• Sonuç bulunamadı

Gözün önemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Gözün önemi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AKAN ZAMAN DURAN ZAMAN

MELİH CEVDET ANDAY

Göz’ün Önemi

Sanat türlerinin birbirine çev- rilebilme olanaklarının araştırıl­ ması yolu ile toplu bfr sanat ba­ kışının elde edileceği söylene­ bilir, ama bu yetmez. Belli bir çağ içindeki bu toplu bakışı bi­ limlerin de desteklemesi gere­ kir. Hattâ bu da yetmez, felse­ fe de bu desteği göstermelidir. Böylece bir çağın karakteri or­ taya çıkmış olur. Ama bunun için iyi niyet hattâ çaba yetmez; bütün kültürel çalışmalarda, birbirinden habersiz de olsa, bir eğilim ortaklığı bulunması gerekir.

Şeker Ahmet Paşa’nıo Pa­ ris ’ten döndüğü yıl olan 1871'de İzlenimci ressamların birliği dağılmıştı, ama ressamı­ mız hocaları Léon Gérome’dan ve Louis Boulanger’den baş alabildikçe ancak Corot ile Co- urbet’yi görebilmişti, izlenimci­ leri değil, izlenimcileri tanısay­ dı, belki de onlar gibi resim yap­ mağa heves ederdi, ama ülke­ sinde bu sanatın (resim sana­ tının) geçmişi olmadığı için, saf renklerin palet üzerinde neden karıştırıldığını anlayamazdı. He­ le fizikçi Chevreul’ün daha 1923’te ortaya attığı renklerin zamandaş karşıtlığı yasasının resim sanatında kullanılması olayı karşısında sanırım epey bocalardı. Çünkü İzlenimcilik­ ten önce genel renk karşıtlığı kırmızı-yeşil ve mavi-sarı idi, bunlar ardıl karşıtlıklardı. Chev- reul ile Helmoltz, ardıl karşıtlı­ ğın yerine zamandaş karşıtlığı geçirerek, yanyana getirilmiş kırmızı ve sarıdan İkincisinin ye- şilimtrak olduğunu saptadılar. Öyle ki, bu renkler kendi ta­ mamlayıcıları olan renklerin tonlarına kaymış oluyorlardı sanki, yeşilin yanına konmuş mavinin bitişik kenarı sarı görü­ nüyordu. Optik araştırmaların uzantısı oluyordu izlenimcilik. Ama izlenimci ressamların bu­ nu bilerek çalışmaya geçtikleri sanılmasın. Eugène Boudin, 1858 yılında Honfleur’den alıp deniz kıyısına götürdüğünde Claude Monet on beş yaşında idi.

Ama zamanln filozofları mad­ denin yapısı üzerinde yeniden düşünm eğe başlam ışlardı. Nesnelerin bizim duyumlarımız dışında bağımsız bir varlıkları var mıydı? Bu soruya verilen olumsuz karşılık, fiziksel varlı­

ğın bir izlenimler toplamından başka bir şey olmadığı sonucu­ nu ortaya koyuyordu. Öyle ise resim sanatı dış dünyayı izle­ nimlerimizin zaman içindeki değişimi sürecinde tanıyabilir­ di ancak; bu sanatın zihinsel dayanağı ortadan kalkmış, onun yerini “ göz” almıştı. E. Mach; kurduğu felsefede elbet­ te bunca kaygan bir fenomen­ ler dünyasını ortaya atmağa kalkmamıştır, onun amacı bi­ limsel çalışmalara sağlam bir temel hazırlamaktı.

E.Mach’ın felsefesi, fizikçile­ rin optik alandaki yeni buluşla­ rı açık havada güneşin gölge­ nin ardısıra giden ressamların “ İzlenimciler” adını almaları,

sı, hattâ zamanla yazını etkile­ mesi.. Birbirlerinden habersiz de olsalar, bu sanatçılarla bu düşünürlerin bir bütünü rastlan­ tı ile kurdukları söylenemez. Çağın getirdiği bir gerekseme­ dir bu. DemekBatı’dasanatları geçmişe doğru izlemeğe kalk­ sak, sürekli bir oluşumun aşa­ maları ile karşılaşacağız. Bu oluşum felsefenin ve bilimin desteklediği bir süreçtir. Han­ gisi doğru gibisinden bir soru­ nun burada yeri olamaz. Tümü birden “ gerçeğin araştırılması” diye adlandırılabilir bu aşama­ ların. Görünümleri bir düzeyde sıralamaktan derinlik duygusu­ nu uyandırmaya geçiş, ya da nesnelerin bilgisine dayanarak

resmetmekten, gözümün gör­ düğüne bağlanarak resmetme­ ye geçiş, yanlıştan doğruya doğru bir gidişi göstermez. Öy­ le olsaydı geçmişteki başyapıt­ lardan söz etmenin olanağı kal­ mazdı. Sanatın doğru-yanlış öl­ çütü ile ilişkisi bulunmadığının kanıtıdır bu. Hattâ günün sanatı yozlaştıkça sanatçıda geçmişin sanatına karşı büyük bir düş­ künlük başlar, onu yeniden ya­ ratma tutkusu belirir. Eski us­ taların kopya edilmeğe başlan­ dığı dönemdir bu. Eski ustalar denince, bir ressamın kendi toplumundan olan eski sanat­ çılar anlaşılmamalı elbet; dün­ yayı kavramak isteyen bir sa­ natçı, bütün toplumların sanat­ larına açılır. Sanatın uluslarara­ sı niteliği bunu gerektirir çünkü. Ve bir eski yapıtın kopye edil­ mesi, eski bir ustanın düşünce­ sini elle tanıma çabasından başka bir şey değildir; yoksa yapılan iş, karşımızda durup duran bir başyapıtın yinelenme­ si olarak kalırdı. Hattâ o bile de­ ğil, çünkü sanat, nesneleri tam olarak veremediği gibi, eski bir yapıtın da kopyesini çıkaramaz. Çünkü sanatın doğasına aykırı olurdu bu.

Eskilere dönüş, sanatın sa- -nattan doğduğu gerçeğinin bir göstergesidir; öyle ki, buna “ ilerleme” demek yanlış olur. İlkel toplumların sanat yapıtla­ rı karşısında duyduğumuz hay­ ranlık, hattâ şaşkınlık, sanatta­ ki bütün insanlığı kavrayıcı gizi açıklar. Evet, çağ beğenileri vardır, bölge ayrımları ve kişi­ sel biçemler de... Fakat toplum- ların her birine özgü bir sana­ tın varlığı zorunlu değildir. Bu­ nu bütün sanatlar için doğrula­ yabiliriz. Ben, “ Bir sanat yapıtı önce ulusal olmalı ki, evrensel olabilsin!” sözünü, “ Bir sanat yapıtı önce evrensel olsun ki, ulusal olabilsin!” diye değişti­ rebilirim.

Bundan yirmi bir yıl önce Sofya'da toplanan ilk Balkan Yazarlar Konferansı'nda, son­ radan Avrupa’da ünlenen, bize de kitapları çevrilmiş bulunan Yugoslav romancısı Cosiç, bir söyleşi sırasında bana şöyle demişti: “ Hiç ulusal roman di­ ye bir şey olur mu? O ya ro­ mandır, ya değildir.”

İşte şimdi geldik ulusal sanat sorunumuza.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2000 (Tez Danışmanı: Doç. Ferda Erdem). Çalışanların Örgütsel

Böylelikle, aynı za­ manda, geniş yığının eğitilmesi, aydın ların çoğaltılmas ı da sağ­ lanm ış olaca ktır. Romancı, mizaha geniş yer ve önem

Horse upsets the obstacle with hind legs ..—2 Faults. Horse or Rider falls

Bu konuyla ilgili olarak görüş­ lerine başvurduğumuz bilim adam­ ları, Mimar Sinan Yılı’nda, büyük mimarımızla ilgili çalışmaların ye­ tersiz

Özal ailesinin avukatı Bilgin Yazıcıoğlu, bankaya yatırılan paranın 2.5 milyon lira eksik olması nedeniyle Demirel’in avukatı Yaşar Topçu’nun uyarılması

Sarton's activity and efforts in the line of teaching and organizing instruction in the history of science, in general courses in the history of science in particular, in contrast

rı basının ve sarı televizyonun kurnaz- pislik tuzaklarına ve birçok başka şeye KARŞI bir KÖŞE oluşturuyor Ilhan Mi­ maroğlu’nun yeni kitabı.. Kitaptan

Maguire kı- şın daha fazla D vitamini sağlamak için çocuklara daha fazla süt içirmek yerine dışarıdan ilaç şeklinde D vitamini desteği vermenin aynı zamanda demir düzeyini