• Sonuç bulunamadı

ll. Abdülhamid zamanında kaleme alınan bir deprem risalesi: Resul Mesti Efendi'nin Siper-i Zelzele'si [paratremblements de terre]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ll. Abdülhamid zamanında kaleme alınan bir deprem risalesi: Resul Mesti Efendi'nin Siper-i Zelzele'si [paratremblements de terre]"

Copied!
40
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Özet

M.Ü. İliihiyat Fakültesi Dergisi 33 (2007/2), 129-168

ll. Abdülhamid

Zamanında

Kaleme

Alınan

Bir

Deprem Risalesi:

Resul Mest1 Efendi'nin

Siper-i

Zelzele'si

[Paratremblements De Terre]*

Dr. NuhARSLANTAŞ**

IL Abdülhamid (1876-1909) zamanında Musul'da Milli Eğitim müdürlüğü yapan Resili Mesti Efendi tarafından, 1894 Büyük İstanbul Depremi'nden sonra deprem ve depreme dayanıklı bina

yapımına kar~ı kamuoyunda uyanan merakı gidermeye yönelik kaleme alınan Siper-i Ze/zele (Dep-remden Korunma) isinıli risale -bizinı tasnifimizle- üç bölümden olu~maktadır:

İlk bölümde risalenin yazılı§ gayesi, depremin meydana geli§ sebepleri ve XIX. yüzyılın son

çeyre-ğinde dünyanın deği§ik yerlerinde meydana gelen büyük depremler üzerinde durulmaktadır. U. bölümde ise depreme dayanıklı mekanik bir cv modeli teklif edilmektedir. Bu düzene k sayesinde deprem sırasında binada ya da katlarında bulunan insanlar cnkaz alunda kalmaktan

kurtulacak-lardır. Son bölümde ise 1755 Lizbon depreminde ya§anan ilginç bir olay anlatılmaktadır. Bu bö-lümde Lizbon depreminde büyük bir fay kınlmasında yeralu mağarasına dü§en iki karde§in ailesi-ne kavu§uncaya kadar ki maceralı hikaye edilmi§ tir.

Anahtar Kelimeler: Siper-i Zelzele Risalesi, Deprem, Depremden Korunma, Depreme Dayanıklı

Bina, Resili Mestf Efendi, II. Abdülhamid Dönemi, 1755 Lizbon Depremi, Osmanlı Dönemi De-premleri, Anadolu Depremleri.

Abstract

This treatise called Siper-i Ze[zele is written by ~sul Mesti Efendi who worked as education direc-tor of Mosul during the reign of Sultan Abdulhamid the Second. lt seems that the author in-tended to respond to the curiosity emerged in the Onoman society about earthquakes and con-struction of earthquake-resistant building after the earthquake which occurted in 1894 in Istan-bul. The treatise may be divided in to three chapters:

The first chapter is about earthquakes, their causes, great and terrible earthquakes that happened in the last quarter of l9th century around the world. The author proposes a model of mechanical house as a precaution for earthquakes, in the second chapter. He argues that people would be easily rescued by means of this mechanism in case of a desrructive earthquake. The third chapter conrains an odd, may be inıaginary, and unusual event which occurred during the big canlıquake

of Lisbon (1755). The author relates the interesting adventures of two young brothers of Lisbon, who fell downin to the subsurface but were finally rescued and united with their family.

Key Words: The Treatise Siper-i Zelzele, Earthquake, Protection from Earthquakes, Earthquake-Resistant Buildings, Resul Mesti Efendi, Abdülhamid the Second, Earthquakc of Lisbon (1755), Earthquakes during the Ottoman Period, Earthquakes in Anatolia.

• Risale, Maarif Nezareti'nin 481 numaralı izni ile Ahter Matbaası [Bab-ı

Ali

civarında, EbussuCıd caddesinde, numara 54] (İstanbul 131911903-1904) tarafından basılmıştır.

(2)

1. ilisalenin Müellifi

Müellifi Resul Mest1 Efendi'nin hayatı hakkında, memuriyeti münasebetiyle tutulan sicil kaydı ve çe§itli vesilelerle resmi makamlara verdiği bazı dilekçeler-den anla§ılanlar dı§ında bilgi yoktur.

Sicil kaydındaki bilgilere göre Resul Mesti Efendi 1825 (h. 1240) yılında Mu-sul'un Süleymaniye kasabasında doğmu§tur. Babasının adı Mahmud Bey'dir. Deği§ik medreselerde ve Darü'l-muallimin'in Rü§tiye kısmında tahsil gören Resul Mesti Efendi'nin sicilinde, 20 Ocak 1867'de (h. 14 Ramazan 1283) 625 kuru§1 maa§la Musul Vilayeti Mekteb-i Rü§tiyesi muallimliğine tayin edildiği bilgisi yer almaktadır.2 Ancak onun görevi bilinmese de memuriyete daha önce ba§ladığı, bir papazın telif ettiği kitaba yazdığı reddiyenin ne§redilmesine karar verildiğine dair bir belgeden anla§ılmaktadır.3

Musul Rü§tiyesi'nde altı yıl kadar çalı§an Resul Mest'i Efendi, 27 Mayıs 1873'te (29 Reblülevvel 1290) 600 kuru§ maa§la Kerkük Sancağı Mekteb-i Rü§tiyesi'ne,4 17 Ocak 1877 (2 Muharrem 1294) tarihinde ise 1000 kuru§ maa§la

Basra Vilayeti Mekteb-i Rü§tiye muallimliğine tayin edilmi§; 29 Mart 1881 (27 Reblülahir 1298) tarihinde devamsızlıktan dolayı görevinden azledilmi§tir.5

Azlinden bir buçuk yıl kadar sonra 29 Mayıs 1882'de (ll Receb 1299) 1500 kuru§ maa§la Van VilayetiMaarif müfetti§liğine tayin edilen Resul Mest1 Efendi, 21 Temmuz 1885 (8 Şevval 1302) tarihinde aynı maa§la Musul Vilayeti Darü'l-muallim1n muallimliğine atanmı§; üç yıllık görevinden sonra 500 kuru§ ek maa§la 8 Eylül 1888 (2 Muharrem 1306) tarihinde Musul Vilayeti Maarif müdürlüğüne terfi etmi§; ancak 20 Mayıs 1892 (22 Şevval 1309) tarihinde müdürlükten ayrılmı§tır. Sicil kaydında Resul Mest'i Efendi'nin müdürlükten ayrılma sebebi zikredilmemektedir. Ancak Musul'a ait 1310 (1893) tarihli Salname'de onun bu süre zarfında Musul Vergi Dairesi'nde memur olarak çalı§tığını görüyoruz.6 12 Aralık 1892 (22 Cemaziyelevvel 1310) tarihinde 1500 kuru§ maa§la ikinci kez

Aynı senenin Zilkade ayında nıaa§ı521 kuru§a, 1870 (h. 1287) yılında ise 495 kuru§a indirilnıi§­ tir. bk. İla§bakanlık Osmanlı Ar§ivi (BOA), Dahiliye Nezareti Sicil-i Ahval İdaresi Defteri (DH. SAİD), nr. 76/79.

BOA, DH. SAİD, 76/79.

16 Eylül 1860 (29 Safer 1277) tarihli bu belge için bk. BOA, Sadaret Mektubt Mühinınıe Evrakı (MKT. MHM), 195/38.

BOA, MKT. MHM, 472/31. 1 Nisan 1874'te (13 Safer 1291) nıaa§ı800 kuru§a yükseltilmi§tir. BOA, DH. SAİD, 76/79. Görevine devanısızlığı, aldığı nıaa§tan memnun olmanıasından kaynaklanmı§ gibidir. Zira, sicil kaydında Şubat 1880'de (Reblülevvel 1297) nıaa§ının 800 kuru-§a inciirildiği belirtilmektedir.

Salname-yi Viliiyeti Musul, Musul Vilayet Matbaası 1310, s. 80-81. Salname'de görevi, vergi müdürü Ahmed Fethi Efendi'nin emrinde, Vergi Seyyare Hey'eti (Gezici Vergi Heyeti) İkinci Fırka Muharrir-i Üla olarak kaydedilmektedir.

(3)

Resul Mesti Efendi'nin Zelzele'si ~ 13 1

Musul Maarif Müdürlüğü'ne tayin edilmi§tir.7 1895 (h. 1312) tarihli Musul Salnamesi'nde Resul Mest1 Efendi'nin ismi yeniden maarif müdürü olarak kayde-dilmektedir.8 Be§ yıl kadar yürüttüğü bu ikinci müdürlüğünde 3 Kasım 1897 (7 Rebiyülahir 13 15) tarihinde Amerikan misyonerleri tarafından yüz yirmi be§

öğrencili bir okulun ruhsatsız olarak açılmasına göz yumması ve Maarif Nezare-ti'ni "açılmadığı" §eklinde bilgilendirmesi sebebiyle görevinden azledilmi§tir. İade talebiyle Maarif Nezareti'ne verdiği dilekçe kabul edilmemi§; "misyonerliğe göz

yumduğu ve yapılan tahkikatta apaçık ihmalinin olduğunun anla§ıldığı" tekrar edilerek reddedilmi§ tir. 9

Resul Mest1 Efendi anadili Arapça yanında Farsça, Türkçe (yazıp konu§abile-cek derecede), Fransızca ve Kürtçe de bilmekteydi. 10 İyi Fransızca bildiği ve

Fransızca literatürü takip ettiği,' depreme dair risalesindeki bir ifadesinden

anla-§ılmaktadır. 11 Ailesi hakkında çok fazla bilgi yoktur. Onun Abdülmecid Berki

isminde bir oğlu olduğunu, Avrupa'ya çıkma talebiyle Sadaret makamına verdiği

bir dilekçeden öğreniyoruz.12 Ayrıca onun kalabalık bir aileye sahip olduğu söylenebilir; zira maa§ tenkisatı dolayısıyla geçinemediği konusunda zaman zaman dilekçeler vermesi ve maa§ının artırılınasını istemesi bunu teyit etmekte-dirY

Resul Mest1 Efendi, memuriyeti yanında ilmi telifatta da bulunmu§tur. Ne§ri-ni hazırladığımız Siper-i Zelzele isimli bu risalesinden ba§ka astronomiye ait T~ıihu'l-ef/ak, kelam ilminde Risô.le-i İsbô.t-ı Vô.cib, tabiat bilimleri alanında ise

Havô.dis-i Anasır isimli kitaplar telif ettiği belirtilmektedir. T ~rfhu'l-ef/fl,k ile

Risô.le-i İsbô.t-ı Wicib eserlerini kaleme alması üzerine taltif edilerek Musul

Vilaye-ti emvalinden aylık 150 kuru§ maa§ tahsisi, ayrıca hazineden harcırah olmak üzere 1500 kuru§ atiye verilmesi kararla§tırılmı§tı.14 Havô.dis-i Anasır 1874 (h.

1290) yılında Devlet Matbaası'nda (Matbaa-·i Amire) basılmı§tırY Onun Hende-BOA, OH. SAİD, 76/79.

Salname-yi Vilayeıi Musul, Musul13 ı2, s. 132. BOA, OH. SAİD, 76/79.

10

BOA, OH. SAİD, 76/79.

11 Müellif risalede Fransız bilim adamlanndan birinin hava basıncı ile havayı suya dönü§türmesi ile

ilgili ke§fini, Fransa'da ne§redilen bilimsel gazetelerden öğrendiğini söyler. bk. Siper-i Zelzele, s.

ı 7.

12 BOA, Zabtiye Nezareti (ZB), 450/10. 22 Haziran ı893 (Rumi lO Haziran 1309) tarihli belgede oğlunun evrakta sahtecilik yaptığından dolayı yurt dı§ına çıkmasına müsaade edilmemesi ve maarif müdürü babasının (Resul Mesti Efendi) yanına gönderilmesi istenmektedir.

13 Mesela 3 ı Aralık ı859 (6 Cemaziyelahir ı276) tarihli bir dilekçesinde Resul Mesti Efendi, maa§ına Kıbnslı müteveffa Hoca Mehmed Efendi'nin mahlul olan maa§ından bir miktar zam

yapılmasını talep eder. bk. BOA, Sadaret Mektubi Nezaret ve Devilir Kalemi (MKT.NZD), 297/2 ı.

14

BOA, MKT. NZD, 294/45.

15

(4)

se'ye dair de bir eser yazdığı anla§ılmaktadır. 1 Eylül 1861 (25 Safer 1278) tarihli bir ar§iV belgesinde ilm-i hendeseye dair yazdığı eserden dolayı ona Süleymaniye Vilayeti Mal Sandığı'ndan 1000 kuru§ atiye verildiği kaydedilmi§tir. 16 Yukarıda

temas edildiği gibi onun hıristiyan bir papaz tarafından İslamiyet aleyhine telif edilen bir kitaba yazdığı reddiyenin devlet tarafından ne§redilmesine karar

verildiği kayıtlara geçmi§tir. 17

2. Risalenin Muhtevası

Müellif risalesine yaygın olan adet üzere besmele, harnciele ve salvele ile ba§-lar. Arapça olan dua mahiyetincieki bu giri§te depremle ilgili ayetleri muhtevi dua cümleleri seçilmi§tir.

Müellif daha sonra oldukça edebi ifadelerle risaleyi yazma sebebini açıklar.

Deprem ve zararlarından korunma konusunda dü§ünmek ve bir §eyler yapmaya

çalı§manın din tarafından te§vik edilen bir husus olduğunu belirten müellif, ll. Abdülhamid zamanında (1876- 1909) deprem ve diğer sahalarda bilimsel ara§tır­

malara önem verildiğini belirttikten sonra, depremle ilgili hazırladığı bu risalenin de böyle bir ortamın ürünü olduğunu ve insanlığa kendi çapında bir hizmet gayesinde bulunduğunu söyler. Depremin sebepleri ve depremden korunma

yollarını detaylı olarak herkesin anlayabileceği §ekilde kaleme aldığını belirten müellif, padi§ah tarafından görülür ümidiyle yazmaya karar verdiği bu risaleyi "Siper-i Zelzele" olarak adlandırdığını belirtir. ifadelerinden 1894 Büyük İstanbul Depremi'nden sonra kamuoyunda deprem, sebepleri ve zararlarından korunma

konularına büyük bir ilgi ve merakın ba§ladığı, her kesimden insanın kendi

çapında bir §eyler yapmaya gayret ettiği, müellifin de kamuoyunu bilgilendirmek

amacıyla böyle bir çalı§ma kaleme almaya karar verdiği anla§ılmaktadır. Bu yönüyle Türkiye'de deprem, deprem çe§itleri, tarihi depremler ve depreme

dayanıklı bina arayı§ları üzerine yapılan ilk çalı§malardan biri olması dolayısıyla

risalenin ne§redilmesinin, bir deprem coğrafyasında riskli fay hatları üzerinde oturan ülkemizin sismoloji ve in§aat tarihi bilimlerine katkılarının olacağı dü§ü-nülmektedir.

Müeilif risaleye depremin olu§ sebebini izahla ba§lar. Eski dönem bilim

adam-ları (hükemil-i mütekaddimfn) ile sonraki dönem bilim adamlarının (hükemfl-i müteahhinn) depremin sebebi ile ilgili görü§ farklılığına i§aret ettikten sonra depremin yerin §ekillenmesindeki etkisine değinen müellif, dünyanın deği§ik

yerlerinde küçüklü büyüklü yanardağ bulunduğunu kaydederek bunların (o dönemdeki) en me§hurlarının Vezüv, Etna ve Hekla yanardağları olduğunu

16

BOA, Sadaret Mektubi Umum Viiayar Evrakı (MKT. UM), 495/94. 17

Reddiyenin basım karannı içeren belge için bk. BOA, MKT. MHM, 195/38. Ar§iv belgelerinin okunmasında yardımlannı esirgemeyen arkada§ım Dr. Nurdan Şafak'a te§ekkür ederim.

(5)

Resul Mesti Efendi'nin Zelzele'si {> 133

söyler. Yanardağların çevresindeki yerle§im birimlerinin altında meydana gelen deprem sebebiyle altta bo§luklar olu§arak yerin dengesinin bozulacağını Japonya

örneği ile açıklayan müellif, faaliyette olan yanardağların yeraltında biriken

gazların çıkı§ına imkan verdiği için büyük çaplı depremierin meydana gelmesini önlediklerini belirterek yanardağların tepesinde meydana gelen §iın§ek çakması­ nın sebepleri üzerinde durur.

Yanardağdan püsküren katı maddelerin, havanın da yardımıyla çevresindeki ekili arazilere dağılmasının ziraata çok büyük zarar verdiğini örneklerle açıklayan

müellif, çamurlu yağmur (baran-ı kül-'alud) olarak nitelediği bu maddelerin

dü§tüğü yeri birka-ç saat içerisinde ahalisiyle beraber yok edecek bir etkiye sahip

olduğunu kaydeder.

Daha sonra risaleyi kaleme aldığı dönemlerde dünyanın deği§ik yerlerinde meydana gelen depremler hakkında bilgi veren müellif yanardağ ate§inin, yerin merkezindeki ate§ten mi (mağma) yoksa yanardağların bulunduğu yerlerin

altındaki, yerin merkezine uzak ancak yanma özelliğine sahip maddelerin bilfiil

yanmasından mı meydana geldiği sorusuna cevap arar.

Depremiere etki eden gazın olu§umuna da değinen müellif, o dönemde "bu-har" olarak isimlendirilen gazın yükselme özelliğinden dolayı yeryüzüne çıkmaya çalı§ırken sarsıntılara sebep olduğunu deneysel bir örnekle açıklamaya çalı§arak yağmur ya da eriyik suların yerin alt katınaniarına doğru inerken yeraltında (mağmadan kaynaklanan) sıcak kısma ula§ınca, hararetin etkisiyle buhara

dönü§tüğüne; bunun da daha çok yağmurlu vakitlerde ve karların eridiği dönem-lerde vukı1 bulduğuna dikkat çeker. Müellif, bunlara ilave olarak o dönemde depremin sebebi olarak ileri sürülen bir görü§ü daha nakleder. Buna göre depre-min sebebi, güne§, ay ve dünyanın, ayın ba§ında ve ortasında aynı hizada

bulun-dukları sırada, güne§in çekim kuvveti ile ayın dünyaya tesir etmesidir. Kendisi

katılmakla beraber Paris rasathane müdürü Flamarion'un görü§ü olarak

nakletti-ği bu görü§ün Avrupa ve Amerika'daki rasathaneler tarafından artık kabul

görmediğini söyler.

Adını koymasa da deprem sırasında ya§anan "tsunami" olayına ve zararlarına

da değinen müellif, daha sonra uzun bir paragraf açarak yer kabuğunun olu§umu, bu olu§uma paralel olarak meydana gelen kara parçaları, denizler, deği§ik kaya-lar, .ta§kömürü ve tepelerin meydana geli§i ile bunların depremle olan bağlantısı­ nı anlatır. Uzun ara bilgiye olu§umunu henüz tamamlamamı§ olan yer kürenin merkezindeki ısının insanlar tarafından hissedilmeme sebebiyle ba§layan müellif, bunun yer kabuğunun deği§ik kalınlığından kaynaklandığını belirttikten sonra volkanik dağların, ta§kömürünün, dere, tepe ve yüksek dağların olu§umuna

değinerek bunların yerkürede sonradan meydana gelen olu§umlar olduğuna

(6)

Uzun ara bilgiden sonra konuya tekrar dönen müellif depremin, yeraltında

yanmaya elveri§li maddelerin havayla temas ederek yanması sonucu meydana

geldiği görü§ünün doğru olmadığını bazı örneklerle ortaya koymaya çalı§ır ve depremin bir diğer sebebi olan hava basıncının (tazy!k-ı hava) olu§umunu da uzunca izah eder.

1880'lerde Fransa'da ne§redilen bilimsel gazetelerde Fransız bilim adamların­

dan birinin basınçla havayı suya dönü§türdüğü §eklinde bir ke§fine yer verildiğine

i§aret eden müellif, bunun yeni olmadığını, hikmete dair yazılan eski kitaplarda

havanın suya dönü§mesinde eski dönem bilim adamlarının (hükema) görü§ birliği

içinde olduğunu belirterek konuyla ilgili Şerh-i Mevô.kıfta yer alan "Ters Tas"

(Tas-ı Maklub) deneyinin okunmasını salık verir.

Depremin ilk be§ saniyede yıkıma sebep olmadığını iddia eden ve bunu bazı

tarihi depremlerle ispatlamaya çalı§an müellif depremlerde yıkımın be§inci saniyeden sonra ba§ladığı söyler. Çünkü depremde dalga(lanma)lar

tekrarlanma-clıkça yıkım gerçekle§memekte, ilk be§ saniyelik sürede tekran mümkün olmadığı

için, bu süre zarfındaki dalgalanmalar yıkıma sebep olmamaktadır.

Daha sonra müellif bu bilgilerle bağlantılı olarak bizim tasnifimizde II. Bölüm olarak dü§ünülen "Hükema-i Mütekaddimin Tarafından Zelzelenin Mazarratı

Definde Bir Tedbir" (Eski Alimierin Deprem Zararlarına Kar§! Geli§tirdikleri Bir Tedbir) ba§lığında ilk be§ saniye içerisinde insanları enkaz altında kalmaktan kurtaracak bir düzenekten (mekanik ev) bahseder. Deprem tarihi açısından

oldukça önemli olan, büyük bir deprem sonrasında depreme dayanıklı bina

arayı§larına girildiğini göstermesi ve teknik detaylara yer vermesi dolayısıyla

risalenin bu bölümünün günümüz dilinde geni§ özetini vermek istiyoruz.

Eski dönem bilim adamlarının depremden korunmak ve zararını asgariye in-dirmek için ileri sürdüğü bir tedbirle konuya giren müellif, eskiden çok sık dep-rem ya§anan yerle§im birimlerinde 25-30 m. aralıklarla -2-3 m. çapında yer altı sularına ula§an kuyular kazılmasının depremi önleyeceği §eklinde bir kabulün

olduğunu; ancak bunun artık depreme kar§t hiçbir faydası olmadığının anla§ıldı­ ğını, hatta depremin zararını artırdığının yer bilimciler tarafından ortaya

kondu-ğunu belirtir. Resul Mest! Efendi, depremin zararından korunmak için herkesin

anlayabileceği düzenekli bir teklif sunar. Buna göre binanın alt ya da üst katında

bulunan odanın etrafı ya da bir ba§ka tarafı, odanın zeminine kadar kavisli kemer §eklinde 2,5 m. yükseklikte, üstü açık ya da duvardan müstakil bir §ekilde in§a edilecek; zemin de -mesela- 10 m. uzunluğunda 7 m. geni§liğinde dikdörtgen §eklinde 10 derecelik bir eğimle tahtalada dö§enecektir.

Şekil-I 'de de gösterildiği üzere tahta dö§emenin altına, uzunluğuna gelecek §ekilde dört demir tekerlek yerle§tirilerek süratle hareket edebilmesi için bu

tekerleklerin ilki ikincisinden, ikincisi üçüncüsünden, üçüncüsü de dördüncü-

?

~

(7)

Resul Mesti Efendi'nin Zelzele'si ~ 135

sünden büyük olmalı ve odanın açık tarafına doğru uzatılacak §ekilde ray üzerine

oturtulmalıdır; zira yer sarsıntısı sırasında tekerlekler bu raylar üzerinde hareket edeceklerdir. Dö§emenin açık tarafına, odanın açık tarafını kapatacak §ekilde ah§ap bir duvar yapılacaktır. Oö§eme, kenara doğru meyilli ve ağırlığı olması

sebebiyle harekete hazır halde bulunacaktır.

Yine §ekilde (Şekil-1) görüleceği üzere, odanın içine tahta dö§emeyi yerine çekmek ve kur§undan yapılmı§ ağır sütunları çekerek yerlerine yerle§tirmek için di§leri birbirine geçmi§ dört çarklı bir 'caraskal aleti de bulundurulmalıdır. Caraskalın iki önünde iki de arkasında çarklar bulunmalı; bunların önünde de elle çevrilmesi için bir sap, arkasında ise 30-40 m.lik bir halatın sarılabileceği ağaç kütüğünden mamul kalın bir direk olmalıdır. Bu sayede ihtiyaç anında bahsi gelecek ağırlıklar, bir insan tarafından kolayca yerine yerle§tirilebilecektir.

Odanın tavanına asılan bir makara vasıtasıyla çarkların sütununa sarılmı§ ha-lata bağlı olarak, mesela çapı 3 cm., uzunluğu 5 cm. ve ağırlığı, üzerinde bulunan tahta dö§.eme, ev e§yaları ve ahalisinin ağırlığından en az dört katı olmak §artıyla,

kur§undan mamul bir sütuna tahta dö§emenin boyu kadar bir halat bağlanmalı­ dır. Ancak bu halat, üçte birlik bölümünden ikiye ayılarak bir ucu tahta dö§eme-nin bir (dı§) kenarına diğer ucu ise diğer kenarına sıkıca bağlanır. Kur§undan mamul sütun, 9 m. derinlikteki bir kuyunun üst kenarının 30-35 cm. derinliğine,

bir buçuk cm. geni§likteki demir üzerinde bulunan çarklar vasıtasıyla yarısı

demirin dı§ına yarısı da sabitlenmi§ olarak dikine yerle§tirilir.

Tah ta dö§emenin arka tarafına 29 m. uzunluğunda bağlanan halat, binanın 9 m. uzağındaki bir direğe bağlanan makaradan geçirilerek binanın iç kısmı ya da

arkasında bulunan 9 m. derinlikteki kuyunun üstkenarının 30-35 cm. a§ağısında,

bir buçuk cm. geni§likteki demir üzerine dikine gelecek §ekilde yerle§tirilerek

çapı3 cm., uzunluğu ise 5 cm. olan kur§un sütunun kulpuna bağlanır.

Odanın içerisinde (Şekil- 1 'de bu dö§e~enin kenarları .) C y ı §eklinde

gös-terilmi§tir), her iki yöne de hareket edebilen kar§ılıklı dörder tekerlek üzerine tahtadan bir dö§eme hazırlanır. Süratle hareket edebilmeleri için tekerlekler, kuyu tarafına uzanan raylar üzerine yerle§tirilir. Oda ah§aptan in§a edilmi§se,

duvarlarından biri (Şekil-ı 'de <J

r

.J

c

harfleriyle gösterilen duvar) sağlam bir

§ekilde bu dö§eme üzerine kurulup sabitlenecektir ki, tahta dö§eme hareket

ettiğinde onunla beraber bu duvar da hareket edebilsin. Kuyunun ağzındaki

kur§un sütunundan (J) geçirilen halat, §ekilde gösterildiği üzere, makaradan geçirildikten sonra ikiye ayrılır; bunun bir ucu tahta duvarın beri tarafındaki alt kö§esinden (;), diğer ucu ise diğer taraftaki alt kö§eden (.k) geçirilerek dö§e-menin arka tarafından dola§tırılır ve (J ve ı.J"' ) makarasından geçilerek

bina-nın diğer tarafındaki, ağırlığı "J" sütununun ağırlığında olan "._;" sütununa

(8)

resmetmi§tir:

Müellif oda ah§aptan değilse, (dö§emeye sabitlenen duvar tarafında) iki bu-çuk metre yüksekliğinde kavisli kemer §eklinde bir duvarın açılması ya da bu

duvarın daha ba§tan, bina in§a edilirken yapılması gerektiğini belirtir. Ancak bu duvar da anlatılan düzeneğİn i§leyi§ine uygun bir §ekilde ah§ap duvar gibi in§a edilmelidir. Müellif deprem olmazdan önce düzeneğe uygun olarak in§a edilen

binayı ise §U §ekilde resmeder:

Daha sonra müellif düzeneğin deprem sırasında nasıl i§leyeceğini anlatmaya ba§lar. Şiddetli ve yıkıcı bir depremin olması durumunda "J" ve"._;" sütunlannın

her birinin 1,5 cm.lik yarısı, kuyuların ağzına dikine yerle§tirilen demirlerin üzerine; diğer yarısı ise yine demirlerin üstüne ancak bo§lukta bulunacak §ekilde

(9)

Resul Mesti Efendi'nin Siper-i Zelzele'si ~ 13 7

yerle§tirilir. Deprem olduğu esnada sütunlar ağırlıklanyla kuyunun dibine, saniye de 16, 2 saniyede 64; 3 saniyede 144 adım hızla dü§ecekleri için tahta dö§emeler ve bu dö§emeler üzerinde bulunan her §ey (insan ve e§yalar) binadan uzakla§tı­ nlmı§ olacaktır.

Depremden önce böyle bir düzenek kurulmu§ olursa, bahsedildiği §ekilde hız­ lıca hareket eden bu düzenek sayesinde (bk. Şekil-3) evdeki insanlar enkaz

altında kalmaktan kurtulmu§ olacaklardır.

Bu düzeneğİn binanın ikinci ve üçüncü katındaki odalar için de

uygulanabile-ceğini söyleyen müellif, bu katların düzeneğinin alt kattaki odanın tavanına, aynı

dö§eme geni§liğinde ancak arada bo§luk bırakılarak bitbirine temas etmeyecek ve üzerindeki e§Yayı kaldırabilecek sağlamlıkta olması gerektiğini; tekerleklerin hareket edebilmesi için de demir dö§enerek kuyu tarafına doğru da üzerine demir dö§enen sağlam iki duvarın in§a edilmesi gerektiğini belirtir. ifadesine göre söz konusu duvarların uzunluğu (mesela 10 m.) katların zeminindeki tahta dö§eme-nin uzunluğuna e§it (10 m.) olmalıdır. Deprem sırasında kuyuların ağzındaki

kur§un sütunlar a§ağıya dü§erken bu kat(lar)daki dö§eme(ler) de üzerindekilerle beraber duvardaki demirler üzerinde hızla hareket ederek 9 metre ilerledikten sonra duracaktır.

Dö§emenin durmasından sonra iki duvarın arasına ve duvarlardan yarım met-re beride 8-9 insanın sığabileceği, üst tarafı açık 6,5 metre çapında yuvarlak bir

sandık konmalıdır. Duvarın yüksekliğine e§it iki halat, bu sandığın iki tarafından bağlanarak duvann dı§ cephesinden a§ağıya sarkıtılacak; bu halatların ucuna da

ağırlığı insanların ağırlığından biraz daha az (mesela 3 kg.) kur§undan mamul sütun bağlanacaktır. Deprem esnasında dö§emelerin hızla hareket etmesi netice-sinde enkaz altında kalmaktan kurtulan insanların, dö§emenin durmasından

(10)

sonra bu sandığa girmelerinden kaynaklanan ağırlık sebebiyle söz konusu kur§un sütunlar yükselmeye ba§layacak; sandığın yere ula§masıyla bu sütunlar da duva-rın üst kenarına ula§acak; sandığın kenarlarındaki demir çengeller, duvarın a§ağısındaki demir halkalara bağlanacaktır. Böylece insanlar sandıktan kolayca dı§arı çıkabileceklerdir. İnsanların sandığa giri§ ve çıkı§ları, hızlılık durumuna göre saniyeler alacaktır. Müellif bu noktada dü§Ü§Ün gerçekle§eceği yol/mesafe-zaman ili§kisine de değinir. Bir ta§ın ya da madeni cismin havadan a§ağıya dü§ü-§Ünün 1. saniyede 16; 2. saniyede 64, üçüncü saniyede 144 (adım) §eklinde ve bu oranlarda gerçekle§tiğini belirten müellif, cisimlerin dü§me zamanı ile ilgili kuralı §U §ekilde formüle eder: lxl = lx16= 16; ikinci saniye sonunda 2x2=4x16=64; uçuncü saniye sonunda 3x3 =9x16= 144; dördüncü saniye sonunda 4x4=16xl6=254 (adım) ... Özetle, saniyeler dörde bölünüp çıkan sonuç 16 ile çarpılırsa cisimlerin dü§me süresi hesaplanmı§ olacaktır. Cisimlerin dü§mesi konusunun tabiat kanunları meselesinde ispatlandığını belirten müellif, meraklı­ ların konunun detaylarını bu kitaplardan okuyabileceklerini söyler.

Müellif, anlatmaya çalı§tığı düzenekteki cisimlerin dü§mesi konusunda ise §Unları söyler: Söz konusu düzenekte- üç türlü dü§Ü§ gerçekle§mektedir: İlki, binanın içinde ya da arkasında bulunan kur§un sütunun dü§Ü§Ü; ikincisi, binanın uzağındaki (dı§) kur§un sütunun dü§Ü§Üi üçüncüsü ise kenardan meyleden tahta dö§emenin ağırlığının dö§emeyi yerinden hareket ettirerek dü§Ü§e zorlamasıdır. Kanaatine göre bu üç dü§Ü§Ün etki ve hareketiyle dö§eme binadan çıkmı§ ve uzakla§mı§; dö§eme üzerindeki insanlar da enkaz altından kalmaktan kurtulmu§ olacaklardır.

Enkaz altında kalınmaması için e§yanın dizaynının da önemli olduğunu belir-ten müellif, evdeki yatak, karyola veya masa gibi e§yalann, zemindeki dö§emenin enine doğru yerle§tirilmesini; bu e§yaların, aynı zamanda herhangi bir sarsıntı sırasında harekete geçecek dö§emenin dı§arıya en önce çıkacak kısmına, enine doğru sabitlenmeleri gerektiğini belirtir. Karyolalardaki insanların çıkı§ mesafesi-nin, karyolaların eniyle bir tahtanın kalınlığında olduğunu belirten müellif, bu kalınlıkla karyolanın eninin mesafesinin 1 metre 10 mm. olacağını, dö§emenin hareket hızı, ilk ve ikinci saniyeler için 16 ve 64 adım olarak dü§ünüldüğünde, bu enin ihtiyaca rahatlıkla cevap verebileceğini kaydeder.

Müellif depremin hızı ile tahribatının doğru orantılı olmadığını, kendi döne-minde meydana gelen iki deprem örneğiyle delillendirir. ifadesine göre Lizbon depreminin saniyedeki hızı 540 metre iken, tahribatı 300 saniyede (5 dakika) gerçekle§mi§tir. Buna kar§ın San Salvador depreminin saniyedeki hızı 450 metre iken yıkımı 10 saniyede vuku bulmu§tur.

"Deprem, gece herkesin uyuduğu bir sırada da gerçekle§ebilir", diyen mü-ellif bu tür durumlar için odadaki tahta dö§emeleri çevreleyen bir buçuk metre

(11)

Resul Mesti Efendi'nin Siper-i Zelzele'si {> 139

yüksekliğindeki tahtaların kenarına yüksek ses çıkaracak çanların takılabileceği­

ni, bunların sayesinde sarsıntı olduğunun anlaşılabileceğini söyler.

Müellif yukarıda, odada bulunan tahta döşemenin süratle dışarı çıkarılabilme­ si için sütunların (binaya yakın) değişik yerlere kazılan kuyuların üst kısımlarına yerleştirilmesi ve deprem anında halatlara bağlı kurşun sütunların kuyuya düşme­

si şeklinde anlattığı düzeneğin farklı şekillerde de kurulabileceğini söyler.

Kuyula-rın biri diğerinin arka hizasında veya sütunların, bahsedildiği şekilde bir kuyunun

ağzına yerle§tirilmesi ya da kuyu sayısı birle sınırlı tutularak iki sütun ağırlığında

usulüne uygun yerleştirilmesi §artıyla bir sütunun kullanılması da yeterlidir. Risalede bunlara -dair §ekillerin verilmediğini belirten müellif, anlatılanlardan

hareketle nasıl olacağını zihnen tasavvur etmenin mümkün olduğunu söyler. Müellif, enkaz altında kalrrı:aktan kurtaracak mekanik evin teknik anlatımını, bir uyarı ile bitirir. Yukarıda bahsedilen düzenekte ilk kattaki dö§emelerin süratle

dı§arı çıkabilmeleri için binanın etrafının açık olması gerektiğini belirten müellife göre, ilk kat düzeneğinin binanın bulunduğu sokağa doğru kurulması mümkünse de bazı mahzurları vardır. Ancak, binanın yukarı karlarına ait düzeneğin, her-hangi bir engel yoksa sokağa açılması mahzurlu olmadığını söyleyen müellif,

yukarı kadarla ilgili düzenekte bahsi geçen duvarların, sokaktan geçeniere zarar vermemesi için kemer ve kavisli şekilde inşa edilerek geniş tahta döşemeye

sabitlenen tekerlekler sayesinde hareket etmesi mümkünse de sokakta birbirine bakan binalarda raylı duvarların inşa edilmesinin güç ve mahzuruna dikkat çeker.

Müellif son olarak depremden korunmak için hazırlanan bu düzeneği (meka-nik ev), bedeni hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaca benzetir. Bedeni

hasta-lıklardan korunmak için tıp ilminin yeni/iklerden faydalanmak gerektiği gibi, tabii afetlerden korunmak için de bu tür mekanik imkanlardan faydalanılması

gerektiğini ifade eder. İnsanoğluna aklı veren Allah, ondan bu aklı kullanmasını

ve depremin zararlarını en aza indirmesini istemektedir.(*)

T asnifimizde III. bölüm olarak adlandırılan "Zelzelenin Haile-i Azime ve Gaile-i Elimesinden Zuhur Eden Bir Hadise-i Adbe ve Bir Hikaye-i Garibe" (Depremin Korkunçluğu, Keder ve Sıkıntı Vermesinden Kaynaklanan İlginç ve

ı·ı Müellifin detaylıca bahsettiği bu düzenekle ilgili olarak iki ayrı üniversiteden deprem-bina in§aatı konulannda ara§tırmalar yapan iki akademisyenle görü§ülmü§tür. Gerek İstanbul Teknik Üniversitesi İn§aat Fakültesi öğretinı üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Geneoğlu (görü§me tarihi: 19.09.2007, Saat: 10.30), gerekse Selçuk Üniversitesi İn§aat Fakültesi öğretim elemanlanndan Dr. Mustafa Tolga Çöğürcü (görü§me tarihi: 23.08.2007, Saat: 15.30) müellifin bahsettiği me-kanik evin in§asının pratikte imkansız ve düzenekteki matematiksel ölçülerin bilimsel olmadığı­ nı belirtnıi§ler; ancak müellifin bu tür bir düzenehen bahsetnıesirıin en azından o dönemlerde depreme dayanıklı bina yapınu araYl§ını göstermesi açısından önemli olduğuna i§aret etmi§lerdir. Görü§lerini payla§an bu arkada§lanma te§ekkür ederim.

(12)

Tuhaf Bir Hikaye) baglığında ise müellif, 1755'te beş dakika içerisinde §ehrin nerdeyse tamamını yıkan Lizbon (Portekiz) depreminde. ya§anan ilginç, ilginç

olduğu kadar da inanılması güç bir olaydan bahseder. Anlattığı olayın kaynağına

hiç değinmeyen müellif, kanaatimizce eğitimci olmasında da kaynaklanan özelliği

ile bu ilginç olayla, okuldan veya kitaplardan öğrenilen bilgilerin yeri geldikçe pratik hayatta nasıl kullanılabileceğini göstermek ve kurguladığı bir hikaye ile

olayın kahramanlarının dilinden okuyuculan/öğrencileri bilgilendirmek istemek-tedir.

Bu bölümde Lizbon'da eczacılık yapan Mösyö Vales (Walles) isminde bir asil-zadenin deprem sırasında yaşanan çökme ya da fay kırılması nedeniyle yere batan

oğlu Canson Oohnson) ile güzelliği dillere destan kızı Maria'nın yer altından

kurtulup ailesine kavu§ma hikayesi anlatılır.

Depremde yaşanan çökü§le içi su dolu karanlık bir mağaraya düşen Canson, bir saat kadar yüzdükten sonra suyun kenarına çıkmış, zifui karanlıkta mağaranın kenarını takiple yedi gün boyunca aç-susuz yürümü§tür. Yedinci günün sonunda büyük bir yeraltı bahçesine ula§an Canson, depremin ilk somut sonucunu da

mağarada, 600 m. çapında ve 800 m. yüksekliğindeki fay hattında fark eder. Canson bahçede dolaştığı sırada aynı depremle yere batan karde§i Maria ile

karşılaşır. Bu ilginç tesadüfle bir müddet şok yaşayan kardeşler birbirine başların­

dan geçen olayları anlattıktan sonra mağaradan kurtuluş için acil bir eylem planı

yaparlar. Buna göre meskun bir mahal arayacaklar, eğer bulam:azlarsa bahçeye dönüp içindeki meyvelerle hayatlarını devam ettireceklerdir. Bu arada ateş

yakmak, çevrenin imar durumuna göre insanın yaşayıp yaşamadığı tahmininde bulunmak, enlem-boylam ve güneşin gün içindeki hareketi gibi okulda öğrendik­

leri bilgilerden bu zor zamanlarında faydalanmayı da ihmal etmezler.

Mağaranın çıkışında vahşi hayvanlarla mücadele eden kardeşler nihayet adını

bilmedikleri ancak ahalisinden Arap olduğunu anladıklan bir şehre sağ-salim ulaşırlar. Daha sonra adının Marakeş olduğunu öğrendikleri bu §ehirde yabancı­ ların kaldığı hana (Beytü'l-gureba) giden kardeşler burada Ro§ef isminde,

Fran-sızca kon\]şan biri ile karşılaşırlar. Bir müddet burada ikamet eden kardeşler ihtiyaçlarını giderdikten sonra Roşefin rehberliğinde Tanca'ya gitmek üzere Marake§'ten ayrılırlar. Depremde baba ve annelerinin enkaz altından sağ olarak

kurtulduklarını, kendilerinin ise kayıp olduğunu Lizbon'da çıkan bir gazeteden Tanca'da öğrenen Canson ve Maria, şehre gelişlerinin ikinci gününde ailelerine bir mektup yazarak Roşefle gönderirler. Ailenin bir araya geliş serüvenini

detay-larıyla anlatan ve hikayeyi mutlu bir sonia bitiren Resul Mest! Efendi, risalenin sonunda eseri yazı§ gayesi olan deprem konusuna tekrar dönerek bahsettiği

(13)

Resul Mesti Efendi'nin Siper-i Zelzele'si {-141

3. ilisalenin Metni<*l

/s. 3/ Bismillahirrrahmanirrah!m

Elhamdülillahi'l-lez! era'n-nase a'malehüm iza zülzileti'l-arzu zilzaleha ve savvera netaice ef'alehüm iza ahraceti'l-ardu eskaleha. Ve's-salatü ve's-selamü 'ala men §ekka bünyane'l-küfri ve'd-dalal ve mezzeka 'unvane'§-§irki ve'l-ihtilal. Ve 'ala alih! ve sahbih! hayre'l-ashabi ve'l-al.

Emma ba'du:

Bu hayir-i beyaban-ı kem-nam! ve n1st1 aciz fakır Resul Mest! diyor ki, hadise-i hahadise-ile-hadise-i hanumafl.-SUZ (zelzele) 'alem-hadise-i arzhadise-iyyede nageh§.n! deh§et-r!z bhadise-ir bela-yı

hayret-engJ:z olup kudret-i be§erin vüs'atine nisbeten hadise-i mezkGrenin def'inde sarf-ı efkar ve bezl-i ·iktidar eylemek §er'an bir emr-i müstahsen

oldu-ğundan asr-ı maarif-hasr-ı hallfe-i mürevvic-i ehl-i fazl u irfan ve müessis-i kavaid-i tesh!lat u ihsan es-Sultan el-Gaz! ibnü's-sultan el-Gazf "Abdülhamfd" Han es~sarıl edamellahu zılale merhametih! ala tebe'atihJ: ila medJ:di'z-zaman Efendimiz Hazretleri'nin a'sar-ı salifeye nisbetle terakkı-i maarif eve-i a'laya vasıl olduğu cihetle,<••ııs zelzele hadisesi19 neden ne§'et eylediği ve neden def'-i

mazar-ratı mümkün olduğu tafsJ:latına giri§mekle, ebna-yı be§ere bir hizmet olmak üzere bu babda netice-i fikr-i müstemendanem olarak herkesin fehmine asan gelmek üzere, basıt ve masraf-ı kalll bir ihtira'ımın zammıyla manzOr-ı lihaza-i tervk-i ifaza-i hilafetpenah!leri buyrulmak emeliyle tefe'ülen "Siper-i Zelzele" tesmiye

eylediğim, i§ bu risalenin te'lifine mübaderet kılındı.

Ve billahi't-tevfik.

[I. Bölüm] /s. 4/ Hükema-i mütekaddim!nin re'ylerine göre derun-i arzda

mevcGd olan mevadd-ı kabiletü'l-i§ti'alin leh!b ve §u'leleri, arzın derunundan . su'Gd ve hurGca sür'at-i meyl! ile zelzele velvele-endaz-ı alem-i arz olarak vukGa

geleceği misillG, esbab-ı aharla derun-i arzda husGle gelen buharın su'Gd ve

ı·ı Risalenin Osmanlı Türkçesi'nden günümüz imliisına aktanlması sırasında yardımiamu esirge-meyen Prof. Dr. Mustafa Uzun ve Prof. Dr. İsmail Kara hocalarıma en kalbi §ükranlarımı

suna-rım.

ı .. ı Risaledeki bu ve bundan sonra gelecek bütün dipnotlar risiileyi ne§redene aittir.

18 ·II. Abdülhanıid dönemi, çökü§te olan devleti kurtarmak için siyasi, idari, iktisadi ve ilmi

bakımdan pek çok yeniliğin yapıldığı bir dönem olarak öne çıkar. Bu dönemdeki yenilikler için bk. Cevdet Küçük, "Abdülhamid II", Türkiye Diyaııeı Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), I, 216-224.

19 Sultan Abdülhamid 1894 Büyük İstanbul Depreminden sonra İstanbul Rasathanesi'ni

yenile-mi§, Avrupa'dan modem aletler ve bu aletlerin kullanımı için bilim adamları getirterek yanına yeti§tirilmek üzere öğrenciler tayin etmi§, sonraki süreçte de rasathanedeki geli§meleri sürekli takip etnıi§tir. Konuyla ilgili detaylar için bk. Fatnıa Ürekli, "1894 İstanbul Depremi", İstanbul

(14)

hurucundan dahi' zuhur eder. Lakin mevkiin salabet ve rehavet ve esbabın kıllet ve kesretine göre zelzele şed!d veya hafif geçer. Yani, takallübat-ı arziyyeden derun-i arzda takarrür eyleyen mevadd-ı kabiletü'l-işti'alin bi'l-fiil iştial-i nageha-n!sinden vücuda gelen lehlb veyahut derun-i arzda husule gelen buharın tesaude meyliyle derun-i arzdan §iddetle huruc ve ifnihama20 çalı§malarından tezelzül-i arz! zuhur eder.

Hükema-i müteahhir'inin ke§fettikleri nar-ı merkeziyye, mütekaddimfnin de-dikleri mevadd-ı kabiletü'l-iştialin lehrb veyahut buharın suudu ile bir oldukları deyu tekellüfen te'vlli kabul olunmaz. Zrra, gelecek takr'iratımızdan müsteban olacağı vechile, hükema-i müteahhirl'nin kararı üzere, arzın derununda a§ağıya inildikçe hararet tenasüble tezayüd edeceği meselesi, mütekaddim'inin zelzelenin vukuunda halledemedikleri bi'l-cümle esbabı halletmi§Se de, "el-fazlıı

li'l-miUe-kaddim" kelamınca mütekaddimfnin asrın kıllet-i keşfiyyat ve adem-i alat ve

küre-i arzda müteaddid yerlerde zuhura gelen vukuat-ı zelazilin keyfiyyetinde olan adem-i /s. 5! İstihbaratma göre hizmetleri a§ikar ve müteahhirl'nin zelzele mesele-i müşkilesinde tetkikat ve ke§ifleri layık-ı nazar-ı itibardır.

Küre-i arzın derununda bulunan ate§in bazı menafiz-i arziyyeden hurucla çı­ kardığı ecza-i arziyyeden, mahrı~ıt-ı nakıs şeklinde bazı cibal zuhur eylemiştir. Bu cibalin ortalarında bulunan deliklerden ale'd-devam ate§ huruc eylemektedir.

Bu cebellere Türkçe "yanardağ" ve Fransızca "volcan" -ki, bizim Osmanlı mü-tercimleri "volkan"(.:ıW .. u) yazıyorlar-Arapça "bürkan" (.JLs'_r.) ve Farsça "kuh" (-ı ateş-feşan) veyahut "ateş-ef§an" tesmiye olunur.

Ateş-fe§an terk'ibi cebel-i mezkureyi hatıra getirecek meh'ib ve dil-nişin ve bel!ğ ve sehm-g'in bir tabir olduğu cihetle, ba'd-ez1n bu risalemizde cibal-i mezkure "ateş-fe§an" tabiriyle yadolunurlar.

Ateş-feşan küre-i arzın kıta'at ve cezairinde küçük ve büyük eşkalde bulunur-lar. Ez-cümle Memalik-i Osmaniye'ye kar'ib bulunan Avrupa cezairinden mahsub "Vezüv"21 "Etna"22 ve "Hekla"23 ateş-feşanlarıdır

ki;

şu'aleleriyle deryada işleyen

20

Metinde "ifniham" §eklindedir; ancak bu kelimenin "infiham" olması daha uygundur. 21 İtalya'da dünyanın

en me§hur yanardağı olan Vezüv'de milartan önceki dönemlerden beri patlamalar meydana gelmektedir. Son on dokuz bin yıl içerisinde §imdiye değin Vezüv'de yedi büyük Plinien türü patlama meydana gelmi§tir. Her patlamada Vezüv, 5-11 km. küp hacminde kül püskürtmü§, bu küller ya bulut halinde çevreye yayılnıı§ ya da 600

oc

sıcaklıkta kızgın bir akıntı halinde dağın yamaçlarından a§ağıya inmi§tir. Her parlama 20-30 bin hektar tarım arazi-sini yok etmi§, kızgın kül ırmaklan lO km. uzaklıktaki ta§ duvarları dahi eritmi§tir. ı63 ı yılından beri ıs Strombolien lav püskürmesi ya§anan Vezüv halen faaliyet halindedir. Vezüv'le ilgili daha fazla bilgi için bk. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/lıaberler/jeoloji/2000-0l-7.pdf (lO Eylül 2007}.

22 İtalya'daki

Etna yanard ağıdır. Sicilya'nın doğu kıyısında, Messina ve Catania'ya yakın aktif bir yanardağ olan Erna'nın M.Ö. ı500 yıllarına kadar uzanan kayıtlan bulunmaktadır. Avrupa'nın en yüksek (3323 m) aktif yanardağı olarak bilinen Erna'nın bir milyon yıllık geçmi§i olduğu ve

(15)

Resul Mesti Efendi'nin Zelzele'si ~ 143

sefaine gecelerde müfid reh-nümadırlar.

Ate§-fe§iinların civarında bulunan ·yerlerde zelzele kesretle vukCı bulursa da zararı kesretine mütenasib değildir. Lakin ate§-fe§iinların civarında bulunan mahallerin zirinde vaki' olan zelazil ile oyulup müvazenesi kaybolmu§ ise, mezkCır mahallerde zelzelenin mazarratı kesret ve kıllerine göre olur. Gelecek Japon zelzelesi bahsinde bu mesele tavzih olunacaktır.

/s. 6! Ate§-fe§anlardan daima hurCıc eden a'mide-i nariyye, kure-i arzda bulu-nan mevalld-i seliisenin bekasına min-tarafi'Uah büyük bir inayettir. Zira, arzın bu misillCı istifrağatı arzda bulunan hayvan nebat cemadı zelazil-i kestrenin bela-yı nagehanisinden vikaye eder. Yani, küre-i arzda bulunan bi'l-cümle ate§-fe§anın sath-ı arza zelazil-i §edide-i gCına-gCınu mCıcib derun-i arzda bulunan bahr-ı ate§in temevvücat-ı tahrtb-fezasını taklll ve muhacemat-ı hanuman-sCızunu teskin ve tenzll eder. "Sübhane men tellayyere

fi

sım'ihi'l- 'ııkül. "24

Ate§-fe§iinın zirvesinden hurCıc eyleyen buhardan, zirve-i fevkinde kesif veya zayıf bulut te§ekkül eder. Ate§-fe§anın deliğinden ate§in kuvvet-i tesa'uduyla çıkan maddede menfi ve buharda müsbet elektrik bulunduğundan, takarrüb-lerinde zuhCıra gelen tecazüb ve tedafü'lerinde, ate§-fe§anların fevkinde ekseriya hadise-i berkıyye nümayan olur.

Bazı evkatta ate§-fe§andan hurCıc eden mevadd-ı ramadiye, havanın ne§riyle ate§-fe§iina karib bulunan yerlerin ziraatma yağmakla, ziraatın izmihlaline sebep olur.

Atina ate§-fe§anı heyecanı zamanında ihrac eyleyen mevadd-ı remadiye, bazı evkatda Malta ceziresine ve Afrika sevahiline vusCıl eylemi§tir.

4 72 tarih -i miladide V ezüv ate§-fe§iinı heyecanı vakitte çıkardığı kül havanın ne§riyle 1.200 km. bu'dunda bulunan İstanbul'a vusCıl ve nüzCıl eylemi§ tir.

1875 tarihinde İzlanda ate§-fe§anından huruc eyleyen kül 1.900 km. bu'dunda bulunan İstokolm (Stockholm) §ehrine vusCıl ve nüzCıl etmekle ziraata hayli hasarat vermi§tir.

son 100 yılda deği§im evrimine girdiği ve bu sebeple de patlamaların daha da §iddetlenerek de-vam edeceği belirtilmektedir. Şu anki yüksekliği 3,326 ın. olmakla beraber, zirvedeki püskürme-lerle bu yükseklik zaman zaman deği§mektedir. Dağ, 1865'deki yüksekliğine göre 21,6 m. daha

alçaktır. 1190 kmZ alanı kaplayan dağın taban çevresi 140 kın.ye vam1aktadır. Yüksekliği en

yakın rakibi Vezüv'ün üç katı, Stroınboli'nin 3,5 katı kadardır. Yanardağ son olarak 1997 yılın­

da Sicilya'ya korku salnu§tır. bk. http://en.wikipedia.org/wiki/Mount_Ema (10 Eylül2007).

23 İzlanda'nın güneyinde halen dahi fiıal olan bir yanardağdır. Ortaçağlarda "Cehennem Geçiti"

(Gateway to Hel!) olarak isimlendirilen yanardağ, 1104 yılından beri on be§i büyük olmak üzere 167 kere faaliyete geçmi§tir. Daha fazla bilgi ve yanardağın resimleri için bkz.

http://www.volcano.si.edu/world/volcano.cfm?vnum= 1702-07= (10 Eylül2007); http://volcano.und.edu/vwdocs/volc _images/europe _west_ asia/hekla.hmıl (10 Eylül 2007). 24 Yaptıklarıyla insanları

(16)

1806 tarihinde Vezüv ate§-fe§anı heyecanında hun1c eyleyen kül kesret-i buhara ihti!at!a /s.

71

baran-ı kül-alud olarak "Hokolanom"25 [Herculaneum]

nam mahaUe dü§mekle mahaU-i mezkuru bi-nam ve ni§an etmi§tir.

Ate§-fe§anlardan vukua gelen "baran-ı kül-alud", yani "çamur!u yağmur" mühlik bir hadise-i hanuman-suz olup, neuzü-bi!!ah birkaç saat zarfında §iddetle nüzul eylediği maha!!i sekenesiyle beraber mahv u na-bed!d eder.

Baran-ı kül-aiGd hatt-ı istivanın 40 derece arz-ı cenub!de vaki' olan Nuvel

İzlanci [Yeni Zelanda] nam ceztrede 23 Kanun-ı sanı 1865 tarihinde 500 km.

murabba' maha!!i harab eylemi§tir.

Nuvel İzlanci ceziresinde 10 Haziran 1886 tarihinde Vayroa [Wairoa]Z6 nam karye üzerine §iddet!e nüzGI eyleyen baran-ı kül-alGd tufanı, karye-i mezkGreyi serapa sekenesiyle beraber bt-nam ü ni§an eylemi§tir.

Ate§-fe§anlardan husule gelen baran-ı kül-alud, ekseriye zelzelenin akibinde zuhı1r eder ve nadiren zelzelesiz dahi vukGa gelir.

Anifen harabiyyeti zikrolunan karyenin etrafında zelzeleden vukGa gelen

ar-zın patlamasından cezire-i mezkurede 260 km. bu'dunda "Okland" [Aucklandf7

nam §ehirde, tehlikeden kurtarmak üzere meded-resi talebinde atılan topun sadası gibi, müz'ic sada istima' olunmu§tur.

Maha!!-i · mezkurde vukGa gelen patlamak sırasında zeminde pek büyük bir çatlak zuhGra geldiği anda, çatiağın vüs'atınce sıcak su fı§kırmaya ba§lamı§ ve etrafa hücGmla bir göl te§kil ettiğinden, ertesi günü sıcak gölden husule gelen buhardan, /s. 8/ ülkeyi serapa kaplamı§ 9.000 m. kalınlığında gayet kes!f bir bulut, cevv-i havada zuhGra gelmi§tir. Bu bulut ülke-i mezkurede seraser bir nevi zulmet ve karanlık husGle getirmi§tir ki, ahali o günde §eb-i deycur gibi fanusun isti'maline muhtaç olmu§tur. Bu musibet-i uzmadan sonra altı hafta kadar, günde 20-25 defa §iddet!i-§iddetsiz arzın tezelzülü vukGa geldiği cihet!e, bil-cümle ahali bu tezelzülün zeval bulmayacağı zannıyla vatanlarını terkle, cezirede diyar-ı ahara firar eylemi§tir.

25 Metinde bu kelime "r.Y'ifiy." §eklinde yazılrnı§tır. Modem İtalya'da Ercolano ve Portici

§ehirlerinin oturduğu coğrafyada yer alan Herkülanum daha önce de Vezüv yanardağının pat-lamasından etkilenmi§tir. 79 yılında Vezüv'ün faaliyete geçmesinden sonra Herkülanum yük-sekliği 20 merreye ula§an !av kütlesinin altında kalmı§tır. 1980'li ve 1990'lı yıllarda yapılan kazı­ larda lavlardan dolayı kömürle§en cesetler çıkanlmı§tır. Şehrin tarihi ve volkanik patlamalar için bk. http://www.britannica.com/eb/article-9040116/Herculaneum (10 Eylül 2007).

16 Yeni Zelanda'nın kuzeyinde yer alan bir kent.

bk. http://www.teara.govt.nz/1966/W/Wairoa/Wairoa/en (10 Eylül 2007).

27 Yeni Zelanda'nın kuzey adalanndan biri olan Auckland'da da elliden fazla volkanik menfezin bulunduğu belirtilmektedir. bk. http://www.britannica.com/eb/article-9011211/Auckland-Islands#Volcanoes (lO Eylül 2007).

(17)

Resul Mesti Efendi'nin Zelzele'si .ç.. 145

Bu ahd-i kartbte miladi tarihinde zelzelenin vuku-ı cetvelidir: İspanya'da 1884 ve 1885 tarihinde, Fransız ve Cezayir'de 1886 ve 1891, Japon'da 1891, İtalya'da 1891 ve 1892.

Tarih-i mezkurde İspanya'da vukua gelmi§ olan zelzelede 10 saniye zarfında 20 §ehir ve kasaba, takriben tamamı harab ve 30 §ehir ve kasaba ve karyenin ekser haneleri münhedim olmu§tur. Nüfusça telefat lO.OOO'den mütecavizdir.

Fransa'da ve Cezayir'de tarih-i mezkurda vukua gelmi§ olan zelzelede harab olan ebniye ve telef olan nüfUs birkaç bine baliğ ise de aded-i ma'lumu dest-res

olmadı.

Japon ceziresinde pek büyük ve çok ate§-fe§an dağları bulunduğu cihetle ora-da zelzele gayet deh§etli olur. Zira Japon'ora-da bulunan kura ve kasabat ve biladın

/s. 9/ altlarında bulunan zemin, kesret-i zelazilden oyulmu§ ve muvazene-i sıkle­

rini kaybetmi§ birtakım büyük ve küçük mağaralar olduğundan, edna bir tezelzül ile üzerlerinde bulunan imarat hayli hasar-dide olurlar.

Japon ceziresinde tarih-i merkumda 28 Te§rin-i evvel ve 9 Te§rin-i sanı'de

vukua gelmi§ olan §iddetli zelzeleden, 31 sancak harab ve 400.000 nüfUsu havi "Nakova" (ı_,_,sli) [Nagoya]Z8 nam belde-i cesimenin nısfı harab olmu§tur.

Japon'da zelzelenin 8 dk. imtidadında telef olan 100.000 nüfUs ve pekçok

ya-ralı nüfUstan ma-ada, 400.000 nüfUstan mütecaviz meskensiz-me'vasız, aç-bi-ilac,

erkek-kadın, büyük-küçük ahalinin feryad-ı figanları sath-ı semaya vasıl olmu§-tur. "Müsülman ne-şineved, kafir ne-bfned"2

?

mısra'ın müeddasınca Japon

afet-zedeganının hal-i pür-melali ta'btr ve istima'a gelmediğinden, karitn ve sami'ine keder vermemek üzere o feza', o va-veyla, o musibet, o belanın §er h ve bahsinden

sarf-ınazar evla ve ensebdir.

Japon'da zikrolunan zelzele-i hailede hesapsız harab olan haneler mektebler

kı§lalar büthaneler fabrikalar köprüler rıhtımlarla yollar §ehir ve kasaba ve karyelerde vukua gelmi§ olan harikierden bahis açılsa Japon'un zelzele te'siratına

mü teailik bir büyük kitabıı:1 te'lif ve tedvini lazım gelir.

Küre-i arzcia mevcud olan ate§-fe§anlardan huruc eden ate§, merkez-i arzcia takarrür eyleyen ate§den mi veyahut ernkine-i mezkurenin zir-i zemininde takar-rürle nar-ı merkeziyyeden ba'td olan mevadd-ı kabiletü'l-i§ti'alin, i§ti'al-i fi'liyyesinden mi vücuda gelir /s. 10/ Bu iki ihtimalin hangisi hangisine ercahdır, diy~ sual olunsa, ne cevab lazım gelir?

Cevab:

Ate§-fe§anın a'mide-i nariyyesinde fenn-i tabakat-ı arz danaları beynlerinde

25

Pasifik kıyısında Japonya'nın dördüncü büyük kenti.

29

(18)

yetmi§-seksen sene evvel ihtilaf bulunmuş ise takriratımızdan müsteban olacağı vechile, §imdiki halde bilcümle fenn-i tabakat-ı arziyyeden istihr:k ettikleri bazı emarata istinaden, ate§-fe§anlardan hurOc eyleyen ateşin me'haz ve mahrec-i mü§tereki nar-ı merkeziyye olduğuna müttefiktirler.

Arazisi arazi-i ate§-fe§an!den olmayan ve arazi-i ate§-fe§anlden ba!d ve münasebeti olmayan İran'da "Tebriz" ve "Şiraz" Horasan'da "Herat" ve Devlet-i Aliyye'de "Erzurum" §ehirlerinde, zelzele §iddetle vukOa gelmi§ olduğu ve ebuiyenin harabiyyetine ve nüfusun telefatma sebeb olduğu kütüb-i tevarihde mestOrdur. "İ~te meydan-ı silhan gitmeyelim Şiraz'a". 6-7 sene evvel Malatya kasabasında zelzele, ebniyeye çok hasar verdi. Bu misitlO emkinede zelzele neden ne§' et eylediği suali varid-i hatır olur?

Cevab:

Mukaddema zikri sebkat eylediği vech üzere, zelzele 3 sebebin birisinden ne§'et eder. Birincisi, ate§in su'Odl kuvvetinden ikincisi derOn-i arzda bulunan buharın su'Odf §iddetinden üçüncüsü derun-i arzcia bulunan havanın tazylkinden vukua gelir.

ݧte Tebriz, Şlraz, Herat, Erzurum, Malatya §ehirlerinde vukGa gelen zelzele buharın kuvvet-i suGdundandır.

/s. ll/ A'sar-ı salifede inkılabat-ı arziyyeden derun-i arzda vücuda gelen ma-ğaraların derOnuna sath-ı arzdan duhGl ve nüfUz eden rutubetten husule gelen suyun cereyanı, derun-i mağarada hararer-i nar-ı merkeziyyeyi kesbeden ahcar üzerine veya beyninde mürGr ve ubGruyla, su ile sıcak ahcarın temasından husGle gelen buharın sath-ı arz tarafına olan meyl-i tabüsi iktizasıyla hurOc bulmak için arzı tahrfk eder.

Anifen arzolunan takritimizden suyun tebahhuru fehm u tahayyül olmadığı halde, emsile-i ariyemizden sühuletle fehm u tahayyül olunur. Mesela, yarım metre tO! ve yarım metre arz ve kaç milimetre sahnında bir kıt'a murabba' ta§, ate§ üzerine mevzG' bir se[h]pa vaz' ile kaç dakika terk olunur. Ate§in §iddet-i harareti ta§a te's!r ve sirayeri ma'!Gm olduktan sonra, ta§ın üzerine 5-6 damla su atılsa, suyun kataratı, ta§tan aldığı hararetten, harekat-ı ıztırariyye ba§ladıktan sonra tebahhurla kayıb ve na-bed!d olur.

Ta§ın yerinde adi bir küçük tencere vaz' ile el dokunamayacak derecede sıcak olduktan sonra, derOnuna 5-10 damla su dökülse, suyun kataratı, tencerenin hararetinden harekat-ı ıztırariyyeye ba§ladıktan sonra, buhara münkal!b oldu-ğundan nazardan nihan olur.

Bir tencerenin mesela 3 ruh'u sudan imla ile kapağını tencerenin ağzına muh-kem lehimle sed ve bendettikten sonra ate§in üzerine vaz' ile, 20-30 dakikada tencerenin derununda bulunan su galeyana geldikten sonra yava§ yava§ buhara

(19)

Resul Mesti Efendi'nin -} 147

münkalib olduğundan buharın kuvveti tencereyi §akk u felak eder.

/s. 12/ Zelzele ekseriyya yağmurlu e·vkatte ve karın eridiği zamanda vukua ge-lir. Zira, sath-ı arzdan derun-i arza nüfUz ve nüzul eden ecza-yı maiyye, derun-i

arzın harareriyle buhara münkalib olacağından, taht-ı arzm kesret-i hararetine ve

buharın verretine nisbeten zelzele zuhur eder.

Zelzelenin hudusü, esbab-ı selase-i mezkureden kat'-ı nazar küre-i §ems ve kamer ve arzm mah-ı kameriyyenin evvelinde ve nısfında bir hatt-ı müstaktmde

bulundukları cihetle, cazibe-i §ems ve kamerin arza te'striyle zelzeleyi ihdas eder.30

Müteahhirtnden Paris rasathane müdürü Flamarion nam,31

zelzele-i arziyyeyi deryanıı1 cezr ü meddine kıyasen cazibe-i §ems ve kamerin te'strine nisbet verir.

Flamarion bu meselenin isbatmda diyor ki, hadise-i zelzele kevakib-i selase-i mezkurenin bir hatt-ı müstak1mde bulunduklan zamanda vukua gelir. Avrupa'da ve Amerika'da bulunan rasathaneler, Flamarion'un bu delilini reddetmi§ler. Binaenaleyh §imdiki halde Flamarion'un bu re'yi(ni), nazar-ı i'tibardan sakıt

acidederlerse de, müellif-i risale acizleri Mest1 diyor ki, zelzelenin, esbab-ı selase-i mezkurenin te's1rat-ı münferidelerine zammen kevkebeyn-i mezkur1nin te'stri

ağleb ihtimaldir.

Zelzelenin verdiği hasarat, karada bulunan ebniye ve nüfUsa mahsus olmayıp, bazı vakitte deryalarcia ve limanlarda sefaini mevki' ve hatt-ı istikametlerinden

30 Aynı sebep ülkemizde, öncesinde ya§anan güne§ tutulması dolayısıyla 17 Ağustos 1999 Büyük

İzmit Depremi sonrasında da tarn§ılmı§n.

31 Nicolas Camilla Flammarion (1842-1925): Ünlü Fransız astronomu. Astronomi alanında yazdığı

popüler eserlerle tanınmaktadır. L'Astronomie adlı astronomi dergisinin yayınianmasına da ön-derlik yapan Flammarion'un sekiz kadar eseri Türkçe'ye çevrilmi§tir. Onun Türkçe'ye ilk çevri-ten eseri Fünıln Hilkiit-ı Adem'den Evvel Alem (İnsanın Yaratılı§ından Önce Evren, Le monde avant la creation de l'homme, 1885) adıyla 1891 yılında Mehmed Ali tarafından yapılmı§tır. Ki-taplarından yapılan ikinci çevirisi ise Dans L'infini'dir (1872). Eser, Mehmed Cemal tarafından 1892'de Fezô.-yı Nô.mütenahfye Doğru Seyahat yahut Esir İçinde Tel1!ô.;ia-yı Celô.l-i Hi/kat (Sonsuz Fezaya Doğru ya da Esir İçinde Yüce Yaratıklan Tenıa§a Etmek) adıyla çevrilmi§tir. Bunu Yusuf Ziya tarafından yapılan Urani (Uranie, 1892) (Uranüs, Üranie 1889) isimli tercüme izlemi§tir.

Ardından yine YusufZiya tarafından bir çeviri daha yapılmı§tır: Menô.zır-ı Eviilim (1895). 1895

yılında eserlerinden biri de Mehmet Halil tarafından tercüme edilmi§tir: Aviilim-i Seyyô.riiı.

1896'da Le Teres du Ciel (1877) (Yer, Gök ve Çekim) isimli eseri Zemin ve Asiiman, Cazibe adıy­ la Abdülgani Seniy tarafindan tercüme edildi. 1907 yılında astronomiye dair küçük bir risalesi ise Hüseyin Hüsnü tarafından Küçiik İlm-i Heyet adıyla çevrildi. Lafin du Monde (1894) adlı eseri ise Dünyanın Sonu adıyla 1909 yılında Ali Muzaffer tarafindan tercüme edilmi§tir. Flammarion'un eserleri Osmanlı devletinde geleneksel astronomiden Kopemik Sistemi'ne geçi§-te ve yeni astronomik geçi§-terimierin Osmanlılara giri§inde etkili olmu§tur. Konuyla ilgili bk. Yavuz Unat, "Hoca İshak'tan Hoca Tahsin'e Çağda§ Astronominin Türkiye'ye Giri§i", XV. Ulusal Ast-ronomi Kongresi, İstanbul Kültür Üniversitesi, 27 Ağustos-1 Eylül, İstanbul2006 (XV. Ulusal Ası­ ronomiKongresi ve IV. Ulusal Öğrenci Asıronomi Kongresi, Bildiri Kitabı (yayına hazırlayanlar: Hu-lusi Gülseçen, Füsun Limboz, Ay§egül F. Teker), İstanbul2007, Il, 882-883.

(20)

teb'rdle, hasarat-ı azımeye dilçar etmi§tir. Ve bazı evkatte cezair ve sevahile

çarpmasıyla tahrip ve gark eylemi§ tir.

Narın bi't-tab' canib-i fevke su'ilduyla, merkez-i arzdan firarı iktizasıyla /s. 13/

nar-ı merkeziyye, bi'z-zarilre sath-ı arza hücilmla, arzın sakinleri narın hararerini derk ve hisleri lazım gelir iken, bilakis adem-i derklerine sebep ne olduğu cay-i sual ve mahall-i i§kaldir.

Cevab:

Maden kuyularından a§ağıya nüzill olundukça, hararetin tenasüb üzere tezayüd bulacağı tecarib-i kesireden ma'lilm olmu§tur. Şöyle ki, 30 m. umkunda santigrat 1 derece harfiret ve 300 m. umkunda 10 derece santigrat ve 3.000 m. umkunda 100 derece santigrat su'ild eylemi§tir ki, suyu galeyana getirdiği

hararettir. Binaenaleyh 30.000 m. umkunda hadret 1.000 dereceye vusill eder ki, gümü§ madeni izabe eder. Ve 60.000 m. umkunda 2.000 derece-i hararete

bülilğu iktiza eder ki, bilcümle meadin ve gayrıyı izabe eder ki, nar-ı halistir.

Velhasıl kı§r-ı arzın 60 km. umkunda intiha bulur ve küre-i arzın umku kaç yüz km.yi tecavüz eylemez.

ݧte kı§r-ı arzın mümana'atıyla nar-ı merkeziyye harareti, sath-ı arzda his ve derk olunmaz.

Kı§r-ı arz, yani arzın kabuğu, karpuz ve yumurta ve elmaya te§bihen "kı§r" de-dilerse de, her canibte onların kı§rı gibi ale's-seviyye olmayıp, kı§r-ı arzın tahtı,

fevki gibi gayr-ı muntazamdır.

Küre-i arzın ibtida-i te§ekkülünde kabuğu, somaki ve granit, yani çakmak ta§-lardan husille gelen bir takım adras ve çıkıntı idi. Bu çıkırttılann beyninde bulu-nan /s. 14/ menafizden ate§-fe§fınlar husille gelmi§ler ve muahharen derun-i arzdan narın devam-ı hurilcuyla, nar ile haric olan mevadden kilh-ı ate§-fe§fınlar

te§ekkül eylemi§tir.

Şimdiki halde arazmin kı§r-ı dahillsinde kesretle mevcut olan somaki veyahut çakmak ta§ı zelzele esbab-ı milcibesinin te'siriyle hasarata maruz olmazlar. Zira, bu ta§ lar arzın kı§r-ı dahillsinin nihayeti olan 60 km. umkunda bulunmazlar. Zira, bu umkta bulunan me'adin ve ahcar, ate§in harfiretine dayanmayıp, müzab olup

aynı ate§ olurlar. Ancak çakmak ve somaki ta§ları sath-ı arzdan 1 km. umkunda bulunurlar. Bu derinlikte gerek nar-ı merkeziyye ve gerek buharın, hacereyrı-i mezkilreyrıin tert'ib ve terkibierine te'slri yoktur. Binaenaleyh hacereyrı-i

mezkureyrıin tabiatlarında bulunan salaber iktizasıyla herhangi arazinin umkunda kesretle bulunurlarsa da o arazi hasarat-ı zelzeliyeden mahfilz kalırlar. ݧte Fransa Devleti'ne tabi "Korsika" cez1resinin32 §imal-i §arkı tarafında bulunan arazi

32

(21)

Resul Mesti Efendi'nin Siper-i Zelzele'si ~ 149

kı§rında çakmak ve somaki ta§lan kesretle bulunduğu cihetle, arazi-i mezkı1re

§imdiye kadar zelzele hasararına maruz olmamı§tır. "Zalike

takdiru'l-kadiri'l-kayyı1m. n33

Temekkün ettiğimiz küre-i arz Halik-ı lemyezel'in irade-i sübhfuıiyyesiyle

mayi'iyyet halinde bulunduğu ezminede yava§ yava§ ecza-yı ferdiyyesini birbirine teveccüh ve iltisakla, mayi'iyyet halinden tedricen hurı1cundan ecza-yı maiyye deryaya ve ecza-yı türabiyye ictima ettiklerinden te§ekkül-i arz rı1-nüma-_yı zuhı1r

olmu§tur. O zamanda e§car ve nebatatın ne§v ü nemasma sebep olan hamız-ı

fahmf, §imdiki hale nisbetle arzda pek ziyade bulunmu§ olduğundan, arzın ekser yerleri e§car ınl§eleri ve nebatat-ı sairenin /s. 15/ vücı1duyla muhat olmu§tur.

Kıtaat-ı arziyye halden hale takallüb ve tahavvülatı cihetle e§car mi§eleriyle

nebatat-ı saire arzın derı1nuna· gömülüp el' an §imendifer ve sefain ve fabrikalarda ihrak olunan fahm-i hacer!, derun-i arzda kaç bin sene arzın taht-ı tazyikinde kalan egeardan husı1le geldiğine §Üphe kalmamı§tır. Bir parça fahm-i hacerinin tabakatma dikkatle nazar olunsa, fahme münkalib e§car damarları mü§ahede olunur.

Şimdiki halde sath-ı arzda mü§ahede olunan dereler tepeler yüksek dağlar

ar-zın bidayet-i te§ekkülünde bulunmayıp muahharen arza arız olan hadisattan

vukı1a gelmi§tir. El'an, bazı dağlarda bulunan ahcarın derununda ve bazı dağların

zirvesinde mü§ahede olunan sadef ve balık gibi hayvanat-ı maiyye kabuklarından

istidlal olunur ki ezmine-i kadtmede bu dağlar, dağın §eklinde bulunmazdan akdem küre-i arzdan bir cüz-i gayr-i mürtefi' olarak, deryanın derununda

bulun-mu§lardır. Muahharen derya mekan-ı mezkı1ru ter kle, arza arız olanemtar ve seyl ü saika gibi hadisattan kim kimi dağlar rı1-nüma-yı zuhı1r olmu§tur. "Zalike takdiru'l-'azizi'l-hakim. "34

Mu'terizeden geçip balısimize avdet edelim.

Derun-i arzda mevadd-ı kabiletü'l-i§ti'alin i§ti'ali, zelzelenin vukı1una bais

ol-duğuna itiraz varid-i hatır olur. Şöyle ki, derun-i arzda mevadd-ı kabiletü'l-i§ti'al ile beraber hava, ya mefkı1ddur veya mevcuttur. Mefkı1dsa mevadd-ı kabiletü'l-i§ti'alin bi'l-fi'l i§ti'ali vücuda gelmez. Zira, i§ti'al havanın vücı1duyla olur. Hava

bulunroadıkça i§ti'al vücuda gelmeyeceği müstağnl-i beyandır. Hava mevcutsa derun-i arzda, müddet-i /s. 16/ medtdede küre-i havadan münkati' kalan hava i§ti'ale sebep olmaz. Hatta kuyuların derlinuna nüzı1l etmek kastında olan lağım­ cılar yanan bir mumu uzun bir ipin ucuna bağlayıp kuyunun nihayetine kadar mumu indirirler. Mum söndüyse kuyuda bulunan hava sernın ve teneffüse muzırr olduğunu derkle kuyuya inmezler. Mum sönmediyse kuyuda bulunan hava,

33 Bu her §eye gücü yeten Allah'ın takdiridir.

(22)

Kuyunun havası fasid olduğu halde, kuyunun derOnuna nüzfil eden lağımcılar cah-ı tartk-i ademe azımetle tarik-i dar u diyar ve yar u ağyar olurlar. Lağımcıyı çıkarmak üzere kuyuya inen kesan, o dernde tartkistan-ı adernde lağımcı ile hem-zanfi-yı nedm olmu§tur. Kuyucia fasid olan hava, hava-yi nes1m1ye muttasıl olduğu halde, adem-i temevvüc ve hareketten bozulup mevadd-ı kabiletü'l-i§ti'alin kabiletü'l-i§ti'aline kafi olmadığı takdirde, derOn-i arzda hayli senelerde hava-yi nesimiden müfarekatle kalan hava, temevvüc-i hava-yi nes1m1 ile i§tiraki olmadı­ ğından bozulup mevadd-ı kabiletü'l-i§tialin i§tialine kafi olmadığı tartk-i evla ile malumdur.

Bu itiraz "ate§-fe§anın ate§i nar-ı merkeziyyeden ne§'et eder" diyen müteah-hir1nin kelamına varid olmaz; Zira, ate§-fe§anın deliği, ate§in hurOcuna vasıra olduğu gibi, havanın duholuyla teceddüde vasıra olur. Lakin bu itiraz, zelzele kı§r-ı arzda bulanan mevadd-ı kabiletü'l-i§ti'alin i§ti'alinden husule geldiği, diye mütekaddimine varid olur.

Hava, menafiz-i sağtre-i arziyyeden duhOluyla mevadd-ı kabiletü'l-i§ti'alin i§-ti'aline kafidir /s. 171 diye cevap verilse, mu'terizin diğer i tirazı lazım gelir. Şöyle ki, hava, menafiz-i arziyyeden duhOlu cevaz verildiği halde ate§in dahi o menafizden hurOcu lazım gelir. Binaenaleyh sath-ı arzda bulunan hayvanat, mevadd-ı mü§teile-i mezkfirenin hararerini derk ve lems eylemek iktiza eder, bu ise hilaftır. İtiraz bakldir.

Zelzelenin esbab-ı selasesinden iki sebebi beyan olundu. Sebeb-i salisi tazylk-ı havadır. Şöyle ki, kesret-i barandan her taraftan nüzfil eden seyllerin bazı mahal-de ictima'larından bir deryaçe husule gelir. Deryaçenin zemini, ortasında bulu-nan delikten 1-2 saat zarfında deryaçenin bi't-tamam suyu tahtında bulunan derin mağaraya nüzOl ve sukutuyla mağara derununda bulunan hava mahrec bulmadığından tazy1k olunarak o arazinin kurbunda bulunan mahallerde zelzele vukua gelir. Ve bazan harabiyyete sebep olur.

Havanın tazy'iki, zelzelenin ihdasında mazarratı var ise de, havanın tazy'ikinden hayli asar-ı ac'ibe zuhOra gelmi§tir. Ez-cümle Avrupa'da ve Ameri-ka'da havanın tazy!kiyle tüfengin kur§ununu ve topun güllesini remy ile binanın tahribinde ve hayavanarın katlinde te's1ratı mü§ahede olunmu§tur. Tazy!k-i hava, buhar gibi karada §imendifer ve deryalarcia sefainin sevki ve derin mahal-lerde suyun ihra cı ve temeyyü' -i hava gibi fevaid ve asan inkar olunmaz.

Fransa hikmet-§inasasından biri, tazy!k-i hava vasıtasıyla havayı suya kalb ve tahvil eylemi§ ve bu temeyyü' -i hava mesele-i mutena-bihası mOma-ileyhin ke§f ve ihtira'ı olduğu Franseviyyü'l-ibare fen gazetelerinde görülmü§tür.

(23)

mese-Resul Mesti Efendi'nin Zelzele'si ~ 151

lesinde hükemiH mütekaddim1nin müttefik oldukları ma'lumdur. Binaenaleyh mesele-i mezkurenin ke§fi, hikmet-§inas-ı muma-ileyhe isnadı hatadan salim

değildir.· Nihayet bu kadar var ki, hikmet-§inas-ı mezkur, havayı bi't-tazyfk mayiiyyete kalbinde bir makine ihtira'ına muvaffak olmu§tur ve bu alet-i

nafia'nın ihtira'ında muma-ileyh §ayan-ı takdir u tahs1ndir.

Havanın temeyyü'ü isbatında hükema-i mütekaddimfn beyninde "tas-ı

maklub" ma'ro.fdur. Şöyle ki, buzdan memlu bir kap, üzerine kaba mütenasiben makluben bir tas vaz' olunduktan sonra 3-4 saat zarfında tasın sath-ı harid

tarafında katarat-ı sağfre-i maiyye mü§ahede olunur. Bu tası buzun üzerinden refi'nde tasın sath-ı dahilisinde katarat-ı sağtre-i maiyye mü§ahede olunur. Mezkur tas bir sıcak su üzerine vaz'ında ebeda sath-ı haridsinde katarat-ı maiyye mü§ahede olunmaz. Binaenaleyh tasın sath-ı haridsinde mü§ahede olunan katarat, haricen tasın sathına temas eyleyen havadan husule gelmi§tir. ݧte sühuletle bu tecrübeden ma'lum oldu ki, havanın temeyyü'ünde kudema

kitapla-rında bürhan bulunur ve havanın temeyyü' ke§fi, hikmet-§inas-ı muma-ileyhe

isnadı hatadır.

Havanın suya inkılabı bahsinde Şerh-i Mevdkıfda muhtasaran bu tasın

keyfiyyeti zikrolunmu§tUr.

Beyrut'ta ne§rolunan Muktetaf nam risale-i fenniyyede:35 (Her cisimde

mesamat vardır; mesamı bulunmayan cisim mevcut değildir) bu matlabın isbatında diyor ki, Prusya'da bir büyük tüp sudan imla olunmu§ ve tüpün tarafey-ni muhkemce sedd ü /s. 19/ bend edildikten sonra, 5-6 saat zaman mürurunda tüpün sath-ı haridsinde katarat-ı maiye mü§ahede olunmu§tur ve katarat-ı

maiyye tüpün dahilinden haridsine gelip, diğer bir tarafından tasavvur

olunma-dığından tüpün mesamatından hurucu beç:l1h1dir"' diyor.

Evet, her bir cisimde mesamat bulunursa da §i§e ve bazı kalın meadin ecsamın mesamatından hava ve su hariçten dahil olmaz ve dahilden hariç olmaz. Binaenaleyh mezkur tüpün sath-ı haridsinde mü§ahede olunan katarat-ı maiyye tüpün sath-ı haricisini ihata eyleyen havanın temeyyü'ünden husule geldiği ağleb-i ihtimaldir. Lakin hayli zaman sudan memlu tüpün haliyle terk olunduk-tan sonra açıldığı halde derununda bulunan suyun kemmiyyetine tenakus husule gelmi§Se, O zaman tÜpÜn mesammatından suyun hurucuna hüküm sahih olur.

35 1876-1952 yıllan arasında Beyrut ve Kahire'de yayımlanan aylık ilmi ve edebi dergi. 1876

yılında Beyrut Amerikan Üniversitesi mezunlanndan Yakub Sarraf ile Faris Nimr'in gayretleriy-le kurulan ve toplam 121 cilt çıkan derginin amacı, öncelikle Avrupa'da meydana gelen çağda§ ilmi yükseli§e ayak uydurmak, ilmi yenilikleri ve geli§meleri yakından takip ederek modem bilim ve teknolojiyi Arap okuyucusuna ula§tırmakur. Bilim ve teknoloji konulannın kolay ve anla§ılır

bir dille anlatıldığı dergi o dönemde çok büyük ilgi görmܧtür. Daha fazla bilgi için bk. Mu-hammed Harb, "el-Muktetaf", DİA, XXXI, 146-147.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu yapıda, müellifler bakımından asıl sorun, yapı teknolojisinde ve yaklaşımda tamamen çağdaş kalarak, eski ile kültü- rel ve estetik devamlılığın nasıl sağlana-

PARMAK İZLERİ GÖRÜNÜR PARMAK İZLERİ Kabartma parmak izleri Renkli parmak izleri GÖRÜNMEYEN PARMAK İZLERİ Fiziksel yöntemler Tozlama Kimyasal yöntemler İyot

Yalnız, şayet duvarların irtibaılılığı hususî ted- birlerle ve büyük itinalı bir inşa ile emniyet altına alınmış lise zelzele mıntakalarında ancak bu tak- dirde

Bayramda geyik kültünün önemli bir yer tutması ve geyik ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası ve Arinna Kenti’nin ilişkisinin metinlerle de kanıtlanması, bu bitkinin

Bu çalışmada, yumurtadan çıkıştan sonra farklı yaş gruplarındaki civcivlerin ince barsaklarında (duodenum, jejunum ve ileum) villus boyları, villus çapları, birim

Düşük sertliğe sahip olduğu tesbit edilen T3A, T6B kodlu tabletlerin kaplan içinde tozlanmaya uğradık­. ları

Birinci derece kinetiğine göre tabletlerin içerdikleri meprobamatuı 0 /o 98'inin çözünme hızı grafikleri. eliği tesbit

a-Bromonaftasetofenon (6) ve triazol türevlerinin sentezleri (7, 8, 9) gerçekleştirildikten sonra, ayrı ayrı elde edilen asetofenon ve triazol ünitelerinin birbirleri