• Sonuç bulunamadı

["Yassıada" dergisinin 1 Ekim 1954 tarihli 1. sayısı ve 1 Kasım 1954 tarihli 2. sayısı]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "["Yassıada" dergisinin 1 Ekim 1954 tarihli 1. sayısı ve 1 Kasım 1954 tarihli 2. sayısı]"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

> * * * * â A* A4 a . » . . i . . * A hİİUuUıjftjfc.i J ı d u * . ■ .tufcAJÜJİ^İIL..Utıt* .*■ ...< ...ıkdubdtdhJMU

Sb. Si. Ok. Neşriyat Kolu Tarafından Neşredilir Aylık Aktüalite Dergisi

S a y ı : 2

10 - Kasım -1938

10 - Kasım -1954

B Ü Y Ü K M İ S A F İ R

Bir sevinç incilemiş gezleıi yaşlar yerine

İzi üstünde gül açm ış k ap anan her yaranın.

Bir bah ar yağm uru halinde derinden derine

Çağlıyor her yanı alkışla yeşil M arm aranın

Bu misafirdir inan memleketin neyse varı.

Böyle bir yüz mü görür bir d ah a fani ömrün.

Gelin ey! Bahrimuhitin köpüren dalgaları

Kırk asırlık yolu bir hızda alan Türkü görün.

(2)

Y A S S I A D A

1 Kasım 1954

Sayfa 2

İDARE HEYETİ

MÜESSİSİ

Gv. Yb. Adnan Özelçin

MES’CJL MÜDÜR

Gv. Yzb. Nusret Belirdi

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

Gv. Astğm. Osman öndeş

SEKRETER

Gv. Astğm. Attilâ Önce

RESSAM

Salâhattin Kanıdinç

KARİKATÜRİST

Tonguç Yaşar

SPOR MUHARRİRİ

Gv. Yzb. Ali Taylan Gv. Astğm. Neşet İkiz

FOTO MUHABİRİ

Senih Alsat

MUHASEBE

Gv. Astğm Mustafa Turunçoğlu

MUHABİRLER

Gv. Tğm. Işık Biren Gv. Astğm Cevdet Kaygısız Mk. Astğm Hayati Kesmez Lv. Astğm. Süleyman Nadar Astsb. Onb. Selçuk Gültekin

N E

M U T L U

Okulun camlarının kırılmasını canı gönülden dileyecek kadar avare olduğum bir çocukluk yaşındaydım. Sıkıntılarla dinlediğim okuma dersinin ortasında duyduğumuz haber beni, benim gibi her­ kesi, bütün haşarıları, kırlarda, mahalle aralarında kedi, tavuk kovalamak için derslerin hitamını bekliyenleri ilk defa­ dır sevindirmemişti. O gün ders yoktu... Bunu biliyorduk. Biliyorduk ama sevinçli değildik! Ve inansınlar ki en fazlası sekiz yaşında olan bu çocuklar «bir şey için» kurulmuş bebekler gibi bütün güçleriyle ağlıyorlardı.

Günler sonra bir rıhtımda ağladığım lâkin bir defa olsun yüzünü göremedi­ ğim faniyi götüren harb gemilerini, hü­ zünlü süzülüşlerini, gözlerimin görebile­ ceği kadar dikkatle, binlerce insan seli­ nin ağlayışh ihtiramına uyarak teşyi et­ tik. O gün bugündür, zaman zaman yi­ ne kitleler halinde onun bize kalan

âbi-Ki

T Ü R K Ü M

Yazan : Osman Öndeş

delerinin kenarlarında sessizce toplanıp, onu anıyoruz.

Yıllar benliklerimize her sene, geçen bir yaş yılının hayat payını ilâve ettikçe onu daha anladım, daha çok bağlandım. Fakat içimde her ismini anışta, uyanan, ürperti, beliren yaşlarda hiçbir duyuş farkı yok.

Mukadderatları fanilik olarak vermiş olan Allahımıza Ata’mızı aldığı için üz­ gün değiliz artık! Her yıl onun hâtırala­ rının kenarlarında toplanıyorsak, bu top­ lanış milletinin ona daima ulvileşen bir inançla bağlı olduğunu göstermek ve bu milletin büyük evlâdını yad’etmek içindir.

«Bizim böyle büyüğümüz yok ki! Si­ zin kadar sevmiş olalım, ağlamış olalım» diyerek hayıflanan dünya milletleri kar­ şısında, bir Türk Askerinin Ata’sından aldığı imanla ve gururla haykırıyorum:

Ne mıyJu ki iftiharla anlatalabilece- ğim bir Atam var.

(3)

•;G=~\U ¿ K i

TÜRK GENÇLİĞİ!

BİRİNCİ VAZİFEN

TÜRK İSTİKLÂLİNİ, TÜRK CUMHURİYETİNİ

İLELEBET MUHAFAZA VE MÜDAFAA ETMEK­

TİR. MEVCUDİYETİNİN VE İSTİKBALİNİN Y E ­

GANE TEMELİ BUDUR. BU TEMEL, SENİN,

EN KIYMETLİ HAZİNENDİR. İSTİKBALDE DA­

Hİ, SENİ BU HAZÎNEDEN MAHRUM ETMEK İS­

TEYECEK DAHİLÎ VE HARİCÎ BEDHAHLARIN

OLACAKTIR. BİR GÜN İSTİKLÂL VE CUMHU­

RİYETİ MÜDAFAA MECBURİYETİNE DÜŞER­

SEN VAZİFEYE ATILMAK İÇİN, İÇİNDE BULU­

NACAĞIN VAZİYETİN İMKÂN VE ŞERAİTİNİ

DÜŞÜNMİYECEK-SÎN! BU İMKÂN VE ŞERAİT, ÇOK NAMÜSAİT BİR MAHİYETTE

TEZAHÜR EDEBİLİR. İSTİKLÂL VE CUMHURİYETİNE

KASDEDE-CEK DÜŞMANLAR BÜTÜN DÜNYADA EMSALİ GÖRÜLMEMİŞ

BİR GALİBİYETİN MÜMESSİLİ OLABİLİRLER. CEBREN VE

HİLE-ÎLE AZİZ VATANIN, BÜTÜN KALELERİ ZAPTEDİLMİŞ, BÜTÜN

TERSANELERİNE GİRİLMİŞ, BÜTÜN ORDULARI DAĞITILMIŞ

VE MEMLEKETİN HER KÖŞESİ BİLFİİL İŞGAL EDİLMİŞ OLA­

BİLİR.

BÜTÜN BU ŞERAİTTEN DAHA ELİM VE DAHA VAHİM OL­

MAK ÜZERE MEMLEKETİN DAHİLİNDE İKTİDARA SAHİP OLAN­

LAR GAFLET, DALÂLET VE HATTA HİYANET İÇİNDE BULUNA­

BİLİRLER. HATTÂ BU İKTİDAR SAHİPLERİ ŞAHSÎ MENFAATLE­

RİNİ MÜSTEVLİLERİN SİYASÎ EMELLERİYLE TEVHİT EDEBİLİR­

LER. MİLLET, FAKRU ZARURET İÇİNDE HARAP DÜŞMÜŞ OLA­

BİLİR.

EY TÜRK İSTİKBALİNİN EVLÂDI. İŞTE, BU AHVAL VE

ŞERAİT İÇİNDE DAHÎ VAZİFEN. TÜRK İSTİKLÂL VE CUMHU­

RİYETİNİ KURTARMAKTIR. MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DA­

MARLARINDAKİ ASÎL KANDA MEVCUTTUR.

d

i

i\

¿ lj

(4)

Y A S S I A D A

Sayfa 4

1 Kasım 1954

10 Kasım 1954

A T A MI Z I A N I Y O R U Z

Saat 9.5 dir şimdi... İnce bir boru sesi rüzgâra karışıyor, ruhları sarıyor. Herkes Büyük Türk Çocuğu Mustafa, Bü­ yük Asker Mustafa Kemal, Büyük Kur­ tarıcısı Ataürk ile başbaşadır....

Tekrar boru sesini mütaakıp Gv. Teğmeni Nejat Tokatlığil arkadaşları adına Atatürk’ün hayatı, mücadelesi ve şahsiyeti hakkında bir konuşma yapıyor.

ihtifal Yassıada’da böylece bitmek- mektedir.

Saat tam 9 u 5 geçiyor. Kumandan Özelçin Ata’sını ihtiram sükûtunda se-lâmlıyarak anmaktadır.

Sabah rüzgârı hafif hafif esiyor... Güneş Sedefadası’mn sırtlarını çoktandır aşmış ağır ağır yükselirken subayından erine kadar Yassıada’lı herkes büyük bir intizam ve sükûnetle Ata’nın büstünün bulunduğu meydana toplanmıya başlıyor. Atatürk meydanı, adanın yüksek bir yerinde uzayan ve yükselen taş merdi­ venler sanki onu rahatsız etmekten çe­ kinirmişçesine adım adım, basamak ba­ samak ona yaklaşıyor ve üzerinden gi - denleri ona kavuşturuyorlar.

Saat 9... Herkes yerini almış vazi­ yette. Çelenkler büste konuyor. Bu anda Kumandan Adnan özelçin kısa, velût bir konuşma yaptıktan sonra, Ata için beş dakikalık ihtiram sükûtuna davet ederek sözlerini bitiriyor.

Aynı dakikalar idari subaylar, öğretmenler ve İngiliz öğretmenlerin de bulunduğu tören derin bir sükûnet ve

(5)

Y A S S I A D A _____________________________ Şayia 5

1 Kasım 1954

Y A S S I A D A

Y a z a n A d n a n ö z e l ç i n

(Geçen sayıdan devam)

Bu meyanda, İmparator Konstantin Vlil in hapse attırdığı Patrikios Vardaş, Logotet Konstantin Dıraçlı Keşiş Gibbon zikrolunabilir. Aslen Bulgar olan Varda- şın hapse atılmasında düello’nun rolü ol­ muştur. İhtilâfla,itin düello ile halledil­ mesi usulünü Bizans kabul etmiyordu. Buna rağmen, Vardaş, o devrin Magis- tor’u olan Prussianos’a, aralarında uzun­ ca bir zaman devam eden geçimsizliği düello ile halletmeyi teklif etti.

Prussianos’ün bu teklifi kabul etme­ si dâvayı halletmek şöyle dursun, bilâkis büsbütün alevlendirdi. Evvelâ Bizans örf ve âdetleri arasında düellonun yeri yok­ tu. Saniyen, iki muhasımın kararı, kilise­ nin, imparatorun ve kalburüstü zümre­ nin itirazları ile karşılaştı. Nihayet her iki prens de muhakeme ve mahkûm edil­ diler ve Vardaş Yassıadaya, Prussianos da Sivriadaya (Oxia) sürüldüler. Prussi- anos’un firar teşebbüsü akim kaldı ve ceza olarak, İmparatorun emriyle gözle­ rine mil çekildi.

Logotet Konstantin’e gelince, bu za­ vallı da, yüksek mevkine rağmen Yassı zindanlarından kurtulamadı. O sıralarda Bizansta pek sık rastlanılan saray entri­ kalarına karıştığından, İmparator Mikael IV e karşı cephe alanlarla birlikte muha­ keme edildi ve 1034 senesinde Yassıada- ya sürüldü. (Janin, Echos d'Orient, 1924, s. 483).

. Dıraç’ın meşhur keşişi Gibbo’nun Yassıadaya düşmesinin sebebi, bu ada­ mın ruhanilikten vazgeçerek, gözlerini daha yükseklere dikmesi olmuştur. Gib­ bon, kendisinin, Valide lmparatoriçe Theodoranın, Theophilus ile evlenmeden evvel dünyaya gelmiş öz oğlu olduğunu iddia ve taht üzerinde hak talep ediyor­ du. Bizans’ta bu gibi iddia ve taleplerle hemen hergün karşılaşıldığından, kimse telâşa kapılmadı ve en basit çareyi tat­ bik ettiler. Gibbon, İmparator Mikael III ün emri ile Yassıadada kaydıhayat şartiyle misafir edildi.

1411 senesinde (bazı müverrihlere göre 1412 de) Yassıada açıklarında, Yıl- dıTim Bayazrt’ın oğullarından Musa ile Jean Paleoloğ’un oğlu Manuel arasında bir deniz harbi cereyan etmiş ve netice­

de, Musanın filosu mağlûp olmuştur. Ba- yazıd’ın esir düşmesi üzerine, oğulları arasında, altı sene devam eden bir taht kavgası başlamıştı. Bunlardan Süleyman, Bizans İmparatoru ile 1405 de bir ittifak akdederek kardeşi İsa’yı öldürttü. Diğer kardeşlerinden Musa da, ertesi sene, Trakyada, Süleymanla Manuel’in ordu­ suna karşı taarruza geçti. Karadaki hare­ kâtta muvaffak olan Musa’nın talihi, de­ nizde kendisine yâr olmadı ve Yassıada açıklarında cereyan eden muharebede, İstanbul ahalisinin gözleri önünde, gemi­ leri tarumar oldu. Bu mağlubiyetin inti­ kamını almak için, Istanbulu muhasara ettiyse de, küçük kardeşi Mehmet’in, Sü- leymanın intikamını almak için, isyan etmesi üzerine, ordusunu geri çekmek mecburiyetinde kalmıştı. Malûm olduğu veçhile, neticede Mehmet, Manuel’in de yardımı ile, Musayı mağlûp ederek boğ­ durmuş ve 1413 de Osmanlı tahtına geç­ miştir. Mamafih, bu deniz muharebesin­ de Manuel’in BizanslIlara bir zafer hedi­ ye etmesi, başlangıçta pek de kendi le­ hinde olmamıştır. Zira, İmparator Jean Paleolog, oğlunun muvaffakiyetini kıska­ narak, Manuel’i ve ailesi erkânını sürgün etti.

Yassıada, hemen her devirde, zama­ nın hükümetlerine hapishane ve menfa- lık etmediği vakitler, Marmara korsanla­ rına yataklık etmiştir, lstanbula kâfi de­ recede yakın olmakla beraber, gözden ırak olacak kadar da uzakta bulunan bu küçük adaya muhtelif zamanlarda birta­ kım definelerin gizlenmiş olduğu söyle­ nir ve zaman zaman, bazı kimseler bu defineleri ararlardı. Bu rivayetlerin hiç olmazsa kısmen hakikate dayandığı, son inşaat esnasında meydana çıkmıştır. Bir

temel hafriyatı yapılırken bulunan Bizans sikkeleri, halen Arkeoloji Müzesindedir.

Yassıadadaki binalara gelince, kısa bir zaman evveline kadar mevcut irili ufaklı otuz küsur binadan, bugün ancak üç dört bina ayakta kalmış ve bunlar da, orijinal şekilleri kısmen muhafaza edil­ mek suretiyle, ihya olunarak, muhtelif iş­ lere tahsis edilmişlerdir. Mezkûr binalar­ dan gayrı, bilhassa adanın merkezinde, birtakım temellere raslanılmaktadır. Ye­ rinde vurulacak birkaç kazma darbesinin, Bizansa ait birçok enteresan izleri mey­ dana koyacağı muhakkaktır.

Adadaki binalar hakkında, lstanbul- da 1844 de basılmış olan «Konstantinias» adlı eserde şöyle denilmektedir:

«Adanın şark taraflarında, el’an mevcut bir küçük liman vardı. İki koy­ dan ibaret olan bu liman civarında bir kale görülmektedir. Burada, adadaki asayişi temin eden askerler otururlardı. Şimal tarafında ve Oxia adasına bakan cihete bir diğer kale görülmektedir. Bu kaleden askerler deniz tarafını göz altında tutup, mahkûmları kurtarmaya mâtuf bir hareket, bir gayritabiîlik olup olma­ dığını kontrol ederlerdi. Birkaç sene ev­ vel, bazı kimseler, define bulmak ümidi ile bu kaleleri tahrip ettiler.» (s. 234,235).

Bahis mevzuu kalelerden Oxia, yani Sivriadaya nazır olanı bugün mevcut bu­ lunmamakla beraber, adanın şark tara­ fındaki halen iyi bir vaziyette, mevcuttur. Bugünkü iskelenin hemen gerisinde olup, önüne subay mahfeli yapılmıştır. Olduk­ ça dar ve küçük olan ve iki katlı bir ku­ leden ibaret olan bu kalede barınan as­ ker adedinin pek yüksek olmaması icab- eder.

(6)

1 Kasım 1954

Şayia 6

Y A

S S I A D A

D E N İ Z

Halii Fahri Ozansoy

Bu hafta Halit Fahri Ozansoy’u evinde ziyaret ettim. Gazetemiz için ken­ di şiirlerinden verdi. Bunlardan «Uyanış» adlı şiir Dumlupınar Şehitleri için yazıl­ mış olup ilk defa neşredilmek şerefi mecmuamıza nasip olmuştur.

Kendisiyle buluşmamız esnasında za­ manımızın edebiyatı hakkında fikirlerini beyan etmiştir. Mütaakıben 3000 ciltlik kütüphanelerini de gezdirmiştir.

Kıymetli şairden müsaade alıp ayrı­ lırken ilk adımlarını atan mecmuamıza başarı temennilerinde bulunmuşlardır.

Yakın alâkasından dolayı kendisine teşekkür ederiz.

Hazırlayan: Atillâ Önce

UYANIŞ

Nara burnunda her akşam o şehit ruhlar için Dalgalar hıçkırıyor Barbarosun ağzından. Geçin, ey hâtıralar şanlı alaylarla geçin, Tâ ki yıldızlar uyansın suda rüyasından.

Halit Fahri Ozansoy

Bütün arzularım mavi rengine Bürünür dalgan da şuh ahengine Koşar, avaredir bezminde sessiz Erer muradına sanki hevessiz. Yükselen kahkaha bir hâtıradır Dalgalar sahile bir ah bırakır Dinmeyen yaranın başlangıcı bu

KIYIDA YAZ

Göz kamaştırıcı ışıklar Kıyıda, sularda, ufukta Güneşe çekilmiş kayıklar, Yan yatmış uyuyor kumlukta. Atılmış şuraya buraya

Bunların küreği, kancası Martılar, ötede bir kaya üstünde bir köpük parçası. Sularda ne bir kürek izi Ne yelken denizin ucunda. Güneş bir ilâh ki denizi Sıkmış ateşli avucunda.

Halit Fahri Ozansoy

Ümittir dünyanın mağrur yası bu Ne sudur bezminde coşup taştığı Ne mordur ne mavi koyulaştığı Deniz bir rüyadır geceden bize Deniz bir hülyadır sevgiden bize.

C. Kadri Nartaş

TERENNÜM

Baharın açılmamış tek koncası iken sen İçimi kaplamıştı güzel hayalin gölgen Ruhumda terennüm eden tatlı fısıltın varken Seni inan sevmiştim daha henüz doğar­ ken Emin olamıyorum sevgine belki serap­ tır diye,

Ne olur düşünsen Erdoğan haraptır diye.

(7)

Sayfa 7

1 Kasım 1954

#

Y A S S I A D A

Cemiyet

Hayalımız

Gv. Astğm. Ceyhan Varan, Ekim ayı içinde Kadıköy Süreyya Salonunda yapı­ lan bir törenle evlenmiştir.

Gv. Tğm. Kemâl Ören, Ekim ayında nişanlanmıştır. Tören Süreyya Salonun­ da yapılmıştır.

. ★

Mk. Astğm. Özcan Ardahan’ın Kadı­ köy evlenme dairesinde nikâh törenleri yapılmıştır.

Gv. Astğm. Zeki Altınsay’m Çanak­ kale Orduevinde düğünü yapılmıştır. Mes’ut bir tesadüf eseri olarak Çanakka-! ye teftişe gelmiş olan Sayın Kor. Ami­ ral Rıdvan Koral arkadaşımıza bir çiçek buketi göndererek genç evlilere saadetler dilemişlerdir.

OSMAN ÖNDEŞ

Dergimiz yazı işleri müdürünü, Hin- distanının vahşi ormanlarını okuyucula­ rımıza tanıtabilmek gayesiyle Hindistana göndermiştik. Orada iki vahşi kaplanla

Gv. Astğm. Güngör Yeşilırmak ni­ şanlısından ayrılmıştır.

Fçtomontaj: Atillâ Önce HİNDtSTANDA:

dost olan! Osman Öndeş bir buçuk aydan beri Kabara racasının misafiridir. Resim­ de muharrir yakaladığı gayet kıymetli kaplanlarla görülmektedir.

YASSIADA DERGİSİ

DENİZCİ KARDEŞLERİN KURDUK­ LARI YENİ YUVALARINDA MES’UT VE REFAH İÇİNDE İYİ BİR ÖMÜR SÜRME­ LERİNİ TEMENNİ EDER.

(8)

Sayfa 8

Y A S S I A D A

1 Kasım 1954

Gv. Yzb. Munis Serim

Halen Yassıada Sb. Sf. ve Hzl. Sb. Sf. Okulları sınıf subayı olan Yzb. Serim 21 Ekim 1954 de Gölcük Üs Kumandanlı­ ğı Emir Subaylığından adamıza gelmiş­ tir. Donanma hayatında Adatepe gemi­ sinden sonra Ls. 5 de II. K. ve K. mütea­ kiben AB. 7 de kumandan, Gelibolu ge­ misinde topçu subayı olarak vazife gör­ müş ve bu. meyanda topçu ihtisas kurs­ larını ikmal etmiştir. Yeni vazifelerinde başarılar dileriz.

Gv. Üstğm. İsmail Anlar

Gemlik gemisi seyir ve hareket su­ baylığından Yassıada Gv. Sınıf Okulu Telsiz ve Muhabere öğretmenliğine tâyin olunmuştur. Üstğm. Arılar Gemlik gemi­ sinden evevl Zafer gemisi Seyir ve Muha­ bere subayı yardımcılığında bulunmuş­ tur. Ve ayrıca yangın ve harekât kursla­ rını görmüştür. Yeni vazifesinde başarılar dileriz.

SAFA ÖNAL

Büyük bir okuyucu kitlesi tarafından yazıları zevkle okunan ve sevilen hika­ yeci ÖNAL bu sayımız için bir hikâye vermiştir. Kendisine teşekkür ederiz.

TONGUÇ YAŞAR

Genç karikatürist bu sayıdan itiba­

ren dergimiz için karikatürler verecektir.

Mk. Yzb. Semih Malta

Yassıada’ya Teknik Şube ve Atelye Müdürü olarak gelen Yzb. Malta bu vazi­ fesinden evvel Zafer, Ülkü, Antalya, Uya­ nık ve Kurtaran gemilerinde bulunmuş­ tur. Gördüğü beş kursun üçünü A.B. Devletlerinde tamamlamıştır..

Yzb. Malta’ya vazifesinde başarılar dileriz.

Malta İle Mülakat

Adanın her tarafında aradığımız yüz­ başıyı nihayet dizel dairesinde yedek parçaları tasnif ederken görmiye muvaf­ fak olduk.

— Müsaadenizle size soracaklarımızı her zaman yapıldığı gibi ilk klâsik suali­ mizle başlıyoruz. «Hangi tarihte ve nere­ de doğdunuz?»

— Eskilere göre 1339, yenilere göre 1922. Doğum yerim hastane.

— Adaya tâyininizden memnun mu­ sunuz?. Niçin?

— Memnunum. Adaya geliş ve gi­ dişlerimiz esnasında gemilerdekinden fazla seyir yapmak imkânını buluyoruz!

— Adada sizin meslekten başka bir kimse bulunmadığına göre durumunuz nedir?

— Güze! adamızı bir gemiye benze­ tirsek, kendimi çarkçıbaşısı olarak kabul etmeme bilmem müsaade eder misiniz!

— Evet. Fakat gemilerin pervanesi var?

(Devamı 12 inci sayfada)

\

SİSTEMATİK ÇALIŞIYORUZ

Yassıada aktüalite dergisinin bizden sonra gelecek arkadaşlar içinde daha ve­ rimli olabilmesi ve hattâ yaz aylarında neşriyatının inkıtaa uğramamasını temin için, ilk kuruluş senesinde pek tabii ola­ rak zayıf olan haber vesair lüzumlu do­ kümanları havi bir arşiv kurmaktayız. Bu arşivi ilk olarak dünya devletleri basın ateşelikleri ve ateşe nevalleri ile yaptığı­ mız temaslarla teşkil etmeyi uygun bul­ duk. Ayrıca gayemizin bir kısmı «Deniz» ve denizciye» alâka celbetmek olduğun­ dan edip, muharrir ve karikatüristlerimiz­ den yardım görmiye başladık. Bir aylık çalışmalarımızın blançosunu okuyucula­ rımıza sunarken donanmamız, mensupla- nın, «denizi» ve «denizcileri» sevenlerin bize yazılariyle yardımlarını beklediğimi­ zi bir defa daha hatırlatmayı vazife biliriz:

PAKİSTAN BASIN ATEŞELİGI «Pakistan Postası» neşriyatını ve Pa­ kistan basın ve donanma haberlerini ate- şelik adına adresimize göndermek iût- funda bulunan Bay Türkaya Ataöv’e gös­ terdikleri alâkadan dolayı teşekkür ede­

riz...

AMERICAN INFORMATION ÇENTER

Amerikan Haberler Servisi daimî olarak bilhassa orijinal resim ve en yeni haberlerini görmeyi büyük bir nezaketle kabul etmiştir. Bu yönden bize, mümkün olan yardımı yapan Cevat Bey'e teşek­ kür ederiz.

İNGİLİZ BASIN ATEŞELİGI:

Dergimiz adresini kaybederek daimî neşriyatlarını göndereceklerini, bu yolda gittikçe muvaffak olmamazı temenni ederek ilk olarak ellerinde mevcut olan neşriyattan bir kısmını arşivimize hediye etmişlerdir. Kendilerine teşekkür ederiz.

FRANSIZ KÜLTÜR ATEŞELİGI:

Ateşe M. Doquir basın haber ve do­ kümanlarının kendilerine gelmediğini, basın ateşeliğnin de Ankarada oluşu se­ bebiyle esaslı bir yardımda bulunama­ maktan dolayı teessürünü bildirmiş ve ellerinde olan neşriyattan arzu ettikleri­ mizi seçmemizi temin etmiştir. Kendile­ rine teşekkür ederiz.

İTALYAN ATEŞE NEVALI:

Kendilerini sefarethanede bulamadık. Lâkin kâtibelerine dergimizin adresini bı­ raktık. Tekrar ziyaret edilecektir.

(9)

1 Kasım 1954

Y A S S I A D A

Sayfa 9

İşbu şekil Gv. Yzb. Nusret Belirdinin belirtilmeye çalışılan resmidir.

Radarcının Aşk Mektubu) ESEFCİĞİM!

Hatırlıyor musun sevgilim, Kadıköy iskelesinde, 285 kerterizinde 480 pusta yakladığım zaman kalbinin «A» skobu- nun çimenleri gibi titrediğini nasıl hisset­ miştim. Ve sen ilk gönderdiğim palsa gayet net eko vermiştin. Zaman insanı ne kadar çabuk değiştiriyor. Yoksa beni hiç mi sevmiyorsun? Seni en güzel tü- yunla defalarca aradım. Yine eko yok. Bana cemink mi yapıyorsun kuzum?... Zaten kalbimin foküs ayarı bozuldu. In- tensiti gayet zayıf... Korkma seni taciz etmem. Hiç değilse Ay efefle dostluğu­ nu bildir. Senden gelecek en ufak ikaz zamanlıyıcının tetik palsı gibi kalbimin transmiterini harekete getirecektir. Ben­ den bu lütfü esirgeme... gel... gel de şa­ kuli saptırma levhalarına benzeyen du­ daklarını uzat... Onlara tatbik edeceğim ufak bir voltajın kalbimizde hâsıl edeceği pipi gör...

İşte o zaman ancak sana karşı olan sevginin büyüklüğü hakkında bir fikir edinebilirsin. Benim dipol kaşlı, marker gözlü sevgilim. Mektubuma nihayet ve­ rirken sonsuz kısa palslı öpücükler gön­ derir, hiç değilse ikinci süvip ekosunu beklerim. ?

Sevgilin Kaygısız Pipiay

Nispet

Yazan: Nusret Belirdi

1941 yılında Yavuz gemisinde de­ niz talebesi olarak bulunuyordum. Bir gün gemimizin bez hedef top atışı yap­ ması emredildi. Marmaraya açıldık. Ge­ mideki deniz talebelerine liste tutma va­ zifesi verildi. Sınıf subayımız karga yu­ vasına kim çıkmak ister diye sorunca hemen atıldım. Orası herkesten uzak çok rahat olurdu her halde. Karga yuva­ sına tutacağım listeleri de alarak çıktım. Sukutları kaydetmem emredilmiş idi. Fakat o da ne? Yavuzun bacasından çı­ kan simsiyah duman içinde kalmıştım. Sükût falan görmek imkânsızdı. Bacadan çıkan kurumlar bana meydan vermeden listelerime siyah siyah kayıtlar yapıyor­ du. Gemi ne tarafa giderse gitsin rüzgâr da öyle dönüyordu ki ben gene koyu bir duman içinde kalıyordum.

Atış bitti ve aşağı güç hal ile indim. Gözlerim fena halde acıyor, boğazım ağ­ rıyordu. Yavuzun kıç üstüne tekmil top­ çular, listeciler ve ilgili subaylar toplan­ mıştı. Donanma kumandanı da orada bulunuyordu. Ben listemi vermemiştim. Verecek birşey yazamamıştım ki!

Bir subay bağırdı: Karga yuvasına çıkan deniz talebesi nerede? Onun lis­ tesi yok!

Ben çarnaçar, süklüm püklüm orta­ ya çıktım. Listemi uzatarak: Dumandan iyi tutamadım dedim.

Bir an herkes bana baktı. Koca Ami­ ral de bana bakıyordu. Fakat nedense Amiral da dahil olmak üzere bütün âmir­ lerimin yüzünü evvelâ bir tebessüm kap­ ladı, sonra kahkahalarla gülmeye başla­ dılar. Biraz sonra amiral nihayet bana «Gitsin» dedi. Ben de gittim, koşa koşa mangaya gittim. Aynaya baktım. Aman Allahım! Tam bir karakedi olmuştum. Simsiyahtım baştan aşağı!

İşte o gün bu gün ne zaman top ke­ limesi geçse kendimi kapkara hissederim.

Fotomontaj: Atillâ Önce Yeni caz ^yıldızımız Metin Krupa Ah­ met Bey kuarteti ile yakında Yassıadanın yegâne pavyonu Şaşo - blû’da seansları­ na başlıyacaktır.

(10)

1 Kasım 1954

Yazan: Safa Önal

Bu kahve, günün akşama yakın sa­ atlerinde hep böyle olur. Sıkıntı, bu ka­ ra kışta soğuğa şerbetli bir sinek gibi, iskemlelerde, aynalarda, radyonun üs­ tünde, fincanlarda dolaşır. Onun-bunun omuzuna, gözlerine, dudağına konar kal­ kar. Hepimizi bir uyuşukluk sarmalamış gitmiştir. Mezarlık dönüşü, yorgunluk almak için yol üstü kahvesine girmiş­ ler gibiyizdir. Konuşamayız. Gülüşeme- yiz..

Dışarda, sokağa hızlı bir şubat yağ­ muru dökülür. Geniş, büyük, yekpare camın önünden dakikalarca kimseler geçmez. Mermer masalarda, mektep ka­ çakları hendese dersine çalışırmış gibi asılmış çehrelerle, kâğıt oynarlar...

Ben işsiz - güçsüzümdür. Pencere başında oturur; gelip geçeni olmayan so­ kağa, hep bildiğim gibi yağan yağmuru, elbise temizleyicisinin geniş kalçalı, ze­ hir yeşili gözlü tezgâhtarını seyrederim.. Matmazel aradabir dışarı çıkar, per- menantlı saçlarının bozulmaması için, yağ­ mur altında koşarak, sağa veya sola sa­ par. Çok ciddidir ve erkeklere yüz ver­ mez. Matmazel, yalnız onu pazar günleri

kilisede, günah çıkarma hücresinde sık sık görenler vardır.

Kahvecinin yüzü, müşterilerininkin- den farksızdır. Hep düşünür: Yazın hadi neyse ama, soğuk mevsimlerde bu dük­ kân niye iş yapmaz?.

Bugün gene öyle, sokağa o eski yağmur yağıyorda. Bizler içerde, «şu si­ neği elbirliği edelim de, nasıl öldürelim?» diye düşünüyorduk. Kapı açıldı. İçeriye iki esmer delikanlıyla, gene esmer bir kız girdi. Birinin koltuğunda Keman, öbüründe darbuka vardı. Oturdular...

Biz bütün kahve sâkinleri, düşünce­ lerimizden vaz geçmiş, onları seyrediyor­ duk. Kız, vişne çürüğü mantosunu çıkar­ dı. Su düşmanı, yapağı saçlarını elleriy- * le düzeltti. Eğildi darbukacının kulağına bir şeyler söyledi... Bu sırada kemanın akordu bitmiş ve kulak katili bir taksim başlamıştı.

Dip masada kâğıt oynayan mektep­ lilerden, parmağı mürekkepli ve bıyığı kalemli biri, kızı daha iyi görebilmek için kalkıp elektrikleri yaktı. Ve oyun başladı.

Dudakları greffon kâğıdiyle boyalı, basma entarili, tek altın dişli dilber, siga­ ra izmaritleri, kibrit çöpleri ve gazoz ka­ paklarının üstünde sekiyor; gerdan kıra­

rak ve göğüs titreterek masaları dolaşı­ yordu. Hattâ bir ara mektep talebesinin göğsüne yaslanarak birkaç göbek de attı!..

Ben «Eyvah, şeytan onu bu kızla, bu gece mutlak aldatacak!..» diye hayıflan­ dım...

Lâkin bu sekiz - on kişlik kahvede, işi pek öyle uzatmadılar. Oyunu şişiriver­ diler... Altın dişli, kahve ocağından bir fincan tabağı aldı. Hepimiz, etrafın gör­ mesinden çekinerek, içine yüzer para, beşer kuruş attık...

Sonra kız, darbukacının yanına gitti. Eğilip, kulağına deminki meselenin ma- badini fısıldadı. Bakışarak, süzülüp, gü­ lüştüler... Sonra birer sigara tellendirdi­ ler. Araları belli ki, pek iyiydi. Bu, Meci- diyeköy, Unkapanı yahut Yenişehir yos­ ması, pek helecanlı—görünüşe göre— pek hırslı, üstelik saçının teli kadar tec­ rübe sahibi bir kadındı...

— Artık buradan doğru eve gidelim, diyordu.

— Gidelim anam, doğru eve gidelim. — Sabahın köründen beri kahve kahve dolaştık... Yeter lllâhlah be!..

Gene birbirlerine eğildiler. Oynaşıp, fıkırdaşarak o, bitmeyen meseleye devam ettiler.

Akşamın bu yakın zamanı, benim kahveden çıkış saatimdi. İki ara sokak ötedeki büyük caddeye çıkar; güzel ka­ dınları, sinema afişlerini, vitrinlerde nay­ lon külot giymiş mankenleri seyreder, eve giderdim...

Davramdım tam masadan kalkarken birşey gördüm ve tekrar oturdum. Ke­ mancının gözlerini...

öbürlerinden biraz geride oturmuş ve onlara nasıl kin, nasıl hiddet nasıl tehdit dolu gözlerle bakıyordu, bilemez­ siniz... Yağmur camlı fon önünde, bü­ tün bir düşünce ve kıskançlık idi!..

Altın dişli isterik kız ise, omuzlarını titrete titrete gülüyor, aradabir darbuka­ cının elini uzun uzun sıkıyordu. Çok za­ yıf, ufak tefek, kızılcık dalı gibi bir ço­ cuktu kemancı.. Ama öbürleri iri iriy­ diler...

O akşam büyük caddede hiç gezin­ medim ve yolumun üstünde hiç güzel kadın görmedim...

Zira kemancıyla kadının evli ve o çocukcağızın bu sarı, soluk haline altın- dişlerinin sebep olduğunu, sanki,birisi

kulağıma fısıldamıştı...

öbür erkek, Yenişehir yosmasının aşi­ kâre düşüp kalktığı birisiydi. Ve keman­ cıya sık sık:

— Namus... Namus.;. Hani senin namusun?... derdi.

(11)

Sayfa 11

1 Kasım 1954

Y A S S I A D A

Boş Vaktinizi Hoş Geçirin: Yazan: Atillâ Önce Aşağıdaki soruları, arkadaşlar kendi aralarında münakaşa şeklinde cevaplan­ dırırlarsa, daha cazip olur ve hoş bir va­ kit geçirebilirsiniz.

1 __ Küre şeklinde mıknatıs olur mu? Olursa kutuplan nerededir?

2 — Yanyana duran iki kişi bir ta­ banca ve ve bir mermiyle öldürülebilir mi?

3 — Her hangi bir boğazın, tam or­ tası hangi denize ait olur? Olmazsa ora­ ya ne denir.

4 — Bir aynayı hiçbir yere tutturma­ dan havada durdurabilir misiniz?

5 — Amerikan itfaiyecileri neden kırmızı kemer takarlar?

6 — Fille maydanoz arasında bir benzerlik var mıdır?

7 — Bir tilki pirelerinden nasıl temiz­ lenir?

Bu şekillerin ne olduğunu tahmin edebilir misiniz?

ACABA KİM HAKLI

Magellen’in tayfaları dev.rî âlem se­ yahatlerini ikmal edip memleketlerine dönünce her tarafın kapalı ve halkın ta­ til yaptıklarını görürler. Halbuki o gün cumartesidir. Bunu bir adama sorarlar. O da «Bugün günlerden pazar, sizin yanlışınız var» der Halbuki tayfalar ille bugün cumartesidir diye tuttururlar. İd­ dialarında her iki tarafda haklıdır. Siz de düşünün bakalım bulabilecekmisiniz?

Derleyen Nihat Dayır

Oldukça eski zamanlarda harb ge­ milerimizden biri ecnebi bir limanda bu­ lunuyordu. Bu esnada limanı terk et­ mekte olan ecnebi ticaret gemilerinden biri bizim gemiye beynelmilel sancak işareti ile «Memleketinize gidiyorum. Bir arzunuz var mı?» diye soruyor; tabiî, bi­ zimkiler centilmence hareketten çok mü­ tehassis oluyorlar. Ve «No» diye cevap veriyorlar. İşaret direğe toka edilir edil­ mez, tüccar gemisinde acayip haller baş- gösteriyor. Bir taraftan gemiye tam yol verilirken, bir kısım personel de can ye­ leklerini takmış, acele acele güvertede koşuşup duruyor. Bu arada bir kısmı da kendisini gemiden denize atmakta...

Bunun üzerine meraklanan bizimki­ ler beynelmilel işaret kitabını açıp «No» kelimesini buluyorlar. Bir de bakıyorlar ki: No kelimesinin mânası «Limanı der­ hal terk edin. Atışa başlıyorum.» imiş.

ESKİ TOPÇULUK TABİRLERİ

Çok eski devirlerde top atışlarında topçu subayları bataryasına şu kumanda ile ateş ettirirlerdi:

— Tahta çubuğu kes Mânası (Mesa­ fe ayarlaması)

— Bir bıyık bükümü sağa çek Mâ­ nası (yan tashihi)

— Koca boluk alafla Mânası (Salvo ateş).

Kızlarımın hangisini isterseniz alın. Onunla beraber bir apartman, oto­ mobil... de veriyorum.

FIKRALAR

1952 yılında bir gün bir Amerikan eri Akdenizde gemisinde oturup karısı­ na bir mektup yazıyor. Karısı mektubu kocasının yazdığı tarihten bir gün evvel alıyor. Nasıl olur? imkânsız diyeceksiniz değil mi böyle bir hâdise olmuştur. Amerikan gemisinden mektup Amerika- ya radyo-telefoto ile gönderilmiştir ve bundan başka! artık gerisini de siz düşü­ nüp bulunuz.

(12)

%?Yİ.a 12

Y A S S I A D A

1 Kasım 1954

R E S İ M L E R L E

İngiltere bahriye nezareti adına bir İngiliz Albayı adaya hususi bir ziyarette bulunmuştur.

Ekim 14 de İrak Başvekili Ekselans General Nuri Sait, Yassıada tesislerini zi­ yaret etmiştir.

Son yedi sene zarfında doğu ve batı memleketlerine muh­ telif ziyaratler yapan Pakistan donanmasına mensup harb ge­ mileri Pakistan Deniz Kuvvetleri Kumandanı Tuğamiral Sıddık Çıdhuri’nin kumandası altında İstanbul Limanına bir dostluk ziyareti yapmışlardır. Resimlerde Amiral Çıdhuri ve deniz kuv­ vetlerinden bir deniz kızı’nı göstermektedir.

O L A Y L A R

Ürdün Kralı Faysal, Cumhurbaşkanı Sayın Celâl Bayar’la sonbaharda Yassı-adaya resmî bir ziyarette bulunmuşlardır.

Ekselans Nuri Sait Paşaya Yassıada-yı ziyaretlerinde Millî Müdafaa Vekilimiz Ethem Menderes ve İstanbul Vali ve Be­ lediye Reisi Vekili Prof. Fahrettin Kerim Gökay’da refakat etmişlerdir.

R Ö P O R T A J

(8 inci sayfadan devam)

— Doğru. Esasen bu iş üzerinde- yim. Yakın bir zamanda kuracağım atel-

yede bu pervaneyi imâle çalışacağım! — Lisan biliyor musunuz?

— Almancayı bilirim diye iddia edi­ yorsam da, İngilizce için bugün bir «Yes», bazı gün de «No» dan başka birşey diye- miyeceğim.

— Askerlik ve sivil hayatta başka bir branşa intisap etmek icabetse hangisini

seçerdiniz?

— Askerlikte topçuluğu, sivilde avu­ katlığı...

— Sebep?

— Çünkü her ikisinde de boşa ve doluya atmak imkân dahilinde!

— Yazı ve edebiyatla uğraşmasını sever misiniz?

— Edebiyatı ve mevsim bakımından yazı! Evrak yazmak bakımından «Yazı»; hayır!

Daldan dala atlıyarak sorduğumuz sual­ lerin arasına biraz da hususi olanları için kendisinden müsaade istedik. Kısaca ba­ şını salladı:

— Nerede oturuyorsunuz?

— Şimdi karşınzda! Evimi soruyor­ sanız Heybeliada’da.

— Evlilik hakkında fikirleriniz? — Askerlerin siyasi suallere cevap vermeleri doğru olmıyacağından cevap-

iandıramıyacağım. Özür dilerim.

«Bize gösterdiği yardımlardan dolayı müsaade ederlerse «Ağabeyimiz» diye­ lim; Yüzbaşı Semih Maltaya tekrar teşek­ kür ederiz.»

Teknik Şube Müdürü Yüzbaşı Semih Malta

(13)

Sayfa 13

1 Kasım 1954

Yazan

Selçuk Gülfekin

- 2

-— Belki tanırsınız diye sormuştum da.

Orkestra şimdi de yeni bir parçayı çalmakta. Adanın yeşil çamlarından ko­ pan tatlı bir uğultu... Serin bir rüzgâr Marmaranın ay ışığı altında kıvranan su­ larını çalkalıyor. Ekseriya aşkın ve sevgi­ nin burada doğduğunu iddia eden şairler ne kadar da doğru söylemişler.

— Biliyor musunuz bundan altı yedi sene evvelini düşünüyorum da âdeta hayretler içinde kalıyorum. Sanki bana öyle geliyor ki bundan altı yedi sene ev­ velki Naim Bey siz değilmişsiniz gibi... O zaman daha başka idiniz. Hareketleriniz tavırlarınız hepsi ,'nepsi...

(geçen sayıdan devam)

harb esnasında ölünce, vasiyeti üzerine cenazesi büyük bir ihtifalatı diniye ile IV. Sultan Mehmedin izni üzerine bu ma­ nastırın mezarlığına gömülmüştü.

1828 senesinde Rus muharebesinde alman esirler bu binada senelerce kal­ mışlardı. Bu yüzden manastırın civarın­ da devrin nişanesi olmak üzere bir de Rus mezarlığı mevcut bulunmaktadır.

MANASTIRIN İSMİ

Bu manastır binasına tâ yapıldığı za- mandanberi birçok isimler verilmiştir.

ilk defa VII. Jean Paleolog tarafın­ dan (Jean de Précurseur!) ithaf edilen bu binaya (Précurseur manastırı) denil­ mekteydi.

Bazı kimseler binaların ortasında bulunan Maria .Comnene ibadethanesinin Meryem Anaya ithaf etmesinden dolayı (Aziz Bakire) mânasına gelen (Vierge manastırı) adını vermişlerdi. Yahut Rum- casını söylemek icap ederse, (Isanın

an-Y A S S I A D A

Derin bir acının verdiği hüzünle: — Hayır Zerrin hanım hayır dedi. Bunları bırakınız şimdi. Zaman her şeyi değiştirebilir. Hayat bu...

Mevzuu değiştirmek ister gibi oldu. — Yarın akşam da Büyükadaya da­ vetliyiz. Sacit Beyin kızı evleniyor.

— Ya... demek Sacit Beyin öyle ev­ lenecek nişanlanacak kızı oldu.

— Elbetteki oldu, olmaz mı? Elli ya­ şında adam artık

— Peki kimmiş bu adam?

— Bir mühendis, makine mühen­ disi...

— Oh çok güzel. Allah mesut etsin. — Bana kalırsa hiç de güzel değil. Zi­ ra ben beğenmedim. Acayip acayip ha­ reketleri var. Kendini beğenmişin biri... Aslen Niğdeli olup biraz da şımarık bir köylü çocuğu... Bundan iki ay evvel ni­ şanı bozacak gibi oldular, fakat sonra ne oldu bilmiyorum vazgeçtiler. Şimdi de evleniyorlar işte. Bir başka akrabalarının söylediklerine bakılırsa kız istemiyormuş. Ama Sacit Bey öyle demiyor. Ona sorar­ sanız ondan kibar ondan asil bir damat bulunmazmış dünyada... Ne diyelim para küveti bu her şeyi yapar.

nesi Meryeme) ithaf terkibini ifade eden (Teotokos) veya (Monitis-teotokos) adı verilmişti.

Bazı tarihler, (meşhur manastır, Je - an Paleolog tarafından sevdiği zevci Ma­ rta Comnene namına yapıldığından adı­ na «Marta Manastırı» demek muvafık olur,) demektedirler.

Rumların ağzından işitildiğine göre; bu bina eski zamanlarda (Paleolog ma­ nastırı) adını taşımaktaydı.

Bazı kimseler de bu binaya (Saint- Jean manastırı) adını vermişlerdir.

Mezkûr bina Heybeli Rumları ara­ sında (Camariotissa) manastırı adı veril­ miştir.

Bugün Deniz Ordusuna ilim ve irfan köşesi olan bu bina (Heybeliada Deniz Eğitim Kursları) adını taşımaktadır.

I — Les illes des Princes, Schalum-berger, Naci Yiingül tercümesi, 1937

II — Eski İstanbul, Celâl Esat, 1328. Gv. Astğm.

Saim SELEK

— Doğru ama bir babanın her şeyden evvel düşünmesi icabeden şey, kızının istkabi ve hayatta mesut olup olmaması­ dır.

— İlâhi Naim Bey bunu düşünen kim bu zamanda. Herkes kendi çıkarında.

Sustu ve uzun uzun düşündü. Kalın örgülü saçları şimdi dağınık vaziyettey­ di. Bir sene evvel aynı akibete kendi de

k'/rban gidiyordu, komşuları bulunan Vedat Bey onu sık sık istetmiş fakat son­ raları ani bir motosiklet kazası buna mâni olmuştu.

Naim Bey:

— Acaba nerede kaldılar saat on bir buçuk.

Telâşla:

— Son vapur kaçta? — Oniki yirmi... — Yetişiriz değil mi?

— Her halde. Gelmelerine bağlı. Tektük boşalan masalar üzerinde, kadeh ve meze artıkları... Günün yedisin­ den beri oraya buraya koşmaktan yor­ gun ve bitap düşen garsonlar hepsi de bir köşeye çekilmişler. Orkestra vakit dol­ durmak için çaldığı birkaç parça ile saa­ tini beklemekte... Hâlâ bitmeyen bir he­ vesle dans eden iki üç çift gizli bakışları ile içlerini döküyorlar. Zerrin dayanamı- yarak:,

(Devamı var)

MESELA DEDÜK!

Sahilde dolaşanlar açıkta bir taka­ nın başıboş sürüklendiğini görürler.

Derhâl takaya doğru bir vasıta yetiş­ tirirler. Takaya aborda olunca takanın içinde bir sürü ölü ve birde yaralı birini bulurlar. Yaralıyı sahile getirerek tedavi ederler. Yaralı kendine gelince ona so­ rarlar:

— Ne oldu da böyle vurdular sizi? Adam cevap verir:

— Bizim reyis açıkta bir kayuk gördi. Çittik, baktuk içinde bir sandık mücev­ her!

— Sonra.

— Reyis tedü benimdir. Herkes tedü «benimdür».. Girdik pirpirimize...

— Sandık ne oldu? — Hiç

— Ne oldu söyle? — Hiç efendüm. Sıkıştırılınca:

— Meselâ tedük efendüm!...

Derleyen: Gv Tgm. Turhan Dilâver

HEYBELİADA

(14)

Sayfa 14

Y A S S I A D A

1 Kasım 1954

Hazırlayan : Atillâ Önce

PLÂSTİK KÜRELERİN

HAZIRLANMASI

Halen yapılan istihsal tekniğinde kaydedilen ilerlemelere rağmen birçok Amerikan vatandaşı makinelerin yapa- mıyacağı, sadece teknik ressamların ma­ hir ellerine ihtiyaç gösteren işleri yap­ maktadır. Plâstik yer küresinin yapılma­ sında çalıştırılan coğrafyacıların şeffaf yarı kürelerin iç taraflarına basılacak olan kıtalara ait mevkileri hazırlarken son derece dikkatli olmaları lâzımdır.

Yapılan şekiller, hava tayzikı altın­ da müstevi şekilden kürevi şekle getirir­ ken, vukua gelen şekil değiştirmelerini karşılayacak tarzda imâl olunmaktadır,

YENİ BİR DENİZALTI SAVUNMA UÇAĞI

Yakında Amerikan donamasında P5M - 2 Martin-Marlin deniz uçakları gö­ reve başlıyacaktır. Bu uçak denizaltı sa­ vunmasında kullanılacak en büyük uçak­ tır. 3400 HP. lik piston ve türbin kombi- nesi bir makineye mâliktir. Düşmanı bul­ mak için elektronik cihazlar, tahrip gay­ reti de büyük bombalar taşıyabilmesi sağlanmak suretiyle çok geliştirilmiştir. Havada 24 saatten fazla bir müddet ka­ labilmektedir. Uzun seyirler için müret­ tebatının istirahati temin edilmiştir.

ATOM ENERJİSİ SULH YOLUNDA

Atom enerjisi dünya fen adamları ile politika adamlarının dikkatini çeke dursun, son gelen haberlere göre, halen Amerikada gençlerin ve talebelerin de merakını celbetmektedir. Bu merakın fazla oluşu hükümetin emri olmadan okulların programlarına (atom enerjisi) dersi koymıya mecbur etmiştir. Orta okullarda, bu derste, radyo aktivite sa­ yan, atom parçalayıcı, siklotron gibi karı­ şık aletlerin modelleri yapılmaktadır.

(15)

1 Kasım 1954

Y A S S I A D A

Sayfa 15

Spor Haberleri

Ordu basketbol takımı:

Tahranda oynanacak olan maçlar için takımımızı seçmek için Ankarada yapılan seçmelere Deniz Harb Okulu Gücünden Turgay, Çetin Birol çağırılmış­ tır.

Bu müsabakalar son olarak Şahın kardeşinin ölümü üzerine bir müddet için geri bırakılmıştır.

Deniz Gücü futbol karşılaşmaları:

Amatör kümede başarılı maçlar çıkaran Deniz Gücü Fener stadında oynanan son maçını Sarıyer takımı ile yapmış ve maç 0—0 berabere bitmiştir:

Deniz Gücü Güreş Ekibi:

İki gün devam eden, İstanbul Gre- ko-Romen takımının seçiminde De niz Gücünün güreşçileri de başarılı oyun­ lar çıkarmışlardır. 62 kiloda Müzahir Sille ve 87 kiIoda'tErgun Çelikoğlu birin­ ci olmuşlardır.

:**«■.

Ankara Deniz Gücü:

Askeri takımlar arasındaki liklere katılan güç, mütevazi kadrosuyla iyi oyunlar çıkarmaktadır.

Dz. Harb Okulu ve Lisesi:

Hummalı bir spor faaliyetine sahne olmaktadır. Deniz Harb Okulu gücü bas­ ketbol ekibi kümelerinin favorisi olarak gösterilmektedir.

Bu yıl diğer sezonlardan daha çetin geçeceği tahmin edilen atletizm müsa- bakalah için ekip muntazaman çalış­ maktadır.

Ping-Pong Turnuvası:

12 Aralıktan itibaren Yassıada ping pong müsabakalarına başlanacaktır. İşti­ rak etmek isteyen arkadaşların müsaba­ ka şartlarını öğrenmek için spor muha­ birine müracaatları rica olunur.

Was Santee — AvustralyalI Jhon Landy’den sonra yeni bir mil dünya re­ kortmenidir. Bu mesafeyi 3,58 de koş­ maktadır. Wes, 100 yardayı 10,5 saniye,

440 yardayı 47,9 saniyede koşmuştur. 3,58 lik rekorunu Finlândiyada Turku şehrinde geçen temmuz ayında yap­ mıştır.

AE)A’NIN MEŞHUR FUTBOLCULARI

Solhaf, Takımın Pingası Kaleci, Kısaboylu (Namlu) Suat Santrafor Işık Biren (Hacı) Bedrettin

(16)

Sayfa 16

Y A S S I A D A

1 Kasım 1954

Orarmral Radford r'assıada ya gelişlerinde amiral ve generaller ve yüksek rütbeli subaylar tarafından karşılanmış ve Millî Marşları mütaakıp muhtelif tesisler gezilmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri Müşterek Erkânıharbiye Reisi Oramiral Arthur Radford 12 Kasım tarihinde Yassıada’yı ziyaret etmiştir.

M.sr.iirlere tatbiki gösteriler yapılmış. Ve gezinin hitamında davetliler subay mahfelinde ağırlanmışlardır.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Osman Öndeş Koleksiyonu

Referanslar

Benzer Belgeler

Memleketimizin okul binalarına olan büyük ihtiyacı gözö- niinde tutulursa, mimarlıkta başlı başı- na bir branş teşkil eden okul Mimarisi hakkında ne kadar yazı ve

[r]

Akşam üzeri sayıları 15-20 kişiyi bulan şirket çalışanları, tekrar gizlice ölçüm yapmak isteyince durumu gören köylüler tekrar toplanarak, çalışmayı bir kez

hekime müracaat sayısının en yüksek olduğu bölge Batı Marmara, yatak doluluk oranının en yüksek olduğu bölge ise

ğini kavram ak olsaydı, bu şehirlerin hiç varolm am ış olduğu k ab u ­ lü bizim için çok daha elverişli olacaktı.. yüzyıl Doğu Akdeniz şehirleri hakkında

[r]

Sinan Marufoglu, in his work with the title “The Services and Wages in the Ottoman Provinces” studies the relation between the two most important structures

* 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasına göre yatacak yer temini için ödenecek ücretlerin hesabında gündeliklerinin %50 artırımlı miktarı,