• Sonuç bulunamadı

Cihad Baban'ın hürriyet şairi Tevfik Fikret hakkında, doğumunun 90'ıncı yıldönümü münasebetiyle Vatan için hazırladığı bir yazı:İstibdada karşı ayaklanan şair Tevfik Fikret

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cihad Baban'ın hürriyet şairi Tevfik Fikret hakkında, doğumunun 90'ıncı yıldönümü münasebetiyle Vatan için hazırladığı bir yazı:İstibdada karşı ayaklanan şair Tevfik Fikret"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cihad Bahan9tn h ü rriy et sairi T e rfih Fih ret

hahUmda, doğum unun tHF ıtırı yıldönüm ü münu

-

sehetiyle Y a t a n i ç i n hazırladığı bir yazı

. •

İSTİBDADA KARŞI

AYAKLANAN ŞAİR

T l -

Ue

FİHRET

(GALATASARAY LİSESİNİN BAHÇESİNDEKİ HEY- KELTRAŞ HADİ’NİN YAPTIĞI TEVFİK FİKRET BÜSTÜ,

TÜRKİYE’DE ATATÜRK’ÜN HEYKELLERİNDEN SON­

RA DİKİLMİŞ OLAN İLK BÜSTTÜR. HER DEVRİ LE-

KELİ YEN DALKAVUKLAR GENÇ GALATASARAYLI­

LARIN, KENDİ MÜDÜRLERİNE KARSI DUYDUKLARI

MİNNETTARLIK İFADESİNİN ESERİNİ DE DİLLERİNE DOLAMIŞLAR, FİKRET’İN RUHUNU TAZİP EDECEK BİR TAASSUPLA BU BÜSTÜN TEMELİNDE YATAN SAF VE TEMİZ DUYGULARI CURNAL ETMİŞLERDİ. O CURNAL- CILAR, HAYATTAN ÇEKİLİP GİTTİLER, FAKAT GALA-

TASARAYINDAN GELİP GEÇEN NESİLLERİN KARŞI­

SINDA FİKRET DAİMA DİMDİK DURMAKTA VE ONLA­ RA FAZİLETİN TUNÇLAŞMIŞ HALİYLE HÂLÂ REHBER­ LİK, AĞABEYLİK, BABALIK VE MÜDÜRLÜK YAPMAK­ TADIR.)

TEVFİK

G

eçen hafta, 18 Ocak tari­ hinde Galatasaray’ın kon­ ferans salonundaki kürsü­ den elli altmış kişilik vefalı bir kalabalığa hitap eden Kuşen Eşref: «Bir sanatkâr, asu eseri, nln artık amlmadığı gün ölür...» demişti.. O gün büyük bir sami­ miyet havası içinde, Flkrete ya­ raşan bir tevazu,a keyfiyetin ke­ miyeti küçük gördüğü bir hava içinde. Fikret’in GalatasaraylI yavrulan insan hafızasını örten nankörlük perdesini yırtarak, o. nun doğum yıldönümünü anıyor lardı. Bundan kırk küsur sene evvel Eyüp Sultana doğru yol alan büyük bir cenazenin arka­ sında da bundan fazla kalabalık yoktu, o gün de keyfiyet, kem- mlyetl istihfaf etmişti, ve âdeta başı havaya kalkan cenaze istik­ bale uzanan bir sesle: (Ölsem de ben yine yaşıyacağıml) demişti..

İSTİBDADA

KARŞI

İstibdada karşı ayaklanan Fik­ ret Meşrutiyetin sevincine doy­ madan. onun hüsranına katlan­ mağa mecbur olmuştu.. Sağ kal­ saydı Sevr’in imzalandığı gün kahrolacak. Sakarya zaferi için

FİKRET

ümit dolu ne^ldeler yazacak, 1923 ü alkışlayacak ve çok muh­ temel ki 1950 senesine kadar git. gide artan bir ümitsizlikle mide­ si bulandıktan sonra, «Eh diye­ cekti... Artık gözlerim açık git- miyecekl» fakat, yüz elli seneden beri nu milletin kaderindeki u- mit ve ümitsizlik ismindeki med. dücezlr oyunlarının hâlâ sonu gelmediğini görerek, .varım asır evvel yazdığı şiirleri onlara kar­ şı hiç yabancılık duymadan du­ daklarındaki acı handeyle tek­ rar okuyacaktı..

Hâlâ thrafiyet, basebiyet, Uâiâ bu şenindir, bu benim

kısmeti câri. Hâlâ gazap altında hakikatle hamiyeti Hep dünkü terennüm, sayıdan

saygıdan &rt! Son nağmesi yalnız; yaşasın

sevgili millet!. Evet, Fikret’in ölüm yıldönü. münde Galatasaraydaki kürsü­ den sözlerine başlarken, Ruşen Eşref: «Bir sanatkâr, asıl eseri­ nin anılmadığı gün ölür!» demiş­ ti.. Ve devirlerin İçinde bugüne kadar zedelenmeden yaşayan Fikret'i aile getirmişti.

HALÂ VE HALA

Onun kısa süren hayatı vakur

...*

> •«ısıma •■■•■■■ı ■*•«*<••••<

ve Istiğnalı bir mücadele ile geç­ ti, «Şeriat kürsülerinden, teşri kürsülerine, saray dehlizlerinden BabIâli koridorlarına, ve fırka merkezi umumi salonlarına ka­ dar bir İdare sisteminin maddi ve mânevi cephesine yerleşmiş görenek alışkanlığını rahatsız e- den bu sesin sahibi» son elli yıl içindeki saray dehlizlerinde­ ki dedikodularla BabIâli koridor­ larındaki mukavemetlerin öldü, ğünü. şeriat kürsülerine çörekle­ nen irtica yuvalarının, düştüğü­ nü gördü. Fakat; hâlâ ve hâlâ bu gün.

İnhina tavki esaretten girim­ dir boynuma Fikri hür, irfanı hür, vicdanı lıür bir şairim dediği İçin de pişmanlık duy­ madı.

*

18 Ocak Cumartesi günü; Bi. rincl Dünya Harbinden sonra, edebiyatımızda Gaı'p tefekkürü içinde mânâ ile rengi şahsî üs­ lûbunda birleştiren, damla dam­ la muharriri bize Tevfik Fikret’i anlattı, hayır, anlatmadan daha büyük bir iş yaptı, onu: kendi­ sinde mevcudiyetini hayranlıkla gördüğümüz muazzam bir sen. tez imkânı ile, tekrar yaşattı. Yalnız o kadar da değil, diploma side geçirdiği senelerin Türk te­ fekkür ve edebiyat tarihine kay­ bettirdiği seneleri de bir hamıe- de emerek, büyük Avrupa kon­ feransçılarının, alışık olmadığı, mız mücerredi kavrayan üs!ûSiy­ le karşımıza çıkardı. Konuşur­ ken; djmdik ayakta duran, başı göklerde bir şairi anlatmakla ye­ tinmedi, . onun minnettar bir talebesi olarak - onun ruhuna büründü, onun duygularına gö­ müldü, doğduğu günden doksan sene sonra, onu tekrar yaşattı... Sanki ruhun ebediliğine kendi nefsiyle şahitlik etti..

»Ki HARİKA

İnanan, İnandığı için seven ve bu sevgisine maddi dünyanın hiç bir zerresini katmak tenez­ zülünde bulunmayan Ruşen Eş­ ref kalbindeki aşkı herkese da­ ğıtmadığı içindir kİ bütün ke- safetlyll iki harika, daha doğru­ su aym harikanın iki cephesi ü- zerinde teksif etti.. Medeniyet, hürriyet ve fazilet, tesellisinin biri edebiyatın, diğeri de İstik, lâl dâvasındaki iki mümessiline.. Flkrete ve Mustafa Kemal'e... Bu aşk: «Ruhun uçsuz bucaksız hamlelerine karşı duyulan hay­ ranlıktı... Cesaretti, kahramanlık tı, feragat ve fedakârlıktı, İyi­ nin ve doğrunun yolunda, varlı­ ğın umumi âhengi yolunda gere­ kirse teni, tatlı candan bile geçir tecek raddeye vardıran, yaratı, cismi, yaratanla karşı karşıya getiren bir aşktı...»

■ k

Ruşen Eşref, bize yalnız sev­ diği ve ruhuna büründüğü Fik- retl tanıtmakla da iktifa etme­ di, onu daha İyi anlıyabilmemiz İçin, meşhurlar galerisindeki taü tına oturtarak, başarılması çok zor olan mukayeseli bir terkip hamlesi de yaptı..

Bu galeride Fuzuli, Nef'î Ne­ dim. Abdülhak Hâmid, Namık Kemal, Şeyh Galip, Ziya Paşa, ve hattâ İsmail Sefa yer almış­ lardı.

Acaba neden 18 ncl asırda İs­ tanbullu Nedim,

Bn şehri Stambul ki bt rnisl-ü bahadır Bir senginc yekpare Acem mül

kü fedadır Bir gcvher.i yekpare iki balır

arasında Hurşid-i cihan-tâb ile tartılsa

sezadır. derken, aynı İstanbul hakkında ve hattâ aynı (mef’ulü, mefatlün, mefailün fâilün) vezniyle Tevfik Fikret yirminci asrın başında şu karamsar satırları yazıyordu?

»Sarmış yine âfakıuı bir dûd- imuannlt Bir zulmet-1 bej ık kİ peyapey

mütezâyit Tazyikinin altında silinmiş gi­ bi eşbâlı Bir tozlu kesafetin ibaret bü­ tün elvftlı.j

DEVİR DEĞİŞMİŞTİ

Çünkü devir değişmişti, devir­ le birlikte İnsanların zihniyeti de değişmişti, Nedim’in dünya­ sı Üçüncü Ahmed’in dar dünya. İle sınırlanmıştı, Fikret ise ku­ laklarını çatırdayan bir İmpara­ torluğa vermiş, tereddi akıntı­ sının bizi nerelere kadar sürük- iiyeceğini merak ediyordu. Ne­ dim sarayın dört duvarı İçindey­ di. Fikret Şarkın Garba açılmış penceresinden dehşet ve ibretle dünyayı seyrediyordu. Biri doğu­ ya bakıp kendisi ile mağrurdu, diğeri Batıya bakarak, aşmağa

mecbur olduğumuz mesafelerin karşısında ümitsizlik duyuyor, du...

Ruşen Eşref Ünaydın, yüz yıl­ lar içindeki bu oluşları da renk 11 üslûbu ile nazarlarımızda can­ landırdı.. Hücumlar, tenkidler, tehzillere rağmen büyük Fikre- tin merhametsiz gerçekler orta­ sında haklı çıkan canlı ve ruh­ lu portresini elemleriyle, ıstı- raplariyle ümitsizlik ve ümidiyle, lirizmi ile çizdiği ve bugüne ka­ dar yapılamamış bir ustalıkla gözlerimizin önünde canlandır, dı.

DAHA ÇOK GAYRET..

Evet, seneler ilerledikçe onu daha iyi anlıyoruz, ve hiç şüphe yok onun hayalindeki hayata yaklaştıkça daha da İyi anlıya- cağız.. Onun yüzünü güldürmek, onun idealine erişmek için da­ ha da çok gayretler sarfetmeğe mecburuz, fakat kendimizi yor­ gun hissetmiyoruz, çünkü onun cesaret verici sesini kulağımızda duyuyor, onu duydukça heyecan lanıvoruz. Şu mısralar hâlâ te- ru taze bize İmân veriyor.

Millet yaşamaz hakka tahas­ sürle solurken Sussun diye, vicdanına yum­ ruklar İnerse, Millet yaşamaz meclisi ııuls- tahkâr olurken İğfal ile. tehdit ile titret ve sinerse; Millet yaşamaz. matşer.I mil­ let boğulurken! Zulmun topu var, güllesi var, kal'ası varsa Hakkın da bükülmez koin, dön mez yüzü vardır. Göz ynmma güneşten, ne ka­

dar nura kararsa Sönmez ebedi, her gecenin bir gündüzü vardır.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Büşra GÖNENÇ SOLSUN‟un “Aksaray Üniversitesi

[r]

Yöntem: Marmara Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’ne 01.06.2005-31.12.2006 tarihleri arasında başvuran olguların kayıtları geriye dönük olarak tarandı, olguların

Somyada kımıltısız yatan ka­ fa ninenindi: «Padişahımız ikin di divanından sonra Belgrad’a dönmüştü. Odanın içinde bir boydan öbür boya konsol denli

Üçüncü Selim zamanında ıslah edilmiş olan musiki, meşkhanesinde müstait cariyelere de Şark musikisi talim edilirdi.. Abdülmecit zamanın­ da Dolmabahçe

Dolayısıyla ana çekirdekte ve ikincil çekirdek- te bir sızıntı olsa bile, binanın basıncı dış basınçtan daha düşük olduğu için hava sadece içeri sızar, dışa-

Şairliğe çok küçük yaşında Âşık Garip, Âşık Kerem, Âşık Ömer, Aşık Gevheri gibi halk şairlerinin şiirlerini okuyarak he­ ves etmiştir.. Bu