S O F R A Bekri Çeşnici
Yorgo Okumuş “ İmroz” da, lezzet ve biçimlerini uzak bir geçmişten alan mezelerin geleneğini sürdürme peşinde... İmroz Lokantası’mn özel mezelerinden biri de “ fukara lakerdası" diye de adlandırılan hamsi lakerdası...
Ç
içek Pasajı, henüz gerçekten çiçekler desatılan bir pasaj iken, onun birkaç adım ötesinde, yine meyhaneleriyle ünlü daha az tanınan bir Krepen Pasajı vardı. Tomris L'yar’ın,
“ Yaşamlarını ‘profesyonelce’ yani dünyadan ne is tediklerini, neyi seçtiklerini bilerek, belli bir tüken me çizgisi içinde bitirmek isteyenlerin barınağı, Be- yoğlu’nda özerk bir bölge” , olarak nitelediği Kre
pen Pasajı da 1982’de yerine inşaat yapılmak üze re yıkıldı.
Peki ya Krepen’in meyhaneleri ne oldu?
Özdemir Kaptan (Arkan) kısa geçmişi, argosuyla “ Beyoğlu” adlı özgün yapıtında, soruyu şöyle ya
nıtlıyor:
“ Buradan iki üç meyhane çıkıp, Nevizade So- kağı’na sığındılar. Pek de görkemli olmayan ga raj gibi yapılara...”
Şimdilerde, Nevizade Sokak’taki o garaj benzeri yapısı içinde barınan “ İmroz Lokantası” , bugün Beyoğlu’nda eski meyhane geleneklerini hâlâ sür dürebilen yerlerden en eskisi. O meyhane gelenek leri ki nice yılların ve zorlu deneyimlerin imbiğin den süzülerek günümüze gelmişlerdir. Tanaş Yal-
yas ile Spiro Iiavuços’un 1 Şubat 1941 tarihinde
ilk ruhsatını alarak Krepen Pasajı’nda açtıkları
“ İmroz” , lezzet ve biçimlerini inanılmaz uzaklık
taki geçmiş günlerden alan bu geleneklerin koru nup yaşatıldığı bir mekândır. Pek çok eski mekân, hoyratlığın hırçın rüzgârının esmesiyle görgüsüz bi rer panayır gazinosu haline gelirken, eski birikim lerden yararlanmak kaydıyla, yeni mekânların, ne denli değerli ve görgülü olabileceğinin kanıtıdır “ İmroz” .
Yaşam değişkendir ve hiç kimse geriye dönemez, bizi de döndüremez. Bunu iyi biliyoruz. “ İmroz” , artık Krepen Pasajı’nın 13 numarasındaki İmroz değil. Tanaş Yalyas hissesini devredeli, neredeyse yirmi yıl oluyor. Toprağı bol olası, “ İspiro Usta” (Spiro Havuços), 1980 yılından beri Şişli Rum Or-
tadoks Mezarlığı’nda sonsuz uykusunu uyuyor.
Ama bize, Nevizade Sokak’taki yeni dükkânındaki İmroz yetiyor. “ Yorgo Ağabey” diye bildiğimiz
Yorgi Okumuş’un güleryüzü; biz oturdukça bize
hiç duyurmadan üstümüzden hiç ayırmadığı bakış ları, hiç de eskiyi aratmıyor.
Beyoğlu’nun eski meyhanelerini özleyenlerden çok, onları hiç görmemiş olanlar geliyor şimdiler de... Evet, “ İmroz Lokantası” gerçekten eski Be yoğlu meyhanelerinin geleneğini sürdürüyor her şe yiyle. Tabii eski fiyatlar yok artık. Yorgi Okumuş,
“ Eskiden” diyor, “ bir şişe rakının yanında küçük küçük mezelerin beş altı çeşidini bedava verirdik.”
Sonra biraz duruyor ve ekliyor: “ Çok eskiden de
ğil, daha 1978 yılında bir şişe rakı 26 liraydı. Me zeleriyle birlikte, 60-70 liraya çıkılırdı meyhane den.”
On liraya, balığı ve rakısıyla Boğaz meyhanele rinden çıktığımız günleri, benim gibi unutmamış olanların 60-70 lirayı çok pahalı bulduğumuzu
anımsayıp gülümsüyor ve belki de hüzühleniyo- rum. Her neyse, burada bizim görevimiz size İm roz’u anlatma. Gittiğinizde siz kendiniz hüzünle nir misiniz yoksa neşelenir misiniz orası size kalmış.
Nevizade Sokağı’ndaki (Beyoğlu Adliyesi’nin
bulunduğu sokak) “ İmroz” , tam bir meyhane. Krepen’in tüm geleneğini, iki sokak öteye taşıma yı becermiş. Her şeyden önce, mezelerinin zengin liğine diyecek yok. Şöyle kısaca not ettiklerimize bir göz atalım: Karides (güveç ve salata); çalı fa sulye, fasulye pilaki; midye (pilaki veya tava); ıspa nak ezme, mantar zeytinyağlı, Brüksel lahana zey tinyağlı; patlıcan tava (soslu veya yoğurtlu); pıra sa, kereviz zeytinyağlı; çılbır, rus salata, taze bakla, zeytinyağlı sarma, çiroz (istavritten); süzme yoğurt, tarama, pancar, beyin, karışık turşu, baş söğüş, kroket (yani patates köfte); börek (peynirli, kıy malı, pastırmalı); sardalya tuzlu, bakla fava, mev siminde kuzu sarma (yani salçalı kuzu kokoreç); ahtapot, kalamar, arnavut ciğer, ayva tatlı ve ta bii kambersiz düğün olmayacağına göre, beyaz pey nir ve yılın 10 ayı eksik olmayan kavun ve Beyoğ lu meyhanelerinin bir zamanlar pek ünlü mezesi radika. Bunlara bir de uykuluk, böbrek, yürek, koç yumurtasının da aralarında bulunduğu her türlü ızgarayı ve mevsim balıklarını eklediniz mi, mut fağın zenginliğini kolayca gözlerinizin önüne ge tirebilirsiniz.
“ tm roz” un birçok özelliği var. Örneğin, koca bir şişe viskiyi veya iki şişeyi piyangoya koyan Rüs-
tem, elinde defteriyle gezen İsmet. Burada piyan
go, güven temeline dayanır. Piyango parasını ve rirsiniz, istediğiniz veya boş olan numaranın kar şısına adınızı yazdırırsınız. Sonra piyangocular bu geleneğin sürdüğü birkaç dükkânı daha gezerler.
O akşam sıra neredeyse piyango orada çekilir ve kazanana ödülü verilir. İkramiye şansı, Milli Pi-
yango’ya oranla fevkalade yüksek olan bu çeki
lişte şimdiye dek, kimsenin hile yaptığı görülme miş, işitilmemiştir. Sıcak sıcak midye dolma satan yılların Haydar’ının da istemeyene askıntı olduğu na kimse tanık olmamıştır. “ lm roz” un bir başka özelliği de meyhanede bulunmayan herhangi bir ba lığı dışardan alıp getirmeniz ya da getirtmeniz ha linde hemen pişirip sunmalarıdır. Biz geçenlerde adam gönderip, balıkçıdan istiridye açtırıp getirt tik. Bu tür istekleriniz karşısında hiç yüksünmez- ler.
Mezeler temiz ve lezizdir. Her ne kadar, bakla fava o canım kıvamını aşmış ve beton sertliğine ulaşmışsa da bir ya da iki başarısız örnek, tüm ye mek ve mezelerin kalitesine gölge düşüremez de ğil mi?
Herkesin kendi âlemine daldığı; ama kimsenin kimseye yan bakmadığı, kimsenin kimseyle rahatsız edici biçimde ilgilenmediği bu meyhanenin üçün cü ve belki de şu pahalılık ortamında en büyük özelliği, benzerlerine oranla (eğer hâlâ çok benze ri kalmışsa), oldukça ucuz olmasıdır. Zeytinyağ lılar, 1200 liradan; en az bulunduğu mevsimde bi le göbek salata 1000 liradan verilir. Antrkot ve şiş gibi ızgaralar 2500 lira; mezgit, tekir gibi balıklar ise 3500 liradır. Ama ona da keseniz elvermiyor sa, ki bu hiç de ayıp değildir ve belki de şu ortam da kesenin her şeye elvermesi daha ayıp kaçıyor- dur - istavrit yiyebilirsiniz 1000 liraya. Mevsimin de veya Balıkpazarı’na geldiğinde, çok ucuza son derece lezzetli olan sardalyeyi de tadabilirsiniz; ister kâğıtta, ister ızgarada...
Yorgo’nun bir de “ hamsi marine” dediği ham si lakerdası var ki ondan ayrıca söz edeceğiz.
Eğer, meyhaneye gidecek kadar paranız varsa varın gidin “ İmroz” a; ne boğaz kıyılarını araya cak, ne de pahalı lokantalara gidemediğiniz için hayıflanacaksınız. Çünkü “ İmroz” da hem her çe şidi, lezzetli hazırlanmış olarak bulacak, hem de çoğu yerde göremeyeceğiniz bir sıcaklıkla karşıla nacaksınız. Ve kararında yer içerseniz, 10 bin li rayla buradan çıkabileceksiniz. Beyoğlu’nun bu es ki meyhanesinin simgesi Yorgo, size geçmişten gü nümüze gelen bir esintiyi yaşatırken, nostaljiye de pek takılmıyor, “ Şimdiki müşteriler eskisinden da
ha iyi” diyor ve ekliyor: “ Belki de o zaman para sı olanlar böyle yerlere gelmiyorlardı...” Eskiden
meyhanelere kadınlar da pek gelemezdi, şimdi ra hatlıkla geliyorlar. □
Haftanın çeşnisi: Fukara lakerdası
Y
orgo Okumuş’a soruyorum, “ Lakerda da bulunuyor mu?” “ Bulunsa neye yarar” ,diyor; “ Kilosu 50.000 lira!” Ama adını, tüm Krepen Pasajı’nın meyhanecilerinin imrozlu olmasından alan “ İmroz” da, buna da çare bulmuşlar.. Lakerdayı hamsiden yapıyorlar; adına da “ Hamsi Marine” diyorlar. Şimdi bu fukara lakerdasının tarifine geçe lim: Hamsileri alıp, kılçıklarını çıkararak, yaprak yapın, iyice, üzerinde hiç kan kalmayacak biçimde yıkayın. Eğer aldığınız hamsi 1-2 kiloysa, bir tepsiye koyun üzerini tuz ile kaplayın. Eğer hamsi daha fazla ise, tenekeye basın. Tepsiye tek sıra halinde dizdiğiniz takdirde, bir- iki saat sonra hamsiler tuzda pişeceğinden tuzlarını iyice silkeleyip üstünden hafif su geçir dikten sonra (ki tenekeye bastırdığınız takdirde tuzun tüm balıklara işlemesi için birkaç gün tutmanız gerekir), dereotu, limon ve defne yaprağı koyup zeytinyağının içinde bekletin. Yiye ceğiniz zaman, üstüne ince kıyılmış soğan ve maydanoz ekleyebilirsiniz. □
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi