• Sonuç bulunamadı

Atatürk Kültür Merkezi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk Kültür Merkezi"

Copied!
347
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Nisan, Ağustos ve Aralık Aylarında Yayımlanan Uluslararası Hakemli Dergi International Peer Reviewed Journal Published in April, August and December

A t a t ü r k K ü l t ü r M e r k e z i D e r g i s i S a y ı 2 010

J o u r n a l o f A t a t ü r k C u l t u r e C e n t e r I s s u e 2 0 1 0

58

58

ISSN:1010-867-X ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

ATATÜRK SUPREME COUNCIL

FOR CULTURE, LANGUAGE AND HISTORY ATATÜRK CULTURE CENTER

(3)

TÜBİTAK / ULAKBİM, SBVT (Sosyal Bilimler Veri Tabanı)

tarafından dizinlenmektedir.

(4)

Atatürk Kültür Merkezi Dergisi

Yıl / Year: Aralık 2010 Sayı / Issue: 58

Kurucusu / Founder Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı (1913-1993) Sahibi / Owner on behalf of Atatürk Atatürk Kültür Merkezi

Culture Center adına Başkan

Prof. Dr. Osman Horata

Editörler / Editors Doç. Dr. Recep Boztemur (ODTÜ) Uzm. Şebnem Ercebeci (AKM Uzmanı)

Uzm. Suzan Gür (AKM Uzmanı) Uzm. Alim Yanık (AKM Uzmanı)

Yazı İşleri Müdürü / Journal İmran Baba

Administrator

Yayın Kurulu / Editorial Board Prof. Dr. Hakkı Acun (Gazi Üniversitesi)

Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan (TOBB ETÜ)

Prof. Dr. Nihat Boydaş (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Nurettin Demir (Başkent Üni.)

Prof. Dr. Melek Dosay-Gökdoğan (Ankara Üni.) Prof. Dr. Önder Göçgün (Pamukkale Üni)

Hakem Kurulu / Referees Board Prof. Dr. Hakkı Acun (Gazi Üniversitesi)

Prof. Dr. Seçil Karal Akgül (ODTÜ) Prof. Dr. Şerif Aktaş (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa Aşkar (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan (TOBB ETÜ)

Prof. Dr. Nihat Boydaş (Gazi Üniversitesi)

Doç. Dr. Recep Boztemur (ODTÜ)

Prof. Dr. Menderes Çoşkun (Süleyman D. Üni.)

Doç. Dr. Birten Çelik (ODTÜ)

Prof. Dr. Nurettin Demir (Başkent Üni) Prof. Dr. Bekir Deniz (Akdeniz Üniversitesi) Doç. Dr. Nermin Şaman Doğan (Hacettepe Üni.)

Yard. Doç. Dr. R. Gülin Öğüt Eker (Hacettepe Üni.)

Yard. Doç. Dr. Cafer Gariper (S. Demirel Üni) Prof. Dr. Önder Göçgün (Pamukkale Üni) Prof. Dr. Melek Dosay-Gökdoğan (DTCF) Prof. Dr. Kenan Gürsoy

(5)

Prof. Dr. Osman Horata (AKM Başkanı) Prof. Dr. Esin Kâhya

Doç. Dr. Levent Kayapınar (İzzet Baysal Üni.) Prof. Dr. Ali İhsan Kolcu (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Ramazan Korkmaz (Ardahan Üni.) Prof. Dr. Kazım Yetiş (İstanbul Üniversitesi) Prof. Dr. Emine Yılmaz (Hacettepe Üniversitesi)

Prof. Dr. Berin Yurdadoğ

Yönetim Yeri / Managing Office Ziyabey Caddesi No: 19

06520 Balgat-Ankara, TURKEY

Telefonlar / Telephones +90 312. 284 34 25 - 45

elmek erdemdergisi@gmail.com web / web www.akmb.gov.tr Süreli Yayın Dört Ayda Bir Çıkar

Abone İşleri / Subscription Mehmet Alkan

+90 312. 284 34 41

Belgegeçer (Faks): +90 312. 284 34 23

Posta Çek Numarası 212938 ISSN 1010-867-X Kapak Tasarımı / Cover Design Grafiker® Ltd. Şti.

Sayfa Tasarımı / Page Design Grafiker® Ltd. Şti. 1. cadde 1396. sokak No: 6

06520 (oğuzlar mahallesi) Balgat-Ankara tel +90 312. 284 16 39 Pbx

faks +90 312. 284 37 27 elmek grafiker@grafiker.com.tr

web www.grafiker.com.tr

Baskı Yeri ve Tarihi / Press House and Date Grafiker® Ofset

Kazım Karabekir Caddesi Ali Kabakçı İşhanı 85/3

İskitler-ANKARA / +90 312. 384 00 18

Ankara, 12 Ocak 2011 / Ankara, 12 January 2011

Not: Makalelerdeki görüşlerin sorumluluğu yazarına aittir. Yazıların yayın hakkı merkezimize devredilmiş sayılır. Bu devir sanal ortamda yayımlanmayı da kapsar.

(6)

İÇİNDEKİLER / CONTENTS

Şinasi Acar Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi 1-18 The Secret of the Kuran in the Topkapı Palace

Hakan Aanameriç Türk Kızılayı’nın (Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti)

Savaş Esirlerine Kitap ve Kütüphane Hizmetleri

(1912-1922) 19-44

Book and Library Services of the Turkish (Ottoman)

Red Crescent Society for War Prisoners (1912-1922) İsmail Akbal / Türkiye Büyük Millet Meclesi’nde

Taner Aslan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey Muhalefeti 45-76

The Opposition of Trabzon M.P. Ali Şükrü Bey in the First Grand National Assembly of Turkey İhsan Sabri Balkaya Minber Gazetesinde 1918 Olaylarına

Mizahî Yaklaşımlar 77-92 Humorous Approaches in the Minber Paper to

1918 Events

Halit Çal 1192 Numaralı 1696-1716 Tarihli Hurufat

Defterine Göre Yunanistan’daki Türk Mimarisi 93-242 Turkish Architecture in Greece according to the

Records of the 1192 No Hurufat Defter of 1696-1716 Mustafa Güneş Bir Aruz Ustası Olarak Mehmet Âkif Ersoy 243-254

A Prosody (Aruz) Master: Mehmet Akif Ersoy

Mehmet Özmen Hatay-Erzin Başlamış Köyünden

Derlenen Bitki Adları 255-268 The Plant Names compiled from Erzin’s Başlamış

Village in Hatay

Canan Parla Kemah Mengücek Gazi Kümtesi’ne

İkonografik Yaklaşım 269-290 The Iconographic Approach to the Mengucek

(7)

Hafize Şahin / Gündelik Yaşam ve Toplumsal Hayat S. Dilek Yalçın Çelik Perspektifinden Bir Mikro Tarih Denemesi:

Şinasi’nin Kaleminden XIX. Yüzyılda

İstanbul Sokaklarına Bakış 291-312

A Micro History Essay from the Perspective of Daily and Social Lives: A Glance at the

19th Century İstanbul Streets from Şinasi’s Pen

Suzan Gür / Merkezimizden Haberler 313-338

Şebnem Ercebeci / Ömer Çakır

(8)

ÖZ

Özellikle celî (büyük) yazılarda ketebesiz (imza) bir hattın hangi hattata ait olduğunu tanımak ve belirlemek çok zordur. Çünkü her hattat yazarken tüm dikkatini, yazısının, hocasından öğrendiği ve yürekten inanıp belleğine kazıdığı en iyi kalıba uymasına verir ve hattının bu

en ideal güzelliğe yaklaşmasına çalışır. Ancak –sayıları çok az da olsa–

imzasız bir yazının hangi hattata, dahası o hattatın hangi dönemine ait olduğunu tanıma ve belirlemede şaşılacak derecede hüner sahibi olan üstatlar görülmüştür. Bu hususa hatta ilişkin makale ve kitaplarda hiç değinilmediği gibi, hüner sahibi bu üstatların bu belirlemeyi nasıl yapabildikleri konusunda -bugüne değin- üniversitelerin ilgili bölümlerinde herhangi bir tez çalışması da yapılmış değildir.

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde -Kanûnî’ye ithaf edilmiş- eşsiz güzellikte bir Kurân bulunmaktadır. Hat otoriteleri bu mushafın hattatı konusunda anlaşmazlık içindedirler. Makalede bu mushaf ele alınarak imzasız yazıların nasıl tanınabileceğine ilişkin kimi ipuçları sunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: İmzasız yazıların hattatının belirlenmesi, Abdullah

bin İlyas, Abdullah Amasî, Abdullah Kırımî, Muhiddin Amasî, Hüseyin Hüsameddin Efendi, Şeyh Hamdullah.

ABSTRACT

The Secret of the Kuran in the Topkapı Palace

It is a very difficult to determine the name and the period of an unknown calligrapher’s work if it does not have a signature. In the art of calligraphy and especially in the celî scripts the calligrapher imitates basically the ideal forms. While writing every calligrapher fully concentrates on the form he has learned from his master which he whole heartedly believes uses the best form in achieving the ideal beauty. On the contrary in the past, even though very few in number, there are calligraphers very skilled in spotting the name and the period of the

Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

Şinasi ACAR*

* Y.Müh., Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Öğretim Üyesi, ESKİŞEHİR, e-posta: sacar@zeytinoglu.com.tr

(9)

Ş i n a s i A C A R

2

58

2010 artisan. But there are no basic studies on how they achieve this skill. This is not studied in books, papers and in the universities and there is no known research made on this subject.

At the Topkapı Palace Museum in Istanbul there is a very preciously written Koran with a beautiful calligraphy, decoration and binding presented to the Sultan Suleiman the Lawmaker. Concerning this Koran the calligraphy authorities are in conflict in identifying the name of a known calligrapher of the period from the signature (ketebe) of the manuscript. In this paper the above mentioned subject is studied in detail and some clues are derived to give an end to this conflict.

Key Words: Determining the calligraphers from their style, Abdullah

bin İlyas, Abdullah Amasî, Abdullah Kırımî, Muhiddin Amasî, Hüseyin Hüsameddin Effendi, Sheikh Hamdullah.

T

opkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde E.H.58 envanter numarasıyla kayıtlı, eşsiz güzellikte bir mushaf bulunuyor. Mushaf 25x16,5 cm bo-yutlarında olup 477 yapraktır. Her sayfası is mürekkebi ve harekeli ne-sihle 11 satırlı olarak yazılmıştır. Kanunî Sultan Süleyman için Abdullah bin

İlyas eliyle Hicrî 930 (Milâdî 1523/24) yılında yazılmış ve Nakkaş Bayram bin Derviş Şîr (Öl. 1554) tarafından tezhip edilmiştir. Zahriye sayfalarında pek

gü-zel iki müzehhep levha vardır. İki serlevha (başlık) sayfası ve sonundaki iki

ma-dalyon da aynı güzellikte tezhip edilmiştir. 16. yüzyıl klasik tezhip üslûbunun

olağanüstü güzel bir örneğini oluşturan bezemeler, desen ve renk uyum-larıyla ve motiflerin istiflenmesindeki üstün başarıyla dikkat çekmektedir. Miklep, şemse, köşebent ve kenar kitâbeli vişneçürüğü deri cildi de dahil ol-mak üzere, her şeyiyle eşsiz güzellikte ve çok değerli bir eserdir.

Mushafın sonundaki ilk madalyonun metni şöyledir :

Sadaka-llahu'l-azîm ve bellâğa rasûluhu'l-kerîm. Ketebtü hazâ'l-mushaf'il-münzel min-er-Rahman li-resm-i hizâne-ti sultân bin sultân Sultân Süleymân Hân bin Selîm Hân halledallahu mülkehu ve saltanatehu (Ulu Allah doğruyu söyledi

ve yüce elçisine iletti [vahyetti]. Allah tarafından indirilmiş bu musha-fı [Allah onun devletini ve saltanatını sürekli kılsın] sultan oğlu sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ın gönlüne ithaf için yazdım). İkinci madalyonun içinde Ve vaka'el-ferâğe min hidmeti tenmîkıhi bi-hüsn-i

av-nillah ve tevfîkıhi ala yed-i ahvec-un nâs Abdullah bin İlyâs afa anhumâ bi-rabb-in nâs fî dâr-il-feth-i Kostantıniyye hamâhâ-llahu te’âla bi-vücûd-i mâlikhê an-il be-liyye, sene selasîn ve tis’a-mie (Ve Allah’ın yardımı ve onun başarısıyla bu

güzel yazım hizmetinin tamamlanması –Allah onları bağışlasın– halkın güçsüzü İlyas oğlu Abdullah eliyle –yüce Allah sahibinin mevcudiyetini belâ ve kederden korusun– fetih diyarı İstanbul’da gerçekleşti, yıl 930) ve bu madalyonun alt çıkıntısında Zehebehu Nakkaş Bayram bin Derviş Şîr (Onu Derviş Şîr oğlu Nakkaş Bayram tezhip etti) yazmaktadır.

(10)

Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

3

58 2010

Resim 1- Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki Abdullah bin İlyas ketebeli mushafın serlevha (başlık) sayfaları

(11)

Ş i n a s i A C A R

4

58 2010

Resim 2- Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki Abdullah bin İlyas ketebeli

musha-fın son sayfaları

Mushafın hattatı İlyas oğlu Abdullah kimdir? Nesih yazısının tarzından, hattatın Şeyh Hamdullah ekolüne mensup bulunduğu anlaşılmaktadır. Os-manlı döneminde yazılmış biyografik kaynaklarda Abdullah bin İlyas adlı bir hattattan söz edilmez. Demek ki bu hat ustası, adı Abdullah olmakla birlik-te, daha çok mahlasıyla tanınmış bir hattattır. Bu zâtın Abdullah Kırîmî oldu-ğunu söyleyenler olduğu gibi, Abdullah Amâsî olduoldu-ğunu iddia edenler de dır. Eldeki verilere göre konuyu araştırıp irdeleyerek mantıklı bir sonuca var-maya çalışacağız.

1) Kanunî, babası Yavuz Selim’in ölümüyle 1520’de tahta geçer. Ve üstat

Şeyh Hamdullah’ı (1429-1520) huzuruna davet ederek kendisine bir mushaf

yazmasını teklif eder. Şeyh, çok yaşlandığını beyan edip (ki o tarihte 91 ya-şındadır ve bu görüşmeden iki üç ay sonra vefat eder) özür dileyince, ken-disine bir hattat tavsiye etmesini ister. Şeyh, dayızâdesi Muhiddin Amâsî’nin adını verir. Muhiddin Amâsî’nin, Amasya’dan gelerek İstanbul’da yazdığı bu mushafın nerede olduğu bilinmemektedir.

(12)

Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

5

58 2010

(13)

Ş i n a s i A C A R

6

58

2010 Değerli araştırmacı Uğur Derman Kanunî Devrinde Hat San’atımız adlı ma-kalesinin bu eserle ilgili dipnotunda, Muhiddin Amâsî’ye ait mushafın ne-rede bulunduğunun belirlenemediğinden, ancak Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde Abdullah bin İlyas adlı bir hattatın Kanunî için yazdığı 930 tarihli enfes bir mushaf bulunduğundan söz ettikten sonra, aynen; “Bir kay-nağa göre Abdullah Amâsî olduğu rivâyet edilen ve Şeyh’in de akrabası olan bu hat üstâdıyla Muhittin Amâsî adı, acaba ikiyüzelli yıl sonrasına ait kay-naklarda mı karıştı? Hüküm vermek doğrusu güç…” demektedir.1

Abdullah bin İlyas ketebeli mushafın Muhiddin Amâsî’ye ait olma olasılığı çok düşüktür; esasen kendisinin baba adı da İlyas değil, Celâl’dir.

2) Meydan Larousse’daki Abdullah Kırımî maddesinde, bu mushafın Abdullah Kırımî’ye ait olduğu söylenmekte, dahası metin içinde “Buradaki ketebesin-den babasının adının İlyas olduğu öğrenilmektedir” ifadesi yer almaktadır.

Abdullah bin İlyas, Abdullah Kırımî olabilir mi? Abdullah Kırımî’nin Hicrî 999’da (Milâdî 1591) öldüğünü biliyoruz ama, kaç yaşında öldüğünü bilmiyo-ruz. Gelibolulu Âlî, kendisinin Kanunî döneminde saray kâtiplerinin başı olduğu-nu söylüyor. Müstakimzâde de “Sultan Selim Han döneminde ortaya çıktığını” yazıyor ki bu Selim’in Yavuz Selim olması gerekir (Zira kastettiği 2. Selim olsay-dı, daha önceki padişah Kanunî döneminde “kâtiplerin başı” olarak çalışan biri için herhalde böyle demezdi). Demek ki Kırımî, Yavuz Sultan Selim’in hüküm-darlığı zamanında (1512-1520) tanınmaya başlamıştır. O dönemde hattatların genel olarak 80-100 yıl arası uzun bir ömür sürdükleri dikkate alınırsa, çok zayıf bir olasılık olarak bu mushafı Kırımî’nin yazmış olması düşünülebilir (Mushafın yazılış tarihi Hicrî 930’da 10 ile 30 yaşları arasında olmalıdır). Ama, mesleğin-de çok yeni sayılabilecek bir dönemmesleğin-de Kanunî için mushaf yazmış olması, pek de benzeri görülmüş bir uygulama değildir. Peki, ketebesini neden “Abdullah-ül Kırımî” olarak değil de “Abdullah bin İlyas” diye yazmıştır? O tarihte henüz “Kırımî” mahlasını almamış olduğu, bu nedenle imzasını “İlyas oğlu Abdullah” diye yazmış olduğu düşünülebilir. Ama, bütün bunlar pek zayıf olasılıklardır.

3) 1987-88 yıllarında Washington, Chicago ve New York’da açılan Osman-lı sergileri için Esin Atıl tarafından hazırlanan The Age of Sultan Süleyman the

Magnificent (Muhteşem Sultan Süleyman Dönemi) adlı İngilizce kataloğun

söz konusu mushaftan bahsedilen 45.sayfasında “Abdullah bin İlyas adının bir tek bu eserde bulunduğu”ndan söz edilmektedir.

4) Prof. Muhittin Serin Hattat Şeyh Hamdullah adlı kitabında, Hüseyin Hüsa-meddin Efendi’nin Amasya Tarihi adlı eserine dayanarak Abdullah Amâsî’nin Abdullah bin İlyas olduğundan bahisle, bu mushafın Abdullah Amâsî’ye ait olduğunu yazmaktadır.

(14)

Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

7

58 2010 Abdullah bin İlyas, Abdullah Amâsî olabilir mi? Abdullah Amâsî’nin kaç yılın-da ve kaç yaşınyılın-da öldüğünü bilmiyoruz. Nefeszâde, kendisinin Şeyh Hamdullah’la çağdaş olduğunu; yazıda kendine özgü yeni bir tarz yarattığını; Hicrî 888’de (Milâdî 1483) iyi yazdığını; 80 yıl yaşadıktan ve nice güzel eserler verdikten son-ra öldüğünü yazıyor. Şeyh’in Hicrî 926’da vefat ettiğini biliyoruz. Hicrî 930 tari-hini taşıdığına göre, bu mushafı Abdullah Amâsî ölümünden hemen önce yaz-mış olabilir. Ama, bu tarihte çok yaşlı olduğu kesindir. Ölümüne yakın ve çok yaşlandığı bir tarihte, bu derece sağlam bir yazıyla bu mushafı yazmış olması, gerçekten önemli bir olaydır. Bu arada -Hicrî 926’da- Şeyh’in, mushaf yazması için Kanunî’ye neden Abdullah Amâsî’yi değil de Muhiddin Amâsî’yi tavsiye et-tiği sorusu akla gelmektedir. Ve ketebesini neden “Abdullah Amâsî” olarak değil de “Abdullah bin İlyas” diye yazmıştır? Bu sorulara hemen yanıt vermek zordur.

5) Hattatlar hakkında yazılmış eserlerde Abdullah Amâsî’ye ilişkin bilgiler çok yetersizdir. En geniş bilgiye –bir tarih kitabında– Abdizâde Hüseyin

Hüsa-meddin Efendi’nin 12 ciltlik Amasya Tarihi adlı eserinde rastlıyoruz2.

Hüsamed-din Efendi onikinci cilHüsamed-din 10, 11 ve 12.sayfalarında Hattat Abdullah Efendi için aynen şöyle yazıyor (Parantez içindeki ifadeler, metindeki kimi eski sözcükleri açıklamak ve bir iki eksik sözcüğü tamamlamak için tarafımızdan eklenmiştir):

Abdullah Efendi - Hattat : Amasyalıdır. İlyas bin Ali mahdûmu (oğlu) olduğu kendi imzâsından anlaşıldı. Hattın yedi üstâdlarından biridir. Tercemesi (biyografisi) yukarıda yazılan hattât-ı meşhûr (ünlü hattat) Bağdâdîzâde Abdullah ve Sûfî Yahya çelebilerden temeşşuk ederek (ça-lışarak) üstâdlarına tefevvuk edecek bir mahâret gösterdi (hocalarını geçecek bir ustalık kazandı).

Şeyhü'l-Hattâtîn Amasyalı Hamdullah Efendi’nin mu’âsırı (çağda-şı) olan bu hattat, yalnız Amasya’da değil, bütün cihânda tanınmış olan üstâdlardan oldu. 891 tarihinde (Milâdî 1486’da) yazdığı “Sûre-i En’âm”, Şehîd Ali Paşa Kütüphânesi’ni tezyîn eden âsâr-ı nâdiredendir (süsleyen nâdir eserlerdendir). Bu sûrenin sonunda “Ketebehu’l-fakîr Abdullah bin İlyas el-Amâsî” diye yazılıdır.

“Tezkiretü’l-Hattâtîn”de üstâdıyle (hocasıyla) birleştirilmiş olarak yazılmış-dır. Üstâdı “Abdullah bin Hasan” ve kendisi “Abdullah bin İlyas”yazılmış-dır. Her ikisi-nin adı “Abdullah” olduğundan, bir zannedilmiştir. Zamanları da bir değildir. Amasya Vâlisi Sultan Ahmed bin Sultan Bâyezîd-i Sânî (Sultan 2.Bâyezid oğlu Sultan Ahmed’in) mu’allim-i hattı olup mukbil ve mükrem (hat 2 Bu eserin ilk dört cildi 1327-30 yılları arasında İstanbul’da eskiyazıyla basılmıştır. 5.cilt

ka-yıptır. 6…12.ciltler elyazması olarak şu anda Amasya Belediyesi’nin elindedir. Ancak, birkaç yıl önce emanet olarak Süleymaniye Kütüphanesi’ne bırakılmış ve bu sırada tamamı mikrofil-me kaydedilmiştir. Bir süre önce Amasya Belediyesi’nce 1.cildi yeni harflerle de yayımlanmış olup tüm ciltlerin basımı için çalışmalar sürdürülmektedir. Telif hakkı Amasya Belediyesi’ne ait olan eserin onikinci cildinin 10, 11 ve 12.sayfalarındaki bilgilerden yararlanmamıza izin ve-ren belediye yetkililerine -başta Halûk N.Tanrıyar olmak üzere- içtenlikle teşekkür ederim.

(15)

Ş i n a s i A C A R

8

58

2010 hocası olup mutlu ve itibarlı) olarak yaşadı. 911’de şehzâdegânın hi-tan düğününde ber-hayât olduğu (şehzâdelerin sünnet düğününde ha-yatta olduğu) Münîrî Efendi’nin mecmu’asında [yazılıdır], târîh-i vefâtı (ölüm tarihi) anlaşılamadı.

Habîb Efendi “Hat ve Hattâtân” adlı eserinde diyor ki : “Üstâd Abdul-lah Amâsî - Cemâl ve Celâl’in dayılarıdır. Üstâdında ihtilâf olunmuşdur (hocasında uyuşmazlık vardır). Müşârünileyh kalemi cezm-i kat ede-rek (adı geçen, kalemi [değişik bir tarzda] keseede-rek) kendüye mahsûs bir şîve ihtirâ’ eyleyüp (kendine özgü bir şive icat edip) seksende vefât et-mişdir. Masâhif ve âsâr-ı sahâif tenmîkına muvaffak bir hattat olduğu muhakkakdır (güzel mushaflar ve [çeşitli] elyazması eserler yazmayı ba-şarmış bir hattat olduğu kuşkusuzdur)”.

Bu ibâre arasında “Seksende vefât etmişdir” diye kaydedilmesi sehve mübtenîdir (yanılgıya dayanmaktadır). Bundan, Abdullah Efendi’nin 880’de vefât ettiği anlaşılır. Halbuki müşârünileyhin kitâbesi (adı geçenin yazıları) ve Münîrî Efendi’nin kaydı, bunun sehv (yanlış) olduğunu göstermekdedir. Bununla berâber Habîb Efendi (aynı eserinin) “Mustafa Dede bin Şeyh Hamdullah” tercemesinde (biyografisinde) diyor ki: “Pederinden mücâz ise de, zamân-ı hayâtında kemâl-i dekaayık-ı hatdan istifâdesi müyes-ser olmadığından Abdullah Amâsî’den telemmüz eyledi” (babasından icâzet almış ise de, onun yaşamında hattın inceliklerini tam öğreneme-diğinden Abdullah Amâsî’ye öğrencilik etti). Ve sonunda “Vefâtı kırk ya-şında iken 946’dadır” diyor.

946’da kırk yaşında vefât eden bu zâtın 906’da doğduğu anlaşılır ki, 880’de vefât eden bir zâtdan telemmüz etmesine imkân yokdur. Her-halde üstâd-ı müşârünileyh (adı geçen üstat) “Abdullah Efendi”[nin] 920’de vefât ettiği pek muhtemeldir.

Görüldüğü gibi Hüseyin Hüsameddin Efendi, Abdullah bin İlyas’ın Abdul-lah Amâsî olduğunu -büyük ölçüde- kendisinin Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’nde bulunan 891 tarihli En’âm’ındaki ketebesine dayandırmaktadır. Bu kütüpha-nedeki eserler, günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi bünyesindedir. Söz konusu eser 2777 M numarasıyla kayıtlıdır ve ketebesi şöyledir (Oysa Prof. Muhittin Serin –daha önce sözü edilen– “Hattat Şeyh Hamdullah” adlı kita-bında bu esere kayıtlarda rastlanmadığını yazmıştır) :

Ketebehu ed’af-ül ibâd Abdullah bin İlyâs hâmid(en) lillahi te’âla ala ni’amihi ve musalli(yen) ala nebiyyihi Muhammed(in) ve âlihi-t tayyibîn et-tâhirîn (Nimetleri için yüce Allah’a şükrederek ve O’nun peygambe-ri Muhammed ile iyi ve temiz soyuna dua okuyup selâm ederek bunu -kulların en zayıfı- İlyas oğlu Abdullah yazdı).

Görüldüğü gibi ketebede el-Amâsî mahlasına rastlanmadığı gibi, 891 tarihi de bulunmamaktadır. Bunun nedenini bilmiyoruz (Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’nde, Abdullah bin İlyas ketebeli ikinci bir En’âm da bulunmamaktadır). Ancak, Hü-sameddin Efendi’nin çalışkan ve titiz bir tarihçi olduğunu biliyoruz. Bu

(16)

eser-Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

9

58 2010 le “Abdullah bin İlyas” imzalı en azından ikinci bir eser daha bulunduğu tesbit edilmiş olmaktadır (Oysa Esin Atıl, daha önce sözü edilen katalogda bu ismin yalnızca bir eserde bulunduğunu yazmıştır). En’âm, Yakut’tan epey farklı yeni bir üslûpla ve biraz reyhânî izleri taşıyan güzel bir nesihle yazılmıştır.

Resim 4- Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’ndeki Abdullah bin İlyas ketebeli En’âm-ı şerîf’in

(17)

Ş i n a s i A C A R

10

58

2010 Hüseyin Hüsameddin Efendi, Topkapı Sarayı’ndaki Abdullah bin İlyas ke-tebeli mushaftan hiç söz etmemektedir; herhalde ondan haberdar değildir. Bu bilgiler ışığında Abdullah bin İlyas’ın, Abdullah Amâsî olma olasılığı artmaktadır. Herhalde Abdullah Amâsî’nin elimize ulaşabilen eserlerini in-celeyip karşılaştırarak daha kesin bir yargıya sahip olabiliriz. Ancak, bura-da bir parantez açarak yazıların karşılaştırılmasınbura-da dikkat edilmesi gereken hususları kısaca ele almak istiyoruz.

*

Yazı ustası hattatlar, yaşamın bütün zevkini çalışmakta bulmuş çilekeş ki-şilerdir. Aynı zamanda sabır, feragat ve tahammül öğrenimiyle geçen uzun tahsil sürecinde -kalemin sırrına vâkıf olarak ustalık mertebesine ulaşmak-la birlikte- nefislerini de terbiye etmiş ve belirli bir ruh nizâmından geçmiş olurlar. Yazı, üzerinde yıllarca kafa yorup çalışarak, binlerce kez meşk ede-rek elde edilmiş ve çalışa çalışa kazanılmış bir ezbere dayanır. Elin ezberden çizdiği harfler emek, bilgi, göz nuru ve çileyle yoğrulmuştur.

Ketebesiz bir yazının hangi hattata ait olduğunu tanımak ve belirlemek ne denli zorsa, bu belirlemede göz önüne alınacak ölçütleri (kriterleri) saymak da o denli güçtür. İmzasız bir yazının hangi hattata, dahası o hattatın hangi dönemine ait olduğunu tanıma ve belirlemede şaşılacak ölçüde hüner sahi-bi olan, örneğin Necmeddin Okyay (1883-1976) gisahi-bi üstatların, bunu nasıl ya-pabildiklerine ilişkin bir inceleme, bugüne dek yapılmamıştır.3 Elbet bu

be-lirlemede o hattatın yazısını çok yakından tanımak, çok iyi incelemiş olmak ve taklîd4 ede ede karakter özelliklerini ezberlemiş bulunmak gerekir.

Hattat-lar tarafından çok iyi incelenen ve pek çok kez taklîd edilerek karakter özel-likleri ezberlenen Şeyh Hamdullah yazıları, buna örnek gösterilebilir. Ama, onlarca ünlü hattat için böyle bir birikime sahip olmak, ancak olağanüstü bir yetenek, keskin bir zekâ, çok kuvvetli bir hâfıza, fevkalâde dikkatli bir göz ve yoğun ve kusursuz bir sezgi gücüyle mümkün olabilir. Bu meziyetlere sa-hip olmak da kuşkusuz her kula nasip değildir. Bu yüzden yazı tarihinde -iyi hattatlar arasında bile- bu alanda başarılı olanların sayısı pek azdır.

3 Bildiğimiz kadarıyla hatta ilişkin makale ve kitaplarda bu hususa hiç değinilmediği gibi, bu-güne değin üniversitelerin ilgili bölümlerinde bu konuda herhangi bir tez çalışması da yapıl-mış değildir. Makale yazarının, imzasız yazıları tanıma ve belirleme konusunda hiçbir iddiası söz konusu değildir. Yalnızca, bu hususun bugüne değin hiç ele alınmamış olmasını ciddî bir eksiklik saydığı için -konuya mühendisçe yaklaşarak- kimi ipuçları yakalamaya çalışmıştır. 4 Yazıda ilerlemenin en önemli unsurlarından biri, eski üstatların yazılarının büyük bir dikkatle

in-celenmesidir. Taklîd yazı, sahte yada kopyası çıkarılmış yazı değildir. Hat sanatında önemli bir yeri vardır. Hattat, karşısına aldığı yazıyı belleğine geçirip eliyle kâğıda aynısını yazar. Öyle ki iki yazı üst üste konulsa, tıpatıp aynı olduğu görülür. Çok zor bir beceridir. Hattatlar taklit yazıları-nı imzalarken yalyazıları-nızca kendi imzalarıyazıları-nı attıkları gibi, kimileyin nakalehu (onu nakletti) diyerek kimden naklen yazdıklarını da belirtirler. Büyük hattatlar dahî bu tarzda eserler vermişlerdir.

(18)

Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

11

58 2010 Ancak buna karşın, iki yazıyı karşılaştırmada yine de yapılabilecek bir şey-ler vardır: Yazarken her hattat tüm dikkatini, yazısının, üstâdından öğrendiği ve yürekten inanıp belleğine kazıdığı en iyi kalıba uymasına verir ve hattının bu en ideal güzelliğe yaklaşmasına çalışır. Nesih gibi ince yazılar çoklukla bir kalemde yazılır ve genellikle tashih edilmezler. Cim, ayın ve ha’ların karınları,

ye’lerin çanakları, tı ve zı’ların elifleri, her hattatta az da olsa değişiklik

göste-rir. Kalem kalınlığı arttıkça tashih yapmak zorunlu hale gelir. Sülüs ve sülüs celîsinin harekeleri5 ile öteki işaretlerinin, yazıldıkları kalemin üçte biri

kalın-lıkta olması esastır. Bu işaretlerin estetik olarak yazılmaları da kimi usûl ve kurallara bağlı olmakla birlikte –pek fazla düşünmeden ve tashihsiz yazıldık-ları için– yazana özgü bir karakter taşırlar; yani bunlar her hattatta birazcık farklı olur. Çünkü harekeler yazının yüreğinde yer almaz; fazla önemsenmez, hızla çizilir ve hep yinelenir. Bu nedenle denilebilir ki hattatların belli bir ka-lıbı taklit etmeden bir çırpıda (ceffelkalem) yazdıkları harflerin ve işaretlerin kendine özgü çizimleri –âdeta gizli bir imza gibi– onları ele verir.

İki yazıyı karşılaştırmada en emin ve kolay yol, aynı metni karşılaştırmaktır. Örneğin, ketebesi bilinen bir mushafla ketebesiz bir mushafın yazılarını kar-şılaştırırken, aynı âyetlerin yazılarını mukayese etmek büyük kolaylık sağlar.

*

Bu hususlar göz önüne alınarak yapılan karşılaştırmalarda, öncelikle şu iki sonuca varıyoruz :

a) Abdullah bin İlyas ketebeli her iki kitaptaki nesih yazıların aynı elden

çıktığı kesindir. Harekeler, sözcük sonlarındaki kef’lerin hemzeleri, mim ve

vav’ların formları tıpatıp aynı karakterdedir.

5 Arap “elifbâ”sında (alfabesinde) okumayı kolaylaştırmak için kullanılan ve hareke denilen okutma işaretleri -daha çok- sessiz harflerin “kısa sesli” olarak nasıl okunacağını gösterir :

• Fetha veya üstün : Kısa a ve e arası okutur ve harfin üstüne konulan küçük bir eğik çizgiyle gösterilir.

• Kesre veya esre : Kısa i okutur ve harfin altına konulan küçük bir eğik çizgiyle gösterilir; ka-lın sessizlerde kimileyin ı da okutur.

• Zamme veya ötre : Kısa u okutur ve harfin üstüne konulan, Latin alfabesindeki virgüle

ben-zer bir işarettir; Türkçe’de kimileyin ü, o ve ö de okutur.

• Cezm veya cezim: Sükûn (durma) işaretidir ve harfin üstüne konulan minik bir çemberle

gösterilir.

• Tenvin : Arapçaya özgü bir yazım özelliği olup sözcüğün an, in veya un ile sonlanması

duru-munda n’den önce gelen kısa sesi gösteren harekenin (fetha, kesre veya zamme) çift olarak konulmasıyla (iki fetha, iki kesre veya iki zammeyle) gösterilir.

Ek olarak, üstüne konulduğu sessiz harfin çift okunacağını gösteren ve Latin alfabesindeki w’ye benzer (ama bitişik iki v’den çok, bitişik iki u gibi olan) şedde işareti kullanılır.

Bunların dışında, yerine göre harfin üstüne ve altına konulan ve onun biraz uzun okunacağı-nı gösteren “çekme” ya da “uzatma” işareti med; yazılıp da okunmayan veya kimileyin okunup kimi zaman okunmayan hemze-elif üzerine konan vasıl (ulama) işareti sıla; harf ve hareke ola-rak kullanılan hemze işaretleri bulunmaktadır. Celî yazılarda ayrıca noktasız harflere konulan işaretler ve tezyînî işaretler (süs işaretleri) kullanılır.

(19)

Ş i n a s i A C A R

12

58

2010 b) Ketebeli mushaflarındaki yazıları karşılaştırıldığında, Abdullah bin İlyas’ın, Abdullah Kırımî olma olasılığının söz konusu olmadığı görülmekte-dir. Yazılar tamamen farklı karakterdegörülmekte-dir.

6) Abdullah Amâsî’nin günümüze ulaşabilen imzalı eserleri6 şunlardır : a) Süleymaniye Kütüphanesi’nde Murakka’ât 10’da kayıtlı Nesr-ül leâlî li-Ali-yyil âlî (Yüce Ali’den saçılan inciler) adlı eseri :

19,3 x 14,3 cm boyutlarında olup 34 yapraktır. Her sayfası beş satır nesih hatla yazılmış olup cedvel ve durakları tezhiplidir. Ketebesinde Ketebe

hâzihi'l-kelimâti'l-aliyye Abdullahi'l-Amâsî min telâmîz Celâleddini'l-Amâsî (Bu yüce sözleri

Celâleddin Amâsî öğrencilerinden Abdullah Amâsî yazdı) sözleri bulunmak-tadır; tarihi yoktur. Bu ketebeye göre hocası Celâl Amâsî’dir.

Resim 5- Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki Nesr-ül leâlî li-Ali-yyil âlî adlı elyazması

kita-bın ketebe notu

6 Prof. Muhittin Serin Hattat Şeyh Hamdullah adlı kitabının 22 ve 23.sayfalarında Topkapı Sa-rayı Müzesi Kütüphanesi’nde YY.946 katalog numarasıyla kayıtlı Vâsiyetnâme adlı elyazma-sı eserin de Abdullah Amâsî’ye ait olduğunu yazmaktadır. Bu eser Hicrî 997 (Milâdî 1588/89) tarihlidir ve Abdullah Amâsî’ye ait olması olanaksızdır (Bu denli uzun yaşamış olması düşü-nülemez). Esasen ketebedeki ikinci ad ayın ve sat harfleriyle yazılmıştır ve herhalde başka bir hattata ait olmak gerekir.

(20)

Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

13

58 2010

Resim 6- Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki Nesr-ül leâlî li-Ali-yyil âlî adlı elyazması kitabın

(21)

Ş i n a s i A C A R

14

58

2010 Ketebe notu, metnin sonundaki –bu maksatla ayrılmış– boşluğa değil de, o yerin arkasındaki cedvelsiz bir sayfaya yazılmıştır. Ve ketebe notu tasdik formunda ve anlamında da yazılmamıştır (İfadesi, sanki metni yazan yazmış gibidir). Yahut tasdik anlamında yazılmıştır da, kimin tasdik ettiği nedense belirtilmemiştir. Ayrıca, ketebe notundaki yazıyla metin yazısı –ilgisi yok de-nebilecek ölçüde– birbirinden ayrı karakterdedir. Oysa günümüzde yayım-lanmış kimi kitapların yazarları, bu nota dayanarak hocasının Celâl Amâsî olduğunu yazmışlardır.

Bu eser Hz. Ali’nin vecîzelerini (hikmetli güzel sözlerini) içermektedir. Her vecîzenin altına, daha küçük harflerle onun Türkçe karşılığı da yazılmıştır.

Rık’a-ta’lik karışımı bir karakter gösteren bu küçük yazılar, Abdullah Amâsî

gibi bir büyük hattatın yazamıyacağı ölçüde başarısızdır. “Acaba Türkçe kar-şılıkları başkası yazmış olabilir mi?” diye düşünülebilir. Ancak, genel hava-sı itibariyle metin yazıhava-sının Abdullah Amâsî yazıhava-sına benzediğini söylemek mümkündür.

b) Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde H.2300 numarada kayıtlı

kıt’alar arasında 46.sırada yer alan sülüs kıt’ası :

Ketebesi Meşakahu-l abd-ül fakîr Abdullah-ül Amâsî’dir (Onu yoksul kul Amas-yalı Abdullah yazdı). Bu kıt’anın yazısı sülüs olduğundan ve elimizde Abdul-lah bin İlyas ketebeli bir sülüs yazı bulunmadığından karşılaştırma yapamı-yoruz.

c) Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde YY.172 numarada kayıtlı nesih

“Mevlid-i Şerîf”i :

Hicrî 920 tarihli olup ketebesi şöyledir : Ketebehu-l fakîr-ül eynî

Abdullah-ül Amâsî, sene 920 (Onu, zamanının yoksulu Abdullah Amâsî yazdı, yıl 920

[Milâdî 1514]).

Mevlid-i Şerif, Amâsî’nin Şeyh tavrını benimsediği son dönemlerinde ya-zılmıştır.

d) İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi Kütüphanesi’ndeki 2431

kata-log numaralı murakka’a içinde Yâkut, Şeyh Hamdullah, Karahisârî, İsmail bin Ali, Mustafa Eyyûbî, Hâfız Osman, Derviş Ali gibi ünlü hattatların çe-şitli boy ve tipte kıt’aları bulunmaktadır. Kimi ketebesiz kıt’aların altına yada yanına –büyük olasılıkla bu zengin murakka’ayı toplayan kişi tarafın-dan– kimin hattı olduğuna dair not düşülmüştür. İçindeki bir nesih kıt’anın sol yanına da “Abdullah-ül Amâsî” yazılmıştır. Bu ketebesiz kıt’a, bir Kurân sayfasıdır.

(22)

Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

15

58 2010

Resim 7- Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki Abdullah Amâsî ketebeli Mevlid-i şerîf.

(23)

Ş i n a s i A C A R

16

58 2010

Resim 8- İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi Kütüphanesi’ndeki, kenarında Abdullah-ül Amâsî yazılı kıt’a

Abdullah Amâsî kuşkusuz büyük ve önemli bir hattattır. Ama, ne yazık ki eli-mize ulaşabilen imzalı yazıları bu denli azdır. Ekrem Hakkı Ayverdi, Fâtih Devri

(24)

Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın Gizi

17

58 2010 her türlü mukayese fevkındeki kudretli üslûbunun doğduğu asra tesadüf et-meseydi, daha büyük bir mevki tutardı denilebilir” diye yazmaktadır.

* * *

Yukarıda sözü edilen ve karşılaştırmaya konu olan eserlerdeki bütün yazı-ların, dönemin hat karakterine uygun yazılar olduğu görülmektedir. Öte yan-dan Abdullah Amâsî’nin, hatta –kendine özgü– yeni bir tarz yaratmak için yaşamı boyunca ciddî bir arayış içinde olduğu ve yazısını zaman içinde sü-rekli geliştirdiği gözlemlenmektedir. Bu nedenle Abdullah Amâsî’nin günü-müze ulaşabilmiş çok az sayıdaki imzalı yazılarıyla Abdullah bin İlyas ketebeli iki eser arasında yapılan karşılaştırmalarda yüzde yüz kesin bir sonuca var-mak mümkün olamavar-makla birlikte, Hüseyin Hüsameddin Efendi’nin belirt-tiği şekilde,7 her iki imza sahibinin aynı kişi olduğu kanaatine

varılabilmek-tedir. Bir başka deyişle, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde E.H.58 en-vanter numarasıyla kayıtlı bulunan mushaf, çok büyük bir olasılıkla Abdul-lah Amâsî tarafından yazılmıştır ve onun –hayranı olduğu– Şeyh HamdulAbdul-lah yolunda iyice ilerlediği son demlerine ait olduğu kuşkusuzdur.

Kaynaklar

Atıl, Esin, The Age of Sultan Süleyman the Magnificent, National Gallery of Art, Washington 1987.

Ayverdi, Ekrem Hakkı, Fâtih Devri Hattatları ve Hat Sanatı, İstanbul Fetih Derneği neşriyatı / 12, İstanbul Matbaası, 1953.

Habîb Efendi, Hat ve Hattâtân, Ebüzziya Matbaası, İstanbul 1305 (Milâdî 1888). Hüseyin Hüsameddin Efendi, Amasya Tarihi, Cilt 12 (Bkz. Dipnot 2).

Meydan Larousse, “Abdullah Kırımî” maddesi, Cilt 1, Sayfa 20.

Mustafa Âlî (Gelibolulu), Menâkıb-ı Hünerverân, (Neşreden İbnülemin Mahmud Kemâl), Matbaa-i Âmire, İstanbul 1926.

Hattatların ve Kitap Sanatçılarının Destanları, (Sadeleştiren Dr. Müjgân Cunbur), Kültür

Bakanlığı Yayınları/499, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1982.

Müstakimzâde Süleyman Sa’deddin Efendi, Tuhfe-i Hattâtîn, (Neşreden İbnülemin Mahmud Kemâl), Türk Tarih Encümeni Külliyatı/12, Devlet Matbaası, İstanbul 1928. Nefeszâde, İbrahim, Gülzâr-ı Savâb, (Tashih ve tertib eden Kilisli Muallim Rıfat), Güzel

Sanatlar Akademisi neşriyatı, İstanbul 1939.

Serin, Muhittin, Hattat Şeyh Hamdullah, Kubbealtı neşriyatı / 29, İstanbul 1992. Suyolcuzâde Mehmed Necîb, Devhatü’l-Küttâb (Tertip ve tashih eden Kilisli Muallim

Rıfat), Güzel Sanatlar Akademisi neşriyatı / 16, İstanbul 1942.

7 Ancak, ölüm tarihini kestirirken H.Hüsameddin Efendi de yanılmıştır. Herhalde makale konusu mushafı görmemiştir. Bu mushafı Hicrî 930’da tamamladığına göre, Abdullah Amâsî 920’de değil, 930’dan birkaç yıl sonra vefat etmiş olabilir.

* Konuya ilişkin destek ve yardımları için, başta değerli hattat Hüseyin Gündüz olmak üzere, Sü-leymaniye Kütüphanesi eski müdürü Nevzat Kaya, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi eski müdürü Gülendam Nakipoğlu, İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi Kütüphanesi yetkilileri ile değerli dostlar Muammer Ülker ve Bahâeddin Doğramacı’ya içtenlikle teşekkür ederim.

(25)
(26)

ÖZ

Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Mecrûhîn ve Marzâ-yi Askeriyeye İmdad ve Muâvenet

Cemiyeti1 adıyla Dr. Abdullah Bey ve Ömer Paşa öncülüğünde 11

Ha-ziran 1868’de kurulmuş, sonradan bilinen adını almıştır. Ancak, Sırbistan-Karadağ (Hersek İsyanı, 1875-1877), 93 Harbi (Osmanlı-Rus Savaşı, 1877-1878) ve Teselya (Osmanlı-Yunan Savaşı, 1897) Savaşla-rında kuruluş amacına hizmet edecek kadar etkinlik gösterememiştir. Hilal-i Ahmer Cemiyeti (HAC), nizamnamesinde belirtilen yardım faa-liyetlerine tam anlamıyla Trablusgarp (1911-1912) ve I. ve II. Balkan sa-vaşları (1912-1913) ile birlikte başlamıştır. Bu dönemde hem askerle-re hem de sivil halka, başta temel sağlık hizmetleri olmak üzeaskerle-re, barın-ma ve beslenme gibi gereksinimlerinin karşılanbarın-masında önemli görev-ler üstlenmiştir. OHAC, 1863’te kurulan Kızılhaç ile birlikte, savaş, do-ğal afet ve hastalık gibi durumlarda asker ve sivillere insani yardım fa-aliyetleri gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, dünyanın en eski sosyal yardım kuruluşlarından biri olma özelliği de taşımaktadır. Sosyal yar-dım kapsamında asker ve felaketlerden etkilenmiş sivil halkın yanı sıra özellikle savaşlarda esir düşen askerler de ele alınmıştır. Savaş esirleri de tutuldukları yerlerde bu tür yardımlardan faydalanma hakkına sahip olmuşlardır. Bu bağlamda çalışmada Balkan savaşları, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında OHAC’ın hem yaralı ve hasta hem de esir askerlerin yapmış oldukları kitap taleplerinin karşılanması, savaş sıra-sında halk eğitiminin ve temel eğitimin sürdürülmesi için yapmış oldu-ğu kitap kampanyaları ve eğitici yayın taleplerinin karşılanması konu-sundaki faaliyetleri Türkiye Kızılay Derneği Arşivi’nden (TKDA) alınan belgeler ile birlikte ele alınarak örneklerle incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Kızılay,

Osman-lı Hilal-i Ahmer Cemiyeti ve kütüphane hizmeti, savaş esirleri, hasta ve esirlere kütüphane hizmeti.

* Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi DTCF öğretim üyesi, ANKARA, e-posta: hakananameric@gmail.com

1 Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım ve Destek Cemiyeti.

Türk Kızılayı’nın

(Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti) Savaş Esirlerine

Kitap ve Kütüphane Hizmetleri (1912-1922)

(27)

H a k a n A N A M E R İ Ç

20

58

2010 ABSTRACT

Book and Library Services of the Turkish (Ottoman) Red Crescent Society for War Prisoners (1912-1922) The Red Crescent Association (Mecrûhîn ve Marzâ-yi Askeriyeye İmdad ve

Muâvenet Cemiyeti)2 was founded by Dr. Abdullah Bey ve Ömer Paşa

on June 11, 1868. However, it was not very efficient in the Serbia-Montenegro War (the Herzegovina Rebellion, 1875-1877), the 93 War (the Ottoman-Russian War, 1877-1878) and Thessalia War (the Ottoman-Greek War, 1897) The Red Crescent Association (HAC) started its activities in the proper sense in Tripoli (1911-1912) and 1st and 2nd

Balkan Wars. In these periods, it undertook important missions such as health services, Food and housing for both soldiers and the general public. OHAC have been making humanitarian aid for soldiers and civilians in wars, natural disasters and diseases with the Red Cross, which was founded in 1863. In this respect, it is one of the oldest social relief associations in the world. In the social relief context, not only the soldiers and the civil public affected by the disasters, but also the captured soldiers in the wars were taken care of. The prisoners of war have also had the right of taking use of this kind of aids. This studu wil examine the activities of OHAC in providing books and educational publications to the wounded, sick and war prisoner soldiers. The study also examines the OHAC activities of book campaigns for the basic education during the Balkan Wars, the 1st World War and the Independence War. Through the records from the archives of the Turkish Red Crescent Association (TKDA).

Key Words: Ottoman Red Crescent Society, Red Crescent, Ottoman

public services, war prisoners, library services for patients and war prisoners.

Giriş

O

HAC, ilk olarak 1877’de (1294) hazırlanan ve daha sonra birçok defa değişiklik yapılan “Hilal-i Ahmer Cemiyeti Esas Nizamnamesi”nde dernek, milli bir kurum olsa da hizmetleri ve amacı ile uluslara-rası bir hayır kurumu olarak tanımlanmaktadır (Alpman 1987: 14, Çapa 1989: 11-12). 1911’de Trablusgarp Savaşı’nın başlamasıyla yenilenen OHAC Nizamnamesi’nde de aynı ifadeler kullanılmıştır (Hilal-i Ahmer… 1911: 1). OHAC’ın kuruluşundan beri göz önünde bulundurduğu en temel unsur “tarafsızlık”tır.

(28)

Türk Kızılayı’nın Savaş Esirlerine Kitap ve Kütüphane Hizmetleri (1912-1922)

21

58 2010 OHAC’ın savaş ve afetlerde genel olarak vermiş olduğu sosyal yardımlar şunlardır:

• Temel sağlık hizmetlerinin verilmesi, • Hastane kurulması,3

• İlaç ve tıbbi malzeme sağlanması,

• Yiyecek ve içecek dağıtılması (aşhane, çayhane vb.),

• Barınma olanaklarının ve bunun için gerekli malzemelerin sağlanması, • Eşya yardımı yapılması (giyecek, ev eşyaları, ısınma gereçleri vb.), • Halk eğitimi çalışmalarının yapılması,

• Esir ve yaralı askerlerin çeşitli gereksinimlerinin karşılanması.

OHAC, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren özellikle Osmanlı coğrafyası da-hilinde aktif rol almaya başlamış ve bu yüzyılın son çeyreğinde yaşanan si-yasi ve ekonomik çekişmelerin sonucu olan savaşlarda asker ve sivillere çeşitli sosyal yardımlarda bulunmaya başlamıştır. Bu savaşların en büyü-ğü ve dünyada önemli siyasi ve ekonomik değişimlere neden olan I. Dün-ya Savaşı’dır. Milliyetçilik, liberalizm, emperDün-yalizm, Balkanlar üzerinde si-yasi hakimiyet kurma çabaları gibi genel nedenlerden dolayı başlayan sa-vaş, kısa sürede tüm Avrupa’ya ve Uzak Doğu’ya yayılmıştır. Osmanlı Dev-leti de dönemin genel siyasi ve ekonomik koşulları içerisinde savaşa katı-lan diğer devletler gibi hem XIX. yüzyıl başındaki savaşlarda almış olduğu mağlubiyetleri telafi etmek, siyasi üstünlüğünü geri kazanmak ve kaybettiği topraklarını geri almak hem de yeni dünya düzeninde yerini almak amacıy-la 30 Ekim 1914’te bu savaşa dahil olmuştur. Dört yıl süren bu savaşta mil-yonlarca insan hayatını kaybetmiş, sakat kalmış, hem galip hem de mağ-lup ülkelerde büyük ekonomik ve siyasi buhranlar yaşanmıştır. OHAC sa-vaş süresince özellikle de sasa-vaşın birincil aktörleri olan askerlere başta sağ-lık hizmetleri olmak üzere insani yardım faaliyetlerini sürdürmüştür. Ancak yakın dönemde araştırmaya açılan Türk Kızılay Derneği Özel Arşivi ve daha önce yapılan bazı akademik çalışmalarda OHAC’ın farklı sosyal yardımlar da yaptığı belirlenmiştir. Bunlardan en dikkat çekici olanları I. Dünya Sava-şı sırasında Osmanlı kuvvetlerine esir düşmüş Fransız, İngiliz ve Rus asker-leri ve çeşitli cephelerde Müttefik Kuvvetler tarafından esir alınan Türk as-kerlerine kitap yardımı yapması, Kurtuluş Savaşı’nda yurtiçinde salgın has-talıklara karşı halkın bilinçlendirilmesi için OHAC’ın yayımladığı eserler-den istenilen merkezlere gönderilmesi ve savaş neeserler-deniyle kapanmış okul-3 En önemlileri İstanbul’da Darülfünun, Galatasaray, Gureba, Taksim, Çağlayan, Kadırga ve

(29)

H a k a n A N A M E R İ Ç

22

58

2010 larda eğitimin yeniden başlatılması için kitap kampanyaları düzenleme fa-aliyetleridir.

OHAC’ın Kitap ve Kütüphane Hizmetleri

OHAC’ın 1911-1912 yılları ara-sı süren Trablusgarp Sava-şı esnasında bölgede önem-li faaönem-liyetler üstlenmiş oldu-ğu bilinmektedir. Hatta der-neğin çeşitli kaynaklarda özel-likle Derne bölgesinde, baş-ta Musbaş-tafa Kemal Paşa da ol-mak üzere, kuvvet komutanla-rıyla iletişim ve koordinasyon içerisinde oldukları vurgulan-maktadır. OHAC savaş bölge-sindeki çalışmalarını sürdü-rürken Anadolu’da da sosyal yardımlarına devam

etmek-tedir. Bu döneme kadar OHAC, yapmış olduğu sosyal yardımlarla özellik-le Balkan savaşları sonrasında Balkanlardaki ve Osmanlı devözellik-letinin diğer bölgelerindeki halk tarafından büyük destek ve saygı görmüştür. OHAC’ın sosyal yardım faaliyetlerinin sadece savaş ve afet bölgelerinde değil, dev-letin okullarında da tanıtılması ve çocukların bu konuda bilgilendirilmele-ri için Maabilgilendirilmele-rif Nezareti’nin dikkat çekici bir gibilgilendirilmele-rişimi olduğu görülmektedir. Maarif Nezareti’nden 4 Muharrem (1)336 (3 Aralık 1913) tarihinde OHAC’a gönderilen tezkirede okullarda okutulacak olan kıraat (okuma) kitaplarında OHAC’ın “mekasıd-ı ulviyyesi hakkında fıkrat derc ve idhal itdirilmesi”4

hak-kında bilgi verilmesi ve kitaplar içinde çeşitli bölümler ayrılması Meclis-i Maarif tarafından kabul edilmiştir. Böylelikle, OHAC’ın sosyal yardımlaşma kurumu olarak, halk özellikle de çocuklar arasında resmi yollarla tanıtılması hız kazanmış olmaktadır (Belge 1).

I. Dünya Savaşı ile beraber OHAC’ın sosyal yardım faaliyetleri Galiçya’dan Mısır’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Savaş süresince hem Osman-lı devleti hem de müttefik devletler çeşitli cephelerde çok sayıda esir al-mışlar ve bunları savaş sonuna kadar savaş dışında tutmak amacıyla çe-şitli kamplarda toplamışlardır. Savaş süresince Osmanlı orduları, başta Kutü’l-Amare’de olmak üzere çeşitli cephelerde çok sayıda İngiliz, Fransız 4 Amaçları ile ilgili bilgi verilmesi ve bu bilgilerin yaygınlaştırılması.

Kızılay ekibi, Derne’de birliklerin kumandanı Binbaşı Mustafa Kemal Bey ile birlikte (1912)

(30)

Türk Kızılayı’nın Savaş Esirlerine Kitap ve Kütüphane Hizmetleri (1912-1922)

23

58 2010 ve Rus askerini esir almış ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerine5 nakletmiştir.

Buna karşın yine çeşitli cephelerde de birçok Türk askeri müttefik devletlere esir düşmüştür. TKDA’dan alınan belgelerde, çeşitli yerlerde tutulan esirle-rin OHAC ve Amerikan Büyükelçiliği aracılığıyla talep ettikleri kitaplar ile il-gili bazı dikkat çekici belgelere rastlanmıştır.

1 Ağustos 1333 (14 Ağustos 1916) tarihli posta kartında, Malta’da esir bu-lunan Şevket Bey’in Hilal-i Ahmer Usera Komisyonu aracılığıyla Darülfü-nun Kütüphanesi Müdiriyet-i Umumiyesi’nden istediği kitaplardan bahse-dilmektedir. Darülfünun’un Hukuk Şubesi’nden mezun olan Şevket Bey, yak-laşık 20 aydır tutuklu bulunduğu Malta’daki St. Clements Kalesi’nde zama-nını daha verimli kullanmak amacıyla okul kütüphanesinde bulunan

Mecel-le ve Usul-ı Hukukiye ve Cezaiye ŞerhMecel-leri adlı kitaplardan birer tane istemektedir

(Belge 2).

18 Ramazan 1335 (8 Temmuz 1917) tarihli belgede, İngiliz sömürgelerin-den Hindi Çin’de bulunan esir Mülazım Hüseyin Hasan Efendi’nin istedi-ği kitapların gönderilmesi ile ilgili Hariciye Nezareti’nin (Dışişleri Bakanlı-ğı) girişimi konu edilmiştir. Belgede sözü edilen esir askerin istediği kitap-ları içeren bir ekten bahsedilmektedir. Ancak, belgenin ekine ulaşılamamış-tır (Belge 3).

Esir askerlerin OHAC’dan kitap talebiyle ilgili bir diğer dikkat çekici bel-ge ise; 2 Eylül 1917 tarihli mektuptur. Birmanya’da6 Tadmiyo (Thayed Myo)

esir kampında tutuklu bulunan ve mektuptan büyük olasılıkla Basra’da esir alındığı anlaşılan Piyade Mülazım-ı Evveli Osman Şefik, 3 yıldır esir bulun-duğu bu kamptaki sıkıntısını mektubunun ilk satırlarında “Atalet ve lak lak ile geçen esaretin üçüncü senesinde tesbihatta bulunuyorum…!” şeklinde ifade etmekte ve çok kötü günler geçirdiğini belirterek İstanbul’daki karde-şi ve arkadaşlarından Almanca - Fransızca dilbilgisi kitapları ve sözlükler is-temektedir. Ancak OHAC’ın bu konuda yardımcı olamadığından ve bu du-rumun giderilerek OHAC’ın aracılık yaparak istediği kitapların göndermesi-ni, hatta OHAC’ın da kitap bunların dışında kendisine kitap göndermesini istemektedir. Bu isteğini de yine mektubunda “…İşte ben bu zavallı günle-rimi kitapların sahifeleri arasına gömmek istiyorum…” ifadeleriyle dile ge-tirmektedir (Belge 4).

5 Bursa, Yozgat, Ankara, Kastamonu, Afyonkarahisar, Belemedik (Pozantı - Adana) ve Konya. 6 Günümüzde Myanmar. Thayed Myo’da daha sonraki yıllarda burada vefat etmiş Türk

askerle-ri için bir şehitlik yapılmıştır. Şehitlik kitabesinin Türkçe kısmında, “Biaskerle-rinci Dünya Savaşı’nda Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan cephelerinde Osmanlı ve İngiliz orduları arasındaki çarpış-malar sırasında İngilizlere tutsak düşerek Burma’ya getirilen ve burada vefat eden aziz Türk askerlerinin anısına” ifadeleri yer almaktadır.

(31)

H a k a n A N A M E R İ Ç

24

58

2010 Türk esirlerin doğrudan OHAC’dan veya OHAC’ın aracılığıyla çeşitli ku-rumlardan ve ailelerinden istedikleri kitapların yanı sıra, Osmanlı ordula-rı tarafından esir alınmış ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde tutulan yabancı esirlerin de benzer istekleri ve gereksinimleri olmuştur. Savaş sırasında her iki tarafın da esirleri OHAC’ın sosyal yardımlarından bu şekilde faydalana-bilmişlerdir. Özellikle İngiliz ve Fransız esirler, OHAC ve Amerikan Büyükel-çiliği aracılığıyla giysinin yanı sıra kitap isteğinde de bulunmuşlardır. Ancak kitaplarla ilgili bir ön incelemenin de yapıldığı bazı belgelerden anlaşılabil-mektedir. Bu incelemenin bir sansür kurulu tarafından yapıldığı ve kitapla-rın bir kısmının veya tamamının reddedildiği görülebilmektedir. Belgeler-den anlaşıldığı üzere bazı durumlarda ise; OHAC’ın esir ailelerin gönderdi-ği çeşitli içerikteki paketleri dağıtma görevini de üstlendigönderdi-ği görülmektedir.

14 Ağustos 1916 tarihli İngilizce mektupta Kutü’l-Amare’de esir düşmüş olan Yüzbaşı A. T. Stewart’a büyük olasılıkla ailesi tarafından gönderilen ko-lilerin ulaştırılması ile ilgili OHAC’a yapmış olduğu başvuru yer almakta-dır. İngilizce mektup ve ekindeki kısmın tercümesinde, Ankara’da bulunan esir askere OHAC aracılığıyla birinde kitap diğerinde de çamaşır bulunan 2 koli gönderildiği belirtilmektedir. Ancak söz konusu esirin Ankara’da değil Kastamonu’da tutulduğu hastanelerden yapılan araştırma sonucu anlaşıl-dığı ve kolilerin yine OHAC aracılığıyla Kastamonu’ya iletilmesi mektuptan anlaşılamayan, ancak söz konusu subayın ailesinden biri olabileceği tahmin edilen biri tarafından rica edilmektedir (Belge 5 ve 6).

Diğer bir dikkat çekici yazışma, İstanbul’daki Amerikan Elçiliği ile OHAC ara-sında 28 Aralık 1916 tarihli belgedir. Amerikan Elçisi, Abram I. Elkus7

tarafın-dan OHAC’a gönderilen bu belgede, Yozgat’ta tutuklu bulunan İngiliz Yarbay C. J. Coventry’e gönderilen kitapların sansürden geçemediği bu nedenle de iade edilmesi istenmektedir. Yazıya verilen cevapta, gönderilen kitaplar içinde Türk düşmanlığı yapanların var olduğu bu nedenle de C. J. Coventry’e iletilme-sinde sakınca olduğu, Matbuat Heyeti İngilizce Sansür Memuru Samizade Sü-reyya Bey tarafından belirtilmektedir. Belgenin tarihinin 28 Aralık 1916 tarihli belgede belirtildiği gibi, 25 Aralık 1916 olma olasılığı yüksektir (Belge 7 ve 8).

Anadolu’daki yabancı esirlere kitap gönderilmesi ile ilgili diğer belgeler, yine Amerikan Büyükelçiliği imzalıdır. 12 Ocak 1917 tarihli belgede gönderilen mektupta, sansürden geçen kitapların Belemedik’de (Pozantı-Adana) tutulan Fransız esrilere iletilmesi talebi yer almaktadır. Mektupta, gönderilen kolide kitapların olduğu belirtilmektedir. Mektubun üzerindeki notta ise; “Pozantı İs-tasyonu vasıtasıyla Belemedik’de Toros İnşaat Kıtaatı Kumandanlığı’na” ifa-7 Abram Isaac Elkus, (186ifa-7-194ifa-7). Amerika Birleşik Devletleri’nin 21 Temmuz 1916 - 29 Mayıs

(32)

Türk Kızılayı’nın Savaş Esirlerine Kitap ve Kütüphane Hizmetleri (1912-1922)

25

58 2010 desi yer almaktadır. Bu ifade, söz konusu kitapların dağıtılmak üzere incele-meye alındığını göstermektedir. 15 Ocak 1917 tarihli diğer belgede yine Ame-rikan Büyükelçiliği OHAC’dan, 5 koli kitabın sansürden geçtikten sonra taşıyı-cılar (kurye) vasıtasıyla çeşitli yerlerde tutulan İngiliz esirlere ulaştırılması is-temektedir. Son belge ise; 18 Ocak 1917 tarihlidir. Bu belgede, yine OHAC’ın aracılık yaptığı ve görevlendirdiği taşıyıcılar ile İzmit’te bulunan İngiliz çavuş Morris Crisford’a üç Fransızca dilbilgisi kitabı ve bir Fransızca-İngilizce söz-lük; Belemedik’te bulunan ve Mariotte Denizaltısı8 mürettebatından Fransız esir

Charles Fournier’ye bir İngilizce dilbilgisi kitabı iletilmesi, Amerikan Büyükel-çisi Abram I. Elkus imzasıyla istenmektedir (Belge 9, 10 ve 11).

Bu belgelerden (No. 2-11) de anlaşılacağı üzere, OHAC’a iletilen kitap ko-lileri yerlerine ulaşmış ve yeni istekler de OHAC’a çeşitli makamlarca ile-tilmiştir. Bu bağlamda OHAC, I. Dünya Savaşı süresince hem Türk hem de Müttefik Orduların esirleri için kendisine düşen görevi olumlu bir biçimde yerine getirmiştir denilebilir. Bu noktada, OHAC’ın sosyal yardım anlayışı içinde, her ne koşulda olursa olsun bireylerin en temel gereksinimlerinden biri olan “kitap”ın, insanların yaşamında ne denli önemli bir konumda oldu-ğu da ortaya konulabilmektedir.

OHAC’ın savaş yıllarındaki bu dikkat çekici sosyal yardım faaliyetlerinin yanı sıra halk sağlığının korunması ile ilgili faaliyetlerinin de olduğu bilin-mektedir. Bu faaliyetlerini söz konusu konuda hem kendi hem de diğer ku-rumlar tarafından basılmış kitapların çeşitli düzeylerdeki okulların kütüp-hanelerine kazandırılması, konuyla ilgili kitaplara yönelik bağış toplanma-sı gibi yöntemlerle yapıldığı bilinmektedir. Bilindiği gibi savaşlar toplanma-sıratoplanma-sında en fazla can kaybına neden olan durumlardan biri de salgın hastalıklardır. Bu nedenle özellikle Balkan savaşları ve I. Dünya Savaşı’nda yüz binlerce as-ker ve sivil hayatını kaybetmiştir. OHAC, bu durumdan mümkün olduğunca çok insanı uzak tutmak ve en azından salgın hastalıklardan korunma yolları-nı anlatmak amacıyla çeşitli yayınlarla destek sağlamıştır. Bu faaliyetleri ile ilgili olarak TKDA’da dikkat çekici bazı belgelere erişilmiştir. OHAC bu faali-yetlerinin dışında ayrıca, eğitimin devamlılığının sağlanması amacıyla ders kitapları gönderilmesi ve OHAC tarafından veya başka kurumlarca basılmış yayınların ilgili bölgelere veya isteyenlere gönderilmesi de yer almaktadır.

2 Teşrin-i Sani 1332 (15 Kasım1916) tarihli, Priştine Cemiyet-i İslamiye ve Belediye Azası’ndan OHAC’ın genel merkezine gönderilen bir dilekçe-8 27 Temmuz 1915’te Çanakkale’de denizaltı ağlarına takıldıktan sonra, Çimenlik Kalesi’nden

açılan ateş sonucu batırılmıştır. Tüm mürettebat kurtulmuş ve esir alınarak savaş sonuna ka-dar tutulmuştur. 5 Aralık 1919’daki Fransız Resmi Gazetesi’nde kaybı açıklanmış, uzun yıllar Çimenlik Kalesi’nin yakınlarında karada kalmış, daha sonra sökülmüş ve bir kısmı da Nara’da askeri bölge içerisinde bir iskelenin altına temel olmuştur.

(33)

H a k a n A N A M E R İ Ç

26

58

2010 de, Priştine’de savaş dolayısıyla dört yıldır kapalı olan ilkokullarda özellikle okuma öğreten kitapların (kıraat) yokluğu nedeniyle eğitimin aksadığı ve bu tür kitapların gönderilmesi isteği belirtilmektedir. İstenilen kitaplar arasın-da Yeni Usul-ı Talim-i Kıraat, Sarf-ı Osmani, Küçük Tarih-i İslam, Elifba-yı Osmani,

Malumat-ı Ahlakiye ve Medeniye adlı ilk okul kitapları bulunmaktadır. Söz

ko-nusu okullar için listede yer alan kitaplardan toplam 1.030 adet istenmiştir. Yine aynı makam tarafından OHAC genel merkezinden 29 Teşrin-i Sani 1332 (12 Aralık 1916) tarihinde yine aynı gerekçeyle bu sefer medrese öğrencile-ri için bir miktar kitap daha istemiştir. Bu kitaplar arasında Usul-ı Tahöğrencile-rir, Yeni

Usul-ı Hesab Dersleri, Hesab, Osman-ı Sani, Anadolu gibi toplam 2.290 kitap yer

almaktadır (Belge 12 ve 13). Daha sonraki yazışmalardan ise kitapların gön-derildiği ve ücretinin banka aracılığıyla OHAC’a ödendiği görülmektedir.9

OHAC’ın benzer konularda yapmış olduğu girişimler bazen de olumsuz kar-şılanmaktadır. Bunun ile ilgili erişilen belgeler arasında en dikkat çekici olanı, 19 Şevval 1335 (8 Ağustos 1917) tarihli ve Maarif-i Umumiye Nezareti tarafın-dan gönderilen yazıdır. OHAC tarafıntarafın-dan 1 Ağustos 1333 (1 Ağustos 1917)’de söz konusu bakanlığa gönderilen yazıda, çeşitli ülkelerde tutuklu bulunan Os-manlı esirlerinin “terbiye-i maneviyelerini” ve bilgilerini artırmalarını sağla-mak amacıyla Maarif-i Umumiye Nezareti bünyesinde hazırlanan Telif ve Ter-cüme Kütüphanesi10 adıyla yayınlanan kitaplardan ve Darülfünun

dergilerin-den masraflarının bir bölümünün Maliye Nezareti tarafından bir bölümünün de eserleri basan matbaalarca karşılanarak yeterli miktarda gönderilmesi ta-lep edilmiştir. Ancak bu tata-lep söz konusu bakanlıkça reddedilmiştir (Belge 14). OHAC, salgın hastalıklarla ilgili hazırlamış olduğu kaynak kitapları da ta-lep eden çeşitli yerleşim merkezlerine göndermiştir. Ancak, TKDA’da bulu-nan belge, bu yardımların o tarihlerde Osmanlı-Türk sınırları dışında kalmış merkezlere de gönderildiğini kanıtlamaktadır. 31 Ağustos 1336 (31 Ağustos 1920) tarihli belgede Dobruca’daki Hacıoğlu Pazarcık Sancağı11 Müftülüğü,

OHAC’dan basmış olduğu halk sağlığı ile ilgili levha, tablo ve cetveller ile çeşitli kitaplar talep etmektedir. Sancak Müftüsü Celil Fehim Bey tarafından istenen kitaplar arasında OHAC Salnamesi, OHAC Nizamname-i Esasisi, Yusuf 9 Bu belgeler için ayrıca bakınız. “Talep edilen kitapların teslim alındığı ve tutarın bankaya

ya-tırıldığı hakkında.” (10 Haziran 1917). TKDA, Kutu No. / Belge No. 74 / 84, (10 Haziran 1333); “Priştina Medresesi talebesi için gönderilen kitapların teslim alındığına dair.” (1 Eylül 1917). TKDA, Kutu No. / Belge No. 74 / 86, (1 Eylül 1333).

10 Buradaki “kütüphane” ifadesi, bir yayınevi tarafından belirli bir konuda ve benzer fiziksel özel-liklere sahip kitaplardan oluşan bir diziyi ifade etmektedir.

11 Günümüzde Bulgaristan sınırları içerisinde yer alan ve adı Dobriç olan il merkezi. Bu il merke-zi, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Bulgar yönetimine girmiş, 1912-1940 yılları arası Ro-manya topraklarına dahil olmuş, 1940’tan sonra tekrar Bulgaristan sınırları içerisinde yer almıştır.

(34)

Türk Kızılayı’nın Savaş Esirlerine Kitap ve Kütüphane Hizmetleri (1912-1922)

27

58 2010

Akçura Bey’in Raporu, OHAC Sergi katalogları yer almaktadır. Bunun yanı sıra

“sıhhiye-i umumiye” ile ilgili levha, tablo ve kitaplardan gönderilmesi isten-mekte, kitapların yeni kurulan Kütüphane-i İslamiye’ye konulacağı, levhala-rın ise Mekteb-i İslamiye’ye verileceği belirtilmektedir (Belge 15).

Bu hizmetlerle ilgili dikkat çekici bir diğer belge, Ertuğrul (Bilecik) Sancağı’nın Ankara’daki OHAC Murahhaslığı’na özellikle bulaşıcı hastalıklardan korunma ve alınması gereken önlemler ile ilgili kitap talebinin yer aldığı 7 Mart 1338 (7 Mart 1922) tarihli belgedir. Belgede OHAC’ın yayınlamış olduğu intani (mikro-bik) hastalıklar, frengi, verem ve tifüs ile ilgili yayınlanmış en son kitaplardan ve şemalardan, bulaşıcı hastalıklardan korunma ve acil yardım ile ilgili en son yayınlanmış tıbbi kitaplardan 1’er düzine talep edilmektedir (Belge 16).

Sonuç

Osmanlı devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin olduğu kadar dünyanın da önemli sosyal yardımlaşma kurumlarından biri olan Kızılay’ın (OHAC) geniş bir yelpazeye yayılan sosyal yardımları, burada verilen örneklerle, bilinen-den daha farklı alanlarda da hizmet verdiğini göstermektedir. Özellikle sa-vaş zamanlarında, sasa-vaş koşullarından etkilenen ve erişilebilen herkese çe-şitli hizmetlerin Kızılay tarafından götürüldüğünü ortaya koymaktadır. Çe-şitli kişi ve kurumlara yapılan bu hizmetlerde, herhangi bir ayrımın yapılma-dığı, belgelerden de anlaşılmaktadır. Ancak çalışma kapsamında örnekle-ri veörnekle-rilen OHAC’ın sosyal yardım hizmetlerdeki seçicilik ve/veya aksamalar, sadece devletin resmi kurumlarının olağanüstü durumlarda almış olduğu önlemler ışığında, kurumların zarar görmemesi ve olağanüstü durumlardan faydalanılmaması amacıyla, belirli süreler içerisinde gerçekleştirilmiştir.

Kızılay’ın hem tutsak askerlere hem de gereksinimi olan eğitim kurum-larına yapmış olduğu kitap / kütüphane hizmetleri, kurumun, diğer kişi ve kurumlar arasında bir aracı / köprü olma özelliğini de ortaya koymaktadır. Bu durum yukarıda belirtilen tarafsızlık kavramını da güçlendirir nitelikte-dir. Ülkelerinden binlerce kilometre uzaklıkta, ülkeleri için çarpışırlarken esir düşen askerlerin zamanlarını daha verimli geçirme, dünyadaki gelişme-lerden haberdar olma, yeni bilgiler edinme, içinde bulundukları belirsiz du-rum ve yetersiz yaşam koşullarını bir an olsun unutma amacıyla yaptıkları istekler genellikle olumlu karşılanmıştır. Belki içlerinden bazıları isteklerini alamadan vefat etmiş olabilirler, ancak en azından istekleri dikkate alınmış ve gerekli bağlantılar sağlanarak kendilerine ulaşılmaya çalışılmıştır.

Söz konusu belgelerden, Kızılay’ın belki de çok az bilinen veya hiç bilin-meyen bir yönü (hizmeti) ortaya konulmaya çalışılmıştır. Uluslararası bir sosyal yardım kurumu olan Kızılay’ın bu hizmeti, ülkemizin kitap ve kütüp-hane tarihinin de dikkat çekici bir yönünü göstermektedir. Kızılay tarafından gerçekleştirilen bu hizmet, ne kadar kötü durumlar ve olumsuzluklar içinde

(35)

H a k a n A N A M E R İ Ç

28

58

2010 olunursa olunsun, insanların okumak için her türlü çabayı gösterdiklerini de kanıtlamaktadır. Aynı zamanda Kızılay’ın da yine aynı koşullarda bu tür istekleri de yerine getirdiği bir gerçektir. Zaten Kızılay’ın amacı, her nerede görülür ise, hiçbir ayrım yapmaksızın insanın acısını önlemeye veya hafiflet-meye çalışmak, insanın hayatını ve sağlığını korumak, onun kişiliğine say-gı gösterilmesini sağlamak ve insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, dostlu-ğu saygıyı, işbirliğini ve sürekli barışı getirmeye uğraşmaktır. Kızılay, ihtiyaç anında dayanışmanın, ıstırap anında eşitliğin, savaşın en kızgın anında in-sancıllığın, tarafsızlığın ve barışın simgesidir.

Kaynaklar

Alpman, Hülya (1987), Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kuruluşundan Balkan Savaşı Sonuna

Ka-dar), Ankara: Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü

(Yayımlanma-mış Yüksek Lisans Tezi).

“Ankara’da bulunan A. T. Stewart’a iki koli kitap vs. gönderildiği ve teslim edilmesi ta-lebi”. (14 Ağustos 1916). TKDA, Kutu No. / Belge No., 666 / 258.

“Belemedik’teki esir Fransız askerlere ulaştırılacak kitap paketi hakkında”, (12 Ocak 1917), TKDA, Kutu No. / Belge No., 684 / 204, (12 Janvier 1917).

Çapa, Mesut (1989), Kızılay (Hilal-i Ahmer) Cemiyeti (1914-1925), Ankara: Ankara Üni-versitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Lisans Tezi). “Halk sağlığı ile ilgili tablo ve kitapların gönderilmesi hakkında”, (31 Ağustos 1336),

TKDA, Kutu No. / Belge No., 73 / 157, (31 Ağustos 1336).

Hilal-i Ahmer Cemiyeti Nizamname-i Esasi Layıhası (1911), İstanbul: Hilal Matbaası.

“Hilal-i Ahmer’in hastalık ve sağlık sorunları hakkında yazı ve kitap azlığı nedeniyle almış olduğu tedbirlere adı geçen sancağın yardımcı olabileceğinin sancağın elindeki kitapların listesiyle birlikte bildirildiği belge”, (28 Şubat 1922), TKDA, Kutu No. / Belge No., 39 / 42, (28 Şubat 1338).

“Hind-i Çin’de esir Mülazım Hüseyin Hasan Efendi’nin istediği kitaplar”, (8 Temmuz 1917). TKDA, Kutu No. / Belge No., 195 / 21, (18 Ramazan 1335 - 8 Temmuz 1333). “İngiliz tutsak Morris Chrisford ve Fransız tutsak Charles Fournier’ye ait kitapların ken-dilerine ulaştırılması talebi hakkında”, (18 Ocak 1917), TKDA, Kutu No. / Belge No., 684 / 222, (18 Janvier 1917).

“Malta’da esir Şevket’in hukukla ilgili kitap gönderilmesi talebini içeren kartpostal”, (14 Ağustos 1916), TKDA, Kutu No. / Belge No., 677 / 63, (1 Ağustos 1332). “Mekteplerde okutulacak okuma kitaplarına Hilal-i Ahmer’ın yararlılıklarına dair

konu-lacak fıkralar hakkında”, (3 Aralık 1913), TKDA, Kutu No. / Belge No., 191 / 40, (4 Muharrem 1332 - 20 Teşrin-i Sani 1329).

“Piyade Mülazım-ı Evveli Osman Şefik’in esaretten sıkıldığı için İstanbul’daki ailesin-den kitap talebi”, (2 Eylül 1917), TKDA, Kutu No. / Belge No., 908 / 142. “Priştina’da İslam mekteplerinin dört senden beri kapalı olduğu ve ilkokullarda

oku-tulan kitaplar bulunmadığı için gerekli olan kitapların gönderilmesi hakkında”, (15 Kasım 1916), TKDA, Kutu No. / Belge No., 350 / 3, (2 Teşrin-i Sani 1332).

(36)

Türk Kızılayı’nın Savaş Esirlerine Kitap ve Kütüphane Hizmetleri (1912-1922)

29

58 2010

“Savaş tutsağı İngiliz subaylara ulaştırılmak üzere yollanan beş koli kitap hakkında”,

(15 Ocak 1917), TKDA, Kutu No. / Belge No., 684 / 203, (15 Janvier 1917). “Telif ve Tercüme Dairesi tarafından neşrolunan kitaplar ile Darülfünun

memuaların-dan yeterli sayıda bedelsiz tesliminin mümkün olmadığına dair”, (8 Ağustos 1917), TKDA, Kutu No. / Belge No. 195 / 24, (8 Ağustos 1333).

“Yarbay C. J. Coventry’e yollanan kitapların sansüre takılması üzerine tutuklulara yol-lanıp sansürden geçmeyen tüm kitapların geri yollanması talebi hakkında”, (28 Aralık 1916), TKDA, Kutu No. / Belge No., 642 / 201, (28 Decembre 1916). “Yozgat’taki İngiliz esirlerinden Miralay Koventri (Coventry)’ye ait kitapların Türk

düş-manlığı hakkında olması sebebiyle mahsurlu görüldüğü”, (21 Aralık 1916), TKDA, Kutu No. / Belge No., 642 / 168, (8 Kanun-ı Evvel 1332).

Belgeler

Belge-1 “Mekteplerde okutulacak okuma kitaplarına Hilal-i Ahmer’ın yararlılıklarına dair konulacak fıkralar hakkında”, (3 Aralık 1913), TKDA, Kutu No. / Belge No., 191 / 40, (4 Muharrem 1332 - 20 Teşrin-i Sani 1329)

(37)

H a k a n A N A M E R İ Ç

30

58 2010

Belge-2 “Malta’da esir Şevket’in hukukla ilgili kitap gönderilmesi talebini içeren kart-postal”, (14 Ağustos 1916), TKDA, Kutu No. / Belge No., 677 / 63, (1 Ağustos 1332)

Referanslar

Benzer Belgeler

In this experiment, the effect of plastic covering on phenological stages like bud-burst, blooming, vera- sion, ripening, and growth, yield and quality charac- teristics of

Çizelge 4’e bakıldı- ğında bin tohum ağırlığı lokasyonlar, genotipler ve genotip x lokasyon interaksiyonuna göre p < 0.01 düzeyinde önemli olmuştur..

Araştırmada üzerinde durulan özelliklerden bitki boyu, bakla sayısı ve bin tohum ağırlığı bakımından genotipler arasındaki farklılıklar istatistiki bakımdan

En uygun parsel boy/en oranının belirlenebilmesi için, yukarıda belirtilen iki temel kayıp faktörü nede- niyle oluşan kayıplar, belirli büyüklükte ve farklı boy/en

Buna bağlı olarak fotovoltaik (PV) güneş enerjisi panel tasarımı planlanan bir yerin bulunduğu koordinatların yıllık güneşlenme değerleri, PV’den elde

Denemede havuç ağırlığı (g), havuç uzunluğu (cm), havuç verimi (kg/da), ekstra havuç verimi (kg/da), I.sınıf havuç verimi (kg/da), II.sınıf havuç verimi (kg/da),

2015-2040 dönemi için model verileri ile hesaplanan yıllık toplam evapotranspirasyon değerlerinin ortalaması incelendiğinde; Edirne ve Kırklareli için sırasıyla

Deneme sonuçlarına göre, 37.2 0 C’ de inkübe edi- len 3 numaralı yumurtalar, 1 numara ile gösterilen gruba göre toplam geç dönem ölümler ve prenatal ölümler bakımın-