" T İ - .
sdyktfs
14. ölüm yıldönüm ünde Tanpm ar
Ahmet Hamdi ve yaşıtlan ilk geçtiklerini I. Dünya Sava şı yıllarında yaşadılar.Sava şı, yenilgiyi, işgal edilm işİs - tanbul »u gördüler. Daha birey olma kavgasını vermeye baş ladıkları yıllar,toplumsal kay naşmaların, patlamaların o r tasında buldular kendilerini . Geleneklerle yaşanan günle - rin getirdiği değerlerin çe - liştiği bir ortamda bireysel güçlerine inananlar ( Nazım Hikmet, Kemalettin Kamu vb). Anadolu'nun yazgısında yeni bir gelecek yaratma kavgası na karıştılar.
Ahmet Hamdi, Darülfü - nun'da öğrenci olduğu Müta reke yıllarında Yahya Kemal' in çevresinde toplanan -M u s tafa Nihat ( Ozon), Necmettin Halil (Onan),Ahmet Kutsi(Te- cer) gibi yetenekleri Dergâh dergisi sayfalarına yansıyan- gençlerden biriydi. Cumhuri yet onu lise öğretmeni olarak buldu. Sonra Gazi Eğitim E ns- tltüsü'nde edebiyat,Güzel Sa natlar Akademisi'nde estetik okuttu.
Kurulu düzenle çelişkisi olmayan - olsa bile ürünleri ne yansımayan-edebiyatadam- İarmdandı Ahmet Hamdi. B ir yazısında açıklıkla söylediği gibi, "rüya nizamının hâkim olmak istediği bir estetik'kur- maya çalışırken, kendini ya - şadığı dönemin uzağına çekme gereksinmesini duyuyordu.
Tek parti döneminde pro fesörlüğe (1940), m illetvekilli ğine (1942) atanmıştı, ama, a- radığı düş düzeninde de kal - .mıştı. Şiirlerinde, daha de
likanlı yaşlarındayken bile
dünya m isafirliği hemen bite cekmiş havasındaki bir inşa - nın yorgunluğunu yansıtıyor - du. Evrene bakışında bile ya bancılık ve korku vardı sanki. Hep düş uzaklığı içinde, ger - çekle gerçekmiş gibi gelenin arasındaydı:
"Ne çıkar, sonu bir neş * e ve hüznün / A çılm ış bir kapı ümit boşluğa/ Ölüm şifasıdır her üzüntünün / Sükût defne dalı her yorgunluğa." ( Defne Dalı).
Şiirlerinde zaman, rüya ve ölüm kavramlarına bağlı düşünüler bir yaşam felsefe - sinin öğeleri olarak ağır bas maya başladıkça "rüya niza - m ı" biçiminde ifade ettiği şey, giderek yaşamına da,sanatına da egemen oldu Ahmet Ham- di'nin. Gezerken, dolaşırken düşlerde gibiydi. Sanki g e r çekte bile düşlerin dünyasını arıyordu:
"Ben her rüyayı zamana/ Taşıyan yıldız kervanı" ( Bir Gül Bu Karanlıklarda).
Belki evrenle kendini bü - tünleştirme avuntusu içinde,
nesnelerin bile "b irg a rip rü ya rengiyle" değiştiğini sana rak, çoğu kez gerçeği düşle , düşü gerçekle karıştırmaya başlamıştı.
"Belki rüyalarındır bu ta ze açmış güller / Bu yumu - şak aydınlık dalların tepesin de / Bitmeyen aşk türküsü kumruların sesinde / Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya si - ner. " (Herşey Y e rli Yerinde).
Çocukluğu, ilk gençliği,er gin yaşları ülkenin büyük sar sıntılar geçirdiği yıllara rast layan Ahmet Hamdi »yi, - be nim de sık sık ş iirle r yayım- ladığım-"İstanbul" dergisinin (1943-46) yönetim yerinde ta - nıdığım zaman m illetvekiliy di. B izler savaşı, yenilgiyi görmemiştik ama, Ege adala
rına kadar inen Nazi ordula - r ın ı, toplama kamplarını, bin lerce insanın bir anda yok e -
dildiği gaz odalarını,ölüm fı - rm larını biliyorduk.Erich Ma ria Remarque elimizden düş müyordu. Yaşıtlarım ız Avru - palı gençlerin süngü ucundaki yaşamları duyarlıklarımızda yaralar açmıştı. Fırınların
ö-nünde, elimizde ekmek karne si, iki dilim arpa ya da m ısır karışımı ekmek alabilmek için beklemekle algıladığım ız s o runlardan giderek toplumu, dünya işlerini, ülkemizin du - rumunu, öğretileri, hapisteki Nâzım Hikmet»! düşünür ol - muştuk.
B ir gün derginin yönetme ni Neş »et Halil A tay :
"Bak Hamdi'! dedi. "Sana İstanbul'un gençlerinden biri ni tanıtayım." Kafamdaki di - zeleriyle.o günlerde İstanbul dergisinde çıkmakta olan "E - mirgân*da Akşam Saati "nden satırlar, birbirine k arışm ış, resim ler çiziyordu.
O kırkını çoktan aşmış, I Dünya Savaşı yıllarının adamı biz daha yirm ilere bile var - mamış I L Dünya Savaşı ço - cuklarıydık.
Demek müennes bildiği miz şair, müzekker çıktı" de di gülerek. Hiç öyle şiirlerin deki gibi "azapta bir ruh"ha - vasında görünmüyordu.
Sordu :
"Hangi şairleri seviyo - ru z? "
"Yahya Kemal la Nazım Hikmet'i, "dedim " içtenlikle.
Durgunlaştı.
"Yahya Kemal ve Nâzım ." dedi.
Dudaklarında bile beliren üç nokta"nın anlamım kavra - yamamı ştım o zaman.
1958*lerde Gümüşsüyü'nda oturuyordu. Bizim Ataç Kitab- evi*ne uğradığı her defasında, omuzlarına sanki yaşadığı yıl lardan daha fazlası L bindiren yorgun Ahmet Hamdi »ye bak - tıkça hep 1945»lerdeki "Uç nok- ta"yı anımsıyordum.
Yahya Kemal ve N âzım ... Kaç sanatçıyı hem görkeme, hem bireysel kaygılara, hem sevince, hem acılara sürükle yen bu iki yol açıcıdan biri ho cası,öteki yaşıtıydı. İçe dönük kişiliğiyle hocasının ş iir dün yasına, oradan da geçmiş se - verliğine kapılan Ahmet Ham di, Nâzım'da yaşayan geleceği biliyordu.
■ŞÜKRAN KURDAKUL
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi