t T- T / T
FALİH RIFKI’NIN
SON KİTABI ÜZERİN E
M U Z A F F E R U Y G U N E R
F
alih Rıfkı Atay da geçipgitti dünyamızdan. Çoğu gezi ve anı türünde ki - taplar bıraktı ardında. Yıllar bo yunca gazetelerde yazdığı m aka leler de o gazetelerin sararmış sayfalarında kaldı. Belki bazıla - rı derlenip toplanır ileride.
Atay, İstanbul'da doğmuş - tu; İstanbul'da öldü. Gençliği cephelerde geçmişti onun da. Sonra da devrimciler saflarında yer almıştı. Bu yazımızda, ölme den önce basılan bir kitabı üze rinde duracağız. 1000 Temel Eser, dizisinde yayımlanan bu kitap Gezerek Gördüklerim adı - nı taşımaktadır. (1)
Kitabı baskıya kimin hazır - ladığını bilmiyoruz. Çünkü bu kayıt konulmamış kitaba. Ayrı - ca, bir önsöz de yok. Halbuki, böyle bir önsöz yazılıp yazarın kısaca tanıtılması, kitabın na - sil düzenlendiğinin açıklanması gerekirdi ve bu faydalı da olur du. Kitapta, Atay’ın gezilerle ilgi li yazıları toplanmıştır. Ancak, bunlar, daha önce yayımlanmış
kitaplarından seçmelerdir. Ama, hangi yazılar hangi kitaplardan alınmıştır? Bunu da çıkaramıyo - ruz kitaptan. Bir seçmeler kita bında bunun gerektiğini sanıyo ruz.
Kitap, «Bizim Akdeniz», «Birkaç Konuşma», «İngiltere Hatıraları», «Arnavutluk H atıra ları», «Amerika Hatıraları» ve «Brezilya Hatıraları» olmak ü- zere altı bölüme ayrılmıştır. Bu ayırıma göre, seçilen ya - zıların Bizim Akdeniz (1934), Taymis Kıyıları (1934), Faşist Roma - Kemalist Tiran - Kaybol muş Makedonya (1930), Deniz Aşın (1931, 1938) adlı kitapla rından seçildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, bazı yazıların da Hind (1944) adlı kitabından alındığı görülmektedir.
Atay, yaptığı gezilerin not - larını renkli bir dille yazmıştır. Bu notları okuyunca, insan, o diyarları gezmiş, bütün anlatılan ları görmüş gibi olur. Gezi ede biyatımız arasında Atay'm önem li bir yeri vardır. İsmail Habib
gibi Atay da dilimizin bütün renkliliğini bu notlarında kullan mak istemiştir sanki. Dilimiz, bu notlarda bütün incelikleri, bütün ayrıntıları dillerin o en ince nüanslariyle gösterebilmiştir. Ge zerek Gördükleriın'de, dünyanın çok çeşitli bölgelerinden renkler, görüntüler ve sesler buluyoruz. Akdeniz kıyılarımızdaki Antalya ve Alanya'dan çıktığımız yola Londra'ya doğru devam edip gi diyor ve Taymis kıyılarında din - lendikten sonra Bağdat’a uçuyo ruz. Bağdat, Hindistan yolculu - ğunda bir duraktır yalnızca. Da ha sonra Ağra, Ağra Sarayı, Taç - Mahal, Delhi, Şâh-ı Ci - hanabad, Lahor, Altın Mabet, Çangıl onun kıvrak kalemiyle di limizde de ölmezliğe kavuşacak tır. «Ağra Sarayı, kenarlarından birini Cumna ırmağına veren, dört büyük kapılı, üçgen bir kale içinde kurulmuştur... Bazı parçaları dolaşırken. Topkapı sa rayı havasına girer gibi olursu- sunuz. Fakat Ağra Saraylarında daha ahenkli bir tamamlık ve şu büyük farklar v a r : Bütün yapılar oyma mermer, düz m er mer, renkli taş, kakılı mermer, bu asil yapı maddesinin göz ka maştırmayan, dikkat dağıtmayan, sadelik ve sükûn tadı veren iş - lemelerinden ve döşemclerinden- dir. Bu türlü kale - sarayların hepsinde, henüz bütün karakteri üstünde duran Tiirk bahçesi, ha vuzları ile, kanalları ile, sonra güze? tarhları ve mozayıkları, bodur ağaçları ile her tarafa gi rer çıkar. İklim sıcak olduğu için, yalın kat sarayın her pav yonu, kendini açık ve bol
hava-T ah a hava-Toros Arşivi