• Sonuç bulunamadı

Ermeni sorunu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ermeni sorunu"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CUMHURİYET/2

Erm eni Somuıu-I

ABD v e Erm eni leı*

HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU

# . |

/

y 4

^OLAYLAR VE GÖRÜŞLER

¿k.

Şu Amerikalı Senatör Dole anlaşılan inatçı bir kişi. Türk kamuoyunun tepkisini hiçe sayıyor. “ Er­ meni Karar Tasarısı” adıyla anılan bir tasarı ha­ zırlamış, Senato Komisyonu’ndan geçirmiş, genel kurula götürmek üzere iken, Türk hükümetinin sertçe tepkisi üzerine Amerikan yönetiminin, yani Başkan Bush ile danışmanlarının işe karışması ile tasarının daha ılımlı bir dille kaleme alınması ko­ nusunda anlaşmaya varılmış. O sırada Senato da tatile girmiş olduğundan tasarıyı Senato Genel Ku- rulu’na götürme işi 1989 yılından 1990’ın başına aktarılmış. Aslında bu tasarı ABD’de yaşayan Er­ meni lobisinin yıllardan beri sürdürdüğü geniş bo­ yutlu propaganda sonucunda yavaş yavaş oluşan, en sonunda Senatör Dole tarafından benimsenip ABD Senato Komisyonu’na getirilen bir tasarıdır.

Amaç ne?

Tasarının amacı, Birinci Dünya Savaşı’nda Os­ manlI hükümetince 1915’te yaptırılan sözde Ermeni soykırımının her yıl nisan ayının belirli bir günün­ de ABD’nin her yanında resmen anılmasını sağla­ maktır.

Peki, böyle bir soykırımın Osmanlı hükümetin­ ce yaptırıldığı hangi belgelerle saptanmış? Gazete­ lerimizin birçok kez yazdığı gibi, acaba Osmanlı arşivleri incelenmiş mi? İleri sürülen olay bir soy­ kırım mı, yoksa “ tehcir” yani uzaklaştırma, ya da sürgün mü? Şimdilik bu işte elebaşı durumunda olan Senatör Dole bu noktayı incelemiş mi? Önü­ m üzdeki pazar yazısında bu olayın bir “ uzaklaştırma” eylemi olduğu ve bunun nedeni açıklanacak. Şimdiden kısaca işaret edeyim ki, bu eylem bir meşru savunma eylemiydi. O tarihte Çar­ lık Rusyası’nm orduları Anadolu’nun ortalarına doğru ilerliyordu. Osmanlı hükümeti savunma hat­ tının gerisini güvence altına almak zorundaydı. Anadolu’daki Ermenilerin toplu olarak o tarihte Osmanlı İmparatorluğumun bir ili olan Suriye’ye gönderilmeleri bu zorunluktan doğmuştu. Biz kalk­ sak Sayın Dole’e sorsak, Amerikan hükümeti ni­ çin Japonya’ya iki atom bombası atarak yüz bin­ lerce insanı öldürdü ve milyonlarcasını da kuşak­ lar boyunca süren bir sakatlığa sürükledi?

Dole’in vereceği yanıt herhalde şöyle olacaktır: “ Eğer bu bombalar kullanılmamış olsaydı İkinci Dünya Savaşı Doğu’da daha uzun zaman sürecek ve bu yüzden onbinlerce Amerikalı asker daha öle­ cekti. Savaşın uzamasının doğuracağı ekonomik yı­ kım da ayrı bir sorundu, bu nedenle o bombaları patlatmak zorundaydık. Bu, bir tür ‘meşru

savunma’ eylemiydi.”

Yüzbinlerce Japonu öldürüp milyonlarcasını sa­ kat bırakmak, sürmekte olan bir savaşta ABD için meşru savunma sayılır da, yine sürmekte olan bir savaşta Osmanlı hükümetinin Anadolu’daki Erme: nileri toplu halde güney illerinden birine sürgün et­ mesi meşru savunma sayılmaz mı? Bu sürgün sı­ rasında haydutların, asker kaçaklarının, sorumsuz kişilerin saldırısı yüzünden yağma ve ölümler ol­ muş olabilir. Böyle saldırılardan doğrudan doğru­ ya Türkler de çok zarar gördü o savaş günlerinde.

Şunu da eklemek gerekir: Ermeni terör örgütle­ rinin ajanları bu savaş sırasında Osmanlı Devleti’n- de iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi’- nin başında bulunanlardan Talat Paşa, Cemal Pa­ şa, Bahattin Şakir Bey gibi kişileri öldürerek inti­ kam duygularını açığa vurdular. Bununla da ye­ tinmediler, son on yıldan beri ABD’de ve Avrupa’­ nın türlü ülkelerinde masum diplomatlarımızı acı­ masızca öldürdüler.

Senatör Dole bütün bunları duymadı mı? Bir nokta daha: Varsayalım ki Türk parlamen­ tosunun bir üyesi Japonya’daki atom bombası kat­ liamının, ya da ABD topraklarında yüzyıllardan be­ ri sürmüş olan Kızılderili soykırımının belirli bir günde Türkiye’nin her yanında anılması için bir ka­ rar tasarısı hazırlayıp ilgili komisyondan geçirmiş olsa, Senatör Dole buna ne der? Gerçi Hiroşima’­ yı ve Nagazaki’yi yok eden bombaların patladığı günler Japonya’da ve bir çok ülkede anılıyor, ama Türk hükümetinin, ya da parlamentosunun resmi bir kararıyla değil. Kızılderili soykırımının ise hiç anıldığı yok.

Sayın Dole’e bir şey daha sormak isterim: Aca­ ba Osmanlı Devleti’nin daha önceki dönemlerin­ de, yani Birinci Dünya Savaşı’ndan çok daha ön­ celeri Ermeni Taşnak ve Hınçak komitelerinin Do­ ğu Anadolu’da giriştikleri katliamlar ve ayaklan­ ma kışkırtmaları sonucunda doğan karışıklıklardan haberi var mı? Bu komiteler birer terör örgütü gi­ bi davranmışlardır.

Bütün bunlar incelenmeden şimdi bir Ermeni soykırımı anma günü diye belirli bir günün resmi­ leştirilerek Türklerin aşağılanmasına çalışılması hangi mantıkla açıklanabilir?

Birinci Dünya Savaşı’nda Anadolu’da ilerleyen Rus ordularının başında Ermeni subay ve erleri de kışkırtıcı rol oynamışlar ve toplu öldürmeler ger­ çekleştirmişlerdi. Erzurum’da ve öteki kimi yerlerde bulunan toplu mezarlar bu korkunç eylemlerin ka­

nıtıdır. Çarlık orduları bu eylemlerde bulunuyor­ lardı, onlarla savaş durumundaydık. Rusya o za­ man düşmanımızdı; Türk ve Müslüman halka böyle eylemlerde bulunmayı doğal görüyordu. Emperya­ list Çarlığın süregelen politikası Türk düşmanlığıy­ dı.

Şimdi süper emperyalist ABD’de görülen bu düş­ manlığın açıklaması nedir? ABD, İkinci Dünya Sa­ vaşı biteli beri, özellikle Kore Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin dostu, daha sonra Atlantik Paktı içinde büyük müttefikidir (!). Ancak Amerika’nın bu dostluğu komünist Rusya karşısında Türkiye’yi bir asker deposu olarak görmesindendir. Türk halkı Amerikan yönetimini iyi tanımıyor. Ülkemizin tam. bağımsızlığım güvence altına alan Lozan Barış Ant­ laşm asını bütün devletlerin yetkili organları vak­ tinde resmen onayladıkları halde ABD Kongresi bu antlaşmayı on yıla yakın bir süre onaylamamıştı.

Türk halkı ve Türk aydınlarından bir bölümü ABD’yi Atlantik ötesi, zararsız barışçı bir ülke sa­ nıyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı başlayınca, Sivas Kongre­ sinde Amerika'nın korumacılığı altına girmeyi öne­ ren aydınlar bile çıkmış, Mustafa Kemal’in çelik iradesi, “ ya istiklal ya ölüm” sloganıyla karşı ko­ yarak savaş sürdürülmüş, Ingilizlerin desteklediği Yunanlılar yurdumuzdan atılmış; Osmanlı yöne­ timinin teslimiyeti ile kabul edilen tutsaklık niteli­ ğindeki Sevr Antlaşması da yırtılıp, onun yerine tam bağımsızlığımızı simgeleyen Lozan Barışı im­ zalanmıştı. İşte ABD yönetiminin onaylamayı uzun süre reddettiği antlaşma budur.

Bugün Türk halkının acaba kaçta kaçı bu duru­ mu biliyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’de Amerikalılara karşı sempati arttı. Onların ülkemize yollamış oldukları “ Barış Gönüllüleri” hemen bü­ tün yurda bir su şebekesi gibi yayıldı ve her yerde bu genç kız ve erkeklere halkımız kucağını açtı. O tarihte yapmış olduğum bir Çorum ziyaretinde bü­ yük amcamın öğretmenlikten emekli ve benden çok yaşlı kızları bile Amerikan Barış Gönüllüleri için “ Ne kadar sevimli çocuklar” demişlerdi. Oysa o sevimli çocuklar kendilerine Amerikan yetkililerince verilmiş olan anket formlarını doldurmakla görev­ liydiler. Belki de bilimsel bir araştırma yaptıkları­ nı sanıyorlardı, belki de bilinçliydiler, orasını kes- tiremem; ama Türk halkının dinsel, mezhepsel, ırk­ sal ve etnik özellik ve ayrımlarını, bölgelerin eko­ nomik sosyal ve kültürel durumlarını, yerleşim bi­ çimlerini, geleneklerini ve yörelere göre etnik da­ ğılımlarını öğrenerek bu formları doldurmuşlar, ül­ kemizde bu iş için uzun süre kaldıktan sonra Ame­ rika’ya dönüp bunları yetkililere vermişlerdi. Bun­ lar aslında Barış Gönüllüleri şebekesi değil, gönüllü

casuslar şebekesi niteliğindeydi.

Türk halkı bunu da bilmiyordu, bilemezdi. ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra Missouri uçak

gemisi İstanbul’a geldiğinde coşkuyla karşılanmış, bu konuda çok yazılar yazılmıştı. Gazetelerimizde şu biçim ilanlar da çıkıyordu:

Bir Dostluk Hatırası HOŞ GELDÎN MİSSOURİ...

Limanımızda bulunan büyük Amerikan zırhlı­ sının hususiyetleri — Geminin tarihçesi — Ameri­ kan donanmasının Missurileri — Missuri’nin Tür­ kiye seyahati üzerine ajans haberleri — Âşık Ye­ tim Alinin Missuri destanı ve kıymetli sanatkâr Mü- nif Fehimin resimlerile süslenmiş olan bu hatıra broşürünün fiatı 25 kuruştur. Bütün gazete ve dergi satılan yerlerde bulunur.

Ama o sıralarda ABD’deki Ermeni lobisi kıpır­ danmaya başlıyor, Birleşmiş Milletler katında gi­ rişimlere geçiyordu.

ABD Başkanı Bush, geçen yıl seçim kampanya­ sı sırasında Ermeni seçmenlere, soykırımı anma ta­ sarısı konusunda bol bol vaatlerde bulunmuştu. Başkan seçildikten sonra devletlerarası ilişkilerde sorumluluk yüklenince, bir yandan daha önce yap­ mış olduğu vaatleri yerine getirmek, öte yandan da tasarının Türkleri suçlayan sert anlatımını (dost Türkiye’yi kırmamak için (!)...) yumuşatmak yol­ larını aramaya başladı. Senatör Dole ile ve kendi danışmanları ile temasa geçip tasanda “ ...ancak yalnız Ermeniler değil, Türkler de kayıplar verdiler’ ’ gibi cümlelerin yer almasını sağlamak is­ tedi. Tavşana kaç, tazıya tut gibisinden bir tutum oluyor bu. İkili anlaşmalarla bağlı ve Atlantik Paktı üyesi dost ve müttefik Türkiye gibi bir devlete karşı ABD yönetiminin bu tutumu, devletimizin bir “ uy­ du müttefik” olduğunu açığa vurmuyor mu? Da­ ha önceki yıllarda uygulanan silah ambargosu da bunun bir örneğini oluşturmuyor mu? Bu durum karşısında insanın “ Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demekten başka bir söyleyeceği kalmıyor. ABD’nin gerek Kongre kanadının gerekse yönetim ve başkanlık kanadının tutumlarını resmi görevli­ lerimiz her zaman ve her yerde Türk halkına açık açık anlatıp onu aydınlatmalıdırlar ki dostumuzu düşmanımızı çok iyi tanıyalım.

★ ★ ★

Missouri zırhlısının Türkiye’ye gelişi sırasında Ermenilerin Amerika’daki kıpırdanmaları üzerine o zaman yapmış olduğum bir araştırma sonucu rastlamış olduğum belgelere bu sütunlarda 1946’da üç yazı içinde yer vermiştim. Bundan sonraki pa­ zar yazılarımda, o belgeleri, 44 yıl öncesine ve gü­ nümüze ilişkin düşünce ve yorumlarımla birlikte ya­ yımlayacağım (*).

(*): Cumhuriyet Gazetesi’nde 1942’de başlayan yazarlık ya­ şamımda, ilk zamanlar yazılarım hep “ Hukuki Düşünceler’ genel başlı j ı altında çıkardı. Hukuk dışı bir konuda, örneğin iç ya da dış politika, ekonomi, sosyal ilişkiler ve eleştiriler, tarihsel olaylar konularında kaleme aldığım yazıları ise kendi adımla değil, “ Hüseyin Erdoğan" takma adıyla yayınlardım. Sözünü ettiğimi belgelere ilişkin yazılar da bu takma adla çık­ mıştır. H.V.V.

(2)

CUMHURİYET/2

OLAYLAR VE GÖRÜŞLER

rm eni Sorunu-II

R usya v e E rm eniler

HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU

Bugünkü yazıya başlarken asıl konuya girmeden önce, şu noktaları vurgulamak istiyorum: Ülkemiz bir yandan Ermeni istekleri, öte yandan Kürt so­ rununun uluslararası alana kaydırılması dolayısıyla büyük baskı altında bulunuyor. Bu durumda bile ülkemizdeki yobazların gözü din sömürüsünden bir türlü vazgeçmiyor. Ayasofya’mn yeniden cami du­ rumuna getirilmesi, ayıbın da üstünde bir çirkin­ lik önerisidir. A tatürk’ün evrensel kültür anlayışı­ na aykırıdır. Yunanlıların Ayasofya’yı yeniden ki­ lise yapmak arzusuyla eşanlamlıdır. Ayasofya, bü­ tün insanlığa açık bir müze olarak kalmalıdır.

Vurgulamak istediğim ikinci nokta, başta belirt­ tiğim tehlikelere karşın başörtüsü konusunu ön pla­ na çıkararak Türk kamuoyunun özellikle üniver­ site gençliğinin bu tehlikeler karşısında kör ve ses­ siz kalmasını sağlamak amacını gütmektedir. Ne­ dir bu çirkinlikler, nedir bu ihanetler, ne zaman uyanacağız?

Ayrıca Türkiye’nin ileride ne gibi büyük tehli­ kelerle karşılaşabileceğini anlamak için emekli Kur­ may Albay Haydar Tunçkanat’ın, Cumhuriyet’in 8 Ocak 1990 sayısında çıkan “ Türkiye ve Savun­ ması” başlıklı yazışım herkesin,özellikle milliyet­ çi olduklarıyla övünen yobaz kitlenin okumasını ne kadar isterdim.

Şimdi bu dizideki konumuza dönelim. . ★ ★ ★

Geçen yazıda sözünü ettiğim tarihsel belgelerin yayımına geçmeden önce, Çarlık Rusyası’nın, (ta­ rihlerimizde 1293 Savaşı olarak anılan) 1877 Türk- Rus savaşından sonra Osmanlı toprakları üzerin­ de yaşayan Hıristiyan azınlıklar, özellikle Ortodoks Rum ve Ermeniler hakkında “ koruyucu patron” rolünü benimsediğini vurgulamak istiyorum. Bu durumdan ve Osmanlı Devletimin güçsüzlüğünden cesaret alan Ermeniler, 2. Abdülhamit döneminde Anadolu’nun doğusunda zaman zaman başkaldır­ m alar ve böylece kanlı olaylara neden olmuşlar­ dı. Az önce sözünü ettiğim 1877 savaşında Türki­ ye’den Kars, Artvin ve A rdahan’ı koparıp kendi' topraklarına katan Çarlık Rusyası oralarda Ermeni nüfusunu çoğaltmaya çalışıyordu. Ayrıca daha aşa­ ğıdaki Türk topraklan üzerinde gözü vardı.

1914-1918 Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar ye­ niden Türkiye’ye saldırdılar. Anadolu içlerine doğ­ ru ilerlemeye başladılar. Ermeni subay ve erler, Rus ordularının ön saflarında, silahsız Türk halkına karşı olmadık kıyımlarda bulunuyordu. Bu yetmi­ yormuş gibi Bogos Nubar Paşa adındaki bir Er­ meni, Çarlık Rusyası’na giderek bağımsız bir Er­ menistan kurmak için Çarlığın yetkili devlet adam­ larıyla temaslarda bulunuyordu. Bogos Nubar Pa­

şa’nın vaktiyle Mısır’da büyük görevlerde bulun­ muş, 1899’da ölmüş olan Nubar Paşa ile yakın hı­ sım olduğunu sanıyorum, ama akrabalığının dere­ cesini saptayamadım.

1939-1945 İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da bu yolda birtakım kıpırdanmalar olunca, yapmış ol­ duğum bir inceleme ile geçen yazıda sözünü etti­ ğim belgeleri 4, 6 ve 8 Nisan 1946 tarihlerinde bu sütunlarda yayımladım. Bu belgeleri içeren yazılar­ dan birincisini —yayımlandığı tarihteki diline do­ kunmadan— sunuyorum.

★ ★ ★

Birleşmiş Milletlerin gerek Sanfrancisco ve ge­ rek Londradaki toplantılarından faydalanarak, ba­ zı Ermeni çevrelerinin Türkiye aleyhinde geniş bir propaganda faaliyetine geçtiklerini ve Sovyet mat­ buatının bu faaliyete gizliden gizliye veya açıktan açığa destek olduğunu, bundan bir müddet evvel gazetelerde okuyunca, kendi kendime “ Tarih ha­ kikaten bir tekerrürden mi ibarettir?” diye düşün­ müştüm. Çünkü 1914’te başlayan Birinci Cihan Harbi içinde de aynı şeyler olmuş, birtakım Erme­ niler, Çarlığın teşvikile büyük Avrupa merkezleri­ ne gitmişler, devlet adamlarına başvurmuşlar, Türkiye aleyhine neticeler elde etmeğe uğramışlardı. $u fark ile ki, o vakit Ermenileri tutar görünen Çar­ lık Rusyası, harbin sonlarına doğru bu meseleyi ört­ bas etmiş ve bu suretle hakiki emelinin müstakil bir Ermeni vatanı kurmak olmayıp, Türkiye’nin doğu vilayetlerini ilhak etmek olduğunu ve Erme­ ni meselesini sadece bir vasıta olarak kullandığını anlatmıştı. Şimdi ise Çarlık Rusyası yıkılmış, onun yerine geçen ihtilâl idaresi, başlangıçta Çarlığın ve büyük Batı devletlerinin emperyalizmini nefretle mahkûm etmiş ve Sovyet matbuatı 1939’da başla­ yan İkinci Cihan Harbi sırasında bir Ermeni me­ selesinden bahis bile etmemiş bulunduğu halde, bu matbuat, zaferden sonra birdenbire gene aynı me­ seleyi körüklemek yolunu tutmuştur.

İhtilalden sonra idareyi eline alan Sovyet hükü­ metinin, Çarlık ve Batı emperyalizmini gözden dü­ şürmek, bütün dünya milletlerini kendi saflarına çekmek için giriştiği teşebbüslerden birisi —ve po­ litika hayatı için belki en önemlisi— de Çarlık ida- resile Batı müttefikleri arasında Birinci Cihan Harbi içinde yapılan gizli anlaşmaları, Çarlık Hariciye Ne­ zaretinin gizli muhaberatını ve diğer bir çok vesi­ kaları bu nezaretin dosyalarından çıkarıp “ Ana- dolunun taksimi” başlıklı bir kitap içinde neşret­ mesi olmuştur. “ A danof’un riyaseti tahririyesi al-: tında ve eski Rus Hariciye Nezaretinin mahrem dos­ yalarından istihraç edilen malumatla yazılmış” ve “ Sovyet Hariciye Halk Komiserliğinin arzusile” Moskova’da 1924’te tabı ve neşredilmiş olan bu ki­

tap birçok dillere ve bu arada Türkçeye de çevril­ miş bulunmaktadır (1). Rus ihtilalinin o zamanki idealizminin eseri telakki edilebilecek olan bu ki­ taptaki bazı vesikalar bizi Birinci Cihan Harbi’nde- ki Rus-Ermeni münasebetlerinin içyüzü hakkında çok iyi aydınlatmakta ve dış görünüşü bakımından Ermenilere müzahir olan Çarlık idarecilerinin, ha­ kikatte onları sadece bir tahrik vasıtası olarak kul­ lanmakta ve iğfal etmekte olduklarını bütün açık- lığ ile göstermektedir. O zaman Ruslar güya bü­ yük ve müstakil bir Ermenistan kurmak lehinde idi­ ler. Her taraftaki ve Türkiye’deki Ermenileri bu­ na inandırmaya çalışıyorlardı. Halbuki gerçek dü­ şünceleri, “ Ermenistan” kelimesile ifade ettikleri doğudaki Türk topraklarını Rusya’ya ilhaktan baş­ ka bir şey değildi. Bunu vesikalara dayanarak an­ latalım:

Adı geçen kitaptaki vesikalardan anlaşıldığına göre, 1915 yılı nisan ayında Dr. Zavriyef adında bir Ermeni, Çarlık Hariciye Nezareti’nin tasvibile Fransa ve İngiltere’ye hareket ediyor ve Nezaret er­ kânından Neratof, bu Ermeniyi, Çarlığın Paris ve Londra’daki büyük elçilerine şu telgrafla tavsiye eyliyor:

Telgraf, 17 Nisan 1915, No: 1712

Rus tebaası Ermeni müteşebbisi Dr. Zavriyef Ha­ riciye Nezareti’nin müsadesile ve Fransa ve İngil­ tere hükümet ve efkârı umumiyesini Ermeni müd- deiyatının fiiliyata isali hususuna celb maksadile Fransa ve İngiltere’ye hareket eylemiştir. Zavriyef kendisinin siyasi mehafile şevki ve himaye edilme­ sini rica ediyor (2) Neratof. /

Zavriyef Paris’e giderek, o sırada orada bulu­ nan Bogos Nubar Paşa ile birlikte, Fransız Hari­ ciye Nezareti’nde teşebbüslere girişiyor. Ancak bu iki kafadarın büyük Ermenistan hülyaları Akde­ niz’de İskenderun’a kadar uzandığı ve bu ise Fran­ sa’yı kuşkulandıracağı için Çarlığın Paris büyükel­ çisi lzolwsky tereddüde düşüyor, Rusya’nın Erme­ nileri bu vadide açıktan açığa desteklemelerinin mahzurlu olacağım, yukarıki şahıslar tarafından ve­ rilen muhtıradaki fikirlere de dayanarak, Çarlık Hariciye Nezareti’ne aşağıdaki telgrafla bildiriyor ve bu hususta talimat istiyor:

Paris’teki Rus Büyükelçisi İzolvvsky’den Hari­ ciye Nazırı Sazanof’a telgraf, 17 Mayıs 1915, No. 318

Buraya vasıl olan Dr. Zavriyef kendisinin bizim Hariciye Nezaretimizdeki mükâlematının neticesini bir muhtıra halinde bana verdi. Bu muhtırada, bir­ çok hususat meyanmda Rusya’nın Türkiye hudut­ ları dahilinde ve Türkiye’ye tâbi ve fakat üç hükü­ metin himayesi altında bir Ermeni muhtariyeti teş­ kili niyetinde olduğu ve Ermenistan’ın arazisi gü­ ya, muhitte kalan bazı kısımlar müstesna olmak üzere, bütün Ermenistan vilayetlerini ihtiva etmekle kalmayacak, belki de Yumurtalık ile beraber bü­ tün İskenderun körfezi dahil olmak üzere Akde­ niz üzerinde Mersin limanile birlikte Kilikyayı da­ hi ihtiva edecekmiş. Bundan sonra da işbu muhtı­ rada deniliyor ki: Her ne kadar bu program bizim Hariciye Nezaretimizce tasvib edilmiş ve hariciye

Nezaretimiz bu programın muvaffakiyete iktiranı için Paris ve Londra’daki büyükelçileri vasıtasile yardım dahi vadedilmiş ise de, ancak tngilizlerin ve Fransızların bilhassa Kilikya meselesinde şüp­ helenmelerinden kaçmak için Ermeni murahhastan Rus büyükelçilerinin zahiri bir müdahaleleri olmak­ sızın kendiliklerinden hareket edecekler ve büyü­ kelçiler müşkülat zuhur eylediği zamanlarda veya­ hut kendilerince lüzumlu telakki eyledikleri takdir­ de bu işe karışacaklardır. Gerek Dr. Zavriyef’in ve gerekse avdet eden Bogos Nubar Paşa’nın buradaki Hariciye Nezareti erkânına bu vadide müracaat ve beyanatta bulunduktan bana malumdur. Bu prog­ ramın filhakika sizin tarafınızdan tasvib edilip edil­ mediğini ve benim bunu ne dereceye kadar hima­ ye etmekliğimin lazım geleceğini tebliğ eylemeyi reddetmeyiniz. Kilikyaya taalluk eden nokta bana pek nazik görünüyor, zira Fransa bize bu mıntıka hakkındaki noktainazarını artık söylemiştir (3). tzolvvsky.

Rus Hariciye Nezâreti, Ermenilerin hatırı için, o zamanki büyük müttefiki Fransayı darıltmak is-, temiyor ve Paristeki kafadarların büyük projesini Çarlık hükümetinin desteklemeyeceğini, Paris’te­ ki Rus büyükelçisine, aşağıdaki telgrafla bildiriyor: Rus Hariciye Nazırı Sazanof’tan Paris’teki bü­ yükelçi İzolvvsky’ye telgraf, 18 Mayıs 1915, No. 2307.

318 numaralı telgrafnameniz alınmıştır. Ermenilerle yapılan mubahasat sırf akademik bir mahiyettedir. Zavriyef’e hiçbir muayyen program işaret edilmemiştir. Kilikyayı müstakil Ermenistan hududu içine almak hususunda onun projesine ve­ rilecek cevab Kilikya’da Fransız menfaatlerinin hâ­ kimiyet kesbetmekte olduklarından Ermenilerin Ki­ likya hakkındaki arzularına yardım edemiyeceği- miz suretinde olabilir (4). Sazanof.

Yukarıdaki telgrafta dikkate şayan olan nokta­ lardan birisi, Çarlık Hariciye Nezaretinin müsta­ kil bir Ermenistan teşkilini ciddiye almaması ve bu işi “ akademik” telakki etmesidir.

öteki nokta da “ Ermenilerin Kilikya hakkında- ki arzularına” Rusyanın yardım edemiyeceğinin Pa­ ris’teki Ermeni ajanlarına bildirilmesi hususunda, Paris Büyükelçisine talimat verilmesidir. Bundan: “ Ermenilerin Kilikya’dan başka hususlar hakkm- daki arzularına Rusya’nın yardım edeceği” manası çıkar. Halbuki Rusya bunda da samimi değildir, çünkü o zamanki Ermeni davasını Rus Hariciye Nazırı, aynı telgrafta “ akademik” olarak vasıflan- dırmıştır.

Meselenin Rusyaca bu suretle telakki edildiğin­ den bittabi haberleri olmayan Zavriyef ve Nubar Paşa Paris’teki faaliyetlerine devam ediyorlar.

Bu faaliyetin safhalarını ve neticelerini bundan sonraki yazımızda nakledeceğiz. (4 Nisan 1946).

(1) Cihan Harbi esnasında Avrupa hükümetleri ile Türkiye: Anadolu’nun Taksimi, çeviren: Erkâmharbiye Kaymaka­ mı Babaeskili Hüseyin Rahmi, Ahmed İhsan Matbaası (İs­ tanbul 1927).

(2) Anadolu'nun Taksimi, S. 150, vesika No: 39 (3) Aynı kitap, S. 150, vesika No. 40

(3)

OLAYLAR VE GÖRÜŞLER

CUMHURİYET/2

Erm eni Sorunu-IV

G randtik v e Sazanof

HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU

Grandük Nicola, Birinci Dünya Savaşı’nda hem

güneydeki Çarlık ordularının komutanı, hem Kaf­ kasya’da Rus Çarı’mn vekili ve Çar’ın yakın ak­ rabasıdır. Bulunduğu bölgede yetkileri, Çar’ın yet­ kilerine eşittir. Bu nedenle, onun Ermeni sorunu konusundaki görüşlerinin büyük önemi vardı. Çar­ lığın o dönemdeki Dışişleri Bakanı Sazanof, Gran­ dük Nicola’ya bu sorunu içeren uzun bir mektup yazar.

8 Nisan 1946 tarihli yazımda yayımlamış oldu­ ğum Sazanof’un mektubu ile Grandük Nicola’nın , yanıtını - yine o zamanki diline dokunmadan - aşa­

ğıya koyuyorum.

Birinci Cihan Harbi esnasında, Anadolunun do­ ğu vilâyetlerinden bir kısmının Rus orduları tara­ fından işgal edilmesi üzerine, Ermeni meselesi Çar­ lık idarecilerinin zihnini tekrar meşgul etmeğe baş­ lıyor ve Hariciye Nazın Sazanof, Kafkasyadaki kral vekili ve Çarın yakın akrabası Grandük Nikola’- ya, bu mesele hakkındaki düşüncelerini uzun bir mektubla bildiriyor. Bunda o zamanki Rus Hâri­ ciyesinin hakikî maksadı ve Ermenileri nasıl aldat­ tığı tam manasile belirmektedir. Bundan başka Rusyamn ötedenberi Ermeni meselesini, sırf Türki- yeden toprak koparmak maksadına hizmet eden bir vasıta, bir alet olarak kullandığı, maksadın istih­ saline yaklaşılınca bu davanın Çarlık idaresince na­ sıl örtbas edildiği gene bu mektubdan anlaşılmak­ tadır. Geçmiş bir tarih yaprağını bütün çıplaklıği- le ibret gözümüzün önüne seren bu vesikayı aynen aşağıya geçiriyorum:

Rus Hariciye Nazırı Sazanof’tan Kafkasyadaki Kral vekili Nikola Nikolayeviç’e: 27 haziran 1916

No. 540. . , ,

“Büyük Ermenistanın hemen kamilen kıtaatımız tarafından işgal edilmesi ve burasının Rus impa­ ratorluğu hududu dahiline yakında ithal edileceği keyfiyeti bu mıntıkanın müstakbel tarzı idaresi me­ selesini ortaya koymaktadır. Her ne kadar daha şimdilik harbin hitamından evvel zaptedilen mın­ tıkada bizim dahilî siyasetimizin tamamile muay­ yen ve hakikî esaslarını tayin ve tesbit eylemek va­ kitsiz olabilirse de bu hususta daha şimdiden umu­ mî bir surette müdir olacak esasatı işaret eylemek bana faydadan hâli olmaz gibi görünmektedir; zi­ ra “ harp hukuku mucibince işgal edilen Türkiye mıntıkalarının tarzı idaresi hakkındaki muvakkat talimat projesi” halihazırda artık ihzar ve tertib edilmiş olup yakında da mevkii meriyete konacak­ tır.

Müstakbel vazifenin en ziyade güçlük ve karı­ şıklığı Ermeni meselesinin tanzim ve hallinde teza­ hür etmektedir. Türkiye zamanında Ermeni ısla­ hatının icrası için evvelce yapılan beynelmilel ro­ lün Rusyamn hissesine düşmüş olması ve Ermeni- lerin bir kısmının dahi (küçük Ermenistanda ka­ lanların) diğer hükümetlerin idareleri altına geçme­ leri hasebile bu mesele heyeti umumiyesile alının­ ca bazı mertebe Rus dahilî hükümet hayatının dışarılarına çıkmaktadır. Bize intikal eden Erme­ ni eyaletlerinin müstakbel tarzı idarelerini tanzim ederken biz bu iki noktayı kale almaktan vazgeçe­ meyiz. Binaenaleyh nazargâhı haşmetpenahilerine berveçhizir surette maruzatta bulunmağa ictisar ey­ liyorum:

Malûm olduğu üzere, Ermeni meselesini hallet­ mek için bizde iki cereyan görünmektedir: Birisi

1913 yılında bize teklif edilen tarzda Rusyamn hi­ mayesinde olmak üzere Ermenilere tam bir muh­ tariyet vermek, diğeri de buna muhalif olarak Er­ menilerin siyasi ehemmiyetini sıfıra indirmek ve on­ ların yerine Müslümanları ikame eylemek. Bana öy­ le geliyor ki bu meselenin gerek o türlü ve gerekse bu türlü halli, gerek dahilî ve gerek haricî siyaseti noktai nazarından Rusya’nın hükümet menfaatle­ rine tevafuk eylemez.

Ermenilere geniş bir muhtariyet verilmek düşün­ cesi keyfiyetini ele alırsak, unutmamalıdır ki şim­ di Rusya tarafından fethedilmiş olan büyük Erme­ nistanda Ermediler hiç bir vakit ekseriyeti teşkil ey- lememişlerdir; bundan maada, harb esnasında Türklerin Ermeniler hakkında tatbik ettikleri cid­ dî tedbirlerden sonra ise bizzat Ermenilerin şeha- detine müracaat edilerek, bu nisbet Ermenilerin faydasına olmamak üzere daha ziyade tebeddül et­ miş olup, bunlar şimdiye kadar ise ancak mevcud nüfusun dörtte birini teşkil eylemekte idiler. Bu şe­ rait altında bir Ermeni muhtariyeti teşkili, ekalli­ yetin ekseriyeti idare eylemesi gibi bir haksızlığı mu- cib olacaktır.

Bununla beraber, Ermeni ahalisinin Müslüman ahaliye kurban edilmesi ve onlar arasında zuhur edecek mücadelede hükümet kuvvetlerinin Müslü- manlar tarafını iltizam eylemeleri fikrine muvafa­ kat eylemek dahi olmaz. Bu vaziyet, Ermenileri Türk idaresinde olduğundan daha fena bir vaziye­ te ilka etmiş olur ve onlan hudut haricindeki hâ- disata nazarı istirkab ile bakmağa icbar eder. Bun­ dan maada, meselenin bu suretle halli Rusyayı be­ ceriksiz ve meharetsiz bir vaziyete sokar; çünkü bü­ tün hükümetler içinde Türkiye Ermenistanmda ıs­ lahat icrasını ısrarla taleb eden Rusya hükümeti ol­ muştu.

İşte bu mülâhazattan dolayı, bizim için en iyi çı­ kar yol, Türkiyeden zaptedilen arazinin yeniden tanziminde kanun ve adaletin bilhassa sert bir su­ rette tatbiki ve memleketteki, ırkları muhtelif bi­ lumum unsurlara müsavaten muamele ifası, onla­ rı birbirleri aleyhine düşürmemek ve birinin zara­ rına olarak diğerine himaye ve muavenet göster­ memek olduğunu zannediyorum. Bu suretle Erme­ nilere, muayyen çerçeveler dahilinde tedrisi ve di­ nî istiklâl lisanlarından istifade hakkı ve ahali ve sekenenin yüzdesine göre kasaba ve köyler için ken­ di kendilerini idare hakları vermek mümkündür. Hıristiyan olmıyan unsurlara dahi mahallî şartla­ rın ve onların irfan ve temeddün kabiliyetlerinin derecesine göre ayni esasları kabul etmek lâzım ge­ liyor. Yukarıda zikredilen muvakkat talimat pro­ jesi dahi “ köy meclisleri” ve “ köy daireleri” ne kendilerini idare için bazı mertebe hisse ayırmak suretile bu noktai nazarı tasvib ve teyid eylemek­ tedir.

Mahalli arazi malikâneleri ve kolonizasion hu­ susunda dahi ayni veçhile kanun ve adalet kaide­ leri muhafaza edilmelidir. Son zamanda katledilen veya nefyedilen Ermenilere aid olup da Müslüman- lar tarafından gaspedilen bütün emval ve emlâkin sahihlerine veya varislerine iade edilmesi keyfiye­ tinde dahi ciddî ve ısrarlı tetkikat ve takibat icrası lâzım gelmektedir.

Benim derin kanaatime göre yukarda zikredilen esasatın kuvveden fiile isal edilmesi mahallî ahali­

nin mahallî hükümet hakkında hürmet ve itibarı­ nı celbedecek her türlü dahilî ve haricî tahrikât has­ talığından zemini tatlür edecek ve mahallî ahali için öyle yeni bir şeraiti hayatiye vücude getirecektir ki bu ahali, eski Türk hâkimiyeti zamanlarını teessüf- süz olarak hatırlayacaklardır.” (1)

Görülüyor ki askerî işgal, Türkiye’nin doğu vi­ lâyetlerinin Rusyaya ilhak edilmesi hülyasını kuv­ vetlendirince, bu vilâyetlerde artık bir Ermenistan devleti veya ‘Ermenistan muhtariyeti kurulması’ projesi de Rus Hariciye Nezaretince bir tarafa bı­ rakılıyor. Bu defa tarihî ve fiilî durumlara ve ger­ çek vaziyetlere, yani ‘Ermenilerin bu topraklarda asla ekseriyeti haiz olmadıklarına’ dayanılarak on­ lara müsavi haklı ‘tebaa’ muamelesi yapılacağı fikri ileri sürülüyor.

Bu fikir yalnız Rus Hariciye Nazırının fikri de­ ğildir. Grandük Nikola’nın kendisine verdiği şu ce- vab, o zamanki Rus idarecilerinin bu meseledeki görüş birliğini bize açıkça göstermektedir:

Kafkasyadaki Kral vekili Grandük Nikola Niko- layeviç’ten Hariciye Nazırı Sazanof’a mektub: 16 temmuz 1916 No. 21083

“ 27 haziran tarih ve 540 numara ile bana vaki müracaatınıza cevaben harb hukuku mucibince ta­ rafımızdan işgal edilen Türkiye mıntıkalarının Rus İmparatorluğu hududları dahiline ithali meselesinde müdir olacak esasların daha şimdiden harbin hi­ tamından evvel tetkik edilmesi hususunun pek zi­ yade şayanı arzu olduğunu ben dahi sizinle hemfi­ kir bulunmakta ve Ermeni meselesinin hallindeki karışıldık ve müşkülâtı pekâlâ tasdik eylemekteyim. Bu günkü Rusyamn hududları dahilinde bir Ermeni meselesi, benim derin kanaatime göre kafiyen mev­ cud olmayıp böyle bir meselenin derhatır edilmesi bile icab eylememekte ve çünkü Rus tebaası olan Ermeniler, tıpkı Müslümanlar, Gürcüler ve Rus- lar gibi müsavi hukuk ile Rus tebaasından adde­ dilmektedirler. Bana tevdi edilen Kafkasyada, hü­ kümet, bütün milliyetlerin müsavi hukuktan isti­ fade eylemeleri keyfiyetini şiddetle iltizam etmesi lazım geleceği fikrinde olup, hattâ işbu mıntıkada şimdiye kadar mevcud millî ihtilâfın ve ıfıüddeiyatın kuvvet bulmasında mahallî hükümet memurlarının bilmiyerek takib eyledikleri tarzı hareketin büyük bir tesiri olduğunu da saklayamayacağım. Asırlarca devam eden ihtilafat neticesinde hasıl olan bu mü- cadelât, tamamile kaniim ki, Kafkasyada meskûn olan bütün milliyetlerin Rus milleti gibi aynı ve mü­ savi hukuktan istifade eylemesi ve onun gibi Ça­ rın kalbine yakın olması keyfiyetinin mahallî hü­ kümet tarafından tasdik edilmesi halinde tamami­ le kesbi sükûnet eyleyecektir.

Binaenaleyh bu esas dahilinde bir Ermeni mese­ lesi aranacak olursa bu meseleyi ancak Rusya İmpa­ ratorluğunun Harbi Umumiye kadar olan hudud- ları haricinde yani bu defa Türkiyeden işgal eyle­ diğimiz mıntıkalar dahilinde aramak icab edecek­ tir.

Sizin tarafınızdan dermeyan edilen efkâr ve mü- taleata gelince, bu hususta benim efkâr ve mütale- atımın dahi sizinkilere tamamile uygun olduğunu görmekle bahtiyarım.

Harbden evvel Türkiye Ermenistanmda ıslahat icrası için en ziyade ısrar eylemiş olan Rusyamn, halihazır harbi esnasında Ermenilerin Müslüman zulmünden dolayı maruz kaldıkları istirahata lâ- kayıd kalamıyacağı tabiidir.

Şüphesizdir ki Türkiyeden yeniden işgal edilen arazinin tanzimi keyfiyetinde gayet ciddî ve kat’î bir surette kanunî hareket ve zaptedilen arazide sa­ kin ve bütün milliyetler hakkında tamamı tamamı­ na bir tarafsızlık takib eylemek lâzımdır. Tabiî, (Rusyamn) himayesi altında bir (Ermenistan muh­ tariyeti) teşkili meselesine temas etmek caiz değil­ dir, çünkü böyle bir mesele, benim fikrime göre,

Harbi Umuminin doğurduğu meselelerin sulh ve sü­ kûn dahilinde halli keyfiyetini güçleştirir. Ve bu hu­ susta sizinle tamamile hemefkânm ki, Ermenilere tedrisi ve dinî bir istiklâl, kiliselere aid emvalin ida­ resinde, lisanlarının istimalinde hürriyet verilmek lâzımdır...” (2)

Görülüyor ki Kafkas Kral vekili pek cömerd (!) davranmış ve Ermenilere “ tedrisi ve dinî bir istik­ lâl ve kiliselere aid malların idaresinde ve lisanla­ rının istimalinde hürriyet” verilmesini kabul etmiş­ ti. Acaba Dr. Zavriyef’in ve Bogos Nubar P aşa’- mn istediği ve Rus hükümetinin “ fevkalâde ehemmiyetle” nazarı itibare aldığı “ istiklal” bu ruuydu? Acaba Ermeniler bu “ istiklâl ve hürriye­ ti” , uzun asırlardanberi Osmanlı camiası içinde haiz değiller miydi?

Ermeniler feci bir şekilde aldatılmışlardı. Tak­ dire lâyık olan nokta, Türkiye Ermenilerinden kü­ çük bir azlığın bu maceraya kulak vermiş olması­ dır. Ekseriyet, Çarlık Rusyasının hakikî maksadı­ nı adeta sezmiş ve doğup büyüdükleri bu vatana bağlılıklarını lekelememiştir.

“ Tarih tekerrürden ibaret.” Türkiye Ermenileri bu defa da aynı bağlılığı, hemen hemen ittifakla göstermişler ve bu vatanın öz çocukları oldukları­ nı her vesile ile izhardan geri kalmamışlardır. Er­ meni tahrikâtına karşı en iyi cevab bu olsa gere­ kir. (8 Nisan 1946)

(1) Anadolunun taksimi, s.235 vesika No. 140. (2) Aynı kitab, s.239, vesika No. 144

Üç haftadan beri yayımlamış olduğum belgeler Türkiye toprakları üzerinde ne gibi oyunlar oynan­ mak istendiğini açık seçik göz önüne koyuyor. Eğer ABD senatörü Dole ve yandaşları bu belgeleri şim­ diye değin okumamışlarsa okumalarını öğütlerim. ABD toprakları üzerinde böyle paylaşma oyunla­ rı yapılsa acaba Dole ve yandaşları ne düşünür; hele hele Türkler o gibi oyunları yıllar sonra destekle­ yecek nitelikte girişime geçerlerse nasıl bir tavır alır­ lar. Onu da düşünmelerini isterim. Nitekim onla­ rın girişimleri Ermenileri yüreklendirdi. 20 aralık 1989 tarihli gazetelerimizde yer alan bir habere göre SSCB’nin Ermenistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı

Anatoli Mıgırdıçyan, Amerikalı gazetecilerle yap­

tığı görüşmede, Ermeni toprakları olduğunu ileri sürdüğü Doğu Anadolu’nun kimi bölgelerinin Er­

menistan’a geri verilmesini istemiş ve 1921 Türk-

Sovyet sınır antlaşmasının “ Ermeniler’in rızası olmadan” yapılan bir “ emperyalist antlaşma” ol­ duğunu ileri sürmüş. Pekiyi, o topraklar bu seri­ nin ikinci yazısında sözünü ettiğim 1877 Türk-Rus savaşından sonra Osmanlı Devleti’ııden koparılan topraklar değil miydi? 1947 yılında yapmış oldu­ ğum bir Doğu gezisinde A rdahan’da Kut (Koran) Irmağı üzerindeki eski köprüyü ve Kanuni Sultan Süleyman zamanından kalma kaleyi de ziyaret et­ miştim. 1518 (Hicri 924) tarihinde yapılmış olan bu kalenin giriş kapısındaki yazıtta, günümüzün di­ liyle, şöyle deniliyordu: “ Rumların, İranlIların, ka­

ra ve denizlerin padişahı Sultan Selim Han oğlu Sul­ tan Süleyman Han adına yapılmıştır. Mülkü kıya­ mete kadar baki ola” . O zaman bu sınır kentinin,

dedelerimiz tarafından yapılmış olan kalesinin ka­ pısındaki anlamlı yazıt ile kalenin bakımsızlığı be­ ni üzmüştü; niçin bizler ümmet olmaktan çıkıp Türk ulusal tarihinin büyüklüğünü bilen bir millet olamadık diye üzülmüştüm.

Oralar 1518’den 1877’ye kadar Türklerindi. Bu tarihte çarlık Rusyası onları bizden kopardı. 1921 antlaşması ile bu haksızlık düzeltildi.

Şimdi Amerikalı senatör Dole ve yandaşlarının girişimleri Ermenileri yüreklendirerek yeni huzur­ suzluklara neden oluyor. Bunun gerçek nedeni de son 40 yıldan beri sağ iktidarların güttükleri poli­ tika ile Türk halkının bu konularda aydınlanma­ sını önlemeleridir.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

膝關節退化並非只能換人工關節,新國民醫院骨科提供全面性的膝關節照護

The event will end up with a disaster if a surgeon who is not aware of the variation before the operation or does not take the variation as a diagnosis tries to use a

Definitive diagnosis of the prenatally detected masses were teratoma in 4 patients, ovary cystadenoma in 2 patients, Wilms tumor in 2 patients, neuroblastoma in 1

dönemde Başbakan Turgut Özal’ıneşi Semra Özal hakkında biri sözlü, 24 yazılı soru önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu, 18.. dönemin ilk iki yılında

Bizde resim [sergilerinin gördüğü rağbet ve gösterilen alâka işte yine bizzat.. Şevket

İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Latince eski ve Yeni Grekçe, Arapça ve Farsçayı ana dili gibi konuşan Cevat Şakir Türkiye’nin ilk tercüme

Çalışma, sinema ve mimarlık arasındaki etkileşim alanına odaklanacak olup, mekan kavramının kısa filmlerde ne ölçüde estetik bir öğe olduğu ve kısa

Peter Wollen 1969 yılında yayınladığı “Göstergeler ve Anlam” isimli kitabında Auteur Kuram hakkındaki görüşlerini belirtmiştir. Wollen’a göre ilk olarak