• Sonuç bulunamadı

Eski İstanbul evleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski İstanbul evleri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SİYASET 85

BUGÜNÜN

İL B E R O R T A Y L I

dört duvarın arasında sıkışıp kalmazdı. Can kaybı asıl taş binalar yanarken olur. Haziran 1870’te büyük Beyoğlu yangının­ da ahşap binalardan herkes kaçıp kurtul­ muşken, kârgir binalarda yüzdenîfazla can telef olmuştu. K ârgir binaların yanm aya­ cağına inananlar, işi ağırdan almış olm a­ lıydılar. Bu yangında aşırı soğukkanlı davranan ve majestelerinin görkem li elçi­ lik binasının tutuşmayacağına inanan İn ­ giltere büyükelçisi de, binanın tutuştuğunu görünce canını zor kurtaranlardandı. Bu yangından sonra hükümet, Macaristan’ da­ ki modele göre bir itfaiye nizamnamesi ha­ zırladı ve kurulan örgütün başına da M acaristan’ dan K on t Secheny’ yi getirdi. K on t Secheny Paşa, İstanbul itfaiye ku­ mandanı olarak, güzel kızı Vanda ile bir­ likte başkentin renkli tiplerinden biriydi.

A slında 16. yüzyıldan beri her yangın­ dan sonra, mimarbaşı ve sadrazam yeni ev­ lerin kârgir olarak yapılmasını gözetirdi. Bu konuda çıkan emirnameler hiç de az de­ ğil, ama dinleyen kim. N edenleri var; ah­ şap evin malzemesi ucuza taşınırdı. Kışın

işçiliğin herkesin kesesine uymadığı açık­ tı. 16. yüzyılda İstanbul’ u gezen bir sey­ yah , Schweigger; “ Türklerin en güzel en görkem li eserleri ibadet yerleridir. Bütün sahte dindarlar gibi onlar da T a n rı’yi al­ datm ak için bu yolu seçmişler, oturdukla­ rı evlerin ise eve benzer yanı y o k ” diyor. A m a ahşap binaların güzelliği konusunda sonra gelen ecnebiler, daha değişik ve olumlu betimlemelerde bulunuyorlar. A h ­ şap bina, İstanbul’ un ta Bizans’tan beri en tipik konutuydu. K on u t yapım ında bazı yasaklar vardı; sur diplerine, suyolu (yani kanalizasyon) üzerine ev yapılamazdı. Süfli (tek katlı) ve fevkâni (yüksek) yapıların ne­ reye yapılacağı belliydi. Bazı yerlerde cum­ baların ve sundurmaların taşınlması yasak­ tı. A m a bu yasaklara da her zam an uyul- duğunu söylemek zor.

E vlerin ses geçiren ince duvarlarından dolayı yüksek sesle konuşmak, tartışmak pek âdet değildi. Dedikoduya fırsat verm e­ yecek biçimde yaşamak, hareket etmek ve konuşmak İstanbul halkına bu evlerin ge­ tirdiği bir alışkanlıktı. Kafesli

pencereler-11

2 0 .

yüzyıl başında

büyük kârgir tuğla binalar

B eyoğlu’nda, Sirkecide,

Gümüşsuyu’nda

yükselmeye başladı. “A r t

N ou vea u ” yahut

“Ju gen d sty r denilen

uslubun ilgin ç örneklerinin

görüldüğü b ir şehirdir

İstanbul

yangında çıra gibi tutuşmaya hazır bekler­ lerdi. İstanbul yangınlarında bütün devlet örgütü sorumluluk yüklenir, mahallelerin tulumba takım ları da gönüllü itfaiyecilik yapardı. Tulum ba takım larının yardım la­ rı kadar, zengince evler yanarken; ev sa­ hibinin kurtaramadığı nesneleri kendileri kolaylarına kurtardıkları da olurmuş. Ateş ortalığı sardığında herkes eline geçeni so­ kağa atar, bir şey kapardı. Y an gın anıları arasında dinlemiştim; hatunun biri mücev­ herlerini sakladığı torba diye, sabun tor­ basını kapıp fırlam ış sokağa.. İstanbul yangınları, nice yazm anın, elişinin, sanat eserinin eridiği bir fırındı.

Ahşap evleri kârgire çevirmek, Tanzimat dönem i yöneticilerinin başlıca uğraşların­ dan biriydi. Büyük Reşit Paşa, daha Lon d­ ra elçiliğindeyken; ‘ nasıl becerilse de, taş yapı işçiliği ve ustalığı geiiştirilse’ sorunu üzerinde projeler yazıp, Bab-ı A l i ’ ye gö n ­ deriyordu. A v ru p a 'd a inşaat ustası yetiş- tirtm ek bile düşünülmüştü. A çıkçası, kârgir bina yapacak usta, hiç de sanıldığı kadar çok değildi. Bazı kamusal yapıların dışında, kârgir konut yapacak kadar ne us­ ta, ne m alzeme, ne de yeterince para var­ dı toplu m da. T u ğ la sözü, İtalyan ca “ tegola” dan (yani kiremitten) gelir, yaban­ cı ve lüks bir m addeydi. O zaman her yer­ de tuğla ocakları yoktu. Kerpiçle kereste, sivil mimarinin başlıca iki m alzemesiydi. 19. yüzyılda hükümetin teşviki ve girişimi, toplumun bazı kesimlerinde artan servetin etkisiyle; İstanbul, İzm ir, Selanik gibi yer­ lerde kârgir yapılar artmaya başladı. İstan­ bul’ da Akaretler, K um kapı’ da Protestan Ermeni Okulu’ nun sokağı ve Fener’de Bul­ gar V a k fı, bitişik nizam kârgir konut ö r­ neklerinin bazıları. Başkentte ve taşrada kamusal binalar kârgir olarak yapılıyordu. Ç ıkan yangınlardan sonra, hükümet, ye­ ni yerleşim planları hazırlatıyor, yangın ye­ ri haritaları yaptırıyordu. A m a boşuna; para kıtlığı, yazışmalar, düzensizlikler der­ ken ahşap yapılar gene yangın yerlerine do­ luyordu. Yöneticilerin bu gayreti sadece kundakçılık dedikodularının çıkmasına ya­ rıyordu. Birinci büyük savaştan önceki Fa­ tih yangınını hükümetin kundakladığı, Edirne yangınım, gayretli çalışması ve imar faaliyeti bazılarını sinirlendiren belediye re­ isi Dilaver B ey’in kasten söndürtmediği gi­ bi d e d ik o d u la r k u la k ta n k u la ğ a fısıldanıyordu.

20. yüzyıl başında büyük kârgir tuğla bi­ nalar B eyoğlu’ nda, Sirkeci’ de, Gümüşsu­ y u ’ nda y ü k selm ey e- b a ş la d ı. ‘ ‘ A r t nouveau” yahut “ Jugend styl” denilen üs­ lubun ilginç örneklerinin görüldüğü bir şe­ hirdir İstanbul... A şm alı Mescit Sokak’ ta restore edilmekte olan iki tanesi, T ü n el’ - den çıkınca B eyoğlu ’ na doğru E sn af D er­ nekleri Konfederasyonu binası, Büyük Postane karşısındakiler bunlardan birka­ çı. İstanbul ve diğer kentler, yavaş yavaş kalfa eliyle betonlaştı. Kırk yıldır bu çir­ kinliği görem edik, tedbir alamadık. A slın ­ da artık kalfa işi gudubet yapılara da söyleyecek fazla sözümüz yok ; en güzel yerlere kondurulan bazı diplom alı m im ar­ ların işi, onlarınkini de aratır. Betonlaşma kaçınılmaz bir gelişme; ama bu süreç, aka­ demik bir estetikle, sağlıklı kent planlama­ sıyla birlikte yürütülemedi.

Eski

İstanbul

evleri

Ahşap evlerin herbiri sanat eseridir, hoş­ tur, z a rif şeylerdir; doğru... Bu evleri k o­ ruyalım ve onaralım; çok doğru. Zaten koruyup onarmaya da başladılar. A m a in­ sanın içi cız ediyor. Çünkü bu semtlerin et­ rafın da itfaiyeyi boşuna arıyorsunuz. Ahşap mahallelerin her köşesinde ayrı özel depolu bir yangın musluğu, hortum, alarm düzeni olması lazım. Oysa eskilerin deyi­ şiyle, “ Huda nekerde, harîk zuhur ettiğinde” koşturacak tulumba takım ım ız bile yok . Asırlık dar sokakların iki tarafı­ na istif istif park edilen binek arabalarını itfaiye semte yetişse bile yarıp geçene ka­ dar ateş işini bitiriyor, örneklerini görüyo­ ruz. V e sonra da ertesi gün gazetelerde “ tarihi falanca köşk yandı bitti kül old u ” diye okuyup vah vah çekiyoruz. Arnavut- k ö y ’ de, Salacak’ta, B eykoz ve Sarıyer’ de onarılmaya başlanan ahşap evler, köşkler, yalıları korumak, sahiplerini yüreklendir­ mek için önce itfaiye sorununu çözmek ge­ rekir.

Ahşap m im ari, kendine özgü bina biçi­ mi, getirdiği yaşam tarzıyla hemen bütün M akedonya, Bulgaristan, Ege, Karadeniz ve A n adolu ’ da yaygındı. Çevreye göre, yer yer yapı malzemesinde farklılıklar görülür­ dü. İmparatorluğun başkenti ahşap bir metropoldü. İstanbul’ un profilini seyreden biri; yeşillikle iç içe geçmiş ahşap şehrin or­ tasında yükselen, taş işçiliğinin harikası ca­ m ileri, bedestenleri görünce büyülenirdi. Ahşap evin zarafeti yanında, bir yaşama kolaylığı da vardı; ama zorluklarını da unutmamak gerekir. Geçen asırlarda hele yöneticiler, İstanbul’ un ahşap evlerini ö y ­ le pek sevmezlerdi. İçinde yaşayanlar taş binalara ne zaman heveslendiler, biline­ mez. A m a apartman hayatımıza girdikçe; A lla h ’ ın günü tahta fırçalayan, tahtakuru- larına karşı tütsü yakan, fare avlam ak z o ­ runda kalan ev kadınlarıyla, ikide bir dam aktartıp, öteyi beriyi onartmaktan buna­ lan evin beyleri, gittikçe yaka silker oldu­ lar. Üstelik, şiddetli deprem lere bile dayanan ahşap evler, şöyle bir h a fif rüz­ gâr kıvılcımları savurduğunda mahalle ma­ halle yanıyorlardı. Kom şuda yanan evin kirişlerinden fırlayan kızgın çiviler, bir yan­ gın bombası gibi etrafa yağar ve birkaç ev öteki hane halkını sokakta bırakırdı. Onun için Fatih’te yangın çıksa Aksaray, Dizda- riye’ dekiler derhal alarma geçerdi; rüzgâ­ rın elini ne kadar çabuk tutacağını kimse bilem ezdi. Ahşap ev kolay yanardı, ama yangından mal kurtarmak kolay değilse de can kurtarmak kolaydı. Kimse yangında

güneşe açıktı, kolay ısıtılırdı. Yazın da bu­ günkü yalınkat tuğla veya briket binalar gi­ bi sıcaktan bunaltmazdı. Depreme karşı dayanıklıydı. Taş işçiliğin âlâsı kamusal bi­ nalarda görülürdü. Kuşkusuz böylesine bir

den sadece sokak değil, karşı ta ra f da gözlenebilirdi. İnsanlar her an cemaatin gözünü üstünde hissederdi. İlk yapıldığın­ da kırm ızı, sarı aşı boyasıyla boyanan ev­ ler, güneşten yağmurdan kararıp çürüyüp,

Toplumun bazı kesimlerinde artanservetin etkisiyle Beşiktaş A karetlerdeki evlerde yer­ lerini bitişik nizam kârgir evlere bıraktı.

33 I

Sirkeci'de Büyük Postane karşısındaki bu bina artık sayılan gittikçe azalan 19yüzyıl kârgir ev örneklerinden biri (Fotoğraflar: E N D E R E R K E K )

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Matemati¤in Nobel’i konumundaki Abel Ödülü, bu y›l New York Üniversitesi’nde matematikçi olan Hintli Srinivasa Varadhan’a verildi. Norveç Bilimler Akademisi’nin 975

Clinical Orthopedics and Related Research and Journal of Hand Surgery indicate that they “accept those of exceptional teaching value” and “do not accept cases in which two

Rotavirüs antijen pozitifliği yıl bazında değerlendirildiğinde pozitiflik oranı açısından yıllar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptan- mıştır

Eski Diyarbakır evleri, doğal ve yapma çevreye bağlı etmenlerin yönlendirerek iklim etmeninin baskın kıldığı bir oluşumu genellikle yansıtır.. Bu yansıma,

[r]

Oysa başka romanla­ rında aynı şey, bu kadar radikal biçimde söz konusu değil.. - Kimseye anlatamadım

Zaman geçtikçe ve başka tür feminizmleri keşfettikçe Duygu Asena ile feminizme yaklaşımım örtüşmemeye başladıysa da hep onun kadınların bugün

Koca Yaşar, seni elbette çok seven, yere göğe koya­ mayan çok sayıda dostların, milyonlarca okuyucun ve ardında koca bir halk var.. Ama gel gör ki onların