▼Yüzde 52.2 oy aldı
Chirac 22'nci
Cumhurbaşkanı
•Paris Belediye Başkanı Jacques Chirac ikinci tur sonunda Fransa Cumhurbaşka nı seçildi. Oyların ancak yüzde 47.8'ini a- labilen S osyalist aday Jospin yenilgiyi kabul ederek Chirac'ı kutladı. Sonuçlar Paris'te coşkuyla kutlandı ve sabaha ka dar şenlikler yap ıld ı. Paris'te bulunan Başbakan Çillerin bugün Chirac'ı kutla ması bekleniyor. * 1 4 . sayfada
▼Teknoloji mucizesi
Moskova'ya
yapay güneş
•Yarın 50’den fazla dünya liderini buluştura cak olan Moskova’daki törene gölge düş mesini istemeyen Ruslar, havanın güneşli olması için önlem alıyor! Meteoroloji uçak ları, Moskova’yı “yapay” olarak güneşlendi recek. Uçaklar, dünden itibaren isimleri a- çıklanmayan kimyasal maddeleri Moskova semalarına bırakarak, yağmur bulutlarının dağılmasını sağlıyor. * 1 4 . sayfada
Yeşikam’a bomba düştü
Sinemanın büyük ustası, ünlü
yönetmen Atıf Yılmaz’m anılan,
40 yıllık kapalı kutuyu açtı
■■ ■■
Türk sinemasına damgasını vuran,
birçok başyapıta imzasını atan Atıf
Yılmazın anılan, film şeridi gibi...
Beyaz perdenin şöhretleri, bilin
meyen yaşantıları...
GONUL’UN KİMONOSU
^C ahide Sonku’nun oynadığı ilk ve Son’ filminin çeki
mini, Şevket Mocan’ın yalısında yapıyoruz, ilk gün yalının kapısından girer girmez, merdi venin başında, üzerinde ipek bir Japon kimonosu, sabah mahmurluğu
içinde Gönül Yazar’la karşılaşıyoruz.
Mocan, çapkınlığıyla ünlüydü. yy
FATMA’NIN SEFALETİ
^ Fatma Girik’le annesi figüranlık yapıyorlarmış.
Sultanahmet’te sefil bir medrese odasmda | yaşıyorlar. O gün ana kız figüranlık yapıp eve yiyecek bir şeylerle dönmek ümidindeler. Ben bazı figüranları seçip onlan göndermişim.
Beyoğlu’ndan Sultanahmet’e ağlayarak, yayan dönmüşler. yy
TÜRKAN’IN KIŞKIRTMASI
^ T ü rk an Şoray’la ilgili hatırladığım ilk şey, daha ilk
filmimizde ona sırılsıklam aşık olmamdır. Her ilk filmde, tabii biraz da kendi
kışkırtmasıyla, bu tür kapılmalarla karşılaştığı için, benim aşkımı pek
önemsediğini sanmıyorum. Kimse
onu, Rüçhan Adlı’dan çok sevemez yy
EĞİTİM
MİLLİYET
BİLİR
Anadolu lise le r i
v e K olejler
S
î m m
DEHEMIE 1ESIİ
GEWU- JUMHIMB
• 9 . sa yfa d aSinemamız delik deşik
9
VBüyük sinema
ustası AtıfYılmaz'ın
hatıraları
Sinemamızı delik deşik bir
gemiye benzetirim. Yönetmen bu
gem inin kaptanıdır. Çıktığı
yolculuğun sonu belli değildir."
DAHİDE SONKU (Kabus g ib i)
"Cahide Sonku'nun bilgisizliği, sabırları taşırıyordu. Esat Mahmut Karakurt, cümlesini düzeltmeye
kalkışan
Cahide'ye sonun da patladı: Ulan cahil kan! Senin okuman yazman mı var da benim cümleme müda hale etme cesare tini gösteriyor sun!"
PERVİN PAR (İnadım in a t)
"Pervin, senaryo icabı, Fikret Hakan'a 'Seni seviyorum, beni kaçır' diyecek. Ama demiyor. 'Ben hayatımda
hiçbir erkeğe yal varmadım' diye tutturdu. Zor ikna ettik. Henüz 16 yaşındaydı. Aramızda duy gusal birşeyler olmaya başladı. Evliyim, eşim hamile..."
YILMAZ GÜNEY (H a sta lık h a stası)
"Yılmaz'ın bir özelliğini fark ediyo rum. Hastalık hastalığı mı? Bilinçaltı ölüm korkusu mu? Bir sabah
perişan geliyor. 'Abi verem oldum' diyor. Öksürüyor, kanıtlamaya çalışıyor. Röntgenler, tahliller... Yılmaz sapasağlam..."
M illiyet Ha:. Çarşamba 10 M ayıs 1095
Ortaokulda lakabım “rejisör”dü
... - ..-___ ______ _-... -... ... -___—
J
...
m m • • m ■ ■ w ■ ■ ■ ■ ...
Yönetmenliğe ilk adım
Kral Oidipus’la başlıyor
r
T f1
■ ■ L a / / ”\ / yılmda Mersin’dedoğan Yılmaz, ço-| f I i cukluk ve gençlik
■ I m M fY yıllarının acı tatlı
w m ■ bir bölümünü bu
a f ı l l şehirde geçiriyor.
/ h m ■ ■ Anılarında ailesi-
H i V / nin ve yakın çev
resinin yaşam biçimine ilişkin olayları içten ve ironik bir ifade ile anlatan A tıf Yılmaz, daha sonraki yıllarda bir tutku haline gelen sinema ile ilgisini şöyle anlatıyor:
“M ersin Ortaokulu’nun ikinci sınıfında, şimdi kim, hangi nedenle münasip gördü ha tırlamıyorum. Bana rejisör lakabı taktılar. Herhalde bir Yılmaz daha vardı sınıfta, on dan ayırmak için. Ama neden rejisör? Bana bu ismi yakıştıran arkadaş herhalde şimdi ünlü bir falcı olmalı. Bu lakabın ilerde mes lek seçimimde, herhalde önemli bir payı ol m uştur diye düşünüyorum. Kuşkusuz çoğu muz, özellikle de ben, sinema tutkunuyduk. Mersin’de Güneş sineması yeni açılmıştı. Kı şın içerde, yazın binanın üstündeki terasta, bizleri başka dünyalara sürükleyen filmler ve starlar izliyorduk. G reta G arbo’nun, C harles Boyer’in, Norm a S h e a re r’in, Jean H arlow ’un, Robert T ay lo r’un fimleri, Lo- re l - H ardy’ler, M arx B ro th e rs’m Üç Ah bap Ç avuşlar dizisi, Ferdi Tayfur’un olağa nüstü katkısıyla favori filmlerimizdi. Bir de tabii o döneme göre dekoltesi bol filmler... 4 - 5 defa gittiğim Paprika adlı ol
dukça açık saçık bir filmi h a tır
lıyorum.” •»
İLK YÖNETMENLİK DE
NEMESİ
A tıf Yılmaz’ın ilk yönetmen lik denemesi, tiyatro üzerine:
“Epeyce sınıfta kaldığım için öteki çocuklardan biraz daha yaşlıyım. Bu bana, sözgelimi, havalı matematik hocasına kur yapma imkanı veriyor. Ya da bana öyle geliyor. Tembel ama terbiyeli bir öğrenci olmaya de vam ediyorum. Bir süre sonra nereden aklıma esti bilmiyo rum (öğleden sonra zorunlu o- lan etüd saatlerinden kaçma ni yetiyle de olabilir), okulda So- fokles’in Kral Oidipus oyununu
sahneye koymaya kalkışıyorum. Önce edebi yat hocasına açıyorum meseleyi. O müdüre söylemiş. Önerim kabul ediliyor...
B ütün öğrenciler etrafımı alıyor... 30 - 40 kişiyi etüdlerden ve birtakım derslerden ka çırma imkanım var. Okulun salonlarından birinde provalara başlıyoruz, ihtiyar kahin Tresia rolünü kendime seçiyorum. Ezberler fena değil: Oyun benim tiradımla başlıyor. (Şimdi aklımda kalanıyla) ‘Ulu kadmosun genç evlatları, bu niyaz dallarıyla sarayımın önüne neden gelip diz çöktünüz?’ Bacakla rım irademin dışında titremeye başlıyor. 'Bir taraftan da buhur dumanları ilahiler, i- niltiler yükseliyor.’ Bacaklarımın titremesi artıyor. Provayı kesip bir yere oturuyorum, rolü hemen başkasına devrediyorum. (Daha sonra bacak titreme olaymm, profesyonel o- yuncularm bile başına geldiğini öğrenece ğim.) Provalarımız aylarca sürüyor, koroyu, figürasyonu genişletiyorum.
N ihayet sene sonu geliyor. Oyunu
ger-çekleştirecek sahne bulamıyoruz. Ve h er kes bahçede top oynarken, okulun hopar lörlerinden Kral Oidipus’u radyofonik pi yes halinde yayınlamak zorunda kalıyoruz. Durum, benim dışımda kimseyi etkilem i yor... Amaç zaten bir yarım yıl etüdleri as mak değil miydi?”
Film platolarına böylece ayağını basan Yılmaz, bir yandan Hukuk Fakültesine de vam ederken bir yandan da yönetmen Se mih E vin’in yardımcılığım almayı başarır:
“Semih Evin ilk filmi yapacak... Aka G ündüz’ün Allah Kerim adlı romanını sine maya uyarlamaya karar vermiş, bana asis tanlık teklif ediyor. Ücret iki yüz lira. Çok sonra o dönemin ünlü asistanı M uhteşem D u ru k a n ’m bu iş için altı yüz lira istediğini öğreniyorum. Bilmeden meslekten bir kişi nin işine engel oluyorum. Çekime başlandı başlanacak. Ortada senaryo yok. Yapımcı H ürrem E rm an.
BEĞENİLMEYEN SENARYOM
Semih’i sıkıştırıp duruyor. Bir gün ustam la birlikte Cennet Bahçesine gidiyoruz, ace mi bir izleyicinin önünde ustamın senaryo yazma atraksiyonu başlıyor. Kitabın sayfala rını hızlı hızlı çevirerek bir yerini karalıyor, öte yanmı çiziyor, sayfaların kendince belli yerlerine numaralar koyuyor. Akşama se naryonun bittiği müjdeleniyor, ister istemez, beğenilmeyen senaryom için bir yü
uğraştı-İhtiyar kahin Tresia rolünü kendime seçtim
BU VATANIN ÇOCUKLARI
Solda atın üstünde Yılmaz Güney, gözlüklü kasketli ve beyaz gömlekli benim. Kameraman yanında Çetin Gürtop, ortadaki küçük kız Nesrin Topkapı, önde, Danyal Topatan ve Mike...ğımı düşünüyorum.
Çekim için Adapazarı’na gidiyoruz. Ada pazarı, H ürrem Bey’in memleketi, sinemala rı, malları, mülkleri var. Akıl erdiremedi ğim bir kargaşadır başlıyor. Dağlara tahta raylar döşeniyor, insanlar oradan oraya bü yük bir inançla koşup duruyor. Ben de koşu yorum ama, niye koştuğumu bilmiyorum. Pek işe yaramadığımı fark ediyorum.
Ekip, lakap yakıştırıyor bana: “Okumuş”. Okumuş aşağı, okumuş yukarı. Şimdi düşü nüyorum. iki nedeni vardı herhalde bu laka bı bana yakıştırmalarının, biri üniversite öğrencisi olmamdı, İkincisi yarı okumuş ay dının çekirdekten yetişene göre işe yaramaz lığını simgeliyordu. Belki de haklıydılar.”
Lisede ilk yönetmenlik denememi
bir okul piyesinde yaptım. Kendim
de rol aldım. Ancak tam tiradıma
başladım bacaklarım irademin
dışında titremeye başladı. Provayı
kesip bir yere oturdum ve rolümü
hemen başkasına devrettim...
"Mersin Ortaokulu’nun ikinci
sınıfında, şimdi kim münasip gördü
hatırlamıyorum. Bana "rejisör” lakabı
taktılar. Herhalde bir Yılmaz daha
vardı sınıfta, ondan ayırmak için.
Bana bu ismi yakıştıran arkadaş
herhalde ünlü bir falcı olm alı...”
-Mersin’den Yeşilçam’a
YÖNETM EN CEKETİ
Soldan sağa ayaktakiler: Ünlü yönetmen ceketimle ben, Temel Karamahmut, Yapımcımız Hürrem Erman, ışıkçı Kosta Psaras. Oturanlar: Sohban Koloğlu ve kameramen Mike Rafaelyan...A
TIF Yılmaz’m lise yıllarındaki ilk senaryo de nemesi aslında onu Ye şilçam’a kadar götüre cektir:“Edebiyat hocamız İstiklal Savaşı sırasında geçen, ya şanmış bir olay anlatmış, bu olayı öyküleştirmemizi iste mişti (kompozisyon ödevi di ye bir şey vardır ya). Ben ola yı senaryolaştırmaya, sinema ya uyarlamaya kalktım. Sine ma alanıyla, sinemacılarla ilk karşılaşmam bu senaryo ne deniyle olacaktır.
Zar zor liseyi bitirip İstan bul’a pederin yanma kapağı atmıştım.
İstanbul’a gelir gelmez, çok beğendiğim, okuyanm he men üstüne atlayacağını zan nettiğim senaryomu pazarla maya giriştim. Mersin’deki ti yatrocu abimiz Sohban Ko- loğlu’nun, daha önce İstan bul’a geldiğini, dekoratör ola rak o dönemin en büyük ya pım şirketlerinden biri olan Atlas Film’de çalışmaya baş ladığını biliyordum.
Sohban’m aracılığıyla se naryomu Atlas Film’e vermiş tim. Okuyup cevap vermeleri ni beklerken neredeyse her gün Sohban’m peşine takılıp Atlas Film platosuna devama başladım. Sohban yardımcı larıyla modern bir evin salon dekorunu kuruyordu ve yar
dımcılarının başmda, Soh- ban’m peşine takılıp İstan bul’a gelen Danyal Topatan vardı. Yine berduş, yine yer siz yurtsuz, üstelik o sıralar da esrarı da fazla kaçırmaya başlamış, olmayacak yerlerde uyuyup kalıyor.
Tam yönetmenlik hayalleri kurmaya başlamıştım ki, se naryomun kabul edilmediğini öğrendim. Arakon kardeşler ve Şadan Kamil beni çağırıp senaryomun fena olmadığını ama o sezon için bu tür bir
film yapmak istemediklerini söylediler. Yıllar sonra Avni Dilligil aynı hikayeyi galiba Oğlum için adıyla filme çeke cektir.
Sohban’a, bu defa, o sırada bir filme başlamak üzere olan Şadan Kamel’e asistanlık yapmak istediğimi söyledim. Konuşmuş... Cevap olumsuz... Şadan Bey’in yeni bir asista na ihtiyacı yokmuş. Anlaşı lan o günlerden başlayarak sinema alanına girmeyi kafa ma takmışım.”
Hatırlayamadığım bir filmin setinde. “Hıçkırık” olabilir. Başta ben hepimiz dökülüyoruz...
YARİN: KILLI TARZAN OLUR M U ?
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi