• Sonuç bulunamadı

Bir ozan öldü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir ozan öldü"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

olaylar ve görüşler

)

BÎR OZAN ÖLDÜ

Melih Cevdet ANDAY

A

Türesi Muhip Orana« öfdö. 7i yayında imiş. Gazetede ölüm haberini okuduKtau sonra düşüncelere daldan; ona ilişkin «nılanm 1936 yılına dek uzam yordu. Biz, ilk şiirlerimizi yayınlamıştık o yıl, Orhan Veli ile Ankara’dan İstanbul'a geldik. Ahmet Mu­ hip Dranas ile Cahit Sıtkı Tarantı, o günkü çok dar gelirleriyle bizi bir kaç kez ağırla­ mışlardı. Ahmet Muhip Dranas, Tepebaşı ile Kasımpaşa arasında, bandodan emekli ozan İsmail Safa ile oturduğu küçük bir evde bi­ ze bir akşam sofrası hazırlamıştı. Cahit Sıtkı Taran cı da orada idi. O zamanki ozanların gelenek belledikleri üzere, şiirlerimizi oku­ yor. içiyor, konuşuyorduk. Binlerce şiiri olan İsmail Safa’ya şiir okuma sırası geldiğinde. .Ahmet Muhip Dranas onu durduruyor, ken­ di okuyor, böylece de İsmail Safa fırsatı ka­ çırmış oluyordu. Yalnızca haksız değil, kırıcı bir davranış elbet Ama Ahmet Muhip Dra­ nas' ın hayranı olan İsmail Safa sabrediyor­ du, E.. sabrın da bir sının vardır. Nitekim bu böyle sürüp gittikçe İsmail Safa sinirlen­ meğe başladı ve cebinden koca bir defter çı­ karıp sırayı zorbaca yakaladı, uzun uzun okumağa başladı. Hiç unutmam, Ahmet Mu­ hip Dranas, «Safa sen galiba adlarım atla­ yıp bize üç dört şiirini birden okudun» de­ mişti. Gece yansına doğru içkimiz bitti; bir okuma sırası daha yakalamak umudunda olan. İsmail S afa Kasımpaşa'ya İnip, açtırdı­ ğı bir dükkândan aldığı şişe ile döndü. Sof­ ramız onun bu özgeçili davranışı ile bir kaç vaat daha sürdü. Kırkdort yıl geçmiş.

Şiirde, yazında «kuşak» kavramım, biz nedense çok kısa zamanlı tutmağa alışmışız- dır. Bu yüzden bizde kuşaklar beş altı yılda bir değişir. Bu gelenek uyarınca, Ahmet Mu­ hip Dranas ile Cahit Sıtkı Tarancı, bizden önceki şiir kuşağının temsilcileridir. Daha li­ sede iken okurduk onları. Bir gün Oktay Rı­ fat'ın, elinde bir kitap, «Bir ozan buldum»: diye coşku içinde bizim eve geldiğini unut­ mam. Cahit Sıtkı Tarancı'nın «ömrümde Sü­ kût» adlı ilk şiir kitabı idi bu. Ahmet Muhip Dranas ise ilk şiir kitabım daha üç yıl önce yayımladı; «Şiirler» adlı bu kitapta bütün şiirlerini topladı. «Şiirler» okunduğunda gö­ rülür ki, Ahmet Muhip Dranas, şiir yaşamım başladığı gibi sürdürmüş bir ozandır, değiş­ memiştir; öyle ki, onun şiirleri, oıtaya çıkış tarihlerine bakmadan okunsa, yılların bu ozanda şiiri yeniden düşünmek hevesini hiç uyandırmadığı göze çarpar. Aramadı, bul­ duğuna bağlı kaldı. Bunu bir yergi olarak söylemiyorum, sadece bir saptamada bulunu­ yor ve bundan kimi sonuçlara varmak isti­

yorum. Oysa Cahit Sıtkı Tarancı’da durum böyle değildir. Ahmet Muhip Dranas İçin ya­ zarken. bu iki ozanımızı sık sık karşılaştır­ maya kalkarsam, anlaşılacaktır ki, bunun nedeni, değişme - değişmeme konusu değil, Dranas’m ozan kişiliğini, bir ucundan da ol­ sa, ortaya çıkarma amacıdır.

Mallarme, arkadaşı ressam Degas nın. ince duygulan olduğu gerekçesi ile şiirler yazmaya başladığını söylemesi üzerine. «Şiir sözcüklerle yazılır» demişti. O gün bugün sık sık yinelenir bu söz. Ancak ya anlaşılma­ mış, ya da iyi anlaşılmamış bir sözdür. Bü­ tün şiirler, sözcüklerle yazılmış değil midir! Ozan notalarla, boyalarla, taşlarla çalışıyor değildi ki bu sözün bir anlamı olsun! Oysa o ünlü Fransız ozanı. «Şiir sözcüklerle yazılır» derken, «Duygularla, yazılmaz» diye ekleme­ yi gereksiz bulmuştu Degak resimleri­ ni duygularla mı, yoksa boyalarla mı yapıyordu? Başka bir Fransız ozanının «îyi duygularla kötü şiirler yazılır» sözü de bunu anlatmak için söylenmiştir. Müzikte duygula­ rın itici gücünü bulmak ise büsbütün güç, nerdeyse olanaksızdır. Hiç bir müzik, yapıtı­ nın söze çevrilememesi de bunu gösterir. Nitekim şiir de düzyazıya çevrilemez. Peki ama. sözcükleri, duygulardan, düşüncelerden ayn düşünmek kolay mıdır? Bir okur, şiirde­ ki sözcükleri, hiç bir duyguya, düşünceye ka­ pılmadan nasıl değerlendirsin?

Konuya çağdaş dilbilim, • inandırıcı bir açıklık getirdi. Anlaşma dilinde anlam, bir sözcüğün kulakta uyandırdığı sesel imge ile, o imgenin beyindeki karşılığı olan kavramla uyuşması demektir. Buna «gösterge» denir. Şöyle kİ diyelim «ağaç» sözcüğünün, artık doğadaki «ağaç» ile bir bağlantısı kalmaz. Ağaç sözcüğü, ağaca benzemez; toplumsal anlaşmaya dayalı bir göstergedir o. Şiir di­ linin ne olduğu konusuna geçmeden, resmin durumuna da kısaca bir göz atalım. Bir res­

samın doğaya bakarak, onu boya fle, çizgi ile yineler görünmesi, gerçekte bir doğa üre­ timi değildir; önce buna olanak yoktur, son­ ra da resim doğayı üretmek olsaydı, sanat sayılamazdı. Resim sanatı, (soyut resmi bir yana bırakırsak) doğadan alınma gereçlerle bir dil kurma sanatıdır. İmdi ozanın konusu ise dildir, dile bakarak yaratır o. Ama bu gereci kullanırken, günlük anlaşma dilimize hiç benzemeyen başka bir dil çıkarır ortaya; daha doğrusu, bilinen anlamı il dil olmayan bir dil, dilinkine benzemeyen bir dizge ku­ rar. ö y le ki, orada dilin mantığını bulmak olanaksızlaşır, çünkü sözcükler tümce yapı­ sından başka bir yapıya geçmişlerdir. Bir resimde doğa ne kadar varsa, şiirde de dil o kadar vardır. Ben şiiri, «kullanılan sözcük­ lerle kullanılmayan sözler yaratma sanatı» diye tanımlamak isterdim.

Ahmet Muhip Dranas da bir dil düşkünü idi; ama kullanılan sözcüklerle kullanılma­ yan sözler kurmaya değil, dil denilen konuş­ ma aracındaki tadı yaratmaya bakardı, Bu açıdan. Cahit Sıtkı Tarancı ondan ayrılır. Cahit Sıtkı Tarancı’da duygular ağır basmış­ tır hep-, oysa Ahmet Muhip Dranas yalnızca

•deyişi» aramıştır; neyi sözlediğine değil, na­ sıl söylediğine bakmıştır ve bunun öylesine ustası olmuştur ki, kimi büyük ozanlarımızda süt-sık görülen dil uyumsuzluklarına onda hiç rastlanmaz. Bu bakımdan d a bir takım duygular, düşünceler eskidiği için şiirinden şöyle ya da böyle ziyan eden Cahit Sıtkı Ta­ bancı yanında, Ahmet Muhip Dranas, değiş­ meden kalabilmiştir. Çünkü bir içeriği yok­ tu. Sadece düşünsel, duygusal içerik bakı­ mından değil, elbette bir düşüne dayanması, hatta toplumsal bir başkaldırıyı içeren bir düşüne dayanması gerekli şiirsel yenilik açı­ sından bakıldığında da, Ahmet Muhip Dra­ nas’m nasıl değerlendirileceği, yazın

tarihçi-'7-7bu I 4,1ı

sf İçin güç Wr sorun olacaktır kanısındayım. Bir zamanlar «haiis şiir» denilen şiirin yolcu- lanndandı o Ama «halis şiir» sözü simgeci­ lik anlamında alınırsa, Ahmet Muhip Dra­ nas simgeci de değildi. Gerçi onun şiirini, yalnızca şiiri arayan Ahmet Haşim’in şiirine oldukça yakın bulabiliriz; ama Ahmet Muhip Dranas, öte yandan kimi şiirlerinde konuş­ ma dilinin şiirini bulan Yahya Kemal'e daha çok yaklaşır. Ahmet Hasım ile Yahya Ke­ mal’in ortasında durur Ahmet Muhip Dra­ nas. (Ama Yahya Kemal’in tarih yanım hiç yüklenmeden).

Yinelemekte bir sakınca görmüyorum; gerçi Ahmet Muhip Dranas, şiirin sözcükler­ le yazıldığı gerçeğini anlamış ozanlarımız­ dan biri di, ama bu anlayışın güzel örnekle­ rini verirken sözü, tümceyi değiştirmeye hiç istek duymamıştır, şiirinden okurun birtakım duygular çıkarmasına kapıyı hep açık tut­ muştur. «Fahriye Abla»nın bunca sevilmesi bunu gösterir. Oysa, duygulanmaya bunca el­ verişli olması, o şiirin dilse) basansın! ar­ kaya itmiştir. Ancak burada şunu da söyle­ meden geçemeyeceğim, «Fahriye Abla»nın dilsel yapısı böylesine başanlı olmasaydı, o şiir, duygusal iletişimini gerçekleştiremezdi. Hangi başanlı yapı, duygusal yansımalara yol açmaz ki! (Siz kafesi hazırlayın, kuş nasıl olsa gelecektir). Ancak öteki güzel, hatta çok daha güzel şiirlerinin. «Fahriye Abla» gibi ünlenmemesi, şiir sanatının özüne, okur çoğunluğunun uzak bulunduğunu gösterir.

Biz televizyon denilen aracın yapısını bil­ meden, hiç düşünmeden, nasıl onda filmler, gösteriler izlemekle yetiniyorsak, şiir okurla­ rının büyük bir çoğunluğu da, bu sanatın özünü anlamadan onu bir duygulanma aracı yerine koymaktan bir türlü kurtulamazlar. (Yığınlarla şiir yazılması bundandır). Çağ­ daş şiir akımlarının, denebilir ki; ortak te­ meli, okuru bu kolaycılıktan kurtarmak, Brecht’in tiyatroda yaptığına benzer bir «sarsma» yaratmaktı. Bunu yapmak için de çağdaş şiir akımlan, «söz»ü sürekli kırmağa, değiştirmeye yöneldiler. (Bu çığırın öncüsü Rimbaud’dur). Yeniliklerin birbiri ardınca sürüp gitmesi bundandır. Dranas ise bu ye­ nilikçi akımlarla ilgilenmedi; değişmemesinin nedeni budur. Baudelaire başta olmak, sev­ diği bir iki Fransız ozanının etkisi ile gir­ diği şiir yaşamını, dil tadı ardında, değişme­ den sürdürdü. Bunu onun kişiliği sayabili­ riz.

Şiirlerini her zaman seve seve okuyaca

ğımız usta bir ozanımız öldü.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Pretreatment of A549 cells with Ro-32-4032 and the dominant-negative mutant of c-Src DN inhibited thrombin-induced IKK alphabeta activity, kappaB-Luc activity, and NF-kappaB-

Please list the surgical techniques used for root coverage in key features and clinical effectiveness.. Please list the types of maxilla sinus lifting procedure and their

Result(s): Of 342 women with pathology-confirmed fibroids who were included in the study, 108 received myomectomy only (group I), and 234 underwent the uterine depletion

Müzayedede 17'nci yüzyıldan kalma tombak at alınlığı (sağda) ve tombak miğfer (altta) ile birlikte tombak üzengi, ibrik de satışa

Attilâ İlhan ve Savaş Ay’ın şiir kasetleri arasında ne fark var.. Bir yanda “Ben Sana Mecburum” diyen

[r]

Özel ve acil ürünler, standart ürünlerde beklenmeyen talep fazlası veya müşterinin daha önce istediği üründen fazla miktarda ürün istemesi gibi durumlarda firmalar bu

48 yıl, elinden kalem düşmiyen büyük halk çocuğu, "Sarıgüzel,, li Ahmet Rasimi, ölümünden beş yıl sonra da olsa, hatırlıyanlar, yine kendi