi bulunuyor, eserle-rinden örneklere de yer veriliyordu. F. Ağazade’nin Edebiyyat Mecmüesi de bu ba-kımdan bir istisna değildir. Bu kitapta N. Kemal’in sanatkârlığına 20 sayfadan fazla yer ayırılmıştır. Edibin kısa süreli tahsili, on dört yaşından itibaren şiir yazmaya baş-laması, Arapça, Farsça ve Fransızca’yı öğrenmesi, bir müddet Babıali’de çalışması,

Tasvir-i Efkâr gazetesinde siyasî makaleler yazması gibi hususlara yer verildikten

sonra, eserde onun sanatkârlığı şöyle değerlendirilmiştir:

“Kemal Beyin en büyük maharet ve iktidarı siyasî makalelerle tedbir-i mülk hakkındaki bendlerde ve nihayet derecede parlak ve metin olan eş’arında görülür. Hikâye ve tiyat-ro kitapları (mesela Vatan yahut Silistre) yazmaya heves edip bu kabilden birkaç risale meydana koymuşsa da, bunların tertibinde Kemal Beyin iktidar-ı edebîsi mukabilinde bir meharet görülmüyor... Türklerde millî hisleri alevlendiren bir zattır.”

Elbette, N. Kemal’in makale ve şiirlerindeki parlaklık, siyasî keskinlik, millî his-lerin ifadesi hakkında söylenenler de ince edebî muhakemenin mahsulüdür, lakin onun nesir ve dram eserlerini edibin sanatkârlık imkânlarından aşağı saymak doğru değildir.

25 Akyüz, Kenan, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, İstanbul: İnkılap ve Aka Kitapevleri, 1985, 8. b., s. 190-192.

(6)

Edebiyyat Mecmüesi’nde bu meşhur Osmanlı edibinin eserlerinden bazı

örnek-ler de var: “Kıt’alar” başlığı altındaki beyitörnek-lerden başka, iki gazel ve “Numune”26 adlı

şiir parçası şairin lirikasının çeşitli yönleri hakkında gerekli olan tasavvuru uyandı-rabilir. Özellikle bu eserlerdeki içtimaî ve siyasî keskinlik, azatlık ruhu ayrıca kay-dedilmelidir:

“İşte meydan-ı hamiyyet, kaçma, ey cellad-ı zulm, Ya seni mahveylesin mevla cihandan, ya beni.

*

Ölersem görmeden millette ümmid ettiğim feyzi, Yazılsın seng-i kabrimde vatan mahzun, ben mahzun.”

Bu eserde, N. Kemal’in gazeteciliğine de yer verilmiştir: “Fikre Galebe”, “Londra”, “Ahlak-ı İslamiye”. Azerbaycan-Türkiye edebî ilişkilerinin ünlü araştır-macısı Yavuz Akpınar ilk numunenin, edibin 1873’te yayımladığı “Hürriyet-i Efkâr” adlı makalesinin; ikinci eserin de 1872’de yayımlanmış “Londra’ya enmuzec-i âlem denilse, mübalağa değildir” makalesinin kısaltılmış varyantı olduğunu, “Ahlak-ı İslamiye”nin ise aslını ve neşir yerini tesbit edemediğini belirtmiştir.27 Bu

makale-lerin her biri kendine özgü özelliklere ve manevi öneme sahiptir. “Fikre Galebe”de esas unsurlardan birini istibdadla mücadele, kendi kuvvetine inanan insanın en so-nunda galip geleceği düşüncesi meydana getirir. Londra için yazılmış makalede ise yazar bu şehrin ilmî-teknik ve medenî gelişme seviyesini tasvir etmiştir. “Ahlak-ı İslamiye”de muhtelif dinî iddialara ve rivayetlere istinaden İslâm hükümlerinin ve ahlâkının üstünlüklerinden söz edilir. Edebiyyat Mecmüesi’nden üstünkörü bahseder-ken tedkikatçı Rüstem Hüseynov’un bu makalede, Namık Kemal’in “İslâm ahlâkını idealleştirmesi” kanaati ise, fikrimizce, taraflıdır ve Sovyet devrinin malum ideoloji stereotiplerinin taleplerinden ileri gelmiştir.28

Osmanlı edibi Şemsettin Sami (1857-1904) hakkında ders kitabında okudu-ğumuz malumat kısadır. Onun Kamus-ı Türkî ve Kamusü’l-Âlâm’ına, aynı şekilde Fransızca sözlük hazırlamasına yüksek değer veren Ferhad Ağazade edibin aşağıdaki sözleri ile fikrini temellendirmiştir:

“Kamusü’l-Âlâm’ı vücuda getirinceye kadar sarf edilen ikdamat ve sa’ylar şu birkaç cümlesinden anlaşılır: ‘Her nev’ zahmet, meşakkat ve fedakârlık göze alınarak yüzlerce kitabın ortasında kaldıkdan sonra ihtilas-ı vaht edildikde kütüphaneleri dolaşarak tozlar altında kalmış ve kurtlar tarafından delik deşik olmuş kitaplardan istikmal-i malumata çalıştım’.”

26 Bu başlık altında kitaba alınan beyitler Namık Kemal’in “Hürriyet Kasidesi”ndendir. (S. Çağın) 27 Akpınar, Yavuz, Azerî Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1994, s. 224-225. 28 Hüseynov, Rüstem K., Namik Kamal, Bakû: Yazıçı, 1990, s. 159.

(7)

F. Ağazade Türk edibinin Gave trajedisinin Kafkas sahnelerinde oynandığını da hatırlatmış, kendi ders kitabını hazırlarken Ş. Sami’nin Kamusü’l-Âlâm eserin-den de istifade ettiğini bildirmiştir. Bundan sonra ise Ş. Sami’nin iki makalesine yer verilmiştir: “Lisan ve Edebiyatımız”, “Medeniyet-i Cedidenin Ümem-i İslamiyeye Tesiri”. Birinci eserde, dil ve edebiyatın milletlerin tarihi ve talihindeki çok yönlü ro-lünün mahiyeti hakkında ilgi çekici düşünceler vardır. İkinci makalede ise Müslüman halkları ve yeni medeniyet problemi, gelenekçilik ve çağdaşlık hakkında ilgi çekici muhakemelerle karşılaşıyoruz.

Geçen yüzyılın başlarında Azerbaycan edebî muhitinin dikkatini çeken Osmanlı yazarlarından biri de Muallim Naci’nin “şair-i maderzad” (anadan doğma şair, H.H.) olarak adlandırdığı İsmail Safa (1867-1901) idi. Füyuzat’ta ve diğer bazı matbuat organlarında ve birçok ders kitaplarında onun hayatı ve sanatı hakkında makaleler, eserlerinden muhtelif numuneler basılmıştı.29 F. Ağazadenin kitabı da bu bakımdan

bir istisna değildir. Burada şair hakkında malumat ve onun iki şiiri verilmiştir: “Şa-kirdlerime”, “Diyordum, Diyorum”. İ. Safa’nın Mekke’de Hicaz mektupçusu Meh-met Behçet Efendi’nin ailesinde doğduğu, kısa ömür sürdüğü bildirilmiş, onun bediî edebiyatta ilk önce Muallim Naci mektebine bağlılığı vurgulanmış, aynı zamanda, yeni edebiyat yoluna da meyil göstermesi, “Edebiyat-ı Cedide muharrirleri arasına girerek mühimce birkaç eser-i edebî vücuda getirmesi” hakkında malumat verilmiş-tir. Şairin kitaptaki eserleri, özellikle “Şakirdlerime” şiiri mekteplilerin ilgi ve sevi-yesine uygundur. Şiirin başında yazar, öğrencilerine hitaben bir aile farz etmelerini söylüyor. Öyle bir aile ki bütün üyeleri eğitim görmüş, muhtelif ilim sahalarında mükemmel bilgiye ulaşmışlar. Bu mutlu ailenin muhtelif sanat sahibi olan üyelerinin sohbetleri de, müzakereleri de yalnız ilmî karakterdedir. Karşılarına çıkan zorlukları da bilginin gücüyle ortadan kaldırıyorlar. Şiirin sonunda yazarın esas fikri ortaya çı-kıyor. O, örnek eğitim alarak liyakatli vatandaş olarak yetişmiş aileyi tasvir ettikten sonra kendi öğrencilerinin de böyle okumasını, hayatlarını ilim ve eğitim üzerine kurmalarını tavsiye ediyor.

Mekteplilerin talim ve terbiyesinde allegorik mahiyet taşıyan çocuk edebiyatı örneklerinin mühim rol oynadığını, öğrencilerin böyle eserlere ilgi gösterdiğini, on-larda ifade olunan ahlâkî ve didaktik fikirleri kolaylıkla kavradıklarını gözönünde bu-lunduran F. Ağazade eserinin Türk Edebiyatı bölümündeki edebî materyaller arasına bazı temsiller de dahil etmiştir. Osmanlı edibi Mahmut Ekrem Recaizade’nin (1847-1914) “Ağustos Böceği ile Karınca”, “Kurbağa ile Öküz” adlı eserleri bu kabildendir. Evvelce yazar hakkında kısa bilgi veren Ağazade, ona yeni edebî nesillerin muallimi, fikir terbiyecisi olarak yüksek değer vermiş, Türk edebiyatında hikâye türünün teşek-külünde, edebî tenkidin şekillenmesinde hizmetlerini ortaya koymuştur:

(8)

“Ekrem Bey nesl-i cedidin muallimi ve mürebbi-i efkârıdır. Mülkiye’deki öğretmenliği esnasında birçok genci edebiyat vaziyetinden haberdar etmekle tarih-i edebiyatımızı tez-yin eden eller hazırlamıştır. Binaenaleyh ‘Üstad-ı Ekrem’ denilmeye hakikaten layıktır. Hikâye tarzını memlekete ithal edenlerden biri bu zattır. Türklerde müntekidlerin birin-cisidir, diyebiliriz. Âsârından Araba Sevdası namındakı romanı bir istihza, bir hicivdir.” Ders kitabındaki “Ağustos Böceği ile Karınca” temsilinde Mahmut Ekrem “aheng ile zevk eylemeyi kendine iş eden, yazı beyhude geçiren”, kendine hiçbir yiyecek toplamayan ağustos böceğinin en sonunda karıncaya muhtaç olmasını ve karıncanın ona verdiği ibretli cevabı (“azık yığmak zamanı türkü söylerdin, şimdi de raks et”) alegorik şekilde tasvir etmiştir. M.E. Recaizade’nin ders kitabına dahil edilmiş “Kurbağa ile Öküz” temsili de terbiyevî önemi bakımından takdire layıktır. Bu eserde kibirlilik, kendini övmek gibi menfi özelliklerin en sonunda felaket getir-mesi fikri, alegorik şekilde öne çıkarılmıştır. Koca öküzü gören kurbağa onun kadar büyümek aşkına düşer, bu maksatla çok çalışır, ama sonunda şişip patlar.

Burada bir meseleyi aydınlatmak ihtiyacı duyuyoruz. Edebiyyat Mecmüesi’nde “Ağustos Böceği ile Karınca”, “Kurbağa ile Öküz” temsilleri M.E. Recaizade’nin orijinal eserleri olarak verilmiştir. Bakû’da çıkan Şelale dergisinin 1914 yılındaki dördüncü sayısında da anılan ilk şiir, Türk şairinin kalemine mahsus numune olarak basılmıştır. Lakin aslında her iki alegorik eser Fransız şairi Lafonten’den (1621-1695) M.E. Recaizade’nin Türkçe’ye tercümesidir. Çağdaş Türkiye edebiyat araştırmacıla-rının da “Ağustos Böceği ile Karınca”, “Kurbağa ile Öküz” adlı eserleri Mahmut Ekrem’in tercümeleri saymaları da tesadüfî değildir.30 İlginçtir ki M.E. Recaizade’nin

başka bir Fransız yazarı Alfred de Musset’den (1810-1857) serbest şekilde tercüme ettiği “Yad Et” adlı manzume de o yıllarda Azerbaycan’da onun orijinal eseri olarak yayılmış, birçok nazirenin yazılmasına yol açmıştır.31

Edebiyyat Mecmüesi’nin sayfalarında yer alan Osmanlı ediplerinden biri de

Abdülhak Hamit (1852-1937) idi. Çağdaşı olan bu edibe F. Ağazade’nin ilgisi te-sadüfi değildi. Çünkü A. Hamit o yıllarda Türk edebiyatının en büyük simalarından sayılıyordu. Umumiyetle, “Onun yazdığı şiir, nesir ve dram eserleri Batı ve Doğu edebî-estetik fikirleri esasında şekillenen sanatkârlık örnekleri olarak Türk edebiyatı tarihinde mühim yer tutmaktadır.”32 Ders kitabında Abdülhak Hamit’in İstanbul’da

gözünü dünyaya açması, önce orada, daha sonra Paris’te eğitim görmesi, Tahran, Pa-ris, Bombay ve Londra şehirlerinde diplomatik sahada çalışması hakkında malumat

30 Parlatır, İsmail, Recaizade Mahmut Ekrem: Hayatı, Eserleri, Sanatı, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1995, s. 285.

31 Haşimli, Hüseyn M., Azerbaycan Edebî Muhiti ve Türk Dünyası, Bakû: Mütercim, 2009-a, s. 48-63; Aydın, Abi Aydın, Türkiye Edebiyatı Tarihi (2-ci cild, 1-ci hisse), Bakû: Bakû Universiteti Neşriyyatı, 2007, s. 197-201.

(9)

verilmiş, ardından da onun edebî sanatkârlığı ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir. A. Hamit’in romantik edip olması, ilgi çekici sahne eserleri yazması, eserlerinden çeşitli örneklerin İngilizceye tercüme edilmesi hakkında kanaatlerle birlikte, onun yüksek sanatkârlığına da dikkat çekilmiştir:

“Abdülhak Hamit romantik olmak üzre bir de en evvel kavaid-i temaşaya muvafik eser-ler vücuda getiren zattır. Hamit’te, her şeyden evvel, bir sanatkâr ruhu vardır. Bunun içindir ki, diğerlerinin âsârı, sanat nokta-i nazarından Abdülhak Hamit’in âsârı önünde sönüyorlar. Hamit Beyin büyük meziyetlerinden biri de fikrinin mahdud olmamasıdır.” Bu bilgiler A. Hamit’in “Endülüs’ün Fethi, yahut Tarık”, “Zeynep”, “Makber” gibi meşhur eserlerinin hatırlatılmasıyla tamamlanır. Edibin bediî eserlerinden veril-miş muhtelif karakterli örnekler (“Kadın” ve “Bombay”) uygun tasavvur yaratabi-lir. Mesela, “Kadın” adlı eserde A. Hamit kadının yüceliği, ailede, çocuk eğitiminde rolü, toplumdaki rolü vs. hakkında tesirli bir tarzda söz etmiştir.

F. Ağazade’nin derli toplu şekilde tanıttığı başka bir Türk yazarı ise Servet-i Fünunculardan olan Ahmet Hikmet Sezaizade’dir (1870-1927). (Bu yazar daha çok Ahmet Hikmet Müftüoğlu olarak tanınmaktadır. H.H.). Eserde şöyle deniliyor:

“Ahmet Hikmet Bey Sezaizade (...) İstanbulda tevellüd etmiştir. Mahmudiye rüşdiyesin-de, Mekteb-i Sultanî’rüşdiyesin-de, lisan mektebinde tahsil görmüş, bir müddet edebiyat muallimi olmuş. Haristan adlı küçük hikâyeleri meşhurdur. Almanca’ya dahi tercüme edilmiştir. Ahmet Hikmet hala sağdır.”

F. Ağazade’nin Haristan adıyla takdim ettiği bu kitap, aslında Ahmet Hikmet’in 1900 yılında basılmış olan Haristan ve Gülistan adlı hikâyeler kitabıdır. Bu kısa ma-lumatın ardınca yazarın eserlerinden “Kış Gecesi” adlı nesir numunesi verilmiştir.

XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başları Türk edebî nesrinin gelişmesinde önemli hizmetleri olan Uşşakizade Halit Ziya (1866-1945) da dikkatten uzak tutul-mamıştır. H. Ziya’nın İzmir’de doğması, eğitim görmesi, matbuatta yazılar yayım-layarak tanınması, nihayet, İstanbul’a gelerek “yeni muharrirler arasına girmesi” hakkındaki kayıtlardan sonra onun bediî tasvir sahasında büyük mahareti, Türkçe’de tahkiye tarzının, epik nesir üslubunun teşekkülünde hizmetleri geniş şekilde değer-lendirilmiştir:

“Halit Ziya Bey’de tasvir istidadı ba-husus eşya-yı hariciyeyi kalemiyle tersim iktidarı gayet kuvvetli, gayet nafizdir. Halit Ziya Bey Türk lisanında “usul-i tahkiye-i edebiyye”yi icad eden şahs-ı sanatkârdır. Edebi eserlerinden: Mezardan Sesler, Aşk-ı Memnu, Solgun

Demet, Bir Yazın Tarihi, Mai ve Siyah, Bir Ölünün Defteri...”

Yazarın eserlerinden örnek olarak verilen “Hatırlar mısın?” adlı parça lirik-emo-sional karakteriyle dikkati çekiyor.

(10)

Yeni Türk edebiyatının büyük üstadlarından sayılan Tevfik Fikret’in (1867-1915) de sanatkârlığına bu eserde dikkat çekilmiştir. Materyallerdan anlaşılıyor ki, mecmuada meşhur sanatkârın poetik dünyası ilmî-edebî bakımdan incelikle değer-lendirilmiştir. Kitabın yazarı kendi çağdaşı olan T. Fikret’in başlangıçta Muallim Na-ci’nin edebî mektebine (klasik şiir temayülüne) bağlılığını, kısa müddet sonra ondan uzaklaşarak edebiyat-ı cedideye, yani yeni edebiyat anlayışına meylettiğini, bu isti-kametin şiirdeki esas simalarından olduğunu yazmıştır:

“Tevfik Fikret Bey (...) Naci edebiyatına biraz temas ettikten ve yahut temasa mecbur ol-duktan sonra Naci devre-i edebiyyesini kırmaya muvaffak oldu. Edebiyyat-ı Cedide’nin

şiir kısmı riyasetinde bulunarak iftihar etmeye haklıdır.”33

F. Ağazade görkemli edibi “fikrî bir şair” olarak karakterize etmiş, onun kale-minin sanki fırça ile yazı aleti arasında bir yer tuttuğunu, yeni sanatkârın kalemi ile ressam gibi bediî tablolar yaratmaya muktedir olduğunu vurgulamıştır:

“Tevfik Fikret Bey hissî bir şair olmaktan ziyade fikrî bir şairdir. Hatta bir ressamdır. Kalemi fırça ile alet-i tahrir arasında bir şeydir.”

Şairin eserlerinde ifade olunan beşerî problemler de dikkatten kaçırılmamıştır. Ders kitabında T. Fikret’in şiirindeki kederin şahsî değil, beşerî karakter taşıdığı, onun, beşeriyetin derdine, sosyal yaralarına şifa arayan bir kalp sahibi olduğu doğru bir tespitle gösterilir:

“Fikret Bey’de daima sızlayan, daima inleyen, daima beşeriyyetin cerihalarına şifa ve ilaç olmak isteyen bir ruh, bir kalp vardır. Eşarında bir haricî sima, bir de dahilî sima vardır. Haricen bunlar lakayd, sade, basit gibi görünürler fakat, dahilen bunlarda bir ruh-ı mariz, bir şefkat, bir acı vardır.”

Yazının sonunda T. Fikret’in bazı meşhur eserlerinin adları hatırlatılmıştır:

Rü-bab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri vs. Kitapta T. Fikret’in aşağıda gösterilen üç şiiri yer

almıştır: “Hasta Çocuk”, “Hasan’ın Gazası”, “Çelik Parçası”. Bu eserlerin her biri önemli terbiyevî değere sahiptir. “Hasta Çocuk” şiirinde ana kalbinin hassaslığı, his ve heyecanları, evlat için daima endişelenmesi yüksek sanatkârlıkla ve tabiî şekilde canlandırılmıştır. Bu eser mekteplilerde anne ve babaya muhabbet hissinin daha da kuvvetlenmesine hizmet eden bediî örnek olarak önemlidir. Tevfik Fikret’in ders ki-tabına alınmış “Çelik Parçası” şiiri ise içtimaî-felsefî içeriğiyle dikkati çeker. Kılıca dönüştürülmek için çekiç altında günlerce dövülen demir parçasını tasvir eden şair, bu demir parçasının kılıca dönüştükten sonra yıllarca kınında kalıp ıztırap çekeceğini üzüntüyle anlatır... Poetik fikirlerin devamında ise karamsar ruh hali, yerini geleceğe

(11)

kanatlanan ümitli hayallere bırakır. Şair, o demir parçasının bir gün halkın istiklali ve haysiyeti namına çarpışan yiğitlerin elinde kesici bir araca, zefer şimşeğine dönüşe-ceğini düşünür:

“O çelik parçası bir gün bir ehemiyyet alır, Koca bir kavmin olur hâris-i istiklali. Koca bir memleketin ırzı, hayatı, malı

Ona vabeste kalır...”

O devirde Azerbaycan edebî muhitinin çeşitli vesilelerle sık sık hatırladığı Türk ediplerinden biri de Abdullah Cevdet (1869-1932) idi. Bazı sosyal-medenî mesele-lerdeki mevkiine göre onu Azerbaycan’da tenkit edenler de vardı. Bununla birlik-te, A. Cevdet’in çok sayıda edebî ve gazetecilik faaliyetleri yazarlarımızın dikkatini çekmiş, müspet değerlendirilmiş, ona bazı nazireler de yazılmıştır. Çeşitli matbuat organlarında (özellikle Füyuzat’ta) A. Cevdet’den söz edilmiş, eserlerinden örnekler, hakkında materyaller yayımlanmıştı. F. Ağazade de çağdaşı olan bu edipten bahset-meye ihtiyaç duymuştu. Edebiyyat Mecmüesi’nde yer alan A. Cevdet hakkındaki bu makalenin sonunda “A.H.” imzası vardır. Şüphesiz ki, bu imza F. Ağazade’nin ders kitabını hazırlarken eserlerine birkaç defa müracaat ettiği mütefekkir edibimiz Ali Bey Hüseyinzade’ye aittir. Anlaşılan kitaptaki bu materyal Füyuzat dergisinin 1906 yılının Aralık ayına ait dördüncü sayısında A.H. imzasıyla basılmış olan “Abdulla Cövdet” adlı makalenin kısaltılmış varyantıdır.34 Ders kitabındaki metinde A.

Cev-det’in talebelik yıllarında, tıbbî çalışmalarla edebî faaliyetleri paralel götürmesi öne çıkarılmıştır:

“Abdullah Cevdet’i İstanbul’un Tıp Darülfünunu’ndan yetişen cümle doktorlar tanıyor-lar. Abdullah Cevdet henüz mezkûr mektepte tıp talebesiyken şiir ve edebiyata heves ediyordu. O, bir taraftan, hazık muallimlerin delaleti ile beden-i insanı teşrih (ameliyat - H.H.) ediyor, emraz-ı beşeri (insanların hastalıklarını - H.H.) tedkik ediyordu, diğer taraftan, Doğu ve Batı’nın edebiyat ve felsefesini mütalaa ile milletinin ve umum-ı be-şeriyetin emraz-ı ictimaiyesine (içtimaî belalarına - H.H.) âgâh oluyordu. (...) Abdullah Cevdet, (...) 1894 senesinde doktor ünvanı ile diploma alıp ikmal-i tahsil etmiştir.” Sonraki ifadelerden anlaşıldığına göre, çok geçmeden Trablus’a gönderilmiş, bir müddet orada askerî hekim olarak çalışan A. Cevdet istibdad idare usulüne tahammül edemeyerek vatanı terk etmiş, Fransa, İngiltere, İsveçre, Almanya ve Avusturya’da dolaşmıştır. Bu yıllarda o, muhtelif Avrupa gazetelerine makaleler yazmış, bu arada da Fransızca’yı mükemmelen öğrenmiştir. A. Cevdet’in daha talebeyken bediî ter-cümeye büyük ilgi göstermesi, Shakespeare’in Hamlet trajedisinin bazı parçalarını

34 Füyuzat (1906-1907), Transliterasiya Edeni, Çapa Hazırlayanı ve Önsözün Müellifi Ofelya Bayramlı,

(12)

Türkçe’ye çevirmesi hakkında da kitapta bilgi verilmiş, bu sahadaki faaliyetinin de-vamlı olduğu da gösterilmiştir: “Shakespeare’in en meşhur trajedilerini tercüme edip bir bir neşretmek üzredir”. F. Schiller’in Kaçaklar piyesini Almanca’dan, Byron’un

Şilyon Mahpusu eserini İngilizce’den Türkçe’ye çeviren A. Cevdet’in bu yöndeki

hizmetleri ayrıntılı olarak ortaya konmuştur. Tanınmış sanatkârın Fransızca bazı eser-ler yazması ve bu numuneeser-lerin meşhur Fransız edipeser-leri tarafindan değerli bulunması da makalede ifadesini bulmuştur. Onun Türkçe eserleri arasında ise

Kitabü’l-İstib-dad, Hükümdar ve Edebiyat gibi eserlerinin adları da sayılmıştır.

Eserde, A. Cevdet’in bediî eserlerinden önce “Kıt’alar” başlığı altında bazı parçalar, sonra gazel, en sonda ise “Eninler” adlı şiiri takdim olunmuştur. “Enin-ler” şiirinde milletin derdine yanan, onun yürek parçalayan halini düşünen Abdullah Cevdet’in ıztıraplı duyguları bediî şekilde ifade edilmiştir. Nereye gitse, nerede olsa, edibin kulaklarına sürekli halkın iniltisi gelmektedir. Musiki teraneleri de, titreyen sineler de, gökte şimşek çakması da gök gürültüsü de şairde azaptan inleyen mil-letin iniltisi, sızıltısı tesiri uyandırmaktadır. A. Cevdet’in 1912’de Edebiyyat

Mec-müesi’nde basılan “Eninler” şiiri çok geçmeden ilgi uyandırmış, bir müddet sonra

Azerbaycan şiirinde ona bazı satirik nazireler de kaleme alınmıştır. Molla Nesreddin dergisinin 11 Nisan 1914 tarihli 13. sayısında Nasir İrevanî’nin “Abdulla Cövdet Beye Nezire” şiiri basılmıştır. İki bentten ibaret bu eserde de şairin kulağına milletin iniltisinin gelmesinden bahsedilir:35

“Görceyin bizlerin hekaretini, Halik-ı e’zemin kerahetini,

Guşime36 milletin enini gelir.

Könlümün latenahi yasından, Rüesanın da boş kafasından Guşime milletin enini gelir.”

Şiirin bentlerindeki son mısralar aynen A. Cevdet’ten alınmıştır.

Cefer Cabbarlı’nın ilk defa Baba-yı Emir dergisinin 01 Temmuz 1915 tarihli 11. sayısında basılan “Gelir” şiiri de A. Cevdet’in “Eninler” şirine yazılmış satirik bir naziredir. Müellif sekiz bentlik bu eserin adından sonra “Abdulla Cövdet hezretleri-ne benzetme” epigrafını vermiştir. Bu şiirde esas motif, milletin derdini çekmektir. Burada ise kendi keyfine bakıp halkı düşünmeyen lakayd insanların iç yüzü ortaya konulmuştur. C. Cabbarlı’nın satirik kahramanı düğünde yeyip içerken de, caddede dolaşırken de, insanlar dinlerken de kulaklarına ancak “Sonya”ların sesi gelir.

Mille-35 Molla Nesreddin (Sekkiz cildde), 4. c., Transliterasiya Edenler ve Çapa Hazırlayanlar: E. Hüseynov,

T. Hesenzade, Bakû: Çinar-Çap, 2008, s. 785.

(13)

tinin alçalması, aç kalması, halkın birbirini kırması onu hiç ilgilendirmemektedir:37

“Zurnaçı toyda zurnasın çalsa, Orda bir az da vodka da olsa, Guşime “Sonya”nın sedası gelir. Milletim har olub ezildikce, Ac yetimler nevası geldikce, Guşime “Sonya”nın sedası gelir. Millete gam olursa rahnümun, Hamısın birden etseler medfun, Guşime “Sonya”nın sedası gelir...”

Şunu da söyleyelim ki, bu nazireler Avrupa menşeli üçlük şiir şeklinin (terset’in) Azerbaycan şiirindeki ilk numuneleri arasında yer alır.38

Edebiyyat Mecmüesi’nde mekteplilere kısaca tanıtılan yazarlardan biri de

Ah-met Midhat (1844-1913) idi. Onun hayret verecek derecede verimli kalem sahibi ol-ması F. Ağazade’nin dikkatini çekmiştir. Metinde de bu yönü ayrıca vurgulanmıştır: “Ahmet Midhat çocukluğunu İstanbul’da, gençliğini de [bugünkü] Bulgaristan’da ge-çirmiş. Türkiye’de neşr-i maarife çalışanların en eskilerinden ve en çalışkanlarındandır. Yorulmak bilmez bir muharrirdir. Bunun için kendisine “Yazı makinası” diyorlar. Ta-rihî, hikemî, içtimaî, edebî –gerek telif gerek tercüme– yüz elliden ziyade eser meydana getirmiştir. Anası Kafkas Çerkeslerinden olduğuna göre Kafkas ve Konak adlı eserleri Kafkas’a dairdir. Bir aralık Rodos’a sürüldü. Orada usul-i cedid ile bir medrese tesis etdi. Rodos’tan geldikden sonra Tercüman-ı Hakikat gazetesini neşretmiştir. Hâlâ bu gazete-nin naşiridir.”

Ders kitabında Ahmet Midhat’ın eserlerinden “Cuybar” adlı nesir eseri de ve-rilmiştir.

Türk edebiyatının ünlü simalarından biri olan Mehmet Emin Yurdakul’un (1869-1944) eserleri Azerbaycan’da 19. yüzyılın sonlarından itibaren tanınmaya başlamış-tır. Şairin sade, anlaşılır bir dilde yazdığı halkın ruhunu okşayan şiirler, Türkçülüğün uyanışında önemli rol oynamıştır. Özellikle onun “Anadoludan Bir Ses, yahut Cenge Giderken” şiiri geçen asrın başlarında Azerbaycan’da popüler olmuştur. Bu devrin çeşitli basın organlarında, aynı şekilde de bazı ders kitaplarında M.E. Yurdakul hak-kında verilmiş malumatla veya eserlerinden alınmış bazı örneklerle karşılaşırız.39 F.

37 Cabbarlı, Cefer, Eserleri (dörd cildde), 3. c., Bakû: Yazıçı, 1984, s. 229.

38 Haşimli, Hüseyn M., Avropa Lirik Janrları ve Azerbaycan Edebiyyatı, Bakû: Elm ve Tehsil, 2009-b, s. 255-256.

39 Haşimli, Hüseyn M., Türk Haklarının Edebiyat İlişkilerine Dair Araştırmalar, Ankara: Kültür Ajans Yayınları, 2009-c, s. 19-26.

(14)

Ağazade’nin ders kitabı bu bakımdan da bir istisna değildir. Şöyle ki, Edebiyyat

Mec-müesi’nde Türk şairi hakkında “Mehemmed Emin Bey” başlıklı dolgun malumatın

yanında onun “Kuran-ı Kerim”, “Demirci” “Gemici”, “Fener”, “Köy Kızı” şiirleri mekteplilere ulaştırılmıştır. Türk şairinin sanatından bahseden makalenin sonunda “R.T.” imzası vardır. Bu yazıda M. Emin’in sanatkârlığının esas özellikleri dikkatlere sunulmuştur. Metni bütün olarak takdim ediyoruz:

“Hal-i hazırda yaşayan millî şairimiz Emin Bey, Türkçe birçok şiir yazmış, kendisine mahsus “Emin Bey Türkçesi” namı ile lisanı, üslub-ı şiiri edipler arasında meşhurdur. Emin Bey Türkçesinde Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmaz; meğer ki ruh, vicdan, insan gibi herkese maruf kelimeler ola ve hakiki Türkçe’de muadilleri ve mukabilleri bulunmaya. Hele terkipler kat’iyen memnudur. Emin Bey Türklüğe rabt-ı kalb etmek ve ettirmek için lisana müracaat etmiş, lisanı da ne Anadolu lisanıdır, ne Rumeli Türkçe-sidir, ne de büsbütün İstanbul şive-i âdisidir. Kusursuz denilecek kadar umumî ve sade Türkçedir ki hiçbir lehçeye benzemez. Emin Bey bu Türkçe ile şiir söylemeye başlar başlamaz, herkes tarafından takdirata mazhar olmuştur. Şiirlerinde coşar ve coşkunluğu da yapma değil, samimidir. Shakespeare gibi coşkunluk göstermiştir. Edebiyatımızda samimi bir çehredir; güzeldir fakat, Türk güzelidir. Türkçe Şiirler nam kitabı Yunan Mu-harebesi esnasında yazılmış.”

Mehmet Emin’in şiirlerindeki dil sadeliği, üslup aydınlığı, halkçılık, samimilik hakkında söylenenler ilmî ve edebî bakımdan gerçekliğe dayanır. Lakin eserlerin-deki coşkunluk yüzünden İngiliz edibi Shakespeare ile mukayese edilmesi o kadar da inandırıcı değildir. Bu kitapta M. Emin hakkındaki makalenin yazarı olarak gös-terilen “R.T.” imzası ise, fikrimizce, Rıza Tevfik’e ait olabilir. Nitekim, Rıza Tevfik daha 1904 yılında Çocuk Bahçesi dergisinde Mehmet Emin’in şiirlerinin dil ve üslup sadeliğini öne çıkaran ve öven geniş hacimli bir yazı yayımlamıştı.40

F. Ağazade’nin Edebiyyat Mecmüesi’nde Mehmet Emin’in şiirlerini tanıdığını ve onları dikkatle seçtiğini; şiirlerin fikir-estetik bakımından yüksek değere sahip olduklarını söyler. “Kuran-ı Kerim” şiiri İslâmiyet’in mukaddes kitabının yüceliği-ni sanat diliyle vasfeden değerli bir şiirdir. Böyle eserler mekteplilerin dinî dünya görüşünün sağlam esaslar üzerinde şekillenmesine olumlu tesir gösteriyordu. Diğer şiirler de bediî, terbiyevî mahiyetlerine göre seçilmiş; helal emek, insanlara temen-nasız hizmet etmek ve diğer ahlâkî fikirler öne çıkarılmıştır. Mesela, “Fener” şiirinde şair kimliğine bağlı olmayarak herkesin yolunu aydınlatan, bir ümit sembolü olarak insanların yardımına koşan fener sembolüyle uygun terbiyevî fikirleri şiirleştirmiştir:

“Sen her gece o yalçın kayalığın üstünden Dumanlara kırmızı alevini saçarsın. O canavar ağızlı girdapların önünden

40 Tevetoğlu, Fethi, Mehmet Emin Yurdakul, Hayatı ve Eserleri, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1988, s. 13-14.

(15)

Gemilere selamet yollarını açarsın.

Demezsin ki: – Bunların içlerinde kimler var? Felakete düşenler senin için hep insan...”

Araştırmamız sırasında dikkatimizi çeken bir gerçeği de dikkatlere sunmak isti-yoruz. A. Şaik’in 1919 yılında yayımladığı Türk Çelengi adlı ders kitabında Mehmet Emin hakkında verilen makale, F. Ağazade’nin Edebiyyat Mecmüesi’ndeki metinle, neredeyse tamamen aynıdır. A. Şaik’in kitabında da bu yazı “R.T.” imzası ile veril-miştir. Bu ise her iki müellifin aynı kaynaktan faydalandığını göstermektedir. İlave olarak A. Şaik’in kitabında M. Emin’in “Silah Sesleri”, “Kin”, “Kuran-ı Kerim”, “Demirci”, “Gemici”, “Fener”, “İşte O Gün”, “Nifak”, “Artık Gülsün”, “Hanın Sazı-na” şiirlerine de yer verildiğini de belirtelim.41

F. Ağazade kitabının önsözünde bazı ediplerin tercüme-i hallerini elde edemedi-ğini itiraf etmiştir. Onlardan biri görkemli nasir Sezai Samipaşazade’dir (1859-1936). Burada bir parantez açalım: Edebiyyat Mecmüesi’nin basımından bir yıl sonra

Şe-lale dergisinde (1913, nr. 29) S. Sezai hakkında ilginç yorumlar göze çarpar. Türk

nesrinin gelişmesinde kendine özgü hizmetleri olan, Sergüzeşt romanıyla, muhtelif hikâyeleri ve makaleleriyle tanınan S. Sezai’nin hayatı ve sanatı hakkında eserde hiçbir malumat bulunmamakla birlikte eserlerinden bazı örneklere yer verilmiştir: “Çamlıca”, “Bir Mektup”, “İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asr”, “Yas”. Bu eserler yazarın sanat dünyası hakkında gerekli tasavvuru yaratabilir ve eğitici gayesiyle kendini gös-terir. Mesela, “İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asr” hikâyesinde maddî endişeleri yüzünden tabiata düşman kesilenler kötülenmiş, tabiatı korumak düşüncesi öne çıkartılmıştır...

Edebiyyat Mecmüesi’nde Hüseyin Cahit (1875-1957) hakkında da malumat

verilmemiş, hayatının büyük kısmı göç ve sürgünlerde geçen bu edibin sanatçılığı ise “Yaprak”, “Kayıkçı”, “Ezik Palamut” adlı nesir numuneleri ile gösterilmiştir. Bu eserlerin her üçü de küçük hikâyedir. Yazarın tasvirlerindeki dolgunluk, mükemmel-lik ilk bakışta dikkati çeker. Mesela sembomükemmel-lik karakterli “Yaprak” hikâyesinde diken-li bir ağaçtaki teravetdiken-li yaprağın hadiken-li tasvir edidiken-lir. Bu yaprak etraftaki kuşların nağ-mesinden, güneşin şafaklarından, uçuşan kelebeklerden zevk alır, alelade bir ağaçtan koparak kelebeklerle birlikte güller ve çiçekler arasında dolaşmak, serbestliğe kavuş-mak ister. Lakin arzusu içinde kalır, ömrünün coşkun çağlarını dikenli ağaçta asılı vaziyette düşünür. Eserdeki başlıca gaye azatlık ruhudur ki, F. Ağazade sadece bu yönüyle onu ders kitabı olarak seçmiştir.

Genel olarak, Ferhad Ağazade’nin Edebiyyat Mecmüesi adlı eserinde Türk ede-biyatına ayrılan ilmî ve edebî makaleler ve onları tamamlayan bediî eserler bu sahada dolgun, mükemmel bir tasavvur yaratabilir: “Bu materyaller Azerbaycan-Türk edebî

(16)

ilişkilerini öğrenmek bakımından günümüzde de önemlidir ve muallim-metodist F. Ağazade’nin seçkin hizmetlerindendir. Kitapta Türk Edebiyatı ve onun meşhur, ta-nınmış sanatçılarından verilen örnekler F. Ağazade’nin bu halkın edebiyatını ne kadar bildiğini, eğitimde bizim edebiyata yakın bu edebiyatın eğitiminin psikolojik özellik-lerine metodik ustalıkla yanaştığını öğrenmek bakımından da faydalıdır.”42 Şunu da

unutmayalım ki, Ferhad Ağazade’nin Edebiyat Mecmüesi adlı eserinde, Prof. Dr. Na-zım Hikmet Polat’ın doğru olarak yazdığı gibi: “Bu eserin en büyük noksanı, Klasik Dönem Türk Edebiyatını (Divan edebiyatı) gösterecek edebi şahsiyetlerin azlığı ile ortaya çıkmaktadır.”43 Bununla beraber, bu eserde Azerbaycanlı bilim adamının

çeşit-li Türk halklarının edebiyatından bahsetmesi hususî önem daşıyor. “Ferhad Ağazade Türkceyi bir bütün olarak görme bilinci bakımından Türkiye’deki sözünü ettiğimiz yazarlardan çok ileridedir.”44

Son olarak söyleyelim ki, F. Ağazade’nin ders kitabında ünlü Türk mutasavvıfı Mevlâna Celaleddin Rumî’den ve onun Mesnevî’sinden çeviriler yapmış olan Süley-man Nahifî’den de geniş olarak bahsedilmiştir. Bu konuyu başka bir makalemizde dile getireceğiz.

KAYNAKLAR

Ağazade, Ferhad, Edebiyyat Mecmüesi, Bakû: Kaspi Matbaası, 1912, 370 s.

Ahmetov, Cemal M., Edebiyat Tedrisi Metodikası, Bakû: Bakû Universiteti Neşriyyatı, 1992, 455 s.

Akpınar, Yavuz, Azerî Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1994, 512 s. Akyüz, Kenan, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, 8. bs., İstanbul: İnkılap ve Aka Kitapevleri,

1985, 1032 s .

Aydın, Abi Aydın, Türkiye Edebiyatı Tarihi (2-ci cild, 1-ci hisse), Bakû: Bakû Universiteti Neşriyyatı, 2007, 280 s.

Cabbarlı, Cefer, Eserleri, (dörd cildde), 3. c. cild, Bakû: Yazıçı, 1984, 327 s.

Ercilasun, Bilge, Servet-i Fünun’da Edebî Tenkit, İstanbul: Milli Egitim Bakanlığı Yayınları, 1994, 284 s.

Füyuzat (1906-1907), Transliterasiya Edeni, Çapa Hazırlayanı ve Önsözün Müellifi Ofelya

Bayramlı, Bakû: Çaşıoğlu, 2006, 672 s.

Göçkün, Önder, Ziya Paşa’nın Hayatı, Eserleri, Edebi Şahsiyeti ve Bütün Şiirleri, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987, 350 s .

Guliyev, Elman H., Türk Halkları Edebiyatı, Bakû: Conatant Empary, 2011, 568 s.

Haşimli, Hüseyn M., Azerbaycan Edebî Muhiti ve Türk Dünyası, Bakû: Mütercim, 2009-a, 42 Ahmetov, Cemal M., Edebiyat Tedrisi Araştırmaları, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1992, s. 136-137. 43 Polat, Nazım Hikmet, “Ferhat Ağazade’nin ‘Edebiyat Mecmuası’ ve Türkiye’deki Benzerleriyle

Mu-kayesesi”, Yenileşme Devri Türk Edebiyatından Çizgiler (İsimler, Eserler, Konular), Ankara: Kurgan Edebiyat, 2012, s. 378.

(17)

200 s. Daha geniş bilgi için bu eserin 83-91. sayfalarına bakınız.

, Avropa Lirik Janrları ve Azerbaycan Edebiyyatı, Bakû: Elm ve Tehsil, 2009-b, 444 s.

, Türk Halklarının Edebiyat İlişkilerine Dair Araştırmalar, Ankara: Kültür Ajans

Yayın-ları, 2009-c, 160 s. (Daha geniş bilgi için bu eserin 19-26. sayfalarına bakınız. Hüseynov, Rüstem K., Namik Kamal, Bakû: Yazıçı, 1990, 184 s.

Hüseynzade, Aydın E., Seyid Hüseyn’in Pedagoji Fealiyyeti ve Maarifçilik Görüşleri, Bakû: Maarif, 1991, 184 s.

Molla Nesreddin (Sekkiz cildde), 4. c., Transliterasiya Edenler ve Çapa Hazırlayanlar: E.

Hü-seynov, T. Hesenzade, Bakû: Çinar-Çap, 2008, 884 s.

Parlatır, İsmail, Recaizade Mahmut Ekrem: Hayatı, Eserleri Sanatı, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1995, 320 s.

Polat, Nazım Hikmet, “Ferhat Ağazade’nin ‘Edebiyat Mecmuası’ ve Türkiye’deki Benzerle-riyle Mukayesesi”, Yenileşme Devri Türk Edebiyatından Çizgiler (İsimler, Eserler,

Konu-lar), Ankara: Kurgan Edebiyat, 2012, 496 s.

Şaig, Abdulla, Gülzar, Bakû: Orucov Kardaşlarının Elektrik Metbeesi, 1912, 286 s. Şaig, Abdulla Talıbzade, Türk Çelengi, Bakû: Hökumet Metbeesi, 1919, 405 s. Talıbzade, Kamal A., Azerbaycan Edebî Tenkidinin Tarihi, Bakû: Maarif, 1984, 328 s. Tevetoğlu, Fethi, Mehmet Emin Yurdakul, Hayatı ve Eserleri, Ankara: Kültür ve Turizm

Ba-kanlığı Yayınları, 1988, 198 s .

Yeni Füyuzat Jurnalı (1910-1911-ci iller), Çapa Hazırlayan ve önsözün müellifi: Hüseyn

(18)

Referanslar

Benzer Belgeler

AAV-GAD gene therapy of the subthalamic nucleus is safe and well tolerated by patients with advanced Parkinson's disease, suggesting that in-vivo gene therapy in the adult brain

DENETİMDE HATA VE HİLE Recep GÖKLERGİL Yüksek Lisans Dönem Projesi.. İşletme Ana Bilim Dalı Muhasebe Ve

Bunun küçük bir kısmını bile elektriğe dönüştürmek, mevcut güneş panellerinin %12 ila %17’lik verimlerinin çok üstünde verimlere erişilmesini

Amaç: Çalışmamızın amacı hacamat yaptıran farklı yaşlardaki kadınlardan, eş zamanda alınan kupa kanı ve venöz kanda oksidatif stres ile ilişkili olduğu

[r]

Çünkü eskt Cebeci ocağı mensupları lama- miyle aynı işleri görürlerdi, Türkler, askeri yetiştirmekle, silâhı hazırlamanın ayrı ayrı | emeğe lâyık

DESTELEDİĞİ Yunus Emre Orator- * * yosu'yla dünya çapında bir musi­ ki hâdisesine yol açan bu beynelmi­ lel Türk kompozitörü 1907 senesinde İzmir'de

Amel, esasında söz ve inanma anlamını da içine almaktadır. 32 Zira pek çok ayet 33 ve hadiste 34 genel itibariyle amel terimi, sözlü davranışları da kapsayacak