G Ü N E Ş S A Y F A 7
Dünden • Bugünden
11 OCAK P A Z A R 1987
İZLENİM
D
ALAN in vasıtası deniz motoru.. Bizi de alıyor motoruna ve bır Boğaz gezisi için hemen “ e v e t" di yerek yola çıkıyoruz. Dalan, iletişim toplumunun yöneticisi.. Elinde telsiz lerle sürekli merkezle ve kendine bağlı kuruluşlarla temas halinde.. Bir yan dan dolaşıyoruz bir yandan da Da lan gereken yerlere gereken talimat ları veriyor... Hatta cevaplarını bile alı yor ve biz gezimizi sürdürüyoruz..Boğaz tüm T ü rkiye ’nin malı... Hatta bütün dünya insanlarının gelm esi
,
görm esi gereken y e r’ ’ di yor.. Önce Üsküdar'a geçiyoruz.. Ye ni bir Üsküdar meydanı.. Taksim meydanına benzetiyor Dalan., iştah lı.. Her şey halk için der gibi... Yürü yoruz sahilden. Bütün depolar, ant repolar, fabrikalar gaddar buldozer leri bekliyor . Dalan dertli.. Her yıkı mın gerisindeki büyük mücadelesini dile getiriyor.. Aylarla müzakere, pa zarlık. göz yaşı, sorumluluk velhasıl olmayan yok bu yıkıntıların berisinde.Ama Dalan kararlı.. Halk deniz kı yısında olmalı. Yürümeli, gezmeli, din lenmeli Taş taş ezberlemeye çalışı yor kıyıları yapıları.. Bir yapıya geliyo ruz. Bu ne9 Üç yıllık bir bina gibi du ruyor.. Çirkin mi çirkin.. Buna da ta rihi eser demişler. Dalan kükrüyor
Olamaz bu' .. Hemen telsizle not ge çiyor. Talimat veriyor.. Sahiller halka açılmalı.. Nefeslenmeliinsanlar.. De nizi görm eli. Ulaşmalılar bu dünya nın en güzel sahil şeridine.. Dalan ke yifli. .
Teftiş bütün içtenliği ile sürüyor, kı şın ortasında yaptığımız boğaz sefa sında.
ALAN'ın zaman zaman irileşen mavi gözlerinde 100 yıl öncesine gidiyo ruz. Dedeleri Orta As ya'dan göçmüş.. Dedesi nin adı Genç... Büyükdedesinin adı Ha
cı İsmail.. Büyük bir aile. Bayburt’un
Gençosman köyüne yerleşiyorlar. De desi ve ninesi, babası altı aylık iken ölü yor. Dalan'ın babası küçük Durak, ana sını babasını tanımıyor.. Gözlerinde ya şam sevinci hiç eksilmeyen Bedrettin
Dalan’ın ailesindeki ilk dram böyle baş
lıyor...
Durak, 12 yaşında iken miras mese
lesi yüzünden sıkıntıya düşüyor.. Doğu Anadolu'da Bayburt’tan kaçarak, Ege' de Söke’ye yürüyerek geliyor.. O za manlar Müslüman köyleri, Müslüman ol mayanlardan ayrı. Kendisini bulamasın lar diye bir Rum köyüne yerleşiyor. Da
lan çok gerileri anlatırken ‘Babamın Bayburt'tan kaçıp gelme olayını bir yazsam, roman olur’ diyor..
Durak’ın geldiği yer tütün köyü. Bu
radaki Rum köylüler, tütün ile yaşamla rını kazanıyor.. Bir gün köye tütün alma ya gelen bir tütün eksperi, Müslüman olan Durak’ı görüyor.. O na, “ Sen bu
köyde ne yapıyorsun, ölsen cenaze namazını kılacak kimse butumazsın”
diyerek küçük Durak'ı alıp evine götü rüyor.. Ve o zamana kadar hiç çocuğu olmadığı için de evlat ediniyor.. Yıl, 1910 dolayları..
Ç a n a k k a le
Savaşları’ndan sağ
d ö n e n le rd e n biri d e
Dalan’ın babasıydı
Durak’ı babası büyük bir şefkat ile ye
tiştiriyor. Ancak, o günlerde Birinci Dün ya Savaşı çıkıyor.. Seferberlik başlıyor..
Durak Çanakkale Savaşı için seferber
liğe çağırılıyor.. O sırada Çanakkale'ye gidenlerin bir daha geri dönmediğini bi liy o r. Bu yüzden hastalık beyanında bu lunup buraya gitmekten kurtulmak iste yenler çıkıyor. Durak'ın birkaç arkada şı böyle yapıyor.. Durak ise, “ Benim
hiçbir şeyim yok, en rahat şekilde harp edebilirim” diyor...
Bunun üzerine doktor, “ Sen öne çık” diyor.. Gerçekten de Durak hariç tüm ar kadaşları Çanakkale’de şehit oluyor.. Daha sonra Durak, padişahın koruma sı olarak Yıldız Sarayı'nda görevlendi riliyor.. Yaklaşık 7 yıl İstanbul'da asker lik yapıyor. O sıralarda kendisine para gönderen üvey babası vefat ediyor..
Durak, tamamen kimsesiz ve yalnız
kalıyor.. Daha sonra da seferberlik biti yor, terhis oluyor.. Dalan, babasının o günlerinden miras kalan anıları şöyle an latıyor:
“ Bir gün Galata Köprüsü üzerinde ürürken, akrabalarından bir kadın abamı görüyor. O sıralarda herhal de 1918 yılında babam 25 yaşlarında.. Kadın, babamı kolundan yakalıyor.
“Sen Genç Ağa’nın oğlusun” diyor. Fa
kat babam inkâr ediyor ve kimliğini gizliyor. Yaşlı kadın babama bir kıta şiir söyleyerek, Bu eller Genç Ağa'nın
oğlunun elidir. Başka sülalelerde bu el- ler olmaz’ diyor. Yani elinden tanımış.
Gerçekten çok karakteristik bir eli var dı. Elinin parmaklan yuvarlak, uzun ve etliydi. Sonra sülalesini görmesi için babama yemin ettiriyor. Bunun üze rine babam önce gemi ile Samsun’a oradan da yürüyerek Ankara’ya gidi yor. Bu sırada Doğu da olaylar var. Erzurum, Bayburt civarlarında Rus iş gali sürmekte.
D e d e s i
ticaret yaptığı
için babası da onun
yardım cısı olarak
çalışmıştı
Bu yüzden babamın ailesinin bağlı bulunduğu aşiret, daha önce yola ko yularak Ankara'ya gelmiş..
Ailem, 1916 da göçetmiş. Bu şekil de Bayburt’tan kalkarak Altındağ'a gelmişler. Yalnız, buraya gelirken ba zıları ayrılarak Tunceli’ye, Yozgat’a yerleşiyorlar.. Büyük bir çoğunluğu da Altındağ’a yerleşiyor. Durak akra balarını görmek için Ankara'ya gidi yor, ama giderken İstanbul'da birik tirdiği bütün paralar ve elbiselerini yolda eşkıya çalıyor.. Yani çıplak bir vaziyette Aökara’ya geliyor ve ak rabalarını buluyor. Daha sonra Bedret tin Dalan ın müstakbel dedesinin ya nına İşçi olarak giriyor.. Ve işçi ola rak girdiği ailenin kızı ile evleniyor.. Açık renk tenli, açık renk gözlü, bu
| BEDRETTİN DALAN’ IN YAŞAM ÖYKÜSÜ
PAMUK İŞÇİLİĞİNDEN İSTANBUL’ UN YÖNETİCİLİĞİNE
İ 1
BARLAS
Bayburtlu ailenin Eskişehirli oğlu
Yeni ayakkabılarını
kaybedince
ilk dayağı yedi
Altı aylıkken öksüz ve yetim kalan babası Durak Da
lan, 12 yaşında miras yüzünden Bayburt’tan kaçmak zo
runda kalmış ve yürüyerek Söke’ye gitmişti. Bulunmamak
için tütüncülük yapan bir Rum köyüne yerleşen Durak
Dalan’ı bir tütün eksperi farkederek evine götürdü ve ev
lat edindi
“ Mesela ben Eskişehir’de doğdum. Ama enteresan bir-
şey 1935’lerde soyadı kanunu çıkınca, babam bu sırada
görev yaptığı Elazığ’ın Dalan köyünün ismini soyadı ola
rak almış. Bu yüzden soyadım Elazığ’dan geliyor. Adım
da yine Elazığ’dan
genç kız büyülüyor Durak'ı... Dalan hem babasından, hem anne
sinden fazla etkilenmiş.. Yaşamını bö lüm bölüm dinlerken, Ö'nun gerçekçili ği kadar duygusallığı da insanı etkiliyor..
Dalan yaşamadığı, ama dinlediği o gün
leri şöyle aktarıyor:
“ Dedem ticaret yaptığı için, babam da onun yanında yardımcı olarak ça lışmış. Bir müddet sonra dedem işi babama bırakmış. Babam da para iş lerinden anlamadığı için kısa zaman da işi İflas ettirmiş. Daha sonra da Bü yük Millet Meclisi'nin karşısına bir kahvehane açmış. O dönemin millet vekilleri, sürekli o kahvehaneye gel diklerinden dolayı, babam Cumhuri yet Tarihi’nin canlı bir ansiklopedisi gibiydi. Milletvekillerinden duyduğu hikayeleri gelir bizlere anlatırdı. Bu yüzden benim de bir hayli bilgim ol muştu. Babam kahvehaneyi de iflas ettirince, milletvekillerinden birisi ba bamı yeni kurulan Devlet Demiryolla- rı’na memur olarak almış. O günden sonra da ölünceye kadar demir yolcu olarak kalmış. Babam devlet memu ru olunca, ülkenin çeşitli yerlerini do
laşmak zorunda kalmış. Mesela ben Eskişehir’de doğdum. Ama enteresan birşey, 1935’lerde soyadı kanunu çı kınca, bu sırada görev yaptığı Elazığ' ın Dalan köyünün ismini, soyadı ola rak almış. Bu yüzden soyadım Elazığ' dan geliyor. Dedem, annem ve babam hepsi Bayburtlu, fakat soyadım Ela zığlı.. Benim bir ağabeyim varmış. Ba bam ona, Elazığ’da çok sevilip sayı lan bir imamın adı olan Bedrettin is mini vermiş. Ağabeyim ölünce de, ba bam Bedrettin ismini bana vermiş. Ya ni adım da Elazığ’dan geliyor.
P
orsuk
N ehri’nin
d o n d u ğ u şiddetli kışta
ilkokula başlamıştı
Elazığ'da görev yaptıktan sonra ba bamın Eskişehir’e tayini çıkmış. Eski şehir'de ben dünyaya gelmişim. Ha va Hastanesi nin arkasında bulunan küçük bir evde doğumum gerçekleş
miş. 1946 yılında müthiş bir kış ya şanmıştı. Porsuk Nehri donmuştu ve çocuklar üstünde kızak kayıyorlardı. Ö yıllarda ben ilkokula başladım. Oku la gitmeden önce okuma-yazma bili yordum. Babam daha önceleri bana öğretmişti. Okula başlamadan önce çok yaramaz bir çocuktum. Fakat okula başlar başlamaz, son derece içi ne kapanık biri olmuştum. Yaklaşık üç ay, öğretmenin sorduğu hiçbir şeye cevap vermedim. Fakat öğretmenimiz gitti, yerine daha sevecen bir kadın geldi. Ben de yeni hoca ile birlikte açıldım ve yazmaya başladım. Netice de sınıfın birincisi oldum.”
— Sonra hep bu şekilde devam etti mi?
“ Aşağı-yukarı etti sayılır.. Daha sonra babam emekli oldu. Babam iki yere gitmek için karar verecekti. Ya Bayburt'a dönecekti ya da daha Ba- tı’ya gidecekti. Sonunda Aydın’ın Germencik kazasına giderek yerleş tik. Fakat Doğu Anadolu insanı ile Batı Anadolu insanı arasında bayağı fark lar var. Mesela Doğu’da herkes yaz ayları boyunca, kış için buğday depo ederler. Fakat Batı da kış sorunu di ye birşey olmadığı için stok yapan da yoktu. Annem Aydın da çuvallarla buğday aldığı zaman bunu oranın hal kı yadırgamış. Hatta bazıları bizi çok
zengin zannetmiş Çünkü annem çuval
larla buğday depoluyordu. Sonra bir sene içersinde adaptasyon gerçekleş ti.”
Anneniz de mutlu muydu Aydın’a yer leşmenizden?
“ Pek mutlu, daha doğrusu rahat sa yılmazdı. Çünkü 1948 yılında 13 bin nüfusu olmasına rağmen, Germen cik’te fırın ve elektrik yoktu. Bu yüz den ekmek sacın üzerinde evde yapı lırdı. Bu arada şunu söylemek istiyo rum. Benim hayatımda değişik insan ların değişik etkileri vardır. Bunların başında babam gelir. Babam; annesi ni ve babasını görmediği için, bizlere inanılmayacak derecede aşırı sevgi gösterdi. Beni derslerimin iyi olmasın dan dolayı biraz daha fazla severdi. Geceyarıları yataktan kalkarak üstü müzü örterdi. Bunun yanında son de rece bonkör bir İnsandı. Emekli maa şını aldığı zaman parayı hepimize da ğıtırdı. Hatta bir keresinde, bana al dığı yeni ayakkabıları kaybetmiştim ve ilk defa da o zaman dayak yemiştim. Ama adamın canı yanmıştı, çünkü ayakkabıları, aldığının birinci günü kaybetmiştim. Parası olan bir insan için yeni bir ayakkabı almak kolay bir iştir. Ama ekmek parasını ayakkabı ya veren biri için gerçekten çok güç durumdu. Buna rağmen bana aynı ayakkabıdan bir çift daha aldı. O za manlar ayrıca naylon modası çıkmış tı. Ablam da naylon bir kayış (kemer almak istemişti. O zamanlar bir nay lon kemer 10 liraydı. Babam bu para yı vererek, ablama o kemeri aldı. Fa kat o zaman gerçekten iyi paraydı 10 lira. Belki de maaşın dörtte biri kadar dı. Sadece ablamın gönlü olsun diye giderek o kemeri aldı. İşte babam böyle bir insandı. Naylon o kadar önemli ve pahalıydı ki, bununla ilgili maniler bile vardır. Bir tanesini söy leyeyim:
‘‘Naylon kayış aldım Yine borca daldım Evleneceğim diyordun ah.. Yine bekâr kaldın"
Bunu şimdi belki kimse bilmez ama, 1946 yıllarının modasıydı.”
Y A R I N G E R M E N C İ K ' T E Y A Ş A M
Dalan ailesinin Germencik hatırası. Oturdukları evin önünde çekilen re simde, Bedrettin Dalan, annesi, babası ve kardeşleri ile birarada...
Gençliğinde hızlı bir motosiklet tutkunu olan Dalan, Verpa’sı ile Germencik so kaklarında tur atıyor
Germencik günlerinden bir anı daha. Bedrettin Üniversite öğrenciliği günlerinde, kızkardeşi ile bir vapur gezinti- Dalan 1964 yılının 29 Ekim günü kardeşini töre- sinde
ne götürüyor
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi