JBİYET
Reşad
Mnri için
Zayıf, narin, minimini cüyebileceği- bir adam... Fakat kaç cephesi, bu cephedeki sayısı* muvaffakiyetler ire örülü. yalnız çalışmak ve didinmek
le geçmiş ne dopdolu bir mazisi var. Tiyatro muharriri Reşad Nuri, ro mancı Reşad Nuri, maarifçi Reşad Nuri... Kaç roman, kaç hikâye, kaç tiyatro, kaç makale, kaç bin talebe..1
Hastalanıp Gureba hastanesine ya tırıldığı zaman sayın eşi, ilk görüş memizde bana, gözleri yaşla dolu:
— Çok yorduk, onu, çok! Çok ça lıştı! demişti.
Bu fikre iştirak etmem. Onu kimse yormadı. Dünyada tek başına olsay dı dahi o gene böyle yorulacaktı. Sessiz sadasız, kendisinden hiç bah setmeden ve ettirmeden, bir dakika y ı boş geçirmek korkusu içinde mü temadi bir didinip çalışma...
Dudaklarında daima iki şey görü lürdü. Bir tarafında bir tebessüm, I zarif, ince, bazan hafif alaycı bir te bessüm, öbür tarafında bir sigara iz mariti... Son aylara gelinceye kadar bu sigara izmariti oradan eksik olma dı, sanki gördüğümüz hep aynı siga ra idi ve oraya yapıştırılmıştı.
«N e çok sigara içiyorsun?» diye ceklerinden mi korkardı bilmem. O- nun sigara paketini cebinden çıkara rak içinden bir sigara seçtiğini gö renler yok gibidir. Elini cebine so kar, paketi cebinin içinde açar, ve eli bir sigara ile birlikte oradan dışa rı çıkar, bu sigarayı henüz ağzında tüten izmaritten yakar, izmariti ala rak yenisini yerine yerleştirirdi.
Gözlerinde daima bir tek şey gö rülürdü. Parlak, keskin, zeki, zaman zaman yaramaz, zaman zaman müte- bessim bir bakış...
Gureba hastanesinde kendisini zi yarete gittiğim ilk gün, bu gözler beni nasıl perişan ettiler, ömrümce unutamam. Hastalığım, amansız has talığını henüz bilmiyordu. Bunu bi lâhare onun yüzüne soyliyecek sev gili dostları henüz teşrif etmemişler di. Evet vaziyeti bilmiyor, fakat bir şeylerden şüpheleniyordu. Acaba be nim gözlerimde acıyan, yahud meyus bir bakış yakalıyabilecek miydi? Gözleri bir saat müddetle beni ya man bir isticvaba tâbi tuttular. Hal buki bahis, bermutad tiyatro ve son piyesler bahsi idi. Lisede iken tüık- çe ve edebiyat imtihanlarıma mü meyyiz olarak gelirdi. O gün anladım ki o imtihanlar bu geçirdiğimin ya nında pek çocukca, pek tatlı şeyler -| miş.
Onun asıl görülmiyen, anlaşılmı- yan tarafı kalbi idi. Bu kalbin sevgi ve vefa ile ne kadar dolu olduğunu anlamak için Reşad N uriyi yakın dan tanımak lâzımdı. Sevgi ve dost luğunda da sessiz, gösterişsiz, gürül tüden uzaktı. Kim i sevdiğini ve ne çok sevdiğini ancak ihtiyaç ânında anlardınız.
Gençliğe, yeni istidad ve kabiliyet lere karşı ne çok muhabbeti olduğu nu ben bile, çok zaman sonra öğren dim.
Hepimiz öleceğiz. Onun gibi bir memleketin edebiyat tarihine, tiyatro tarihine böylesine girip yerleştikten sonra gelen ölüm bir bakıma imre nilecek bir ölüıVı .. Benim Reşad Nu- rinin ölümüne bu kadar yanışım, ö- lümünden fazla yapacak daha pek çok işi olduğundan ve bunları yapa madan gittiğinden dolayıdır. Y or - gunluğuna rağmen ilerisi için ne çek tasavvurları vardı. Kendisi ile mü lakat yapan genç bir gazetecinin su alini ve ona verdiği cevabı hatırlıyo rum!
— En çok hangi eserinizi seviyor sunuz?
— Bundan sonra yazacaklarımı. Ölümünün şeklinde de onun ka rakterinin izlerini bulmak kabil. Göz lerden ırak, hattâ yurddan pek... PeK uzak bir köşede sessiz sadasız öldü. Son perde yavaş yavaş, gürültüsüzce kapandı. Bir tiyatro muharriri için iyi bir final değil bu, teslim ediyo rum, fakat benim aziz hocam, benim kıym etli meslekdaşım ve nihayet be nim sevgili dostum, senin istediğin gibi bir final olduğunu da inkâr et mek mümkün mü?
Ccvad Fehmi B A Ş K U T