t - 'y r - 'j Z :
SIMAVNA KADİSÎOĞLU ŞEYH BEDREDDÎN
f i U
^ STÛMVİ
Cemil Yener
15. yy.ın büyük Türk devrimcisi ve düşünürü Şeyh Bedreddin'in yaşantısı ve kurmak istediği toplum düzeni üzerine altıyüz yıla yakın bir süreden beri yazılage- len kitaplarla birçok makale; onun yaşamöyküsünü, özellikle yapmayı tasarladığı devrim dizgesini aydınlatmakta önemli bir ilerleme sağlayamadı. Demek istediğim, Bedreddin olayının aydınlanması başladığı yerden pek uzaklaşamadı. Sanırım ki hiçbir zaman uzaklaşamayacak. Çünkü o, hem bir düşün, hem bir eylem adamıy dı. iki yönüyle de çağının bütün halklarını etkilemişti. Bu etkiler günümüzde bile yer yer sürüp gidiyor. Bedreddincilere göre o, Mehdi gibi yine dönecek, yeryü zünden kötülüğü, karşıtlıkları kaldıracaktır.
Kendisini hiç etkilemeyen olayları, olguları hatta cansız varlıkları bile anlatır ken yan tutmaktan kurtulamayan insanoğlu, Bedreddin gibi, çağını düşünüleri ve eylemleriyle derinden etkilemiş bir kişi üzerine yan tutmadan konuşamaz. Bu ne denle Şeyh Bedreddin üzerine yüzyıllardan beri ağızdan ağıza aktarılagelirken bir çok değişikliklere uğrayan, yer yer de söylenceye (efsane) dönüşen söylentiler bir yana, yazılı olarak eiegeçen bilgilere de güvenilemez. Üstelik bu bilgilerin çoğu, bil gi olmaktan çok, bilgi kırıntıları niteliğinde ise.
Demek istediğim, Bedreddin'in özellikledüşünüleri ve kurmak istediği düzen üzerine yazılanların çoğu, bilgi olmaktan çok, bilgi kırıntıları üzerine kurulmuş yo rumlar, yer yer de çevrilerden (tevil) oluşuyor. Sanırım ki bu durum hiç bir zaman varılamayacak olan Bedreddin gerçeğinin çevresinde dönüp duracak, ona ufak te fek yaklaşmalar olsa bile, kesin bir sonuca Sağlanamayacaktır.
Yaşamöyküsü
Şeyh Bedreddin'in yaşamöyküsünü anlatan en önemli kaynak torunu Halil'in yazmış olduğu Şeyh Bedreddin Menkıbeleridir
(1)-Bedreddin'in doğum yılı bilinmiyor, 1365 lerde doğduğu tahmin ediliyor. Do ğum yeri şimdi Yunanistan sınırları içinde bulunan Sımavna köyüdür. OsmanlIla rın Rumeli’nde ele geçirdiği ilk kalelerden biri imiş o zaman. Bedreddin'in babası İs rail de bu kalenin ilk kadısı. Kalenin eski Rum Beyinin kızı, kadı İsrail ile evlenince adı Melek olmuş ve Bedreddin'i Sımavoa'da doğurmuş.
İsrail kısa bir süre sonra Edirne kadılığına atanmış ve oraya yerleşmiş. Bed- reddîn ilköğrenimini annesiyle babasından yapmış. Sonra Edirne'de bulunan hoca larla sürdürmüş, Kuran'ı ezberlemiş.
Bedreddin genç yaşta Edirne'den ayrılarak Bursa, Konya ve Mısır'da öğreni mini sürdürüyor. On yılı aşkın bir süre kaldığı Mısır’da birçok bilginlerle tanışıyor. Bunlar arasında çağının ünlüleri de vardır. Bir ara hacca gidiyor, dört ay kadar kaldığı Mekke'de de birçok bilginle görüşüyor.
Binlerce yıllık uygarlıkların, düşün ve inanç kalıntılarını bağrında saklayan Mısır o çağlarda İslam ülkelerinden kopup gelen binlerce bilim isteklisinin kaynaştı ğı bir yerdi. Oraya gelenler, ülkelerinin törelerini, gelenek ve göreneklerini, dünya görüşlerini de taşıyorlardı. Bunların karşı karşıya gelmeleri inakların (doğma) te mellerini sarsar, düşünmeye yatkın beyinleri kamçılar, düşün gelişir. Bedreddin'in doğal yeteneklerinin gelişmesinde uzun yıllar yaşadığı Mısır’ın önemli yeri var.
Bir ara bir tekke şeyhi olan Hüseyin Ahlaîi (Ahlatlı) ile tanışır,dost olurlar, tari kata girer. O zamana değin tasavvufa karşı imiş. Bir süre Sultan Berkuk'un oğlunu okutur. Berkuk ona Habeş bir Karavaş armağan eder.
Bedreddm tutargaya benzer bir sinir sayrılığına yakalanır. Şeyhi Ahlati, hava değişimi için Dır geziye çıkmasını önerir. Şeyh, İran'a gitmek için yola çıkar. İran'da
Cemil Yener 9
Timur ile görüşür. Timur'un düzenlediği bilimsel bir eytişime katılır ve büyük bir başarı gösterir. Sonra Mısır'a döner. Bu gezide Halep'te ve Anadolu'nun bir kesi minde Türkmen halklarıyla görüşür.
Bir süre sonra, bağlı bulunduğu tekkenin şeyhi Hüseyin Ahlati ölür. Bedred- din tekke şeyhliğini üstlenir. Ancak bu görevde uzun süre tutunamaz. Rakipleri onu tedirgin ederler. Tekkeyi bırakarak Edirne'ye, evine döner. Yolda yine göçebe ve köylü halklarla ilgilenir. Belli ki bir şeyler tasarlıyor.
Edirne'de bir süre kaldıktan sonra yine Ege gezisine çıkar. Bu gezide Müslü man, Hıristiyan, Musevi halklarla da görüşür. Kimi papazlarla dostluk kurar, onlar la Sakız adasına geçer. Orada dinsel törenler yapar. Ada beyiyle de iyi ilişkiler ku rar. Adaya Enez’den gelen papazlarla da anlaşır. Menakıpla anlatıldığına göre Sakız Beyi ile Enez'den gelen iki papaz Müslüman olur, ancak Müslüman oldukla rını gizlerler.
Edirne’ye döndükten bir süre sonra Edirne tahtının iyesi Musa Çelebi'nin ka zaskerliğine atanır (1411).
Musa Çelebi, Bedreddin'in doğasına uygun bir hükümdardır. Sanı da Sala- hu'd-Dünya ve'd-Din (Dünya ile Dinin Düzeni)dir. Kimi tarihler onun Hıristiyanlara karşı da çok iyi davrandığını, kimi beyleri mallarına el koyduğunu yazar.
Bedreddin, kazaskerliği sırasında halkla ve kimi beylerle ilişkilerini geliştirir. Ege bölgesi halklarından Müslüman, Hıristiyan birçok kimseler Şeyh'le görüşme ye gelir. Bunlar arasında Sakız adasında görüştüğü Enezliler de vardır.
Musa Çelebi, kardeşi Mehmet Çelebi'ye yenilip boğulunca Bedreddin Iznik’e sürülür ve gözaltında tutulur.
Şeyh İznik'te bir yandan fıkıh (İslam hukuku) kitapları yazmak ve Kuran yoru munu hazırlamakla uğraşırken, öbür yandan da tasarladığı devrimi gerçekleştirme eylemine girişir. Bu erekle kâhyası Börklüce Musatafa'yı Ege bölgesine yollar. Ka raburun’a yerleşen Börküce, Hıristiyan Aydın Beyine, Bedreddin çömezlerinden Torlak Kemal da Manisa Beyine karşı ayaklanırlar, iki bey de OsmanlI yandaşıdır. Yapılan savaşta iki bey de korkunç bir yenilgiye uğrarlar. Aydın beyi öldürülür.
İznik’te durumu öğrenen Bedreddin kaçarak Sinop'a, oradan da bir gemiye bi nerek Eflak’a gider. Kazaskerliği sırasında Eflak Beyiyle araları iyi imiş.
Aydın ile Manisa beylerinin yenilgisini öğrenen Mehmet Çelebi, oğlu Murat (2. Murat)ın yanına Bayazid paşayı katarak büyük bir ordu ile Börklüce üzerine yol lar. Kanlı ve çetin bir savaş sonunda Börklüce yenilir ve öldürülür. Arkasından Torlak Kemal da adamlarıyla birlikte ortadan kaldırılır.
Bu arada Bedreddin Eflak Beyinin yardımıyla Silistre'ye geçip örgütlenmekte- dir. Silistreliler de eski kazaskerlerine yardımcı olurlar.
Şeyh'in ereği, Börklücenin başarısını batıdan desteklemek olmalıdır. Bunun için de önceden hazırlıklar yapmıştır. Sakız adasında bulunduğu sıralarda Enezli- lerle ilişki kurması, bu ilişkiyi Edirne'de sürdürmesi, Ege ile Rumeli arasında bir ile tişim köprüsü kurmak istediğini düşündürür. O çağda Enez, OsmanlIların elinde değildir.
Bedreddin, Börklüce ile Torlak Kemal'in yenilgilerini öğrenince umutsuzluğa düşmüş olmalı. Çelebi Mehmet’in Rumeli'ne geçtiğini öğrenince de Karaorman'a sığınır.
ilkin çevresinde toplananlar çok olur. Ancak bunların büyük bir çoğunluğu ay rılarak uzaklaşırlar. Kimi tarihler bu ayrılmayı: ‘Tutumunda iyilik görmediler, onu bı rakıp gittiler’ diye yorumlar. Kanımca bu yorum doğru değildir. Çünkü çevresinde toplananlar Şeyh'i ve tutumunu önceden biliyorlardı, sonradan öğrenmiş değiller. Şeyh, Mehmet Çelebi’nin bağışlayacağını umarak onları uzaklaştırmış olabilir. Me- nakıp'ta anlatıldığına gören hazırladığı Kuran yorumunu padişaha sunacakken, onun sert tutumunu görünce vazgeçmiş ve kitabı ortadan kaldırmış. Belki de içeri ğinde Çelebi'nin hoşuna gitmeyecek görüşler bulunduğunu sezmiştir.
Abdullah Rıza Ergüven A Ğ A C A T I R M A N A N A D A M Akşam gün yeni batıyordu çırılçıplak ölüsü Bedreddin'in sallanıyordu
habire iki yana
yalım yalım fetvasıyla
Hünkârın
ve Iraniı Molla Haydar'ın Bic vakit sonra
üç adam göründü çarşının ortasında
sabaha karşı gecenin dördü üç adam ve bir at vardı atların içinde eğersiz koşumsuz çıplak bir at yedeğinde birinin ortalık çekilmiş ve gece
geçiydi gecenin sabaha karşı iyice
ve neden sonra apar topar
gelenler ağacın altına ne in var
ne cin gelip gördüler ki
açılmış Bedreddin çıkardı pabuçlarını soldaki tırmandı ağaca
beklediler açıp kollarını kalanlar aşağıda Aradı
aradı karanlık gecede gözler birbirini
Bedreddin'i yakalamaya gelenler hiçbir direnme ile karşılaşmazlar. Şeyh: "Biz devlet ulularına boyun eğeriz.” diyerek teslim olur ve Serez'e götürülür.
Menaktp'a göre Bedreddin yolda birkaç kez kendinden geçerek yere yıkılır. Bu, Mısır’da başlayan sinir sayrılığının tepmesi olsa gerek.
Şeyh Serez'de Mehmet Çelebi'nin yanında yargılanır. Suçlamalar: Peygam berlik savlamasında bulunmak, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile işbirliği yap mak, padişaha karşı ayaklanmak. Yargılamada iyelik ortaklığından söz edilmiyor sa da Börklücenin ayaklanmasında iyelik ortaklığının önemli yeri olduğu biliniyor. Şeyh, savunmasında: “Budunu içinde şeyh, ümmeti içindeki peygamber gibidir.” > hadisini söylüyor.
Abdullah Rıza Ergüven 11 ve başladı kesmeye boğazından Bedreddin'in ıslak düğümünü sabunlu ipin bir bıçak elinde keskin ağaca tırmanan adam imdi
gecenin koynunda hışım gibi
ipten kayan bıçak saplandı
ölünün boynuna kan çıkmadı
bir rüzgar esiyordu ılım ılım sapsarıydı
ipi kesen delikanlı Gelir diye
olur ki atlıları Hünkar'ını gömdüler Bedreddin'i altına bir ağacın ve kuşkuyla
hışmıyla Âl-j Osman'ın çıkardılar sonra ölüyü çıplak bir atın üstünde
şimdi çıplak ölü Gelenler geldi
kalanlar bir yere gittiler ve gittikleri belli
ne geldikleri yer Bir karalı gündür
unutmaz görüneni gözler öğündür bugündür
Abdullah Rıza ERGÜVEN
Yargılama uzun sürüyor ve tartışmalı oluyor. Asılmasına kimin karar verdiği belli değil. Kimi tarihler, kararı İranlI Molla Haydar'ın verdiğini söylüyorsa da Me- nakıp, Haydar'ın karardan kaçındığını yazıyor. Ancak Çelebi Mehmet'le birlikte bü tün çevresinin Şeyh'in asılmasında direttiğini de ileri sürüyor, kimi tarihlere ve Me- nakıp'a göre kararı Şeyh'in kendisine verdiriyorlar: "Kanı helal, malı haramdır.” di yor. Öldürülmesi gerektiğini şeriat yasalarına uyduramadıklarından: "Örf ile.” (2) di yorlar.
Ş. Bedreddin, Serez çarşısında bir dükkân önündeki ağaca çıplak olarak ası lıyor ve 24 saat asılı kalıyor. Bu olay, ona karşı duyulan hınçın ne denli büyük ol duğunu gösterir.
Çömezleri cesedini alıp vasiyet ettiği yere gömüyorlar. Ona karşı saygı du yanlar türbesi çevresine medreseler, tekkeler yapmışlar. 1924 te kemikleri çıkarılıp Türkiye'ye getirilmiş. Bir süre Sultan Ahmet camiinde'saklandıktan sonra Topkapı
12 Sımavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin
müzesine götürülmüş. Daha sonra oradan alınarak Divanyolu'ndaki Sultan Mah mut türbesinde gömülmüş.
Kurmak İstediği Toplum Düzeni
Şeyh Bedreddin’in kurmak istediği toplumsal düzenin ayrıntıları bilinmiyor. Bili nen iki temel ilke:
1. Dinler arasında (En azından İslam, Hıristiyan, Musevi) ayrım gözetmemek. 2. Kadınlar dışında, bütün varlıkların kamunun malı olması.
Şeyh'in Evren, Tanrı, İnsan, Toplum ve Din konularında görüşleri
Şeyh'in evren, Tanrı, insan, toplum ve din üzerine görüşlerini Varidat (3) adlı yapıt yansıtır. Varidat yüzyıllarca onun yapıtı olarak bilinegelmişse de son incele melerde Şeyh öldükten sonra yakınlarıyla öğrencilerinin ağızlarından derlenerek oluştuğu görüşü ağır basmaktadır. Çünkü yapıt: “Tanrı rahmet eylesin, dedi ki” tümcesiyle başlıyor ve bu tümce birçok bölüm ya da paragraf başında yineleniyor. İçeriğinde de birçok yinelemeler, çelişik düşünceler ve tutarsızlıklar var. bunlar onun kişiliğiyle bağdaştırılamaz.
Varidat'ın konusu genellikle kamutanrıcılıktır. Ancak kamutanrıcılık dışında birçok konular da yer alır yapıtta. Bunların kimi karmaşıktır, kimi de çağımız gö rüşlerine uyar gibi. Bunlardan biri özetle: "Tanrı'nın istenci ancak evrenin yatkınlı ğına göre gerçekleşebilir. Tanrı, bir şeyin doğasına aykırı bir istekte bulunamaz. Ancak, olabilecek bir şeyi dileyebilir ve yapabilir (S.76). “Tanrı buyruğuyla doğayı yöneten melekler, varlıkların kendilerinde bulunan güçlerden başka bir şey değil dir. Tanrı’nın isteğini onlar yürütür, insanın damarlarına yerleşmiş olan şeytan, tut kulardır. Dolayısıyla, insanın hayvan yönünü belirler (s. 92).
Bu savlara göre Tanrısal güç, doğa yasalarına çok benziyor.
Varidat, ölümden sonra dirilmeyi de yadsıyor; özetle şöyle diyor: “Bu vücut çürüyerek yok olduktan sonra parçaları birleşerek eski durumuna gelemez” (S. 62). “Cisim ortadan kalkarsa ruhlardan ve soyut varlıklarda iz bile kalmaz (S. 68). “Peygamber çağında kimileri kıyametin 7-8 yy sonra kopacağını söylemişler. O çağ üzerinden sekiz yüzyıl geçti, kıyamet kopmadı, daha binlerce yıl geçse de kopmayacak, cesetler dirilmeyecek (S. 106)
Varidat daha başlangıcında uçmağı, tamuyu yadsımaya başlar, birçok yerinde de yineler. Kitaba göre tamu da uçmak da yaşamdadır. Her kötü ve olumsuz du rum tamu, iyi ve olumlu durum da uçmaktır.
Bu düşünülerin hiçbiri İslam, özellikle sünni inançlarıyla bağdaşmaz. Ancak Varidatta İslam inançlarına çok uygun görüşler de az değil. Bu çelişkinin nedeni yapıtın değişik ağızlardan derlenmiş olmasıdır.
İslama aykırı görüşler, en azından, Şeyh'in din konusunda bağnaz olmadığını gösterir. Dinler, özellikle İslam, hıristiyanlık, musevilik arasında bir ayrım gözet mediğini ileri süren tarihsel kaynakları destekler. Bu kaynakların en önemlisi Bi zans tarihçisi Dukas'ın yapıtıdır. Yapıtta, Börklüce Mustafa'nın papazlara: “Ben de sizin taptığınız tanrı'ya tapıyorum.” dediği bildiriliyor. Bedreddin de Ege bölgesinde papazlarla dostluklar kuruyor. Varidatta da İslam, Hıristiyanlık, Musevilik arasında ayrım olmadığı savunuluyor: "Çağlar değiştikçe şeriatlar da değişir. Bunu peygam berlerin durumları da doğrular. Hepsi de doğrudur, kınanamazlar. Yolları arasında ki ufak ayrılıklar önemli değildir (S. 122).
Günümüzde bile Bedreddin tarikatına bağlı kimi topluluklarda Müslüman-Hı- ristiyan ayrımı güdülmediği anlaşılıyor. İst. Uni. Ed. Fak. Güney-doğu Avrupa Araştırmalarının Bulgaristan'ın Gorno Novo Selo (Yukarı Yeniköy) dan derlediği bir söylencede (efsane) bedreddin Sultan bir Rum evine uğruyor. Evin kadınından
Cemil Yener 13
şarap istiyor. Şarabı içtikten sonra kadına: “Param yok." diyor. Kadın onu Rum tüc carlarla tanıştırıyor. Bedreddin tüccarlarla birlikte dolaşmaya başlıyor.
İyelik Ortaklığı Sorunu
Bedreddin'den söz eden kaynaklar onun iyelik ortaklığını savunduğundan söz etmezler. Varidatta da bununla ilgili bir sav yok. Ancak yapıtta Muhyiddin İbni Arabi'den söz ederken, yeryüzünden karşıtlıkların, ikiliklerin kalkacağını savunur.
Şeyh’in, kurmak istediği düzende iyelik ortaklığının bulunduğu, Börklüce Mus tafa ile ilişkisine dayanır. Börklüce ayaklanmasından söz eden birkaç tarih, onun kurmak istediği düzende iyelik ortaklığının bulunduğuna değinir. Bunların başında Bizans tarihçisi Dukas'ın yapıtı var. dukas, mustafa'nın: “Kadınlar dışında yiyecek, giyecek, hayvan, toprak... gibi her şey kamunun ortak malıdır." dediğini yazıyor! Şükrullah Bin Şihabeddin de Farsça tarihinde börklüce'den söz ederken “Çevre sinde Nuşirevan çağında ortaya çıkan zındık gibi, birçok kimseler toplandı.” diyor. Zındık arapça bir sözcüktür. Anlamı, Maniheist (Manici) ve Tanrıtanımazdır. Ma- ni (5. yy.) horasanda iyelik ortaklığına dayalı bir dinin kurucusudur.
Şeyh in eylemlerinden söz eden en eski kaynak Aşıkpaşazade tarihidir. Bu ta rih kitabı Şeyh Bedreddin'i anlatırken: “Börklüce ile ittifakı vardı.” der. Deliorman'a sığınan Şeyh'i şöyle konuşturur: "Bu ülkede halife benim. Mustafa, Aydın ilinde ayaklandı, o da benim hizmetimdedir.”
Bedreddin-Mustafa ilişkisi bununla da kalmaz. Menakıpta anlatıldığına göre Bedreddin, iznik'tan kaçtıktan sonra orada bıraktığı çocuklarını Börklüce Mustafa Karaburuna aldırır. Menakıp'ın yazarı da bu çocuklar arasındadır.
* * *
islamın, özellikle sünni mezheplerin aşağılayarak erkeğin tutsağı durumuna sokup eve kapattığı kadına karşı da Ş. Bedreddinin tutumu uygarca görünüyor. Kaynaklarda bu konuda açık bilgi yoksa da menakıpta ve söylencede değinmeler var. Menakıp'tan:
I. Sultan Barkuk'un, tekke Şeyhi Ahlati'ye armağan ettiği Habeş karavaş Mariye ile bir konuşma yapan Bedreddin, kadının bilgisine ve bilgeliğine imrenir.
Tekke Şeyhi H. Ahlati ile Ş. Bedreddin çileye gireceklerdir. Bedreddin yeni doğ muş olan oğlu İsmail'i görmek ister. Adam gönderip çocuğu isterler. Baldız Mariye- “Çocuk annesinden ayrılamaz, kendileri gelsinler.” der. İki şeyh öneriyi saygı İle karşılayıp eve giderler.
Yukarda sözünü ettiğim söylencede Bedreddin'in, okulda kızlarla erkekleri bir arada okuttuğu anlatılıyor.
Yapıtları Üstüne
Bedredin'in birçok yapıtı bulunduğunu yazan Menakıp, sözü uzatmamak için hepsinin adını vermediğini ileri sürerek yalnız yedisinin adını veriyor. Bunlardan dördü bulunmuştur. Fıkıh üzerine olan ikisi Mısır'da basılmıştır: Camiu'l-Fusuleyn ve Teshil.
Bu iki kitaptan söz eden cumhuriyet dönemi Diyanet İşleri başkalarından Prd. Ord. M. Şerafeddin Yaltkaya, Şeyh Bedreddin için şunları söylüyor; Özetle: "Bu kişi gerçek bir fıkıh bilginidir. Yalnız sorunları ezberleyip aktaran bir bilgin değil, sayfaları kendi kişiliğiyle dolduran bir yorumcudur. "Camiu'l-Fusuleyn'in her sayfa sında, her yerinde kendi fıkıhçı kişiliğini yansıtır.” Mısırda ilişki kurduğu Şeyh Hü seyin Ahlati'nin feylesof yaradılışlı olduğunu anlatarak da: "Şeyh Bedreddin'e başka bir şeyh yetmez.”
Yaltkaya Varidattaki şeytan ve melek yorumlarını beğenirse de Tanrı kıyamet, uçmak, tamu üzerine olan görüşlerini ağır bir dille yerer. Ne de olsa Yaltkaya Müslüman bir din adamıdır.
14 Sımavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin
Tarih boyunca Bedreddin'den söz eden bilginlerin pek azı onu övme yüreklili ğini gösterirse de büyük bir çoğunluğu onun gerçek bir bilgin olduğunu söylemek le birlikte, Vardattaki görüşlerine ve eylemlerine ağır bir dille saldırırlar.
Varidat yüzyıllar boyunca zaman zaman baskı yüzünden gizlenmiştir. Kitabı, satın alarak toplatıp yakan şeyhülislamlar da olmuştur.
(1) Halil bin İsmail bin Şeyh Bedreddin Mahmud-Sımavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Menâkıbı, Yayınla yanlar: Abdülbaki Gölpınarlı-lsmet Sungurbey, Eti Yayınevi 1967, Yazıda geçen, Şeyh Bedreddinin yaşamöyküsüyle ilgili bütün sayfa sayıları bu kitabındır.
(2) örf. İki anlamlı arapça bir sözcük. I. töre, 2. buyruk verme orununda bulunan kişilerin, özellikle hü kümdarların sözü, isteği.
(3) Şeyh Bedreddin, Varidat, İnceleme ve Çeviri: Cemil Yener, Elif Yayınları 1970. Arapça olan Vâridât sözcüğünün anlamı, esinlerdir.
Yazıda geçen, Şeyh Bedreddin'in Tanrı, evren, insan, toplum ve din üzerine olan bütün düşünüleri nin sayfa sayıları bu kitabındır.
B E N İ A N I M S A
tutkunsan güzele
beni anımsa
çünkü tutkumu takıp ardına
onu aradım yaşam boyunca
ulaşmak için yeni dünyalara
görürsen bir ağaç, bir ırmak
beni anımsa
çiçekli yaşamlar soludum hep
bir sevi ki yaprak ve su sesinden
çağlayıp durdu kanımda
ı