• Sonuç bulunamadı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yaklaşımı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yaklaşımı"

Copied!
175
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI

KAMU HUKUKU BİLİM DALI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NİN KİŞİ

HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKINA YAKLAŞIMI

Ömer MENCİK YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Murat TUMAY

(2)
(3)
(4)

iv

ÖNSÖZ/TEŞEKKÜR

Kişinin en temel haklarından biri olan “Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı” nın incelendiği bu çalışmada bana destek veren değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Murat TUMAY’a, tüm hayatım boyunca bana desteklerini esirgemeyen aileme, tezin hazırlanması sürecinde bana destek olan değerli eşim Dilek’e teşekkür diyorum.

Ayrıca bu tezin hazırlanması aşamasında bana destek olan TÜBİTAK’a da teşekkürü bir borç biliyor, bu çalışmanın kişinin hürriyet ve güvenlik hakkının daha iyi anlaşılması, hukuk alanında ve diğer alanlarda herkese yol gösterici bir kaynak olmasını temenni ediyorum.

(5)

v Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı ÖMER Numarası MENCİK

Ana Bilim / Bilim Dalı KAMU HUKUKU/KAMU HUKUKU

Programı Tezli Yüksek Lisans Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Murat TUMAY

Tezin Adı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkına Yaklaşımı

ÖZET

Tez çalışmamızda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde yer alan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından nasıl yorumlandığı, bu hakkın Mahkeme’ce ne şekilde anlaşıldığı ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

Bu çalışmada, verdiği kararlarla ülkemizde günden oluşturan ve gün geçtikçe etkisi daha fazla hissedilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yaklaşımının tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Ülkemiz açısından en çok ihlal edilen maddeler arasında 3. sırada yer alan bu hakka ilişkin olarak, ne gibi durumların bu hakkı ihlal ettiğinin tespit edilmesi düşünülmüştür.

Çalışmamızın birinci bölümünde, hürriyet ve güvenlik kavramlarından ne anlaşılması gerektiği ortaya koyulmuş, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının öneminin anlaşılması bakımından, bu hakkın tarihsel gelişimine değinilmiş, bu hakkın anayasalardaki ve uluslararası sözleşmelerdeki yerine bakılmıştır.

İkinci bölümde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ele alınmış, hangi hallerin bu madde kapsamında değerlendirileceği açıklanmış, bu hakka sınırlama getirilmesinin şartlarına değinilmiş, hürriyetine müdahalede bulunulan kişinin haklarından bahsedilmiş, bütün bu hususları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin nasıl yorumladığına bakılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Hürriyet, Güvenlik, Kişi Hürriyeti ve Güvenliği, Avrupa

(6)

vi Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı ÖMER MENCİK Numarası 114234001015

Ana Bilim / Bilim Dalı KAMU HUKUKU/KAMU HUKUKU Programı Tezli Yüksek Lisans

Tez Danışmanı YRD. DOÇ. DR. MURAT TUMAY

Tezin İngilizce Adı Approach of the European Court of Human Rights to Right to Liberty and Security

SUMMARY

In this study, I would like to explain the European Court of Human Rights comments and assesments on Right to Liberty and Security that exists Article 5 of the European Convention of Human Rights.

The aim of this study is to establish the approach of the Court of Human Right and create a current issue about Right to Liberty and Security. The study goes on with determining one of the most violated rights and the situations that are effected in this right .

In the first part of this study, I will explain the meaning of personal liberty, security and give a place to historical development of them in prior to the importance. Then, I will examine place of these rights in the constitution and international treaties.

In the second part of this thesis, I am trying to explain ; personal liberty which is to take a part in Article 5 the European Convention of Human Rights, which situations could evaluate within the scope of this clause, conditions of the making limitations for this right, how the European Court of Human Rights is comment all of this subject.

Key words: Liberty, Security, Right to Liberty and Security, European

(7)

vii

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI……….…ii

TEZ KABUL FORMU………..…iii

ÖNSÖZ/TEŞEKKÜR………..…………..iv ÖZET……….………..v SUMMARY………vi İÇİNDEKİLER………..………...vii KISALTMALAR……...………..………...xi GİRİŞ………..……….1 BİRİNCİ BÖLÜM HÜRRİYET ve GÜVENLİK KAVRAMLARI ve KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ TARİHSEL GELİŞİMİ I. HÜRRİYET VE GÜVENLİK KAVRAMLARI….………..………6

A. Hürriyet Kavramı………....6

B. Güvenlik Kavramı………...8

II. KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ TARİHSEL GELİŞİMİ……….10

A. Genel Olarak………..………...10

B. İlk Belgeler….………..……….11

1. İngiltere’de………..……..11

2. Amerika Birleşik Devletleri’nde………..……….14

3. Fransa’da………..……….15

C. Uluslararası Sözleşmelerde………..………..16

D. Anayasalarda………..………17

E. Türk Hukukunda Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının Tarihi Gelişimi……..18

1. Osmanlı Devleti Döneminde Tarihi Gelişim……..………..18

(8)

viii

İKİNCİ BÖLÜM

AİHS’DE KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKI VE KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN BIRAKMA KAVRAMI

I. GENEL OLARAK……….………...25

II. HÜRRİYET KARİNESİ………..………...31

III. KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN BIRAKMA KAVRAMI…..………34

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AİHM KARARLARI IŞIĞINDA KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN BIRAKMANIN ŞARTLARI I. GENEL OLARAK………...43

II. GENEL ŞART: HUKUKU UYGUN TUTMA…...………...43

A. Kayıtsız Gözaltı……….………...50

B. Fazladan Tutma...………...………..………55

C. Suçsuz Tutma...………..………..58

D. Bir Ülkenin Başka Ülkede Kişi Hürriyetine Müdahalesi..………...60

E. Kişileri Koruyucusuz ya da Güvencesiz Tutma….………..62

III. ÖZEL ŞART: SEBEBE UYGUN TUTMA…...……….……..…64

A. Mahkûmiyet Üzerine Hapsedilme………..……….64

1. Yetkili Mahkeme Tarafından Hapsedilme...………..64

2. Mahkûm Edilme Üzerine Hapsedilme………...66

3. Hukuka (Usulüne) Uygun Olarak Hapsedilme………...…...…69

B. Mahkeme Kararına Uyulmasını ya da Yükümlülüğün Yerine Getirilmesini Sağlamak Amacıyla Tutma………...70

1. Mahkeme Kararına Uyulmasını Sağlamak Amacıyla Tutma………71

2. Yükümlülüğün Yerine Getirilmesini Sağlamak Amacıyla Tutma….…....71

C. Suç İşlediğinden Şüphelenilen Kişilerin Yakalanması veya Tutulması...…73

1. Bir Suçun Varlığı Şartı………...………74

(9)

ix

3. Makul Şüphe Şartı………...…………...76

D. Küçüklerin Tutulması………..……….79

E. Kişinin Toplumun Güvenliği ve Kendi Menfaati İçin Tutulması………....81

F. Sınır Dışı Edileceklerin veya Geri Verilecek Olanların Tutulması…....…..86

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM AİHM KARARLARI IŞIĞINDA HÜRRİYETİNDEN YOKSUN BIRAKILAN KİŞİNİN HAKLARI I. GENEL OLARAK………...89

II. BİLGİLENDİRİLME HAKKI..…………...……….……..……..89

III. MAHKEME VEYA DİĞER BİR YARGISAL YETKİLİ ÖNÜNE ÇIKMA HAKKI ………...………...…92

A. Bir Yargıç veya Diğer Bir Yargısal Yetkili Önüne Çıkarılma…….………93

B. Hemen Çıkarılma………..………...……98

1. Olağan Hallerde Hemen Çıkarılma………..………...98

2. Olağanüstü Hallerde Hemen Çıkarılma………102

IV. MAKUL SÜREDE SALIVERİLME HAKKI..………107

A. Tutma Süresinin Tespiti...………..108

B. Tutma Süresinin Makullüğü………...111

C. Makul Sürenin Dayandırılacağı Sebepler………...……...114

1. Kişinin Kaçması Riski………...…….115

2. Yargılamaya Müdahale Tehlikesi………...118

3. Tekrar Suç İşleme Tehlikesi…...………119

4. Kamu Düzeninin Bozulması Tehlikesi……….………..…120

D. Tutuklu İşe Özen Gösterilmemesi………..122

V. KEFALET KARŞILIĞINDA SALIVERİLME HAKKI………...124

VI. MAHKEMEYE BAŞVURMA (HABEAS CORPUS) HAKKI...…….127

A. Denetleme Yapacak Organın Mahkeme Olması…...……….131

B. Denetlemenin Tutmanın Hukuka Uygunluğu Hakkında Yapılması…...135

(10)

x

D. Denetimin Makul Sürelerle Tekrarlanabilmesi…...………...138

VII. TAZMİNAT HAKKI...………140

SONUÇ……….………...145

KAYNAKÇA………..……….152

(11)

xi

KISALTMALAR ABD : Amerika Birleşik Devletleri AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

AÜSBFD : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi BD : Büyük Daire

Bknz. : Bakınız C : Cilt

CMK : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu

CMUK : 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu dpt : Dipnot

DGM : Devlet Güvenlik Mahkemesi

DÜHFD : Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi E. : Esas

EÜHFD : Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi f : Fıkra

GÜHFD : Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi HAD : Hukuk Araştırmaları Dergisi

HFSAD : Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi Dergisi İÜHFM : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası İzBD : İzmir Barosu Dergisi

(12)

xii

K. : Karar

KHK : Kanun Hükmünde Kararname Komisyon : Avrupa İnsan Hakları Komisyonu Mahkeme : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi md. : Madde

MHveMÖHB : Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni MalÜHFD : Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

Par : Paragraf RG : Resmi Gazete

SÜHFD : Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Sözleşme : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

t : Tarih

TBBD : Türkiye Barolar Birliği Dergisi TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TDK : Türk Dil Kurumu

TODAİE : Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü vb : ve benzeri

vd : ve diğerleri vs : ve saire Y : Yıl yy : yüzyıl

(13)

1

GİRİŞ

İnsanlar, insan olmanın bir gereği olarak, doğuştan ve kendiliğinden bir takım hak ve hürriyetlere sahiptirler. Devletler tarafından bu hakların kişilere tanınmış olmasına gerek yoktur. Fakat kişilerin bu hakları rahatça kullanabilmesi, bu haklardan istediği gibi yararlanabilmesi, devletlerce bu hakkın güvence altına alınması ile mümkün olabilmektedir. Ancak devletleri yöneten güç sahiplerinin, bireylerin hak ve hürriyetlere sahip olduğunu kabul etmesi hiç de kolay olmamıştır. Devletleri yönetenler, kendi iktidarını koruyabilmek, kendi karşısında bir halk gücünün oluşmasının önüne geçebilmek, kendisine itaat eden, kendi kuralları dışına çıkmayan bireylerden oluşan bir toplumu yönetmek amacıyla yüzyıllar boyu, bireylerin hiçbir hak ve hürriyetten yararlanmasına imkan tanımamışlardır.

İnsanların doğuştan sahip olduğu, kişiliğinde bulunan, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçemeyeceği haklarından olan, devletlerce insan haklarından biri olduğunun kabul edilmesi, diğer haklarda olduğu gibi yüzyıllar alan haklardan birisi de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıdır. Bu hak tarihsel süreçte de gözlemleneceği üzere kişinin en temel ve en önemli haklarından birini ifade etmektedir.

Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının bu önemi, bu hak olmadan diğer hakların var olmasının imkânsız olmasından kaynaklanmaktadır. Kişinin beden ya da fizik hürriyetini ifade eden bu hak olmadan, kişinin istediğini söyleyebilmesi (ifade hürriyeti), kişinin serbestçe dolaşabilmesi (seyahat hürriyeti), kişinin din ve vicdan hürriyetine sahip olup dinini istediği gibi yaşayabilmesi, basın mensuplarının istediği haberi yayımlayabilmesi (basın hürriyeti), kişilerin toplantı ve gösteri yapabilmeleri (toplantı ve gösteri yapma hakkı), kişinin hakkını istediği gibi arayabilmesi (hak arama hürriyeti) imkansızlaşacaktır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı olmadan, daha burada sayamadığımız birçok hakkın bireylerce kullanılması mümkün olmayacaktır. Teorik olarak bir kullanma imkânı olsa da kişiler, hürriyetleri tehdit altında olduğundan, birçok hak ve hürriyeti fiilen kullanma imkânından yoksun olacaklardır.

Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı tarihsel süreçte tanınması ve kabul edilmesi çok da kolay olmamış olan bir haktır. Yüzyıllar boyu bireyler bu hakka sahip

(14)

2 olmadan yaşamışlardır. İslam dininin adalete verdiği önem nedeniyle sağlanan koruma ve Hz. Ömer gibi büyük devlet yöneticilerinin bu hakkın bireylere tanınması konusunda yayınlamış olduğu fetvalar dışında, 1215 Magna Carta Libertatum’a kadar bireyler bu hakka sahip olamamışlardır. Bu belgeyle hak ve hürriyetler konusunda bir hareketlilik yaşanmış fakat bu belge sadece kralın mutlak gücünü sınırlandırdığından, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını tam anlamıyla bireylere tanımamıştır. Kişi hürriyeti ve güvenliğini bireylere tanıyan, bireylerin bu haklara doğuştan sahip olduğunu ortaya koyan belgeler ise 17. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu belgeler sırasıyla, İngiltere’de 1628 tarihli Petition Of Rights, 1679 tarihli Habeas Corpus Act, 1689 tarihli Bill Of Rights, 1701 tarihli Act Of Settlement, Amerika’da 1776 tarihli Virginia ve Amerikan Haklar Bildirisi ve Fransa’da 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi olmuştur.

Bu belgeler, kişi hürriyeti ve güvenliğini koruma altına almaya çalışsa da devleti yönetenlerin güçlü iktidarları karşısında direnebilme imkânı bulamamış, zaman zaman bu belgelere uyulmayarak bu hakkın ihlali yoluna gidilebilmiştir. Hem kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının önemi nedeniyle hem de bu hakkın iktidarlarca yok sayıldığının görülmesi üzerine bu hakkın Anayasalarda temel hüküm olarak yer alması gerektiği anlaşılmış, bu hak, tarihsel süreç ilerledikçe Anayasalarda temel hüküm olarak yerini almıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nda ve daha önceki dönemlerde siyasal iktidarların Anayasaları değiştirebileceği görülmüş, diğer haklarda olduğu gibi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının da devletlerin iç işi sayılamayacağı anlaşılmıştır. Bu gelişmeler üzerine, özellikle de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bu hakkın uluslararası bir nitelik taşıyan belgelerle düzenlenip koruma altına alınması yoluna gidilmeye başlanmıştır.

Bu uluslararası belgelerden ilki 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi olsa da en önemlisi, asıl adı “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi” olan 4 Kasım 1950 tarihli AİHS olmuştur. Bu Sözleşme’nin en önemli özelliği, kendi koruma mekanizmasını oluşturmuş olmasıdır. Kendi bünyesinde uluslararası bir mahkeme kuran bu Sözleşme, uluslararası bir içtihat oluşmasına da imkân sağlamıştır.

(15)

3 Bu Sözleşme, 5. maddesinde, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını düzenlemiştir. Sözleşme’nin en uzun maddelerinden olan bu düzenleme, Sözleşme’deki en önemli düzenlemelerden birini de ifade etmektedir. Fakat bu düzenleme ne kadar uzun olursa olsun, muğlâk ifadeleri bünyesinde barındırmakta, bu muğlâk terimlerin ne anlam ifade ettiği ise Mahkeme’nin içtihatlarıyla giderilebilmektedir.

Sözleşme, devletlere, düzenleme altına aldığı temel hak ve hürriyetleri tanımak, onları koruma altına almak, tüm hak ve hürriyetleri ihlal etmemek yükümlülüğü yüklemektedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediği ise AİHM tarafından denetlenmektedir. Ülkemiz ise her ne kadar 19.03.1954 tarihinde Sözleşme’ye taraf olmuş olsa da Komisyon’a bireysel başvuru hakkını 28 Ocak 1987 (22 Ocak 1990 tarihinde geçerli olmak üzere), Mahkeme’nin1 (1999 yılından önce Mahkeme halini almıştır.) zorunlu yargı yetkisini 12.12.1989 (22 Ocak 1990 tarihinde geçerli olmak üzere)tarihinde tanımıştır. Bu nedenle 22 Ocak 1990 tarihinden sonra, ülkemizin Sözleşme’deki yükümlülükleri yerine getirip getirmediği Sözleşme organlarınca denetlenebilmiştir.

Bu tarihten sonra Mahkeme’ye, ülkemiz hakkında, 31 Aralık 2012 tarihi itibariyle toplam 16.879 başvuru yapılmış, ülkemiz başvurulan ülkeler arasında Rusya’dan sonra, aleyhine en çok başvuru yapılan ikinci ülke olmuştur. Ülkemiz hakkında ihlal kararı verilen ülkeler arasında ise Aralık 2012 itibariyle 2521 ihlal kararıyla birinci sırayı almıştır2. İkinci sırada olan devlet ise 1687 ihlal kararıyla İtalya olmuştur.

Bu ihlal kararlarının önemli bir miktarını, Sözleşme’nin 5. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı oluşturmaktadır. Bu hak ülkemiz açısından, 1959 ile 2012 yılları arasında ihlal kararı verilen maddeler içinde, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkından sonra 3. sırada yer almaktadır. Toplamda

1

1999 yılında Sözleşme’de yapılan temel değişiklerle Avrupa İnsan Hakları Divanı’nın adı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olarak değiştirilmiştir.

2

Bu konudaki tüm istatistikî bilgiler Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı’nın

http://www.inhak.adalet.gov.tr/istatistikler/istatistikler.html. sitesinden temin edilmiştir. Erişim Tarihi: 06.06.2013.

(16)

4 2521 ihlal kararının 591’i bu hakka ilişkindir. 2012 yılında verilen 137 karar incelendiğinde ise bu hak, adil yargılanma hakkından sonra 37 ihlalle en çok ihlal edilen ikinci hak olma özelliğine sahiptir.

Tüm bu istatistikî bilgiler bize göstermektedir ki Türkiye kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından Sözleşme düzenlemesini ve Mahkeme içtihatlarını tam olarak uygulayamamakta, Sözleşme’nin 5. maddesinin gereklerini yerine getirememektedir. Ülkemiz bu nedenlerle, Mahkeme tarafından büyük miktarlarda tazminatlara mahkûm olmakta, uluslararası arenada çok zor durumda kalmaktadır.

İşte bu çalışmanın amacı, kişi hürriyeti ve güvenliği kavramından ne anlaşılması gerektiğinin ortaya konulması, kişi hürriyeti ve güvenliğinin yönetenlerce yönetilenlere tanınması sürecindeki zorlu ve kanlı mücadelenin görülmesi, Sözleşme’nin 5. maddesindeki düzenlemenin anlaşılmasının sağlanmasıdır. Özellikle ülkemiz açısından kanayan bir yara olma özelliğine sahip olan bu durumun ortadan kaldırılması adına, Sözleşme’nin 5. maddesinin tüm yönleriyle incelenmesi, AİHM’nin bu maddeyi nasıl yorumladığının, bu maddedeki temel ihlaller olarak neyi gördüğünün, bu maddeyi ihlal eden uygulamaların neler olduğunu düşündüğünün ortaya konulması düşünülmekte, bu çalışmayla, bu hakka yönelik ihlallerin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.

Çalışmamız iki bölümden oluşacaktır. Çalışmamızın birinci bölümünde, hürriyet ve güvenlik kavramlarından ne anlaşılması gerektiği doktrindeki görüşler ve mahkeme kararlarıyla ortaya konulmaya çalışılacak, bu konuda evrensel bir tanım yapabilmenin mümkün olup olmadığı değerlendirilecek, bu iki kavramın birbiriyle olan bağı açıklanacaktır. Daha sonra ise kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının zorlu ve kanlı olan tarihi gelişimi, ilk çağlardan itibaren incelenecek, İngiltere, Fransa ve ABD’deki bu konuya ilişkin düzenlemelere değinilecek, bu hakkın uluslararası belgelerdeki ve çeşitli ülkelerin anayasalarındaki düzenlemelerine bakılacaktır. Bu bölümde son olarak ise bu hakkın ülkemizdeki tarihi gelişimi ele alınacak, İslam hukukunda bu hakkın yerine çok kısa bir şekilde değinilecek, Osmanlı Devleti dönemindeki ve Cumhuriyet dönemindeki bu hakka ilişkin düzenlemelere bakılacaktır.

(17)

5 Çalışmanın ikinci bölümünde, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki düzenlemesine bakılacak, bu düzenlemeden ne anlaşılması gerektiği, özellikle de AİHM’nin bu haktan ne anladığı, Mahkeme’nin bu hakka bakış açısı ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu kapsamda kişi hürriyeti ve güvenliği genel olarak açıklanacak, hürriyet karinesi ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma kavramına değinilecektir.

Üçüncü ve dördüncü bölümlerde ise çalışmanın can alıcı kısmı olan ve Sözleşme’yi ihlallerin büyük bölümünü oluşturan, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmanın şartları ve hürriyetinden yoksun bırakılan kişinin hakları kısmı AİHM kararları çerçevesinde ayrıntılı bir şekilde açıklanarak çalışmaya son verilecektir.

(18)

6

BİRİNCİ BÖLÜM

HÜRRİYET VE GÜVENLİK KAVRAMLARI VE

KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ TARİHSEL GELİŞİMİ

I. HÜRRİYET ve GÜVENLİK KAVRAMLARI A. Hürriyet Kavramı

İnsanlar, insan haklarının soyut niteliği nedeniyle, bu ifadeye ilişkin tanım yapmakta zorlanmaktaysa da aslında insan hakları yabancı olmadığımız, hayatımızın içinden bir kavramdır. İnsanlar sürekli olarak, yaşamın her alanında bu haklarla iç içe yaşamaktadırlar. Örneğin özgür bir şekilde düşündüğünü söyleyebilmek, istediği yere gidebilmek, istediği yere yerleşebilmek, diğer bireylerle ve devlet makamlarıyla olan ilişkilerinde insanca ve hakça muamele görebilmek, insanın günlük yaşamında farkına varamadığı bu haklardan sadece birkaç tanesidir3.

Tarihsel dönemlerde her zaman insanın hakları içerisinde zikredilen, insanın en doğal haklarından sayılan, neredeyse tüm uluslararası insan hakları belgelerin ve anayasaların temel hükümlerinden birini oluşturan haklardan biri de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıdır. İşte bu noktada, bu hakkın tam anlamıyla anlaşılmasının mümkün olabilmesi için, önce hürriyet ve güvenlik kavramlarının tanımının araştırılması ve bu kavramlara tanım verilmeye çalışılması gerekmektedir.

Hürriyet kavramına tarihsel dönemlerde ve günümüzde birçok tanım yapılmıştır ve yapılacaktır. Ancak bu önemli hakkın tanımının hala tam anlamıyla oturmadığı, evrensel bir tanımının yapılamadığı açıktır4. Bu noktada Montesquo “Hiçbir kelime yoktur ki hürriyet kelimesi kadar kendisine değişik anlamlar verilmiş ve düşüncelere çeşitli şekillerde yansımış olsun” diyerek tek ve evrensel bir tanım

3

ÜNAL Şeref, Temel Hak ve Özgürlükler ve İnsan Hakları Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 1997, s. 19.

4

KAPANİ Münci, Kamu Hürriyetleri, 7. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 1993, s. 3; KUZU Burhan,

“Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Bağlamında Keyfi Tutuklamaya Karşı Koruma”, Prof. Dr. Vecdi

(19)

7 bulabilmenin imkânsızlığını çok güzel bir şekilde belirtmiştir5. Anayasalarda, hak bildirilerinde, yasalarda da hürriyetin tam bir tanımının yapılmadığı görülmektedir6. Yine doktrindeki yazarlara baktığımızda, hürriyet konusunda bir tanım vermekten öte, böyle bir tanımlamanın güçlüğünü daha çok belirtmektedirler. Ancak yine de bu konuda belli bazı tanımların mevcut olduğunu söylemek de mümkündür.

Türk Dil Kurumuna ait olan Türkçe sözlükte, hürriyet kelimesinin karşılığına bakıldığında “özgürlük” kelimesiyle eş anlamda kullanıldığı, özgürlük kelimesi altında yapılan açıklamaya bakılması gerekliliği ifade edilmektedir. TDK’nın Türkçe sözlüğünde özgürlük kelimesi; “ 1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbesti. 2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.” şeklinde tanımlanmıştır7.

Ejder Yılmaz “Hukuk Sözlüğü” adlı eserinde, hürriyet kelimesinin anlamı için özgürlük demekte, özgürlükle ilgili açıklamasında ise; “bireyin başkasına zarar vermeden istediği gibi davranması” olarak tanım getirmektedir8. Tunaya,“…Hürriyetler, kaynaklarını insanın doğumunda, kişiliğinde bulurlar. İnsanın, insan olduğu için sahip olduğu bir gücün, serbest hareket etme gücünün, daha doğrusu bir bağımsızlığın(otonomi) ifadesidirler...” şeklinde hürriyet kavramına açıklık getirmiştir9. Tanör’e göre ise hürriyet, “…bir şeyi yapma ya da yapmama serbestliğidir ve kamu otoritesinin (devletin) dayatacağı buyrukların tutsağı olmama”dır10. Gözübüyük/Gölcüklü ise hürriyeti, “ …Bu bağlamda kişi özgürlüğünün içeriği fizik yahut beden özgürlüğü; diğer bir deyimle, bir yere

5

KUZU Burhan, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği, Filiz Yayınları, İstanbul 1997, s. 11. 6

GÖÇER Mahmut, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ve Türk

Hukuku”, Türkiye’de İnsan Hakları, TODAİE Yayınları No: 301, Y: 2000, s. 212.

7

Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2005, s. 1557. 8

YILMAZ Ejder, Hukuk Sözlüğü,5. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, s. 650. 9

TUNAYA Tarık Zafer, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, 3. Baskı, Sulhi Gören Matbaası, İstanbul 1975, s. 279.

10

(20)

8 kapatılmaması, tutulu (yakalama, gözaltı vb.) veya (yargıç kararıyla) tutuklu bulunmaması hakkıdır…” şeklinde açıklamıştır11.

Bu tanımlardan sonra, uluslararası ve ulusal mahkemelerce bu kavramın nasıl tanımlandığı konusunda açıklama ihtiyacı hâsıl olmuştur. Bizim için küreselleşen dünyada son derece önemli bir yeri olan, uluslararası hukukun oluşmasını sağlayan, kararları ulusal hukuku dahi etkileyici (ülkemizde kanunların dahi (4. Yargı paketi çerçevesinde yapılan değişiklikler) değiştirilmesini sağlamaktadır.) bir nitelik taşıyan AİHM ise vermiş olduğu Engel ve Diğerleri/Hollanda kararında hürriyet kavramını, “ kişinin klasik bireysel hakkı olup, gidiş-geliş fizik özgürlüğüdür.” şeklinde açıklamaktadır12. Hürriyet konusunda ulusal nitelikte mahkeme olan Anayasa Mahkemesi de bir kararında hürriyeti, “ bir kimsenin, başkasına zarar vermeden, istediği hareketi yapabilmesi, istediği gibi dolaşabilmesi, yemesi, içmesi, eğlenmesi…”şeklinde tanımlamıştır13.

Bu tanımlama çabaları aslında bizi şu sonuca götürmektedir: Hürriyetin genel-geçer bir tanımının yapılması imkânsızdır. Çünkü hürriyet, çok yönlü bir kavram niteliğine haizdir. Bu kavramın hem sosyal, hem ekonomik, hem hukuki, hem de siyasi yönü bulunmaktadır14. Ancak hürriyet kavramının genel geçer bir tanımı olmamakla birlikte, biz de bir tanım yapacak olursak; hürriyet, kişinin toplumsal yaşamda yapmak istediklerini, başka insanların hürriyetlerine zarar vermeden ve devletin hukuki olmayan müdahalesiyle karşılaşmadan, yapmak olanağına ve serbestîsine sahip olmasıdır.

B. Güvenlik Kavramı

İnsanların hak ve hürriyetlere hiçbir koruma olmadan sahip olması, kişinin hak ve hürriyetinin her zaman tehlikede olması sonucunu doğurur. Çünkü toplumu

11

GÖZÜBÜYÜK A.Şeref/GÖLCÜKLÜ Feyyaz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 8.

Bası, Turhan Yayınları, Ankara 2009, s. 221.

12

Engel ve Diğerleri/Hollanda, 08.06.1976 t. karar, par. 58., DOĞRU Osman, İnsan Hakları Avrupa

Mahkemesi İçtihatları (C:1), Legal Yayınları, İstanbul 2004, s. 145.

13

Anayasa Mahkemesi’nin E. 1963/156, K. 1964/34, 20.09.1966 t. kararı., KUZU, Ülkemizde Kişi

Özgürlüğü..., s. 13.

14

MUMCU Ahmet/KÜZECİ Elif, İnsan Hakları ve Kamu Özgürlükleri, 5. Baskı, Turhan Yayınevi, Ankara 2011, s. 12.

(21)

9 yöneten kişiler, kendilerini hiçbir şekilde hesap verecek bir konumda görmüyor, her şeyi istediği gibi yapabilecek niteliğe haiz bir kurumu yönettiğini düşünüyorlarsa o iktidarlarca yönetilen toplumda hak ve hürriyetlerin tam manasıyla varlığından bahsedilemez15. İşte bu nedenlerle, bir ülkede hak ve hürriyetlerin tam anlamıyla var olabilmesi için o toplumda kişi güvenliğine ihtiyaç vardır. Kişi güvenliği ne demektir?

Kişi güvenliği kavramı, çeşitli düşünürler tarafından tanımı yapılmış bir kavramdır. Şahbaz güvenliğe ilişkin olarak, “Kişi güvenliği, kişinin keyfi emre, tüm baskılara, keyfi ceza vermeye, özgürlüğe keyfi müdahalelere, yargılanmadan cezaevine konmalara, masumluk karinesinin çiğnenmesine karşı, kişinin fizik özgürlüğünün korunmasında hukuk egemenliğinin hakim olduğu, kişinin iktidara karşı korunduğu, yargı denetimli, sınır özgürlüğüdür.” açıklamasında bulunmuştur16. Avcı ise “Güvenlik, kişiyi keyfe göre cezalandırma ve tutuklamadan koruma anlamına gelir.” şeklinde bir tanımlamaya gitmektedir17.

Bu tanımlar incelendiğinde görülmektedir ki kişi güvenliği, kişi hürriyetinin ayrılmaz bir parçasıdır18. Kişinin güvenlik hakkı olmadan hür olması imkânsızdır. Bu nedenle güvenlik hakkı, hürriyetlerin temel dayanağı, özgürlüklerin varlık sebebidir. Kişi hürriyetinin doğal bir sonucu olan güvenlik hakkı, bireyin hareket serbestîsinin bulunmasını ve bu serbestiden yoksun bırakılamamasını ifade eder19. Bireyin keyfi olarak tutuklanamayacağını20, tutuklanması veya yakalanması yasal olsa bile, durumundan yakınlarının haberdar edilmesini ve bireyin hürriyetinin hangi hallerde sınırlandırılabileceğini ifade eden bir kavramdır21.

15

AKIN İlhan, Kamu Hukuku, 7.Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 1993, s. 261-262. 16

ŞAHBAZ İbrahim, Anayasa’da Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği, Adım Yayınları, Ankara 1994, s. 21. 17

AVCI Mustafa, “Anayasa Kurumu Olarak Kişi Güvenliği”, DÜHFD, Y: 1993, S: 6, 207-229, s. 208.

18

ERGÜL Ergin, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Bağlamında Hürriyet ve Güvenlik Hakkı”, Adalet Dergisi 2003, Y: 94, S: 16, s. 42; ERDOĞAN Mustafa, İnsan Hakları Teorisi ve Hukuku, Orion Yayınevi, Ankara 2007, s. 149.

19

KUZU, “Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Bağlamında...”, s. 186; REİSOĞLU, Safa, Uluslararası

Boyutuyla İnsan Hakları, Beta Yayınları, İstanbul 2001, s. 96.

20

DEMİRBAŞ Timur, “ Kişi Güvenliği”, Ord. Prof. Dr. Charles Crozat’a Armağan, İÜHFM Özel Sayısı, Y: 1979, C: XLIII, S: 1-4, s. 150.

21

KORKUSUZ M. Refik, Uluslararası Belgelerde ve Türk Anayasası’nda Temel Hak ve Özgürlükler, Özrenk Matbaacılık, İstanbul 1998, s. 239.

(22)

10 Kişi güvenliğini de böyle açıkladıktan sonra anlamış bulunuyoruz ki kişi güvenliği kişi hürriyetinin ayrılmaz bir parçasıdır ve bu iki hak birbirinin tamamlayıcısı niteliğine haizdir22. Bu iki kavram arasında “aynı köşenin iki yüzü”23 ya da birbirinin “sio quo non” koşulu24 olarak ifade edilecek kadar sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Zaten bu husus AİHS ve 1982 Anayasası’na dahi yansımıştır. Bu kavramların aynı madde içinde düzenlenmesi yoluna gidilmiştir25. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkeme kararlarında da kişi hürriyeti ve güvenliği kavramlarının birlikte açıklandığını görmekteyiz. Komisyon, kararlarından bir tanesinde, “ ‘güvenlik’ kelimesi özgürlüğe yapılacak tüm keyfi müdahalelere karşı kişinin korunmasını ifade eder.” diyerek, bu iki kavramın ayrılmaz bir bütün olduğunu ortaya koymuştur26.

Bu noktada, özetle belirtilmelidir ki Locke’nin yaklaşımına göre, “Özgürlük kişinin kendi tayin ettiği yolda hareket etmesi” ise27 güvenlik de kişinin bu yolda yürürken hiçbir engelle karşılaşmaması durumudur. Bu engel, genellikle devlette geleceğinden, sadece devlete karşı güvence olarak anlaşılsa da bireyler tarafından gelecek müdahalelerin de güvenlik kavramı içinde değerlendirilmesi gerekecektir.

II. KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ TARİHSEL GELİŞİMİ

A. Genel Olarak

Hürriyet ve güvenlik hakkının tarihteki ilk izlerine bundan 2500 yıl önce rastlanmaktadır. Babil’i kuşatan büyük Cyrus yayınlamış olduğu bir bildiride; Sümer

22

GÖÇER, s. 213; KORKUSUZ, s. 239; EKER KAZANCI Behiye, “AİHS ve AİHM Kararları

Çerçevesinde Yakalama ve Tutuklama Koruma Tedbiri ile Kişi Güvenliği ve Hürriyetinin Sınırlandırılması”, TBBD, Y: 2012, S: 98, s. 77.

23

KARAKAŞ Işıl, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Jürisprüdansiyel Bir Yaklaşım”, MHveMÖHB, Y: 1988, S:2, s. 307.

24

ERDİNÇ Tahsin, Batı Demokrasilerinde Klasik Kamu Özgürlükleri Alanında Görülen Sapmalar, Güven Yayınları, İstanbul 2002, s. 321.

25

OSMANAĞAOĞLU Cihan, “Türkiye’de Kişi Özgürlüğü ve Güvenliğine İlişkin Demokratikleşme

Önerileri”, Prof. Dr. Oğuz İmregün’e Armağan, İÜHF Yayınları, İstanbul 1998, s. 994.

26

Doğu Afrikalı Asyalılar, Yirmibeş Başvuru/İngiltere, Başvuru No:4403/70, 10.10.1970 t. Komisyon kararı, GÖLCÜKLÜ Feyyaz, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği”, Prof. Dr. Yılmaz Günal’a Armağan, AÜSBFD, Y: 1994, C:49, S: 3-4, 199-218. s. 201-202.

27

GÜNEŞ Seyithan, Teori ve Uygulamada Kişi Özgürlüğü ve Güvencesi, Kazancı Hukuk Yayınları No:159, İstanbul 1998, s. 5.

(23)

11 ve Akat’ların toprakları üzerinde kimseye zor kullanmaya izin vermeyeceğine, Babillileri küçültücü emirlerden kurtaracağına söz vermiştir. Bu sözle birlikte, yenilmiş olan bir ülke halkına ve esirlere, tarihte ilk defa hürriyet ve bu hürriyetin güvencesi olan güvenlik hakkı verilmiştir28. Yunan sitelerinde ve Roma’da hürriyetlerin sınırını yasalar çizmekte, yasalar tarafından güvence altına alınmış olan kişi, serbestçe hak ve hürriyetlerini kullanmaktaydı29. Ortaçağda ise hür olanlar sadece derebeyleri olmuş, hürriyet anlayışı da derebeylerin hürriyeti ile sınırlı kalmıştır30.

Kişi hürriyeti ve güvenliği bu dönemlerde gerçek anlamını kazanamamıştır. Bu dönemlerde insanların hürriyetlerinin olduğu, kısmen ve sınırlı sayıdaki kişiler için tanınmış olsa da gerçek bir hürriyet anlayışının varlığından bahsetmek imkânsızdır. O dönemlerdeki temel anlayışın, “ Güç kimdeyse hür olan da odur.” anlayışı olduğundan bahsetmek çok da yanlış olmayacaktır31. İnsanların, sırf insan olmalarından dolayı bir takım hak ve hürriyetlere sahip olması, sistemli olarak bu hak ve hürriyetlerin düzenlenmesi ancak 17. yüzyıl da kısmen, 18. yüzyılda da tam olarak kabul edilmiş ve düzenleme altına alınmıştır32.

B. İlk Belgeler 1. İngiltere’de

Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı batı devletlerinden yıllar öncesinde İslam dininde ve bu dine göre yönetilen devletlerde tanınmıştır33. Fakat kişi hürriyetlerinin, Avrupa’da daha herhangi bir düzenlemeye kavuşmadan hatta ve hatta bir düşünce olarak Avrupalı insanların kafasında belirmeden önce İngiltere’de toplumsal

28

KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 17. 29

AKILLIOĞLU Tekin, “Temel Haklar Gelişmesi Üzerine Bazı Düşünceler”, AÜSBFD, Y: 1989, C:XLIV, S:1-2, s. 162-163; KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 19.

30

AKILLIOĞLU, s. 165; DEMİRBAŞ, “ Kişi Güvenliği”, s. 152. 31

AKIN, s. 279-280. 32

ŞAHBAZ, Anayasa’da Kişi Özgürlüğü..., s. 14. 33

İslam Hukukuna göre, bir insanın suçluluğu ispat edilene kadar tutuklanamayacağına ilişkin Hz. Ömer’in “İslam’da hiç kimse haksız olarak tevkif edilemez, bir mahkeme kararı olmadan kimsenin hürriyeti kısıtlanamaz.” sözleri (KONAN Belkıs, “İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Açısından

Osmanlı Devletine Bakış”, GÜHFD, Y: 2011, C:XV, S:4,, s. 272-273.), kişi hürriyetine ve

güvenliği hakkının batı devletlerinden ne kadar yıl önce İslam dininde ve bu dine göre yönetilen devletlerde tanındığının göstergesidir.

(24)

12 yaşamda, yavaş yavaş gerçekleşmeye başladığını görmekteyiz34. 1215 yılında, Kral Yurtsuz John, Türkçe karşılığı Büyük Hürriyet Fermanı olan, Magna Carta Libertatum adlı fermanı ilan etmiştir35. Böylece kişi hürriyetinin sağlanması noktasında büyük bir adım atılmıştır36. Ancak unutulmamalıdır ki o dönemde bu ferman, kişilerin hürriyetini sağlamadan çok kralın mutlak otoritesini, özellikle de Baronlara karşı sınırlandıran bir belge olma özelliğini taşımaktadır37.

63 maddeden oluşan bu ferman incelendiğinde, daha çok toplumun güvenliğini, kişilerin canını ve malını korumakta, vergi vermeyi bir düzene bağlamaktadır38. Sözünü ettiğimiz bu metin, zamanla birçok düzenlemenin oluşmasında etki göstermiştir39. Bundan sonra Avrupa’da 1600’lü yıllara kadar kişiler, herhangi bir hürriyetleri olmadan yaşamışlardır. 1628 yılına gelindiğinde ise Petition of Rights (Haklar Bildirisi) adlı bildiriyle, kişilerin bir takım hak ve hürriyetlere sahip olduğunu görürüz40. Bu bildiriyle birlikte, hür yurttaşların hürriyeti, Kral’ın emrine amade olmaktan çıkarılmakla kalmamış, artık kralın yasama yetkisini parlamentoyla paylaşması da sağlanmıştır41.

1640 yılından itibaren, parlamentoyu güçlendiren bir adım daha atılarak, keyfi kullanılan kral yetkilerine parlamentonun sürekli ve zorunlu olarak katılımı şartının getirildiğini görüyoruz. 1670 tarihli bildiri ile de tutukluların 24 saat içinde sorgusunun usulüne uygun ve hakim önünde yapılması için yükümlülükler

34

AKILLIOĞLU, s. 167-168; DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 156. 35

GÜNEŞ, s. 15; DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 152. 36

Birçok yazar ve düşünür tarafından bu ferman insan haklarının yazılı olduğu ilk belge olarak kabul edilmektedir (KONAN, s. 255.). Ancak İslam hukukçuları, Magna Carta’dan önce insan haklarının Veda Hutbesi’nde düzenlendiğini, bu ilk olma özelliğinin Veda Hutbesi’ne ait olduğunu savunurlar. Hatta Veda Hutbesinde, beş kutsal varlık olan can, mal, namus, din hürriyeti ve akıl emniyetinin güvenceye bağlandığını belirtirler (Aktaran: KONAN, s. 255 (dpt. 4.)). Bu nedenle her ne kadar bu belge insan haklarının yazılı olduğu ilk belge olarak kabul edilse de bu ilk olma özelliği veda hutbesine ait bir niteliktir.

37

AKILLIOĞLU, s. 168; AKIN, s. 281-282; KONAN, s. 255. 38

KONAN, s. 255-256; Md.lerin tamamı için bknz. ÇEÇEN Anıl, İnsan Hakları Rehberi, Bilim Yayınları, Ankara 1999, s. 11-12.

39

AKAD Mehmet, Genel Kamu Hukuku, 2. Baskı, Filiz Yayınevi, İstanbul 1997, s. 147; KONAN, s. 255.

40

GEMALMAZ Mehmet Semih, Ulusüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş,4. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2003, s. 66; DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 153.

41

(25)

13 getirilmiştir. Bu yükümlülüklere uyulmaması durumunda, bu uygulamalar yasaya aykırı kabul edilmekte, bu nedenle kişilerin para cezası ödemesi öngörülmekteydi42.

İngiltere’de ortaya çıkıp zamanla tüm dünyayı etkileyen, yakalama ve tutuklamaya ilişkin özel hükümleri düzenleme altına aldığı için kişi hürriyeti ve güvencesi açısından temel metin olarak kabul edilen düzenleme Habeas Corpus Act olmuştur43. Latince “vücuda sahip ol”44, “kişinin huzura çıkmasına müsaade et”45 anlamlarını taşıyan bu metin, “İngiliz Özgürlükler Bulvarı” olarak da adlandırılmaktadır46. 1689 yılına gelindiğinde ise Bill Of Rights ilan edilmiştir. Bu belge Kral ile parlamento arasında uzlaşı metni olarak kabul edilmektedir47. İngiltere’de 1701 yılına gelindiğinde ise Act Of Settlement (Tacı Tevarüs Yasası) adında bir belge ilan edilmiştir. Bu belge ile yetkilerini kötüye kullanmayan hâkimlerin görevinden uzaklaştırılamayacağı esası benimsenmiştir48.

İngiliz belgeleri teorik olarak evrenselliği amaçlar nitelikte değillerse de pratik açıdan evrenselliği sağladığı bir gerçektir49. Hele hele de bu belgelerin hâkimlik teminatı, haksız olarak hürriyete el koymalarda tazminat hakkı, bilgilendirilme hakkı, haber verme hakkı, hâkim kararı alma zorunluluğu hakkı gibi hakları düzenleme altına alması ve bu hakların da bugünkü anayasalarda ve uluslararası sözleşmelerde bu metinlerdeki haliyle yer alması, bu belgelerin ne kadar da evrensel metinler olduğu göstermektedir.

42

ŞAHBAZ, Anayasa’da Kişi Özgürlüğü..., s. 26. 43

DEMİRBAŞ Timur, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Karşılaştırmalı Olarak Haksız

Yakalama ve Tutuklama”, İzBD, Y: 1996, S: 3, s. 15.

44

DEMİRBAŞ, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi...”, s. 15; KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 24.

45

FEYZİOĞLU Metin, “Anglo-Sakson ve Anglo Amerikan Hukuk Düzenlerinde Habeas Corpus

Kurumu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y: 1995, C:44, S:1-4, s. 668.

46

ŞAHBAZ, Anayasa’da Kişi Özgürlüğü..., s. 26; Habeas Corpus’un tam metni için bknz. ÇEÇEN, s. 16-18.

47

AKIN, s. 285. 48

DEMİRBAŞ, “ Kişi Güvenliği”, s. 153. 49

(26)

14

2. Amerika Birleşik Devletleri’nde

Amerika’da, “Kişi Hürriyeti ve Güvenliği” konusundaki ilk belgeler, 1700’lü yılların sonuna doğru ortaya çıkmıştır. Amerika’ya göçlerin olması ile birlikte, Amerika’da bu alandaki gelişmeler yaşanmıştır50.

Amerika’da hürriyetler alanındaki ilk gelişme Virginia İnsan Hakları Bildirisi olmuştur51. Bu bildiriden sonra ise hürriyetler konusunda önemli bir belge de Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’dir. Bu bildiri, kişi hürriyeti ve güvenliği konusunda net düzenlemeler içermemektedir52. Amerika’da, tarihi gelişim sürecinde önemli belgelerden biri de 1787 tarihli Amerikan Anayasası ve bu anayasaya 1791 tarihinde eklenen haklar bildirisidir. Bu anayasanın birinci maddesinin dokuzuncu kısmında hürriyet ve güvenlik hakkına müdahale edilmesinin şartları ortaya koyulmuştur53. Ancak bu anayasa kişi hak ve hürriyetlerini etraflıca düzenleme altına almadığından, yukarıda da belirttiğimiz üzere, 1791 tarihinde bu anayasaya bir hak ve hürriyetler bildirisi eklenmiştir. Bu bildirinin 5. maddesi, kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkindir54.

Bu metinler incelendiğinde, bu metinlerin genel ve evrensel niteliğe haiz olduğu görülmektedir. Bu metinler, hak ve hürriyet anlayışı bakımından 17. ve 18. yy. de ortaya çıkan doğal haklar doktrinini, hürriyetin dayandığı temeli açıklarken Locke’nin doktrinini, hürriyetlerin korunması alanında gerekli mekanizmaların getirilmesi bakımından ise Montesquieu’nun kuvvetler ayrılığı ilkesini esas almıştır55. Bu da bize bu belgelerin ne kadar hürriyetçi, ne kadar demokratik, ne kadar çağdaş metinler olduğunu göstermektedir. Tabi hürriyetlerin gelişiminde ve korunmasında, Amerikan Yüksek Mahkemesinin ve Amerikan Yargıçlarının yaklaşımının etkisini de unutmamak gerekmektedir.

50

GÜNEŞ, s. 24. 51

Virginia İnsan Hakları bildirisinin tamamı için bknz. ÇEÇEN, s. 22-24. 52

Amerikan Bağımsızlık Bildirisinin tamamı için bknz. ÇEÇEN, s. 25-28. 53

AVCI, s. 210. 54

KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 29; DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 155. 55

(27)

15

3. Fransa’da

1789 yılına kadar Fransa’da mutlak krallık hakim olmuş, zorba bir yönetim anlayışı hüküm sürmüştür. Krallar tek başına bir güç olarak ülkeyi yönetmekte, kendisinin dışında bir gücün (özellikle de parlamento gibi) varlığını ve güç sahibi olmasını tanımamaktaydı56. Fakat Rousseau, Montesquieu, Voltaire gibi ünlü düşünürlerin de çabalarıyla, Fransa’da bu mutlakıyetçi anlayış yıkılmış, hak ve hürriyetler ülkede kabul edilmiş ve gelişmiştir57. İnsan hakları denilince ilk akla gelen, en önemli belgelerden biri kabul edilen, zamanla bütün dünyayı etkileyen bir belge olan, “Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi” de bu ortamda ilan edilmiş ve hayat bulmuştur58. Bu bildirinin 7., 8. ve 9. maddeleri kişi hürriyeti ve güvenliğini düzenleme altına almıştır59.

Bu bildiri, bir bildiri olması sebebiyle, yasama organına yol göstermekte, bağlayıcı nitelik taşımamaktadır. Bu bildirinin belirttiği güvenceler, 1791 yılında Fransız Anayasası’na aktarılarak sağlanmıştır. Bu anayasa, kralın mutlak yetkilerini kaldırarak meşruti monarşiyi getirmiştir. Kralın yetkisinin kaynağının tanrı değil, halk olduğunu belirten bu anayasa, yargı yetkisini, belirli bir süre için seçilen yasama ve yürütmeye karşı bağımsız hâkimlere vermiştir60.

1789 bildirisinden sonra ilan edilen 1793 bildirisi incelendiğinde, kişi hürriyeti ve güvenliği ilkesine daha fazla önem verdiğini, 3 madde yerine 8 maddede bu hakkı düzenleme altına aldığını görmekteyiz. Bu bildiri, 8. maddede güvenliği tanımlamış, 9 ila 15. maddeler arasında da bu hakka ilişkin düzenlemelere ayrıntılı bir şekilde yer vermiştir61.

56

GÜNEŞ, s. 28-29. 57

DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 155. 58

AKIN, s. 292. 59

DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 155; AKAD Mehmet, “1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları

Bildirisinin Getirdiği Özgürlük Anlayışı ve Türk Anayasalarına Etkisi”, HAD, Y: 1990, C:5, S:

1-3, s. 30; Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinin tamamı için bknz. ÇEÇEN, s. 29-30; AVCI, s. 210-211.

60

GEMALMAZ, s. 92-93; ŞAHBAZ, Anayasa’da Kişi Özgürlüğü..., s. 33. 61

KESKİN Serap, “Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkına İlişkin Anayasal Değişiklikler”, İÜHFM, Y: 2002, C:LX. S:1-2, s. 50-51; AKIN, s. 325-326.

(28)

16 İngiliz Bildirilerinden çoğu yönüyle farklı olan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, yukarıda belirttiğimiz reform niteliğindeki ilkeleriyle çoğu ülkeleri etkilemiş, ulus devletlerin oluşmasına neden olmuş, birçok ülkenin anayasalarında kendisine yer bulmuştur. Bildiri bu yönüyle birçok ülkenin hukukunu da etkilediğinden, kişi hürriyeti ve güvenliğinin tüm dünyada yayılmasını sağlamış, bu nedenle de tarihte ve günümüzde, hukukçu olsun olmasın tüm bilim insanlarınca önemsenerek değerlendirilmiştir.

C. Uluslararası Sözleşmelerde

Kişi hürriyeti ve güvenliği, temel bir insan hakkı olması bakımından sadece bildirilerde düzenlenmekle kalmamış, uluslararası sözleşmelerde de düzenleme altına alınmıştır62.

Kişi hürriyeti ve güvenliği konusunda ikinci dünya savaşı sonrası ilk oluşturulan belge, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi olmuştur. Bu bildirinin 3. maddesinde, yaşama, hürriyet ve kişi güvenliğinin herkesin hakkı olduğu belirtilmiş63, 9. maddesinde ise hiç kimsenin keyfi olarak tutuklanamayacağı, alıkonulup sürülemeyeceği güvence altına alınmıştır64.

Bu bildiriden sonra BM bünyesinde iki belge daha hazırlanmıştır. Bunlardan birincisi, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, diğeri ise Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmeler 1966 yılında BM genel kurulu tarafından kabul edilmiş, 1976 yılında yürürlüğe girmiştir. Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 9. maddesi tamamen kişi hürriyeti ve güvenliğini düzenlemiştir65.

Kişi hürriyeti ve güvenliği konusunda diğer önemli sözleşmeler ise AİHS (md. 5, dolaylı olarak 6, 7, 15 maddeleri), Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı ( md. 5), Amerikan İnsan Hakları ve Ödevleri Bildirgesi (md. 25, 26, 28), Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (md. 5, 6, 8, 9 ve 10), Afrika İnsan ve Halklar Hakları Şartı (md.

62

Bu konuda ayrıntılı açıklama için bknz. KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 34-46. 63

AVCI, s. 211. 64

KESKİN, s. 51; DEMİRBAŞ, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi...”, s. 16. 65

(29)

17 4, 6, 7), İşkence, Başka Zalimce, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Davranış ya da Cezaya Karşı Sözleşme, Tutuklulara En Azından Uygulanması Gereken Davranış Standardı Kuralları Sözleşmesi’dir.

D. Anayasalarda

Kişi hürriyeti ve güvenliği, temel bir insan hakkı olması sebebiyle, ister Anglo-Sakson, ister Kıta Avrupa’sı hukuk sistemi olsun, hemen hemen bütün ülkelerin anayasalarında, kısa ya da uzun bir madde olarak da olsa, kendisine bir yer bulmuştur66.

İngiltere’de yazılı bir anayasa olmadığından o ülkede anayasal düzeyde bir düzenleme yoktur. Dünyanın ilk anayasası olan 1787 ABD Anayasası, bu hakka ilişkin bir düzenlemeyi içerisinde barındırmaktadır67. 1958 tarihli Fransız Anayasası’nın 66. maddesinde, “Kimse keyfi olarak tutuklu kalamaz. Kişisel özgürlüğün koruyucusu olan adli otorite, yasayla öngörülen koşullar çerçevesinde bu ilkeye saygıyı sağlar.” düzenlemesi mevcuttur68. İtalyan Anayasası’nın 13. maddesi ile 1961 tarihli Anayasamız düzenlenirken önemli ölçüde bize kaynak olan Alman Federal Cumhuriyet Anayasası’nın 104. maddesi de kişi hürriyeti ve güvenliği bakımından önemli düzenlemelere yer vermiştir69.

Bu noktada özel bir hüküm ihtiva etmesi bakımından Hırvatistan Anayasası’na değinmek gerekmektedir. Bu anayasanın 25. maddesinde “…yasa dışı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılan ya da mahkum edilen herhangi bir kişinin, hem tazminat almaya hem de kendisinden bir kamusal özür dilenmesine hakkı olduğu…” düzenlemesi mevcuttur70. Kişi hürriyeti toplumda bir çok tehlikelerle karşılaşır. Fakat bunlardan en kötü denilebilecek olanı, devletin yasama organının kanun çıkarırken yetkisini kötüye kullanarak müdahalesi tehlikesidir71. Bu nedenle devletin yasayla bu yetkiyi kötüye kullanması, yürütmesinin de bu yasaya dayanarak

66

YÜCE Turhan Tufan, “Tutuklama ve İnsan Hakları”, İzBD, Y: 1992, S:1, s. 62. 67

FEYZİOĞLU, s. 684. 68

KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 47. 69

Ayrıntılı açıklama için bknz. KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 48-49. 70

GEMALMAZ, s. 250-251. 71

(30)

18 müdahale etmesi durumunda, kamusal bir özür hiçte zor olmaması gereken, hatta tüm anayasalarda olması gereken bir düzenlemedir.

Kişi hürriyeti ve güvenliği, daha burada belirtemediğimiz birçok ülkenin anayasa metninde de düzenleme altına alınmıştır. İnsanın doğuştan sahip olduğu, vazgeçilemeyecek bir niteliğe haiz bu hakkın, anayasalarda düzenlenmesinin çok da abes olmadığı tarihsel bir gerçektir. Çünkü bu hak, devletlerin daha çok yürütme organı tarafından ihlal edildiği ve çoğu ülkenin, yasama ve yürütme organlarının organik olarak birbirine bağlı olduğu düşünüldüğünde (yasama içinden yürütmenin çıkması, aynı siyasi partinin, hem yürütmeye sahip olması hem de yasamada büyük çoğunluğu elinde bulundurması gibi), bu hakkı tamamen yasama organın iradesine bırakmak, bu haktan belli oranda vazgeçme sonucunu doğuracaktır.

E. Türk Hukukunda Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının Tarihi Gelişimi

1. Osmanlı Devleti Döneminde Tarihi Gelişim

Osmanlı Devleti’nde hak ve hürriyetlerin doğuşu ve gelişimi konusunda fikir beyan edebilmek için, bu kavramların İslam Hukuku içindeki yerinin tartışılması gerekir. Biz burada, bu konuyu çok özet bir şekilde belirteceğiz. İslam dininde kuralların bireylere tanıdığı en büyük hak, “kişisel güvenlik” hakkıdır. Esasen İslam Hukukunda, hürriyet düşüncesine çok önem verilmemiş olsa da adalet kavramına büyük önem verilerek bireylerin adil bir şekilde yargılanması sağlanmış, kişilerin keyfi olarak hürriyetlerinin kısıtlanmasının önüne geçilmiştir72. İslam’da adalet kavramına büyük önem verildiği ise İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de, içinde adalet kelimesi olan yaklaşık 35 civarı ayetin olmasından anlaşılmaktadır73.

72

AKILLIOĞLU, s. 188; KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 55. İslam Hukukuna göre, bir insanın suçluluğu ispat edilene kadar tutuklanamayacağına ilişkin Hz. Ömer’in “İslamda hiç kimse haksız olarak tevkif edilemez, bir mahkeme kararı olmadan kimsenin hürriyeti kısıtlanamaz.” sözleri (KONAN, s. 272-273.), kişi hürriyetine ve güvenliği hakkının batı devletlerinden ne kadar yıl önce İslam dininde ve bu dine göre yönetilen devletlerde tanındığının göstergesidir.

73

ERTEN Murat, “Gazzali ve Mevlana’da Adalet Kavramı”, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, 9. Kitap, İBY, Y: 2004, s. 135.

(31)

19 Osmanlı’da, 19. yy’nin ortalarına gelinceye kadar, İslam’ın koruması dışında, Hükümdar’ın mutlak iktidarını sınırlayan ve kişilere haklar tanıyan bir hukuki metinin varlığından bahsetmek imkânsızdır74. Böyle bir hukuki metinin varlığını, 1808 yılına gelince görmek mümkün olabilmektedir. Osmanlı’da 1808 yılına gelindiğinde, insan haklarına ilişkin ilk hareketlenmeleri görmekteyiz. Bu anlamda ilk hareketlenme 1808 Sened-i İttifak olmuştur75. Bu belge, her ne kadar kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin hükümler içermese de demokrasinin uygulanması bakımından bir çaba76, bireylere bazı haklar tanıması, mutlak monarşiyi biraz da olsa yumuşatması, padişahın sınırsız yetkilerini kullanırken belli kurallara uyma zorunluluğu getirmesi nedeniyle, hukuk devletinin oluşması bakımından önemli bir adım olma niteliğini taşır77. Hatta bu belge, kişi hürriyeti ve güvenliğinin Osmanlı’da, daha sonraki tarihlerde gelişmesine ve düzenlemeler de yer bulmasına imkân sağlamıştır diyebiliriz78.

Osmanlı’da kişi hürriyetinden, özellikle de kişi güvenliğinden söz eden ilk belge, 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanıdır (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)79. Ancak Tanzimat Fermanı ile öngörülen siyasi, hukuki ve sosyal reformlar gerçekleştirilememiş, Müslüman olmayan tebaanın hak ve hürriyetleri, Avrupalı devletlerin istediği biçimde güvence altına alınamamıştı. Bu nedenle, özellikle Avrupalı devletlerin baskısıyla, 1856 yılında Islahat Fermanı ilan edilmiştir80. Bu ferman, halk arasında Müslüman- Gayrimüslim ayrımını oltadan kaldırıp bu insanlar arasında tam bir eşitliği sağlama amacını taşımaktadır. Bu ferman, kişi hürriyeti ve güvenliği açısından Tanzimat Fermanı’ndaki düzenlemeleri aynen kabul etmiş, bu düzenlemelere ek güvenceleri de düzenleme altına almıştır81. Ancak Islahat Fermanı, daha sonraki tarihlerde, Avrupalı Devletler ile Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne yapılan

74

DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 157; KAPANİ, s. 88. 75

HAZIR Hayatti, “Sened-i İttifak’ın Kamu Hukuku Bakımından Önemi”, DÜHFD, Y: 1984, S: 2, s. 23; DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 157.

76

ŞAHBAZ, Anayasa’da Kişi Özgürlüğü..., s. 58. 77

AKIN, s. 301. 78

BULUT Nihat, “ Türkiye’de Temel Hak ve Özgürlüklerin Gelişimi Açısından 1909 Anayasa

Değişikliklerinin Önemi”, EÜHFD, Y: 2008, C: XII, S: 1-2, s. 3; Aksi görüş için bknz. HAZIR, s.

25-26. 79

DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 158. 80

GÜNEŞ, s. 37. 81

(32)

20 müdahalelerinin dayanağını teşkil etmiştir. Özellikle bu ferman, Hıristiyan halkın bir anlamda “Ulusal Bağımsızlık Bildirisi” niteliğine de haizdir82.

1876 yılına gelindiğinde, II. Abdülhamit, Türk tarihinin ilk yazılı anayasası olarak kabul edilen Kanun-i Esasi’yi ilan etmiştir83. Bu anayasa, kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin önemli düzenlemeleri bünyesinde barındırmaktadır. Kanun-i Esasi, 9., 17., 10., 23., 26.84, 82 ve 86. maddelerinde kişi hürriyetine ve güvenliğine ilişkin düzenlemelere yer vermiştir.

Kanun-i Esasi her ne kadar hak ve hürriyetler konusunda doyurucu düzenlemeler getirmişse de hak ve hürriyetleri bir güvenceye bağlayamamıştır85. Kanun-i Esasi, hak ve hürriyetleri yeterince güvence altına almadığından, dönemin padişahı tarafından, resmen yürürlükten kaldırılmamakla birlikte, yürürlüğü durdurulmuş, düzenlediği hak ve hürriyetler askıya alınmıştır86. Bu askıya alma 1908 yılına kadar devam etmiş, 1908 yılında II. Abdülhamit’in tekrar anayasayı yürürlüğe koymasıyla son bulmuştur. Seçimler yapılmış, meclis oluşturulmuş, çok geçmeden anayasanın değiştirilmesi yoluna gidilmiştir.

1909 yılına gelindiğinde, Meclis-i Umumi, 1876 Anayasasının 21 maddesini değiştirmiştir87. Bu değişiklerin bir kısmı kuvvetler arası ilişkilere ilişkinken, bir kısmı da hak ve hürriyetlere ilişkin olmuştur. Kişi güvencesi bakımından en tehlikeli düzenlemelerden olan padişahın sürgün yetkisi kaldırılmıştır88. Kişi güvenliği bakımından önemli olan bu değişikliklerin yanında, kişi hürriyetine ilişkin maddede de değişikliğin yapılmış olduğunu görüyoruz. Kanun-i Esasi’nin kişi hürriyetine ilişkin 10. maddesinde, kanun dışı cezalandırmalara ilişkin yasaklamaya kanun dışı tutuklamaların da eklendiğini görmekteyiz89.

82

TANÖR Bülent, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1998, s. 97. 83

AKAD, Genel Kamu Hukuku, s. 172; KAPANİ, s. 103; AKAD Mehmet, “Türk Hukuk Tarihi

Üzerine”, MalÜHFD, Y: 2006, S: 2006/1, s. 12.

84

AVCI, s. 215. 85

DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 160. 86

AKAD, Genel Kamu Hukuku, s. 174; BULUT, s. 7. 87

Değişikliklerin ayrıntılı açıklaması için bknz. BULUT, s. 8-13. 88

KONAN, s. 278; BULUT, s. 10; DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 160. 89

(33)

21 1908 yılından sonra meşrutiyetin yeniden ilanı ve anayasal düzene 1909 değişikleri ile birlikte tam anlamıyla geçiş, padişahın yetkilerini sınırlandırma, meclisin yetkilerini artırma sonucunu doğurmuştur90. Meclisin yetkilerinin artmasından sonra, eskiden hürriyet savunucusu olanlar, yeni dönemde hürriyetleri ortadan kaldırıp baskıcı konumunu almışlar, kendi diktatörlüklerini kurmuşlardır91. Bu nedenle de kişi hak ve hürriyetleri, yasal düzenlemelerde varken fiiliyatta olmamaya devam etmiştir. Bu da bize bir an için anayasa ve kanunların resmen kadük olmasa da fiilen kadük olduğu sonucuna götürmüştür. Fakat her ne kadar fiili bir kadüklük durumu olsa da bu durum, Cumhuriyet’in kurulmasında ve bazı olumlu adımların atılmasında etkide de bulunmuştur92.

2. Cumhuriyet Döneminde Tarihi Gelişim

1921 Anayasası’nda kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin, hatta hak ve hürriyetlere ilişkin bir düzenleme yoktur93. Aslında bu durum, o dönemde yaşanılan sorunların bir gereğidir. Ancak bu anayasa, 1876 Anayasası’nı yürürlükten kaldırmamış, 1876 Anayasası’nın da uygulanabilmesine imkan vermiştir94.

Büyük Millet Meclisince 20 Nisan 1924 yılında kabul edilen 1924 Anayasası, yani Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, hem 1921 Anayasası’nı hem de 1876 Anayasası’nı yürürlükten kaldırmış, yerine kendi kurallarını ihdas etmiştir. Bu Anayasa, 18. yy felsefesinden ve Fransız İhtilalı sonucu ortaya çıkan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nden oldukça derin bir şekilde etkilenmiştir95. Bu anayasa kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını, 72. maddesinde düzenlemiştir.

90

BULUT, s. 11-12. 91

ALDIKAÇTI Orhan, Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası, 4. Bası, İÜHF Yayınları, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1982, s. 74-75.

92

BULUT, s. 15. 93

DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 161. 94

KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 62-63. 95

AVCI, s. 219; AKAD, “1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları...”, s. 32; ANAYURT Ömer, “1924

Anayasası’nda Temel Hak ve Hürriyetler”, GÜHFD, Y: 2003, C:VII, S: 1-2, s. 161; DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 161.

(34)

22 1924 Anayasası, her ne kadar hak ve hürriyetlere ilişkin düzenlemeler getirse de zamanla kendisine aykırı yasaların çıkmasına engel olamamıştır96. Çünkü bu Anayasa aslında hak ve hürriyetleri düzenlememiş, sadece tanımıştır. 1924 Anayasası, hak ve hürriyetleri sadece tanımlama yoluna gittiğinden, yasama organı zamanla yetkilerini kötüye kullanabilmiş, anayasayı hiçe sayarak kanunlar çıkarabilmiştir. Bu nedenle 1924 Anayasası, hak ve hürriyetleri güvence altına alma bakımından son derece yetersiz kalmıştır97. İşte bu yetersizliğin zamanla anlaşılması sonucunda, 1961 Anayasası hazırlanırken, bir o kadar sağlam güvencelerin getirildiğini görmekteyiz. Özellikle kişi hürriyeti ve güvenliği anlamında habeas corpus niteliğinde güvencelerin, bu anayasada çok yerinde ve güzel bir şekilde düzenlendiği madde metinlerinden bariz bir şekilde anlaşılmaktadır98.

Madde metinlerine gelince, bu anayasa, kişi hürriyeti ve güvenliğini 14. ve 30. maddesinde düzenlenmiştir99. Bu düzenlemeler incelendiğinde bize, kişinin hürriyet ve güvenlik hakkının, bu anayasanın yürürlükte olduğu dönemde sağlandığını göstermektedir. Anlaşılmaktadır ki 1961 Anayasası ilk halinde, hürriyeti kural, sınırlamayı ise istisnai bir yetki olarak düzenlemiştir100. 1961 Anayasası’nın ilk halinde 1971 ve 1973 yıllarında temel niteliğe haiz değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler, aslında bir anlamda, özellikle de kişi güvenliği bakımından, anayasanın ilk haliyle getirmiş olduğu temel esasları, hürriyetçi anlayışı olumsuz yönde etkilemiştir101.

1961 Anayasası, 1980 yılına gelindiğinde, ülkedeki şiddet olayları ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ile asayiş ve düzen bozukluğu neden gösterilerek bir askeri müdahale sonucu askıya alınmıştır102. Askıya alınma süreci iki yıl sürmüş, 1982 yılında yeni bir anayasa kabul edilerek 1961 Anayasası yürürlükten

96

DEMİRBAŞ, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi...”, s. 16; ANAYURT, “1924 Anayasası’nda

Temel...”, s. 168.

97

Yetersizliğin temel nedenleri için bknz. ANAYURT, “1924 Anayasası’nda Temel...”, s. 169-177. 98

AKIN, s. 327-330; AVCI, s. 220; DEMİRBAŞ, “Kişi Güvenliği”, s. 163. 99

30. maddenin ayrıntılı açıklaması ve o dönemdeki yasal mevzuat için bknz. AVCI, s. 223-224. 100

KUZU, Ülkemizde Kişi Özgürlüğü..., s. 68. 101

Bu düzenlemelerin eleştirisi için bknz. AVCI, s. 221. 102

(35)

23 kaldırılmıştır103. Artık 21 yıllık bu hürriyetçi anlayış son bulmuş, ülkemiz yoluna günümüze kadar uygulanan ve uygulanmaya da devam eden yeni bir anayasa ile devam etmiştir104.

Bu yeni anayasa, 1961 Anayasası’ndaki geniş hak ve hürriyetlerin, 1980 Askeri müdahale öncesindeki şiddet ve düzensizlik olaylarının sebebi olduğu anlayışı ile hazırlanmıştır105. Bu anayasanın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı düzenleme altına alınmıştır. Ancak bu anayasa, kişi hürriyeti ve güvenliğini düzenleme altına aldığı 19. maddesinde, 1961 Anayasası’ndaki düzenlenişi bakımından bir fark getirmezken, sınırlama sebepleri bakımından 1961 Anayasası’na göre daha kapsamlı düzenlemeler getirmiştir106. Ancak 1982 Anayasası, diğer temel hak ve hürriyetlerin yanında, kişi hürriyeti ve güvenliği bakımından, devletçi anlayışı biraz olsun zamanla değiştirmeye çalışmış, 2001 yılında önemli değişiklere gitmiştir107.

Sonuç olarak hukuk tarihimiz, İslam dininin gerektirdiği anlayış bir kenara bırakılırsa 1808 yılında Sened-i İttifak’ın kabulüyle, ilk defa yürütmeyi kısıtlayıcı düzenlemeler getirmiştir. Fakat bu metin, kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin hiçbir hüküm ihdas etmemiş, maddelerinin hiçbirinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ilişkin bir düzenlemeye yer vermemiştir. Tarihimizde kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin ilk düzenlemeler 1839 yılında Tanzimat Fermanı’yla gerçekleşebilmiştir. İlk düzenleme bu fermanla ortaya çıkmış, zamanla bu hak genişletilerek çeşitli metinlerde yerini almıştır. Avrupa ve Amerika’daki metinlere benzer, Habeas Corpus anlamında düzenlemeler ise ancak 1961 yılına gelinildiğinde 1961 Anayasası ile görülebilmiştir. Fakat tarih ilerledikçe çok ilginç bir durum gerçekleşmiş, her yeni düzenlemede daha da güçlenerek çıkan kişi hürriyeti ve güvenliği, bu sefer, 1961 Anayasası’ndan daha geriye bir gidişe neden olan düzenlemelerle 1982 Anayasası’nda yerini bulmuştur. Bu durum, ülkemizi hem uluslararası alanda

103

Anayasanın hazırlanması süreci için bknz. ERDEM Fazıl Hüsnü, “1982 Anayasasının Serüveni”, HFSAD, 15. Kitap, İBY, Y: 2006, s. 132-134.

104

1982 Anayasası’nın geniş eleştirisi için bknz. ERDEM, s. 131-153. 105

ERDEM, s. 132. 106

KORKUSUZ, s. 242. 107

Referanslar

Benzer Belgeler

Çam pamuklu koşnili (Marchalina hellenica Gen.), ülkemizde kızılçam ağaçlarından beslenen ve salgıladığı bal şebnemi özelliği ile çam balı üretiminde kullanılan

Köprü tasarlayan mühendisler, daha sağlam köprüler inşa etmek için geçmişte yapılan hataları inceler.. Köprü yapımı tarihi boyunca öğrenilen bilgiler, her yeni

Analiz edilen bütün ballarda dimetil sülfit, oktan, nonanal, 2-furankarboksaldehit, 2-etil-1-hegzanol, 1-(2-furanil)-etanon, benzaldehit, 5-metil-2- furankarboksaldehit ve

Studies in the west have shown both internalizing and externalizing symptoms in these children.This study aims to assess the psychological functioning in offspring

Operasyon bölgesinde gelişen inflamatuar reaksiyonun şiddeti, hastanın kişisel özellikleri dışında kullanılan sütür materyalinin cinsine bağlı olarak da değişir.(4)

12 kişilik bir sınıfta Muhammed kapı tarafında son sırada, Ayşenaz dolapların olduğu tarafta ilk sırada, Ömer pencere tarafında son sırada, Deniz pencere tarafında

Araştırmada veri toplama araçları, Miyase Sertbarut’un 7 masal kitabı, 9 öykü kitabı ve 9 çocuk romanı olmak üzere çocuk edebiyatı alanında verdiği 25 çocuk

katılımcılar için Erasmus deneyimlerine dair bir anlatı koleksiyonu sunmanın ötesine geçmektedir. Kültürlerarası karşılaşmalara dair içten kesitler sunmaları