• Sonuç bulunamadı

Rumeli’nin fethinde sufilerin etkisi - Sarı Saltık Gazi örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Rumeli’nin fethinde sufilerin etkisi - Sarı Saltık Gazi örneği"

Copied!
170
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI

TASAVVUF BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

RUMELĠ’NĠN FETHĠNDE SUFĠLERĠN

ETKĠSĠ- SARI SALTUK GAZĠ ÖRNEĞĠ

FERHAT ÇORAK

TEZ DANIġMANI

Doç. Dr. NURULLAH KOLTAġ

(2)
(3)
(4)

Tezin Adı: Rumeli‟nin Fethinde Sufilerin Etkisi- Sarı Saltuk Gazi Örneği Hazırlayan: Ferhat ÇORAK

ÖZET

Rumeli, bir dönem günümüzde Sarı Saltuk‟u ataları olarak gören Gagauzlar gibi Hıristiyan Türk topluluklarına ve BaĢkırtlar gibi Sarı Saltuk‟tan önceleri burada Müslümanlığı yaĢamıĢ Türk boylarına da ev sahipliği yapmıĢtır. Bununla birlikte Rumeli, sıradan Hıristiyan mezheplerinden farklı olarak Bogomil diye isimlendirilen ve Ġslam‟ın öğretilerine yakın görülen mistik/heretik grupların da faaliyet yürüttüğü bir yer olarak karĢımıza çıkmaktadır.

Gazi, sûfî ya da alperen olarak isimlendirilen derviĢler, Rumeli‟nin TürkleĢmesinde ve ĠslâmlaĢmasında büyük paya sahiptir. Rumeli‟nin manen fâtihleri sayılan bu sûfîler, yerine göre savaĢ meydanlarında askerlerle beraber çarpıĢan gaziler, yerine göre de halk arasında iyilikte yarıĢan gönül erleri olarak bilinmektedir. Bu derviĢlerden biri olarak ün salmıĢ Sarı Saltuk‟un Anadolu ve Rumeli baĢta olmak üzere çeĢitli yerlerde sayısız türbe, makam ve mezarı bulunmaktadır. Sarı Saltuk‟un hayatı, olağandıĢı hadiseleri barındıran menkıbelerin etkisiyle karmaĢık bir hal almıĢtır. Bu yüzden azîz diye bilinen Hıristiyan din adamlarıyla kimi zaman menkıbelerinin kimi zaman da türbelerinin karıĢtırıldığı görülmektedir.

Günümüzde Alevî-BektaĢîlik ile özdeĢleĢtiği görülen Sarı Saltuk‟un gerek menkıbevî hayatına gerek de tarihî hayatına dayanarak onu Kalenderîlik gibi tasavvufî ekollerle bağlantılı gören araĢtırmacılar da vardır. Bununla birlikte araĢtırmacıların çoğunun birleĢtiği nokta Sarı Saltuk‟un Rumeli‟ye göç eden bir aĢiret reisi ve Ģeyh oluĢunun yanında Rumeli‟nin fethinde büyük öneme sahip olan gazi bir derviĢ oluĢudur.

(5)

Name of Thesis: The Effect of Sufıs in the Conquest of the Rumelıa- Sarı Saltuk

Ghazi Example

Prepared by: Ferhat ÇORAK

ABSTRACT

Rumelia was home to the Cristian Turkish communities such as the Gagauzs, who regards Sarı Saltuk as their ancestor, and to Bashkirs, that is Turkish tribes who lived in Islam before Sarı Saltuk times. And also Rumelia, became prominent with mistic/heretic groups activities, sectarian which called Bogomil, it differs from other common Cristian sectarians and its teachings were close to Islamic way of teaching.

The dervishes, who were called gazi, sufi or alperen, have a big share in the Turkishization and Islamization of Rumelia. These Sufis, who are considered spiritual conquerors of Rumelia, are known as volunteers competing in favor among the people instead of those who fight with soldiers on battlefields. Sarı Saltuk, famous dervish as such has numerous tombs, maqams and graves in various places, especially in Anatolia and Rumelia. The life of Sarı Saltuk has become complicated by the influence of the stories that include extraordinary events. For this reason, it is seen that Christian clerics known as saints are sometimes confused with his legends and sometimes his tombs.

Today, Sarı Saltuk is identified with Alevi-Bektashism is linked with mystical schools such as Qalandariyya on the basis of Sarı Saltuk's legendary and historic life by some researchers. However, the majority of researchers agree that Sarı Saltuk was a leader of a tribe which migrated to Rumelia, or shaykh as well as a dervish who had an enormous impact on the conquest of Rumelia.

(6)

ÖNSÖZ

Rumeli‟nin fethinde etkili olmuĢ sûfîlerin baĢında gelen Sarı Saltuk gibi derviĢlerin en önemli özelliklerinden biri daha sonraki dönemlere kendileri hakkında pek malumât bırakmamalarıdır. Onlar hakkında oluĢan bilgiler daha çok vefatları sonrasında efsâneleĢmiĢ kiĢiliklerinin bir yansıması olarak yazılan menâkıbnâmeler sayesinde ortaya çıkmıĢtır. Bu yüzden çalıĢmanın ortaya konması sürecinde karĢılaĢılan güçlükler olmuĢtur. Bu güçlüklerden biri de birçok kaynakta Sarı Saltuk‟un menkıbevî hayatının, tarihî hayatının önüne geçmesidir. Bu sebeple Sarı Saltuk hakkında doğru bilgiye ulaĢmak oldukça zor bir durum olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ancak karĢılaĢılan bütün güçlüklere rağmen bu çalıĢmanın nihaî bir sonuca ulaĢması heyecan ve mutluluk vericidir.

Bu çalıĢmada, Sarı Saltuk Gazi‟nin hayatı etrafında oluĢan menkıbevî ve tarihî malumâtı incelemek suretiyle Sarı Saltuk Gazi‟nin Rumeli‟nin fethindeki rolünü belirlemek öncelikli amaçlarından biridir. Buna binâen tez çalıĢmamız, üç bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde, Rumeli‟nin tarihteki önemine değinmenin yanında Türk iskânının gerçekleĢme evrelerini ve bu süreçte sûfîlerin etkileri ele alınmaya çalıĢıldı. Ġkinci bölümde, Sarı Saltuk‟un hayatını, Rumeli‟nin fethine etkisini, sûfî ve alperen yönlerini ortaya koymaya gayret edildi. Üçüncü bölüme geldiğimizde ise, Sarı Saltuk‟un Anadolu, Rumeli ve diğer yerlerde bulunan tekke, zâviye, türbe, makam ve mezarları hakkında bilgi verildi. Bunların akabinde de Ebülhayr Rûmî‟nin kiĢiliği ve Saltuknâme hakkında verilen bilgiler yer almaktadır.

Son olarak bu çalıĢmanın ortaya çıkmasında benden desteğini esirgemeyen sevgili eĢim, can yoldaĢım Elif Çorak‟a, yönlendirmeler yaparak destek olan hocalarım Dr. Öğrt. Üyesi Ercan Alkan ve Doç. Dr. Abdullah Taha Ġmamoğlu‟na, kıymetli zamanını bana ve çalıĢmama ayırarak her türlü desteği ve öneriyi sunmaktan geri durmayan, danıĢman hocam Doç. Dr. Nurullah KoltaĢ‟a teĢekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

Eylül 2019

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZET ... I ABSTRACT ... II ÖNSÖZ ... III ĠÇĠNDEKĠLER ... IV RESĠMLER LĠSTESĠ ... VI KISALTMALAR ... VII GĠRĠġ ... 1 1. Amaç ve Kapsam... 1

2. AraĢtırmanın Kaynakları ve Literatür Değerlendirmesi ... 2

3. AraĢtırmanın Yöntemi ve Önemi ... 8

4. AraĢtırmanın Kavramsal Boyutları ... 9

a. Sûfî ...9

b. DerviĢ ...10

c. Alperen ...11

d. Saltuk ve Saltuknâme ...12

e. Türbe, Mezar, Makam, Tekke ve Zâviye ...14

I. BÖLÜM ... 16

A. RUMELĠ’NĠN FETHĠNDE SÛFÎLERĠN ETKĠSĠ ... 16

1. Rumeli’nin Tarihteki Yeri ve Önemi ...16

2. Rumeli’nin Türk Ġskânı OluĢu ...25

3. Rumeli’ye Gelen Sûfîlerin Faaliyetleri ...41

II. BÖLÜM ... 51

A. RUMELĠYĠ MANEN FETHEDEN “TAHTA KILIÇLI” BĠR SÛFÎ PORTRESĠ- SARI SALTUK GAZĠ ... 51

1. Sarı Saltuk Gazi’nin Hayatı ...51

a. Sarı Saltuk’un Doğumu, Künyeleri ve ġemâili ... 52

b. Sarı Saltuk’un Doğduğu Çevre, Ailesi ve Çocukluğu ...54

c. Sarı Saltuk’un Eğitimi, Tasavvufî Çevresi ve Tarikatı ...58

d. ġeyh Sarı Saltuk’un DerviĢleri ...66

(8)

f. Sarı Saltuk’un Yöneticiler ile ĠliĢkisi ...75

g. Sarı Saltuk’un Vefatı ve Etkisi ...77

2. Bir Sûfî Olarak Sarı Saltuk Gazi ...82

3. Bir Asker Olarak Sarı Saltuk Gazi ...86

4. Sarı Saltuk Gazi’nin Seyyâh Yönü ...90

5. Sarı Saltuk Gazi’nin Rumeli’nin Fethindeki Rolü ...92

III. BÖLÜM ... 96

A. SARI SALTUK GAZĠ’NĠN TÜRBELERĠ VE ONU ANLATAN MENKIBEVÎ BĠR ESER “SALTUKNÂME” ... 96

1. Sarı Saltuk Gazi Türbeleri, Mezarları ve Makamları ...96

a. Anadolu’daki Türbe, Mezar ve Makamlar ...98

b. Balkanlar ve Diğer Yerlerdeki Türbe, Mezar ve Makamlar ...109

2. Sarı Saltuk Tekke ve Zâviyeleri ...123

3. Saltuknâme’nin Esrarengiz Yazarı: Ebülhayr Rûmî ...126

4. Sarı Saltuk’u Anlatan Menkıbevî Bir Eser: “Saltuknâme” ...127

a. Saltuknâme’nin Nüshaları ve Ġçeriği ...128

b. Saltuknâme’deki Menkıbevî ve Dinî Motifler ...132

SONUÇ ...136

KAYNAKÇA ...140

EKLER ... 157

Ek-1 Çanakkale Sarıcaeli Köyü Sarı Saltuk Mezarı’na Dair Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Aldığı Karar ... 157

Ek-2 Çanakkale Sarıcaeli Köyü Sarı Saltuk Mezarı’na Dair Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Ek’te verdiği Koordinat Bilgileri ... 158

Ek-3 Türkiye’de Günümüze UlaĢan Sarı Saltuk Türbe, Mezar ve Makamları Haritası ... 159

Ek-4 Balkanlar’da Günümüze UlaĢan Sarı Saltuk Tekke, Türbe, Mezar ve Makamları Haritası ... 160

(9)

RESĠMLER LĠSTESĠ

Resim 1………...…99 Resim 2………...100 Resim 3………..…...101 Resim 4……….102 Resim 5………...……..103 Resim 6……….…104 Resim 7……….…105 Resim 8……….…106 Resim 9 ………....…106 Resim 10………...107 Resim 11………...108 Resim 12………...…111 Resim 13………...113 Resim 14………...…114 Resim 15………...115 Resim 16………..….117 Resim 17………...119 Resim 18………...125 Resim 19………...130

(10)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale Bkz. : Bakınız

bty. : Basım tarihi yok byy. : Basım yeri yok C. : Cilt

Çev. : Çeviren d. : Doğum

DĠA. : Türkiye Diyanet Vakfı Ġslâm Ansiklopedisi Gös. : Gösterilen

H. : Hicrî Hz. : Hazreti Haz. : Hazırlayan

ĠSAM : Ġslâm AraĢtırma Merkezi km. : Kilometre

MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı M. : Milâdî

M.Ö. : Milâttan Önce Nu. : Numara ö. : Ölümü s. : Sayfa

Sscb. : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TDK : Türk Dil Kurumu

Ter. :Tercüme eden

Ukid : Uluslararası Kalkınma ve ĠĢbirliği Derneği vb. : Ve benzeri

vd. : Ve diğerleri Yay. : Yayınları

(11)

GĠRĠġ

1. Amaç ve Kapsam

Bu konunun tercih edilip çalıĢılma sebebi, Ģimdiye kadar yapılmıĢ olan Rumeli‟nin fethi ile ilgili çalıĢmaların Sarı Saltuk ve derviĢlerini kısmen ele alan çalıĢmalar olmasından doğan boĢluktur. Bu nedenle Rumeli‟nin Türk Ġslâm tarihindeki yeri ve öneminde daha çok bir gazi-derviĢ ya da bir alp-eren olarak bilinen Sarı Saltuk Gazi‟nin misyonunu belirlemek ve bu toprakların Türk Ġslâm coğrafyası olmasında sûfîlerin etkilerini ortaya koymak büyük önem arz etmektedir.

Bu çalıĢmanın amacı, Rumeli‟nin fethedilmesinde sûfîlerin üstlendikleri rolü Sarı Saltuk Gazi örneği ekseninde ortaya koymak ve Sarı Saltuk‟un hayatını merkeze alarak dönemin tarihini anlamaya ve anlamlandırmaya yardımcı olmaktır. Bu çalıĢmamız bir diğer amacı da efsânevî bir kiĢiliğe bürünmüĢ olan Sarı Saltuk‟un gerçek kiĢiliğini ortaya koymaya çalıĢmak ve bu amaca uygun olarak Sarı Saltuk Gazi‟nin verdiği Rumeli‟nin fethi misyonunu “tahta kılıçlı gazi-derviĢ” portresi çerçevesinde sunmaya çalıĢmaktır.

ÇalıĢmanın kapsamı, Sarı Saltuk Gazi‟nin hayatını merkeze alarak XIII. yüzyılda yürütülen sûfî faaliyetlerin daha sonra gerçekleĢecek olan Rumeli‟nin fethine etkisini incelemek, Sarı Saltuk kültü etrafında oluĢan malumâtı ortaya koymak, Sarı Saltuk‟tan önce Balkanlar‟ın durumunu ve bu coğrafyanın TürkleĢmesinde ve Ġslâm ile tanıĢmasındaki diğer etkenleri ele almaktır. Bununla birlikte Sarı Saltuk‟un türbe, mezar, makamları ve Saltuknâme‟nin analizi de çalıĢmamızın kapsamına girmektedir.

Mevcut çalıĢmanın tasavvufî bakıĢ açısıyla meseleye yaklaĢarak Sarı Saltuk Gazi‟nin gittiği yöreleri ĠslâmlaĢtırma ve sûfî irfanıyla tanıĢtırma misyonunu bir bütün olarak ele almak suretiyle akademik dünyaya katkı sağlaması ve yeni araĢtırmalara ıĢık tutması amaçlanmaktadır.

(12)

2. AraĢtırmanın Kaynakları ve Literatür Değerlendirmesi

Bu tez çalıĢması, konuyla yakından ilgili olan klasik kaynaklar, arĢiv belgeleri, yazma eserler, ansiklopediler, destanlar, yabancı eserler, makaleler, yüksek lisans ve doktora tezleri, sempozyum bildirileri, dergiler ve internet kaynaklarından istifade edilmesi sonucunda ortaya konmuĢtur. Ġslâm AraĢtırma Merkezi (ĠSAM), geniĢ eser hacmine sahip olan kütüphaneler, internet kütüphaneleri ve Ulusal Tez Merkezi bu kaynaklara ulaĢma açısından bize öncülük etmiĢtir. Tez çalıĢmasının kavramsal boyutu ve kullanılan ifadelerin metinsel uygunluğu, Türkiye Diyanet Vakfı Ġslâm Ansiklopedisi‟nin örnek alınması ile gerçekleĢmiĢtir.

Konumuzun merkezinde yer alan Sarı Saltuk ile ilgili baĢta Saltuknâme olmak üzere hiçbir kaynak Sarı Saltuk‟un zamanında yazılmıĢ değildir. Bu kaynakları esasta tarihî ve menkıbevî olarak ikiye ayırmak mümkün görülmektedir. Bu kaynaklara Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki vekayinâmeler, Sarı Saltuk türbe ve zâviyelerinin vakıf kayıtları ve bu yerlerde bulunan derviĢânın faaliyetlerinin yer aldığı arĢiv belgeleri, Ġbn Battuta, Evliyâ Çelebi ve Batılı gezginlerin ele aldığı seyahatnâmeler ve Sarı Saltuk‟un adına ele alınmıĢ veya ondan bahseden Saltuknâme gibi menâkıbnâmeler ve velâyetnâmeler örnek verilebilir.

Vekayinâmelere bakıldığında, J. Von Hammer (ö. 1856) baĢta olmak üzere Ģarkiyatçıların temel baĢvuru kaynağı olarak Tevârih-i Âl-i Selçuk karĢımıza çıkmaktadır. Yazıcızâde Ali (ö. XV. yüzyıl), bu eseri XV. yüzyılda bazı eklemeler ile Ġbn Bibi‟nin (ö. 1272) eserinden tercüme etmiĢtir. Bu eser, Sarı Saltuk ve onun Dobruca‟ya ve daha sonra Kırım‟a olan göçleri, Mahmud Hayrânî (ö. 1269) ve Barak Baba (ö.1307/08) ile olan münasebeti hakkında önemli bilgiler vermektedir.1 XVI. yüzyılda Seyyîd Lokman‟ın (ö. 1595) ele aldığı Oğuznâme de bu eserin özeti mahiyetinde olup aynı bilgileri vermektedir.2 Bunun yanında ünlü Ģeyhülislam KemalpaĢazâde‟nin (ö. 1536) Tevârih-i Âl-i Osman isimli eserinde bulunan ve Mohacnâme baĢlığını taĢıyan son kısmında Sarı Saltuk‟un Rumeli‟ye geçiĢinden ve

1 Bkz. Yazıcızâde Ali, Tevârih-i Âl-i Selçuk, Haz. Abdullah Bakır, Çamlıca Yay., Ġstanbul 2009, s. 772-857.

2 Bkz. Harun Güngör, “ Seyyid Lokman ve Oğuznamesi”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 44, Ankara 1986, s. 91-103.

(13)

gaza ruhundan bahsetmektedir.3 Yine XVI. yüzyıl vekâyinâmelerinden biri olan MüneccimbaĢı DerviĢ Ahmed‟in (ö. 1702) Câmiu‟d- Düvel4

isimli eseri ve Nev‟izâde Atâyî‟nin (ö. 1635) Nefhatu‟l-Ezhâr5

isimli eseri de Sarı Saltuk‟tan bahsetmektedir. MüneccimbaĢı, eserinde Yazıcızâde Ali gibi Sarı Saltuk‟un müridi Barak Baba‟dan, Mahmud Hayrânî ile olan iliĢkisinden ve II. Ġzzeddîn Keykâvus (ö. 1279) ile Rumeli‟ye geçmesinden bahsetmektedir. Nev‟izâde ise Sarı Saltuk‟tan direkt olarak bahsetmemekle birlikte Rus Kazakları tarafından Baba Ģehrinde bulunan tekke ve türbesinin yağmalanmasından bahseder. Bu bilgiler ıĢığında sayılan vekâyinâmelerin hepsinin asıl kaynağının Yazıcızâde Ali olduğu görülmektedir.

Sarı Saltuk‟tan bahseden seyahatnâme türü eserlere bakıldığında ilk önce Ġbn Battûta‟nın (ö. 1377) daha çok Rihle olarak bilinen Tuhfetu‟n-Nuzzâr fî Garâibi‟l

Emsâr ve Acâibi‟l-Esfâr6

isimli eseri göze çarpmaktadır. Rumeli‟de yaptığı seyahati anlatan seyyâh, Baba kasabası olarak bilinen Babadağı‟ndan ve Sarı Saltuk‟un sûfî kiĢiliğinden bahseder. Sarı Saltuk‟tan bahseden ikinci seyahatnâme ise Evliyâ Çelebi

Seyahatnâmesi‟dir.7

Ünlü seyyâh Evliyâ Çelebi, (ö. 1685?) bu eserinde gezdiği Sarı Saltuk tekke ve zâviyelerden ve Sarı Saltuk‟un menbevî hayatından övgüyle bahsedip Sarı Saltuk‟u Ahmed Yesevî (ö. 1166/67) ve Hacı BektâĢ-ı Velî‟nin (ö. 1270/71) mürîdi olarak tanıtır.

Menâkıbnâme ve velâyetnâme türü eserlere gelindiğinde ise tarihsel bilgi vermesi açısından Ġbn Battûta‟yı ikinci sıraya düĢürmüĢ ve Sarı Saltuk ile bizzat görüĢüp sohbet etmiĢ olan Kemâleddîn Muhammed b. es-Serrâc er-Rifâî‟nin (ö.

3 Bkz. Kemal PaĢa-zâde, Terâvih-i Âli Osman, X. Defter, Haz. ġefaettin Severcan, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1996, s. XLIX.

4

Bkz. MüneccimbaĢı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu‟d-Düvel, Haz. Ali Öngül, Akademi Kitapevi, Ġzmir 2001, s. 109-110.

5 Bkz. Muhammed KuzubaĢ, Nev‟i-zade Atayi‟nin Nefhatü‟l-Ezhar Mesnevisi, Samsun 2006, s. 41-44. 6 Bkz. Ġbn Battûta, Ebû Abdullah Muhammed Ġbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, Çev. A. Sait Aykut, C. I, Ġstanbul 2004, s. 498.

7

Bkz. Evliyâ Çelebi b. DerviĢ Mehemmed b. Zıllî, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, Haz, Robert Dankoff, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, C. I, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 1998, s. 117, 286, 347; Haz. Zekeriya KurĢun, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, C. II, Ġstanbul 1998, s. 25, 71, 72, 181, 202; Haz. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, C. III, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 1999, s. 171-174, 193, 198-203, 255, 263, 264.

(14)

1346) Tüffâhu‟l-Ervâh ve Miftâhu‟l İrbâh8 ve Teşvîkü‟l-Ervâh ve‟l-Kulûb İlâ Zikri

Allâmi‟l-Guyûb9

adlı eserleri büyük önem arz etmektedir. Serrâc, Saltık et-Türkî baĢlığı altında Sarı Saltuk ve onun menkıbelerinden hayranlıkla bahsetmekte olup Sarı Saltuk‟un ünlü müridi Barak Baba‟dan da Şeyh Barak10

baĢlığı altında övgüyle bahsetmektedir. Serrâc‟ın Sarı Saltuk ile görüĢüp daha sonraları da mektup ile haberleĢmesi onun Sarı Saltuk ve kiĢiliği hakkında verdiği bilgilerin daha önemli olmasında etkisi büyüktür. Saltuknâme isimli esere geldiğimizde ise Ebülhayr Rûmî‟den (ö. XV. yüzyıl) önce iki farklı yazarın Sarı Saltuk menkıbelerini ele aldığı Evliyâ Çelebi tarafından dile getirilmektedir. Bu kiĢiler, 1451 yılında eseri ele alan Yazıcızâde Ali‟nin kardeĢi Muhammed ve 1659 yılında bir eser kaleme alan Özi valisi Kenan PaĢa olarak ifade edilmektedir. Ancak bu kiĢilerin kaleme aldığı eserler günümüze ulaĢmamıĢtır. Günümüze orijinal nüshası ulaĢmamıĢ olan Ebülhayr Rûmî‟nin Saltuknâme isimli eserinin kopya nüshaları mevcuttur. Ayrı bir baĢlık altında bilgi vereceğimiz bu eserde Sarı Saltuk‟un çocukluğu, gençliği, büyümesi, kahramanlıkları ve gösterdiği kerâmetler efsânevî bir tarzda anlatılmaktadır. Bunun yanında o günün siyasi yapısı ve ahlâkî anlayıĢına dair bilgiler veren bu eser, Kur‟an ve hadislerden de örnekler vermektedir. Bu eserin günümüze ulaĢan orijinal nüshası olmamakla birlikte çeĢitli nüshaları mevcuttur. Saltuknâme, üç cilt olarak yazılmıĢtır. Bu eser, günümüzde ġükrü Haluk Akalın11

tarafından üç cilt halinde yayımlanmıĢtır. Akalın, 1987 yılında Saltuk-nâme, İnceleme-Metin ismiyle ilk cildini doktora çalıĢması olarak çalıĢmıĢtır.12

Necati Demir ve M. Dursun Erdem13 tarafından da günümüz Türkçesine uyarlanmıĢ Ģekli ve orijinal yazısıyla ayrı kitaplar olarak yayımlanmıĢtır. Necati Demir‟in kendi kütüphanesinde bulunan giriĢ kısmı

8

Bkz. Muhammed b. Ali b. es-Serrâc, Tuffâhu‟l-Ervâh ve Miftâhu‟l- İrbâh, Haz. Nejdet Gürkan, Mehmet Necmettin Bardakçı, Mehmet Saffet Sarıkaya, Kitap Yayınevi, Ġstanbul 2015, s. 59-61, 64-67, 69, 80, 319-326.

9

Bkz. Ġbnü‟s-Serrâc, Teşvîkü‟l-Ervâh ve‟l-Kulûb İlâ Zikri Allâmi‟l-Guyûb, Süleymaniye Kütüphanesi, Amcazâde Hüseyin PaĢa Bölümü, Nu. 272.

10 Bkz. Ġbn es-Serrâc, Muhammed b. Ali, Tuffâhu‟l-Ervâh, Miftâhu‟l-İrbâh, Haz. Necdet Gürkan, Necmettin Bardakçı, Mehmet Saffet Sarıkaya, Kitap Yayınevi, Ġstanbul 2015, s. 248.

11 Bkz. Ebu‟l Hayr-ı Rûmî, Saltuk-nâme, Haz. ġükrü Haluk Akalın, C. I, II, III. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1988-1990.

12 Bkz. ġükrü Haluk Akalın, Saltuk-nâme, İnceleme-Metin, (Ġstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi) Ġstanbul 1987.

13 Bkz. Ebu‟l Hayr-ı Rûmî, Saltıknâme, Haz. Necati Demir, M. Dursun Erdem, Ukid Yay., Ġstanbul 2013.

(15)

mahiyetindeki nüsha da bu eserin baĢ kısmındaki boĢluğu doldurması açısından önemlidir.

Bunların yanında Velayetnâme-i Hacı Bektâş-ı Velî adlı eser, Sarı Saltuk‟un Rumeli‟ye gönderiliĢinden ve efsânevî hayatından kesitler sunmaktadır.14

Yine Kalenderî Ģeyhi olarak bilinen Otman Baba‟nın (ö. 1378/79) hayatını ve menkıbelerini ele alan ve müridi Küçük Abdal (ö. XV. yüzyıl) tarafından yazılan

Velaytenâme-i Otman Baba15

isimli eser, Sarı Saltuk zâviyesinden kısaca bahsettikten sonra diğer eserlerde de sıkça rastlanan ejderha menkıbesini ele alır. Ancak ejderha menkıbesi Velayetnâme-i Hacı Bektâş-ı Velî‟den biraz farklı olarak ele alındığı görülmektedir.

ArĢiv belgeleri incelendiğinde ise Ġstanbul BaĢbakanlık Osmanlı ve Topkapı Sarayı arĢivlerinde ve Ankara Tapu Kadastro ve Vakıflar Genel Müdürlüğü arĢivlerinde Sarı Saltuk türbe, zâviye, makam ve mezarlarına dair kayıtların olduğu görülmektedir. Yine Kültür ve Turizm Bakanlığı‟nın Kültür Varlıklarını Koruma Müdürlükleri tarafından yapılan incelemeler ve kayıtlar bu konuda bilgi vermektedir. Bu konuyla ilgili S. Burhanettin Kapusuzoğlu ve Mevlüt Çam‟ın arĢiv belgelerine dayanarak oluĢturduğu Balkanlar‟da İlk Müslüman Türk İskânının Öncüsü Sarı Saltık‟ın Makamları isimli eser, Sarı Saltuk‟un türbelerini belirleme adına bu alana ıĢık tutmaktadır.16

Günümüze kadar Sarı Saltuk, Saltuknâme ve Rumeli konularını ele alan çok sayıda önemli çalıĢmalar yapılmıĢtır. Bilimsel çerçevede Sarı Saltuk‟tan bahseden ilk yazar ġemseddin Sâmi‟dir. ġemseddin Sâmi‟nin (ö. 1904) ele aldığı Kâmûsü‟l- Â‟lam isimli eserde Sarı Saltuk‟a kısa bir sütun ayrılmıĢ olup iki ziyaret yerinden ve kısaca hayatından bahsedilir.17

Abdülbâki Gölpınarlı‟nın (ö. 1982) ele aldığı Yunus

Emre ve Tasavvuf18 isimli eseri de Sarı Saltuk‟un hayatı ve müridi Barak Baba

14 Bkz. Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Veli “Vilâyet-Nâme”, Haz. Abdülbâki Gölpınarlı, Ġnkılâp Yay., Ġstanbul 2017, s. 45, 46, 47.

15 Bkz. Otman Baba Velâyetnamesi, Haz. Filiz Kılıç, Mustafa Arslan, Tuncay Bülbül, Ankara 2007, s. 23, 102-106, 109, 110, 117.

16 Bkz. S. Burhanettin Kapusuzoğlu- Mevlüt Çam, Balkanlar‟da İlk Müslüman Türk İskânının Öncüsü

Sarı Saltık Makamları, Ötüken Yay., Ġstanbul 2018, s. 16-130.

17 Bkz. ġemseddin Sâmi, Kâmûsu‟l-Â‟lâm, C. IV, Ġstanbul H. 1311, s. 2916.

(16)

hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. Sarı Saltuk‟un hayatı, türbeleri, tarihsel kiĢiliği ve tarikatı üzerine Ahmet YaĢar Ocak‟ın Sarı Saltık Popüler İslam‟ın

Balkanlar‟daki Destani Öncüsü 13. yüzyıl19

isimli eseri de eleĢtirel bir bakıĢ açısı sunmaktadır. Bunun yanında Necati Demir‟in Sarı Saltık Gazi 20

isimli eseri, Sarı Saltuk‟un efsânevî ve tarihsel kiĢiliğini ortaya koyma ve türbelerini ele alma konusunda oldukça dikkat çekici görülmektedir. F. W. Hasluck21 (d. 1878- ö. 1920), Yusuf Ziya Yörükan (d. 1887- ö. 1954), Muhammed Tayyip Okiç (d. 1902- ö. 1977)22, Ömer Lütfi Barkan (d. 1903- ö. 1979)23 ve sanat tarihçisi olarak bilinen Machiel Kiel‟in24de çalıĢmaları bulunmaktadır. Hasluck, eserinde daha çok Sarı Saltuk‟un türbeleri ve menkıbelerinin “aziz” olarak bilinen Hıristiyan din adamlarının türbeleri ve menkıbeleri ile karıĢtığından bahsettiği görülür. Yörükan ve Okiç‟in bu konuda yazdığı makalelere bakıldığında ise Yörükan, Okiç‟e göre Sarı Saltuk‟un kiĢiliği ve etrafında oluĢan malumâta karĢı daha eleĢtirel bir yaklaĢım sergilediği görülmektedir. Okiç ve Yörükan‟ın birbirlerine cevap verme niteliğinde yazdıkları bu makaleler, Sarı Saltuk‟un kiĢiliği, türbeleri ve Sarı Saltuk‟un Rumeli‟ye etkisi ile ilgili konularda bu alana önemli katkılar sağlayan çalıĢmalar arasında yer almaktadır. Yine Ömer Lütfi Barkan tarafından kaleme alınan

Kolonizatör Türk Dervişleri, Sarı Saltuk ve diğer sûfîlerin Rumeli‟de yüklendikleri misyonu ve Sarı Saltuk‟un sûfî kiĢiliğini ortaya koyma açısından önemli bir çalıĢma olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bunun yanında Kiel‟in Sarı Saltuk hakkında yazmıĢ olduğu makaleler, Sarı Saltuk‟un sûfî-gazi kiĢiliği ve türbeleri hakkında bilgiler vermesi açısından önemli görülmektedir. Yine Sarı Saltuk‟u Ġbnü‟s-Serrâc‟ın gözünden “müvelleh derviĢ” Ģekliyle ele alan Eyüp Öztürk, Sarı Saltuk‟un bağlı olduğu tarikat konusunda ve kiĢisel davranıĢları hakkında derin analizler yaparak

19 Bkz. Ahmet YaĢar Ocak, Sarı Saltık Popüler İslâm‟ın Balkanlar‟daki Destani Öncüsü 13. yüzyıl, Kitap Yayınevi, Ġstanbul 2016, s. 7-199.

20

Bkz. Necat Demir, Sarı Saltık Gazi, ġenyıldız Yayıncılık, Ġstanbul 2015, s. 3-252.

21 Bkz. F.W. Hasluck, Bektaşilik İncelemeleri, Çev. Ragıp Hulusi Ödgen, 1. Baskı, Say Yay., Ġstanbul 2012, s. 40-43, 64, 89, 123-126, 157.

22

Okiç ve Yörükan‟ın Sarı Saltuk hakkında yazdıkları bütün yazıların bir arada bulunduğu eser için bkz. Muhammed Tayyip Okiç, Yusuf Ziya Yörükan, Sarı Saltuk Meselesi, Atlas Yay., Ankara 2017, s. 9-205.

23

Bkz. Ömer Lütfi Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, Hamle Yayınları, Ġstanbul 2014, s. 5-55. 24

(17)

Velilik ile Delilik Arasında İbnu‟s-Serrâc‟ın Gözünden Müvelleh Dervişler adındaki çalıĢmasıyla yol gösterici bir eser ortaya koymuĢtur.25

Bu değerli çalıĢmaların yanında, Sarı Saltuk, Saltuknâme ve Rumeli gibi meseleleri ihtivâ eden sempozyumlar26, konumuza ıĢık tutmaları bakımından büyük önem arz etmektedir. Bu konuyla ilgili olan doktora çalıĢmalarına bakıldığında Kemal Yüce‟nin 1983 yılında doktora tezi olarak hazırlayıp daha sonra kitaplaĢtırdığı Saltuknâme‟de Tarihi, Dini ve Efsanevi Unsurlar, isimli çalıĢması Saltuknâme‟nin dinî, tarihî, efsânevî boyutunu ve Sarı Saltuk‟un menkıbevî ve tarihsel yanını geniĢ çaplı ele alan bir çalıĢma olarak karĢımıza çıkmaktadır.27 Yüksek Lisans tez çalıĢmalarında ise Emine Mediha Aksu28

(2002), Emine Hilal Ercan29 (2006), Talip Tuğrul30 (2006), Zeynep Aydoğan31 (2007), Yalçın Çakmak32 (2012), Firdevs Topcu33 (2016) ve Betül HotamıĢlı Dağ‟ın34 (2018) Sarı Saltuk‟un türbeleri, Saltuknâme‟nin dil yapısı, dinî-ahlâkî ve efasânevî boyutu gibi konular etrafında yapmıĢ oldukları tez çalıĢmaları da bu alana katkı sağlayacak mahiyettedir.

25 Bkz. Eyüp Öztürk, Velilik ile Delilik Arasında İbnu‟s-Serrâc‟ın Gözünden Müvelleh Dervişler, Kitap Yayınevi, Ġstanbul 2016. s. 121-146.

26

Bu sempozyumlardan birine örnek olarak bkz. 2. Uluslar-arası Sarı Saltuk Gazi Sempozyumu-

Bildiriler: 06-09 Mayıs 2015, Trakya Üniversitesi Yay., Edirne 2015.

27 Bkz. Kemal Yüce, Saltuk-nâme‟de Tarihi, Dinî ve Efsanevî Unsurlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1987, s. 1-394.

28

Bkz. Mediha Aksu, Saltukname‟de Küçük Ünlü Uyumu, (Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi), Samsun 2002, s. 1-143.

29 Bkz. Emine Hilal Ercan, Makedonya‟da Adak ve Ziyaret Yerleri, (Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dünyası AraĢtırmaları Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi), Ġzmir 2006, s. 1-211 30 Bkz. Talip Tuğrul, Tunceli Alevîliğinde inanç ve ibadet (Sarı Saltık ocağı örneği), (Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġlahiyat Anabilim Dalı, Ġslam Mezhepleri Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi), Ġstanbul 2006, s. 1-300.

31

Bkz. Zeynep Aydoğan, On beşinci yüzyıl bağlamında Saltukname'nin bir incelemesi, (Boğaziçi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi), Ġstanbul 2007, s. 1-130.

32

Bkz. Yalçın Çakmak, Tunceli-Hozat bölgesinde Sarı Saltık Ocağı ve Bektaşilik: Tarih- inanç ve

doktrin- ritüel, (Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yüksek

Lisans Tezi), Ankara 2012, s. 1-270.

33 Bkz. Firdevs Topçu, Saltuknâme'nin değerler eğitimi açısından incelenmesi, (Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2016, s. 1-313.

34 Bkz. Betül HotamıĢlı Dağ, İslâmi dönem Anadolu Türk destanlarından "Müseyyeb-nâme,

Battal-nâme, Danişmend-nâme ve Saltık-nâme"nin değerler eğitimi açısından incelenmesi, (NevĢehir Hacı

BektaĢ Veli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi), NevĢehir 2018, s. 1-259.

(18)

3. AraĢtırmanın Yöntemi ve Önemi

Bu tez çalıĢması, baĢlangıçta kaynak taraması ile baĢlayıp, konu ile ilgili olan kitap, makale, dergi, sempozyum bildirileri, arĢiv kayıtları, ansiklopediler, internet kaynakları ve dönem hakkında bilgi veren vekayinâmeler, seyahatnâmeler ve menâkıbnâmeler gibi eserlerin elde edilmesi ile devam etmiĢtir. Bunun yanında Sarı Saltuk‟a ait bazı mezar ve türbeler de ziyaret edilerek ilgili olan bilgi ve belgeler de elde edilmiĢtir. Bu dökümanların elde edilmesinin ardından her bir eser ve belge incelenerek dipnot oluĢturmak suretiyle ilgili kısımlar not alınmıĢtır. Bu inceleme sonucunda ortaya çıkan malumât uygun baĢlıklar altında toplanmıĢtır. Uygun baĢlıklar altında toplanan bu bilgi ve belgeler de bu konu ile ilgili kısımlarda dipnot gösterilerek alıntı yapılmıĢ veya atıfta bulunularak araĢtırmanın oluĢmasına katkı sağlamıĢtır.

Bu çalıĢmayı önemli kılan özelliklere bakıldığında Sarı Saltuk‟u konu edinmiĢ diğer çalıĢmalardan hem içerik hem de kapsayıcılık yönünden farklı olması baĢat rol oynamaktadır. ÇalıĢmamız Sarı Saltuk‟un sadece tarihî veya efsânevî yanını değil her iki yanını da ele alarak Rumeli‟nin fethindeki etkisini göstermesi açısından önemli görülmektedir. Bunun yanında Sarı Saltuk hakkında yapılan çalıĢmalar genellikle Saltuknâme ve türbeleri etrafında yapılmıĢtır. Aynı zamanda Rumeli‟de göstermiĢ olduğu faaliyetleri ele alan çalıĢmalar da mevcuttur. Ancak ele aldığımız bu çalıĢma Rumeli, Sarı Saltuk‟un hayatı, Rumeli‟nin fethine etkisi, türbeleri ve Saltuknâme kimi konuları birlikte ele alması açısından diğer çalıĢmalardan farklılık arz ederek önemini ortaya koymaktadır.

Konuyu önemli kılan en büyük etkenlerden biri de Sarı Saltuk‟un hala menkıbelerinin ve türbelerinin canlılığını yitirmemesidir. Ölümünden bu yana asırlar geçmesine rağmen insanların hâlâ onu hikâyeler ve efsânelerde yaĢatıyor olması onun Ġslâm coğrafyasındaki önemini göstermesi açısından önem arz etmektedir. Rumeli‟yi fethe hazırlayan Horasan erenlerinden biri olarak bilinen Sarı Saltuk, doğumundan ölümüne kadar olan bu süre içerisinde aksiyoner tasavvufî bir hayat tarzını benimsemiĢ ve Rumeli‟nin Türk Ġslâm yurdu olmasında büyük katkı sunan efsânevî bir derviĢ olarak karĢımıza çıkmaktadır. Seyyâh bir derviĢ olarak menkıbevî

(19)

bilgilere göre üç kıtayı da dolaĢtığı rivayet edilen Sarı Saltuk‟a ait Ģu ana kadar kayıtlarda yer alıp günümüze ulaĢmayanlar ve günümüze ulaĢanlar olmak üzere kırkın üzerinde türbe, makam, zâviye ve mezar tespit edilmiĢtir. Yeni geliĢmeler ile birlikte bu sayının daha da artması beklenmektedir. Hıristiyan halklar tarafından da günümüzde bir “azîz” gibi sevilmeye devam etmesi, onu sadece Müslümanların değil Hıristiyanların da araĢtırma konusu yapmasına sebep olmuĢtur.

Kısacası Sarı Saltuk‟un dünyanın çeĢitli bölgelerinde sevilen Ģahsiyetlerden biri olması, çeĢitli dinlere mensup insanlar tarafından değerli görülüp sahiplenilmesi, Anadolu ve Rumeli‟nin Türk Ġslâm toprakları haline gelmesi için gösterdiği gayretleri ve derviĢ-gazi kiĢiliği araĢtırmayı önemli kılmaktadır.

4. AraĢtırmanın Kavramsal Boyutları

Bu bölümde yapılan çalıĢmanın daha iyi anlaĢılması adına sûfî, derviĢ, alperen, Saltuk, Saltuknâme, türbe, makam, mezar, tekke ve zâviye kavramları kısaca ele alınacaktır.

a. Sûfî

Hz. Peygamber‟in zamanında ve vefatından hemen sonraki dönemde kullanımına rastlanmayan bu kelimenin, VII. yüzyılın sonlarında Hasan-ı Basrî (ö. 728) ile beraber bir unvan olarak kullanılmaya baĢlandığı görülmektedir. Daha çok VIII. yüzyılda kullanıma giren “sûfî” kelimesi, Kur‟an ve hadislerde geçmemektedir.35

Sûfî âlimler, bu kelimenin kökeni ile ilgili farklı görüĢler ortaya koymuĢtur. Bu konuda, klasik dönem sûfîlerinden Serrâc et-Tûsî (ö. 988), Kelâbâzî (ö. 990), Ebû Nuaym el- Ġsfâhânî (ö. 1038), KuĢeyrî (ö. 1072/74) ve ġihâbeddîn es-Sühreverdî (ö. 1191) gibi sûfîlerin görüĢleri dikkat çekicidir. Buna göre, sûfî kelimesinin geldiği kökenleri arasında, Mescid-i Nebî‟nin güney tarafında, suffe adı verilen yerde bulunan kimsesiz ve fakîr sahabelere verilen ehl-i suffe ya da ashâb-ı

suffe isimlerinde yer alan “suffe”36 kelimesinin olduğu öne sürülmüĢtür. Allah‟a

ibadet etmede ona en yakın ve en önde olan anlamına gelen saff-ı evvel terkibindeki “saff” kelimesi de bu görüĢlerden biri olarak karĢımıza çıkmaktadır. Güzel sıfatlara

35

ReĢat Öngören, “Sûfî”, DİA, C. XXXVII, Ġstanbul 2009, s. 471-472. 36 Mustafa Baktır, “Suffe”, DİA, C. XXXVII, Ġstanbul 2009, s.469-470.

(20)

sahip oldukları için “sıfat” kelimesinden, derûnî temizliği ifade eden “safâ" ve “saffet" kelimelerinden, zâhidâne bir hayatı benimseyip yeme içmeyi önemsemeyip genelde bitki yemelerinden dolayı, çöl bitkisi olarak bilinen “sufâne” kelimesinden geldiğini ifade eden âlimler de bulunmaktadır.37

Bununla birlikte söz konusu terimin enselerine kadar saçlarını uzatmalarından dolayı sûfetü‟l-kafâ terkibinde bulunan “sûfe” kelimesinden, Ġslâmiyet‟ten önce kendilerini Kâbe hizmetine adayan “Sûfe” kabilesinin isminden ve giyim kuĢama önem vermemelerinden dolayı giydikleri yün elbisenin adı olan “sûf” kelimesinden geldiği de ifade edilmiĢtir.38

Ancak araĢtırmacıların çoğunun, bu görüĢlerin arasından yün elbiseden mülhem “sûf” kelimesinin üzerinde yoğunlaĢtığı görülmektedir.39

XIII. yüzyılda Sarı Saltuk dönemine geldiğimizde ise, sûfî kelimesinin tek yönlü bir temsili söz konusu olmayıp, münzevî hayatı terk eden “halk arasında Hakk ile beraber olma” düstûrunu benimseyen ve cenk meydanlarında kahramanca savaĢan bir sûfî tipi karĢımıza çıkmaktadır. Bu sûfî tipini temsil eden isimlendirme ise birazdan ele alacağımız alperen kavramı ile ifade edilmiĢtir. Sarı Saltuk‟un Rumeli‟nin fethinde gösterdiği faaliyetleri onu yerinde durmayan savaĢçı, seyyâh bir sûfî ve halkın arasında manevî bir önder olarak karĢımıza çıkarmaktadır. Bu da sûfî kavramının Rumeli‟yi manen fetheden Sarı Saltuk Baba‟da temsil ettiği anlama iĢaret etmektedir.

b. DerviĢ

Farsçada “fakîr, dilenci, dünyadan yüz çeviren kendini Allah‟a veren kişi”,40

anlamına gelen ve bütün dünya Müslümanları tarafından kullanılmaya devam eden “derviĢ” kelimesi, uzun dönemlerden bu yana geniĢ coğrafyalarda kullanıla gelmesi nedeniyle farklı anlamları da içermesine sebep olmuĢtur. DerviĢ kelimesi, kimilerine göre Farsçada “kapı eĢiği” anlamına gelen der-piş kelimesinden, kimilerine göre de “asılmak” anlamına gelen der-âvîh kelimesinden gelmiĢtir. BaĢka bir görüĢe göre de “dilenmek ve aramak” anlamına gelen der-yûz kelimesinden gelmiĢtir. Bu ifadeleri

37

ReĢat Öngören, “Sûfî”, DİA, C. XXXVII, Ġstanbul 2009, s. 471-472. 38 ReĢat Öngören, “Tasavvuf”, DİA, C. XL, Ġstanbul 2011, s.119-126. 39

Ġbrahim Çelik, “Gelenekselci Ekol‟ün Tasavvuf‟la Ġlgili YaklaĢımları”, Sûfî Araştırmaları Dergisi C. 6, Sayı 12, Yaz 2015, s. 112-113.

(21)

benimsemeyen kimi ilim adamları ise “inci gibi” anlamına gelen dür-vîş kelimesini kabul etmektedir.41

Kelimenin ilk dönemlerde, yoksulluk ve gönül zenginliğini, diğer bir kullanım uyarınca da fâni olmayı ifade ettiği bilinmektedir. “DerviĢlik”, riyâzet ve nefs ile mücadele etmeyle baĢlayıp, yeme, içme, konuĢma ve uyuma gibi faaliyetleri en aza indirme ile devam etmiĢtir. Bu düstûrları benimseyen derviĢ, sabır ve tahammül gösterdiği takdirde manevî olarak temizlenip, nefsin arzularına karĢı koymayı baĢarabilir. DerviĢlerin aynı zamanda seyyâh olduğu da bilinmektedir. Bazı derviĢlerin, kemâl mertebesine ulaĢtığında nefsin eğitimini devam ettirmek ve nefsi sıkıntılar ile yüzleĢtirmek için sefere çıktığı öne sürülmektedir.42

Ana akım sûfîlerin benimsediği derviĢ tipi ise yoksul ve fakîr olmasına rağmen bunu bir çıkar aracı olarak kullanmayan derviĢ tipidir. Buna göre bir lokma ve bir hırka ile geçinen derviĢ, el emeği ve alın teri ile geçimini sağlar. “Dövene elsiz, sövene dilsiz” anlayıĢı ile derviĢliğe talip olan kiĢi, mal edinme arzusuna girmeyip, bedenini ve rûhunu günahlardan korumaya çalıĢır.

Sarı Saltuk‟un temsil ettiği derviĢ modeline bakıldığında, ön plana çıkan özelliklerinden biri de seyyâhlık olduğu görülmektedir. O, mal ve mülk edinme derdine düĢmeyen, Ġslâm‟ın yayılması için gayret gösteren bir derviĢ olarak bilinir. Bilindiği üzere derviĢlerinin özelliklerinden biri de Anadolu ve Rumeli‟nin Ġslâm ile tanıĢması için gösterdikleri gayretlerdir. Bu anlayıĢa sahip derviĢlerden biri olan Sarı Saltuk, Rumeli‟ye gittiği ve orada Ġslâmiyetin yayılması için faaliyetler gerçekleĢtirdiği görülmektedir.

c. Alperen

Ġslâmiyet‟ten önce Oğuz Türkleri‟nde sıkça kullanılan “alp”43

kelimesi, yiğit, cesur ve kahraman savaĢçı44 anlamlarına gelmektedir. Türklerin Ġslâmiyet ile

41 Tahsin Yazıcı, “DerviĢ”, DİA, C. IX, Ġstanbul 1994, s. 188-190. 42

Tahsin Yazıcı, a.g.m., s. 188-190. 43

Orhan F. Köprülü, “Alp”, DİA, C. II, Ġstanbul 1989, s. 525. 44 Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 22.

(22)

tanıĢmasıyla birlikte, alp kelimesinin, “Allah‟a vâsıl olan kişi”,45

anlamına gelen “eren” kelimesiyle birleĢtiği görülmektedir.

Mensup olduğu bölgeye göre isimlendirmeler alan eren ifadesi, “Horasan erenleri” ve “Rum erenleri” gibi terkiplerin içerisinde de kullanılmıĢtır. Bu ifadelerin kullanıldığı kiĢiler, Allah dostu olarak kabul edilir ve saygı gösterilirdi. Baba, dede ve ata gibi isimlerle de anılan bu kiĢiler, Ģefkatli, merhametli ve hoĢgörülü kiĢiler olarak bilinmektedir.

Sarı Saltuk‟un Ģahsında “alperen” kavramı, Anadolu ve Rumeli‟nin Türk Ġslâm yurdu haline gelmesinde sarf ettiği gayret ve çabalar sonucunda kendisine verilmiĢtir. O, savaĢ meydanlarında düĢmanlarına korku veren bir alp, halkın içinde ise sûfîlerine ta‟lim ve sohbette bulunan bir eren olarak karĢımıza çıkmaktadır.

d. Saltuk ve Saltuknâme

Ebülhayr Rûmî‟ye göre asıl adı “Hızır” olan Sarı Saltuk‟a, “Saltuk” ismini ona savaĢ açıp yendiği Batı Karadeniz Tekfurlarından birinin oğlu olan Alyon-ı Rûmî vermiĢtir. Alyon-ı Rûmî‟ye de Müslüman olması üzerine Sarı Saltuk tarafından “Ġlyas Rûmî” ismi verilmiĢtir. Ġlyas Rûmî‟nin “Saltuk” ismini, kendi dillerinde “çok güçlü erkek” anlamına geldiği için ona verdiği bilinir.46Ancak “Saltuk” “SatılmıĢ”,

“Satık” gibi isimler Türkçede de kullanılan isimlerdendir. Burada dikkat çeken bir husus da Battal Gazi‟nin (VIII. yüzyılda yaĢamıĢ) de aynı Ģekilde savaĢ meydanında yendiği bir kiĢiye isim vermesi47

ve Dede Korkut Kitabı‟nda ad alıp ad verme olaylarının benzerlik göstermesidir.48

Bu da gösteriyor ki bu gibi efsânevî Ģahısların ortak noktaları bulunmaktadır. Bunun yanında Saltuk isminin “salt” kelimesinden türediği de öne sürülen iddialar arasındadır.49

Tüm bunların yanında “Tapduk” isminin tapmak fiilinden türemesi gibi “Saltuk” isminin de “salmak” filinden türemiĢ

45

Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 75. 46 Saltuk-nâme, C. I, s. 19.

47 Ayrıntılı bilgi için bkz. Atabey Kılıç, “Gülü Gül Ġle Tartmak: Battal Gâzi ile Sarı Saltuk Mukayesesi”, 2. Uluslararası Sarı Saltuk Gazi Sempozyumu- Bildiriler: 06-09 Mayıs 2015, Trakya Üniversitesi Yay., Edirne 2015, s. 49.

48 Kemal HaĢim Karpat, Sarı Saltuk Diyarı Babadağı, TimaĢ Yay., Ġstanbul 2018, s. 148.

49 Belkıs Temren, “BektâĢî Geleneklerinde Balkanlara Ġlk GeçiĢ: Sarı Saltuk Söylencesi”, Türk

(23)

olduğu görüĢü daha muteber görülmektedir.50 Bunun yanında bu çalıĢmada sıkça geçen Saltuk ve Saltuknâme isimlerinin Saltık ve Saltıknâme isimlerine tercih edilmesi konusuna da değinmek önemli görülmektedir.

Bu isimlerin kullanımına bakıldığında her iki isimlendirmenin de birbirinin yerine kullanıldığı ve tercih edilme sebebinin genellikle ifade edilmediği görülmektedir. Örneğin, Muhammed Tayyip Okiç, Yusuf Ziya Yörükan, Abdülbâki Gölpınarlı, Machiel Kiel, ġükrü Haluk Akalın, Kemal Yüce ve Eyüp Öztürk gibi isimler, Saltuk ve Saltuknâme isimlerini tercih ederken Ahmet YaĢar Ocak, Necati Demir, Metin Ġzeti, S. Burhanettin Kapusuzoğlu ve Mevlüt Çam gibi araĢtırmacılar ise Sarı Saltık ve Saltıknâme isimlerini tercih etmiĢtir. Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi‟nde de Saltuk ve Saltuknâme isimlerinin tercih edildiği görülmektedir. Bu kullanımlardan da anlaĢılmaktadır ki araĢtırmacılar, her iki kullanımı da uygun görmekle birlikte çoğunluk Saltuk ve Saltuknâme ismini tercih etmektedir.

Bu araĢtırmada tercihin Saltuk ve Saltuknâme yönünde kullanılmasının sebebine gelindiğinde ise Kemal Yüce‟nin ortaya koyduğu görüĢün daha isabetli bulunmasından ve yaygın kullanımının daha çok Saltuk ve Saltuknâme Ģeklinde olmasından dolayıdır. Yüce, “Tapduk” isminin “tapmak” fiilinden türemiĢ olması gibi, “Saltuk” isminin de “salmak” fiilinden türemiĢ olduğunu söylemektedir.51 Aynı Ģekilde Saltuknâme ismi de “Saltuk” isminden türetilmiĢ olduğu için Saltuknâme isminin kullanımının daha uygun olacağı düĢünülmüĢtür.

Saltuknâme‟nin kaynak olarak kullanımında hem ġükrü Haluk Akalın‟ın hazırlamıĢ olduğu eserden hem de Necati Demir‟in hazırlamıĢ olduğu eserlerden yararlanıldı. Dipnot göstermede Akalın‟ın eseri Saltuk-nâme I, II, III Ģeklinde, Necati Demir‟in eserinde ise Türkçesi için Saltıknâme, orijinal yazım için Saltık-nâme I, II, III, Ģeklinde dipnot verildi.

50

Kemal Yüce, a.g.e., s. 73-74. 51

(24)

e. Türbe, Mezar, Makam, Tekke ve Zâviye

Türbe, Arapçada “toprak” anlamına gelmektedir. Velî olduğu tahmin edilen zâtlar için üstü kapalı olarak yapılan mezar Ģeklindeki yapıya türbe denmektedir.52

TanınmıĢ Ģahsiyetlerin mezar anıtlarına verilen isim olan bu mimari yapı için makam, kümbet, meşhed, darîh, buk‟a, kubbe ve ravza gibi isimler de kullanılmıĢtır. Bu isimler, bulunulan çevre, sosyal Ģartlara ve kültüre göre değiĢebilmektedir. Daha önceleri bağımsız bir yapı halinde ortaya çıkan bu türbelerin daha sonraki yıllarda medreseler ile birlikte planlandığı görülmektedir.53

Mezar, Arapçada “ziyaret” kökünden gelen bir kelimedir.54 “Ölünün gömülü

olduğu yer, kabir, sin, makber, gömüt”,55anlamlarına gelen ve diğer isimlere nazaran

daha soğuk bir anlam taĢıyan mezar kelimesi, kültürümüzde duygusuz ve hissiz insanlar için “mezar gibi insan” benzetmesiyle kullanılmıĢtır.56

Mezarların baĢ ve ayakucuna halk arasında “hece taĢı” olarak bilinen “Ģahide” isminde bir mezar taĢı dikildiği de bilinmektedir. Önceleri genellikle Ģehre yakın yerlere yapılan mezarlık alanları Ģehirlerin geniĢlemesi ile birlikte Ģehirlerin içerisinde kaldığı görülmektedir.57

Makam kelimesi, sözlükte, “ayaküstü durulacak yer, ikâmetgâh, mertebe,

mevkî” gibi anlamlara gelmektedir.58

Tasavvuf terimi olarak ise, sülûkun mertebeleri, velîlerin kabirleri veya sembolik türbeleri anlamında kullanılır. Ayak taĢı olmayıp sadece baĢ tarafında Ģahidesi bulunan mezarlara da makam denmesinin yanı sıra burada kiĢinin defnolunmadığını veya Ģüpheli olduğunu da göstermek- tedir.59 Bu yerler, velî olarak bilinen kiĢinin hatıralarını içerdiği için de makam ismini alabilmektedir.60

52

Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 275.

53 Ġsmail Orman, “Türbe”, DİA, C. XLI. Ġstanbul 2012, s. 464-466. 54 Nebi Bozkurt, “Mezarlık”, DİA, C. XXIX, Ankara 2004, s. 519-522.

55 TDK, Mezar, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5c7 3062b545172.80793063, (24.02.2019).

56

Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 183. 57 Nebi Bozkurt, a.g.m., s. 519-522.

58 Süleyman Uludağ, “Makam”, DİA, C. XXVII, Ankara 2003, s. 409-410. 59 Nebi Bozkurt, a.g.m., s. 519-522.

60

(25)

Tekke kelimesi, yapı olarak “oturmak, yaslanmak” anlamlarına gelen ve Farsça bir kelime olan “vekee” kökünden türediği tahmin edilmektedir. Aynı zamanda Arapçada “âsa, dayanak” anlamında kullanılan “tükee” kemesinden geldiği de ifade edilir. Tasavvuf terimi olarak ise, Ģeyhin yönetiminde tasavvuf eğitimi verilen mekân, olarak tanımlanır.61

Tasavvuf erbâbı burada konaklar, sülûk ve ibadet eder. Buralarda dıĢarıdan gelen derviĢler için kalacak odalar ve mutfak bulunur. Küçük tekkelere zâviye, büyük tekkelere hankâh veya dergâh, merkezde olanlara ise âsitâne adı verilir.62

Tekkeler, genellikle kurucu Ģeyhin istediği yerlere inĢâ edilir. Güvenlik ve asayiĢ açısından da önemli vazifeleri yüklenmiĢ kurumlar olan tekkelerin, devlet tarafından desteklendiği ve onlardan iskân politikasında yararlanıldığı bilinmektedir. Bunun yanında medreseler, dinin ilim boyutunu temsil ederken tekkeler hem ilmî hem ruhânî boyutunu temsil etmiĢlerdir.63 Tekkelerde mûsiki icrâ edilmiĢ ve daha sonra bu tarz, tekke mûsikisi olarak anılmıĢtır.64

Zâviye, küçük tekke olarak bilinen yapılara verilen isimdir.65

Arapçada ise, “açı, köşe, evin küçük bir köşesi veya odası gibi manaları ihtiva eden bir kelime”66dir. Bu yapılar genellikle Ģehir ve yerleĢim alanlarının uzak yerlerine

kurulur. Âhirete bakan yönüyle de bu dünya, sûfîlerce zâviye olarak görülmektedir. Ruhsal olgunluğa ulaĢmak ve arınma yolu olarak yapılan “inzivâ” bu mekânlarda yapılır.67

61 Mustafa Kara, “Tekke”, DİA, C. XL, Ġstanbul 2011, s. 368-370. 62 Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 268.

63

Mustafa Kara, a.g.m., s. 368-370.

64 Nuri Özcan, “Tekke Mûsikisi”, DİA, C. XL, Ġstanbul 2011, s. 384-385. 65 Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 268.

66 Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 296. 67

(26)

I. BÖLÜM

A. RUMELĠ’NĠN FETHĠNDE SÛFÎLERĠN ETKĠSĠ

Rumeli‟nin ĠslâmlaĢma sürecinde, savaĢlardan daha etkin bir fetih yöntemi olarak sûfîyâne gayretler, baĢat bir öneme sahip olmuĢtur. Gerek Horasan Tasavvuf Ekolü‟nün önde gelen temsilcilerinden Ahmed Yesevî‟nin halîfeleri ve müridânından “gazi-derviĢ” ya da “alperen” olarak adlandırılabilecek simâlar gerekse “seyyâh-derviĢ” olarak isimlendirilebilecek diğer tasavvufî ekol mensupları, Orta Asya ve Anadolu‟dan dünyanın birçok bölgesinde yaĢanan ve yaĢayan bir Ġslâm modeli ortaya koyarak gelip geçtikleri yörelerin dinî anlayıĢında derin izler bırakmıĢlardır. Bu hayat tarzını benimsemiĢ olan kiĢilerden bir bölümü mürĢîdlerinin iĢaretiyle veya baĢka amaçlar gözeterek Rumeli‟ye geçmiĢ ve bu toprakların TürkleĢmesi ve insanların Ġslâm ile tanıĢması için gayret göstermiĢlerdir.

Bu bölümde, Rumeli‟nin yoğun bir Ģekilde Türk göçlerine tanıklık ettiği dönemlerin yanı sıra Müslüman Türklerin bu toprakları fetih hazırlıklarına ve bu yerlerin fethedilme sürecinde etkili olmuĢ Ģahsiyetlerin faaliyetlerine değinilecektir. Bu bağlamda konunun daha iyi anlaĢılması için öncelikle Rumeli‟nin tarihteki yeri ve öneminin ele alınıĢı büyük önem arz etmektedir.

1.Rumeli’nin Tarihteki Yeri ve Önemi

Bizanslıların hem kendileri hem de ülkeleri için kullandıkları Romalı veya Roma‟ya mensup anlamına gelen Romaio68

ve Romalılar ülkesi anlamına gelen

Romania69 kelimelerinin Ġslâm dünyasında ArapçalaĢmıĢ Ģekli olarak “Rum” ismi

karĢımıza çıkmaktadır. Buna bağlı olarak, Doğu Roma Ġmparatorluğu ülkesinin,

Bilâdü‟r-Rûm ya da Memleketü‟r-Rûm70, Akdeniz‟in Bahrü‟r-Rûm ve Bizans

Ġmparatorlarının Meliki‟r-Rûm veya Azîmü‟r-Rûm71

Ģeklinde tanınmasına neden

68 Casim Avcı, “Rum”, DİA, C. XXXV, Ġstanbul 2008, s. 222. 69 Faruk Sümer, "Mesud I”, DİA, C. XXIX, Ġstanbul 2004, s. 342. 70 Halil Ġnalcık, “Rumeli”, DİA, C. XXXV, Ġstanbul 2008, s. 232. 71

(27)

olmuĢtur. Dolayısıyla “Rum” kelimesi; Roma‟yı, Bizans‟ı, Rumları ve Anadolu‟yu72

da içine alan kapsamlı bir isim olarak dikkat çekmektedir. “Diyâr-ı Rum” terkibiyle de karĢımıza çıkan bu kelimenin sanıldığından daha kapsamlı olacak Ģekilde kullanımı söz konusudur. Bu yüzden her açıdan her dönemde aynı kullanımı olmadığı müĢahede edilir.73

Kullanılan tüm bu isimlerin ortak adı olan “Rum” ismi, Anadolu‟nun Türk Ġslâm hâkimiyeti altına girmesiyle, Bizans idaresinde bulunmuĢ Anadolu‟yu gösteren bir coğrafî ad olarak yaygınlaĢmıĢtır. Dolayısıyla yaygın kullanım olarak Rumeli, “Osmanlıların Balkan yarımadasına verdikleri coğrafî isim

ve bu bölgeyi içine alan eyalet” 74 olarak karĢımıza çıkmaktadır.

Osmanlı Türkleri, Balkanlar‟a verilen “Rumeli” (Rum-ili) adını, Romania kelimesinden alarak, Anadolu‟ya karĢı denizin diğer tarafındaki devlet olarak bilinen Bizanslılardan alınan ve Ġslâm beldesi haline getirilen bölgeler için kullandılar. “Rum” adı ise eski mânasını muhâfaza ederek Anadolu‟da Selçuklular‟ın hâkim olduğu yerleri gösteren coğrafî bir isim olarak kalmıĢtır. “Rumeli”, tarihî bir adlandırma olmasının dıĢında günümüzde Ġstanbul Ģehrinin Boğaz‟ın batısında kalan kesimlerinin adı olarak Rumeli yakası Ģeklinde kullanılmakta, ayrıca bu yakada Rumelihisarı ve Rumelikavağı gibi semt adlarına, Boğaz‟ın daha yukarı kesimlerinde Rumelifeneri gibi köy isimlerine rastlanmaktadır. Bununla birlikte tarih araĢtırmacıları, XIII. yüzyıldan itibaren Türklerin hâkim olduğu Anadolu topraklarını Turquemenie (Turquie) ve Bizans Ġmparatorluğu‟na ait olan toprakları ise Romanie (Romania) olarak isimlendirmiĢlerdir. Daha sonraları ise Romanie kelimesi, Ortodoks Yunan mezhebinin kabul gördüğü yer olan Balkan yarımadası için kullanılmaya baĢlanmıĢtır.75

Balkanlar‟ın Sarı Saltuk‟tan önceki dönemlerine bakıldığında otoritenin sık sık değiĢtiği gözlemlenmektedir. Buna bağlı olarak, yoğun göç alan bir bölge olması

72

Casim Avcı, a.g.m., s. 225. 73

Cemal Kafadar, Kendine Ait Bir Roma- Diyar-ı Rum‟da Kültürel Coğrafya ve Kimlik Üzerine, Metis Yay., Ġstanbul 2017, s. 42-46.

74 Halil Ġnalcık, “Rumeli”, s. 232. 75

(28)

sebebiyle yerel yöneticilere de kral, tekür, tekfur, ban ve vali76 gibi farklı isimler verilmiĢtir. Bunlardan bazıları Saltuknâme‟nin yazarı, Ebülhayr Rûmî tarafından da kullanılmıĢtır. Bu isimlerin kullanılması Balkanlar‟ın çok farklı kültürleri yaĢayan toplumları bir arada tuttuğuna iĢaret etmekte olup dönemin yapısına dair bazı ipuçları da vermektedir. Balkanlar‟da Ģimdiye dek yaĢam sürmüĢ insanoğlunun tarihine bakıldığında ise buranın ilk sakinlerinin Pelazglar olduğu ifade edilir.77

Bu coğrafyada yaĢayıp iz bırakan en eski topluluğun ise Pelazgların devamı olarak görülen “Ġliryalılar” olduğu iddia edilmektedir.78

Arnavutluk‟tan baĢlayıp Hırvatistan‟ın kuzeyine kadar olan bölgelerde yaĢamıĢ olan bu topluluğun kimlerin ataları olduğu konusunda ihtilaf olsa da genel görüĢ Arnavutlar olarak kabul görmüĢtür.79

Arnavutluğun baĢkenti olan Tiran‟da Ġliryalılar‟a ait yer adları bulunmaktadır.80

Bu da bahsi geçen görüĢü destekler niteliktedir. Ġliryalılar‟ın coğrafi sınırlarının eski Grek ve Roma kayıtlarında Ġlirya olarak isimlendirilmesi de onların tarihte var olduğunun delillerindendir.81

Önceleri “çok tanrıcılık” anlayıĢına sahip olan ve en önemli tanrılarının “GüneĢ Tanrısı” olduğu bilinmektedir.82 Ġliryalılar‟ın, daha sonra Hıristiyanlığa kabul edip, Bizans‟ın egemenliğin altına girdikleri görülmektedir.

Bununla birlikte Bizans Ġmparatorluğu‟nun Türklerin Rumeli‟ye geçiĢinden önce Suriye‟den Mısır‟a, Anadolu‟dan Balkanlar‟a kadar olan tüm coğrafyada hâkim konumda olduğu görülmektedir. M.Ö. 100 civarındaki yıllarda da Akdeniz Bölgesi‟nin hemen hemen hepsine de hâkim olduğu bir gerçektir. Roma idaresi daha sonraki yıllarda hâkim olduğu bu topraklardaki insanları “Romalı” olarak görmemeye baĢladığı ve gerçek Romalıların, devlet yönetimini elinde bulunduran yetkili kiĢilerin olduğunu kabul ettiği bilinmektedir.83 Uzun zamanlar Balkan

76 Necmettin Turinay, “Balkanlarda Türk Tarihi Açısından Özgün Bir Deneme: Sarı Saltuk, Bogomiller ve Bogomilizm”, Balkanlara Gidişinin 750. Yılında Uluslararası Sarı Saltuk

Sempozyumu- Bildiriler: 06-10 Kasım 2013, Edirne 2014, s. 199.

77 Metin Ġzeti, Balkanlar‟da Tasavvuf, Ġnsan Yay., Ġstanbul 2014, s. 36. 78

Kemal HaĢim Karpat, “Balkanlar”, DİA, C. V, Ankara 1992, s. 28. 79

Metin Ġzeti, a.g.e., s. 18, 24.

80

Machiel Kiel, “Tiran”, DİA, C. XLI, Ankara 2012, s. 193.

81 İliryalılar, https://www.turkcebilgi.com/illiryal%C4%B1lar, (25.02.2019). 82

Metin Ġzeti, a.g.e., s. 18, 38. 83

Kemal HaĢim Karpat, “Balkanlar‟da Ġslam”, Balkanlar‟da İslam- Muğlâklıktan Berraklığa, C. I, Tika Yay., Ankara 2016, s. 103.

(29)

coğrafyasına hâkim olan Bizans‟ın çöküĢ döneminin sonlarına doğru sıkıntıların baĢ gösterdiğine Ģahit olunur. Bu dönemde Bizans ordusunda askerî disiplin yok olmuĢ ve halkta bıkkınlık emâreleri görülmeye baĢlamıĢtır. Açık bir ahlâkî çöküĢün yaĢandığı bu topraklar, artık paralı ve yabancı askerler ile ayakta tutulmaya çalıĢılır hale gelmiĢtir. Bu sebepler aynı zamanda ayaklanmaların baĢını da çekmiĢtir. Bizanslı halk, kendi yöneticilerine karĢı o kadar nefretle dolmuĢtur ki Müslümanları zulmeden yöneticilerin yerine tercih eder duruma geldiği görülmektedir.84

Bunun yanında Balkanlar, I. Haçlı seferinin güzergâhlardan biri olarak belirlenmiĢti. Ancak dönem tarihiyle ilgili kaynaklar incelendiğinde, Balkanlar ile aynı inancı paylaĢan Haçlı birliklerinin kendi dinlerine mensup insanları da yağmaladıkları, onlara iĢkence ettikleri görülmektedir.85

Balkanlar, tarih boyunca göç almıĢ ve bu göç dalgaları ile beraber bölgenin yapısı değiĢmiĢtir. BaĢlangıçta Hunlar, V. yüzyıldan itibaren Slavlar86

, VI. yüzyılda Avarlar ve Sabarlar (Sebirler), 87 IX. ve X. yüzyıllarda Peçenek ve Kumanlar (Kıpçak Göçleri) bu bölgeye göçler düzenlemiĢtir. Muhammed Tayyip Okiç‟e göre ise Avarlar, Hun akınlarından sonra harekete geçmiĢ, Slavların Balkanlar‟a geçmesi-ni sağlamıĢ ve Slavlar‟ın askeri olarak teĢkilatlanmasını da yardımcı olmuĢtur.88

“Balkan Slavları” veya “Güney Slavları” olarak bilinen Slav kavimlerine bakıldığında ise Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Makedonlar ve SlavlaĢmıĢ Türk kökenli Bulgarlar göze çarpmaktadır. Mensup oldukları dinlere bakıldığında Hırvatların ve Slovenlerin Katolik, Sırpların ve Bulgarların Ortodoks olduğu görülür.89

Göçler devam ettikçe Katolik Roma‟nın etkisi azalmaya baĢlamıĢ olduğu ve Ortodoksluk mezhebinin yayılmaya baĢladığı görülmektedir. Daha sonraları ise buraya göç edip bu bölgeyi yurt olarak benimseyen halklar, Hıristiyanlığı da büyük

84 Ali Kemal Balkanlı, Şarkî Rumeli ve Buradaki Türkler, 1. Baskı, Elvan Kitapevi Yayınları, Ankara 1986, s. 17.

85

Güray Kırpık, “Haçlıların Balkanlardaki Faaliyetleri ve Tesirleri”, Ekev Akademi Dergisi, Sayı 39, Erzincan 2009, s. 353.

86 Necmettin Turinay, a.g.m., s. 194.

87 Ġbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 1998, s. 157. 88

Muhammed Tayyip Okiç, “Sarı Saltuk‟a Ait Bir Fetva”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, C. II, Sayı 1, Ankara 1952, s. 48.

(30)

ölçüde özümsemiĢlerdir.90

XI. yüzyıldaki Bizans kroniklerinde yer alan bilgilere göre, Avrupa ve Balkanlar‟daki Peçenekler‟in 3 milyon kadar olduğu, Uzlar‟ın sayısının ise 600 bin civarında olduğu belirtilir.91

Slavlar‟ın Balkanlar‟a göç etmesiyle beraber bölgede inanç rekabetinin yaĢandığı görülmektedir. Ohri Ģehri, Slavlar arasında “Ohrid” olarak ortaya çıkmıĢ, 879‟da isim olarak kendini göstermiĢtir. Buraya gelen Ortodoks azîzleri bu mezhebin benimsenmesinde önemli rol oynamıĢlardır. M. 916 yılında Ohri Edebiyat Okulu‟nu kuran Azîz Kliment, dini hayata baĢka bir boyut kazandırmıĢtır. Daha sonra bu Ģehir, BaĢkonsolosluk görevini almıĢ ve merkezi bir görev üstlenmiĢtir.92

Hıristiyan mezheplerinden Ortodoksluğun hâkim duruma geçtiği bu dönemler, daha sonra Müslüman Türk derviĢlerin buralara gelip Ġslâm‟ı yayma çabasıyla da daha farklı bir boyut kazanmıĢtır. Böylece Ġslâm dininin etkisi görülmeye baĢlamıĢtır.93

Balkanlar‟a göç ettiklerinde nüfus olarak oldukça kalabalık94 olan ve “çoktanrıcılık” inancına sahip olan95

Slavların, Hıristiyan dinine zorla sokuldukları tarihi bir gerçektir. Zira Slavlar, Hıristiyanlık dıĢında “Bogomilizm” gibi baĢka arayıĢlara giriĢmiĢ, Hıristiyanlığa karĢı hoĢnutsuzluk göstermiĢlerdir. Bu dinden ayrılmak istemeleri ve baĢka çareler aramaları dahi zorla HıristiyanlaĢtırma çabalarının göstergesidir.96

Bunun yanında Slav kavimleri, Balkanlar‟a yaptıkları göçler ile bu yerleri köklü değiĢiklere gitmeye zorlamıĢlardır. Bulundukları yerde baĢlangıçta hâkim güç olmasalar bile daha sonra komutayı ele almayı bilmiĢlerdir. Bulgarların SlavlaĢması da buna örnek olarak verilebilir. BaĢlangıçta Slavlar, dinî olarak daha çok doğaüstü güçlere inanmaktaydılar. Örneğin, Güney Slavları‟nın ĢimĢek ve gök gürültüsü Tanrısı Perun‟dur.97

Balkanlarda yaĢayan insanların çoğunda doğaya karĢı sempati ve saygının olduğu müĢâhede edilir. Onlar kendilerini doğanın bir parçası ve uzantısı olarak görmüĢlerdir. Belki de bu yüzden buraya gelen sûfîlerin canlı ve cansız tüm mahlukâta karĢı olan olumlu tutumları, bu insanlar ile

90 Necmettin Turinay, a.g.m., s. 194. 91

H. Musa TaĢdelen, Sarı Saltuk Algısı, Ukid Yayınları, Ġstanbul 2015, s. 12. 92

Selçuk Ural, Balkanlar‟da Din Motifleri‟nin Oluşmasında Ohri Şehrinin Yeri, Sakarya 2013, s. 166. 93 Selçuk Ural, a.g.e., s. 163.

94 Kemal HaĢim Karpat, “Balkanlar‟da Ġslam”, s. 106. 95

Metin Ġzeti, a.g.e., s. 25. 96

Muhammed Tayyip Okiç, “Sarı Saltuk‟a Ait…”, s. 49. 97 Kemal HaĢim Karpat, “Balkanlar‟da Ġslam”, s. 105.

(31)

gönül diliyle iletiĢim kurabilmelerine ve aynı gönül dünyasını paylaĢabilmelerine vesile olmuĢtur.

Balkanlarda çeĢitli dinî anlayıĢları da mevcut olduğu görülmektedir. Bunlardan en ilgi çekici olanlarından bir tanesi de “Bogomiller” ismindeki Hıristiyan mezhebidir. Bu mezhebin kurucusu Bulgaristan Çarı Petar döneminde yaĢamıĢ ve ruhban bir hayat tarzını benimsemiĢ olan Rahip Bogomil‟dir.98 Bogomilizm akımı, X. yüzyılda Bulgaristan‟da ortaya çıkmıĢtır.99 Bu akımın, Maniheizm ve Hıristiyanlığın karıĢımı100

düalist bir temele dayanması sebebiyle,101 III. yüzyılda ortaya çıkan Maniheizm ile VII. yüzyılda ortaya çıkan Pavlikeizm‟den etkilendiği iddia edilmektedir.102 ZerdüĢtlük ve Zurvanizm akımlarından da etkilenmiĢ olabileceği belirtilmekle beraber Anadolu‟daki Pavlikanlar‟ın devamı olarak da görülür. 103

Tüm bunların yanında Ġsa‟nın tanrılığını inkâr eden Ariyusçu anlayıĢa dayanan bir gelenekten gelebileceği de düĢünülmektedir.104

BaĢlangıç bakımından bugünkü Makedonya'da Babuna Dağı civarında ortaya çıkmıĢ olan hareket, Vardar ırmağı, Ohri gölü ve Babuna arasında uzanan bölgelerde yayılmıĢtır. Bogomiller‟in fikirlerine baktığımızda klasik Hıristiyan mezheplerinden farklı olduğu görülmektedir.105

“Bogomil” kelimesinin anlamı üzerinde mutabakat olmasa da genel görüĢ “Tanrı‟nın sevdiği kiĢi” anlamına geldiği yönündedir.106

Fakirliği üstün bir değer olarak gören Bogomiller‟in prensipleri arasında tenâsüh inancından dolayı et yemeyi107ve evlenmeyi reddetme,108 günahlı olarak doğmayı ve teslis inancını kabul etmeme, kiliselerde bulunan heykel ve resimleri hurâfe olarak görme, azîzleri

98

Halim IĢık, “Hıristiyan Düalist-Gnostik Bir Tarikat Olarak Bogomilizm ve Avrupa Heretik Toplumlarına Etkileri”,Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, Sayı 1, Edirne 2017, s. 119.

99

Mehmet AYDIN, “Hristiyanlık”, DİA, C. XVII, Ankara 1998, s. 356. 100 Ahmet YaĢar Ocak, a.g.e., s.129.

101

Nurullah KoltaĢ, “Balkanlar‟da Tasavvuf‟un YayılıĢını Hızlandıran Etmenler: Reaksiyoner Bir Tavır Olarak Bogomilizm”, Osmanlı, İlim, Düşünce ve Sanat Dünyasında Balkanlar, Milletlerarası

Tartışmalı İlmî Toplantı: 07-09 Mayıs 2014, Ġstanbul 2014, s. 265.

102

Muhammed Tayyip Okiç, “Balkanlarda Bogomilizm hareketi- ve Bunun Bir AraĢtırması: Aleksandar Vasiljevic Solovjev”, İslamTetkikleri Enstitüsü Dergisi, C. V, Ġstanbul 1973, s. 209. 103

H. Musa TaĢdelen, a.g.e., s. 12-13. 104

Metin Ġzeti, a.g.e., s. 26. 105 Mehmet Aydın, a.g.m., s. 356. 106

Halim IĢık, a.g.m, s. 120-122. 107

Metin Ġzeti, a.g.e., s. 45. 108 Mehmet Aydın, a.g.m., s. 356.

Referanslar

Benzer Belgeler

(Kişi düşünde büyük bir nehri geçemeyip kıyıda yürürse, hava kapalı olacak demektir veya kötüye işarettir.).. 18-Boyı ölgönin tüjengeni-kiji uzak t’aş

Ziyaretçilerin genellikle etiketleri okumadan kullanabilecekleri, kolay düzeneklere yöneldikleri ve en çok tercih edilenlerin daha renkli, ışıklı olan, sıra

İkincisi ise Oy verme araştırması bireylerarası etkinin karar verme sürecindeki rolünün ölçüsü ve onun göreceli etkililiğinin kitle

• Malzemeler için Mekanik Testler (Çekme, Basma, Sertlik, Sac Şi- şirme Testi - Bulge Test, Şekillendirme Sınır Diyagramı-FLD, Kupa Derin Çekme - Kulaklanma (cup

Ayrıca, müşterilerin 100 puanı beş hizmet kalitesi boyutu arasında, boyutlara verdikleri önem derecelerine göre dağıtması, müşteriler için hangi hizmet

: Akut Zehirlilik: maddelerin mevcut bilgilerine dayalı olarak, sınıflandırma kriterleri oluşmamıştır. Kanserojenlik: maddelerin mevcut bilgilerine dayalı olarak,

İstanbul Ticaret Odası Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi (İTOTAM) Tah- kim Kuralları’nın 2 inci maddesinde Tahkim Divanı, “Statüsü ve çalışma usulü yönetmelikle belirlenen

DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ/EDEBİYAT FAKÜLTESİ/SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ/UYGULAMALI SOSYOLOJİ ANABİLİM