• Sonuç bulunamadı

Afgan modernleşmesin'de Mahmut Tarzi'nin rolü ve Türkiye ile ilişkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Afgan modernleşmesin'de Mahmut Tarzi'nin rolü ve Türkiye ile ilişkisi"

Copied!
74
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI

AFGAN MODERNLEŞMESİN’DE MAHMUT

TARZİ’NİN ROLÜ VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİSİ

Humayun HAKBİN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Mehmet AKGÜL

(2)

i  

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

   

 

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Humayun HAKBİN

(3)

ii

AFGAN MODERNLEŞMESİN’DE MAHMUT TARZİ’NİN ROLÜ VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİSİ

Humayun HAKBİN

Yüksek Lisans Tezi, 2009, Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Mehmet AKGÜL  

 

ÖZET

Afganistan Türkiye ilişkilerinin temeli çok eski tarihlere dayanmaktadır. Bu ilişki ağını oluşturan öğeler araştırıldığı zaman bunların en önemlilerinden biri Mahmut Tarzidir.

Bu çalışmamızda Afgan modernleşmesinde Mahmut Terzi’nin rolü, yaptığı reform hareketleri ve Türkiye ile ilişkisinden bahsetmekle birlikte Mahmut Tarzinin Afgan Tarihinde anti-emperyalist bir aydın, düşünür ve bir siyasetçi olduğu ele alınarak anlatılmaya çalışılmıştır.

Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerini yaşadığı bir dönemde işgal altındaki Afgan halkı için özgürlük mücadelesi veren bir aydın olan Tarzi, Türkiye’ye sığınmakta, Afganistanla ilgili hedeflerini, projelerini, düşüncelerini bu topraklar üzerinden devşirmektedir. O’nun özgürlük, bağımsızlık, geri kalmışlık, kalkınmışlık, Eğitim-Öğretim, kadın hakları vs. gibi modernleşmeci düşüncelerini önce Şam’da sonra da İstanbul’da kaldığı dönemlerde seçmelerinin telif ve tercümelerini Osmanlı/Türkiye topraklarında yapmış ve nihayet ailesi ve çocuklarıyla ömrünün son zamanlarını İstanbul’da geçirmiştir.

Genel tarihsel Afganistan-Türkiye ilişkileri bir yana araştırmamız, Afganistan-Türkiye ilişkileri bağlamında Mahmut Tarzi’nin hayatı, çalışmaları görüş ve düşünceleriyle sınırlıdır.

(4)

iii

MAHMUT TARZİ’S ROLE IN AFGHAN MODERNIZATION, AND ITS RELATIONS WITH TURKEY

Humayun HAKBIN

Masters’ Degree Dissertation, 2009 The Department of Philosophy and Religious Sciences

Advisor: Assoc. Dr. Mehmet AKGÜL

ABSTRACT

The relations between Turkey and Afghanistan dates back to old times. When the factors that form these relations are researched, one of the most important is Mahmut Tarzi.

The aim of this study is to explain his role, reforms he made and his relations with Turkey; and to depict him as an anti-imperialist wiseman, a thinker and a politician in Afghan history.

While Ottoman was in its last periods, Tarzi, who was struggling for the liberty of Afghans, was living in Turkey, and he was trying to accomplish his deeds here. He finally spent the last days of his life in İstanbul with his family and children while his Works about freedom, independence, civilization, educaiton or women rights were being translated in İstanbul and Damascus.

Our research is limited with Mahmut Tarzi’s life, Works and opinions in terms of general historical Afghan-Turkey relations.

(5)

iv

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI... i

ÖZET ... ii ABSTRACT... iii İÇİNDEKİLER ... iv KISALTMALAR ... vi ÖNSÖZ ... vii GİRİŞ ...1 A)Araştırmanın Konusu ... 1

B)Araştırmanın Önemi ve Amacı ... 1

C)Araştırmanın Yöntemi ve Sınırlılıkları ... 2

BİRİNCİ BÖLÜM I. AFGANİSTAN COĞRAFİ DURUMU, ETNİK ve DİNİ YAPISI ... 4

II. AFGANİSTAN TARHİNE GENEL BİR BAKIŞ ... 5

A)İslam Öncesi... 5

B)İslam’ın Girişi ve Yayılması ... 6

C)Bugünkü Afganistan’ın Kuruluşu... 7

D)İngiliz İşgali Dönemi... 8

E)Bağımsızlık Dönemi ... 11

F)Cumhuriyet Dönemi ve Sovyetlerin İşgali ... 13

G)Sovyetlerin Çöküşü ve İç Çatışmalar ... 15

H)Taliban Dönemi... 17

I)Amerika İşgali ve Günümüz Afganistanı ... 20

İKİNCİ BÖLÜM I. MAHMUT TARZİ’NİN HAYATI... 22

a) Hayatı ... 22

b) Ailesi ... 23

c) Seyahatları ... 24

II. Eserleri... 26

A) Yazdığı Eserler... 26

(6)

v

C) Dergi ve Dergiciliği... 30

III. Etkilendiği Kişiler ve Olaylar ... 33

IV. Bir Aydın Olarak Mahmut Tarzi ve Görüşleri... 34

a) Modernleşme ... 34

b) Devlet... 36

c) Din Anlayışı... 37

d) Milliyetçilik ... 38

e) Eğitim ve Öğretime Verdiği Önem... 39

V. Mahmud Tarzi’nin Yetiştirdiği Öğrenciler ... 40

a)Abdulhadi Davi ... 41

b)Abdurrahman Lodin ... 43

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM I.MAHMUD TARZİ VE AFGANİSTAN MODERNLEŞMESİNDEKİ ROLÜ.. 45

A) MAHMUD TARZİ VE AFGANİSTAN... 45

B) MAHMUD TARZİ VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİSİ ... 51

SONUÇ ...57

EK I. ...59

A) KRONOLOJİK OLARAK MAHMUT TARZİ’NİN HAYATI... 59

B)RESİMLER * ... 61 BİBLİYOGRAFAYA ...65

 

 

         

(7)

vi

KISALTMALAR  

a.g.e. : Adı geçen eser

ASAM. : Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

c. : Cilt

çev. : Çeviren

DİA. : Diyanet İslam Ansiklopedisi Fak. : Fakülte

Hz. : Hazreti

İA. : İslam Ansiklopedisi

md. : Madde

MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı

s. : Sayfa

sy. : Sayı vb. : ve benzeri yay. : Yayınları  

(8)

vii ÖNSÖZ

Afganistan’da yapılan araştırmalarda “Afgan modernleşmesinde Mahmut Tarzi’nin rolü ve Türkiye ile ilişkisi” adı altında her hangi bir çalışma yapılmadığını tespit ettikten sonra böyle bir konu üzerinde durmanın Afganistan halkına faydalı olacağını düşünerek böyle bir çalışmaya başladık.

Ele alınan bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın giriş kısmında araştırmanın konusu, önemi, amacı ve yöntemi hakkında genel bir bilgi verilmektedir. Çalışmamızın birinci bölümünde Afganistan coğrafi durumu, etnik ve dini yapısı hakkında bilgi verilmekle birlikte Aynı bölümde Afganistan’ın tarihine genel bir bakış adı altında İslam öncesinden başlayarak; İslam’ın girişi ve yayılışı, bugünkü Afganistan’ın kuruluşu, İngiliz işgali, bağımsızlık dönemi, cumhuriyet dönemi ve Sovyetlerin işgali, Sovyetlerin çöküşü ve iç çatışmalar, Taliban dönemi ve günümüz Afganistanı kısa ve öz anlatılmaktadır.

İkinci bölümünde ise Mahmut Tarzi’nin hayatı, görüşleri, eserleri ve yetiştirdiği öğrencileri Abdulhadi Davi ve Abdurrahman Lodin hakkında bilgi verilmektedir.

Araştırmanın üçüncü bölümünde ise Mahmut Tarzi ve Afganistan modernleimesindeki rolü, sürgün hayatı ve Afganistan Türkiye ilişkisinde yaptığı katkıları anlatılmaktadır. Son kısmında da Afganistan Kıralları ve Cumhurbaşkanlarından bazılarının resimleri bulunmaktadır.

Bu tezi hazırlamamda bana vermiş olduğu destek ve katkılarından dolayı danışman hocam Doç. Dr. Mehmet AKGÜL hocama teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Humayun HAKBİN KONYA- 2009

(9)

1 GİRİŞ A)Araştırmanın Konusu

Afganistan’ın toprakları coğrafi bakımından önemli bir stratejik konumdadır. Bundan dolayıdır ki tarih kitaplarında doğunun kalbi diye de isimlendirilmiştir. Stratejik konumunda oluşu tarih boyunca dönemin küçük ve büyük imparatorlukların işgaline maruz kalmış ve bu nedenle şuanda da bu topraklarda değişik kültürlere ait çok önemli eserler bulunmaktadır.

Bu çalışmamızda Afgan modernleşmesinde Mahmut Terzi’nin rolü, yaptığı reform hareketleri ve Türkiye ile ilişkisinden bahsetmekle birlikte Mahmut Tarzinin Afgan Tarihinde anti-emperyalist bir aydın, düşünür ve bir siyasetçi olduğunu da gerek Afganistan gerekse yurt dışında yazılan temel kaynaklara başvurulmak suretiyle ele alınarak çalışılmıştır.

B)Araştırmanın Önemi ve Amacı

Bugün Afganistan’a baktığınız zaman onun yıllardır hatta yüzyıllardır benzer durumda olduğunu düşünebilirsiniz. Orta çağ karanlığına gömülü bir ülke gibi görünür. Oysa Afganistan’ın pek çok söz edilmeyen edilse de anlaşılması zor gelen dönemleri var. Kadınların ve Erkeklerin üniversitelere birlikte gittiği, bilimsel araştırmalar yaptığı, lokantalarda yemek yediği, sinemalar izlediği, kitaplar okuyup tartıştığı dönemler yani Modern Afganistan’a doğru hızlı adımlar attığı dönemleri unutmamak gerekir.

Afgan modernleşmesinde Mahmut Tarzi’nin rolü ve Türkiye ile ilişkisi adlı konuyu almamızdaki amaç, Mahmut Tarzinin kişiliğini en bariz bir şekilde anlama ve Afganistan’ın kalkınması için hangi faaliyetlerde bulunduğunu anlatmaktır.

Amanullah Han döneminde yaşayan Mahmut Tarzi, Afganistan ile Türkiye ilişkisi konusunda nasıl bir diyalog halindeydi ve daha doğrusu bu ilişkilerin daha da iyi olabilmesi için hangi faaliyetlerde bulunduğunu anlatmayı hedefledik. Bu çalışmamızda da böyle samimi münasebeti olan iki devlet arasında geçen sıcak ve samimi ilişkileri bir kez daha tazelemeyi düşündük.

(10)

2

İleride imkân ve fırsat bulduğumuz takdirde yaptığımız bu çalışmayı Afganistan’da en çok konuşulan dil olan Farsçaya da çevirip Afganistan halkına orijinal bir çalışma ortaya koymuş oluruz.

Konuyu ele alırken Mahmut Tarzi ile ilgili yazılan farsça eserlerin içinden konumuzla ilgili kısmını Türkçeleştirerek size aktarmaya çalışacağız. Gerektiğinde İngilizce eserler ve internet sitelerinden de faydalanarak size bilgi vermeye çalışacağız.

C)Araştırmanın Yöntemi ve Sınırlılıkları

Konumuzla ilgili yazılan hemen hemen tüm farsça kaynakları, makaleleri ve Türkiye’de yazılan bazı Türkçe kaynakları topladık. Tezi yazarken bütün bu kaynaklardan istifade etmeye çalıştık.

Tezimiz bir tarih çalışması niteliğinde olmayıp Afganistan – Türkiye ilişkilerinde bir aydın olan Mahmut Tarzi’nin hayatı, modernleşme çalışmaları ve bu çalışmalarında Türkiye ile olan bağlantıları, modernleşme yolunda Afganistan’a getirdiği yenilikleri ve katkıları anlatılmaktadır. Bu nedenle, çalışma boyunca sözü edilen tarihsel dönemlerin tarihleri aranmamalıdır. Burada yapılmaya çalışılan, bütünü birarada değerlendirerek bir sentez – yoruma gitmeyi sağlayacak bir tarihsel sosyoloji denemesidir. Tarihsel sosyoloji, geçmişin deşildiği bir “arkeoloji” olmaktan öte, geçmişi bugünün toplumsal – kültürel yapısının sorunlarına bağlamayı amaçlayan bir köprüdür. Bu arada yöntem açısından belirtilmesi gereken bir diğer husus, çalışmada ele alınan modernleşme olgusunun içine tarihi ve siyasi dönemleri de katmış olmamızdır.Başka türlüsü daha geniş ve tarihsel bir irdelemeyi gerektirir.

Afganistan Türkiye ilişkilerinin temeli çok eski tarihlere dayanmaktadır. Bu ilişki ağını oluşturan öğeler araştırıldığı zaman bunların en önemlilerinden biri Mahmut Tarzidir.

Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerini yaşadığı bir dönemde işgal altındaki Afgan halkı için özgürlük mücadelesi veren bir aydın olan Tarzi, Türkiye’ye sığınmakta, Afganistanla ilgili hedeflerini, projelerini, düşüncelerini bu topraklar üzerinden devşirmektedir. O’nun özgürlük, bağımsızlık, geri kalmışlık, kalkınmışlık, Eğitim-Öğretim, kadın hakları vs. gibi modernleşmeci düşüncelerini

(11)

3

önce Şam’da sonra da İstanbul’da kaldığı dönemlerde seçmelerinin telif ve tercümelerini Osmanlı / Türkiye topraklarında yapmış ve nihayet ailesi ve çocuklarıyla ömrünün son zamanlarını İstanbul’da geçirmiştir. Genel tarihsel Afganistan-Türkiye ilişkileri bir yana araştırmamız, Afganistan-Türkiye ilişkileri bağlamında Mahmut Tarzi’nin hayatı, çalışmaları görüş ve düşünceleriyle sınırlıdır.

(12)

4

BİRİNCİ BÖLÜM

I. AFGANİSTAN COĞRAFİ DURUMU, ETNİK ve DİNİ YAPISI Afganistan Orta Asya’da bulunan dağlık, kültürel, stratejik bir öneme sahiptir ve tarihi geçmişi beş bin yıl öncesine dayanır. Coğrafi konum olarak Güney Asya bölgesinde yer alan Afganistan, kuzeyinde Özbekistan ve Tacikistan, kuzey batısında Türkmenistan, doğusunda Çin, güney ve güney doğusunda Pakistan ve batısında ise İran vardır.

Ülke büyük ölçüde dağlıktır. İklimi yazların sıcak, kışların soğuk olduğu tipik bir kara iklimidir. Bu ülkede çok yüksek dağlar bulunmaktadır ve bunlardan bazıları: Kohi Pamir, Kohi baba, Kohi Hindukoş, Siyah Koh, Firuz Koh, Tirband-ı Türkistan ve benzeri bulunmaktadır. Aynı zamanda bu ülkede bazı önemli ırmaklar da bulunmaktadır ve bunlardan bazıları: Amo derya, Kabul nehri, Pencşir, lagman, Koner, Hilmend, Mirgab, Haşrod, Fırarod, Herirod, Belh, Gazni, Logar, Sorh, ve benzeri nehirler bulunmaktadır1.

Ülke halkının geneli fakir olup, tarım ve hayvancılıkla meşguldürler. Bu ülkede kuraklığın yaygın olması ve bitmek bilmeyen savaşlardan dolayı toprakların ancak onda ikisi kullanılabilmektedir.

Çok karışık etnik özelliğe sahip olan Afganistan; sürekli düzensizlik sebebiyle ülke nüfusu ve etnik yapısı hakkında kesin rakamsal veriler ne yazık ki elde bulunmamaktadır. Ancak Halk arasında tahmini rakamlara göre ülke nüfusu yaklaşık 31 milyon olarak bilinmektedir.

Afganistan’da esas itibarıyla Türk kökenli olan Özbekler, Türkmenler, Kırgızlar, Aymaklar, Kızılbaşlar ve kazaklardır. Hazaralar Türk kökenli olmalarına rağmen zamanla farsça konuşmaya başlamış ve hâlihazırda da köylerde yaşayan Hazaralar hariç diğerleri hep farsça konuşmaktadırlar. Tabi köylerde yaşayan Hazaralar hala konuşmalarında birçok Türkçe kelime kullanmaktadır.

Afganistan’da yaşayan diğer etnik gruplar ise Tacikler, Peştünler, Beluçlar, Nuristaniler, Peşeğiler ve Hindulardır. Afganistan’da düzenli bir toplum ve devlet       

(13)

5

hayatı ve ilmi araştırmalar yapılmadığı için maalesef bütün bu etnik grupların nüfusu sistemli bir şekilde hesaplanamamıştır. Dolaysıyla bunların her birinin ayrı ayrı nüfusunu belirtmek oldukça zordur. Ülkenin resmi dili Farsça ve Peştünce kabul edilmekle birlikte ülkenin bazı illeri özellikle ülkenin kuzeyinde bulunan bazı şehirlerde Özbekçe de resmi dil olarak kabul edilmektedir.

Bir İslam ülkesi olan Afganistan’da nüfusun %99’u Müslüman’dır. Halkın geneli fakir, eğitim ve kalkınmadan ve ilimden çok uzak kalmış durumdadır. Tahsil görenler de sadece okuma yazma bilenlerden ibarettir. Yüksek tahsil görenlerin oranı oldukça düşüktür.2

II. AFGANİSTAN TARHİNE GENEL BİR BAKIŞ A)İslam Öncesi

Asya’nın kalbi olarak da kabul edilen Afganistan, coğrafi konumu nedeniyle sadece bugün değil tarih boyunca dört bir yandan istila girişimlerine sahne olmuştur. Bölgeye yönelik bilinen ilk istila hareketi M.Ö. 500 yılında İranlılar tarafından gerçekleştirilmiştir. İran hükümdarı Dara’nın orduları Afganistan’ı işgal ederek yaklaşık 200 yıl bölgeye hükmetmiştir. Afganistan’daki İran hakimiyeti M.Ö. 300’lerde Makedonya Kralı Büyük İskender’in doğu seferine çıktığı sırada sona ermiştir. İskender’den sonra bu topraklarda Yunanlıların kurduğu Baktriana Devleti hüküm sürmüş ve bu devlet, kurulmasından yaklaşık bir asır sonra Hindistan’da bulunan Çandragupta Devleti ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Daha sonra da kuzeyden gelen baskılar sonucu M.S. 50’de yıkılmıştır.

Horasan ve Sistan olarak ikiye ayrılan Afgan toprakları M.S. 50 yılından sonra Türklerle tanışmıştır. M.S. 50’de Türk asıllı oldukları tahmin edilen İskitlerin (Sakalar) hâkimiyetine giren topraklar daha sonra M.S. 125 ile 480 yılları arasında Kuşanlar tarafından idare edilmiştir. 480 yılından sonra bu kez Halaç Türkleri (Akhunlar) Afganistan’da devlet kurmuş ve bu devlet Göktürklere karşı izlediği yanlış politikanın sonucu olarak Göktürkler tarafından 7. yüzyılın sonlarına kadar sürekli zayıflatılmıştır. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde İslam orduları

      

(14)

6

Afganistan’a fetih seferleri düzenlemiş ve kısa süren fetihler sırasında halk, İslam’ı kolayca benimsemiştir.3

B)İslam’ın Girişi ve Yayılması

Afganistan halkı kurtuluş güneşi olan İslam dini Hz. Ömer hilafetinin son döneminde doğdu. Hicri 20 yılında Sasani devletinin son padişahı Yezd Gord Nihavend savaşında İslam ordusu tarafından mağlup edilerek Horasana kaçtı. İslam ordusunun komutanı Ahnef b. Kays Yezd Gordu takip ederek Horasanın birçok bölgesi savaşsız bir şekilde fethedild. Fakat Horasanın batı bölgesinde hüküm süren Mahevi Suri İslam ordusuna karşılık vererek direndi. Bu sırada Yezd Gord Mahevi Surinin hüküm sürdüğü bölgeye kadar gelebilmişti. Hicri 31yılında İslam ordusu Ahnef b. Kays liderliğinde yeniden hazırlanarak Mavi Surinin ordusu ile savaştı ve onları mağlup ederek Yezd Gord İslam ordusu tarafından öldürüldü. Mahevi Suri ise Amo (Ceyhun) nehri kıyılarına kadar kaçabildi.

Hz Ömer hilafetinin son dönemlerinde( hicri 22-23) İslam ordusu Abdullah ibn-ı Amir liderliğinde Sistan ve Kirmanı feth ederek Kandahar ve Sind bölgerinin sınırlarına kadar dayandı.

Hz Osman hilafeti döneminde Horasan bölgesinde fetihler genişleyerek devam etmekteydi. Bu dönemde Horasan bölgesinde devam etmekte olan fetihler Ahnef b. Kays komutasında Merv’den Herat’a kadar, Habib b.Kurratu’l- Yerbuinin komutasında Belhten Taharistan’a kadar, Abdullah b.Ömer Elleysi ve Abdurrahman b. Semure komutasında Kabilden Kandahar ve Beluçistan’a kadar yer almaktadır.

Hz.Ali döneminde Horasan halkı İslam ordularına karşı her bölgede ayaklanmaktaydı. Ancak Muaviye döneminde bu ayaklanmalar bastırılarak Abdurrahman b. Semure komutasında Kandahar, Hilmend, Gor, Argandab, Zabul, Gazne ve Kabul bölgeleri tekrar fethedilmiştir.4

Mehmet Saray’a göre Afganistan’a İslamiyet’in Hz. Osman veya Muaviye döneminde Abdurrahman b. Semüre’nin bölgeye vali olarak gönderilmesinin

      

3 Metin Mutanoğlu, Afganistan Moğol İstilasından Amerikan İşgaline, İstanbul, 2006, s.29-30. 4 Vav Münib, a. g. e, s.7-8.

(15)

7

ardından VII. Yüzyılın sonralarına doğru İslam ordusu girmiş ve önemli başarılar elde etmişlerdir.5

Afganistan’da İslam’dan önce Türk devletleri olduğu gibi İslam’la tanıştıktan sonra da bu topraklarda Gazneliler, Goriler, Selçuklular gibi Türk devletlerinin beşiği olmuştur.6

Afganistan’da hükümdarlığını sürdüren son Müslüman Türk devleti Nadir Afşar’ın devletidir. Nadir Afşar’ın ölümünden sonra 1747 yılında Ahemet Şah Abdali (Durrani) Afganistanın hâkimiyetini ele geçirir.

Afganistan, ilim ve kültür faaliyetleri bakımından bugün sesini fazla duyurabilen bir ülke değilse de, tarihte İslâm dünyasının önemli ilim ve kültür merkezlerinin gelişmesine sahne olmuştur. Gazneliler zamanında Gazne, Timûriler zamanında Herat şehirleri dönemin çok sayıda ilim adamı yetiştiren en önemli ilim ve kültür merkezleri idiler. Savaşçılığının yanı sıra ilim, edebiyat ve kültüre verdiği önemle de dikkat çeken Gazneli Mahmud’un sarayında büyük matematikçi, coğrafyacı, filozof, astronom ve edipler yetişmiştir. Bunlardan Biruni, Beyhaki, Utbi be Firdevsi en meşhur olanlarıdır.7

C)Bugünkü Afganistan’ın Kuruluşu

Nâdir Afşarın ölümünden sonra Ahmed Şah-i Abdali, fırsattan istifade ederek miladi 1747 yılında ilk “Afganistan” ismini kullanmıştır. Dolayısıyla da Afganistan’ın kurucusu sayılmaktadır.8

Ahmet Şah Kandaharı Afganistan başkenti yaptı. Buraya gelerek kendi ve gerek haleflerinin sikkeleri üzerinde görüldüğü gibi, “Ahamedşahi” ismini verdi. Kendisi Durri, Durran adını aldı. Kabilesi olan Abdaliler de, o zamandan beri, Durrani ismiyle tanınmıştır. Ahmet Şah ailesi ve kabilesi arasında Hindistandaki fetihleri sebebiyle büyük itibar kazanmıştı.

Ahmet Şah’ın ölümünden sonra yerine oğlu Timur Şah tahta oturdu. Timur Şah idare merkezini Kandahardan Kabile nakletti. Timur Şah 20 yıl hüküm sürdü. Bu       

5 Mehmet Saray “Afganistan” DİA, c.1, s.404. 6 Vav Münib, a. g. e, s. 7.

7 Mehmet Saray, Afganistan, DİA, İstanbul 1999, c. I, s. 407.

(16)

8

müddet zarfında imparatorluk her ne kadar haricen tamamiyetini muhafaza etmişse de, zamanla kudretinden ve istikrarında kaybetmiştir. Timur Şah 1793’te vefat etti ve yerine oğlu Zaman Şah geçti. Zaman Şah son derece mağrur biriydi. Hindistan seferine hazırlandığı esnada Kardeşi Mahmut Kandaharı ele geçirdi ve Kabil üzerine yürüyünce Zaman Şah kaçtı. Fakat biraz sonra yakalandı ve gözlerine mil çekilerek kör edildi. Böylece yedi yıl süren Zaman Şah saltanatı kardeşi Mahmut Şah tarafından son buldu.

Mahmut Şah kardeşlerinin muhalefeti üzerine onlarla sürekli iktidar mücadelesi içinde idi. Bu iktidar kavgaları giderek büyüdü ve Mahmut Şah iktidarının zayıflamasına sebep oldu.

Fetih Hanın ölümünden sonra kardeşi Dost Muhammed Han kolayca büyük bir ordu topladı ve Mahmudu 1818’de Kabil civarında hezimete uğrattı. Mahmut Kabili kaybetti ve bir daha da alamadı.

Dost Muhammed Han adil bir hükümdar idi. Kudretli bir hükümdarın her hangi bir kusurunu affeden Afganların hürmet ve muhabbetini kazanmış idi.9

Dost Muhammed Han döneminde Hindistan’a iyice yerleşen İngilizlerin kuzeyden gelecek Rus tehlikesine karşı Afganistan stratejik bölgelerini kullanmak istemesi silsileleri halinde süren İngiliz- Afgan savaşların başlamasına yol açtı.10

D)İngiliz İşgali Dönemi

İngilizlerin Afganistan’ı işgal etmesindeki en önemli sebebi bu ülkenin stratejik bölgelerine hakim olarak Rusların ilerlemesini engellemekti. Bu yüzden İngilizler Afganistan halkına karşı devamlı savaş açmıştır. Ancak Afganistan halkı bütün bu savaşlara direnerek ülkeyi İngiliz İşgalinden kurtarmayı başarmışlardır.

İngilizler 1839 yılında yapmış olduğu planları uygulamak için dönemin hakimi Dost Muhammed Handan İngilizlerin Afganistan toprakları üzerine hakim olmasını istedi. Dost Muhammed Han da doğal olarak bunu reddetti. Böylece İngiliz devleti ile Afganistan devleti arasındaki münasebetler bozuldu ve İngilizler de bu fırsattan yararlanarak Afganistan’a hücum etti.

      

9 M.Longworth Dames, “Efganistan” İA, c.IV, MEB yay, İstanbul, s. 162-164. 10 Metin Mutanoğlu, a. g. e, s.33-34.

(17)

9

Afganistan o dönemlerde merkezi bir güce sahip değildi. Ülkenin farklı bölgelerinde Kabile reisliği tarafından idare edilmekteydi. Durum böyle olunca İngilizler de daha rahat girebilmelerini düşünerek harekete geçti.

O dönemlerde Şah Şecah bugünkü Pakistan sınırları içerisinde bulunan Pencabta hayatını sürdürüyordu. İngilizler Önce 1838 yılı Lahor Şehrinde Şah Şecahla bir antlaşma imzaldı. Bu antlaşmada şunlar geçiyordu: İngilizlerlerin karşıtı olan Şah Şecahın da karşıtıdır, İngilizlerin dostu olan Şah Şecahın da dostu sayılmaktadır. Bütün bunlara karşılık İngilizler Şah Şecaha Afganistanı alması için askeri yardımda bulunacaktı ve böylece İngilizler Afganistana hakim olacaktı. Bu anlaşmayı Hindistanın hakimi olan Rencit Sing, İngilizlerin temsilcisi ve Afgaistan halkını temsil eden Şah Şecah tarafında imzalanarak Savaşa start verildi. İngiliz ordusu 1839 yılında Sind üzerinde Kandahara hamle ederek Kandahrı kuşattı ve burada Şah Şecahı emir olarak ilan etti. Bu sıralarda Hint ordusu da Peşaver’den Celalabad’a kadar gelmişti. Bu çatışmalar sonucu İngiliz ve Hint ordusu planladığı tarihte (1839) Kabilde birleştiler.

Dost Muhammed Han, İşgalciler Kabile girmeden Ruslardan yardım alma bahanesiyle bölgenin kuzeyine kaçmıştı. İngilizler belli bir süre sonra ülkenin kuzeyine de hakim olmuştu. Bu sırada Afganistanda fuhuş, içki ve gayri meşruh olan olaylar had safhasını bulmuştu.

Afganistan halkı bütün bu olaylara dayanamayıp ayaklandılar. Ülkenin her bir bölgesinden kadın erkek herkes İngilizlere karşı savaş açtı ve 1842 yılıda Afganistan işgalcı güçler tarafından kurtarıldı.11

Birinci İngiliz-Afgan savaşında İngilizler Afgan halkı tarafında ağır bir yenilgiye uğratılarak ülkeden çıkarılmıştır. İngilizler Afganistanı savaşarak işgal etmenin çok zor olduğunu anlamışlardı. Dolaysıyla diplomatik yollarla ülkenin hâkimiyetini ele geçireceğini düşünerek Afganistan’a bir guruptan oluşan diplomatlar gönderir. Dönemin sultanı olan Amir Şir Ali Han Afganistan’a gönderilen bu heyetin gelmesi Afgan halkına 1841 yılını tekrar hatırlatır gerekçesiyle Afganistan topraklarına girmesine izin vermez.

      

(18)

10

İngilizler durumu öğrenince 1878 yılı Afganistan’a askeri gücü ile girmeye karar verir. Aralık 1878’de İngilizler Afganistan’a saldırı düzenleyerek savaşı başlatır. Bu sırada dönemin sultanı Şir Ali Han ülkede bulunan yetkilileri toplayarak bir görüşme yapar. Halk gerekirse baltalarla bile İngilizlere karşı koyacaklarını söyler. Ancak Şir Ali Han bunları dinlemeyerek Rusların yardımını almak ümidiyle Rusyaya gitmeye karar vererek yola çıkar. Şir Ali Han Rusya’ya varmadan ona Rus devleti tarafından bir mektup ulaşır. Bu mektupta Şir Ali Hanı Rusya’ya girmesine izin verilmeyeceğini yazardı. Bunu görünce ümitsizliğe kapılarak hastalandı ve iki ay geçmeden öldü.

Şir Ali Hanın ölümünden sonra yerine oğlu Muhammed Yakup tahta oturdu. Bu sırada İngiliz ordusu suratla ilerlemekteydi. İşgalci güç Kabili ele geçirdikten sonra Muhammed Yakup’u esir alarak Hindistan’a gönderir.

İngiliz işgalinden daha birkaç ay geçmemişti ki Afganistan halkı ülkenin dört bir yanından İşgalcılara karşı saldırılarda bulundu. 03.09.1879 yılında İngiliz ordusunun komutanı olan Kiyo Ginari Afganistan halkı tarafından öldürüldü. İngiliz ordusu ülkenin dört bir köşesinde savaşan Afganistan halkı tarafından yine bozguna uğratıldı.12

Muhammed Yakup İngilizler tarafından Hindistan’a gönderilmişti. Dolaysıyla Afganistanda onunun yerine daha kimse tahta oturmamıştı. İngilizler bu boşluktan istifade ederek Emir Abdurrahman’ı onun yerine Afganistan krallık tahtına getirildi.

Onun yönetimi sırasında (1880–1901) İngilizler ve Ruslar tarafından bugünkü Afganistan’ın sınırları çizildi ve Afganistan’ın dış ilişkileri İngilizlerin kontrolüne girdi.

Emir Abdurrahman’ın İngilizlerle 1893 yılında yaptığı Durand Sınır Anlaşması’yla Afganistan’ın doğu ve güney sınırlarına dayanan İngilizler, onu yeni bir anlaşmaya mecbur bıraktılar. 12 Kasım 1893’te de, İngiliz hükümetinin Hindistan’daki dışişleri sekreterlerinden biri olan Mortimer Durand, kendi hazırladığı ve Afgan topraklarının 100 yıllığına İngiliz Hindistan’ına kiralanmasını içeren       

(19)

11

anlaşmayı Emir Abdurrahman’a imzalattı. Durand Sınır Anlaşması, bugüne dek oluşan birçok siyasi problemin de temelini oluşturmuştur.13

Afganistan halkını diktatörce yöneten Abdurrahman Han 21 yıl süren saltanatı 15 Ekim 1901yılı öldükten sonra son buldu.

Abdurrahman Handan sonra yerine oğlu Habibullah Han tahta geçti. Habibullah Han babasından farklı olarak Afganistan iç ve dış siyasetine daha yumuşak bir yöntemle ilerledi. Habibullah 1903’te Habibiye Lisesini kurdu. Sıracu’l Ahbarın da basıldığı bir matbaa bunun döneminde kuruldu.

Habibullah Han Afganistan dış siyasetine İngilizlere bağlıydı. Afgan halkını İngilizlerin bu hakimiyeti canlarını iyice sıkmıştı. Habibullah Han, saltanatının son zamanlarında fuhuşla meşgul olarak halkı unutmuştu. Rüşvet son haddine ulaşmıştı. Afganistan halkı Habibullah Han yönetiminden bıkmıştı ki 21 Şubat 1919 yılı kimliği belli olmayan bir kişi tarafından kurşunla öldürüldü. Habibullah Hanın ölümünden sonra yerin oğlu Amanullah Han tahta geçti.14

E)Bağımsızlık Dönemi

Amanullah Han bir taraftan babasının yönetiminden sıkılmıştı diğer taraftan ise Afaganistan halkını ülkenin bağımsızlığını almak için toplamıştı. Bağımsızlık kelimesini duyunca halk Amanullah Hanın etrafında toplanarak İşgalci güçlere karşı savaşmaya hazır olduklarını dile getirdiler. Böylece üçüncü İngiliz-Afgan savaşı diye adlandırılan savaş başladı.

İngilizlere karşı çıkan ayaklanmalar İngilizleri çok tedirgin etmişti. Halk tarafından bozguna uğrayan İngilizler daha fazla zarar görmemek için 19 ağustos 1919 yılı Ravel Pendi Şehrinde iki ülke tarafından bir celse alınarak barış antlaşma imzalandı. Bu tarih’te Afganistan bağımsızlığı resmen İngilizler tarafından kabul edildi.15

Amanullah Han uzun yıllar Türkiye’de kalmış ve Afganistan’ın Paris Büyükelçiliği görevinde de bulunmuş olan Mahmud Tarzi’nin kzı Süreyya ile       

13 Metin Mutanoğlu, a.g.e. 33-35. 14 Vav Münib, a.g.e, s. 35-36. 15 Vav Münib, a.g.e, s.38-39.

(20)

12

evlendi.16 Amanullah Han 1919'da tahta çıkınca, babası Kral Habibullah'ın Şam'a sürgüne gönderdiği Mahmut Tarzi’yi çağırıyor. İlerici, entelektüel ve Batı vizyonlu Tarzi, Amanullah'ın iktidardaki en büyük destekleyicisi konumuna geliyor. İkili, ülkede birçok reform yapıyor. Her ikisinin en büyük özlemi, Afganistan’ın genç Türkiye Cumhuriyeti haline gelmesiydi.

Amanullah Han hanımı Süreyya ile birlikte Aralık 1927 yılı bir Avrupa turuna çıkıyor. Oradaki gelişmeleri, gelişen teknolojileri ve getirilen reformlardan çok fazla etkilenir. Avrupa turundan sonra Türkiye’ye gelen Amanullah Han Mustafa Kemal Atatür’kü ziyaret eder ve buradaki disipline ve yeniliklere hayran kalır.

Amanullah Han ülkesine dönünce çok değişmişti. O, kadınları burka giymelerini yasaklamış ve hatta bu dönemde bazı caddelerde “burkalı kadınlar bu caddeden geçemez” diye tabela asılmıştı. Amanullah Han döneminde hâkimlerin rüşvet yemeleri çoğalmış ve halkın sorunlarıyla ilgilenilmiyordu. 10 yıl geçen bu süre zarfında tek bir bakan, vali veya hakim suçlarından dolayı yargılanmadı. Halk Amanullah Hanın getirdiği hızlı reformlara daha hazır değildi. Bu sıralarda halk kuzeyde bulunan Habibullah Kalakani( Baça-ı Seka) etrafında Kabili ele geçirmek için toplanmıştı.

Habibullah Kalakani kuzey halkının yardımı ile 17 Ocak 1929’de Kalbili ele geçirerek kendisini Padişah ilan etti. Amanullah Han önce Hindistan’a oradan da İtalya’ya kaçtı. 1960 yılında İtalya’nın Roma kentinde vefat eden Amanullah Hanın naşı Celalabad’a getirilerek defnedildi.

Habibullah Kalakaninin hükümeti yaklaşık dokuz ay sürdü. Fransada yaşayan Muhammed Nadir Şah 15 Kasım 1929 yılı İngiliz desteğiyle Habibullah Kalakani’yi devirerek tahta oturdu. Kalakani ise ülkenin kuzeyine kaçmıştı. Nadir Şah bir grup aksakallıları Kalakani’ye göderir ve teslim olduğunda onu ve başka yandaşlarını affedeceğini söyler. Nadir Şah Kalakaniye bütün söylediklerini inandırmak için Kuran-ı Kerim’in bir köşesinde kendi kalemiyle ona teslim olduğunda affedeceğine dair bir yazı yazarak mühürler ve aksakallılar tarafından gönderilir. Kalakani bütün bunlara inanır ve Kabile gelir. Gelir gelmez Nadir Şah       

(21)

13

ona çok iyi davranır ve birkaç gün sonra idam ederek öldürür. Cesedi birkaç gün Kabilde asılı bırakılır.

Nadir Şah 8 Kasım 1933 yılı Abdul Halik Bafir adında bir öğrenci tarafından ateş edilerek öldürüldü. Yerine oğlu Zahir Şah tahta oturarak 40 yıllık saltanatı başladı.17Zahir Şah babasının yerine tahta çıktığında 19 yaşındaydı. Zahir Şah Afganistan’ı 1946 yılına kadar amcası Serdar Muhammed Haşim Han’ın yardım ile yönetti. Zahir Şahın döneminde önce amcası Serdar Şah Mahmut Han başbakan oldu. Ancak hastalığı nedeniyle 1953’te görevi bıraktı ve yerine Zahir Şahın amcasının oğlu Davud Han geçti.

Davud Han başbakanlık döneminde askeri gücünü sağlamlaştırmak için Rusya’dan yardım istedi. Rusya da yakınlaşmak için maddi anlamda yardımda bulunuyordu. Bu sıralarda Afganistan’ın Pakistan ile ilişkilerinde de bir gerginlik yaşandı. Bu gerginlik sonucu iktisadi anlamda Afaganistan’ı bir ekonomik krize sürükledi.

Davud Han önce başbakanlık görevini bıraktı ve daha sonra 1973 yılında ordudaki komünist subayların yardımıyla Zahir Şah yönetimini devirerek İlk Cumhuriyeti Kurdu ve kendisi de Afganistan’ın ilk Cumhurbaşkanı oldu.18

F)Cumhuriyet Dönemi ve Sovyetlerin İşgali

Davud Han yönetime geçtikten sonra ABD ile ilişkilerini güçlendirerek Sovyetlerle gergin bir siyaset izledi. Bu arada Ruslar Amerika’da basın ataşesi olarak bulunan Afganistan Demokratik Halk Partisi Başkanı Nur Muhammed Terakki’nin Afganistan’a dönmesini sağlamak için Davud Han’a baskı yaptılar.19

Muhammed Davud Han, 1975 yılında komünistleri yönetimden uzaklaştırmak için sert önlemler aldı. Aralarında Perçem Cephesi’nden Babrak Karmal ve Nur Muhammed Terakki gibi ileri gelen çok sayıda Afganistan Demokratik Halk Partisi yönetici de tutuklanarak hapse atıldı. Ancak kendisine koltuğu kazandıran komünistler, 27 Nisan 1978’de Marksist subaylar ile anlaşarak yönetime el koydu. Muhammed Davud Han Kabil’deki sarayında kıstırıldı. Havadan       

17 Vav Münib, a.g.e, s. 45-48. 18 Metin Mutanoğlu, a.g.e,s.38-39.

(22)

14

ve karadan bombardımana tutulan sarayda Davud Han, ailesi ve çocuklarıyla birlikte öldürüldü.

Davud Hanın ölümünden sonra hapisten çıkan Nur Muhammed Terakki devlet başkanı oldu. Peçem cephesinden Babrak Karmal ise onun yardımcısı ve başbakan yardımcısı, Hafizullah Emin de devlet başkanı ikinci yardımcısı ve dışişleri bakanı oldu. Halka özgürlük getireceklerini söyleyerek yönetime el koyan Rus yanlısı olan komünistler, ülkede baskıcı bir rejim kurma yoluna gittiler. İbadet eden insanlar gözaltına alınmaya, Kuran kursları kapatılmaya başlandı.

Afganistan halkı, Sovyet yanlısı diktatör Terakki’ye büyük tepki gösterdi. Fakat halkın tepkisini ortaya koyduğu ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırıldı ve binlerce Müslüman katledildi.20

Bir yandan Müslümanlara karşı baskılarını artıran Nur Muhammed Terakki diğer yandan Afgan- Sovyet ilişkisini geliştirmek için sık sık Moskova’ya gidiyordu. Bu arada Afganistan Demokratik Halk Partisi tarafından yeni bir darbe düzenlenerek Hafizullah Emin devlet başkanlık koltuğuna oturdu. Hafizullah Emin başkanlığındaki darbeciler, Nur Muhammed Terakki’yi devlet başkanlığından indirerek idam ettiler.21

Afganistan'ın yeni lideri Hafîzullah Emin, ülkedeki ayaklanmaları ve karı-şıklığı durdurmak için Amerika Birleşik Devletleri ve Pakistan'dan yardım yolları aramaya teşebbüs edince Sovyetler'in ve komünistlerin harekete geçmesine sebep oldu. Siyasî ve sosyal karışıklıklar sürerken Sovyetler Birliği 24 Aralık 1979'da Kabil'e asker indirerek ülkeyi işgale başladı. Üç gün sonra da Hafîzullah Emin öldürüldü ve radyodan Moskova'da bulunan Babrak Karmal'ın başbakanlığa Devrim Konseyi başkanlığına ve Afganistan Demokratik Halk Partisi genel sekreterliğine getirildiği ilân edildi. 28 Aralıkta, Sovyetler'in 5 Aralık 1978 tarihli Dostluk, İyi Komşuluk ve İşbirliği Antlaşmaşı'na istinaden Afganistan hükümetinin daveti üzerine bu ülkeye yardım için girdikleri açıklandı; oysa Sovyet birlikleri 24 Aralıkta Afganistan'a girerek fiilen bu ülkeyi işgal etmiş oldukları gibi 28 Aralıkta ülkede böyle bir davette bulunacak meşru siyasî otorite de yoktu. Karmal 1 Ocak 1980'de

      

20 Metin Mutanoğlu, a.g.e,s. 40-41.

(23)

15

Moskova'dan Afganistan'a döndü ve yönetimin başına geçti.22 G)Sovyetlerin Çöküşü ve İç Çatışmalar

Afganistan'ın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi milletlerarası ca-miada büyük yankı uyandırdı. Sovyet yöneticilerin Afganistan hükümetinin daveti üzerine yardım için bu ülkeye girdiklerini açıklamalarını kimse ciddiye almadı ve işgalden dolayı Sovyetler Birliği çok sert eleştirilere muhatap oldu. İşgalle birlikte Babrak Karmal tarafından kurulan komünist yönetim içte ve dışta büyük problemlerle karşı karşıya kaldı.

Karmal yönetimi müçahidlerle mücadelede başarılı olamadı. Hükümet ülkenin şehir merkezlerine hâkim olurken kırsal alanlar mücahidlerin hâkimiyetinde kaldı. Ordunun ve güvenlik güçlerinin büyük kısmı mücahidlerin saflarına geçince ülkede kamu düzenini sağlama işi Sovyet askerlerine kaldı. Afganistan'da komünist yönetime karşı savaşma imkânı bulamayan mücahidler ülkeyi terkedip mücadeleyi yurt dışından yönlendirdiler. Çoğu Pakistan ve İran'a göç eden milyonlarca Afganlı çok zor şartlarda hayatlarını sürdürmeye çalışırlarken Afgan yönetimine ve işgal güçlerine karşı yürütülen silâhlı mücadeleye de katıldılar. İslâm dünyasından ve bazı Batı ülkelerinden yardım gören mücahidler yönetime âdeta nefes aldırmadılar, yolları, askerî birlikleri, stratejik noktaları havaya uçurdular.23 Afgan Cihadı adı verilen direniş hareketi, aynı zamanda İslam dünyasında yeni bir uyanış ve cihad ruhunu algılamada farklı bir süreç başlatmıştır. Mücahitlerin direnişi sürerken Babrak Karmal’ın devlet başkanlığı da 1986 yılında sona erdi. Onun yerine Sovyetler Birliği’nden polis şefi olarak Afganistan’a gelen Perçem Dr. Muhammed Necibullah yeni devlet başkanı oldu.

Mücahitlerin Sovyet işgaline direnişi, 1988 yılında Sovyetler Birliği’ni Afganistan’daki ordularını geri çekmeye itti. Michael Gorbaçov 8 Şubat 1988 tarihinde Sovyet ordusunun on ay içinde Afganistan topraklarından çekileceğini, ancak Afganistan’la Sovyetler Birliği’nin iyi ilişkilerinin devam edeceğini ve Necibullah hükümetine verdikleri desteğin süreceğini açıkladı.24

      

22 Mehmet Saray, Afganistan, DİA, İstanbul 1999, c. I, s. 409. 23 Mehmet Saray, Afganistan, DİA, İstanbul 1999, c. I, s. 409. 24 Metin Mutanoğlu, a.g.e,s.44.

(24)

16

İktidarı ele alan Necîbullah, Babrak Karmal'ın taraftarlarını iş başından uzaklaştırdı ve arkasından, ülkede işgalden bu yana devam eden iç savaşı durdurmak için tek taraflı ateşkes ilân etti; ancak mücahidler bunu reddettiler ve mücadeleyi sürdürdüler. Necîbullah, ateşkes çabalarının başarısızlığa uğraması üzerine rejimin İslâmî olduğunu söylemeye ve her konuşmasına besmele ile başlayıp sözlerini dinî motiflerle süslemeye gayret gösterdi. Yeni camiler inşa ettirdi ve din görevlilerine maaş bağlattı. Fakat komünist rejime müslüman halk nazarında meşruiyet kazandırmaya yönelik bu çalışmalar başarısızlıkla sonuçlandı.

Mücahid Teşekkülleri, Sovyetler Birliği fiilen Afganistan'a askerî müdahalede bulunmadan önce, Sovyet yanlısı yönetimle mücadele etmek için teşkilâtlanmaya başlayan müslüman halkın bir kısmını bünyesinde toplayan ilk mücahid grupları, Gülbeddin Hikmetyar'ın liderliğindeki Hizb-i İslâmî ile Burhâned-din Rabbâninin liderliğindeki Cem'iy-yet-i İslâmidir. İşgal öncesinde yönetime karşı mücadele eden mücahidler, işgalden sonra hem Sovyet işgal güçleriyle hem de işgalcilerin desteğindeki gayri İslâmî komünist yönetimle savaşmak zorunda kaldılar. Afgan halkı ülkede uygulanan politika ve şiddet eylemlerine karşı mücahidlerin yanında yer alarak onlarla birlikte savaşmaya başladı.25

Sovyetler Birliği Afganistan’dan çekildikten sonra Mücahitler, son komünist hükümeti olan Necibullah iktidarına karşı savaşmaya başladı. Özbek Orgeneral Abdurraşid Dostum Necibullah’ın en güçlü komutanıydı. 1992 yılı Abdurraşid Dostum Cemiyeti İslami Afganistan adlı gruba bağlı Şah Mesud’la anlaşarak son komünist rejime son verdiler. Necibullah ise Kabil’deki BM binasına sığındı.

Komünist rejimi çöktükten sonra Afganistan Mücahitlerin iktidar kavgasına sahne oldu. 1992’de Hikmetyar’ın Hizb-i İslami’si ve Rabbani’nin Cemiyet-i İslami’si arasındaki ihtilaflar nedeniyle devlet başkanlığına tarafsız bir olarak görünen Cephe-yi Necat-ı Milli Afganistan grubunun başkanı Sebgatullah Müceddidi’ye verildi. Bu dönemde Hikmetyar başbakan, Şah Mesut ise Savunma bakanı olarak göreve başladı. Ancak bu durum bile ihtilafları azaltmadı.

      

(25)

17

Hikmetyarın 1993 yılında Rabbani ile arası iyice bozulmuştu. Kabil’in güneydoğusundaki Çarasyab bölgesine çekilen Hikmetyar başkent Kabili bombalamaya başladı. Bir yandan Rabbani ve Şah Mesud birlikleriyle Hikmetyar birlikleri arasında Kabil’in dışında çatışmalar yaşanırken diğer yandan küçük gruplar Kabil içinde çatışmalara başladı. Sebgatullah Müceddidi’den boşalan başkanlık koltuğuna sekiz aylığına üstlenen Rabbani ülkede karışıklığın olması gerekçesiyle iki yıl daha uzatması Hikmetyarın başlattığı çatışmanın bir diğer konusu idi.26 Durum böyle devam ederken Afganistan’ın en karanlık dönemi diye adlandırılan Taliban hareketi ve iktidarı ortaya çıktı.

H)Taliban Dönemi

Taliban grubunu, Molla Muhammed Ömer Afganistan’ın Maivand Bölgesindeki köyünden birkaç düzine taraftar ile birlikte kurdu. Taliban'ın ortaya çıkışı Afganistan'ın Sovyetlere karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinden zaferle çıktıktan sonraki iç savaş sırasında olmuştur.

Molla Ömer ve arkadaşları önce otuz kişiydiler, iki kişiye bir silah düşüyordu. 1994 yılının Ekim ayında Pakistan sınırı yakınlarındaki Sepin Boldak’taki Hizb-i İslami’nin üssüne saldırdıklarında, sayıları iki yüzü bulmuştu. İki ay sonra ise on iki binlik büyük bir güç haline gelmişlerdi. Molla Ömer arkadaşları tarafından cihadın lideri ve Afganistan’ın tek emir’i “Emirul-Müminin” ilan edilmişti.27

1994 senesinin yaz aylarında Kandahar’ı çok kolay bir şekilde ele geçirdikten sonra Celalabad’a doğru yürüdü ve buranın halkı hiçbir direnme göstermeden, Taliban’a teslim oldu. Böylece Asad Abad ve Lagman da küçük direnişlerle karşılaşmışlarsa da, daha sonra bu komutanlar da Taliban’a katıldılar. Doğal olarak nüfusları artmaya başladı ve kendi güçlerine güvenerek güneyde birçok yere saldırarak hâkimiyetini ele geçirdi.

      

26 Metin Mutanoğlu, a.g.e,s.46-47.

(26)

18

Taliban Pakistanlı uzmanlar yardımıyla aldıkları logistik destek sayesinde kısa sürede güçlenerek ülkenin birçok şehirlerini ele geçirdi.28

Taliban, 27 Eylül 1996 yılında Ahmet Şah Mesut kuvvetlerini yıkarak başkent Kabil’i ele geçirdiler. Bu sırada Kabil’de olan Rabbani, Hikmetyar ve Seyyafın kuvvetleri ülkenin kuzeyine doğru çekildiler. Böylece başkent Kabil’de “Emarat-ı İslami” denilen(Taliban örgütü) hakim oldu.29

Başkent Kabil’i ele geçirdikten sonra ilk olarak yıllarca BM temsilciliğinde bir nevi esir hayatı yaşayan Afganistan eski Cumhurbaşkanı Dr. Necibullah ve kardeşi Şahpur Ahmetzayı’i yakalayarak idam etti ve cesetlerini Kabil halkını korkutmak amacıyla birkaç gün Cumhurbaşkanlığı sarayının önündeki beton direğe asılı bıraktı.30 Afganistan’ın son komünist cumhurbaşkanı olan Dr Necibullah’ın idam edilmesi ve yaklaşık bir hafta asılı kalması bütün dünya tarafından tepki çekti31. Ülke, dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan çok katı dini kurallarla yönetilmeye başladı ve doğal olarak insanların birçoğu bu ağır baskı ortamından kurtulmak için Afganistan’ın kuzeyine doğru akın etmeye başladı. Çünkü kuzey bölgesi henüz onların eline geçmemiş ve hayat normal bir şekilde devam ediyordu. General Raşit Dostum hakimiyeti altında bulunan Kuzey Afganistan’ın altı vilayetindeki insanların yaşamı kadınların dahi eğitim ve öğretim gördüğü bir sosyal ortamda geçiyordu.

Taliban başkente iyice yerleştikten sonra 1997 yılında, Herat ve Kabil üzerinden kuzey Afganistan’a doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada General Malik Pehlivan, Raşit Dostum’a karşı ayaklandı. Faryab’ı ele geçirdi ve Taliban’a katıldığını açıkladı. Böylece Raşit Dostum geri çekilerek önce Özbekistan daha sonra Türkiye’ye geldi.

General Malik Pehlivan kuvvetleriyle birlikte 24 Mayıs 1997 yılında Mezar-i ŞerMezar-if’e gMezar-iren TalMezar-iban hükümetMezar-i 25 Mayıs 1997 yılında PakMezar-istan tarafından resmen tanındı. General Malik Pehlivanın Taliban’la aynı safta olması çok uzun sürmedi. Hizb-ı Vahdet’in açtığı savaş’a Melik Pehlivan da kuvvetleriyle katılarak Taliban’ı       

28 Heyet, Afgan Türkistan’ı (Mazlum Türklerin Ülkesi) Güney Türkistan, Turan Kültür Vakfı, İstanbul

2001, s. 22.

29 Vav Münib, a. g. e, s. 337.

30 Ahmet Reşit, Taliban, Çev: Esedullah Şefai ve Sadık Bakıri, Sipihr Yayıncılık 2000, s. 88. 31 Vav Münib, a.g.e. s. 346.

(27)

19

Mezar-ı Şeriften çıkarmayı başardı. Bu çatışmada en çok zarar gören Taliban tarafı oldu. Çünkü bu çatışmada Taliban’dan beş binden fazla esir ve ölü vardı.32

Muhalefet partileri çareyi birleşmekte buldular ve Afganistan’ın selameti için Birleşik İslami ve Milli Cephe’yi kurdular. Bu sırada binlerce Pakistanlı, Taliban’a katılmayı sürdürüyordu. Başta Pakistan olmak üzere başka birçok ülkeden gelen yadımlarla Taliban kuvvetleri gün geçtikçe daha da güçleniyordu. Tekrar Mezar-i Şerifi ele geçirmek için çok ağır çatışmalar yaşandı. İki taraftan da birçok insanın ölümüne neden olan bu çatışma sonucu 8 Ağustos 1998 yılında Taliban, Mezar-i Şerif ve Kuzey Afganistan’da bulunan illeri yeniden ele geçirdi böylece Taliban Eylül 1998 yılına kadar sistematik olarak Afganistan’ın %90’ının kontrolünü ele geçirmişti.

Taliban grubu ülkenin yönetimini ele geçirdikten sonra “Emr-i bi’l maruf nehyi ani’l münker” adı altında bir kurum teşkil etmişti. Bu kurumdaki insanların birçoğu “Emr-i bil maruf nehyi ani’l münker” vasfını taşımamalarına rağmen onlara devlet tarafından öyle bir yetki verilmişti ki; ellerindeki yetkileri, bilgisizlik ve toplumu tanımadıklarından dolayı bir baskı aracı haline getirmişlerdir. Hatta kendilerine ait özel hapishaneleri bile vardı. Bunlar insanları samimi bir şekilde, gönüllerini kazanarak dine ve namaza çağırmaları yerine, ellerinde sopa, kamçı taşıyarak sokak sokak dolaşıyor ve insanları zorla camiye götürerek sözde dini vezifelerini yapıyorlardı.

Bunlar bilgisayarları, televizyonları, filmleri ve radyoları parçalayıp ağaçlara asıyorlardı. Televizyon seyretmeyi haram ve yasak kılmıştı. Fotoğraf, resim, heykel bunların hepsi yasaklar içinde yer alıyordu. Sinemalar, ya yıkılıyor yahut ambar haline getiriliyordu.

Onların dini anlayış ve uygulamalarına göre; Devlet dairelerinde, okullarda sarık sarma zorunluluğu vardı. Bütün erkekler artık sakal bırakacaktı, sakal kesmek bir suç sayılırdı.33

      

32 Vav Münib, a.g.e, s. 350.

(28)

20

Otobüslerde kadınlarla erkeklerin oturacakları yerler ayrılmıştı. Hırsızların elleri kesilerek şehir merkezinde yüksek bir yerde birkaç gün boyunca asılı bırakılırdı. Herkes evinin pencerelerini karartacaktı, zira yoldan geçenler, evdeki bir kadını görebilirdi.34

Gerçekten Afganistan halkı gerek komünist, gerekse mücahit iktidarı sırasında çeşitli baskılarla karşılaşmışsa da, Taliban’ınkine benzer bir uygulamayla ilk defa karşılaşıyordu. Afganistan halkı, sanki yağmurdan kaçarken, doluya tutulmuştu.

Yedi yıl süren Taliban yönetimi sonucunda Afganistan halkı, açlık, sağlık koşullarının yetersizliği ve temel insan haklarından yoksunluk, göçe zorlanmak gibi son derece olumsuz şartlarla karşı karşıya kalmıştı. Sürekli savaşlar yüzünden ülke çapında bir düzensizlik hakimdi. İnsanların birçoğu can güvenlikleri endişesiyle evlerini terk etmiş ve komşu ülkelerde sığınmacı olarak yaşamak zorunda kalmışlardı.

Ülkedeki olumsuz koşullardan sağlık Sektörü de payını almıştı. Ülkedeki birçok yardım sever ve her zaman insanların yardımına koşan hekimler Batılı ülkelerdeki sağlık merkezlerinde çalışmak üzere ülkesini terk etmek zorunda kalmışlardı.

I)Amerika İşgali ve Günümüz Afganistanı

11 Eylül 2001 saldırısının sorumlusunun el-Kaide Örgütü ve bu örgütün lideri Usame bin Ladin olduğunun kanıtlandığını da belirten Blair, Afganistan’daki Taliban yönetiminin de bu örgütü koruduğu ve barındırdığından kuşku bulunmadığına işaret etti35. Amerika Birleşik Devletleri Afganistan’a 7 Ekim 2001

tarihinde sonsuz özgürlük adı verilen askeri operasyon emrini verdi.

Kuzey ittifak güçleriyle birlikte hareket eden Amerika Birleşik Devletleri, savaşın ilk günlerinde kara savaşına girişmeyip kayıp vermekten çekiniyordu. Bunun için Afgan Muhalif güçlerini öne sürmeyi tercih etti36. İngiltere de bu savaşta       

34 Vahid Müjde, a.g.e, s. 188.

35 Emin Demirel, Taliban, El-kaide-Ladin ve Paylaşılmayan Ülke Afganistan, IQ Kültürsanat

yayıncılık, İstanbul 2002, s. 178.

(29)

21

Amerika Birleşik Devletinin yanındaydı. İngiltere neredeyse Amerika’dan daha çok hevesliydi; anlaşılan eski sömürge bölgesini çok özlemişti37. Savaş çok çetin bir

şekilde devam etmekteydi.

Başkent Kabil Taliban kontrolünden çıktıktan sonra Taliban Kandahar’a doğru çekildi. Taliban kuvvetleri şiddetli bombardımana rağmen Kandahar’dan çıkmamakta direnirken Ladin’in saklandığı sanılan Tora Bora mağaralarına saldırılar sürdü. Kısa sürede Kandahar da Taliban kontrolünden çıktı38.

Taliban’a karşı Afganistan’da savaş sürerken, Aralık ayında Bonn’da da siyasi görüşmeler yapılıyordu. Afgan aşiretlerini temsil eden delegeler, Bonn toplantısında, dokuz gün süren görüşmelerin ardından Afgan Milli Meclisi Loya

Jirga toplanıncaya kadar başbakan ve bakanlar kurulunu içeren geçici bir yönetim

kurulmasını onayladı.

Bu konferansta Taliban sonrası Afganistan’da istikrarı sağlayabilecek bir lider arayışına gidildi. Başlangıçta Afganistan’ın eski kralı Muhammed Zahir bu işe uygun görülmüştü, fakat 1-3 Aralık 2001’deki Bonn Konferansı’nda 1992’de Prof. Dr. Sıbgatullah Müceddidi hükümetinde Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yapmış olan Hamid Karzai’nin sürpriz bir şekilde altı aylık geçici hükümetin başına getirilmesine karar verildi.39

Hamid Karzai’nin başkanlığında kurulan geçici yeni yönetim, 22 Aralık 2001’deki yemin töreniyle Kabil’de göreve başladı. Geçici hükümetin görev süresinin bitmesinin ardından Haziran 2002’de toplanan Loya Jirga, Karzai’yi devlet başkanı seçti.

Ülkede Taliban rejiminin 2001 yılında devrilmesinden bu yana güvenlik, yoksulluk ve uyuşturucu ticareti büyük bir sorun teşkil etmektedir. Afganistan’da devam eden bu istikrarsızlık, Bonn Konferansı sonrasında vaat edilen yardımlarla ülkede gerçekleştirilmesi beklenen dönüşümün hayal kırıklığıyla sonuçlanmasına neden oldu.40

      

37 Yavuz Selim, a. g. e, s. 250. 38 Emin Demirel, a.g.e. s. 180. 39 Metin Mutanoğlu, a.g.e,s. 53. 40 Metin Mutanoğlu, a.g.e,s. 54-56.

(30)

22

İKİNCİ BÖLÜM

I. MAHMUT TARZİ’NİN HAYATI a) Hayatı

Mahmut Tarzi 23 ağustos 1865 yılında Gazneli Mahmut’un türbesinin bulunduğu Gazni şehrinde dünya’ya geldi. Bundan dolayı da babası ona Mahmut ismini koymuştur.41

Mahmut Tarzi çocukluk dönemini, Kabil’de geçirdi ve ilk eğitimini şair, âlim ve İngiliz yanlısı yönetime karşı mücadele veren babası Gulam Muhammed Tarzi’den aldı. Babası onu sağlam bir şekilde eğitmek ve yetiştirmek için evde ona bir öğretmen tuttu.

Mahmut Tarzi ilk tahsilini Aydın, düşünür, kendisini ilme vermiş olan babası Gulam Muhammed Tarzi’den almıştır. Mahmut Tarzi’nin çocukluğundan yolculuğuna kadar, her zaman bir baba gibi kendisini koruyup gözettiği Ahun zade Muhammed Ekrem Hoteki adında bir hocası vardı. Ondan İslami ilimler ve Arapçaya dair dersler almıştır. Her zaman Mahmut onu iyilikle hatırlar ve övünürdü.

Mahmut Tarzi her ne kadar Hoteki gibi çok bilgili hocalardan ders aldıysa da babasından aldığı hayat dersi, ahlak dersi gibi konuların yerini hiçbir şey tutamazdı. Tarzi babasının ilminden, tecrübelerinden faydalanmak için elinden gelen çabayı göstermekte azimli ve kararlıydı. O babasından şiir ve yazı yazabilecek seviyede farsça dersler almıştı. Babası onun için bir bilgi kaynağıydı.42

Mahmut Tarzi gençliğinde Peştüce, Farsça, Urduca, Arapça, Türkçe ve biraz da Fransızca öğrenmişti. Bu dillerde yazılan eserlerden faydalanıyordu. Mahmud Tarzi Arapça, Türkçe ve Urduca’yı bildiği için gün geçtikçe bu dillerdeki ilmi eserleri okuyor ve tercüme faaliyetlerine de devam ediyordu. Şam ve Mısırda takip ettiği özgürlükçü basınlar vasıtasıyla Türk ve Arap özgürlükçü hareketlerini yakından tanımış oldu. Şahsen ilmi eserleri mütalaa ediyor ve kendisini yetiştirmek için çok gayret ediyordu. Onun ilme karşı bu iştiyak ve isteği sayesinde daha önce babasından ve özel öğretmeninden aldığı eğitime bir katkı oluyordu, ilmi seviyesini       

41 Nesir Sıham, Mahmut Tarzi, Matbua-i devleti, Kabil 1367, s. 1.

(31)

23

daha da pekiştiriyordu. Onun tek gayesi kendisini çok güzel bir şekilde yetiştirip biran önce ülkesine, başkalarının taşımadığı ilim, bilgi ve kültürü taşımak istiyordu ki ülkesi adına bir hizmet yapmış olsun.43

On yedi yaşına varınca Mahmut Tarzi, babasının ve o dönemdeki Afgan kralı olan Emir Abdürrahman Han ile arası bozulunca, Serdâr Gulam Muhammed Han Tarzi, kralın muhaliflerini desteklemek ile itham edilip tüm aile fertleri ile beraber Afganistan’dan İngiliz işgali altındaki Hindistan’a sürgün edildi.44

68 yaşına kadar İstanbulda yaşayan Mahmut Tarzi karaciğer kanserinden 22 Kasım 1933 yılında hayatına veda etti.45

b) Ailesi

Afganistan’lı araştırmacı yazar Dr. Revan Ferhadi’nin makalelerinin birinde bahsettiği üzere, Mahmut Tarzi 1891’de Emevi Camiin müezzini olan Şeyh Salih Efendi’nin kızı Esma Resmiye ile evlenmiş ve bu evlilik sonucunda Allah ona beş oğul ve altı kızı bağışlamıştır. Oğulları; Abdülvehhab Tarzi, Abdülkadir Tarzi, Abdülaziz Tarzi, Abdüttevvab Tarzi ve Abdülfettah Tarzi, Kızları ise; Hayriye, Huriye, Süreyya, Amina, Ruhiye ve Azize idi. Süreyya Kral Amanullah Han ile evlenmiştir. Hayriye Serdar İnayetullah Hanın eşi, Amina Kral Amanullah Han’ın özkardeşi Serdar Ubeydullah Han’ın eşi, Azize Seyit Kasım Hanın eşi, Huriye Abdurrauf Hanın eşidir.

Tarzi ailesinin, ikinci kez isyancıların isteği üzerine sürgün edilmesi sonucunda, bu aile Türkiye’ye sığınmıştı. Tarzi sürgündeyken İstanbul’da yakalandığı hastalıktan hayatını kaybettikten sonra Abdülvehhab Tarzi kardeşi Abdülaziz Tarzi ve ailenin diğer fertleri 1953 yılında İran yoluyla Afganistan’a döndüler. Türkiye’den evli olan Tarzi’nin diğer oğulları Afganistan’a dönmemiştir. Hayriye ve diğer kız kardeşleri eşlerini kaybedince daha önce 1947’de Afganistan’a dönmüşlerdi.

      

43 Eminullah Deriz, Afganistan der karn-ı bistom, neşerat-ı daniş, peşaver 2001, s. 66-67.

44 M. Azam Sistani, Allama Mahmud Tarzi-Şah Amanullah Han ve Ruhaniyet Mutanafız, Peşaver,

2004,s. 32.

(32)

24

En büyük oğlu olan Abdülvehhab Tarzi Londra’da Oxford üniveristesinde yüksek öğrenim gören bir kişidir. İlmi çalışmaları çok sever ve Farsça dilinde şiir yazan en önemli şairlerinden olan Nasir Hüsrev’in “Serfername” ve Mevlana Cami’nin “Selaman ve Ebsal” adlı eserlere Türkçe mukaddimeler yazarak yeniden yayınlamıştır. Babasının hatıralarını derlemek maksadıyla Hindistan’a gitmiş ve Hint milli arşivlerde taramalar yapmıştır. Babasının Sıracu’l-Ahbar-ı Afganiye’de yayınladığı makaleleri toplayarak Dr. Revan Ferhadi’nin yardımı ile yayınlamıştır.46

Tarzi’nin bir diğer oğlu Abdülaziz Tarzi Afganistan’ın en meşhür ve bilinen nakkaşlarından sayılmaktadır. Bu alanda eşsiz eserler ortaya koymuştır.

Tarzi ailesi, Afganistan saygın bir aile olarak kabul edilmekte, farklı rejimlerde bu aileden özellilkle Afganistan Dışişleri bakanlığının üst makamlarında göreve getirilmişler ve hala Afganistan Dışişleri bakanlığında Tarzi ailesinden farklı görevlerde bulunanlar bulunmaktadırlar. Mahmut Tarzi’nin Türkiye’de kalan diğer aile fertleri hala İstanbul’da yaşamaktadırlar.47

c) Seyahatları

Mahmut Tarzi’nin kendi seyahatlarını (1308 hicri) yılında Seyatname-i Se Kıta-i Ro-i Zemin adlı eserinde kaleme almıştır. Bu seyahatname üç ciltten oluşmaktadır. Birinci ciltte “Şam’dan Yolculuğa Çıkış”, İkinci ciltte “İstanbul’a Varış” ve üçüncü ciltte ise “Seyahattan Dönüş” konuları yer almaktadır.

Tarzi “Seyatnamesinde” şunları kaydeder: “Bu eseri okumak için ele alan bir okur, her şeyden önce kitabın ismine bakıp, aklına, seyyah, dünyanın üç kıtasını 29 günde nasıl seyahat edebilmış? diye bir soru gelebilir. Yine okur, Sadece Asya kıtasının yüz ölçümü (42,175,198 Kilometre kara) olduğuna göre, 23 yılda seyahatı mümkün olmayan üç kıtayı nasıl seyahat edebildi ”diyebilir. Okuyucunun zihnindeki tüm soru işaretleri izale etmek için şunları söylemem lazım; Bu seyahatname bir hayal ve tasavvur ürünü değildir. Üstelik ben bir roman değil, seyahatname yazdım.Yine belirtmeliyim ki bu seyahat olağanüstü hadisleri de içermiyor. Sadece basit bir seyahattır. Çünkü bu seyahat Akdeniz kıyılarının bazı bölgelerinde       

46 M. Azam Sistani, a.g.e.s.71-72 47 M. Azam Sistani, a.g.e.s.73.

(33)

25

gerçekleştirildi. Yani Şam’dan hareket edildi ki bu bölge Asya kıtasından sayılır. Şam’dan ise İstanbul’a ulaşıldı ki bu da Avrupa yakasından sayılır. İskenderiye yolundan da tekrar Şam’a dönüş vardır ki; bu bölge Afrika kıtasında yer almaktadır.

Bu seyahatta yalnız da değildim. Saygı değer ve şefkatlı babam (Gulam Muhammed Tarzi) ile beraber seyahat ettim. Seyahatın başından sonuna kadar günlük gördüğüm bazı vakaları yazıya geçiriyordum. Yine bu seyahatnamede gezip dolaştığımız tüm mekanların tarihsel ve coğrafik durumlarına geniş bir şekilde yer verilmiştir. Böylece bu seyahatnameyi okuyanlar Osmanlı’ların hüküm sürdüğü topraklardaki tarihi süreç ve coğrafik durumlarla ilgili bilgi sahibi olacaktır.

Tarzi’ye göre genelde seyahatların inkar edilmeyecek kadar faydaları mevcuttur. İnsan ömrünü doğal halinden yani Allah’ın takdir ettiği süreden daha fazla uzatamaz. Çünkü biyolojik açıdan insanın damarları, sinir sistemi vb. organları belirli bir müddet çalıştıktan sonra, işlevini kaybetmeye başlar. Zamanla insan özündeki o muazzam gücü kaybederek hayata veda eder. Fakat tüm bunlara rağmen insanın, ömrünü iki şekilde uzatması mümkündür. Bunlardan biri “Tarih Okumak”, diğeri ise “Seyahat”tır. Ömrü uzatmaktan maksat ise, görülmeye değer birçok şeyi görüp, farklı kültürlerdeki insanlarla iletişim kurmaktır. Seyahat, insanın bakış açısının sonsuza dek genişlemesini sağlar. “Tarih Okumak”, insanı görmesi ve duyması gerekenlere ulaştırır hatta kainatın yaratılışına kadar alıp götürür.

Yirmi dokuz günlük bir ömür ise çok kısa bir ömürdür. Eğer bu ömür bir ev, köy ya da kasabada geçirilirse son derece sınırlı bir ömürden ibaret olur. Çünkü bir köy veya kasabada insanın görebilceği şeyler çok kısıtlı ve sınırlıdır. Mesela birkaç mağaza, çarşı Pazar olabilir. Oysa ki insan, ömrünün yirmi dokuz günlük bir bölümünü seyahatla geçirirse, bu seyahat üç kıtayı da geçebilir.

Bu aciz seyyahın seyahatları 29 günlük seyahattan ibaret olmayıp, 21 yıllık bir seyahattan oluşmaktadır. Zira ben (1301 hicri) yılında Afganistan’dan ayrıldım. Hicri 1322 yılında Afganistan’a döndüm. Yurtdışında olduğum 21 sene, seyahatla geçen bir ömürdür. 21 senelik yurtdışındaki hayatımı, 29 Günde Üç Kıta’yı

(34)

26

Seyahat’taki gibi günlük notlar tutarak yazsaydım; ciltler dolusu seyahatname oluşacaktı. Fakat tüm seyahatlarımı yazmaya muvaffak olamadım.48

II. Eserleri

Mahmut Tarzi küçük yaşta araştırma yapmaya başlamakla birlikte makaleler ve kitaplar yazmaya ve tercüme etmeye başlamıştır. Yazdığı ve tercüme ettiği eserleri şöyle sıralayabiliriz.

A) Yazdığı Eserler

1) Mecmua-i Sanayi (Seçme Şiirler)

Bu eser söz ustalarının şiirlerinden bir araya getirilen seçme şiirlerdir. 1883 yılı Mahmut Tarzi tarafından Karaçi’de tamamlanmıştır.49

2) Müntehebat-ı Eseri Gulam Muhammed Tarzi (Gulam Muhammed Tarzi’nin Eserlerinden Seçmeler)

Bu eser 1886 yılı Şam’da Mahmut Tarzi tarafından hazırlanan babası Gulam Muhammed Tarzi’nin şiir divanından seçilmiş olan şiirlerdir. Bu eseri Mahmut Tarzi ülkesine dönünce kardeşi Abdulhalik’e hediye etmiştir.50

3) Mecmua-i Ahlak (Ahlak Mecmuası)

Mahmut Tarzi bu eser hakkında şöyle demiştir: “çok sevdiğim ve değer verdiğim ülkemden sürgün edildiğimde Suriye’ye gelmiştim. Öğrenilmesi güç olan Türkçeyi öğrendim ve bu dilde yazılan ve yayımlanan kitapları okudum. Bu kitaplarda Ahlakla ilgili konular, entelektüel düşünce ve insanlar arası ilişkilerden çokça söz edildiğini gördüm. Dolaysıyla ben de öyle bir eser telif etmek istedim. Sonra da Ahlakla ilgili yani “Mecmua-i Ahlak” adlı bir eser yazmaya karar verdim.

Bu eser 1888 yılında Mahmut Tarzi’nin el yazısıyla yazılmıştır. Tarzi bu eserin sayfa kenarları ve boş olan sayfalarında da tabiat resimlerini resmini çizmiştir. Bu eser matbaa-i devleti-i kabul tarafından 48 sayfa halinde basılmıştır.51

      

48 Mahmut Tarzi, Seyahatname-i se Kıta-i Ro-i Zemin Der 29 Roz, Matbua-i İnayet, Kabil 1333, s.

5-10.

49 Nesir Sıham, a.g.e, s.5. 50 Nesir Sıham, a. g. e, s.5 51 Nesir Sıham, a. g. e, s. 5-6

(35)

27

4)Dibaçe-i Divan-ı Serdar Gulam Muhammed Tarzi (Serdar Gulam Muhammed Tarziye ait Divanın Önsözü)

Serdar Muhammed Server oğlu ve Gulam Muhammed Tarzi’nin yeğeni olan Muhammed Enver, amcasının şiirlerini “küliyat-i divan-i farsiy-i Tarzi-i kandahari” adıyla toplatma kararı alır. Mahmut Tarzi ve Zaman Tarzi bu işi üstlenir.

Zaman Tarzi şiirleri toplar ve kendi kalemi ile yazar. Mahmut Tarzi ise babasının söylediği üzere bu esere bir önsöz yazar. Bu önsöz Mahmut Tarzinin kendi deyimi ile babasının “öz geçmişi” olup 1892 yılında, Karaçi Faiz Muhammedi yayınevinde basılan bu eserin 9- 25. Sayfa aralığındadır.

5)Seyahatname-i deri Saade (Saadet Kapısı Seyahatnamesi)

Bu eser İstanbul yolculuğundan bahseder. Eser yayınlanmamış ve metnin tamamı da elde mevcut değildir. Bu eserin bir bölümü “ Az her dehen suhan-i ve az her çemen semeni” adlı kitapta “ yak şebi der boğazı -ı dil nevar gozeştandaam” başlığı altında zikredilmiştir.

6)Seyahatname-i Se Kıta-i Ro-i Zemin der 29 Roz *(29 Günde Üç Kıta’nın Seyahatnamesi)

Bu eser Asya, Avrupa ve Afrika seyahatlerinden bahseder. Asya seyahatinde Arap ülkeleri, Irak, Suriye, Arabistan ve Türkiye’yi ziyaret ettiğini, Afrika’dan İskenderiye kıtası, Trablus, Tunus el cezireyi seyahat ettiğini ve Avrupa’dan ise Balkanları seyahat ettiğini yazar.52

7)Az her dehen suhan-i ve az her çemen semeni(Her dilden bir söz ve her bahçeden bir yasemin)

Bu kitabın giriş kısmında Debistan-ı Mearif adlı eserin birinci bölümü olduğu söylenir. Buna ek olarak Mahmut şöyle demiştir: “ Debistan-ı Mearif” adlı eserimizi edebiyatın güzelliğinden mahrum bırakmak istemedik. Böylece edebiyatla ilgili kısmını ayrı bir eser olarak tertip ettik ve ismini de “ Az her dehen suhan-i ve az her çemen semeni” koyduk. Eserin baştan sona aşk, sevgili ve meyden bahsedildiği       

52 Abdullah Beşir Şoor, Mahmut Tarzi Afgani, devlet matbaası, 1367, s.39.

(36)

28

zannedilmesin. Tam aksine neşredilmiş yeni edebi eserlerden oluşmuştur. Bu eser Tarzi’nin 1913’te yayımlanan eserlerindendir.53

8)Ravza-i hikem (Hikmet Bahçesi)

Bu eser Debistan-ı mearifın bir bölümüdür. 1308 yılı Dımaşkta yazılmış olup 1331 yılı inayet matbaası Kabilde basılmıştır. Mahmut Tarzi bu eser hakkında şöyle demiştir: yazılmış olan bu eser sadece sanat ve ilmi konuları içermeyip aynı zamanda güzel sözleri, Ahlakla ilgili konuları, edebi, ilmi, seyahatleri, hikâyeleri ve benzeri konuları içermektedir.54

9)Sevanı-i Zindegi (Özgeçmiş)

Bu eser Ocak 1908 yılında Mahmut Tarzinin bir arkadaşının isteği üzerine Türkçe olarak yazılmıştır. Adı geçen eser 1355 yılında Abdulvahab tarafından farçaya tercüme edilmiştir.

10)Muallim-i Hikmet (Hikmet Öğretmeni)

Bu eser 104 sayfadan oluşmuş olup 1916 yılında yayımlanmıştır. Mahmut Tarzi’nin ifade ettiğine göre bu eser öğrenciler için gök, yer, hava- rutubet, buhar, çiy, bulut, su ve yağmur gibi konulardan bahseder.

11)Peragende (Perakende)

Mahmut Tarzi’nin şiir mecmuasıdır. 1915 yılında inayet matbaasında yayımlanmıştır. Bu eser Mahmut Tarzi’nin 1896 yılından eserin yayınlanma tarihine kadar yazdığı şiirleri içermektedir.

12)Dideniha ve Şenideniha (Görülmesi ve Duyulması Gerekenler) Bu eser Mahmut Tarzi’nin hayatı ve hatırasından bahseder. Adı geçen eser sekiz bab olarak düzenlenmiştir.55 Tarzinin hayatı ile ilgili olan bu eser halihazırda

hiçbir yerde mevcut değildir.

      

53 Nesir Sıham, a. g. e, s.6-7 54 Nesir Sıham, a. g. e, s.7 55 Nesir Sıham, a.g.e, s. 8-9

(37)

29

13) Julide

Mahmut Tarzi’ye ait şiir mecmuasıdır. Adı geçen eser İstanbul ve İran’da gurbet hayatını sürdürdüğü zaman yazdığı şiirleri içermektedir. Bu eser 288 sayfadan oluşup 1933 yılında basılmıştır.

14) İlim ve İslamiyet

Mahmut Tarzi “İlim ve İslamiyet” adı altında yazdığı bu eserde “Müslümanlar için en büyük ibadet İlim öğrenmek ve zamanını bu yolda harcamaktır” diyor. Tarzi bu eseri kaleme almasındaki nedeni şöyle açıklıyor: “Avrupada misyoner gruplar ve bazı akadimisyenler İslamın ilme, gelişmeye ve modernleşmeye karşı olduğunu iddia ediyorlardı. Ben de bunlara karşı Kuran-ı Kerimin ayetleri ve Hz. Peygamberin hadislerinden hareketle İslamın, ilme ve modernleşmeye açık olduğununu ispat etmeye çalıştım” diyor. Adı geçen eser 64 sayfadan oluşmaktadır.

B) Tercüme Ettiği Eserler

1)Seyahat-ı Davradavr-ı Zemin Der Haştat Roz (80 Günde Devr-i Alem)

Bu eserin aslı Jules Verne’e aittir. Mahmut Tarzi bu eseri 1912’de Türkçeden Farsçaya çevirmiştir. Adı geçen eser 276 sayfadan oluşmaktadır. Bu eser Farsçaya çevrildikten sonra, Farsçadan Arapçaya da tercüme edilmiştir.

2)Seyahat Der Cevv-i Hava (Havada Seyahat)

219 sayfadan oluşmuş olan bu eser Jules Verne’nin bir romanıdır. Ahmet İhsan Fransızcadan Türkçeye ve Mahmut Tarzi de 1913 yılında Türkçeden Farsçaya tercüme etmiştir.

3)Bist Hezar Fersah Seyahat Der Zir-i Bahr (Deniz Altında 20000 Fersah)

Bu eserin aslı Jules Verne’e ait olup Ahmet İhsan tarafından Fransızcadan Türkçeye çevirmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Diğer yandan, piyasa yoğunlaşması; Türkiye’nin en çok dış ticarette bulunduğu 20 ülke esas alınarak hem ihracat ve hem de ithalat değerleri için Gini-Hirschman endeksi

Afganistan Devleti, donör ülkelerin ve kurumların katkılarıyla ülkenin fiziki altyapısını güçlendirmeye ayrıca artan nüfusuna insani yardımları

Uluslararası İşletme, Ekonomi ve Yönetim Perspektifleri Dergisi) Yıl: 2, Sayı:8, Aralık 2017,

✴ İlk Devlet Yönetimi Türk devletlerinde “il” veya “el” olarak adlandırılan devlet, hükümdar tarafından monarşik (saltanat) bir anlayışla yönetilmiştir..

Ekonomisi dış mali yardıma bağlı olan Afganistan'ın, temel ekonomik politikası, dış yardım ve yabancı yatırım sağlanması üzerine kurulmuştur.. Yatırımlar ve dış

Kıyı Batı Anadolu’da yer alan Neolitik Çağ yerleşim yerleri arasında, Çukuriçi Höyük’te bir taraftan Melos ob- sidiyeninin, diğer taraftan da çeşitli balık ve

Yine de CHP kendisini hâlâ Avrupa yanlısı bir parti olarak göstermek- tedir; ancak, CHP açısından en önemli sorun, hem Avrupa’da hem de Türki- ye’de CHP’yi

ARED’in iş birliği içerisinde olduğu İnönü Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Balgat Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Mersinli Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ve Haydarpaşa