aktüel
S A Y I:9 4 / 2 2 -2 8 N İS A N 1 99 3 / 2 0 .0 0 0 T Lmühendlis
-■ .-.'Ş 'o -c r İA f lA H , A K T Ü E L , E R O L A T A R A R Ş İV İ
Y
ine bir nisan günüydü. Konutun kabul salonunda envai çe şit milletin çocukları ağırlanıyordu. Semra H anım ’ın konuklarıydı çocuklar; ince sigarından
elerin nefes alıyor, gülüşen, oynaşan çocukları izliyordu. Derken salona açılan geniş kapının kanatları yanında bir “sürpriz”in kendini gizle diği, hınzırca gülümsediği görüldü. Salona girmiyordu; başbakanın girişiyle bozula- bilecek bir ayinin mutluluk verici olduğu şeklinde müte- vazi bir bilgiye sahipti.
Ama fark edildi. Gazete ciler kuşkusuz şenlik çocuk larından daha önemli bir ha berin peşine, ona düştüler. Başbakan gazeteci gençlere dokunarak konuştu; elinin ayasını birinin göğsünde gezdiriyor, muhtemel itiraz ları yahut soruları elinin sı caklığından ağan güçle en gelliyordu. Ama bu defa başka bir şeyi göze almış oluyordu: Genç gazeteciler onun başbakan olduğunu unutu unutuveriyorlardı; her an yanağından makas alına bileceği duygusu veriyordu çünkü...
Saygı ise sadece konuştu ğunda uyanıyordu; sözleri geniş aksanıyla döküldüğün de dudaklarından, “yazanın elini öpmeli” dediğiniz bir kitabı okur gibi oluyordu nuz. Makas almanızı da bu engelliyordu işte; sizin bey ninizi varsayan diğerkâm bir bilgelik: Çünkü rehavete ka- pılsanız kendinizi aşağılardı nız...
Turgut Özal! Anasının, “Ben onu millete bedelsiz sattım” dediği yüzyıl misyo neri. Kapı arkasından gü lümseyen cazip sürpriz! Al lah’ı bir parametre olarak icraatına sokan başıaçık ka dının kocası... Bir nisan gü nü öldü ve güneş pırıl pirit ken birden fırtına çıktı; kim iddia edebilir ki göğün rüz gârıyla Özal’ın ölü bedeni arasında ilinti yoktur!
Öldüğünde cumhurbaş- kanıydı. Devlet, sirenler ve kampanalar çalarak duyur madı ölümünü; zaten devlet ondan korunm ak gibi bir kaygıya sahipti; “Resmi ide olojiye teslim oluyorsunuz” derdi o; taziye defterine biri
Ozal Avustralya-Yeni Zelanda gezisi sırasında tören kıtasını denetliyor (üstte). Turgut Özal'ın vizyonunun en fotoğraflarından biri. Halkla sıcak ilişki ve her zaman verdiği mesaj "Sizden biriyim" (solda). En akılda kalan fotoğraflarından biri daha. Makam otosunun direksiyonuna geçip korumaları da atlatıp sürat yapıyor, (sağda). 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal bu göreve seçildiği günlerde makamında (en sağda).
gitti, “Türk-Kürt kardeşliği nin mimarı, ruhun şad ol sun” diye tarih düştü.
“Komünistlerin yolunu gözlediği bir liberal” olarak algılandı; bir kezinde birlik te çalışmayı önerdiği genç ve parlak adam “Ama efendim ben komünisttim” dediğin de, “Daha iyi, daha iyi” kar şılığını verdi ve bu karşılık, bu ülkenin çeşitliliğe ne ka dar çok ihtiyaç duyduğunun bir ifadesiydi. Turgut Özal da bu ifadenin gerçekleşme im kânı... Tüm im kânlara vakti olacak kadar gençti.
Geldiği makamı ayrıca lıklı kıldı. Kurumlar içine sığmadı; o yüzden adıyla makamı yanyana getirilip tartışıldı. Neticede “makam lara itib arın ı iade eden adam ” denildi onun için.
- T l \ }
i t i JH,
Kendi makamım kendisi de tartıştı: “Acaba cumhurbaş kanlığından ayrılsam da mı şu 21. yüzyıla hazırlansam” diye sorarken öldü; zihniyeti bedeninin hep önünde ko şardı çünkü, “gayret ve cesa ret” derken kalbi durdu.
Cesur ve pervasızdı. Li- yakatına güveniyordu, her makama layık olduğuna... Çünkü yeterince “gayret” gösteriyordu ve bu ona “ce saret” veriyordu. “İlkem mi” diye soracaktı kendisini ta kip etmek isteyenlere, “gay ret ve cesaret.” Bu yüzden kendini ortaya koyabiliyor du. “Ben 12 Eylül’de başba kan yardımcılığına pazarlık la geldim” derken nasıl biri olduğunu da anlatıyordu: “Bana bu görevi teklif ettik leri zaman Evren Paşa bir
Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand ve Özal. Son olarak Mitterrand'ın Yılbaşı'nda Türkiye'yi ziyareti sırasında görüşmüşlerdi (üstte). Sanatçılarla yakından ilgilenen Ozallar Yedikule zindanlarındaki konserde solistllerle birlikte aynı nağmeleri seslendirmişlerdi: "Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek."
tarafta, bir tarafta da Nuret tin Ersin vardı. Rahmetli Feyzioğlu dedi ki, size devlet bakanlığı ve dış iktisadi işler görevini vereceğim. Ne ya pacağım, dedim. İşte IMF ve Dünya Bankası ile ilişki ler... Ben bunun üzerine de dim ki Feyzioğlu’na, siz her halde benim ne yaptığımı bilmiyorsunuz. Açık söyleye yim bu görevi kabul ed e mem. O sordu: Ne istiyor sun? Başbakan yardımcısı olmayı, maliye ve ticaret ba kanlıklarını da kontrol et meyi istediğimi söyledim.” Feyzioğlu, Özal’ın cüretine şaşmıştır. Askeri yönetimle pazarlığa girişen bir bürok rata ilk kez tanık olmakta dır. “Nasıl olur” der, “ana yasaya aykırı bu.” Özal mak- yavelisttir. Hedefe ulaşmak için her yol mümkündür ona göre: “Bakın burada paşalar var. Bir şey çıkarırlar anaya saya aykırı olmaz.” Özal'ın dediği olur.
m * .
vy&j
Değişim kavramının iki mimarı, Gorbaçov ve Özal dönemin Türkiye Başbakanı Yıldırım Akbıılut ile Paris'te (üstte). Özal son ameliyatından dönüşte Çankaya'dakarşılanıyor (solda).
O “aday” kelimesini ken dine en çok yakıştırandır. Tavizsiz talip olan adam! H alka bile taviz vermez. 1989 yerel seçimleri öncesi. Özal televizyonda bir konuş ma yapacaktır. Halil Şıvgın ve Adnan Kahveci ayrı ayrı iki konuşma metni hazırlar. Şıvgın’ın hazırladığı metinde birçok vaat yer alıyor. İşçiye, köylüye şunu vereceğiz, bu nu vereceğiz... Adnan Kah- veci’nin hazırladığı metinde ise hiçbir vaat yok. Sıkıntı vaat eden bir metin. Özal Şıvgın’ın metnini okur, eli nin tersiyle iter: “İyi de nasıl vereceğiz bunları. Olmaz ben bu konuşmayı yap mam.” Seçimi böyle kaybe der.
Risk ile kazanç arasında ki doğru orantının farkında dır. “Devleti ticarethaneye çevirdi” eleştirisi yapılırken onun cevabı budur işte: "Risk almazsanız kazancınız olmaz.” Gözükara
kararlan-nı alırken arkasındaki “ka- der”i kollar. Sonra eliyle ve başıyla yukarıyı işaret eder: “Allah!”
Seçkin adam koleksiyon cusu. “Düşüncen ve onu ta şıyacak stilin var mıdır” diye sorar. Karşısında “kendin- de-olan”ı arar. Bakışları sizi saydam gibi delip geçmiyor sa aradığını da bulmuştur. Ondan sonra vefa bekler. “Adamım ol” duygusuna sa hiptir, seçkinlerin tedavülde olduğu bir dünyayı algılar; kendisinin en müstesna üye si olduğu...
“Uzlaşmacı” görüntüsü de ondan gelir. Kendini se ver, yanılmadığını düşünür,
Efe, Zeynep, Ahmet, Semra ve Turgut Ozal'ın bu mutlu aile fotoğrafı bir hatıra artık (üstte). Turgut ve Semra Özal, Adnan Menderes'in naaşının Vatan
Caddesi'ndeki anıt mezara nakli sırasında yapılan törende (solda).
Son dönemde fazla kilo alan Ozal Turki
Cumhuriyetlere yaptığı gezi sırasında da çok
yorulmuştu
uzlaştığı zaman bunun bo yun eğme değil, “idare et me” olduğu kanaatini taşır; kendini böylece onar. Eylem yöntemi “uzlaşma” olan if lah olmaz bir radikaldir. Dünya değiştiren liderler ça ğına denk gelmiştir; rolünü buna göre oynar; bu rol için “dünyaya atıldığına” dair ki- bire ve gurura sahiptir; “viz yon” kelimesini “vahiy” gibi telaffuz eder.
“Zenginleri sevdiği” doğ rudur; refahın insana yakış tığı şeklinde artık unutulmuş bir inanca sahiptir. “Servetin hürriyeti” der, “demokrasi kadar gereklidir.”
“Kadri bilinmediği” gibi bir “talihsizlik” duygusu içi ni kemirir. Saati en az 15 yıl sonrasını gösterirken söyle diği sözlere cevap aranıp ve rilmeye çalışıldığında “Yine doğru cevabı bulamadılar” diyerek övünmez, aksine üzülür. “Kötü bir şey değil ki söylediğim” diye çocukça gücenir; öylesine önyargısız dır ki...
Çocukça! Bu aynı za manda onun dilidir.
Turgut Özal!
G encölüm lü dünyanın koynuna girdi.
Ruhu şad olsun!
R E H A M A Ğ D E N C A N A N G E D İ K
'irnnmSSSSSİ
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ros Arşivi